Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/54 E. 2022/59 K. 21.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/54 Esas
KARAR NO : 2022/59

DAVA : Marka Tecavüzünün Tespiti, Önlenmesi, Tazminat
DAVA TARİHİ : 06/02/2018
KARAR TARİHİ : 21/04/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Tecavüzünün Tespiti, Önlenmesi, Tazminat talepli asıl ve Markaya Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi, Markanın Hükümsüzlüğü talepli birleşen davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle ; müvekkilinin Türk Patent nezdinde 03/12/2012 tescil tarihli … markasının maliki bulunduğunu, markanın tescil tarihinden çok önce maruf ve meşhur hale getirilip … adı altında şehirlerarası otobüs işletmeciliğinde hizmet markası olarak kullanıldığını, taraflar arasında yapılan 28/08/2013 tarihli marka lisans sözleşmesinin 28/08/2016 tarihinde sona ermiş olmasına karşın davalıniın bu markayı kullanmaya devam etmesi üzerine kendisine kullanıma son vermesi için ihtatname keşide edildiğini, tebliğ edildiğini buna rağmen markayı otobüslerde kullanmaya devam ettiğini ileri sürerek … adresinden alınan site görselini ekte sunduklarını belirterek, … markasının haksız ve kötü niyeti olarak kullanıldığının tespiti ile bu markanın davalının işlettiği seyahat firması amblemlerinden çıkartılmasına, her türlü kullanıma son verilmesilamacı ile haksız rekabetin önlenmesine, belirsiz alacak olarak şimdilik 1.000,00 TL tazminatın haksız tecavüzün başladığı tarihten itibaren işleyecek ticari(avans) faizi ile birlikte davalında tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; müvekkilinin … ticari unvanı altında 2013 tarihinden bu yana karayolu ile şehirlerarası yolcu taşımacılığı ve bu konuda acentecilik işleri ile otobüs işletmeciliği yolcu komisyonculuğu yaptığını, en az 28 yıldan bu tarafa … markasını maruf ve meşhur hale getiren müvekkilinin babası … olduğunu bu hususun Türkiye Ticaret Sicil Gazetesine tescil edilerek ilan edildiğini, … hizmet markasını maruf ve meşhur hale getirenin davacı yan değil müvekkilin babası olduğunu bu ibareyi aralıksız kullanımlarının davacının … tescilinden çok daha önce olduğunu davacı markasının imajından yararlanmanın söz konusu olmadığını, babasının vefatı akabinde henüz … markâsını kendi üzerine tescil ettirme sürecindeyken ulaştırma bakanlığında yenisi istenen yetki belgesini çıkartabilmek için Marka lisans sözleşmesini … Seyahat olarak taraf olmak zorunda kaldığını, davacının bu unvanı kabul ederek sözleşmenin tarafı olduğunu, davacının bu sözleşmeyi ekonomik çıkar sağlamak maksadı ile kullandığını, müvekkilinin fazla ödemeler yapmak zorunda bırakıldığını, akabinde müvekkilinin lisans sözleşmesinde lisans alan olarak belirtilen ve davacı tarafça kabul edilen … işareti için Türk Patent Enstitüsüne marka tescil başvurusunda bulunduğunu, bu markanın …, Emtia bakımından 28.05.2015 tarihinde tescil edildiğini, aynı marka kapsamında … emtia 15.05.2015 tarihinde |tescil edildiğini, … işaretinin 28 yıl boyunca kullanılarak ayırt edici nitelik kazandığını, davacının bu marka ile taşımacılık hizmetleri bakımından hiçbir ticari faaliyette bulunmadığını tarafların ticari faaliyet alanları ile müşteri kitlesinin farklı olduğunu, davacının … ibaresi üzerinde tekel hakkı bulunmadığını, davacının dava açma süresi olan iki yıl içinde dava açmadığını, talep edilen tazminatın reddi gerektiğini belirterek, davanın reddi karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen Dava
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; “…” hizmet markasının müvekkili şirket adına 03.12.2012 tarihinde tescil edildiğini, markanın müvekkili şirketin ortaklarının murisleri tarafından tescil tarihinden çok önceki tarihlerden beri maruf ve meşhur hale getirilip “…” adı altında şehirler arası otobüs işletmeciliğinde hizmet markası olarak kullanıldığını, taraflar arasında 28 Ağustos 2013 tarihinde Marka Lisans Sözleşmesi imzalandığını, 28.08.2016 tarihinde sözleşmenin sona erdiğini ancak davalının tescilli markalarını kullanmaya devam etmesi üzerine noter aracılığı haksız kullanıma son vermeleri hususunda ihtarname tebliğ edildiğini, ancak tescilli markalarının şehir içi ve şehirlerarası yolcu naklinde (otobüslerde) kullanılmaya devam edildiğini, bu nedenle Mahkememizin …esas sayılı dosyası ile tescilli marka hakkında haksız el atmanın tespiti, önlenmesi ve tazminat davası açıldığını, davalının bu dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde “”…” markasını …emtia bakımından TPE nezdinde 20.05.2014 tarihinden itibaren on yıl müddetle tescil ettirdiğini, aynı marka kapsamında ….emtianın 15.05.2015 tarihinden itibaren on yıl müddetle 22.04.2016 tarihinde tescil ettirdiğini bildirdiğini, müvekkilinin markadan haberdar olmadığı için itirazda bulunmadığını, davalının henüz lisans sözleşmesi devam ederken kötü niyetle “…” markasını tescil ettirdiğinin öğrenildiğini, davalının “… ” şeklindeki kullanımının haksız ve kötü niyetli bir kullanım olduğunu, davalının “…” markasından dava açıldıktan sonra haberdar oldukları için markanın hükümsüzlüğü ve bu marka nedeniyle önceki tarihli müvekkili şirket markası aleyhine yaratılan tecavüz ile haksız rekabet durumunun tespiti, önlenmesi ve sonuçlarının ortadan kaldırılması talebiyle iş bu davayı açtıklarını beyanla , öncelikli davalının müvekkili adına tescilli “…” markasını firma firma unvanı olarak, firma kayıt ve matbu belgelerde kullanmasının ve otobüslerde kullanmasının ihtiyati tedbir yolu ile önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, davanın Mahkememizin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesini, davalı tarafından tescil edilen “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini, bu marka nedeni ile önceki tarihli müvekkili şirket markası aleyhine yaratılan tecavüz ile haksız rekabet durumunun tespiti ile haksız tecavüzün önlenmesini belirsiz alacak olarak şimdilik 1.000,00 TL tazminatın haksız tecavüzün başladığı tarihten itibaren işletilerek en yüksek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin “…” ticari unvanı altında 04.06.2013 tarihinden bu yana karayolu ile şehirler arası yolcu taşımacılığı ve bu konuda acentalık işleri ile otobüs işletmeciliği yolcu komisyonculuğu yaptığını, bu tarihten önce bu ticari faaliyet kapsamında 30 yıldan buyana “…” hizmet markasının babası Şaban Nalbant tarafındın maruf ve meşhur hale getirildiğini, “…” hizmet markasının davacının murisleri tarafından maruf ve meşhur hale getirilmediğini, …’ın seyahat sektöründe … ibaresini aralıksız kullanımının, davacı tarafın … markasının tescilinden çok daha eski tarihlere dayandığını keza …markasını kendi faaliyetleri ile tanıttığını, dolayısıyla müvekkilinin davacı markasının imajından yararlanma ihtimalinin olmadığını, abasının vefatı akabinde babasından kalan bu ticari faaliyeti sürdüren müvekkilinin, henüz “…” markasını kendi üzerine tescil ettirme sürecinde iken babasının vefatı nedeniyle Ulaştırma Bakanlığınca yenisi istenilen … ( Şehirler arası otobüs ile düzenli yolcu taşımacılığı) Yetki Belgesini çıkarttırabilmek için Marka Lisans Sözleşmesi’ne “…” olarak taraf olduğunu, davacının bu sözleşmede “…” unvanını taraf olarak kabul ettiğinden, kullanılmasını da kabul ettiğini, müvekkilinin “…” işareti için Türk Patent Enstitüsü’ne marka tescil başvurusunda bulunduğunu, “…” markasının … Emtia bakımından Türk Patent Enstitüsü tarafından 28.05.2015 tarihinde, 20.05.2014 tarihinden itibaren on yıl müddetle tescil edildiğini, aynı marka kapsamında … Emtia, 15.05.2015 tarihinden itibaren on yıl müddetle 22.04.2016 tarihinde tescil edildiğini, Müvekkili ile davacı yanın ticari faaliyet alanları ile müşteri kitlelerinin farklı olduğunu, müvekkilinin haksız yarar sağladığı iddialarının dayanıksız olduğunu, ayrıca “…” ibaresi üzerinde davacının “…” hakkının bulunmadığını, müvekkiline ait kullanım, tüketicilerce ilk bakışta fark edilmesi kolay, sıradan kullanıcılar bakımından görsel anlamda ayırt edicilik sağlayan “…” ve “…” ibarelerinin de kullanımı ile ayrıca “…” ibaresinin de aynı puntoda öne çıkarılmadan kullanılması davacının markasından yeterince uzaklaşmayı sağladığını, müvekkilinin kullanımının “…” ve “…” ayırt edici unsurları içinde barındırdığını, dolayısıyla davacı yanın markasıyla ilişki kurulması ihtimali dahil, karıştırma ihtimalinin bulunmadığını, 28.05.2015 tescil tarihi dikkate alındığında davacının iş bu davayı kanunun belirttiği açma süresinde açmadığını, süresinde açılmayan davanın reddinin gerektiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Asıl ve birleşen dosyada taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporları alınmıştır.
Mahkememize sunulan 28/11/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle ; davalı tarafın markasını tescil ettirdiği “…” şeklinde değil, “…” şeklinde ve … ibaresi ön plana çıkarır şekilde kullanımının, taraflar arasındaki lisans sözleşmesi de nazara alındığında; haksız ve kötü niyetli bir kullanım olduğu, bu kullanımın davacı tarafın 03.12.2012 tarihli ve … tescil numaralı “…” markasına tecavüz teşkil ettiği; ancak her iki tarafın da tescilli markalarını tescil ettirdikleri şekilde kullanmakta özgür olduğu; davacı taraf vekilinin, uğranılan zararın tespit edilmesi için 556 sayılı KHK’nun 66. maddesinde sayılan seçimlik haklarından (b) bendinde geçen; “Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre,” hesap yöntemi kullanılarak maddi zararının hesaplanmasını talep ettiği, ancak davalı tarafından ticari defter ve belgelerin incelenmek üzere dosyaya Sunulmadığı, davacı tarafın maddi tazminat talebi doğrultusunda hesaplama yapılamadığı, davacı tarafın, maddi tazminat talebi doğrultusunda inceleme yapılabilmesi için, taraflar âarasında daha önce imzalanan ve 28.08.2016 tarihinde fesih edilen lisans sözleşmesinin bitiş tarihinden, dava tarihine kadar olan dönemi kapsayacak şekilde, davalı tarafın ticari defterleri (yevmiye,kebir,envanter), satış faturaları, satış raporları ve Gelir Vergisi beyanlarının incelenmek üzere Mahkemeye sunulması, ya da Sayın Mahkeme tarafından yerinde inceleme yetkisi verilerek, davalı tarafın ticari belgelerinin şirket merkezinde inceleme imkahı doğması halinde, ek rapor hazırlanabileceği tespit, görüş ve kanaatleri bildirilmiştir.
Mahkememize sunulan 08/11/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle ; davacı tarafın maddi tazminat talebi doğrultusunda, ticari defter ve kayıtları üzerinden hesaplama yapılamadığı, davalı tarafın yıllık gelir vergisi beyannamesinde, mali tablolarına göre zarar görünmesine rağmen, vergi ödemek için ihtiyaren beyan edilen tutarlar üzerinden hesaplama yapıldığında 28.08.2016 – 06.02.2018 tarihleri arasında, 25.452,05 TL kazanç beyan edilerek vergi ödemesi yapıldığı, beyan edilen kazanca, dava konusu markanın etkisinin % 20 civarında olduğu varsayılarak yapılan hesaba göre, davalı tarafın dava konusu markayı kullanması nedeni ile elde ettiği muhtemel kazancın 5.090,41 TL olarak hesap edildiği, davacı tarafın maddi tazminat talebinin, Borçlar Kanununun 50. ve 51. Maddelerine göre belirlenmesi hususunun mahkememiz takdirinde olduğu tespit, görüş ve kanaatleri bildirilmiştir.
Mahkememize sunulan 12/01/2022 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle ; davacı markası ile davalı markalarındaki esas unsur … ibaresi olduğundan markalar, sessel, görsel ve işitsel olarak bütün olarak değerlendirildiklerinde iltibasa neden olabilecek nitelikte olduğu, davalı markasında yer alan … ve … ibarelet markalar ayırt ediciliği sağlayacak nitelikte olmadığı, iki marka karşısında kalan tüketicinin markaları karıştırabileceği ve/veya davalı markasını davacı markalarından biri sanabileceği ve/veya işletmeler arasında bir bağın olduğunu düşünülebileceği, tüketicinin aynı / benzer emtialar açısından yanı daha eski tarihli olduğu, davalının … ibaresi üzerine eskiye dayalı üstün hakkı olduğunu ispat edemediği, davacı markasının …. Sınıfında yer alan emtialar ile davalının Hükümsüzlüğü talep edilen … sayılı markasının … Sınıftaki emtiaların aynı olduğu, yine davalının … sayılı markasının … Sınıfında yer alan “motorlu kara taşıtları” “Deniz Taşıtları” “Hava taşıtları” emtialarının davacının 39. Sınıfta yer alan emtialar ile benzer olduğu, … sayılı markanın … Sınıftaki emtialar ve … sayılı markanın … Sınıfında yer alan “motorlu kara taşıtları” “Deniz Taşıtları” “Hava taşıtları” emtialarının hükümsüzlük koşullarının gerçekleştiği, davalının marka lisans anlaşmasından sonra marka tescili gerçekleştirmesi nedenleri ile marka tescillerinde iyi niyetli olmadığı görüş ve kanaati bildirilmiştir.
… Asliye Hukuk Mahkemesinden talimat ile alınan bilirkişi raporunda özetle ; davalının ticari defter ve kayıtlarına göre, 28.08.2016 – 06.02.2018 tarihleri ârası davâ konusu dönem içerisinde olmak üzere 28.08.2016 – 31.12.2016 arası dönem zararı 5.978,06 TL, 2017 yılı zararı 31.457,74 TL yine davalının 2018 yılına ait dava konusu dönem içerisinde olan 1. Dönem geçicî vergisi beyannamesine göre 01.01.2018 – 06.02.2018 arası dönem zararı 13.386,16 TL, dolayısıyla davalının defter ve beyannamelerine göre 28.08.2016- 06.02.2018 tarihleri arası dava konusu dönemle ilgili olarak hiçbir dönemde ticari kazancı olmadığı görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Asıl dava konusu uyuşmazlık, davalı kullanımlarının davacıya ait marka hakkına tecavüz oluşturup oluşturmadığının tespiti, men’i ve tazminat istemine, birleşen dava bakımından ise, davalı adına TPMK nezdinde … ve … numara ile tescilli markaların hükümsüzlüğü, tecavüz ve tazminat istemlerine ilişkindir.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde davalıya ait … tescil numaralı “…” ibareli markanın 20/05/2014 tarihinde, … Sınıfta “Kara, Deniz ve Hava Taşımacılığı” hizmet sınıfında tescilli olduğu ve halen marka korumasına sahip olduğu, yine davalıya ait … numara ile tescilli “…” ibareli markanın 15/05/2015 tarihinde, … Sınıfta “motorlu kara taşıtları” emtia sınıfında tescilli olduğu ve halen marka korumasına sahip olduğu görülmüştür. Davacıya ait … tescil numaralı “…” ibareli markanın ise 03/12/2012 tarihinde, …,… ve … Sınıflarda tescilli olduğu ve halen marka korumasına sahip olduğu görülmüştür.
Davacı tarafından dosyaya sunulan … 9. Noterliği’nin … Tarih, … Yevmiye numaralı Marka Lisans Sözleşmesi’nin incelenmesinde taraflar arasında 28/08/2013 tarihinde dava konusu, davacıya ait …numara ile tescilli … Markasının Türkiye’de kullanımı konusunda 3 yıl süre ile 1000 TL lisans bedeli karşılığında, lisans alanının, lisans aldığı markanın kullanıldığı tüm emtia ve hizmetlerin kalitesini aynen koruması ve markayı aynen kullanması hükümlerini içerir anlaşma imzaladıkları görülmüştür.
Marka Hakkına tecavüz ve tazminat taleplerinin incelenmesi bakımından dosya 12/09/2019 tarihli duruşmada bilirkişiye gönderilmiş, bilirkişi raporunda davalı tarafın markasını tescil ettirdiği “…” şeklinde markasını kullanmadığı, “…” şeklinde ve … ibaresini ön plana çıkarır şekilde kullanımının taraflar arasında akdedilen lisans sözleşmesine aykırılık oluşturduğu ve mevcut kullanımların haksız ve kötü niyetli kullanımlar olduğu, davalı yanın tescil ettirdiği şekilde markasını kullanmayıp, … ibaresinin ön plana çıkarır şekilde gerçekleştirdiği kullanımların marka hakkına tecavüz oluşturduğu yönünde rapor tanzim ettiği görülmüştür.
Davacı tarafça daha sonra yine mahkememizde açılan ve bu dosya ile birleştirilen … Esas sayılı dosyada da bu kez hükümsüzlük iddiasında bulunulmuş ve aynı heyetten hükümsüzlük iddiaları bakımından yeni bir rapor alınmış ve 12/01/2022 tarihli raporda davacının davalıya nazaran … ibaresi şeklindeki markasal kullanımlarında öncelik hakkına sahip olduğu, davacı markası ile davalıya ait … tescil numaralı markanın … Sınıfında ki emtiaların aynı olduğu, … numara ile tescilli markanın … Sınıfında tescilli emtialar ile de benzerlik gösterdiği gerekçesi ile hükümsüzlük şartlarının oluştuğuna dair rapor oluşturulduğu görülmüştür.
Öncelikle birleşen dava yönünden markanın hükümsüzlüğü koşullarının somut olay bakımından oluşup oluşmadığının incelenmesi gerekmektedir.
Birleşen … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas, … Karar sayılı Davası Bakımından Hükümsüzlük Taleplerinin Değerlendirilmesi 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Hükümsüzlük Hâlleri Ve Hükümsüzlük Talebi Başlıklı 25. Maddesi; “1)5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir”.2)Menfaati olanlar. Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir. 3)Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez. 4)Bir marka, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz. 5)Hükümsüzlük halleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, sadece o mal veya hizmet yönünden kısmi hükümsüzlüğe karar verilir. Marka örneğini değiştirecek biçimde hükümsüzlük kararı verilemez. 6)Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. 7)6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar. ” hükümlerine amirdir.
Bu madde metninde atıf yapılan 5. ve 6. maddeler, marka tescilinde mutlak ve nispi red nedenleri başlıkları altında toplanmaktadır.
Kanunun “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri” başlıklı 5. Maddesine göre ; “Aşağıda belirtilen işaretler, marka olarak tescil edilmez: a) 4 üncü madde kapsamında marka olamayacak işaretler. b) Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler. c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler. ç) Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler. d) Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler. e) Malın doğası gereği ortaya çıkan şeklini ya da başka bir özelliğini veya teknik bir sonucu elde etmek için zorunlu olan veya mala asli değerini veren şeklî ya da başka bir özelliğini münhasıran içeren işaretler.f) Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretler. g) Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesine göre reddedilecek işaretler. ğ) Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, tarihi ve kültürel değerler bakımından halka mal olmuş diğer işaretler ile yetkili mercilerce tescil izni verilmemiş olan armaları, nişanları veya adlandırmaları içeren işaretler. h) Dinî değerleri veya sembolleri içeren işaretler. ı) Kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı işaretler.i) Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler.(2) Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez. (3) Bir marka başvurusu, önceki marka sahibinin başvurunun tesciline açıkça muvafakat ettiğini gösteren noter onaylı belgenin Kuruma sunulması hâlinde birinci fıkranın (ç) bendine göre reddedilemez. Muvafakatnameyeilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” hükümlerine amirdir.
Buna göre mutlak red nedeni olarak tescili yasaklanmış işaretlerin ayırt etme gücüne sahip olmamaları veya herkesin kullanımına açık olmaları sebebiyle kamu menfaati gözetilerek tescil edilmeleri mümkün değildir.
Kanunun “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” başlıklı 6. Maddesine göre; “1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. 2)Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. 3)Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir. 4)Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir. 5)Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmıştık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir. (7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir. (8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir. (9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” hükümlerine amirdir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
SMK md.6/1 kapsamında markalar arasında iltibas koşullarının oluşup oluşmadığına dair yapılan inceleme
SMK 6/1 maddesinde de belirtildiği üzere bir markanın bir başka marka ile benzer olup olmadığının tespitinde “halk” tarafından karıştırılma ihtimali dikkate alınır. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir”.
Başka bir deyişle, karıştırma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
Somut olay bakımından yapılan incelemede, taraf markaları arasındaki esas unsurun … ibaresi olduğu göz önüne alındığında benzerlik incelemesine gerek olmadan markaların görsel, işitsel ve bütünsel anlamda benzerlik taşıdığı hatta aynı olduğu izahtan vareste olup bu hususta ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Malların/ Hizmetlerin Aynılığı/Benzerliği Yönünden Yapılan İnceleme
Türkiye’nin de taraf olduğu Nice Anlaşması’nın 2/1 hükmü uyarınca, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin benzer olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kurallar içermemektedir. Nitekim, SMK m.11/4’de de, mal veya hizmetlerin aynı sınıfta yer almalarının benzer olduklarına, farklı sınıflarda yer almalarının da benzer olmadıklarına karine teşkil etmeyecekleri hükme bağlanmıştır.
Yerleşik içtihatlarda; halk tarafından teşebbüsler arasında ekonomik bir bağlantının var olduğunu düşünme riski olması durumunda, karşılaştırmaya konu mal veya hizmetlerin aynı teşebbüsten geldiğini ya da ekonomik bağlantılı teşebbüslerin malları olduğu kararına varabileceği, dolayısıyla teşebbüslerin karıştırılma olasılığının bulunduğu kabul edilmektedir. Aynı içtihatla; karıştırılma olasılığının global olarak değerlendirilmesi gerekliliğine işaret edilmekte ve davanın koşulları ile ilgili tüm faktörlerin dikkate alınarak, özellikle işaretler arasındaki benzerliğin, tetkike konu mal ve hizmetlerin değerlendirmesinde de dikkate alınması gerektiğini vurgulanmaktadır.
ABAD’ın, “Canon” Kararı ile belirlediği, Türk yargı ve öğretisince de kabul edilen malların/hizmetlerin benzerliği tespit edilirken birtakım kriterler bulunmaktadır. Bu kriterler, karşılaştırılan ürünlerin; benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği (işlev yakınlığı), birbiri yerine ikame edilebilme veya birinin diğerini tamamlama imkânının bulunup bulunmadığı, dağıtım kanallarının ortak, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığıdır”. Bir başka deyişle, malların benzerliği değerlendirilirken ilgili mallara ilişkin tüm faktörler dikkate alınmalıdır. Bu faktörler arasında, diğerlerinin yanı sıra, malların niteliği, amacı, kullanım biçimleri, malların birbirleriyle rekabet eder veya tamamlayıcı nitelikte olmaları yer almaktadır. Bunun yanında ilgili malların dağıtım kanalları gibi faktörler de dikkate alınabilir. Anılan hususların varlığının ürün benzerliğine yaptığı katkı olaydan olaya değişebilir. Somut olayın koşulları ve ilgili sektörün niteliğine göre bu kriterlerden birinin varlığı tek başına ürün benzerliğini olumlayabileceği gibi”, kimi durumlarda bunun için birden fazla kriterin bir arada sağlanması gerekebilir. Söz konusu kriterlerin dışında, ürünlerin fiziksel görünümlerinin benzerliği, aynı reyonda/rafta yer almaları, aynı malzemeden üretilmeleri gibi ölçütler de ürün benzerliği değerlendirmesinde göz önünde bulundurulabilir; ne var ki bu ölçütlerin tek başına ürünler arasında benzerlik kurması pek olası değildir. Bunlar ancak diğer kriterlere yardımcı olabilecek niteliktedir. İlgili kriterler göz önüne alınarak yapılacak ürün benzerliği değerlendirmesine temel teşkil edecek soru ise karşılaştırılan ürünlerin doğrudan birbirine denk tutulup tutulmayacağı değil, bunların ticari kaynağı konusunda ilgili tüketici kesiminin zihninde nasıl bir tasavvur oluşacağıdır. Ortalama bir tüketici, karşılaştırılan ürünlerin aynı ya da ekonomik olarak bağlantılı işletmelerden kaynaklandığını düşünmeye ne kadar yatkınsa, ürün benzerliği de o denli fazla kabul edilmelidir”.
Somut olaya dönüldüğünde, davacı markası ile davalıya ait … tescil numaralı markanın … Sınıfındaki emtialarının aynı olduğu görülmekle bu markalar arasında tescilli oldukları emtialar yönünden sınıfsal benzerlik bulunduğu sabit olup, … numara ile tescilli markanın … Sınıfında tescilli emtialar ile davacının markasına ait sınıflar yönünden her ne kadar farklılık bulunsa da, yukarıda da ifade edildiği üzere Nice Anlaşması’nın 2/1 hükmü uyarınca, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin benzer olup olmadığının değerlendirilmesinde mal veya hizmetlerin farklı sınıflarda yer almalarının da benzer olmadıklarına karine teşkil etmeyecekleri, karşılaştırılan ürünlerin; benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği (işlev yakınlığı), birbiri yerine ikame edilebilme veya birinin diğerini tamamlama imkânının bulunup bulunmadığı, dağıtım kanallarının ortak, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığının da irdelenmesi gerekeceği, davalı kullanımlarında yer alan İnebolu ve Seyahat ibarelerinin markalar arasında ayırt ediciliği sağlayacak nitelikte olmadığı, iki marka karşısında kalan ortalama tüketicinin markaları karıştırabileceği, davalı markasını davacı markalarından biri sanabileceği veya işletmeler arasında bir bağın olduğunu düşünebileceği, davalının … numara ile tescilli markasının 35. Sınıfında yer alan “Deniz Taşıtları, Hava Taşıtları” emtialarının davacının 39. Sınıfında yer alan “Kara, deniz, hava taşımacılığı hizmetleri ile benzer olduğu dikkate alındığında sınıfsal açıdan da benzerlik koşullarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Gerçek Hak Sahipliği (SMK 6/3) Uyarınca İleri Sürülen Hükümsüzlük Talebinin Değerlendirilmesi
Markalar arasında yapılan karşılaştırmaya ilişkin taraflar arasındaki asıl uyuşmazlık konusu gerçek hak sahipliğine ilişkin olup, davalı yan savunmalarında “…” ibaresini ticaret ünvanı olarak 28 yıldır kullandığını, markayı kendisinin meşhur ve maruf hale getirdiğini, bu nedenle uyuşmazlık konusu marka bakımından öncelik hakkına saip olduğunu iddia etmektedir. Ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde de … Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarında … olarak tescil eden şirketin 03/04/1990 tarihinden bu yana ticaret ünvanının tescilli olduğu görülmektedir. Konuya ilişkin yasal mevzuat ve içtihatlara kısaca bakılacak olursa, gerek mülga KHK gerekse 6769 sayılı SMK ile marka hukukumuzda tescil ilkesi kabul edilmiştir. Ancak tescil ilkesi kabul edilmesine rağmen sistemimiz getirilen istisnalar nedeniyle kullanma sistemine daha yakındır. Yargıtay da yerleşik uygulamasında gerçek hak sahipliği kuralını benimsemiş ve markayı ilk defa kullanıp ona ayırt edicilik kazandıranı gerçek hak sahibi olarak adlandırmıştır. Ancak bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez.
Tescil edilmemiş markaya SMK ile koruma sağlanmasının sebebi sadece tescilsiz marka sahibinin markayı ilk kez kullanmaya başlaması değildir. Aksine markanın kullanımını haklı kılacak daha temel ve önemli bir sebep bulunmalıdır. Bu da markanın belli bir yer, bölge ve piyasada bilinir hale gelmesidir.
Doktrinde marufiyet kuralı olarak isimlendirilen bu şart hem Türk Patent ve Marka Kurumu uygulamasında hem de Yargıtay içtihatlarında kabul edilmiş ve tescilsiz marka sahibinin kendisinden sonra yapılan tescilleri engelleyebilmesi veya hükümsüzlük davası açarak haksız yapılmış tescilleri ortadan kaldırabilmesi için tescilsiz markanın yoğun kullanımının kanıtlanması gerekmektedir.
Yargıtay 11 H.D. 15.02.1990 tarihli kararında özetle “ tescilli marka başkasının unvanının içinde olsa dahi, davacının tescilli markası iptal edilmedikçe, davalı aynı sözci ticari unvanının içinde olmasına rağmen ürünleri üzerinde kullanamaz” demektedir.
Yargıtay 11 HD. 13.04.1984 tarihli kararında da “ticaret unvanı ile markanın ayrı ayrı haklar sağladıkları ve ayrı kavramlar oldukları belirtilmiştir.” şeklindedir.
Marka bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretlerdir. Markalar işletmelerin ürettiği emtia ve/veya sundukları hizmetlerin birbirinden ayrılmasını sağlamaktadır. Ticaret unvanı ise yine TTK’da tanımlandığı üzere “tacirin, ticari
işletmesine ilişkin iş ve evraklarında kullandığı ismidir.” Ticaret unvanı tacirin işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı bir ad olup, tacirlerin birbirinden ayrılmasını sağlamaktadır. Marka ise işletmenin yapıp sunduğu hizmetlerin ve emtiaların birbirinden ayrılmasını sağlamaktadır.
Somut olaya dönüldüğü vakit, davacı marka tescil başvurusunu 01/07/2011 tarihinde yani davalının ticaret ünvanından yaklaşık 21 yıl sonra gerçekleştirmiş, davalı da bu duruma sessiz kalmıştır. Ayrıca davalının markasal kullanımları, ticaret ünvanında kullandığı şekilde olmayıp …. ibaresini ön plana çıkaracak şekilde kullanımlardır. Bu hususların yanı sıra taraflar arasında imzalanan marka lisans sözleşmesinin varlığı da dikkate alındığında davalı, dava konusu markanın kullanımı bakımından davacıdan muvafakat almış olup … ibaresini ön plana çıkarır şekilde kullanımlar bakımından öncelik hakkının davacıda olduğunu da kabul etmiş sayılmaktadır. Bu nedenlerle davalı tarafın … ibaresini ticaret unvanı olarak kullanmasının davalı tarafa eskiye dayalı bir markasal hak/üstün hak sağlayamayacağı, davalı tarafın eskiye dayalı markasal kullanımını ispatlar herhangi bir delil ibraz etmemiş olduğu dikkate alındığında, davalı tarafın “…” ibaresi üzerinde eskiye dayalı bir üstün hakkı bulunmadığı, hükümsüzlük koşullarının somut olay bakımından gerçekleştiği kanaatine varılmıştır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Somut olaya dönüldüğünde, taraflar arasında sona ermiş bir marka lisans anlaşması bulunduğu, davalı tarafın lisans anlaşması uyarınca tescilli markasını tescil ettirdiği gibi değil de davacı markası olan … ibaresini ön plana çıkararak kullandığı ancak bu lisans anlaşması sona erdikten sonrada bu şekilde kullanmaya devam ettiği bu nedenle işbu kullanımların iyi niyetli olmadığı, davalı tarafın iddia ettiğinin aksine mezkur lisans anlaşmasının davalı tarafa … ibaresini sözleşme sona erdikten sonra da markayı kabul etme anlamında kullanma hakkı tanımadığı, dolayısı ile davalının marka lisans anlaşmasından sonra gerçekleştirdiği marka tescillerinde de iyi niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Marka Hakkına Tecavüz Bakımından Değerlendirme
Marka hakkına tecavüz 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29. ve 30 maddelerinde düzenlenmiştir. Mezkur Kanunun 29. maddesinde, “marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak sureliyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak dağıtmak başka bir şeklide ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş haklan izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek” marka hakkına tecavüz sayılan fiiller olarak sayılmıştır,
6769 sayılı Yasanın 7. maddesinde ise marka tescilinden doğan hakların kapsamı ve istisnaları düzenlenmiştir. Buna göre marka hakkı sahibi, izinsiz olarak yapılması halinde 2. fıkra kapsamında “Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması tescilli marka ile aynı veya benzer alan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer alan ve Türkiye de ulaştığı tanınmıştık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikieki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması” fiillerinin önlenmesini talep etme hakkı düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere burada hem markalar arası aynılık/benzerlik hem de mal ve hizmet sınıflan arasında aynılık/benzerlik karşılaştırmasının yapılması ve iltibasın yani karıştırılmanın söz konusu olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. İltibas değerlendirmesinin önce işaretlerin, sonra mal ve hizmetlerin benzerliği şeklinde bir sıralama yerine, her ikisinin bir arada ve birbirine nitelik olarak etkisi de gözetilerek birlikte yapılması gerekir.
Somut olay bakımından yapılan değerlendirmede, hükümsüzlük koşullarına ilişkin yapılan değerlendirmelerde de ifade edildiği üzere, markaların SMK md. 6/1 anlamında karıştırılmaya sebebiyet verecek şekilde aynı kullanımlar olması, davacının SMK md. 6/3 kapsamında öncelik hakkına sahip olması, taraflar arasında akdedilen lisans sözleşmesi kapsamında davalı kullanımlarının sözleşme sona erdikten sonra da … ibaresini öne çıkaracak şekilde ticaret ünvanındaki kullanımlarından farklı olarak markasal şekilde kullanılması (SMK md. 6/9) ve davacı markası ile aynı sınıfları kapsaması bir arada değerlendirildiğinmde tecvavüz unsurlarının somut olay bakımından gerçekleştiği kanaatine varılmıştır.
Tazminat Talepleri Bakımından Yapılan İnceleme
6769 sayılı Sınai mülkiyet Kanunu 149/1/ç maddesi gereğince, markası tecavüze uğrayan kişi, şartların varlığı halinde maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. Kanunun marka sahibine tanıdığı diğer talepler gibi, tazminat talebinde bulunabilmek için marka hakkına tecavüz şeklindeki haksız fiilin olması ve hukuka uygunluk sebeplerinden birinin olmaması gerekir. Ayrıca maddi tazminata hükmedilmesi için tecavüz fiili neticesinde zararın oluşması ve davalının/mütecavizin kusurunun da bulunması gereklidir.
Marka hukukunda maddi tazminat talebi, marka hakkı sahibinin fiili olarak uğradığı zararın yarn sıra, yoksun kalınan kazancı da kapsamaktadır (SMK m. 151). Fiili zarar, zarara uğrayanın ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan zarardır. Yoksun kalınan kazancın tespiti ise biraz daha güçtür. Bu nedenle SMK’da yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında üç seçenek belirtilmiştir:
a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir,
b)Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç
c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli, usullerinden biriyle yoksun kalman kazanç hesaplanabilir.
Davacı SMK m.l51/2/b uyarınca maddi tazminatın hesaplanmasını talep etmiştir.
Bu hesaplama yöntemine göre, tecavüz edenin elde ettiği net kazanç miktarının hesaplanması gerekeceğinden, davalılara ait ticari defter ve kayıtlar muhasip bilirkişi tarafından incelenmiş, davalı tarafından sunulan gelir tablosuna göre beyan edilen satışlar üzerinden faaliyet zararı beyan edildiği bu nedenle davalıya ait defter ve kayıtlar üzerinden inceleme yapılamadığı, vergi kayıtlarının incelenmesi neticesinde de yıllık gelir vergisi beyannamesine göre davalı yanın dava konusu markayı kullanması nedeni ile elde ettiği muhtemel kazancın 5.090,41 TL olabileceği hesaplanmış ancak davacı tarafça tespit edilen tutar ıslah edilmemiştir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere marka hakkına tecavüz koşullarının somut olay bakımından gerçekleştiği dikkate alınarak uygun bir tazminat miktarının da belirlenmesi gerekeceği izahtan vareste olup davacının dava dilekçesinde talep ettiği 1000 TL tazminat miktarının makul olduğu, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında maddi tazminat talebinin kabulü ile davalının markasının ilk tescil tarihi olan 20/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiştir.
Davacı yan, birleşen … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında hükümsüzlük talebi ile birlikte asıl davada ileri sürmüş olduğu tecavüz ve tazminat taleplerini tekrar etmiş aynı konuda mükerrer taleplerde bulunduğu görülmüştür.
6100 sayılı HMK’nın “DAVA ŞARTLARI” başlıklı Madde 114- (1) Dava şartları şunlardır: a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. b) Yargı yolunun caiz olması. c) Mahkemenin görevli olması. ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması. d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması. e) Dava takip yetkisine sahip olunması. f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması. g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması. ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi. h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması. ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması. i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması. (2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır. Hükümlerine amirdir.
Yine aynı yasanın “DAVA ŞARTLARININ İNCELENMESİ” Madde 115- (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. Hükümlerini içermektedir.
HMK 114/1- ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması. dava şartı olup, kamu düzenine ilişkin bulunduğundan yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gereken bir husustur.
Yukarıda izah edildiği üzere marka hakkına tecavüz ve tazminat bakımından taraflar arasında aynı içerik ve taleplerin asıl davada görüldüğü, bu nedenle birleşen dava yönünden tazminat ve tecavüz talepleri bakımından davanın HMK m.114/1-ı uyarınca usulden reddine karar vermek gere4kmiştir.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde tarafların iddia ve savunmaları, toplanan deliller, hükme esas alınan denetime elverişli raporlar, TPMK ve Ticaret Sicil Kayıtları, … 9. Noterliği’nin … Tarih, … Yevmiye numaralı Marka Lisans Sözleşmesi bir arada değerlendirildiğinde, yukarıda açıklanan gerekçeler mucibince asıl dava yönünden davalı kullanımlarının davacıya ait marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile tecavüzün önlenmesine, HMK m.26 uyarınca 1.000,00 TL maddi tazminatın 20/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, birleşen dava yönünden davanın kısmen kabulü ile davalı adına TPMK nezdinde tescilli …ve …numara ile tescilli markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, tazminat ve tecavüz talepleri bakımından davanın HMK m.114/1-ı uyarınca usulden reddine dair karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-a) Asıl dava yönünden davanın KABULÜ İLE, davalı kullanımlarının davacıya ait marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile tecavüzün önlenmesine,
b) HMK m.26 uyarınca 1.000,00 TL maddi tazminatın 20/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
c) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 68,31 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 32,41 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
d) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen tecavüz talepleri yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
e) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat miktarı yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 1.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
f) Davacı tarafından yapılan: 2.100,00 TL bilirkişi ücreti, 1.174,25 TL posta gideri olmak üzere toplam 3.274,25 TL ve 71,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 3.346,05 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
g) Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
2-a)Birleşen dava yönünden davanın KISMEN KABULÜ İLE, davalı adına TPMK nezdinde tescilli … ve … numara ile tescilli markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
b)Tazminat ve tecavüz talepleri bakımından davanın HMK m.114/1-ı uyarınca usulden reddine,
c) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile kalan 26,30 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
d) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen hükümsüzlük talepleri yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
e) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca usulden reddedilen tazminat ve tecavüz talepleri yönünden davalı vekili yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
f) Davacı tarafından yapılan: posta gideri 52,00 TL’den, dava kısmen kabul red olduğundan takdiren 1/2’si 26,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kalan kısmının davacı üzerinde bırakılmasına,
3-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.21/04/2022

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza