Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/38 E. 2022/73 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/38 Esas
KARAR NO : 2022/73

DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 10/08/2012
KARAR TARİHİ : 02/06/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Maddi ve Manevi Tazminat talepli asıl ve Sözleşmeye Aykırılığın Tespiti ile Maddi ve Manevi Tazminat Tazminat karşı davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, “müvekkili ile davalı arasında …, … ve … markalı ürünlerin satışı konusunda 24/09/2010 tarihli bir anlaşma yapıldığı, bu anlaşma gereği müvekkilinin davalıdan fatura karşılığı ürünler alıp, satmaya başladığını, ekonomik nedenlerden dolayı müvekkilinin …’ teki ticari faaliyetini yürütemediğini ve bu işyerini 10/08/2011 tarihinde kapattığını, bu konuda davalıya bilgi verildiğini ve elde kalan malların listesinin davalıya iletildiğini, müvekkilinin elinde kalan mallar satmak amacıyla …’ da faaliyet gösteren …Şirketi ile, bu malların konsinye satış yoluyla satılması konusunda anlaştığını, müvekkili şirket yetkilisinin, … isimli bir şahsı ile birlikte davalının işyerine giderek müvekkili ile … Şirketi arasındaki anlaşma konusunda davalıya bilgi verildiğini ve bundan sonra … Şirketi’ nin bu malları işyerinde satması için izin verdikleri, buna rağmen davacının şikayeti üzerine 16/09/2011 tarihinde marka ihlali ve taklit iddiasıyla müvekkili tarafından satışı yapılan ürünlerin toplatıldığını, bu adreste daha evvel de davalının ürünlerinin satılmış olduğunu, davalının kötüniyetli suç uydurması sonucunda savcılık kararıyla yapılan yasaya aykırı işlem sonucunda müvekkilinin dava konusu malların satışını durdurduğunu, böylece …’ teki iş yerini kapatırken elinde kalan malların satışının engellendiğini, bundan dolayı ticari faaliyetinin sona erdiğini, el konulan malların toplam piyasa değerinin 63.376,60 TL olduğunu, müvekkilinin elinde kalan toplam 1496 adet üründen oluşan malların değerinin ise 46.785,75 TL, tüm malların toplam değerinin ise 110.571,35 TL olduğunu, davalının hukuka aykırı başvurusu üzerine savcılıkça el konulan mallar üzerinde bilirkişi incelemesi yapıldığını, ancak bunların orjinal olduklarını, 30/07/2012 tarihli bilirkişi raporuyla tespit edildiğini, yapılan arama ve el koyma sonucunda müvekkili şirketin işinden, gücünden olduğunu, psikolojilerinin bozulduğunu, şirketin ticari itibariyle, kişisel itibarının bir anda yerle bir olduğunu” iddia ile müvekkili şirkette bulunan 1496 adet ürünün davalıya iadesini, iade olunan malların değeri olan 110.571,35 TL’ nin el koyma tarihi olan 16/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, ayrıca 50.000 TL manevi tazminatın da dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı – karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle, “müvekkilinin, … merkezli … bir parçası olduğunu, bu grubun hissedarı ve Türkiye’ de yasal hak sahibi olduğunu, davalı şirket ile müvekkili arasında,…, … ve … gibi markaların da bulunduğu ürünlerin satışı konusunda mutabık kalınarak 24/09/2010 tarihli … Sözleşmesi’ nin imzalandığını, sözleşmenin amacının, bu malların … adresinde satılması olduğunu, bu nedenle davalı tarafın başka bir yerde bu ürünleri satamayacağını, buna rağmen davalının, henüz işyeri kapanmadan 3 ay önce dava dışı bir şirket ile anlaşarak malların …’ da satışına başladığını, bundan müvekkilinin haberi olmadığını, sözleşmenin 31.maddesi gereğince tarafların birbirlerine yapacakları bildirimlerin, uyarıların noter aracılığıyla yapılmasının gerektiğini, davacının bu eylemlerinin marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini, marka hakkına tecavüzün sadece taklit ürün satılarak olmadığını, gerçek markalı ürünlerin sözleşmeye aykırı olarak başka bir yerde yetkisiz kişi tarafından satılmasının da marka hakkına tecavüz oluşturduğunu, müvekkilinin marka hakkına tecavüz eylemleri konusunda araştırmalar yaptığını ve davacıya ait adreste müvekkilinin markalarını taşıyan ürünlerin satıldığının öğrenildiğini, bu nedenle yasal yollara müracaat edildiğini, el konulan malların gerçek olmalarının tecavüz olmadığı anlamına gelmeyeceğini, müvekkili ile, davacının mallarını sattığı 3.kişi şirket arasında bir hukuki ilişkinin bulunmadığını, davacı tarafın sözleşmeye aykırı hareket ederek haksız kazanç elde ettiğini, müvekkilinin itibarının zarara uğradığını” iddia ile, asıl davanın reddini, 150.000 TL maddi, 70.000 TL manevi tazminatın davacı-karşı davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davacı – karşı davalı taraf, karşı davaya cevap dilekçesinde özetle, “müvekkilinin davalı – karşı davacı ile yaptığı … sözleşmesinin, müvekkiline ait malların …’ te satışı konusunda anlaştıklarını ancak işler iyi gitmediği için …’ teki iş yerini kapatmak zorunda kaldığını, bu ürünlerin neler olduğunun davalıya e mail yolu ile bildirdiklerini, müvekkilinin elinde kalan malları satmak için çareler aradığını ve davalının daha evvel de ürünlerinin satıldığı İstanbul’ daki mağazada bu malların da satışı için girişimde bulunulduğunu, müvekkilinin elinde kalan malları … semtindeki bu işyerinde satacağını ve böylece stoklarını eriteceğini davalıya ve diğer bütün firmalara bildirdiğini ve davalı dahil bütün firmaların buna rıza gösterdiklerini, böylece …’ daki satışın davalı – karşı davacı şirketin bilgisi ve izni dahilinde yapıldığını, …’ teki iş yeri kapanmadan malların İstanbul’ da satılmaya başladığı iddiasının doğru olmadığını, kapanış işlemleri yürütülürken Maliye Bakanlığı’ nca yapılan işlemler nedeniyle bir süre geçtiğini, davalıya ait markayı taşıyan orjinal ürünlerin başka markalı ürünler yanında satılmasından dolayı davalı – karşı davacının bir zarara uğramadığını, müvekkilinin …’ teki mağazasında da aynı şekilde satış yapıldığını, davalı – karşı davacının aldatılmadığını, ticari itibarının zedelenmediğini” savunarak karşı davanın reddini istemiştir.
Davanın başlangıçta 10/08/2012 tarihinde … 33. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nde açıldığı, adı geçen mahkeme tarafından 19/03/2013 tarihinde görevsizlik kararı verilerek 20/09/2013 tarihinde dosyanın mahkememize intikal ettirildiği, Mahkememizce yapılan ilk yargılama neticesinde 2013/212 Esas, 2015/151 Karar ve 21/09/2015 tarihli kararı ile asıl dava yönünden davanın kısmen kabulüne, davalı – karşı davacının şikayeti nedeniyle gerçekleşen el koyma işleminden dolayı davacının el koyma tarihi itibariyle 5.891,50 TL kardan mahrum kaldığı ve haksız el koyma işleminden dolayı davacının manevi zararının da bulunduğu gözetilerek, takdiren 5.891,00 TL maddi, takdiren 10.000 TL manevi tazminatın, dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat talebi ile, halen davacı tarafta bulunan 1496 adet ürünün davalıya iadesi talebinin reddine, karşı dava yönünden davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Temyiz üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/486 Esas, 2017/533 Karar ve 26/01/2017 tarihli bozma ilamı ile mahkememizce verilen kararı bozmuştur.
Mahkememizce bozma kararına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
Mahkememize sunulan 04/06/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle ; davacı karşı davalının, sözleşmenin ihlali suretiyle sözleşmede öngörülen ürünleri Gaziantep yerine İstanbul’da satışa sunmasının tek başına davalı karşı davacının ticari itibarını zedeleyen bir unsur olarak değerlendirilemeyeceği, davalı karşı davacının, dava dilekçesinde uğradığı ileri sürülen maddi zararın varlığı ve miktarının hesaplanmasına yarayacak herhangi bir delil sunmamış olduğu, bu nedenle maddi zararın varlığı ve miktarı hususunda bir değerlendirme yapılamadığı, davalı karşı davacının manevi tazminat talebinin değerlendirilmesinin münhasıran mahkememiz takdirinde olduğu görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık, asıl dava, davalı-karşı davacı tarafından taraflar arasındaki sözleşmeye istinaden bir kısım malların davacıya satılmasından sonra, davacı tarafından dava dışı … Şirketi ile bu malların konsinye satış yoluyla satılması konusunda anlaşılması nedeniyle bu mallara kısmen savcılık kararıyla el konulması, kısmen ise davacı-karşı davalı elinde kalması nedeniyle davacının maddi ve manevi tazminat istemleri ile iade taleplerine ilişkindir. Karşı dava ise, davacı- karşı davalı tarafın sözleşmeye aykırı hareket etmesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini talebine ilişkindir.
Taraflar arasındaki imzalanan 24/09/2010 tarihli sözleşme hükümlerine göre, tarafların dava konusu edilen markayı taşıyan ürünlerin … ilinde belirlenen satış noktasında davacı-karşı davalı tarafından satışa arz edilmesine ilişkin usul ve esasların düzenlendiği görülmektedir.
Davacı-karşı davada davalı vekili müvekkilinin ekonomik nedenlerle …’te başladığı ticari faaliyetini yürütemediğini ve iş yerini 10/08/2011 tarihinde kapattığını, bu konuda davalıya bilgi verdiğini, elde kalan malların listesinin de bildirildiğini, taraf şirket yetkilileri arasında yapılan görüşmenin ardından “…” markalı ürünlerin dava dışı …Ltd. Şti’ye ait iş yerinde satılmasına davalı- karşı davalı şirketçe izin verildiğini, bunun üzerine olumlu yanıt alan müvekkilinin adı … Ltd. Şti. ile 24/05/2011 tarihinde konsiye satış sözleşmesi imzalayarak “…” markalı ürünlerin adı geçen şirketin İstanbul’daki iş yerinde satılmaya başladığını, ancak işbu iş yerinde savcılıkça yürütülen soruşturmada markaya tecavüz iddiası çerçevesinde yapılan arama, el koyma işlemiyle ürünlerin toplatıldığını ileri sürmüştür. Davalı- karşı davacı vekili ise müvekkili şirketin hiç bir bilgisi olmadan davacı- karşı davalı tarafça sözleşme hükümlerine aykırı davranıldığını savunmuştur.
Asıl dava yönünden mahkememizce bozma öncesi verilen kararda, davacı/ karşı davalının orijinal nitelikteki malları sözleşmede yazılı adres dışında başka bir adreste satmasının marka hakkına tecavüz oluşturmayacağı, bu hususta davalı – karşı davacı şirkete bilgi verildiği için bu tür satışların ticaret hukuku anlamında bir haksız rekabet olarak görülemeyeceği gerekçesi ile, davacı yararına tazminat hükmedilmesine karar verilmiş ise de, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/486 Esas, 2017/533 Karar ve 26/01/2017 tarihli bozma ilamında “.. Taraflar arasındaki sözleşmenin amacı dava konusu markalı ürünlerin Gaziantep ilinde gösterilen adreste açılan mağazada davacı-karşı davalı tarafından satılmasıdır. Davacı-karşı davalı tarafından ekonomik güçlükler nedeniyle …’teki işyerini kapatması sonrasında elinde bulunan ürünleri … Ltd. Şti. ne ait iş yerinde satılmasına davalı- karşı davalı şirketçe izin verildiği hususu da ispatlanamadığından, sözleşmeye aykırı davranan davacının asıl davadaki tazminat talebinin yerinde olmadığı sonucuna varılması gerekir. “şeklindeki gerekçe ile kararın bozulduğu, bu nedenle asıl dava yönünden mahkememizce incelenecek başka bir husus kalmadığından bozma kararı doğrultusunda asıl davanın reddine dair karar vermek gerekmiştir.
Karşı dava yönünden Yargıtay bozma ilamında “..Karşı dava yönünden de yukarıda açıklanan sözleşme hükümleri ve bilirkişi raporları birlikte nazara alınarak sözleşmeye aykırılık nedeniyle maddi ve manevi tazminat şartlarının tartışılması suretiyle varılacak sonuca göre bir karar verilmesi..” şeklindeki gerekçe ile belirtilen eksik hususların giderilmesi bakımından sözleşmeye aykırılık nedeni ile davalı/ karşı davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin değerlendirilmesi, davalının ticari itibarınıon zedelenip zedelenmediği, maddi zarara yönelik talep olunan tazminatın varlığı ve miktarı hususunda bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş, hükme esas alınan 04/06/2018 tarihli bilirkişi raporunda davacı karşı davalının sözleşmenin ihlali sureti ile sözleşmede öngörülen ürünleri … yerine İstanbul’da satışa sunmasının tek başına davalı- karşı davacının ticari itibarını zedeleyen bir unsur olarak değerlendirilemeyeceği tespit edilmiştir. Davacı karşı davalı her ne kadar sözleşme kapsamı dışında ürün satışı yapmakla sözleşmeyi ihlal etmiş ise de, dava konusu ürünlerin satış fiyatı, satışa sunulduğu mevki, satış yerinin şartları vb. gibi markanın veya davalı/ karşı davacının itibarını zedeleyecek şekilde satışa sunulduğuna dair dosyada herhangi bir delil mevcut bulunmadığından bu talebin reddi gerekmiştir.
Davalı karşı davacı tarafından karşı davada 150.000.00 TL maddi, 70.000,00 TL manevi tazminat talep edilmiş ancak davalı karşı davacı maddi zararının detayını açıklamamış, dava dilekçesinde, davacı karşı davalının sözleşme gereği …’te satmak zorunda olduğu ürünleri, davalı karşı davacının kendi mağazalarını açarak doğrudan tüketiciye satış yaptığı İstanbul’da satmasının davalı karşı davacıyı zarara uğrattığı ileri sürülmüştür. Dosyada yapılan incelemede, davalı karşı davacı tarafından yapılmış olan bu açıklama dışında, maddi zarar kalemleriyle ilgili olarak dosyaya sunulmuş herhangi bir delil bulunamamıştır. Bunun üzerine davalı karşı davacı vekiline maddi tazminata ilişkin taleplerini netleştirmesi, özellikle taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 28. Maddesi kapsamındaki beyanlarını sunabilmesi için bir aylık kesin süre verilmiş ancak kesin süre içerisinde davalı karşı davacı tarafça bir beyanda bulunulmamıştır.
Her ne kadar sonradan davalı karşı davacı tarafından ticari defter ve kayıtlar sunulmuş ise de, incelemeye ibraz edilen yevmiye defterlerinin kapanış onaylarının bulunmaması , envanter defterlerinin incelemeye ibraz edilmemiş olması nedeni ile davalı karşı davacı defterlerinin mali raporda belirtildiği üzere TTK md. 64 kapsamında usulüne uygun tutulmadığı anlaşılmıştır. Davalı karşı davacı tarafından süresi içerisinde sunulmayan defter kayıtları üzerinde mali bilirkişi tarafından yapılan incelemede ürün satışlarının, ürün cins, tip, isim vb detay içermeksizin sadece KDV oranı itibari ile ayrıştırıldığı ve bu şekilde kayıtlara işlendiği, defterlerde davaya konu ürün satışlarına ilişkin ayırt edici bir kayıt bulunmadığı görülmüş, hal böyle olunca gerek davalı karşı davacının maddi zararın nasıl meydana geldiğine ilişkin taleplerini somutlaştıramadığı, buna uygun delilleri dosyaya ibraz edemediği gerekse defter kayıtlarının TTK md. 64 kapsamında usule uygun tutulmadığı gerekçeleri ile maddi tazminat hesaplaması yapılamamıştır.
Davalı karşı davacı tarafça 20/03/2014 tarihli rapor doğrultusunda hesaplama yapılmasına ilişkin itirazların değerlendirilmesi bakımından ilgili raporun 5.13 Maddi zararın hesaplanması ve maddi kar kaybı hesaplama yöntemi kenar başlıklı maddesinin incelenmesinde, maddi tazminat talep eden davalı karşı davacı tarafça zararın neden ve nasıl meydana geldiğine dair bir açıklama ve delil sunulmadığı görülmüştür. HMK md. 26 “Hakim, tarafların talep sonuçları ile bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.” demektedir. Davalı karşı davacı tarafından tazminata ilişkin talep sonucu açık olmadığından hangi hesaplama yöntemi ile somut olarak hangi zararı talep ettiği dosya kapsamında verilen kesin süreye rağmen anlaşılamadığından 04/06/2018 tarihli kök rapor ve itirazlar üzerine alınan 14/07/2021 tarihli ek rapor doğrultusunda ispatlanamayan zarara ilişkin talebin reddi gerekmiştir.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde usul ve yasaya uygun Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/486 Esas, 2017/533 Karar ve 26/01/2017 tarihli bozma ilamı doğrultusunda alınan bilirkişi raporları uyarınca her ne kadar davacı karşı davalının sözleşmeye aykırı davrandığı sabit görülse de davalı karşı davacı tarafından zararın ispatlanamadığı, defter ve kayıtların TTK md. 64 uyarınca usulüne uygun tutulmadığı, mahkemece verilen kesin süre içerisinde tazminat taleplerinin somutlaştırılmadığı yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/486 Esas, 2017/533 Karar ve 26/01/2017 tarihli bozma ilamında “.. Taraflar arasındaki sözleşmenin amacı dava konusu markalı ürünlerin … ilinde gösterilen adreste açılan mağazada davacı-karşı davalı tarafından satılmasıdır. Davacı-karşı davalı tarafından ekonomik güçlükler nedeniyle …’teki işyerini kapatması sonrasında elinde bulunan ürünleri …Şti. ne ait iş yerinde satılmasına davalı- karşı davalı şirketçe izin verildiği hususu da ispatlanamadığından, sözleşmeye aykırı davranan davacının asıl davadaki tazminat talebinin yerinde olmadığı sonucuna varılması gerekir. “şeklindeki gerekçe ile kararın bozulduğu, bu nedenle asıl dava yönünden mahkememizce incelenecek başka bir husus kalmadığından bozma kararı doğrultusunda asıl davanın da reddine dair karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Asıl dava ve karşı davanın reddine,
Asıl dava yönünden
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 161,40 TL karar harcının peşin yatırılan 2.378,45 TL’den düşülürek kalan 2.217,05 TL bakiye karar harcının davacı karşı davalıya iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen maddi tazminat miktarı yönünden davalı karşı davacı vekili yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı karşı davacıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen manevi tazminat miktarı yönünden davalı karşı davacı vekili yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı karşı davacıya verilmesine,
Karşı dava yönünden
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 161,70 TL karar harcının peşin yatırılan 3.267,00 TL’den düşülürek kalan 3.105,60 TL bakiye karar harcının davalı karşı davacıya iadesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen maddi tazminat miktarı yönünden davalı karşı davacı vekili yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı karşı davacıya verilmesine,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen manevi tazminat miktarı yönünden davacı karşı davalı vekili yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacı karşı davalıya verilmesine,
8-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
9-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.02/06/2022

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza