Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/87 E. 2023/124 K. 16.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/87 Esas
KARAR NO : 2023/124

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/04/2019
KARAR TARİHİ : 16/05/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin …’de yayınlanan “…” isimli yapımın yapımcı ve yönetmeni olduğunu söz konusu yapımın ilk defa 2008 yılında …’de yayınlanmaya başladığını, … ile görüşmelerin kendisini temsilen davalı şirket tarafından yapıldığını ve davalının programa teknik hizmetler verdiğini programın eser sahibinin kendisi olduğunu programın 39. uncu bölümünden sonra … ile davalının yollarının ayrıldığını ve … ile kendisinin yaptığı sözleşme ile … uncu bölümden sonra … üncü bölüme kadar programı kendisini yapıp yönetip sunduğunu, programın isminin kendisi tarafından konulduğunu, … ismi ile kitaplarının bulunduğunu, bu isim üzerinde hak sahibinin kendisi olduğu halde davalının “…” ibareli markayı kendi adına … inci sınıfta …nosu ile tescil ettirdiğini, SMK 25, 5 ve 6 hükümleri ve kötüniyetli tescil nedeniyle markanın hükümsüzlüğünü, öncelikle dava konusu markanın üçüncü şahıslara devrinin önlenmesine ilişkin tedbir kararı verilmesini, davalı şirketin, haklı bir nedene dayanmaksızın hukuka aykırı ve kötü niyetli olarak … Sınıftan tescil ettirdiği “…” markasının hükümsüz olduğunu, dava masraf ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; “…” isimli program için … ile 16.6.2008, 28.81/2008 ve 13.1.2009 tarihlerinde 13’er bölüm üzerinden müvekkili ile sözleşme imzalandığını, programın yapımcırsnın müvekkili olduğunu davalının suncu olarak iş akdi ile müvekkili şirkette çalıştığını bu hususun davacının müvekkiline gönderdiği ihtamame ile imzaladığı ibranameden açıkça anlaşıldığını, “…” ismin haklarının müvekkiline ait olması nedeniyle müvekkili ile … arasında anlaşma sona erince davalinın programa devam edebilmesi için müvekkilinden muvafakat alınmasının da bu isim üzerinde hak sahibinin müvekkili olduğunu gösterdiğini, öncelikle SMK.md.25 kapsamında “hükümsüzlük davaları” için öngörülen hak düşürücü süre geçmiş olduğundan davanın usulden reddini, esasa girilmesi halinde sunduğumuz ve celbini istediğimiz deliller kapsamında, “…” ibareli markanın müvekkil şirket tarafından haklı şekilde tescili ve uzun yıllardır devam eden ciddi kullanımı da dikkate alınarak, davacının yasal dayanaktan yoksun, haksız ve kötüniyetli davasının reddini, yargılama gideri, masraf ve ücreti vekaletin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliler toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporu alınmıştır.
Mahkememize sunulan 10/06/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle ; Gerçek hak sahipliğine ve kötüniyetli tescil iddiasına dayalı değerlendirme yapılabilmesi için; … isimli programın eser sahibinin, yapımcının kim olduğunun önem taşıdığı, Bunun tespiti için, davacının, davalının 2008 yılında …’ye davacının tesmilcisi olduğunu gösteren yazı ile davalı ile … arasında imzalandığı belirtilen 2008 ila 2010 arası davalı ile … arasında yapılan sözleşmelerin taraflarca dosyaya ibrazı ve/veya …’den celbi halinde dosyadaki diğer delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle mümkün olabileceği görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememize sunulan 10/10/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle ; … isimli programın ilk hazırlayıcısının davacı olduğu programının belli bazı bölümlerinin davacının verdiği izinle davalı tarafından gerçekleştirildiği davacının program ismini davalıya devrettiğine ilişkin herhangi bir sözleşmenin de bulunmadığı dikkate alındığında … ismi üzerindeki önceye dayalı hak sahibinin davacı olduğu SMK 6/3 gereğince davacının davalıya ait markanın hükümsüzlüğü talebinin Takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak kaysıyla yerinde olduğu, yine davalının davacıya ait olduğunu bildiği … isimli program ismini kendi adına tescil ettirmesinin SMK 6/9 hükmü dikkate alındığında kötüniyetli tescil olarak da nitelendirilebileceği görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememize sunulan 05/05/2022 tarihli bilirkişi 2. Ek raporunda özetle ; 1. Davaya konu markanın bir televizyon programının ismi olduğu,
2.Önceye Dayalı Hükümsüzlük Talebi Yönünden;
a. dosyada mübrez kayıtlar ve belgelerden … isimli TV programının bir gezi program olduğu çocuklarla gezilen yeri birlikte dolaşma ve anlatma üzerine kurgulandığı ve hususiyet taşıması nedeniyle FSEK m.5 anlamında sinema eseri olduğu,
b. … isimli programın ilk hazırlayıcısının davacı olduğu programının belli bazı bölümlerinin davacının verdiği izinle davalı tarafından gerçekleştirildiği davacının program ismini davalıya devrettiğine ilişkin herhangi bir sözleşmenin de bulunmadığı dikkate alındığında … ismi üzerindeki önceye dayalı hak sahibinin FSEK 8/3 kapsamında söz konusu programı hazırlayan(senarist), sunan(icracı) ve yöneten(yönetmen) sıfatıylaleser sahibi sıfatıyla) davacı olduğu,
c. SMK 6/3 gereğince davacının önceye dayalı gerçek hak sahipliğine dayalı markanın hükümsüzlüğü talebinin Takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak kaysıyla yerinde olduğu,
3.Kötüniyetli Tescile Dayalı Hükümsüzlük Talebi Yönünden; davalının davacıya ait olduğunu bildiği … isimli program ismini kendi adına tescil ettirmesinin SMK 6/9 hükmü dikkate alındığında kötüniyetli tescil olarak da nitelendirilebileceği görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememize sunulan 24/01/2023 tarihli yeni heyetin bilirkişi raporunda özetle ; 1. Davaya konu markanın bir televizyon programının ismi olduğu, Önceye Dayalı Hükümsüzlük Talebi Yönünden; dosyada mübrez kayıtlar ve belgelerden … isimli TV programının bir gezi program olduğu çocuklarla gezilen yeri birlikte dolaşma ve anlatma üzerine kurgulandığı ve hususiyet taşıması nedeniyle FSEK m.5 anlamında sinema eseri olduğu, … isimli programın ilk hazırlayıcısının davacı olduğu programının belli bazı bölümlerinin davacının verdiği izinle davalı tarafından gerçekleştirildiği davacının program ismini davalıya devrettiğine ilişkin herhangi bir sözleşmenin de bulunmadığı dikkate alındığında … ismi üzerindeki önceye dayalı hak sahibinin FSEK 8/3 kapsamında söz konusu programı hazırlayan(senarist), sunan(icracı) ve yöneten(yönetmen) sıfatıylaleser sahibi sıfatıyla) davacı olduğu, SMK 6/3 gereğince davacının önceye dayalı gerçek hak sahipliğine dayalı markanın hükümsüzlüğü talebinin Takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak kaysıyla yerinde olduğu, Kötüniyetli Tescile Dayalı Hükümsüzlük Talebi Yönünden; davalının davacıya ait olduğunu bildiği … isimli program ismini kendi adına tescil ettirmesinin SMK 6/9 hükmü dikkate alındığında kötüniyetli tescil olarak da nitelendirilebileceği, görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Dava konusu “…” isimli programın, 2008-2009 yıllarında … 1, 2010 yılı ve sonrasında … Belgesel televizyonunda yayınlanmış, farklı şehirleri ve ülkeleri, bu şehirlerin/ülkelerin kültürlerini, tarihlerini tanıtan seyahat kültür programı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı programın araştıranın, programı sunanın, yönetenin özetle programın yaratıcısının, hak sahibinin ve yapımcısının kendisi olduğunu, davalı ise bahse konu markanın kendisine ait olduğunu, 2009 yılından beri markanın kendi firması üzerine tescilli olduğunu beyan etmektedir.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde; … numaralı ” … “ibaresinin, …sınıftaki “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri. Dergi, kitap, gazete vb yayımlama hizmetleri. Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetler muhabirliği – hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri ” emtiasında tescili için davalı .. ŞTİ. ‘nin 18.02.2009 tarihinde marka başvurusunda bulunduğu, işbu başvurunun TÜRKPATENT Kurumu tarafından 13.07.2009 tarihli, 167 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde yayımlandığı, markanın yayımlandığı ( 556 KHK – 3 aylık yayın süresinde) yayıma itiraz olmadığı ve marka başvurunun 29.12.2009 tarihinde tescillenerek, 31.01.2010 tarihli 403 sayılı bültende tescilin yayımlandığı görülmüştür
Marka hukuku anlamında hükümsüzlük, tescil edilmiş bir markanın, gerekli koşullara sahip olmaması nedeniyle dava yoluyla iptali ve böylece, evvelce elde edilmiş marka hakkının son bulması demektir. Bu kapsamda dava konusu markanın, hükümsüzlüğü ve sicilden terkin talebi, ilgili mevzuat kapsamında incelenerek, hükümsüzlük koşullarını sağlayıp sağlamadığı değerlendirilecektir.
Marka hükümsüzlük halleri 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 25. Maddesinde düzenlenmiştir. Mad. 25/1’e göre, SMK 5’inci veya 6’ıncı maddede belirtilen durumlardan birinin mevcut olması halinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
SMK 5’inci maddede “marka tescilinde mutlak ret nedenleri” düzenlenmiştir ve bu maddede sayılan işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
SMK 6’ıncı maddede, marka tescilinde nispi ret nedenleri düzenlenmiş olup;
Madde 6- (1) tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal ya da hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş ya da önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe
dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan başka bir işaret için hak elde edilmiş ise, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesi’nin 1’inci mükerrer 6’ıncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal ve hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zarar görebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal ve hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir hükmündedir.
Davacının işbu hükümsüzlük talebinin, markanın gerçek hak sahipliğine bağlı, kendisine ait fikri mülkiyet hakkını içerdiği, davalı tarafından kötüniyetle yapılmış marka tescili olduğunu gerekçe ve iddiası nedeniyle; öncelikle işbu hususun tespitinin yapılması gerekmekle, hükümsüzlüğe konu marka ibaresinin fikri mülkiyet hakkı içerip içermediği, işbu ibarenin ilk defa kim tarafından kullanıldığının tespiti gerekmektedir.
Davalının kendi antetli kağıdı ile imzalı ve kaşeli olarak … Genel Müdürlüğü Televizyon Dairesi Başkanlığı’na, 29.05.2008 tarihinde yazmış olduğu yazıda; “… tarafından hazırlanan “…” (…) adlı programın yapımı bundan böyle firmamız tarafından yürütülecektir. Programla ilgili sözleşmenin … ŞTİ. olarak düzeltilmesini rica ederiz. Saygılarımızla … adına …” yazdığı görülmektedir. İşbu belgenin dosyada bulunan tüm sözleşmelerden önce,29.05.2008 tarihinde yazılmış olduğu göz önünde bulundurulduğunda, davaya konu eserin yapımının daha önce davacıya ait olduğu ve işbu belge ile davacının davalı şirketi yetkilendirmiş olduğu kanaatine varılmıştır. Zira davalı firmanın 29.5.2008 tarihi sonrasında davacı tarafından yetkilendirildiği, davacı adına hareket ederek sözleşmeler imzalamış olduğu anlaşılmaktadır. Bilirkişi heyetinde bulunan sektör bilirkişisi tarafından yapılan değerlendirmeye göre de, 29.05.2008 tarihi sonrasında, belgeler üzerinde davalının yapımcı/yüklenici olarak görülmesinin sektörel işleyişe uygun olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca dosya içeriğinde mevcut olan davalı ile dava dışı … arasında imzalamış 3 adet sözleşme dışında davalının dava konusu program üzerinde hak sahibi olabileceğini gösterir her hangi bir çalışmaya, belgeye ve/veya davalı tarafından sunulmuş bir görsel/işitsel delile rastlanılamamıştır. … tarafından gönderilmiş olan belgelerin 06.10.2009 tarihi ve sonrası tarihlerle ilgili olduğu, 06.10.2009 tarihli belgede; “programın daha önce 52 bölüm olarak … kanalı için hazırlanmış olduğunun” yazdığı görülmektedir. … Kanal Koordinatörlüğü tarafından Hukuk Müşavirliği’ne gönderilmiş 27.06.2019 tarihli belgede; “…’ın 2008 yılında yapımını üstlenmiş olduğu “…” adlı belgesel ile …” yazdığı görülmektedir. Yine … tarafından … Müdürlüğü’ne gönderilmiş olan 05.10.2009 tarihli belgede; “dava konusu programın yapımcılığını ve sunuculuğunu davacı …’ın üstlendiği …” şeklinde bir ifadenin yer aldığı, Program denetim formlarının 2012 yılına ait olduğu, … tarafından gönderilmiş olan 27.06.2019 tarihli bir başka belgede: “…’ın 2008 yılında yapımcılığını üstlenmiş olduğu …” ibaresinin yer aldığı, … tarafından gönderilmiş olan 25.01.2021 tarihli belgede ise; “… yapılan tetkiklerde konusu sözleşme dışında koordinatörlüğümüz (… ) ile … Filmcilik Prodüksiyon ve …şti.arasında ayrıca her hangi bir sözleşme imzalanmamıştır” yazdığı görülmektedir. … tarafından gönderilmiş dosyada mevcut belgeler arasında davalı firmanın adının geçmediği de görülmektedir.
Dosya kapsamında tarafların sunmuş oldukları deliller, …’den gelen yazı cevapları ve bu doğrultuda alınan iki farklı bilirkişi heyeti raporundan da anlaşılacağı üzere, 29.05.2008 tarihli belgenin bizatihi davalı firmanın antetli ve kaşeli belgesi olması ve bu belgede … isimli programın davacı … tarafından hazırlanan bir program olduğunun belirtildiği dolayısı ile bu eseri ilk meydana getiren kişinin (FSEK m.8) davacı olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere bir eserin meydana getirilmesi ile eser üzerindeki haklar kendiliğinden doğar, Bu eseri bir makama tevdii veya tescile gerek yoktur. Dosyada mevcut bu belge nazara alındığında … isimli programın ilk olarak davacı tarafça meydana getirildiği ve programın adı üzerindeki öncelik hakkının davacıya ait olacağı kanaatine varılmıştır.
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 25/1 maddesi, SMK 5’inci veya 6’ıncı maddede sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde, mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir hükmündedir. SMK’nın 6/3 maddesi “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan başka bir işaret için hak elde edilmiş ise, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” SMK 6/6 maddesinde ” Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.” olarak düzenlenmiştir. İşbu dava bakımından, davacının hükümsüzlüğünü talep ettiği marka tescilinden önce, davacının, davalı markası ile birebir aynı olan “…” ibaresi ile bir televizyon programı yapması ve buradan telif hakkının doğması, davalının aynı ibareyi sonraki bir tarihte davacının faaliyetinin olduğu aynı hizmetleri içeren (41. sınıfta) emtiada tescil almış olması bakımından; işbu marka tescilinde (SMK m.6/3, SMKm.6/6 gereği) hükümsüzlük koşullarının mevcut olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalı tarafın ayrıca davacının kendi çalışanı olduğu savunmasında bulunduğu görülmekle taraflar arasında işçi işveren ilişkisinin incelenmesinde, davacının davalının çalışanı olduğunu gösteren bir sözleşmeye, SGK belgeleri ve/veya maaş dekontu, davacının davalı adına kesmiş olduğu serbest meslek makbuzu gibi belgelere, ayrıca davalının, davacıdan onay aldığına ve davalının davacıya mali haklarını/telif bedelini ödediğine dair her hangi bir belgeye dosya kapsamında rastlanılamamıştır. Bir başka ifade ile ihtarname dışında davacının, davalının çalışanı olduğunu gösterebilecek her hangi bir belge dosyada mevcut olmadığından bu itiraz yerinde görülmemiştir.
Davalının, Hükümsüzlüğe Konu Markasının Hak Düşürücü Süre Bakımından Değerlendirilmesi
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, SMK m. 25 f. 6’da düzenlenmiştir: “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veva bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez ”.
Anlaşılacağı üzere, sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için öncelikle marka sahibinin markasının başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilebilecek durumda olması gerekir. Sessiz kalma süresinin başlangıç tarihini belirlemede; marka kullanımın yoğunluğu, markanın tanınmış olup olmaması, tarafların aynı sektörde faaliyet gösterip göstermemeleri gibi ilgili tüm faktörler dikkate alınır. İkinci olarak hak sahibinin süren ihlale karşı uzun süre sessiz kalması yani herhangi bir şekilde dava açmaması, marka hakkından doğan haklarını kullanmamış olması gereklidir. Bu bakımdan prensip olarak dava açılması gerekmekle birlikte, olayın şartlarına göre Yargıtay’ın ihtarname gönderilmesinin tek başına ihlale karşı konulma sayılmayacağını açıkça belirttiği kararı olduğu gibi, Yargıtay’ın TÜRKPATENT nezdindeki itiraz ve ihtarı yeterli gördüğü kararı da vardır. Üçüncü olarak marka sahibinin 3. kişinin tescil veya kullanımına belirli süre (kanunda bu süre 5 yıl olarak belirtilmiştir.) sessiz kalmış olması, dördüncü olarak sonraki tarihli marka tescili sahibinin kötü niyetli olmaması gereklidir.
Somut olayda, hükümsüzlüğü talep edilen … tescil numaralı markanı yayım tarihleri ve bu tarihler ile dava tarihi arasındaki süreler hesaplandığında; dava tarihi ile marka başvuru tarihi arasında 10 yıl 1 ay 29 gün, dava tarihi ile marka yayım (ilan) tarihi arasında 9 yıl 9 ay 3 gün, dava tarihi ile marka tescil tarihi arasında 9 yıl 3 ay 18 gün, dava tarihi ile marka tescilinin yayın tarihi arasında 9 yıl 2 ay 16 gün olduğu anlaşılmaktadır. Anlaşılacağı üzere, davalı markasının tescilinden dava tarihine kadarki zamanda 9 yıldan fazla süre geçmiş olup, hak düşürücü 5 yıllık süre de aşılmıştır. Ancak, kanunun ilgili bu maddesinde, aranan 5 yıllık sürenin “marka tescili kötü niyetli olmadıkça” kabul edilebileceği belirtilmiştir. Neticede, davalının hükümsüzlüğe konu markayı “kötüniyetle” tescil ettirip ettirmediği, marka hükümsüzlüğünün kabulü veya reddi hususunda belirleyici olacaktır.
Davalının Hükümsüzlüğe Konu Marka Tescilinde Kötüniyet Olup Olmadığının Değerlendirilmesi
Türk yargı uygulamasında, başvuru sahibinin, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi halini kötü niyetin varlığında önemli görmektedir. Örneğin, gerçek hak sahibi olmamakla birlikte başkasının ticaretinde kullandığı tescilsiz bir işareti, kendisinin hak sahibi olmadığını bile bile tescili için başvuruda bulunan kimse kötüniyetli sayılacaktır. Tekinalp, kötü niyetin geniş yorumlanması ve gerçekte kullanmayıp, yedekleme veya marka ticareti yapmak amacına veya şantaja yönelik markaların kötü niyetli marka başvuru olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Kullanma yerine marka ticareti yapma amacı taşıyan spekülasyon veya başkası tarafından kullanılan bir markanın aynısının veya benzerini bilerek ve haklı bir neden olmaksızın sırf rakibini engellemek amacı taşıyan engelleme markaları kötü niyetli marka başvurusu olarak değerlendirmektedir. Ancak kötü niyetli marka başvuruları sadece bunlarla sınırlı olmayıp, kötü niyet tespitinde, somut olayın tüm koşulları dikkate alınarak objektif bir değerlendirme yapılmalıdır.
İşbu dava bakımından iki farklı bilirkişi heyeti tarafından yapılan tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında, davacının, davalı marka başvurusundan önceki tarihte dava konusu marka ibaresini birebir aynı olarak kullanımlarından doğan gerçek hak sahipliği ve fikri mülkiyet hakkının varlığının tespit edilmiş olması, davalının davacının yaratımı ve fikri oluşumu olan ibareyi, ismin kullandığı alanı içeren aynı hizmetlerin yer aldığı sınıftan (41. sınıftan) marka tescili alarak sınai mülkiyet hakkı edinmiş olmasının, tarafların arasındaki iş ilişkisi de düşünüldüğünde “kötüniyet” göstergesi olarak kabul edilebileceği kanaatine varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, TPMK kayıtları, …’den gelen müzekkere cevapları,11/10/2021 tarihli bilirkişi heyeti raporu ile davalı yanın itirazı üzerine alınan 26/01/2023 tarihli bilirkişi heyeti raporları bir arada değerlendirildiğinde, hükümsüzlüğe konu “…” ibaresinin, davalının marka başvurusundan önceki tarihte, ilk olarak davacı tarafça meydana getirildiğinin ve işbu isim/marka üzerindeki öncelik hakkının davacıya ait olduğunun, davacının, davalı marka başvurusundan önceki tarihte dava konusu marka ibaresini birebir aynı olarak kullanımlarından doğan gerçek hak sahipliği ve telif hakkının varlığının tespit edilmiş olması, davalının davacının yaratımı ve fikri oluşumu olan ibareyi, ismin kullandığı alanı içeren aynı hizmetlerin yer aldığı sınıftan (41. Emtiadan) marka tescili alarak sınai mülkiyet hakkı edinmiş olmasının, tarafların arasındaki iş ilişkisi de düşünüldüğünde “kötüniyet” göstergesi olarak kabul edilebileceği, dava tarihi ile hükümsüzlüğe konu marka tescil tarihi arasında 9 yıl 3 ay 18 günlük zaman olup, hak düşürücü 5 yıllık sürenin işbu marka tescili bakımından aşılmış olduğunun tespit edildiği; ancak, kanunun ilgili bu maddesinde aranan 5 yıllık sürenin kötüniyetli olmadıkça geçerli sayıldığı, bu nedenlerle sübut bulan davanın kabulü ile davalı adına TPMK nezdinde … numara ile tescilli markanın hükümsüzlüğüne dair karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ İLE, davalı adına TPMK nezdinde … numara ile tescilli markanın hükümsüzlüğüne,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 179,90 TL karar harcından peşin yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile kalan 135,50 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili yararına hesap olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 4.000,00 TL bilirkişi ücreti, 229,15 TL posta gideri olmak üzere toplam 4.229,15 TL ve 88,80 TL harç (peşin+başvuru harcı) olmak üzere toplam 4.317,95 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.16/05/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸