Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/508 E. 2018/1217 K. 06.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/508 Esas
KARAR NO : 2018/1217

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 30/05/2017
KARAR TARİHİ : 06/12/2018

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından sunulan 30/05/2017 tarihli dava dilekçesinden özetle; müvekkili şirket ile davalı arasında 20/11/2016 tarihli protokolün akdedildiğini, protokol kapsamında davalı … ile … İlçesi … Tüzel Kişiliği arasında “… ili, … ilçesi … Köyü … Mevkii 13 Pafta, 1907 Parsel tarla vasıflı 363.3335,00 metrekare alanlı taşınmazın ıslahı, arazi düzenlemesi, toprak döküm ve ıslah çalışmalarının yapılması için alınan ruhsat gereği başlatılan çalışmadaki işletme hakkı … adınadır ve onun adına olmaya devam edecektir. … 3. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı sözleşmede sadece birinci maddede yer alan işin konusu başlıklı “a” bendi gereği alınan işletme hakkı ile … Köyü muhtarlığı ile imzalanan 13/12/2013 tarihli sözleşmeler işbu protokolün dayanağıdır.” şeklinde hükmün kararlaştırıldığını, dava konusu protokolün 3. Maddesinde ise “Her iki sözleşmede yer alan haklar ile ilgili olarak davalı …’a kalacak olan (sözleşmeler gereği ruhsat sahibine verilecek olan hisseler, …’a verilecek hisse vs. Düşüldükten sonra) net hisse üzerinden %15 kar payı aşağıdaki şartlarda …’a aittir.” şeklinde düzenlemenin kararlaştırıldığını, davalı …’ın 150.000,00 TL tutarında ödemeyi yapmış olduğunu, 28/02/2017 tarihine kadar toplam 850.000,00 TL nakit ödeme yapacağının kararlaştırıldığını, ayrıca Ocak 2017-Haziran 2017 tarihleri arasında vadelerle toplam 2.500.000 TL tutarında çekinde verileceğinin kararlaştırıldığını, bu çeklerin vadeleri ve hamillerinin … tarafından belirleneceğinin anlaşma konusu olduğunu, müvekkili ile davalı arasında yapılan dava konusu protokol hükümleri gereğince müvekkili şirketin toplamda 890.000,00 TL tutarında ödemenin bir kısmının nakit bir kısmının ise çek olarak ödendiğini ve bu çeklerin lehtarının da davalı … olduğunu, davalı tarafından protokol hükümleri gereğince müvekkiline verilmesi gereken %15 oranındaki kar payınını 3 aylık bir süre geçmiş olmasına rağmen müvekkiline ödenmediğini bildirerek, müvekkili tarafından davalıya teslim edilen çeklerin karşılığı olan edimin yerine getirilmemiş olması nedeniyle bu çeklerin ödenmemesi yönünde ödeme yasağı kararı verilmesini ve müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalıya usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilmiş, davalı vekili 28/06/2018 tarihli cevap dilekçesinden özetle; müvekkili şirket ile davacı arasında akdedilen protokol gereği davacının müvekkiline 1.000.000,00 TL nakit ve 2.500.000,00 TL tutarında çekin verileceğinin kararlaştırıldığını, ancak davacının çekleri istenilen sürede vermediğini ve nakit ödemesi gereken bedeli de ödemediğini, akdedilen protokolün 5. maddesi ile “… tarafından 4 nolu bentte belirtilen ödemeler zamanında yapılmaz ve çekler zamanında teslim edilmez ise işbu protokol geçersiz hale gelecektir. Bu durumda nakden verilmiş olan 150.000.000 TL dışında …, …’tan herhangi bir ad altında talepte bulunmayacaktır.” hükmünün yer aldığını, davacı tarafın edimlerini zamanında ve tam olarak yerine getirmediğini ve taraflar arasında akdedilen protokolün de hükümsüz kaldığını, dava konusu protokolün de davacı tarafın edimlerini yerine getirmesine bağlı olduğunu, davacının edimini yerine getirmeden çek bedellerini ödemeden kar payı talep etmesinin ticari mantığa aykırı olduğunu beyan ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Adi ortaklık sözleşmesi; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmeler olup, (TBK 620/1 md.) bu sözleşme türü Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu nedenle, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin davalara bakma görevi de genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemelerine aittir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkindir ve taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Görev itirazı yapılmış ise veya yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip, karara bağlamalıdır.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olmalı ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın, Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme mevcuttur.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı, ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Buna göre işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 Sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir.
Tüm dosya kapsamının ve delillerin değerlendirilmesi sonucunda; taraflar arasında akdedilen protokol ile adi ortaklık sözleşmesi kurulmuş olup, davacının, davalının protokol ile üstlendiği edimini yerine getirmemesi sebebiyle protokolün geçersizliğini ve protokolün geçersizliği dolayısıyla davalıya borçlu bulunmadığının tespitini talep etmiş olduğu, davacı ve davalının tacir olmadığı, uyuşmazlığın adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklandığı anlaşıldığından, mahkememizin görevsizliğine, (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2015/11235 Esas, 2015/19013 Karar, 26/11/2015 tarihli ilamıda bu yöndedir.) HMK. 114/c, 115/2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğunda davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M / Yukarıda açıklanan nedenlerle
1-Mahkememizin görevsizliğine, dava şartı yokluğundan davanın reddine,
2-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın Nöbetçi İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-Harç ve masrafların görevli mahkemece nazara alınmasına,
Dair davacı ve davalı vekillerinin yüzüne karşı tebliğden itibaren 2 haftalık sürede HMK 341. maddesi uyarınca istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği karar ile verildi. 06/12/2018

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …