Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1066 E. 2021/770 K. 19.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1066 Esas
KARAR NO : 2021/770

DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/12/2014
KARAR TARİHİ : 19/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında akdedilen sözleşmeye dayalı olarak davalının üstlendiği … davacının alt taşeron olarak villalardaki tesisat döşeme işinde ihtilaf olduğundan sözleşmenin feshi ile hak ediş bedeli karşılığı bir çekle ilgili olarak davalının … 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyasıyla menfi tespit davası açtığını, yapılan yargılama neticesinde; Davalının davacıdan alacağı olmadığı, davacının davalıdan ödenmiş bedeller mahsup edildikten sonra 74.419,42 TL + KDV alacağının bulunduğunun belirlendiğini, Mahkemece bu yönde karar verildiği, iş bu dava davalısının o dava davacısı sıfatıyla Yargıtay nezdinde yaptığı temyiz ve karar düzeltme taleplerinin red edildiğini, alacaklarının kesinleştiğini, bu bedel ile ilgili olarak fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydı ile Yargıtay tashihi kararın reddine ilişkin 21.06.2012 tarihinden bu zamana kadar işlemiş faizleriyle beraber asıl alacağın 70.000,00 TL’sinin iş bu alacak davasına konu edildiğini, davaya konu olayın ticari iş olduğunu ve davalının tüzel kişinin de tacir niteliği dikkate alındığında TTK 4. md. gereğince görevli Mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğunu, davalı şirket’in ihtilaf evresinde …Tic. Ltd. Şti olan unvanının nevi değişikliği ile …A. Ş. unvanı olduğunu, davacı ile davalı arasında akdedilen 06.11.2007 tarihli Taşeron Sözleşmesi gereğince; Davalının üstlendiği … projesinde villalardaki mekanik tesisat bağlantı işlerinin yapımını davacı ile yüklendiğini, içeriği itibariyle iş sözleşmesinin münhasır kapsamı haricinde olduğunu, İşverene belli hususlarda bağımlılık niteliği itibariyle de münhasır eser sözleşmesi dışında olduğunu, bu haliyle kısmen veya tamamen genel işlem koşullarını oluşturduğundan yüksek mahkeme tabiriyle standart sözleşme tipinde olan bir sözleşme olduğunu, hukuki içeriği itibariyle genel sözleşme olarak tanımlanabileceğini, bu haliyle eski BK 125 ve 6098 S.K. 146 md sine uyarlı süreç tatbiki gerektiğini, sözleşme hükümlerine eksik ifa ve genel işlem şartlarına aykırılık nedeniyle davalıca fesih edildiğini, davalıya verilen avans-hakediş çeki ile ilgili olarak … 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin …E. sayılı dosyasıyla IİK. 72/2.md sine atfen menfi tespit davası açıldığını, davanın davalı tanıkları beyanı, mahallindeki keşif ve hazırlanan bilirkişi raporu neticesinde davacı müvekkilinin alacaklı olduğu ve alacağının KDV hariç 74.419,92 TL alacaklı olduğu kanaatine varıldığını ve Mahkemece davanın reddine karar verildiğini, kararın ilgili davada davacısı (iş bu davada davalı) tarafından temyiz edildiğini, Yargıtay 16. HD.11.07.20011 tarih ve 2010/1972 E. ve 2044/4535 karar sayılı kararıyla yerel mahkeme kararının onaylandığını, yine yapılan karar düzeltme talebinin ret olunduğunu, davacı lehine kesin hüküm doğduğunu, davacı müvekkilinin davalıdan alacağının belirlendiğini bildirerek davanın kabulüne, 70.000,00 TL alacaklarınının Yargıtay karar tarihi olan 21.06.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle beraber davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin 02.03.2015 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının huzurdaki davasına dayanak olarak … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunu gösterdiğini, bu rapora göre miktar 74.419,42 TL iken davanın fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla kısmi dava şeklinde ikame edildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla; Mahkeme ilamı ile alacağının tartışmasız ve belirli olduğunu iddia eden tarafın kısmi alacak davası açmasının hukuken mümkün olmadığını, Şöyle ki; HMK’nun Kısmı Dava üst başlıklı 109. Maddesi; “…2. Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” hükmüne göre huzurdaki davanın kısmi dava olarak açılmasının hukuken mümkün olmadığından davanın usulden reddini talep ettiklerini, öncelikle kabul anlamına gelmemesi kaydıyla; Bir an için davacının müvekkili şirketten alacaklı olduğu düşünülse dahi bu durumda alacağın kanunen zamanaşımına uğradığını, davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, davacının yükümlülüklerini 06.11.2007 tarihli Taşeron Sözleşmesine uygun ve süresi içerisinde, eksiksiz bir şekilde yerine getirmediğini, bu nedenle sözleşmenin müvekkilince sözleşmeye uygun ve haklı olarak 09.04.2008 tarihinde feshedildiğini, sözleşme uyarınca zamanaşımının 5 yıl olduğunu, gerek taşeronluk sözleşmesinin akdedildiği tarih gerekse de sözleşmenin tarafımızca haklı olarak feshedildiği tarih arasında 5 yıllık zamanaşımı surelerinin geçtiğini, davacının bu sürede talepte bulunmadığını, bir an için davacının dosyaya sunduğu bilirkişi raporunu dikkate alınsa da bu rapordan itibaren de zamanaşımı suresi dolduğundan huzurdaki dava zamanaşımına uğradığından, davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, davaya dayanak yapılan bilirkişi raporunun kesin delil olmadığını/bağlayıcı olmadığını, davacının alacak davasına dayanak olarak … 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporunu gösterdiğini, bilirkişi raporunun bağlayıcılığının bulunmadığını, bilirkişi raporunun kesinlik kazanması ve kazanılmış hak teşkil etmesinin verildiği ilk dava için olduğunu, bu nedenle; huzurda açılan davada davacı tarafın alacağının varlığını ve alacak miktarını kanıtlaması gerektiğini, somut olayda davacının davalı müvekkilinden taşeronluk sözleşmesi uyarınca alacaklı olduğunu ve miktarını gösteren herhangi bir delil sunamadığını, bu nedenle; Aksi halde davasını kanıtlayamayan davacının davasının reddi gerektiğini, bu konuya ilişkin olarak Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2007/2446 E., 2007/5853K. sayılı ve 01.10.2007 tarihli kararında; ‘Bilirkişi raporu takdiri delillerden olup, kısmi davada alacağın dava edilen miktar kadar olduğunu ispat için yeterlidir. Bilirkişi raporunun kazanılmış hak teşkil etmesi verildiği ilk davada hükmedilen miktar için olup, daha önce açılan kısmi davada alınan bilirkişi raporu, sonradan açılan ek davada hakimi bağlamaz. Kısmi davanın tespite ilişkin bölümü kesin hüküm oluştururken, karara dayanak alınan bilirkişi raporu kesin delil haline gelmez. Açılan ikinci davaya konu edilen alacağın miktarının davacı yanca kanıtlanması gerekir. Bu nedenle; ilk davada alınan bilirkişi raporu ikinci davada talep edilen alacağın miktannın ispatı için mutlak olarak yeterli sayılmaz” denilerek başka davada alınan bilirkişi raporunun akabinde açılan davada hakimi bağlayıcı olmadığının ve hakkın varlığın ispatının gerektiği şeklinde görüş bildirildiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1971/49 E. 1973/776 K. sayılı ve 10.10.1973 tarihli kararında; “diğer bir mahkemede alınan raporun ve kararın mahkemeyi bağlamayacağından söz edilerek mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesine dayanılmak suretiyle karar verilmesi doğru değildir” şeklinde hüküm tesisi edildiğini, farklı bir mahkemede alınan bilirkişi raporunun mahkemeye bağlamayacağı yönünde içtihat oluşturulduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca; davacı tarafından iş bu davaya dayanak olarak gösterilen bilirkişi raporunun Mahkeme açısından bağlayıcı olmadığını gösterdiğini, davacının davalı müvekkilden alacaklı olduğuna dair delillerini dosyaya sunarak alacağını kanıtlamak zorunda olduğunu, davacının sözleşme uyarınca yapması gereken edimlerini tam ve eksiksiz olarak sözleşme süresi içerisinde yerine getirmediğini, davacının sözleşmeye konu projedeki tüm villalarda değil bir kısmında çalışma yapması için tarafların anlaştıklarını, sözleşmeye göre proje kapsamında çalışmaya başlayan davacının, işlerini sözleşmeye göre tam, zamanında ve eksiksiz olarak yapmadığını, davacının işi sürekli olarak aksattığını, işin yürütülmesi için yeterli eleman çalıştırılmadığını, sözleşmeye göre; davacının işin başında sürekli olarak bulunması gerektiği halde çalışma saatleri içinde işin başında olmadığını, davacının, sözleşmeye göre çalışmaya başladığı villalarda sözleşme uyarınca yapması gereken işleri bütünüyle yapmadığını, işlerin bir kısmını yapıp-geri kalanını bitirmediğini, kendisine ödemeler düzenli yapılmasına rağmen çalıştığı işçilerin bir kısmının ücretlerini ödemediğini, bunun da işçilerde çalışma isteksizliğine yol açtığını, bu hususlarda davacının gerek yazılı, gerekse sözlü olarak uyarılmasına ve ihtarlar gönderilmesine rağmen taahhütlerini yerine getirmediğini, bu nedenle müvekkili tarafından 09.04.2008 tarihinde taraflar arasındaki sözleşmenin 16. maddesine dayanılarak sözleşmenin fesih edildiğini, tarafların aralarındaki sözleşmenin feshi nedeniyle yapılan görüşmelerde, tarafların alacak-borç konularına ilişkin mutabakata varıldıklarını, bizzat davacı tarafından imzalanan 22.05.2008 tarihli tutanak ile müvekkilinin herhangi bir borcu olmadığı aksine davacı tarafın müvekkiline borçlu olduğunun kabul olduğunu, davacının sözleşme uyarınca yerine getirdiği kısmi edimlerine ilişkin tüm hak edişlerini aldığını, davalı müvekkilinden herhangi bir alacağının kalmadığını, aradaki sözleşmenin davalı müvekkil tarafından feshedilmeden önce ve feshinden sonra; 11.01.2008-11.03.2008-11.04.2008 tarihlerinde davalı müvekkilince alt işveren hak ediş raporlarının tanzim edildiğini, ilgili hak ediş raporlarında; davacının hangi villalarda hangi işleri ne oranda yaptığının şüpheye mahal vermeyecek şekilde açıklıkla tespit edilerek yazıldığını, hak ediş raporlarının davacı tarafa da sunulduğunu, davacının; herhangi bir ihtirazi kayıt sunmadan çalışılan villalar ve yapılan işler kabul edilerek imza altına alındığını, bu hak edişler uyarınca, gerekli ödemelerin müvekkili tarafından davacıya ödendiğini, müvekkilince edimleri yerine getirilerek davacıya ödemeler yapıldığını, tarafların yapılan işlere ilişkin mutabakatlar yaptıklarını, bu mutabakatlarda; davacının ne kadar iş yaptığı ve bunun karşılığı olan bedellerin tespit edildiğini, hak ediş raporları ve mutabakatları sunacakların, yukarıda izah edilen ve dosyaya sunulacak hak ediş raporları incelendiğinde davacının, taraflar arasındaki sözleşmeye göre, hangi villada ve ne kadar iş yapıldığının ortaya çıkacağını, hak ediş raporlarına herhangi bir ihtirazi kayıt koymadan davacı tarafından imza edilmek suretiyle kabul edildiğinden; davacı tarafından yapılan işlerin bu raporlara göre tespit edilmesinin gerekeceğinin izahtan vareste olduğunu, davacı tarafın iddialarının aksine müvekkili ile olan sözleşme uyarınca yaptığı işlerin karşılığını tam ve eksiksiz olarak zamanında aldığını, ispatı olarak da her iki tarafça imza altına alınan hak ediş raporları ve davacıya yapılan ödemeleri gösterir kayıtlar olduğunu, dosya hakkında bilirkişi raporu alınması gerektiğini, davacının ikame ettiği davasına müvekkilinden alacaklı olduğunu gösteren bir belge sunmamasına rağmen alacak talebinde bulunduğunu, beyan olunduğu üzere davacının sadece alacağın dayanağı olarak gösterdiği bilirkişi raporunun huzurdaki davada bağlayıcılığının bulunmadığını, bu nedenle; Somut olayda davacıyı öncelikle ispata davet ettiklerini, aksi halde davacının alacaklı olduğunu ispatlayamadığından davanın reddi gerektiğini, davacının … kapsamında yarım bıraktığı işlerin başka firmalar tarafından tamamlandığını, davacının davada davalı müvekkilinde alacaklı olduğu iddiasında bulunsa da bu hususun kabulünün mümkün olmadığını, buradaki önemle noktanın; Davacının sözleşmenin feshine neden olduktan ve işi yarım bıraktıktan sonra müvekkili davacı tarafın sorumluluğunda olan villalarda yarım kalan işler için 3. firmalar ile anlaşmak zorunda kaldığını, bu firmalara ödemeler yaptığını, bu firmalar ile yapılan hak edişleri ve düzenlenen faturaları ayrıca ibraz edeceklerini, bu evraklar incelendiğinde açıkça görüleceği üzere davacının villalardaki çalışmalarını tamamen bitiremediğini, kalan işler için 3. firmalara ödeme yapıldığını, davacı tarafın sözleşmenin feshine kadar geçen sürede edimlerini eksik olarak ifa ettiğini, bu nedenle; davalı müvekkilince gerek şifahi, gerekse yazılı olarak mütemadiyen uyarıldığının ihtar olunduğunu, bu hususlar göz önüne alındığında dahi davacının 21 villanın tüm işlerini bitirmesinin mümkün olamayacağından haksız ve hukuka aykırı olarak ikame edilen davanın reddi gerektiğini beyanla ikame edilen alacak davasının; öncelikle usulden ve/veya zamanaşımından reddine, akabinde haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak ikame edilen davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizin 2014/1509 esas 2017/410 karar sayılı 24/05/2017 tarihli mahkeme ilamında “Davanın kısmen kabulü kısmen reddine, 50.722,84 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine” karar verilmiştir. Mahkememizin 2014/1509 esas 2017/410 karar sayılı 24/05/2017 tarihli mahkeme ilamı, davalı vekilince istinaf edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 2017/1061 esas 2018/1371karar sayılı 24/10/2018 tarihli kaldırma ilamına doğrultusunda mahkememizin 2018/1066 esas sayılı dosyasında yargılamaya devam edilmiştir. Bildirilen tanıklar dinlenmiş, kesinleşmiş dosyadaki tanık beyanları ve diğer belgeler kapsamında dosya teknik bilirkişi heyetine tevdi edilmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları celp edilen delillerin dosya kapsamında değerlendirilmesi amacıyla grafolog bilirkişiye tevdi edilen dosyaya 24/06/2019 tarihinde tanzim olunan bilirkişi raporunda özetle; İnceleme konusu “ÖZET TUTANAK” başlıklı 22.05.2008 tarihli belgede davacıya atfen atılmış imzanın davacı …’ ın eli ürünü olduğu görüş ve kanaat bildirilmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları celp edilen delillerin dosya kapsamında değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi heyetine tevdi edilen dosyaya 20/10/2020 tarihinde tanzim olunan bilirkişi raporu dosya arasına alınmıştır.
Tarafların iddia ve savunmaları celp edilen delillerin dosya kapsamında değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi heyetine tevdi edilen dosyaya 22/02/2021 tarihinde tanzim olunan bilirkişi ek raporu dosya arasına alınmıştır.
Tarafların iddia ve savunmaları celp edilen delillerin dosya kapsamında değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi heyetine tevdi edilen dosyaya 03/09/2021 tarihinde tanzim olunan bilirkişi 2. ek raporu dosya arasına alınmıştır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dava; davacı tarafın taraflar arasındaki taşeron sözleşmesine dayalı olarak … 4. ATM’nin … esas sayılı dosyasında görülen menfi tespit davasında alınan bilirkişi raporunda müvekkilinin 74.419,42 TL davalı taraftan alacaklı olduğunun tespit edildiğini, bunun 70.000 TL’lik kısmının tahsiline yönelik alacak davasıdır.
HMK 375/1- ç “Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması” sebebine dayalı olarak yargılamanın iadesi talep edilebilir. Davalı tarafça ibra mahiyetinde olduğu belirtilen taraflar arasındaki 22.05.2008 tarihli tutanağın kayıp olması nedeniyle kesinleşen dosyada belge olarak sunulamadığı iddia edilmiş ise de bu durum yargılamanın iadesi sebebidir. HMK 377/1-c “Yargılamanın iadesi süresi, yeni belgenin elde edildiği veya hilenin farkına varıldığı tarihten itibaren üç ay ve her hâlde iade talebine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır.”
Dosya kapsamında yargılamanın iadesi davası açıldığına dair bir bilgi ve belge sunulmamıştır. Dolayısıyla bu dosya kapsamında 22.05.2008 tarihli tutanak dikkate alınmamıştır. Kaldırma ilamı doğrultusunda yapılan incelemede, bu tutanaktaki …’ün şahit olduğu, …’ün davalı şirket yetkilisi olduğu, …’un davalı şirkette dava konusu dönemde şantiye sorumlusu, şimdi yönetim kurulu üyesi olduğu, …’ın işi yapan davacı olduğu anlaşılmıştır. İmzanın davacıya ait olduğu grafolog raporuyla tespit edilmiştir.
TBK m. 132 ibra başlıklı hükmü “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.
” şeklindedir. 22.05.2008 tarihli tutanak, taraflar arasındaki tüm ticari ilişkiyi detaylı bir şekilde gösteren bir belge olmadığı gibi bu belgede tarafların karşılıklı olarak tüm borç ilişkisi nedeniyle birbirlerini kesin surette ibra ettiklerine dair bir ibare de bulunmadığından bu belgenin ibra niteliğinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Y. 15. H.D. 2019/1630 E. 2019/5279 K. sayılı ilamı: “Hem kişiler hem de devlet açısından hukuki istikrarın sağlanması ve adalete güvenin tesisi açısından, mahkemelerce verilen kararların bir noktada kesinleşmesi gerekmektedir. İlk derece mahkemelerinin verdiği kararın yasa yolları tüketilerek kesinleşmesi halinde kesin hükümden bahsetmemiz mümkündür. Kesin hüküm de kendi içerisinde şekli anlamda kesin hüküm ve madde anlamda kesin hüküm olarak ikiye ayrılmaktadır. Şekli anlamda kesin hüküm, kararın şekli anlamda kesinleşmesi ile, yani o karara karşı belirli bir aşamadan sonra olağan kanun yollarına başvurulamayacağı, diğer bir deyişle olağan kanun yollarının tüketilmesi ile ortaya çıkar. Şekli anlamda kesinlik ile taraflar arasındaki uyuşmazlıktan ziyade görünmekte olan davanın sona erdiği anlaşılır. Artık taraflar arasında bu uyuşmazlığa ilişkin görülmekte olan bu davanın kapandığını şekli anlamda kesinlikle söyleyebiliriz. Uyuşmazlığın tümden ortadan kaldırılması için ayrı bir müesseseye ihtiyaç bulunmaktadır. Buna da maddi anlamda kesin hüküm denilmektedir. Maddi anlamda kesin hüküm ile, yargısal kararlara, kanun koyucu tarafından bir gerçeklik tanınması söz konusudur (Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz, Emel Hanağası; Medeni Usul Hukuku, yetkin yayınları 5. baskı Ankara 2019, S. 688). Maddi anlamda kesin hüküm ile taraflar arasındaki uyuşmazlık tümden sona ermektedir. Artık bu uyuşmazlık, taraflar arasında bir dava konusu yapılamayacak demektir. HMK’nın 303. maddesinde aynen “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Madde hükmünden de anlaşıldığı üzere, bir hükmün maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için bu dava ile yeni açılan davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekmektedir. Her üçünün birlikte bulunması halinde, artık kesin hüküm bulunduğunun kabulü gerekecek, açılan yeni dava kesin hüküm nedeni ile dava şartı yokluğundan redde mahkum olacaktır.” şeklindedir.
HMK’nın 303. maddesi gereğince ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekeceğinden somut olayda bu şart gerçekleşmediğinden maddi anlamda kesin hükmün şartları oluşmamıştır. Bu nedenle önceki karara dayanak bilirkişi raporunda davalı ödemelerinin toplamının 72.580,58 TL olduğu tespit edilmiş ise de istinaf kaldırma ilamı sonrasında mahkememizce alınan kök rapordaki mali tespitte davalının “tarafların kayıtları uyarınca davacının yapmış olduğu işe ilişkin toplam 57.064,80 TL tutarında fatura tanzim ettiği, buna karşılık davalı tarafından 72.580,88 TL çek ödemesi ve 23.696,58 TL davacı adına yapılan yemek ve işçilik ödemeleri (davalı tarafça davacıya fatura edilen bu kısım davacı işletme defterinde mevdut olduğu yukarıda tespit edildiğinden)” olmak üzere toplam 96.277,46 TL ödeme yaptığı tespit edilmekle bu yönüyle önceki şekli anlamdaki kesin hükme katılınmamıştır.
… 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin Yargıtay denetiminden geçmiş … E. sayılı dosyasında verilen karar ve dosyası kapsamında davacının KDV hariç 147.000 TL alacaklı olduğu, davacının bilirkişi raporuna göre hesaplanan 147.000 TL bedel içerisindeki 48.360 TL lik kısım için ticari ilişki esnasında KDV ilave ederek davalıda da kaydı mevcut 57.064.80 TL bedelli fatura düzenlediği, faturası düzenlenmeyen KDV hariç 98.640,00 TL kalan bedelin hesaplandığı, davacı tarafın 98.640,00 TL bedel için fatura düzenlemediğinden KDV hariç 147.000 TL tespit edilen alacağın faturası düzenlenen ile kalan kısmı 155.704,80 TL hesaplanmakla 96.277,46 TL ödeme düşüldüğünde kesinleşmiş mahkeme kararına göre 59.427,34 TL davacının kalan ödenmemiş alacağı olduğu hükme elverişli teknik mali bilirkişi tespitlerinden anlaşılmış olup davacı vekilince ilk hüküm istinaf edilmediğinde davalı lehine usulü kazanılmış hak oluştuğundan davanın kısmen kabulü ile 50.722,84 TL bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile 50.722,84 TL bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 3.464,88 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 1.195,43 TL harçtan mahsubu ile bakiye 2.269,45 TL harcın davalıdan tahsil edilerek Hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 1.195,43 TL peşin harcın davalıdan tahsil edilerek davacı tarafa verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan; posta, tebligat, müzekkere ve bilirkişi ücretinden oluşan toplam 4.915,05‬ TL yargılama giderinden davanın kabulü reddi oranında yapılan hesaplama neticesinde 3.561,50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsil edilerek davacı tarafa verilmesine,
Bakiye kısmın davacının üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan; posta, tebligat, müzekkere ve bilirkişi ücretinden oluşan toplam 610,00 TL yargılama giderinden davanın kabulü reddi oranında yapılan hesaplama neticesinde 168,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsil edilerek davalı tarafa verilmesine,
Bakiye kısmın davalının üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf duruşmalarda vekil ile temsil edildiğinden kabul edilen dava değeri itibariyle AAÜT uyarınca hesap olunan 7.393,97 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsil edilerek davacı tarafa verilmesine,
7-Davalı taraf duruşmalarda vekil ile temsil edildiğinden reddedilen dava değeri itibariyle AAÜT uyarınca takdiren 4.080 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsil edilerek davalı tarafa verilmesine,
8-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 haftalık sürede HMK. 341. maddesi uyarınca istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. 19/10/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

“Bu belge 5070 Sayılı Kanun hükümlerince elektronik imza ile imzalanmıştır.”