Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/22 E. 2022/132 K. 04.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/22 Esas
KARAR NO : 2022/132

DAVA : Haksız İhtiyati Tedbirden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 13/01/2017
KARAR TARİHİ : 04/11/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Haksız İhtiyati Tedbirden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … 2. FSHHM …Esas sayılı dosyasında müvekkili ile davalının birbirlerine karşı açmış oldukları patent hükümsüzlüğü ve patent tecavüzü davaları birleşmek suretiyle birlikte görüldüğünü, davalının açmış olduğu patent tecavüzü davasının müvekkilinin … isimli ilacının anılan patentleri ihlal ettiği iddiasına dayandığını, yargılama sırasında davalının bir çok kez ihtiyati tedbir talebinde bulunduğunu, bunun üzerine … isimli ilacın üretilmesi, ithali, ihracı, stoklanması, dağıtımı ve ticaret mevkine konulmasının ihtiyati tedbir yoluyla engellenmesine karar verildiğini, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle müvekkilinin maddi ve manevi ciddi zarara uğradığını belirterek, 100.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; ihtiyati tedbir kararına konu … isimli ilacın müvekkilinin … adlı ilaca doğrudan tecavüz etmesi sebebiyle tedbir kararı verildiğini, hukuka aykırı bir fiil bulunmadığını, davada kusur koşulunun gerçekleşmediğini, davacının yanın uğramış olduğu zararını somut dayanaklarla ispat etmesi gerektiğini, maddi ve manevi tazminat koşullarının gerçekleşmediğini belirterek, davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliler toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporu alınmıştır.
Mahkememize sunulan 26/08/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle ; 07/09/2016-13/12/2016 tarihleri 97 günlük ilaç satışının ims verilerinden satışının olmadığı, tarihleri arasında toplam 20 adet 5.390,00 TI. ciro ve 5.038,00 TL kar elde cimiş olduğu gösterilmiştir. Ticari defter kayıtlar kül halinde tutulduğu için bire bir satış miktarı kayıtlar üzerinden tespiti mümkün olmadığı , … verilerinden tespit edildiği üzere davalının ilaç şatışlarındaEki 16 tarihinde 5.506 kutu satışı, Ocak … kutu satışın olduğu aralık 2017 tarihinde 5760 kutu satışın olduğu ve yıllık bazda toplam kutu alarak satışının toplamının … kutu ve /12 ay – 6.116,08 aylık ortalamasının kutu satışının olduğu tespit edilerek davacının ürünün piyasada yasaklı olduğu sürelerde Eki.16 tarihinde 5.506 kutu satışı ile yıllık aylık ortalamanın bilimsel olarak karşılaştırılmasında 5.506 / 6.116,08 x100 11,08 oranında aylık ortalama satışlarında azalma değil artış olduğu tespit edildiği, davaya konu ilaçların tek alıcısının SGK kurumu olduğu ve ilgili uzam alık dalı gerektiren branş hekimlerinin raporları ile geri ödeme sistemi dahilinde olabileceği ve elden satışının eser miktarlarda olabileceği heyetimizce değerlendirilmiş olup ilaç SGK ödemesinde … grubu ilaçlar İç hastalıkları, FTR, Ortopedi ve travmatoloji, Romatoloji, Kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından düzenlenen uzman hekim raporu ile tüm uzman hekimlerce reçete edilebileceği tespit edildiği, ilaçların IMS verilerinde sadece dava konusu ilaçların pazar paylarının tespiti sunulan delilerden tespit edildiği, davacının aylık ortalama satışının 12 aylık bir periyotta 406,391609 /12 * 433,86 pazar payına ihityadi tedbir kararından sonra ulşatığı tespit edildiği, davacı …Şti. ilacının (…) Jenerik olduğu ve davalı … Tic, A.Ş ilacı (…. ) Orijinal olduğu ve ARALIK 2016-2017 arasında pazarın büyük bölümünün davalı şirketin ilacı olan … satışının fazla olduğu dosya kapsamı … verilerinden tespit edildiği, yukarıda açıklanan nedenlerle 07/09/2016-15/12/2016 tarih aralığında davalının Aclasta isimli ilaçtan ne kadar satış yaptığı ve karının ne olduğu, tedbirin kaldırılması sonrasında tedbirin uygulandığı 97 günlük tarih aralığı dikkate alındığında davalı satışlarında düşme olmadığı, davacının bu süre içerisinde ne kadarlık satışa ulaştığı 97 günlük periyotlar dikkate alınarak, bir yıllık ortalama göz önünde bulundurulmak suretiyle davacı satışlarında aylık ortalama Ye33,86 artış meydana geldiği, ayrıntıları aşağıda gösterildiği üzere heyetimizin… baz alınarak ve kar marjının Sağlık bakanlığı referan ilaç fiyatlandırması yönetmeliğine göre yapılan hesaplama sonucunda davacının ilacına tedbir uygulamasa idi elde edebileceği kazancın Hesabı, tüm dosya kapsamı delilerin değerlendirilmesi sonucunda ; … verileri dikkate alınarak tablo I. Ve tablo 2. raporumuza Ek olarak hesap edildiği ve sağlık bakanlığının referans ilaç tebliğinde fiyatının ve kâr marjının hesaplanmasının yukarıda seçenekli olarak gösterildiği üzere 1. Seçenekte : davacının ilacının tedbir süresinde tek alıcının SGK KURUMUM olduğu ve ilacın satışının tedbir kararı ile durduğu ve … verilerinden 07/09/2016-13/12/2016 tarih aralığında satışının olmadığı tespit edildiği, bu nedenle davacının ilacının son bir yıllık hasılatının hesabının tedbirinin kaldırılması sonucunda bir yıllık cirosunun 17.360.160,67 TL olduğu tespit edilmiştir. Ancak dosya kapsamında davacının kar marjına ilişkin oran belirtilmediğinin tespiti ile kar marjının hesap edilmediği ancak davacının ilacının tedbir kaldırılması sonucunda ilacının satışının 2017 yılı ARLIK ayı itibarı ile 44 65,9375 satışı oranın ULAŞTIĞI tespit edilmiştir. 1 yıllık kutu adedinin satışının ise 23001 adete ulaştığı tespiti ile sayın mahkemenizin davacının son bir yıllık satışının kâr marjının davacının dosya kapsamında tespiti yapılamayan kar oranın sayın mahkemeye ibrazı sonucunda yıllık satışının kâr marjı ile çarpımı sonucunda ortaya çıkacağı görüşündeyiz. Davacının kâr marjının kutu adedi bazında mahkemeye bildirilmesi halinde 1.seçenek olarak :17.360.160,67 TL x (davacının mahkemeye bildirmesi ) kâr marjı — | yıllık kar oranı / 365 gün x 97 – 07/09/2016-13/12/2016 tarihleri 97 günlük zararının hesabı zararının hesabı yapılabileceği, 2. seçenek :Sayın mahkemenin sağlık bakanlığının referans ilaç tebliğinin fiyattandırmasına itibar etmesi halinde hesaplama yukarıda hesaplandığı üzere 97 günlük muhtemel zararının hesabının son | yıllık ortalama satışının kar marjı hesabı ile 97 günlük zararının Davacının ürünün kâr marjı : hesabında | yıllık karının 1.303.276,25 TL karının / 365 x 97 gün — 346,350,12 TL olabileceği, 3. seçenek : Davalı taraf 7.02.2019 tarihli dilekçesinin 27. Maddesinde davacının ilacının 07/09/2016-13/12/2016 tarihleri sonrası 3 aylık dönem için … VERİLERİNİN yeterli olduğunu savunmuştur. Buna göre takdiri mahkememize ait olmak üzere 07/09/2016-13/12/2016 tarihleri 97 günlük zararının hesabı 189.256,47 TL/ 90 gün x 97 203.976,41 TL olabileceği görüş ve kanaatleri bildirilmiştir.
Mahkememize sunulan 10/03/2020 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle ; Dava konusu olayda 07.09.2016 tarlhinde Tedbir kararı verilerek davacınır ilacının toplatıldığı, 97 gün sonra 13,12.2016 tarlhinde Tedbirin kaldırılmasıyla satışına tekrar izin verlldiği, tedbir kararından 127 gün sonra SGK sisteminde aktif hale gelerek kamuya satışının gerçekleştiği bilindiğinden iki seçenekli hesaplama yapılması uygun görüldüğü, davacının ilacı hakkındaki tedbirin kaldırıldığı tarlhe kadar gerçekleşen 97 günlük zararının (Kar mahrumiyeti) hesaplanması, Raporun (. bölümünde gerekçe ve ayrıntılı. tablolarla açıklandığı üzere davacının tedbir kararı nedeniyle her gün için 15.662,07 -TL ciro ve 12.352,33 -TL kardan mahrum kaldığı, bunun 97 gün ile çarpılmasıyla bulunan kar mahrumiyetinin Ise 3.198.175,83 -TL olduğu hesaplandığı, davacının – ilacının SGK sisteminde aktif hale gelerek kamuya satışının gerçekleştiği tarihe kadar gerçekleşen 127 günlük zararının (Kar mahrumiyeti) hesaplanması: Yine aynı hesaplamalar mMuvacehelesinde, davacının tedbir kararı nedeniyle her gün için 15.662,07 -TL ciro ve 12.352,33 -TL kardan mahrum kaldığı tespit edilmiş olup 127 gün ile çarpılmasıyla bulunan kar mahrumiyetinin ise 1.568.745,57 -TL olduğu hesaplandığı, görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememize sunulan 21/03/2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle ; davalı tarafın 19.02.2021 tarihli 2. ek raporumuzda fiyatın yanlış tespit edildiğine yönelik itirazlarının yersiz olduğu, davalı tarafın Pazar paylarının tespitinde sadece davacı ve davalı tarafın değil, pazarda yer alan tüm müstahzarların yer alması gerektiğine dair itirazının, IMS verilerinin ticari sır niteliğinde olması ve tarafımızdan bu verilere ulaşma imkanı olmaması nedeniyle yerine getirilemeyeceği, bu nedenlerle 19.02.2021 tarihli 2. Ek raporumuzda değişiklik yapmayı gerektirecek yeni bir bilgi ve belgeye ulaşılamadığı görüş ve kanaati bildirilmiştir.
ISLAH
Davacı vekili 29/04/2022 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat taleplerini 1.568.745,57 TL olarak ıslah ettikleri anlaşılmıştır.
KANAAT VE GEREKÇE
İşbu dava … 2.FSHHM’nin … esas sayılı dosyasında davacı yana ait birleşen dosyada verilen ihtiyati tedbirden dolayı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin açılmış davadır.
Davalı haksız ve hukuka aykırı bir tedbir kararının bulunmadığını, talep anında müvekillinin haklarının olması, mahkeme takdirine göre ihtiyati tedbir kararının verildiğini, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kararın haksız olduğu için kaldırılmadığını, ters teminata hükmedildiğini,, davada kusur, zarar, illiyet bağı ve tedbirin haksız olması koşullarının gerçekleşmediğini ileri sürmektedir.
Haksız ihtiyati tedbir kararı nedeniyle zarara uğrayan tarafın açabileceği tazminat davası 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiştir. Ancak 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 399. maddesi hangi hallerde tazminat yükümlülüğünün doğacağını açıkça hükme bağlanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın “TAZMİNAT” başlıklı Madde 399 “(1) Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür. (2) Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası, esas hakkındaki davanın karara bağlandığı mahkemede açılır. (3) Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükümlerine amirdir.
Maddenin birinci fıkrasında sözü edilen haksız ihtiyati tedbir kararı aldırmış bulunan tarafın sorumluluğu TBK m. 49 ve devamında düzenlenmiş bulunan haksız fiil sorumluluğuna benzetilmekte ve haksız ihtiyati tedbir nedeniyle açılan dava öğretide “haksız fiil davasına benzeyen bir dava” olarak nitelendirilmektedir.
Haksız ihtiyati tedbir davasının şartları;
Haksız ihtiyatı tedbir nedeniyle açılacak tazminat davasının genel olarak iki şartı vardır: Birincisi haksız ihtiyati tedbir kararının verilmiş olması, ikincisi ise bu karar nedeniyle bir zararın ortaya çıkmasıdır. Eski Kanun (1086 sayılı HUMK) döneminde öğretide, ihtiyati tedbir kararının verilmiş olmasının kendiliğinden zararın doğumuna yol açmayacağı, zararın ancak mahkeme tarafından verilmiş bulunan ihtiyati tedbir kararının yerine getirilmesiyle (uygulanmasıyla) başlayacağı, bununla birlikte henüz dava hakkının doğmamış olduğu, zira henüz bu aşamada ihtiyati tedbirin haksız olup olmadığının belli olmadığı dile getirilmekteydi. Buna bağlı olarak haksız ihtiyati tedbirden dolayı tazminat davası açılabilmesi için, ihtiyati tedbir kararının icra edilmiş olmasının gerektiği de ileri sürülen görüşler arasında olmakla birlikte HMK m. 399/1 hükmü artık bu tartışmayı geride bırakmıştır ve tedbir kararının kalkmış/kaldırılmış olması halinde bu karara dayalı zarar nedeniyle tazminat davası açılabileceği belirgin hale gelmiştir. Esasen anılan fıkraya göre tedbir uygulanmamış olsa dahi, tedbirin uygulanmaması yahut uygulanmış bulunan tedbirin kaldırılması için teminat gösterilmiş ve zarar doğmuş ise tazminat talep edilebileceği hatta örneğin, salt tedbir kararının alındığının duyulması nedeniyle aleyhine tedbir kararı verilen taraf zarara uğramışsa tazminat talep edilebileceği artık öğretide kabul görmektedir.
İhtiyati tedbirin haksız olması;
İhtiyatı tedbir talebinde bulunanın sonradan tazminatla sorumlu tutulabilmesi için ihtiyati tedbir kararı aldırmak hususunda haksız olması gerekir. İhtiyati tedbir talebinde bulunanın talepte bulunduğu sırada haksız olduğunun belirlenmesi gerekli ve yeterlidir. Başka bir anlatımla ihtiyati tedbir kararını gerektirecek şartların oluşmamış olmasına rağmen oluşmuş gibi mahkemeyi ikna etmesi haksız sayılmak için yeterlidir. Bu ikna çabasında kasıtlı/kötü niyetli olması gerekmez. İlgili ihtiyati tedbir kararının haksız olup olmadığı kural olarak esas hakkında verilen hükme göre belirlenecektir. Şayet ihtiyati tedbir kararı aldıran taraf esas hakkındaki davayı kaybetmişse, ihtiyati tedbir haksız demektir. Bu bakımdan davacının açmış olduğu esas hakkındaki dava sonuçlanmadan ve bu davada verilen hüküm kesinleşmeden, ihtiyati tedbirin haksız olup olmadığı kesin olarak anlaşılamayabilir. Diğer bir deyişle, esas hakkındaki davanın neticesinde açılmış bulunan davaya konu kılınan talep hakkının mevcut olmadığı kesin olarak anlaşılırsa, önceden alınan ihtiyati tedbirin haksız olduğu ve tedbir almış olan kimsenin bu geçici himayeye layık olmadığı ortaya çıkmış olur. İhtiyati tedbir kararının haksız olduğunun kabul edilmesi için davanın esası yönünden hüküm verilmesi zorunlu değildir. Davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi dahi ihtiyati tedbirin haksız sayılması için yeterlidir.
Zarar;
Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle açılacak tazminat davasının şartlarından ikincisi zarardır. Zarar gören, karşı taraf olabileceği gibi bir üçüncü kişi de olabilir. Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle açılan tazminat davasında, davacının zararını ispat etmesi şarttır. Davacı zararını ispat edemezse tazminat davası reddedilecektir. Zarar ihtiyati tedbir kararının alınmasıyla, ihtiyati tedbir kararının uygulanmasıyla yahut uygulanmamış bile olsa tedbirin uygulanmaması ya da kaldırılması için teminat gösterilmesiyle veya ihtiyati tedbir kararının başkaları tarafından duyulması ile doğabilir.
Zarar bir kimsenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen eksilmedir. Diğer bir deyişle, zarar, malvarlığının zarara yol açan fiil olmasa idi bulunacağı durum ile fiil sonucu aldığı durum arasındaki farktır. Zarar, malvarlığının azalmasından ileri gelebileceği gibi mahrum kalınan kârdan (kazançtan) ya da pasifin artmasından da ileri gelebilir. Zararı belirlerken, davacının ihtiyati tedbir kararının verilmesinden sonraki malvarlığı ile ihtiyati tedbir kararının verilmemiş olması halinde malvarlığının durumu karşılaştırılacaktır. Uygulanmış bulunan ihtiyati tedbir bakımından ödenmesi gereken zararın, ihtiyati tedbir kararının yerine getirildiği tarih ile ihtiyati tedbir kararının kalktığı tarih arasındaki dönemde meydana gelen zarar olduğu söylenebilir. Bu halde tedbirin kalktığı tarihten sonra meydana gelen zararlardan dolayı tedbir koyduranın sorumluluğu söz konusu olamaz.
Haksız ihtiyati tedbir kararı aldırılması (icra-teminat-duyulma v.s. aşamalarından hangisi gerçekleşmiş olursa olsun) eylemi haksız fiile benzer bir durum yarattığından zarar konusu bu kapsamda değerlendirilmelidir. Müspet zarar-menfi zarar ayırımı haksız fiillerden doğan zararlarda değil, sözleşmeden kaynaklanan zararlar bakımından yapılan bir ayırımdır. O nedenle haksız ihtiyati tedbir nedeniyle açılan tazminat davası bakımından fiili zarar ve kâr mahrumiyetinden söz etmek yerinde olacaktır. Haksız ihtiyati tedbir uygulaması kural olarak ve genellikle fiili zarara yanı mevcut malvarlığında eksilmeye neden olmaz. Ancak somut olayda olduğu gibi malvarlığında meydana gelecek kesin/muhtemel artışın önlenmesi kârdan mahrumiyet olarak adlandırılır ve tazmini gerekir. Ancak herhangi bir somut uyuşmazlıkta iddia sahibi kârdan mahrumiyetin yanı sıra fiilî zararının varlığını da kanıtladığı takdirde tazminat miktarına hükmedilirken bu fiili zarar da dikkate alınabilir.
Başka bir anlatım şekliyle bazı zararlar malvarlığının net (safi) miktarını azaltır, bazıları da bu varlığın artmasına engel olurlar. Bunlardan birinci tür zarara fiilî zarar, ikincisine yoksun kalınan kar (Lucrum Cessans) adı verilir. Kar yoksunluğu zararlarında, malvarlığının zarar verici olaydan önceki durumu ile sonraki durumu arasında bir değişiklik yoktur. Ancak zarar verici olay meydana gelmeseydi genelde malvarlığında bir çoğalma oluşacağı da kuşkusuzdur. Bu nedenle belirtmek gerekir ki kar yoksunluğu varsayımsal (farazi) bir hesaba dayanmaktadır. Burada zarar, malvarlığının olaydan sonraki durumu ile çoğalma ihtimali gerçekleşseydi arzedeceğî durum arasındaki farkı teşkil eder.
Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle maddi zararın yanı sıra manevi zararın da istenebileceği kabul edilmektedir. Ancak manevi zararın istenebilmesi için TBK m. 58’deki şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu bakımdan hem ihtiyati tedbirin objektif haksızlığının hem de tedbir koyduran tarafın kusurunun ispat edilmesi gerekir. Zira haksız ihtiyati tedbirden doğan kusursuz sorumluluk varsayımı sadece maddi zararlar için geçerlidir. Buna ilişkin Yargıtay kararında kısaca: “Dava, haksız ihtiyati tedbire dayalı maddi ve manevi tazminatın tahsiline dair olup, davalı tarafça ihtiyati tedbir kararı tesis edilen ve … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin …esas, … karar sayılı dava dosyası üzerinden açılan davanın reddedilerek kesinleştiği dosya içeriğiyle sabittir. İlk davada tedbir kararı alındığı ve bu dava da reddedilerek kesinleştiğine göre; mahkemece varsa davacının maddi tazminat talebinin kusursuz sorumluluk ilkesine göre, manevi zararın ise davalının kusurla olduğunu kanıtlamak suretiyle isteyebileceği…” şeklinde ifade edilerek manevi tazminat için kusurun kanıtlanması koşuluna vurgu yapılmıştır.
Uygun illiyet bağı;
Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat davası açan davacının ödenmesini istediği zarar ile haksız ihtiyati tedbir arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararı, genel hayat tecrübelerine ve olayların doğal akışına göre, varlığı iddia edilen zarara yol açabilecek nitelikte olmalıdır. Nitekim Yargıtay da vermiş olduğu bazı kararlarda bu duruma işaret etmiştir. Örneğin: “…Dava haksız ihtiyati tedbir kararı alınıp infaz edilmiş olmasından doğma tazminat isteğine ilişkindir… Bu davada ihtiyati tedbir kararının kendiliğinden mürtefi bulunduğu dönemden sonrasına ait zararın da istek doğrultusunda hüküm altına alındığı görülmektedir. Oysa zararın bu bölümü ile davalının ihtiyati tedbir kararı almış alması arasında uygun illiyet bağı yoktur. Çünkü varsa sözü edilen zarar ihtiyati tedbir kalktıktan sonra gerçekleşmiştir. O halde bu bölüm isteğin illiyet bağının olmaması nedeniyle reddine karar verilmek gerekirken…” şeklindeki kararıyla ihtiyati tedbir kararı ile iddia edilen zarar arasındaki illiyet bağını gözetmiştir.
Eldeki somut uyuşmazlık açısından şartların incelenmesi;
Dava konusu olayda 07/09/2016 tarihinde tedbir kararı verilerek davacının ilacının toplatıldığı, 97 gün sonra 13/12/2016 tarihinde tedbirin kaldırılması ile satışına tekrar izin verildiği, tedbir kararından 127 gün sonra SGK sisteminde aktif hale gelerek kamuya satışının gerçekleştiği görülmüştür.
Kar marjına yönelik inceleme bakımından davacı şirketin 2016-2017 dönemlerine ait ticari defterleri üzerinde yapılan incelemede, davacı yanın dava konusu üründen, 2016 yılı yurt içi satışlar kalemi içinde yer alan Beşeri ilaçlar grubu altındaki %8 mal satışları kendi içerisinde tarihsel dilimlere ayrılarak 07/09/2016- 13/12/2016 tarihleri aralığında davacı kayıtlarında toplam 349.415,36 TL miktarında satış yapılmış olduğu ancak söz konusu satış tutarının yurt içinde %8 KDV ile satışı yapılan Beşeri İlaç grubunun tamamı için geçerli olduğu, dava konusu … isimli ilacın satış adet, tutar ve kar miktarları bakımından 19/08/2016 tarihinden 30.12.2016 tarihine kadar toplam 1.090 adet 310.633,00 TL ciro yapılmış olduğu, söz konusu ciro içerisinde yer alan kar miktarının 291,430 TL olduğu, dava konusu … isimli ilacın 07/09/2016 -13/12/2016 tarihlerri arasında toplam 20 adet 5.390,00 TL ciro ve 5.038,00 TL kar elde etmiş olduğu, … iv isimli dava konusu ürünün bir kutusunun maliyeti 76,32 TL olduğu, dolayısı ile 20.02.2017 tarihine kadar 268,88 TL, 20.02.2017 tarihinden sonra 303,61 TL kar elde edilmiş olduğu sonucuna varılmıştır.
Bilirkişilerce 97 gün ve 127 gün üzerinden iki ayrı hesaplama yapılmış, bilirkişilerce 97 gün üzerinden yapılan hesaplama sonucunda davacının tedbir kararı nedeni ile her gün için 15.662,07 TL ciro ve 12.352,33 TL kardan mahrum kaldığı, bunun 97 gün ile çarpılması ile bulunan kar mahrumiyetinin 1.198.175,83 TL olduğu tespit edilmiş, davacının ilacının SGK sisteminde aktif hale gelerek kamuya satışının gerçekleştiğe tarihe kadar gerçekleşen 127 günlük kar mahrumiyetinin ise, 20.02.2017 tarihinde kamu fiyatının 345,20 TL’den 379,93 TL’ye yükseltilmesi ile kutu başı karın da 268,88 TL’den 303,61 TL’ye çıkması nedeni ile davacının tedbir kararı nedeni ile her gün için 15.662,07 TL ciro ve 12.352,33 TL kardan mahrum kaldığı tespiti ile 127 günlük kar mahrumiyetinin 1.568.745,57 TL olduğunun hesaplandığı görülmüştür.
Tazminat hesaplamasında baz alınacak sürenin tespiti yönünden; tedbirin uygulandığı 07/09/2016 – 16/12/2016 tarih aralığında tedbir kararırın 97 gün süreyle infaz edildiği, kararın verilme ve kaldırılma tarihleri baz alınarak yapılan hesaplamaya göre 97 günlük süre hesaplaması yönünden her ne kadar izahı yapılan mevzuat ve yargı uygulamalarımız gereği tedbir kararının alınmasının dahi tazminat sorumluluğunu doğurduğu kabul olunmakla ise de zararın hesaplanmasında tedbir kararının kaldırıldığı tarihten değil, ihtiyati tedbirin etkilerinin, satılan ürünün ilaç olduğu değerlendirildiğinde, tedbirin kalktığı anda davacının zararının da birden ortadan kalkması mümkün olmayacağından pazar payının normalde dönüşmesi belli bir süre alacağından, tedbir kararının verilmesinden satışa geçilen 13/01/2017 tarihine kadar geçen 127 günlük sürenin, bilirkişi raporunda tespit edilen 2. Seçenekte yer alan hesaplamanın somut olaya göre daha makul olabileceği değerlendirilmiştir.
İzahı yapılan tespitler -süre, kar marjı, değerlendirmeye esas dönem, maliyet gider hesaplamaları ve diğer hususlar – ve kabuller kapsamında sunulan son rapordaki 127 günlük zarar miktarlarının tespit olunan kâr marjı üzerinden yapılan hesaplamaya göre 1.568.745,57 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiştir.
Manevi tazminat yönünden ise; yukarıda izah olunduğu üzere her ne kadar haksız tedbire dayalı maddi tazminat talepleri kusursuz sorumluluk esasına dayalı ise de manevi tazminat yönünden kusur şartının gerektiği, davalıların ilaç sektöründe tanınmış önde gelen firmalar olduğu, davacıya ait ilaçların patente tecavüz teşkil edip etmeyeceği hususunun teknik bir değerlendirmeyi içerdiği dikkate alındığında patente tecavüz olmadığını bildiği ya da en azından bilmesi gerektiği, gerekli inceleme ve tespitleri yaptırmaksızın tedbir talebinde bulunmasının davalıyı meydana gelen zararda kusurlu kıldığı kabul olunmuş bu noktada talep olunan 100.000 TL’nin oluşan maddi zarar, eylemin ağırlığı kusur durumu hak ve nesafet gözetildiğinde yerinde olduğuna kanaat getirilmekle bu yöndeki talebin tümden kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi raporları izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; davacının maddi tazminat davasının kabulü ile 1.568.745,57 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ve manevi tazminata yönelik davanın tümden kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ İLE, 1.568.745,57 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-100.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 113.992,00 TL karar harcından peşin ve ıslah ile yatırılan toplam 28.498,01 TL’nin mahsubu ile kalan 105.493,99 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat miktarı yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 173.499,65 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen manevi tazminat miktarı yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 16.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan: 7.500,00 TL bilirkişi ücreti, 721,30 TL posta gideri olmak üzere toplam 8.221,30 TL ve 28.529,41 TL harç (peşin+başvuru+ıslah) olmak üzere toplam 36.750,71 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 03/11/2022

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza