Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/394 E. 2023/107 K. 02.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/371 Esas
KARAR NO : 2023/146

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ : 21/09/2021
KARAR TARİHİ : 31/05/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Arabuluculuk aşaması başarısızlık ile sonuçlandığını, davaya konu eserin müvekkil …’na ait olduğu hususunda bir şüphe bulunmadığını, müvekkil 1960 yılından beri resim sanatıyla profesyonel olarak ilgilenen sanat ve resim camiasında adı iyi bilinen yaşayan önemli ressamlardan biri olduğunu, müvekkil, … Derneği’ne 1985 yılından beri, …’ne 1990 yılından beri, …’ne ise 2004 yılından beri üye olduğunu, müvekkil ayrıca … üyesi olduğunu, bir dönem kulüpte divan kurulu üyesi olarak da görev yaptığını, müvekkilin, 1984 ile 2000 yılları arasında daha önce kulübün başkanlığını yapmış olan ve kulübün onursal başkanlarından biri olan … ile kişisel dostluğu da bulunduğunu, müvekkil, …’nın aralarındaki dostluğun bir nişanesi olarak …’nın davaya konu yağlıboya portresini yılların verdiği birikimle büyük bir emek ve özverinin ürünü olarak 1988 yılında resmettiğini ve …’ya hediye ettiğini, davaya konu söz konusu tablonun orijinali halen …’nın …’taki evinde bulunduğunu, müvekkile ait dava konusu eser daha önce … tarafından yayımlanan “…” isimli kitabın kapak sayfasında yer aldığını,söz konusu kitabın kapak sayfasından sonra gelen ve kitabın künye bilgilerinin yer aldığı sayfada ise eserin müvekkile ait olduğu açıkça belirtildiğini, davalı tarafça umuma arz yetkisinin aşıldığını, eserde değişiklik yapılmasını önleme hakkı ihlal edildiğini, eser sahibi olarak tanıtılma hakkı ihlal edildiğini, davalı taraf yükseköğretim kanununa tabii bir kurum olduğunu, eserin her izinsiz kullanılışında manevi tazminat hakkının bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğini, dava açılabilmesi için eser sahibine ait manevi hakların ihlal edilmesi yeterli olup karşı tarafın kusuru aranmayacağını, davaya konu paylaşım için yasal yollara başvurduğumuzu gören davalı paylaşımı kötüniyetli olarak kaldırdığını, davalı şirket, söz konusu tabloyu müvekkilimin bilgisi ve onayı olmaksızın kullanması sebebiyle 5846 S. FSEK m. 68/1 uyarınca, müvekkilin sözleşme yapılması halinde isteyebileceği bedelin 3 katının bilirkişi raporu neticesinde tam ve kesin miktar belirlendiğinde artırılmak üzere şimdilik 1.000,00 TL’sinin söz konusu ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren işleyecek olan avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı müvekkile verilmesini, müvekkilin manevi haklarının haleldar olması sebebiyle 5846 S. FSEK m. 70 uyarınca ihlale konu her bir ayrı olay bakımından ihlal edilen manevi hakların ayrı ayrı değerlendirilmesi suretiyle toplamda 3.000,00 TL manevi tazminatın ihlal tarihlerinden itibaren işleyecek olan kanuni faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı müvekkile verilmesini, tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının yaptığı bir portrenin 13.08.2015 tarihinde müvekkil üniversitenin sosyal medya hesabında paylaşıldığını ve bu sebeple Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndan doğan mali ve manevi haklarının ihlal edildiğini iddia ettiğini ve birtakım haksız taleplerde bulunduğunu, öncelikle ve önemle belirtmek gerekir ki davacı yanın iddia ettiği hiçbir hususun kabulü mümkün olmadğını, zira, müvekkil üniversitenin sosyal medya hesaplarında yaptığı kontrollerde, davacının iddia ettiği gibi bir paylaşıma rastlanmadığını, öncelikle belirtmek gerekir ki müvekkil kurum bir vakıf üniversitesi olduğunu, yargı harçlarından muaf olduğunu, davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı olmadığını, sözleşme yapılması halinde istenebilecek miktarı sözde eser sahibi bilebilecek durumda olduğunu, bu sebeple içtihatlar gereği, talep edebileceği alacak miktarını tam olarak hesaplayabilen davacıya süre verilmeden davanın reddi gerektiğini, davaya konu sözde eserin davacıya ait olduğu hususuna açıkça itiraz ettiklerini, müvekkil üniversitenin sosyal medya hesaplarında yaptığı kontrollerde, davacının iddia ettiği gibi bir paylaşıma rastlanmadığını, asla kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının ekte sunduğu ekran görüntüsünde …’nın ölüm yıldönümünde anılmasına dair bir yazı yazıldığı görülmekte olup sözde paylaşımın haber niteliğinde olduğunun kabulü gerekmekte olduğunu, davacı yanın hem sözde eserin arama motorunda kolaylıkla bulunabildiğini hem de alenileşmediğini iddia etmesinin çelişkili olduğunu, asla kabul anlamına gelmemekle birlikte, umuma arz yetkisinin aşıldığını, taleplerin reddi gerektiğini, davacının manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiğini, davacının alacak kalemleri için sözde ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren avans faizi istemi de hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, huzurdaki davanın öncelikle hukuki menfaat yokluğu nedeniyle usulden reddini, davanın zamanaşımı nedeniyle esastan reddini, Mahkemeniz aksi kanaate ise haksız ve mesnetsiz davanın tüm talepler yönünden esastan reddini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliler toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporu alınmıştır.
Mahkememize sunulan 13/12/2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle ; Dava konusu uyuşmazlıktaki tablonun FSEK m.4/1 anlamında güzel sanat eseri olduğu, Davacının FSEK m.11 deki karine çerçevesinde eser sahibi sayılabileceği, Vaki kullarırmmın davacının mali haklarından FSEK 22’de belirtilen çoğaltma, FSEK 23’te belirtifen yayma hakkının, davacının manevi haklarından ise FSEK 15’te belirtilen eser sahibi olarak belirtime hakkı ile FSEK 14’te belirtilen umuma arz hakkının ihlali sayılacağı, Dosyada davaya konu tablonun davalı tarafça izin alınarak kullanılması halinde davacıya ödenecek emsal telif bedeline ilişkin emsal sözleşme veya rayiç bedel yazısı bulunmadığı, bu çerçevede davaya konu eserin türü. niteliği, beğeni ölçüsü kullanımın mecrası, özellikle kullanımın ticari amaçlı kullanım olmaması, eserin tasvir edildiği kişinin ölüm yıldönümünde anma amaçlı kullanımın söz konusu olması da dikkate alındığında emsal telif bedelinin 2.000 TL olabileceği bu bedelin 3 katı tutarına hükmedilip hükmedilmeyeceği konusundaki Takdirin Sayın Mahkemeye ait olacağı Kullanım sırasında davacının eser sahibi olarak belirtilmemesi ve farklı bir mecrada kullanım konusunda uUmuma arz yetkisinin davacıda olduğu dikkate alındığında FSEK 15’te belirtilen eser sahibi olarak belirtilme hakkı ile FSEK 14’te belirtilen Uumuma arz hakkının ihlal edilmesi nedeniyle davacının manevi tazminat talep hakkının olduğu, manevi tazminatın türü ve miktarını tayin hakkının Sayın Mahkemeye ait olduğu, görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememize sunulan 29/03/2022 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle ; Davaya konu paylaşımın … kullanıcı adlı … resmi Twitter hesabında yapılmış olduğu, İlgili paylaşımın şu anda yayında olmadığı, Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya hesaplarının Web Arşiv üzerinde kayıtlarının bulunmaması sebebiyle geçmişe yönelik bir inceleme yapmanın mümkün olmadığı, Arel Üniversitesi Twitter hesabından, yöneticisi tarafından yapılan herhangi bir paylaşımın istenildiği zaman silinebileceğinin bilindiği, Dosya içerisinde davalıya tebliğ yapılmaksızın ilgili Twitter hesabında yapılmış bir bilirkişi incelemesinin bulunmadığı görülmüş, Tüm bu açıklanan nedenlerle incelemenin davacı tarafından dosyaya sunulan ekran üzerinden yapılabileceği görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
İşbu dava 5846 sayılı FSEK kapsamında açılmış Eser Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüz İddiasına Dayalı Maddi ve Manevi Tazminat talepli davadır.
Bilindiği üzere bir ürünün eser vasfını haiz olup olmadığı Hâkim tarafından resen nazara alınacak ve araştırılacak bir husustur. Dolayısıyla bu araştırma yapılırken tarafların sözleşmede yer alan tanımlamalarına veya isimlendirmelerine bakılmaz. Her somut olaya göre eser vasfının değerlendirilmesi yapılmalıdır. Zira uygulanacak hukuk normları bu belirlemeye göre değişmektedir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda öngörülen hükümleri uygulanması için öncelikle ortada “eser” niteliğini haiz bir ürün mevcut olmalıdır. Eser vasfını taşımayan herhangi bir ürün hakkında 5846 sayılı Yasada eser sahipleri lehine öngörülen korumadan yararlanılamaz. Bu nedenle öncelikle, müşteki tarafın çalışmasının “eser” niteliğini haiz olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.
5846 sayılı yasanın 1/B maddesinde genel olarak eser tanımaması yapılmış olup bu tanıma göre eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini” ifade eder, Bu tanım dikkate alındığında; bir fikir ve sanat mahsulünün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru içermesi gerekmektedir. Bu unsurlardan ilki; fikri ürünün sahibinin hususiyetini taşıması ”, ikincisi de; meydana getirilen ürünün “kanunda belirtilen eser türlerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde bu şartlardan ilki; “esasa ilişkin şart” veya “sübjektif unsur” ikincisi ise; “şekle ilişkin şart” veya “objektif unsur” olarak nitelenmektedir’.
Bir fikri ürünün eser olabilmesi için, sahibinin “hususiyet ”ini taşıması gerekir. Bu unsur, fikri ürünün FSEK kapsamında korunabilmesinin ilk şartı olup, aynı zamanda korumanın kapsamını da tayin eder.
Tekinalp’e göre; hususiyet tabirinden esasen anlaşılması gereken “anlatım ” (üslup)dır. Yazar, her üslubun sahibinin yaratıcılığını içerdiğini ve bu sebeple “öznel” olduğunu belirtmektedir. Ancak bu anlatımın muhakkak orijinal olmasının aranmaması, bununla birlikte *anlatım”da da bir “düzey”in bulunması gerektiğinden bahseder. Bu düzeyin tayininde de “sıradan olmama ” ölçütünün genel bir ölçüt olarak benimsenebileceğini ifade etmektedir?.
Meydana getirilen ürünün FSEK’de belirtilen eser türlerinden birine dahil olması gerekmektedir. Bu türlerden birine dahil olmayan bir ürünü eser olarak korunması söz konusu olamaz. Bu kategoriler de yukarıda da belirtildiği üzere aynı Kanunun 1/B maddesinde tek tek sayılmış olup; “ilim ve edebiyat eserleri” “musiki eserleri”, “güzel sanat eserleri” ve “sinema eserleri”dir.
Uyuşmazlık konusunu oluşturan ürün ise FSEK m.4’de ifade edilen Güzel Sanat Eserleri kategorisinde tartışılması gerekmektedir.
FSEK m. 4’e göre güzel sanat eserleri; 1. Yağlı ve sulu boya tablolar, her türlü resimler, desenler, pasteller, gravürler”, güzel yazılar ve tezhipler’, kazıma, oyma, kakma veya benzeri usullerle maden, taş, ağaç veya diğer maddelerle çizilen veya tespit edilen eserler, kaligrafi”‘, serigrafi’”, 2. Heykeller, kabartmalar ve oymalar, 3. Mimarlık eserleri, 4. El işleri ve eserleri, minyatürler ve süsleme sanatı ürünleri ile tekstil, moda tasarımları, 5. Fotoğrafik eserler ve slaytlar, 6. Grafik eserler, 7. Karikatür eserleri ve 8. Her türlü tiplemelerdir’.
Güzellik duygusuyla ilgili olan bu tür eserlerin, ilim ve edebiyat eserleri ile musiki eserlerinden farklı bir ifade ediliş tarzı vardır. Bu nedenle güzel sanat eserlerinde ne dil, ne yazı, ne de ses ifade aracı olabilir. Zira, güzel sanat eserleri statik bir yapıya sahiptirler ve kural olarak yalnızca bir yüzey veya madde üzerinde tecessüm ettirilmek suretiyle açıklanabilirler. İlim ve edebiyat eserleri ile musiki eserlerinin eser sayılabilmeleri için “sabitleşme” olgusu bir ön şart olmadığı halde, bir fikri ürünün güzel sanat eseri olarak korunabilmesi , sahibinin hususiyetini taşıyan bu fikri çalışmanın aynı zamanda maddi bir varlık üzerinde “somutlaşması ” gerekir’,
FSEK m.4’te sayılan eserlerin sahibinin hususiyetini taşımasının yanında, estetik niteliği de haiz olmaları gerekir. Estetik nitelikten maksat; eserin güzel olup olmaması değil, eserin estetik iddia taşımasıdır’. Buna karşın, bir eserin güzel sanat eseri sayılması için, eserin estetik gaye ile yapılmış olması şart değildir. Estetik bir amaçla yapılmayan belki pratik bir ihtiyacı karşılamak amacıyla meydana getirilmiş eşyalar da güzel sanat eseri olarak kabul edilebilir.
Somut olaya dönüldüğünde, bilirkişi heyeti tarafından yapılan teknik değerlendirmeler sonucunda dava konusu resmin güzel sanat eseri niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır.
Hak İhlali Bakımından Yapılan İnceleme
Bilindiği üzere dış görünüş, kişilik haklarının bir parçası olarak hukuken korunur. Bu nedenle resim ve portre, bunu meydana getiren ve aslın maliki kadar, tasvir edileni de ilgilendirir. Dolayısıyla resim ve portrenin eser niteliğini taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, tasvir edilenin izni olmadıkça teşhir dilemez ve hiçbir şekilde kamuya sunulamaz. Resmin veya portrenin yapılması için verilen izin, ilke olarak bu resmin teşhir veya kamuya arzını içermez. İzin açık veya örtülü olabilir. Özellikle belirli bir ücret karşılığı modellik yapanların resim veya portrenin teşhir ve her türlü kamuya arzına izin vermiş olduğu ilke olarak kabul edilir. Zira işin niteliğinden ve yaygın uygulamadan bu anlaşılmaktadır. Ancak resmin çektirilmesi veya portrenin yaptırılması için verilen izin, işin niteliğinden açıkça anlaşılmıyorsa, ticari kullanımı kapsamaz. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir’”.
5486 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 86. maddesi, eser niteliğinde olmasalar dahi, resim ve portrelerin, tasvir edilen kişilerin muvafakati alınmaksızın teşhir veya başka şekillerde umuma arz edilemeyeceğini öngörmektedir. Bu hükümdeki “resim ve portreler ibaresi; fotoğrafları, çeşitli tekniklerle yapılmış portreleri, tek başına veya topluluk içinde bulunurken çekilmiş resimleri ifade etmektedir. Bütün bunların, izinsiz olarak teşhiri veya umuma arz edilmesi ya da örneğin bir ilanda, vitrinde vs. kullanılması, anılan hükümle yasaklanmıştır.
Belirtilmelidir ki, Kanunun bu hükmüyle korunan şey; resim, portre veya fotoğrafın “eser niteliği değil, bunlarda tasvir olunan kimsenin kişilik hakkıdır. Dolayısıyla, bu yasağa aykırı nitelikteki eylemler, kişilik haklarına saldırı oluşturur ve B.K.’nun 49. maddesi çerçevesinde manevi tazminat yükümlülüğü de doğurur. Ayrıca, anılan yasa hükmünde, I. ve 2. Fıkra hükümlerine göre yayımın caiz olduğu hallerde dahi, kişilik haklarına saldırıyı düzenleyen 4722 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi hükmünün saklı olduğu belirtilmiştir.
Bilindiği üzere TMK’nın 24. Maddesinde “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir” hükmü öngörüldükten sonra devam eden 25. Maddesinde de kişilik hakkı haleldar olanların dava haklarının neler olduğu düzenlenmiştir. Buna göre ; “davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.(TMK.25/3)
Yarg. 11. HD, E. 2009/1555 K. 2010/7121 T. 21.6.2010 sayılı kararında “Bu bağlamda davalı tarafından dava konusu edilen resmin çeşitli şekillerde izinsiz olarak ticari amaçla kullanıldığının dosya kapsamı ile sabit olması karşısında, mahkemece, 5846 sayılı FSEK’nun 86. maddesi yollaması ile uyuşmazlığın BK’nun 49 ile TMK’nun 24. maddeleri bağlamında ele alınıp değerlendirilip tartışılmak ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken isabetli bulunmayan gerekçelerle yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı “yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir”. demektedir.
Somut olaya dönüldüğünde, davalı yanın twitter hesabında 13.08.2015 tarihinde davacı yanın hak sahibi olduğu “…” isimli portresini aynen kullandığı, dosya kapsamında davacı yan tarafından davalı yana “…” isimli portrenin kullanımına ilişkin izin verildiğine dair belge ve doküman bulunmadığı, davalı yanın twitter hesabında davacı yanın hak sahibi olduğu “…” portresini davacı yanın muvafakati olmadan kullanmasının davacı yanın mali haklarından yayma hakkı ile manevi haklarından umuma arz hakkını ihlal ettiği ve bu nedenle davacı yanın maddi ve manevi tazminat talep edebileceği kanaatine varılmıştır.
Davalı vekili tarafından dava konusu eserin davalı kuruma ait sosyal medya hesabında yayınlanmadığına ilişkin itirazlarının değerlendirilmesi bakımından bilişim uzmanı bilirkişi vasıtası ile davalı üniversiteye ait … kullanıcı adlı Twitter hesabı üzerinde yapılan inceleme sonucunda davacının aldığı ekran görüntüsüne göre, söz konusu portre paylaşımın “13 Ağustos 2015” tarihinde @areledu Twitter hesabında yapıldığı görülmüş, ilgili hesapta yapılan incelemede şu anda böyle bir paylaşımın olmadığı, “13 Ağustos 2015” tarihinde yapılmış herhangi bir paylaşımın bulunmadığı, 30 Ağustos 2015 tarihli paylaşımında davacının dosyaya sunduğu ekran görüntüsündeki şekilde …logosuyla bir paylaşım bulunduğu tespit edilmiştir.
Davalı tarafça zamanaşımı itirazında bulunulmuş ise de, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda zamanaşımına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle Borçlar Kanunu’nda yer alan zamanaşımı sürelerinin burada da uygulanması gerekmektedir. Buna göre; Eserüzerindeki hakkın ihlali taraflar arasında var olan bir sözleşme ilişkisinin ihlalinden kaynaklanıyorsa bahse konu davanın on yıllık zamanaşımı süresi içinde açılması gerekecektir. Eser üzerindeki hakkın ihlalinin haksız fiil teşkil ettiği durumlarda zarar görenin, zararı ve sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren iki yıllık zamanaşımı süresi içinde dava hakkını kullanması gerekecektir. Diğer taraftan, her halükarda fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle dava, zamanaşımına uğrayacaktır. Ancak, haksız fiil, ceza kanunlarının daha uzun zamanaşımı süresi öngördüğü bir eylemden doğmuşsa, uzun zamanaşımı süresi olayda uygulanacaktır. Mevzuatımızda FSEK’e ilişkin ihlaller kural olarak suç olarak düzenlenmektedir. Bu nedenle 2 yıllık zamanaşımı süresi yerine TCK m. 66 ‘daki 8 yıllık süre uygulanacaktır. Ceza hukukunda zamanaşımı olay tarihinden itibaren başladığından zamanaşımının başlama zamanı itibariyle olay tarihi esas alınacaktır.
Somut olaya dönüldüğünde, davalı yanın twitterdaki kullanımın tarihinin 13.08.2015 olduğu göz önüne alınarak huzurdaki davada zamanaşımı süresinin dolmadığı sonucuna varılmıştır.
Davalı tarafça aynı zamanda ihlale konu paylaşımın FSEK md. 37 kapsamında hukuka uygun kullanım olduğu savunmasında bulunulduğu görülmektedir.
5846 sayılı Kanun’da başka birisinin eserinden serbestçe yararlanılabilecek hallerden biri FSEK. md.37’te düzenlenen basın tarafından haber verme amacı ile iktibas serbestisine ilişkindir.
FSEK md.37 hükmü; “Haber mahiyetinde olmak ve bilgilendirme kapsamını aşmamak kaydıyla, günlük hadiselere bağlı olarak fikir ve sanat eserlerinden bazı parçaların işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan vasıtalara alınması mümkündür. Bu şekilde alınmış parçaların çoğaltılması, yayılması, temsil edilmesi veya radyo ve televizyon gibi araçlarla yayınlanması serbesttir. Bu serbestlik, hak sahibinin hukuki menfaatlerine zarar verecek şekilde veya eserden normal yararlanmaya aykırı biçimde kullanılamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
FSEK md.37 hükmü dikkate alındığında basının fikir ve sanat eserlerinden haber ve bilgi verme maksadıyla yararlanabilmesi için eserin alenileşmiş olması, eserin haber ve topluma bilgi vermek maksadıyla kullanılması, eser parçalarının tanıtma amacının dışında kullanılmaması, eserden bazı parçaların alınması ile sınırlı olarak kullanılması (Eserin bütünü veya önemli bir bölümünün haber veya bilgilendirme gerekçesiyle iktibas edilmesi mümkün değildir.), fikir ve sanat eserleri, haber ve bilgi verme kapsamında kullanılırken, mutad olduğu şekilde eser ve eser sahibinin adının belirtilmesi gerekir.
Somut olaya dönüldüğünde ise, yukarıda anılan madde hükmünün somut olay bakımından uygulama yerinin bulunmadığı, iktibas serbestisi koşullarının bulunmadığı görülmektedir. Zira dava konusu eser tanıtma amacının dışında eserin bazı parçalarının değil tamamının kullanılması haber veya bilgilendirme gerekçesiyle iktibas edilmesi FSEK md. 37 kapsamında koruma görmemektedir. Dolayısıyla dava konusu davacıya ait eserin (FSEK md. 4/1-7) tamamının davacıdan izin almaksızın ve bedelini ödemeksizin davalının kulllanmasının FSEK md. 37 kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Tazminat Talepleri Yönünden Yapılan İnceleme
Bilindiği üzere 5846 sayılı yasanın 1/b maddesi kapsamında eser olarak nitelendirilen portrenin FSEK 2. Madde 1. Bendi gereğince hususiyet de taşıdığı gözetilerek eserin nasıl fiyatlandırılacağı konusunda herhangi bir somut ölçü ve maktu bir bedel biçme yöntemi bulunmamaktadır. Bu durumda her eserin popülarite, kullanım alanı, konusunda uzman bilirkişi heyetince incelenip rayiç belirlenmiştir.
Fsek 66/son maddesinde “tecavüzün şümulü, kusurun olup olmadığı ve ağırlığının takdir edileceği” öngörülmüş, Borçlar kanununun 51/1 maddesinde “Hakimin tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını gözönüne alarak belirleyeceği” , Türk Medeni Kanun’un 4. maddesinde de “Kanun’un takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini yada haklı sebepleri gözönünde tutmayı emrettiği konularda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre karar vereceği” belirtilmiş, Dolayısıyla taraflar arasında davalının kullanımlarına dayanak oluşturacak bir sözleşme yapılmış olsaydı, somut olaydaki kullanımlar karşılığı hangi miktarda bir bedel ödenecekti ise bunun belirlenmesi ve somut olayda, ihlalin niteliği, süresi ve kastın ağırlığına göre, FSEK m 66/4 hükmü koşulları da dikkate alınarak varsayımsal bedelin ne alabileceği yönünde mahkememizce BİLİRKİŞİ incelemesi yapılmıştır.
Zira mali haklara tecavüz halinde FSEK’in 68/1. maddesi gereğince, eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.
FSEK’in 68. maddesinde sözleşme yapılmış olması halinde istenebilecek bedelin en çok üç kat fazlasının istenebileceği düzenlenmektedir. Somut uyuşmazlıkta mali haklar bakımından yetkili bulunan davacı ile davalı taraf arasında imzalanmış bir sözleşme dosya kapsamında bulunmadığı, FSEK’in 68. maddesi anlamında bir hesaplama yapılabilmesi için taraflar arasında geçerli bir sözleşme olsa idi davacı tarafından istenebilecek telif ücretinin, emsal piyasa rayiçlerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede dosyada davaya konu tabionun davalı tarafça izin alınarak kullanılması halinde davacıya ödenecek emsal telif bedeline ilişkin emsal dosyalar ve rayiç bedel örnekleri bulunsa da davalı kurumun üniversite olması, dava konusu eserden ticari bir kazanç elde etmemesi ancak yine de FSEK md. 86 kapsamında hak ihlali oluştuğundan davaya konu eserin türü, niteliği, beğeni ölçüsü kullanımın mecrası, özellikle kullanımın ticari amaçlı kullanım olmaması, eserin tasvir edildiği kişinin ölüm yıl dönümünde anma amaçlı kullanımın söz konusu olması da dikkate alındığında emsal telif bedelinin 2.000 TL olabileceği bu bedele üç kat oranında tazminata hükmedilebileceği kanaatine varılmıştır.
Somut olaydaki kullanım davacının ismin belirtilmesi nedeniyle adın belirtilmesi yetkisinin ihlali kabul edildiğinden ihlal edilen manevi hakkın türü, ihlalin gerçekleşme şekli ve hükmedilecek tazminatın tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre takdir edilecek oluşu, hakkaniyet ölçüsü gözetilerek 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmiştir.
FSEK 68. maddeye göre hesaplanan ve denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu, eylemin niteliği, gerçekleşme şekli, portrenin kullandığı mecra, portrenin davalı yana ticari bir kazanç sağlamaycağı dolayısıyla belirlenen 2.000 TL nin nin 3 katının tazminat olarak takdir edilmesi gerekmiş, bu nedenle 2.000 TL maddi tazminatın üç katı oranındaki 6.000 TL maddi tazminatın,ihlal tarihi olan 13/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 3.000,00 TL manevi tazminatın ihlal tarihi olan 13/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
Davanın KISMEN KABULÜ İLE,
1-Davalı kullanımlarının davacıya ait eser sahipliğinden kaynaklanan haklarına tecavüzün men’ine, FSEK madde 68 uyarınca 2.000,00 TL tazminatın üç katı oranındaki 6.000,00 TL maddi tazminatın ihlal tarihi olan 13/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
2-3.000,00 TL manevi tazminatın ihlal tarihi olan 13/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 614,79 TL karar harcından peşin yatırılan 554,55 TL’nin mahsubu ile kalan 60,24 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca eser sahipliğinden kaynaklanan haklarına tespit talebinin kabulü nedeni ile davacı lehine hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maddi tazminat talebinin kısmen kabulü nedeni ile davacı lehine hesaplanan 6.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca manevi tazminatın kabulü nedeni ile davacı lehine hesaplanan 3.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maddi tazminat talebinin kısmen reddi nedeni ile davalı lehine hesaplanan 6.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
8-Davacı tarafından yapılan: 250,00 TL posta gideri ile 613,85 TL harç (peşin+başvuru+ıslah) olmak üzere toplam 863,85 TL yargılama giderinin davanın kabul red oranına göre hesaplanan 172,77 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davalı tarafından yapılan: 1.250,00 TL (bilirkişi ücreti) yargılama giderinin, davanın kabul/red oranına göre hesaplanan 1.000,00 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kalan kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
10-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.30/05/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸