Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/240 E. 2022/100 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/240 Esas
KARAR NO : 2022/100

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 29/12/2020
KARAR TARİHİ : 15/09/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle ; müvekkili şirketin 2009 yılında Amerika’da kurulduğunu, kişisel bakım ürünlerinde faaliyet gösterdiğini, “…” ve “…” ibareli pek çok markanın müvekkili adına ABD Marka ve Patent Ofisi ve Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi nezdinde tescilli olduğunu, davalının “… …” ve “… …” ibareli markalarının kötü niyetli olarak tescil ettiğini, davalı şahsın müvekkilini ve markalarından haberdar olduğunu, davalı şahsın dava konusu markalar dışında pek çok tanınmış markayı tescil ettirerek marka ticareti yapma gayreti içerisinde olduğunu belirterek, davalı adına … sayılı “… …” ve …sayılı “… …” tescilli markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; müvekkilinin tescil başvurularına itirazda bulunulmadığını ve müvekkili adına tescil süreçlerinin tamamlandığını, davacı yan adına Türkiye’de tescilli marka bulunmadığını, müvekkilinin başvurularının … Nice sınıfında olduğunu, davacının ise pazara çıkardığı ve satışını yaptığını ürünlerin sadece Diş ve Ağız bakım ürünleri olduğunu, ticari faaliyetlerinin farklı olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporu alınmıştır.
Mahkememize sunulan 25/04/2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle ; eskiye dayalı kullanım sebebi ile “…” ve “…” ibareli markalar üzerindeki öncelikli kullanım hakkının davacıya ait olduğu; bu sebeple davacının gerçek hak sahibi olduğu, davacının markalarını 2012 – 2013 yıllarında tescil ettirdiği ve 2018 yılından daha önce kullandığı, davalının davacının markasından yararlanma düşüncesi ile kötü niyetli olabileceği, davalının … ve … tescil numaralı markalarının davacının markaları ile ayırt edilemeyecek derece benzer olduğu ve iltibas yarattığı, bu nedenle hükümsüzlük şartlarının oluştuğu görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
İşbu dava 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü talepli davadır.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde davacının “…” markasının …, … ve … sınıflarda yer alan mallar üzerinde 2012 yılından beri, “…” markasının … sınıfta yer alan mallar üzerinde 2013 yılından beri A.B.D. Marka ve Patent Ofisi nezdinde tescilli olduğu; “…” markasının … ve … sınıflarda yer alan mallar üzerinde 2012 yılından beri, “…” markasının 2020 yılından beri Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi nezdinde tescilli olduğu, davalı adına hükümsüzlüğü talep edilen … nolu “… …” markası 05.11.2018 başvuru tarihli … Sınıfta, … nolu “…” markası 05.11.2018 başvuru tarihli … Sınıfta tescil edilmiştir.
Markaların Hükümsüzlüğü SMK md. 25/1” de “Hükümsüzlük Halleri ve Hükümsüzlük Talebi” başlığı altında düzenlenmiştir. SMK md 25/1 uyarınca; 5” inci veya 6” ıncı maddede sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilecektir. Marka tescilinde mutlak ve nispi red sebepleri hükümsüzlük davasının yasal dayanağını oluşturmaktadır.
SMK md.6/1” de; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir şeklide düzenlenmiştir. SMK md. 6/1 uyarınca aşağıda karıştırılma ihtimalinin unsurları dikkate alınarak benzerlik incelemesi yapılmıştır.
A) Görsel, Fonetik ve Anlamsal Olarak Karıştırılma İhtimalinin Değerlendirilmesi
Markalar arasında ayniyet veya benzerliğin tespitinde markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin dikkate alınması gerekmektedir. Arkan’a göre; marka incelemesi, markayı oluşturan unsurlar parçalara bölünerek yapılmamalıdır. Markaların tek başına ayrım gücü bulunmayan tanımlayıcı işaretlerden oluşan kısımlarının aynı yada benzer olup olmadıklarının üzerinde durulmasına gerek yoktur. (Prot. Dr. Sabih Arkan, Marka Hukuku, cilt 1, s. 99).
İltibasın belirlenmesinde iki markanın bir bütün olarak bıraktıkları genel izlenime bakılmalıdır. Markanın esas unsurunun kullanılıp kullanılmaması iltibası belirlemede önemlidir.
Somut olaya dönüldüğünde, davacının “… …” ibareli markası ile davalının hükümsüzlüğü talep edilen “… …”, “… …” markaları arasında markalarının bütünü itibariyle bıraktığı izlenim dikkate alınarak görsel, fonetik ve anlamsal olarak benzer hatta aynı oldukları sabit olmakla bu durumun markalar arası karıştırılmaya sebebiyet vereceği kanaatine varılmıştır.
B) Mal ve Hizmet Sınıfları Bakımından Değerlendirme
Marka sahibi, markası hangi sınıflarda tescil edilmişse markasının başkası tarafından kullanılmasını ve tescilini önleme yetkisi, o mal veya hizmetler ve onlarla benzer olan mal ve hizmetlerle sınırlıdır. Tanınmış marka bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır.
Davacının ”…” ve “*…” ibareli markaları dünyada pek çok ülkede … Sınıflarda koruma altında olup, davalı adına hükümsüzlüğü talep edilen “… …”, “… …” markaları …ınıfta tescil edilmiştir. Davacının ağız ve kişisel bakım ürünlerinde, davalının el temizleme jelleri kolonyalar, vazalin ürünlerinde ağırlıklı olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak her iki tarafın markalarının aynı alanda kullanıldığı ve aynı sınıfta korunduğu anlaşılmaktadır
C) Halk tarafından Karıştırılma ihtimalinin Değerlendirilmesi
SMK 6/1 maddesinde belirtilen nispi red sebepleri değerlendirilirken, ilgili sektördeki ortalama tüketici algıları dikkate alınmaktadır. Bu tüketici modeli kural olarak alışveriş sırasında çok vakit harcayan, inceden inceye araştıran karşılaştıran bir tüketici anlamına gelmemekte, ancak bilgisi olan ve malı daha önce almış, kullanmış veya bilen bir tüketici olarak kabul edilmektedir. (İlhami Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları / Haksız Rekabet Davaları, sf. 145-146) Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından “umumi intiba” olmasa bile, halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. (Prof. Dr. Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst.1999, Birinci Baskı,sh. 400 vd.)
Firmaların hizmet verdiği kitle özel bir tüketici grubu ya da uzmanlık/ihtisas sahibi bir tüketici grubu değildir. Bu sebeple ortalama tüketici kitlesinin dikkate alınması gerekmektedir.
Davalının tescilli “… …”, “… …” markalarının davacının yurt dışında tescilli markası ile aynı zamanda çağrıştırma sebebiyle bağlantı kurulması ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açabilecek derecede benzerlik olduğu ve iltibas yarattığı kanaatine varılmıştır.
D) Ülkesellik Prensibi ve Gerçek Hak Sahipliğine İlişkin Değerlendirme
Marka koruması bakımından kural olarak tescil sistemi ile ülkesellik ilkesi geçerlidir. Bir markayı daha önceden herhangi bir kullanımı bulunmaksızın seçerek tescilleyen kişi bakımından tescil işlemi kurucu etki doğurmaktadır. Ancak tescil ilkesinin istisnaları, üstün hak sahiplerinin güvencesi olan hükümler bulunmaktadır. Gerçek hak sahipliği ilkesi, somut olayın şartlarına göre gündeme gelebilmekte ve başvuru önceliği kuralına tercih edilebilmektedir.
Bir işaret üzerinde hak iddia edebilmek için üçüncü kişinin tescil başvurusundan veya rüçhan hakkının doğumundan önce bu işareti kullanmak için ve belli bir oranda tanınır hale getirmek gerekmektedir. Ancak bu halde işaret üzerinde bir hak elde edilmiş olabilir. Gerçekten bir işareti ilk kullanan ve ona ayırt edici nitelik kazandıran kişi onun hak sahibi olarak kabul edilir (Yasaman, Marka Hukuk, 5.406). Gerçek hak sahibi tarafından yapılan kullanımın belirli bir hizmet ile ilişkilendirilmesi ve markasal kullanım olarak nitelendirilebilmesi, en azından belirli bir bölge ve ilgili çevrede ayırt edicilik sağlanması yeterli görülmektedir.
Yargıtay tarafından “Gerçek Hak Sahipliği İlkesi” ile ilgili olarak verilmiş olan bir kararda; “Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna gerçek hak sahibi denilir ve bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir. Buna mukabil bir markayı ihdas ve istimal etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü, hakiki, gerçek hak sahipliği ikinci bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez, markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, bu tecavüz TTK’nun 56. da yer alan haksız rekabet hükümlerine ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki KHK”’nin 8/ITI ve 42/f ve 551 sayılı Markalar Kanunu’nun 47. maddesine göre sonradan tescil edilmiş markanın terkininin istenebileceğini kabul edilmektedir.” (11. HD, 6.6.1999, E.1998/1734, K. )
Somut olaya dönüldüğünde davalı markalarının TPMK nezdinde 2018 yılından beri koruma altında olduğu, davacı tarafından bu tarihten önce “…” ve “…” ibarelerinin davalı markasının tescil edildiği mal ve hizmetler açısından davacıya hak sağlayacağı, dosya kapsamından ”…” ve “…” ibareli markanın 2012-2013 yıllarından beri davacı adına dünyada pek çok ülkede tescilli olduğu ve kullanıldığı tespitinden hareketle; “…” ve “…” ibareleri üzerindeki öncelikli kullanım hakkının davacıya ait olduğu bu sebeple davacının markanın gerçek hak sahibi olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
E) Kötü Niyetli, Tescil İddiaları Bakımından Değerlendirme
Kanunda “kötü niyet” konusunda bir tanımlama yapılmamıştır. Ancak başkasının varlığı bilinen markasının tescile konu edilmesi kötüniyet oluşturmaktadır. Dosya kapsamından davacının en eski tarihli marka korumasının 2012-2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı ”…” ve “…” ibarelerini 2018 tarihinden çok önce kullanmaktadır. Davacının ”…” ve “…” ibarelerini davalının marka tescilinden önce kullandığı görülmektedir. Davalının markayı seçip tescil ettirdiği, davalının marka başvurusu yaptığı 2018 yılında davacının markasının varlığından haberdar olduğu ya da basiretli tacir ilkesi gereği haberdar olmak durumunda olması gerekeceği kanaati ile davalının davacının markasından yararlanma düşüncesi ile hareket etmiş olabileceği ve bu sebeple davalının kötüniyetli olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, TPMK kayıtları, hükme esas alınan 25/04/2022 tarihli bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde davalı adına TPMK nezdinde tescilli … sayılı … … ve … sayılı … … ibareli markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, dair karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ İLE, davalı adına TPMK nezdinde tescilli … sayılı … … ve … sayılı … … ibareli markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile kalan 26,30 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili yararına hesap olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 2.500,00 TL bilirkişi ücreti, 196,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.696,00 TL ve 108,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.804,80 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.15/09/2022

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza