Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2023/141 E. 2023/230 K. 19.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/141
KARAR NO : 2023/230

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ : 06/12/2021
KARAR TARİHİ : 19/12/2023

Mahkememizin 2021/408 esas 2023/10 karar sayılı ilamı bozulmakla yukarıda esasa kaydı yapılmış ve yapılan açık yargılama sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1960 yılından bu yana resim sanatı ile profesyonel olarak ilgilendiğini, sanat ve resim camiasında iyi bilinen ressamlarımızdan biri olduğunu, dava konusu … yılında resmettiğini ve …’ya hediye ettiğini, dava konusu portrenin davalı tarafından …adlı programda müvekkilinin izni haricinde kullanıldığını ve umuma arz yetkisinin aşıldığını, eserde değişiklik yapılmasını önleme hakkının ve eser sahibi olarak tanıtılma haklarının ihlal edildiğini belirterek, Fsek m. 66 uyarınca devam eden tecavüzün ref’i ve muhtemel tecavüzün men’ine, sonradan artırılmak üzere şimdilik 1.000,00 TL maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tazminine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
KANAAT VE GEREKÇE
İşbu dava 5846 sayılı FSEK kapsamında açılmış Fsek’ten Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i ve Muhtemel Tecavüzün Men’i, Maddi ve Manevi Tazminat talepli davadır.
Bilindiği üzere bir ürünün eser vasfını haiz olup olmadığı Hâkim tarafından resen nazara alınacak ve araştırılacak bir husustur. Dolayısıyla bu araştırma yapılırken tarafların sözleşmede yer alan tanımlamalarına veya isimlendirmelerine bakılmaz. Her somut olaya göre eser vasfının değerlendirilmesi yapılmalıdır. Zira uygulanacak hukuk normları bu belirlemeye göre değişmektedir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda öngörülen hükümleri uygulanması için öncelikle ortada “eser” niteliğini haiz bir ürün mevcut olmalıdır. Eser vasfını taşımayan herhangi bir ürün hakkında 5846 sayılı Yasada eser sahipleri lehine öngörülen korumadan yararlanılamaz. Bu nedenle öncelikle, müşteki tarafın çalışmasının “eser” niteliğini haiz olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.
5846 sayılı yasanın 1/B maddesinde genel olarak eser tanımaması yapılmış olup bu tanıma göre eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini” ifade eder, Bu tanım dikkate alındığında; bir fikir ve sanat mahsulünün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru içermesi gerekmektedir. Bu unsurlardan ilki; fikri ürünün sahibinin hususiyetini taşıması ”, ikincisi de; meydana getirilen ürünün “kanunda belirtilen eser türlerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde bu şartlardan ilki; “esasa ilişkin şart” veya “sübjektif unsur” ikincisi ise; “şekle ilişkin şart” veya “objektif unsur” olarak nitelenmektedir’.
Bir fikri ürünün eser olabilmesi için, sahibinin “hususiyet ”ini taşıması gerekir. Bu unsur, fikri ürünün FSEK kapsamında korunabilmesinin ilk şartı olup, aynı zamanda korumanın kapsamını da tayin eder.
Tekinalp’e göre; hususiyet tabirinden esasen anlaşılması gereken “anlatım ” (üslup)dır. Yazar, her üslubun sahibinin yaratıcılığını içerdiğini ve bu sebeple “öznel” olduğunu belirtmektedir. Ancak bu anlatımın muhakkak orijinal olmasının aranmaması, bununla birlikte *anlatım”da da bir “düzey”in bulunması gerektiğinden bahseder. Bu düzeyin tayininde de “sıradan olmama ” ölçütünün genel bir ölçüt olarak benimsenebileceğini ifade etmektedir?.
Meydana getirilen ürünün FSEK’de belirtilen eser türlerinden birine dahil olması gerekmektedir. Bu türlerden birine dahil olmayan bir ürünü eser olarak korunması söz konusu olamaz. Bu kategoriler de yukarıda da belirtildiği üzere aynı Kanunun 1/B maddesinde tek tek sayılmış olup; “ilim ve edebiyat eserleri” “musiki eserleri”, “güzel sanat eserleri” ve “sinema eserleri”dir.
Uyuşmazlık konusunu oluşturan ürün ise FSEK m.4’de ifade edilen Güzel Sanat Eserleri kategorisinde tartışılması gerekmektedir.
FSEK m. 4’e göre güzel sanat eserleri; 1. Yağlı ve sulu boya tablolar, her türlü resimler, desenler, pasteller, gravürler”, güzel yazılar ve tezhipler’, kazıma, oyma, kakma veya benzeri usullerle maden, taş, ağaç veya diğer maddelerle çizilen veya tespit edilen eserler, kaligrafi”‘, serigrafi’”, 2. Heykeller, kabartmalar ve oymalar, 3. Mimarlık eserleri, 4. El işleri ve eserleri, minyatürler ve süsleme sanatı ürünleri ile tekstil, moda tasarımları, 5. Fotoğrafik eserler ve slaytlar, 6. Grafik eserler, 7. Karikatür eserleri ve 8. Her türlü tiplemelerdir’.
Güzellik duygusuyla ilgili olan bu tür eserlerin, ilim ve edebiyat eserleri ile musiki eserlerinden farklı bir ifade ediliş tarzı vardır. Bu nedenle güzel sanat eserlerinde ne dil, ne yazı, ne de ses ifade aracı olabilir. Zira, güzel sanat eserleri statik bir yapıya sahiptirler ve kural olarak yalnızca bir yüzey veya madde üzerinde tecessüm ettirilmek suretiyle açıklanabilirler. İlim ve edebiyat eserleri ile musiki eserlerinin eser sayılabilmeleri için “sabitleşme” olgusu bir ön şart olmadığı halde, bir fikri ürünün güzel sanat eseri olarak korunabilmesi , sahibinin hususiyetini taşıyan bu fikri çalışmanın aynı zamanda maddi bir varlık üzerinde “somutlaşması ” gerekir’,
FSEK m.4’te sayılan eserlerin sahibinin hususiyetini taşımasının yanında, estetik niteliği de haiz olmaları gerekir. Estetik nitelikten maksat; eserin güzel olup olmaması değil, eserin estetik iddia taşımasıdır’. Buna karşın, bir eserin güzel sanat eseri sayılması için, eserin estetik gaye ile yapılmış olması şart değildir. Estetik bir amaçla yapılmayan belki pratik bir ihtiyacı karşılamak amacıyla meydana getirilmiş eşyalar da güzel sanat eseri olarak kabul edilebilir.
Somut olaya dönüldüğünde, bilirkişi heyeti tarafından yapılan teknik değerlendirmeler sonucunda dava konusu resmin güzel sanat eseri niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır.
Hak İhlali Bakımından Yapılan İnceleme
Bilindiği üzere dış görünüş, kişilik haklarının bir parçası olarak hukuken korunur. Bu nedenle resim ve portre, bunu meydana getiren ve aslın maliki kadar, tasvir edileni de ilgilendirir. Dolayısıyla resim ve portrenin eser niteliğini taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, tasvir edilenin izni olmadıkça teşhir dilemez ve hiçbir şekilde kamuya sunulamaz. Resmin veya portrenin yapılması için verilen izin, ilke olarak bu resmin teşhir veya kamuya arzını içermez. İzin açık veya örtülü olabilir. Özellikle belirli bir ücret karşılığı modellik yapanların resim veya portrenin teşhir ve her türlü kamuya arzına izin vermiş olduğu ilke olarak kabul edilir. Zira işin niteliğinden ve yaygın uygulamadan bu anlaşılmaktadır. Ancak resmin çektirilmesi veya portrenin yaptırılması için verilen izin, işin niteliğinden açıkça anlaşılmıyorsa, ticari kullanımı kapsamaz. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir’”.
5486 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 86. maddesi, eser niteliğinde olmasalar dahi, resim ve portrelerin, tasvir edilen kişilerin muvafakati alınmaksızın teşhir veya başka şekillerde umuma arz edilemeyeceğini öngörmektedir. Bu hükümdeki “resim ve portreler ibaresi; fotoğrafları, çeşitli tekniklerle yapılmış portreleri, tek başına veya topluluk içinde bulunurken çekilmiş resimleri ifade etmektedir. Bütün bunların, izinsiz olarak teşhiri veya umuma arz edilmesi ya da örneğin bir ilanda, vitrinde vs. kullanılması, anılan hükümle yasaklanmıştır.
Belirtilmelidir ki, Kanunun bu hükmüyle korunan şey; resim, portre veya fotoğrafın “eser niteliği değil, bunlarda tasvir olunan kimsenin kişilik hakkıdır. Dolayısıyla, bu yasağa aykırı nitelikteki eylemler, kişilik haklarına saldırı oluşturur ve B.K.’nun 49. maddesi çerçevesinde manevi tazminat yükümlülüğü de doğurur. Ayrıca, anılan yasa hükmünde, I. ve 2. Fıkra hükümlerine göre yayımın caiz olduğu hallerde dahi, kişilik haklarına saldırıyı düzenleyen 4722 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi hükmünün saklı olduğu belirtilmiştir.
Bilindiği üzere TMK’nın 24. Maddesinde “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir” hükmü öngörüldükten sonra devam eden 25. Maddesinde de kişilik hakkı haleldar olanların dava haklarının neler olduğu düzenlenmiştir. Buna göre ; “davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.(TMK.25/3)
Yarg. 11. HD, E. 2009/1555 K. 2010/7121 T. 21.6.2010 sayılı kararında “Bu bağlamda davalı tarafından dava konusu edilen resmin çeşitli şekillerde izinsiz olarak ticari amaçla kullanıldığının dosya kapsamı ile sabit olması karşısında, mahkemece, 5846 sayılı FSEK’nun 86. maddesi yollaması ile uyuşmazlığın BK’nun 49 ile TMK’nun 24. maddeleri bağlamında ele alınıp değerlendirilip tartışılmak ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken isabetli bulunmayan gerekçelerle yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı “yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir”. Demektedir.
Somut olaya dönüldüğünde, davacı tarafından …’nın portresinin yapıldığı, video izleme platformu olan … üzerinden teknik bilirkişilerce yapılan inceleme sonucunda bu portrenin görüntüsünün davalı programında… saniye olmak üzere üç kere kullanıldığı, kullanımların…’nın cenaze töreni esnasında cenazede bulunan kişilerle yapılan röportaj esnasında gerçekleştiği, dolayısı ile davalı tarafından gerçekleştirilen izinsiz kullanımlarının davacıya ait eser sahipliğinden kaynaklanan haklara tecavüz oluşturduğu kanaatine varılmıştır.
Tazminat Talepleri Yönünden Yapılan İnceleme
Bilindiği üzere 5846 sayılı yasanın 1/b maddesi kapsamında eser olarak nitelendirilen portrenin FSEK 2. Madde 1. Bendi gereğince hususiyet de taşıdığı gözetilerek eserin nasıl fiyatlandırılacağı konusunda herhangi bir somut ölçü ve maktu bir bedel biçme yöntemi bulunmamaktadır. Bu durumda her eserin popülarite, kullanım alanı, konusunda uzman bilirkişi heyetince incelenip rayiç belirlenmiştir.
Fsek 66/son maddesinde “tecavüzün şümulü, kusurun olup olmadığı ve ağırlığının takdir edileceği” öngörülmüş, Borçlar kanununun 51/1 maddesinde “Hakimin tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını gözönüne alarak belirleyeceği” , Türk Medeni Kanun’un 4. maddesinde de “Kanun’un takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini yada haklı sebepleri gözönünde tutmayı emrettiği konularda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre karar vereceği” belirtilmiş, Dolayısıyla taraflar arasında davalının kullanımlarına dayanak oluşturacak bir sözleşme yapılmış olsaydı, somut olaydaki kullanımlar karşılığı hangi miktarda bir bedel ödenecekti ise bunun belirlenmesi ve somut olayda, ihlalin niteliği, süresi ve kastın ağırlığına göre, FSEK m 66/4 hükmü koşulları da dikkate alınarak varsayımsal bedelin ne alabileceği yönünde mahkememizce BİLİRKİŞİ incelemesi yapılmıştır.
Zira mali haklara tecavüz halinde FSEK’in 68/1. maddesi gereğince, eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.
FSEK’in 68. maddesinde sözleşme yapılmış olması halinde istenebilecek bedelin en çok üç kat fazlasının istenebileceği düzenlenmektedir. Somut uyuşmazlıkta mali haklar bakımından yetkili bulunan davacı ile davalı taraf arasında imzalanmış bir sözleşme dosya kapsamında bulunmadığı, emsal telif bedelinin sorulduğu meslek birliğinden de 50.000 TL’nin uygun olduğuna dair görüş bildiren yazı cevabı dikkate alındığında FSEK’in 68. maddesi anlamında bir hesaplama yapılabilmesi için taraflar arasında geçerli bir sözleşme olsa idi davacı tarafından istenebilecek telif ücretinin, emsal piyasa rayiçlerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Davacı vekilinin dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, FSEK 68. Madde gereğince üç kat hesabıyla şimdilik 1.000 TL maddi tazminat talep ettiği, davacı tarafça ıslah başvurusunda bulunulmadığı, mahkemece HMK 26. Maddesine aykırı olarak talep aşımı yapılarak 3.000 TL ye hükmedilmesi nedeniyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 2023/878 Esas, 2023/1008 Karar sayılı ilamı ile kaldırılmış, kaldırma üzerine değerlendirme yapılmıştır.
Bu çerçevede bilirkişilerce rayiç değerlendirilmesi yapılmış olup, bilirkişi raporundan belirlenen 10.000 TL rayiç açısından denetime uygun bulunmuş ve rapor kapsamı hükme dayanak yapılmıştır. Her ne kadar meslek birliği tarafından 50.000 TL bedel uygun görülmüş ise de, dava konusu tablonun video içerisinde ana unsur olarak kullanılmamış olması, sadece yan unsur olarak kullanılması ve programın bu tablo üzerine kurulmamış olması gerekçeleri ile bilirkişilerce belirlenen 10.000 TL rayiç bedelin hakkaniyete uygun olduğu kanaatine varılmıştır. Ancak davacı tarafça belirlenen bedel üzerinden ıslah yapılmadığı görülmekle HMK md. 26 kapsamında talep doğrultusunda 1000 TL Üzerinden karar vermek gerekmiştir.
Somut olaydaki kullanım davacının ismin belirtilmesi nedeniyle adın belirtilmesi yetkisinin ihlali kabul edildiğinden ihlal edilen manevi hakkın türü, ihlalin gerçekleşme şekli ve hükmedilecek tazminatın tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre takdir edilecek oluşu, hakkaniyet ölçüsü gözetilerek 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmiştir.
FSEK 68. maddeye göre hesaplanan ve denetim ve hüküm kurmaya elverişli Bilirkişiler… ve… tarafından düzenlenen 13/10/2022 tarihli bilirkişi raporundaki rayiç dikkate alınarak, eylemin niteliği, gerçekleşme şekli, portrenin video içinde kullandığı bölüm, portrenin videodaki programa etkisinin büyük olmaması dolayısıyla belirlenen 10.000 TL nin nin 3 katının tazminat olarak takdir edilmesi gerekmiş, ancak davacı tarafça belirlenen tutar üzerinden ıslah yapılmadığı görülmekle talebe bağlı kalınarak 1000 TL maddi tazminatın, taraflar arasında farazi sözleşme ilişkisi kurulduğundan dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,1.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, maddi tazminat dayanağı FSEK 68. göre talep edildiğinden taraflar arasında sözleşme ilişkisi kurulmuş olduğundan ref isteminin reddine, dair karar verilmesi gerektiğinden yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 07.07.1987 tarih, 1836/4131, 13.10.2009 tarih 5561/10516, 13.09.2011 tarih 10929/10277 ve HGK’nın 20.03.2002 tarih, 176/214 sayılı kararlarında açıklandığı ve öğretide de benimsendiği üzere, hak sahibinin FSEK’in 68. maddesi uyarınca telif tazminatı talebinde bulunduğu ve mahkemece de telif tazminatına hükmedildiği takdirde taraflar arasında farazi sözleşme yapılmış gibi bir hukuki durum meydana gelir. Bu durumda, davalının eylemi de farazi sözleşme kapsamında yasal kullanım haline dönüşeceğinden; davacı hak sahibi farazi sözleşmenin kapsadığı kullanımın refini isteyemeyeceğinden, maddi tazminat dayanağı FSEK 68. göre talep edildiğinden taraflar arasında sözleşme ilişkisi kurulmuş olduğundan ref isteminin reddine, karar verildiğinden mevcut yargı uygulaması gereğince davalı lehine maktu vekalet ücretine takdir edilmiştir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 2019/987 Esas, 2022/75 Karar; Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 2021/1299 Esas, 2022/1110 Karar; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 2019/934 Esas, 2021/108 Karar; Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2021/4772 Esas, 2022/9296 Karar sayılı ilamı)
Usuli kazanılmış hak kavramı, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T.. 2008/10-730 E., 2008/732 K.)
Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı) Taraflardan yalnız birinin hükmü kanun yoluna götürmesi halinde, kaldırma kararı sonrası kanun yoluna giden taraf aleyhine bir hüküm veremez. Buna da “aleyhe hüküm verme yasağı” denir. Aksi halde usul hükümleri ile hedef tutulan istikrar zedelenir ve mahkeme kararlarına karşı güven sarsılır.
Mahkememizce kaldırma ilamından önce verilen ilk hükümde davacı lehine kabul edilen tecavüzün men’i talebi yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 15.000,00 TL vekalet ücretine hükmedildiği, kararın yalnızca davalı vekili tarafından istinaf edildiği gözetilerek; kaldırma üzerine kabul edilen men talebi karşısında davacı lehine önceki hükümde verilen vekalet ücretini geçmemek üzere vekalet ücreti takdir etmek gerekmiştir. (Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 2019/1241 Esas, 2021/1075 Karar sayılı ilamı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesinin 2022/132 Esas, 2023/2107 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 2021/9065 Esas, 2022/3252 Karar sayılı ilamı)
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE, davalı kullanımlarının davacıya ait eser sahipliğinden kaynaklanan haklarına tecavüzün men’ine, Fsek m. 68 uyarınca ve taleple bağlılık ilkesi gözetilerek 1.000,00-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-1.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Maddi tazminat dayanağı FSEK m. 68’e göre talep edildiğinden taraflar arasındaki farazi sözleşme ilişkisi uyarınca ref talebinin reddine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gerekli 269,85 TL karar harcından peşin yatırılan 59,30 TL’nin mahsubu ile kalan 210,55 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsiline,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen tecavüzün men’i talepleri yönünden aleyhe hüküm verme yasağı da dikkate alınarak davacı vekili yararına hesap olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat miktarı yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 1.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen manevi tazminat miktarı yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 1.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
8-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen ref talebi yönünden davalı vekili yararına maktu 25.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
9-Davacı tarafından yapılan 2.500,00 TL bilirkişi ücreti, 598,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 3.098,00 TL ve 118,60 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 3.216,60 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
11-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.19/12/2023

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır

¸