Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/210 E. 2021/11 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/210 Esas
KARAR NO : 2021/11

DAVA :Marka Hükümsüzlüğü, Sicilden Terkini, Alan Adının İptali, Haksız Rekabetin Tespiti, Durdurulması, Önlenmesi
DAVA TARİHİ : 23/10/2020
KARAR TARİHİ : 16/11/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü, Sicilden Terkini, Alan Adının İptali, Haksız Rekabetin Tespiti, Durdurulması, Önlenmesi davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle ; müvekkilinin … alan adı ile 2013 yılından itibaren finansal hizmetler piyasasında faaliyetlerini sürdürdüğünü, paratic adı ve markasının hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu, müvekkilinin alan adı ile davalının alan adının birebir aynı olduğunu, aynı sektör olması nedeniyle alan adlarının karıştırıldığını ve davalının iltibasa neden olduğunu, davalının kötü niyetli olarak marka tescilini gerçekleştirdiğini, davalı şirketin müvekkilinin bilinirliğinden faydalanarak haksız rekabet teşkil eden faaliyetlerde bulunduğunu belirterek, davalı şirketin haksız rekabet fiillerinin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, … alan adının iptaline, … tescil numaralı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; “…” markasının, davacı tarafından “…” markasından alıntı yapılarak kullanıldığını, davacı tarafından piyasaya kazandırılmadığını, haksız rekabet iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkilinin başarılarına tek başına ulaştığını, verdiği hizmetler ile bankacılık sektöründe bilinir hale geldiğini, dava konusu markanın “…” olarak tescil edildiğini, salt bir kelimenin aynı olması sebebiyle başka bir tarafın markayı kullanamayacağını iddia etmenin hukuken dayanaksız olduğunu, müvekkili şirketin kötü niyetinin bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporu alınmıştır.
Mahkememize sunulan 15/07/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle ; davacıya ait … internet adresinde “Ekonomi, Otomobil, Teknoloji, Bankalar Girişimcilik, Kişisel Gilişim, Yaşam, Sektörel ve Sinema” kategorilerinde yoğun ve aralıksız olarak kullanıldığı, davalıya ait … internet adresinde ise “Döviz, Altın, Kripto Para Hesaplamalarının yapılabileceği” uygulamalar oldukları ve güncel olarak yayında ve kullanımda olduğu, dava konusu marka ile ilgili hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı, davalı kullanımlarının haksız rekabet teşkil etmeyeceği görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış, marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talepli davadır.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde, davalı adına kayıtlı … tescil numaralı “… ” markasının, Nice … ve … Sınıflar bakımından 08.08.2017 başvuru tarihinden itibaren 10 yıl süre ile tescilli olup halen marka koruma süresi içerisinde olduğu görülmüştür.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
Her iki taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak karıştırıldığında tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimaline sebebiyet verip vermeyeceği yönünden yapılan incelemede;
SMK m.6/1 hükmü gereği, “tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa” itiraz üzerine başvuru reddedilecektir. Bu hükme aykırılığa rağmen tescil edilmiş markalar ise SMK m.25 kapsamında hükümsüzlük yaptırımına tabi olacaktır.
SMK m.6/1 hükmü anlamında markalar arasında iltibasın varlığından söz edebilmek için hem karşılaştırma konusu marka “işaretleri ” arasında hem de işaretlerin tescil edileceği “mal ve hizmetler ” arasında aynılık veya benzerliğin bulunması gereklidir.
Bu kapsamda öncelikle marka işaretleri arasında benzerlik incelenmeli, sonra ise mal ve hizmetler (ürünler) arasındaki benzerlik irdelenmelidir. Son olarak markalar arasındaki benzerlik derecesi ile ürünler arasındaki benzerlik derecesinin arasındaki ilişki dikkate alınarak, bu benzerliğin uyuşmazlık konusu ürünler açısından iltibas oluşturup oluşturmadığına bakılmalıdır. Karıştırılma tehlikesi, birbiri ile bağlantılı olan üç unsurla belirlenir. Bu unsurlar, malların ve/ veya hizmetlerin benzerliği, markaların benzerliği ve önceki markanın ayırt etme gücüdür. Bu unsurlar farklı şekillerde bir araya gelebilir. Bunlar, “aynı mal ve/veya hizmet- benzer marka”, “aynı marka-benzer mal ve/veya hizmet”, “benzer marka-benzer mal ve/veya hizmet” şeklinde ortaya çıkabilir. Malların ve/veya hizmetlerin benzerliği veya markaların benzerliği unsurlarından biri mevcut değilse, karıştırma tehlikesinden de söz edilemez. Buna karşılık bu unsurlardan birinin zayıf olması halinde, diğerinin daha kuvvetli olarak mevcut olması karıştırma tehlikesinin tespitinde belirleyicidir. Karıştırılma ihtimali (iltibas) kavramı doktrinde; “tescil edilmemiş bir işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescilli bir marka ile görsel, işitsel, anlamsal vs. sebeplerden dolayı aynı veya benzer kabul edildiği için, hitap edilen tüketici kitlesinde markalar arasında karıştırılma tehlikesinin ortaya çıkması ” olarak tanımlanmaktadır.( Tekinalp Ünal, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, sf.436)
Yargıtay ise karıştırılma ihtimali (iltibas) kavramını; “karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus halkın iki işaret arasında herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel ve görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından “umumi intiba ” olmasa bile, halk tarafından iki marka arasında bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. ” şeklinde tanımlamıştır.
Marka hukukunda karıştırılma ihtimali üç şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, Tüketicinin almayı düşündüğü mal/hizmette yer alan İşaret, alıcının almayı düşündüğü mal/hizmeti simgeleyen işaretin alıcının belleğinde bıraktığı görsel, işitsel, şekilsel veya anlamsal izlenime o derece benzemektedir ki, alıcı başka bir işletme tarafından ona sunulan mal/hizmeti almayı düşündüğü mal/hizmet zannetmektedir.
İkinci durumda; tüketiciye mal/hizmeti sunan işletmenin kimliği konusunda yanılır. Diğer bir ifade ile malın/hizmetin tüketicide yarattığı beğeniyi ve güveni kullanmak isteyen ikinci işletme tescilli marka ile aynı olan veya onun benzeri olan işareti kullanarak karıştırmayı sağlamaktadır.
Üçüncü durum ise; bağlantı bulunduğu zannınm yaratılması tehlikesidir. Bu halde başvurusu yapılan işaretin bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, hedef kitlenin ortalaması bakımından tescilli bir marka veya başvurusu yapılmış bir işaret ile ilk bakışta ayırt edilemezse, karıştırılma ihtimali vardır. Esas olan, o mal/hizmctin ortalama dikkat sahibi tüketicinin malın/hizmetin niteliğine göre ayırabildiği “ahm süresi” içinde edindiği toplu izlenimdir. “Alım süresi” malın/hizmetin alınmasının günlük iş algılanmasında ve incelenmesinde o malın ortalama alıcısının dikkati, algılaması ve inceleme yöntem ve yeteneği esastır. Bunula birlikte markalarm kullandığı mal/hizmet grubu birbirine ne kadar yakınsa iltibas İhtimali o kadar artacaktır.
Buna göre, karıştırma ihtimali, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka İle halk tarafından ilişkilendirilmesidir. Kısaca karıştırılma İhtimalinden söz edebilmek için ortalama tüketici kitlesinin her iki marka arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu bağın kurulmasında mal ve hizmetlerin aynı ya da benzer olup olmaması önemlidir.
Somut olay bakımından yapılan incelemede bilirkişi raporu ile de tespit edildiği üzere, davacıya ait tescilsiz markanın “…” kelimesinden ve p harfinin üstünde yer alan taç şeklinde siyah zemin üzerine, küçük beyaz harflerle yazıldığı, ilk harf olan “…” harfinin diğer harflere göre daha dolgun biçimde ve hafif sola eğik şekilde konumlandırıldığı, üzerinde turuncu renkte bir taç sembolünün yer aldığı, vurgunun ve öne çıkarılan kısmın üzerinde taç sembolü ile … harfinin yer aldığı buna karşılık davalıya ait tescilli … markasının görsel bakımdan incelenmesinde ise, kelime unsurunun gri/mavi zemin üzerinde büyük harflerle koyu mavi renkte yazıldığı, … ibaresinin … ibaresine göre daha büyük yazıldığı görülmektedir. Bu tespitler ışığında taraf markalarında ortak olarak yer alan “…” ibaresinden kaynaklanan kısmi bir görsel benzerlik olsa da, yazım şekillerinin farklı olması, davacıya ait tescilsiz markada yer alan “…” harfinin formu ve üstündeki taç ibaresi ile davalı markasında ayrıca ek şekil ve ibare olarak “…” ve …” işaretinin yer alması nedeniyle, taraf markalarının farklı kompozisyon ve içerik kazandıkları, bu sebeple ortalama tüketiciler açısından farklı marka algısı yarattıkları kanaatine varılmakla, gözde bıraktıkları genel intiba nazara alındığında taraf markalarının farklı olduğu ve iltibasa sebebiyet vermeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Markalar işitsel açıdan incelendiğinde ise; Taraf markalarında ortak olarak yer alan “…” ibaresi nedeniyle benzerlik söz konusu olsa da, davalı markasında ayrıca “…” ibaresinin yer alması nedeniyle işitsel açıdan da markalar arasında kısmen de olsa farklılık bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Markalar arasındaki kavramsal benzerlik incelemesinde, markaların genel görünümü ve dizaynı nazara alındığında, tüketici zihninde yarattığı imaj nedeniyle taraf markaları arasında kavramsal bağlantı kurulmayacağı, bu açıdan genel anlamda iltibas koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Karşılaştırılan markaların bir bütün olarak bıraktıkları genel izlenime bakıldığında ise, davalı markasının farklı bir kompozisyon, anlam ve içerik kazandığı, okunuşunun bir bütün olarak farklı olduğu, görsel ve anlam itibariyle de bir benzerlik bulunmadığı, her birinin bütünü itibariyle bıraktığı etkinin de farklı bulunması sebebiyle karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede aralarında yakınlık bulunmadığı, davalı markasının belirtilen nedenlerle farklı bir marka algısı yarattığı, dolayısıyla markalar arasında bir ilişkilendirme, idari veya ekonomik bir bağ kurma ihtimalinin ve genel anlamda markalar arasında iltibasın oluşmayacağı, markalar arasındaki farklılığın hizmetin yöneldiği tüketici kesimince hemen fark edilip algılanabilecek nitelikte olduğu, dolayısıyla davalı Markası açısından SMK m.6/1 kapsamında hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Mal ve hizmet sınıfları yönünden karşılaştırma
Yargıtay içtihatlarına göre, birden ziyade kişiler adına tescilli ya da tescil başvurusu yapılan markaların kullanılacağı mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıklarının tespitinde öncelikle TÜRKPATENT tarafından yayınlanan sınıflandırmaya ilişkin tebliğler uygulanacaktır Bu durum marka tescil ve sınıflandırmada belirlilik ve tescilli markanın koruma sınırının saptanmasında da birlik ve istikrarın koşuludur. Ancak sınıflandırma ürünlerin benzerliğinin tespiti noktasında bağlayıcı bir etkisi bulunmamaktadır, ürün benzerliği değerlendirmesinde halk nezdinde katıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir. Nitekim Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 11/4 hükmüne göre, “ mal veya hizmetlerin aynı sınıflarda yer almaları benzer olduklarına, farklı sınıflarda yer almaları da benzer olmadıklarına karine teşkil etmez”. 
Yargıtay’ın kararlarında sınıfsal benzerlik araştırmasında, piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme veya rekabet etme olanaklarının bulunup bulunmadığı, birinin diğerini tamamlama imkanı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, kullanan yöntemleri, amaçlan, hedeflenen halk kesiminin aynı olup olmadığı kriterlerin ölçü alınmaktadır.
Bu hususlar dikkate alınarak, her iki tarafın marka kullanım alanlarına bakıldığında; davacının internet portalı olarak faaliyet gösterdiği, internet sitesinde yer alan açıklamalarında; “Türkiye’nin Para Portalı” sloganı ile yayına başladığı, habercilik politikalarına sıkı sıkıya bağlı olduğu, . Ekonomi, Otomobil, Teknoloji, Bankalar Girişimcilik, Kişisel Gelişim, Yaşam ve Sektörel kategorilerinde, Türkiye’nin en kapsamlı FİNANS PORTALI olmayı amaç edindiği, Haberlere bir aracı olarak yaklaşıp, manipüle etmeden okurlarına ilettiği, finansal okuryazarlığa katkı sağlamayı amaç edindiği” ifadelerinin yer aldığı, davalının ise … tescil no.lu markasının ise … ve … Sınıflarda tescilli olduğu görülmekle, tarafların emtialarının, faaliyet alanlarının ve müşteri kitlesinin farklı olduğu dolayısı ile SMK m.6/1 kapsamında taraf markaları açısından sınıfsal bir ayniyet/benzerlik olmadığı kanaatine varılmıştır.
Kötüniyet İddialarına İlişkin Değerlendirme
İyiniyet, bir hakkın ya da hukuki sonucun doğmasına engel bir nedenin varlığını bilmeme veya bilmesi de gerekememe halidir. Hukukumuzda iyi niyet asildir. TMK m. 3/f.l’de bu ilke, Kanunun iyi niyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır şeklinde ifade edilmiştir. Bir hakkın veya hukuki işlemin doğumunda kişinin iyi niyetli olup olmadığını karşı tarafın iddia ve ispat etmesi gerekir. O halde iyi niyet kural ve karine, kötü niyet istisna ve ispata muhtaç kabul edilmekte, ispatın kötü niyet iddiasında bulunan kişi tarafından yapılması gerekmektedir.
Bu bağlamda marka tescil başvurusunda bulunan kişilerin iyi niyetli olduğu, dolayısıyla kötü niyetli olmadığı kabul edilmek zorundadır. Meğer ki başvuru veya marka sahibinin iyi niyetli olmadığı açıkça anlaşılsın. Dolayısıyla iyi niyetin esas olmasının bir diğer sonucu ise, başvuru sahibinin kötü niyetli olup olmadığının özenle tespit edilmesi ve mümkün olduğunca somut koşullara bağlanmasının gerekmesidir .( Şehirali Çelik, Feyzan Hayal, “İltibastan Kötüniyetli Tescile Paskalya Tavşanlarının Hikâyesi”, Batider 2011, C. XXVII, S. 3, s. 103.)
Türk yargı uygulaması, başvuru sahibinin markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi halini kötü niyetin varlığında önemli görmektedir. Ancak başkasının markasının da ayırt edici olması; tanımlayıcı olmaması zorunludur. Zira serbest işaretlerin marka olarak tescilinde de kötü niyetli marka başvurusunu gündeme gelebilmektedir.(Bilgili, Fatih, Marka Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanımı, 1. Baskı, Ankara 2006, s. 124. )
Somut olay bakımından yapılan incelemede, davacı tarafından, davalının markasını kötü niyetle tescil ettirdiğine ilişkin dosyaya sunduğu somut bir delile rastlanılmadığı, iyi niyetin esas olduğu, bu nedenle davacının iddiasını ispat edemediği anlaşıldığından, SMK 6/9 maddesinde ki koşulların somut olay bakımından gerçekleşmediği, bu nedenle de hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Haksız Rekabet İddiasına İlişkin Değerlendirme
Bilindiği üzere haksız rekabet, TTK m. 54 vd maddelerinde düzenlenmiştir. TTK m. 54/1 hükmü haksız rekabet hukukunun amacını “Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır.” şeklinde belirterek, bu kısma ilişkin hükümlerin yorumlanmasında dikkate alınacak temel ilkeyi vurgulamıştır. 2. Fıkrada ise Kanun Koyucu haksız rekabeti, *Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” şeklinde tanımlamıştır.
Görüldüğü üzere TTK m. 54 hükmü, haksız rekabetin tanımlanmasında “dürüstlük kuralı’nı temel kriter olarak görmüştür. Buna göre bir eylemin haksız rekabet olup olmadığının belirlenmesindeki, o eylemin dürüstlük kuralı ile örtüşüp örtüşmediğine bakılmalıdır AYHAN, R, Ticari İş – Ticari İşletme – Tacir – Ticaret Sicili – Ticaret Unvanı – Haksız Rekabet, Sempozyum – Yürürlüğünün Birinci Yılında 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu (12-13 Nisan 2013), Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: XVI (2012), S: 3-4,s. 47)
Haksız rekabetin genel tanımını veren bu hükmün yanı sıra, TTK m. 55 hükmü uygulamada sıkça karşılaşılan haksız rekabet hallerini sınırlayıcı olmayacak şekilde saymıştır. Bununla birlikte TTK m. 55’te sayılan haksız rekabet hallerinin sınırlayıcı olmadığı, sadece TTK m. 54/2’de belirtilen haksız rekabet eyleminin örnekseme yoluyla sayılmış örnekleri olduğu açıktır.
TTK m. 55 hükmünde düzenlenen haksız rekabet hallerinden biri de, huzurdaki davanın da konusunu oluşturan TTK m. 55/1-a-(4) hükmüdür. Bu hükme göre “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,” bir haksız rekabet eylemidir. Bu hüküm 6762 sayılı eski TTK’nın m. 57/5 hükmünü karşılamaktadır.
Bu hüküm bağlamında, davalının davacının markası ile karıştırılmaya yol açacak bir kullanım sergilemediği görülmekle yukarıdaki tespitler ışığında, davalının kullanımının TTK m. 55/1-a-4 kapsamında haksız rekabet teşkil etmediği kanaatine varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliler, hükme esas alınan bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, SMK 6/1 kapsamında iltibasa dayalı hükümsüzlük koşullarının bulunmadığı buna bağlı olarak SMK 6/3 kapsamında da hükümsüzlük koşullarının ele alınamayacağı, davacının davalının markasını kötü niyet ile tescil ettirdiğine dair dosyaya somut bir delil sunmadığı bu nedenle SMK 6/9 kapsamında kötü niyet iddiasına dayalı hükümsüzlük koşullarının da oluşmadığı, davalının, davacının markası ile karıştırılmaya yol açacak bir kullanım sergilemediği, farklı mal ve hizmet sınıflarında faaliyet gösterdikleri anlaşılmakla haksız rekabetten de söz edilemeyeceği tüm bu nedenlerle sübut bulmayan davanın reddi gerekeceğinden, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcından peşin yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile kalan 4,90 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.16/11/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸