Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/196 E. 2022/29 K. 08.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/196
KARAR NO : 2022/29

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 28/08/2020
KARAR TARİHİ : 08/03/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğünden davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle ; müvekkili …’ın 38 yıldır çöp torbası ürünleri ürettiğini, farklı marka ve ambalaj tasarımları ile geniş bir ürün yelpazesi olduğunu, … ibareli çok sayıda markanın müvekkili adına tescilli olduğunu, davalı yanın … Markasının müvekkilinin markası ile ayı tertip tarzına sahip olduğunu ve kullanım sırasında benzer ambalaj tasarımlarının tercih edildiğini, markaların kelime unsurları aynı olmasa da tertip tarzları ve şekil unsurları aynı olduğu için iltibas teşkil ettiğini, her iki markada da kırmızı dalgalı arka plan şeklinin kullanıldığını, yazım sitillerinin aynı olduğunu ve her iki markanın beyaz renk ile yazıldığını, her ikisinin son harfi üzerinde (R) logosuna yer verildiğini, yargıtay tarafından konuya benzer kararlar verildiğini, markaların müvekkilinin ürün ambalajları ile karıştırılacak derecede benzer ambalajlar üzerinde kullanıldığını, ambalajların benzerliğinin davalı tarafın kötüniyetini ortaya koyduğunu, markaların aynı sınıflarda tescilli olduğunu, ürünlerin fiyatları pahalı olmadığından tüketicinin ürünü satın alma esnasında hızlıca karar verdiğini, davalı tarafın markayı kullanım bakımından müvekkiüline yaklaşma çabası için olduğunu, bu nedenle markanın kötüniyet sebebiyle de hükümsüz kılınması gerektiğini, müvekkilinin … markasının tanınmış marka olduğunu, açıklanan nedenlerle, davalı adına tescilli … nolu “…” markasının hükümsüz kılınmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin plastic poşet çeşitleri ve temizlik maddelerinin satışı alanında faaliyet gösterdiğini,Eylül 2018 de “…” markasını tescil ettirdiğini, markanın tescilinden 2 yıl sonra açılan iş bu davanın kötüniyetli olarak açıldığını, markaların esas unsurları arasında hiçbir benzerlik olmadığını, markaların bir anlam ifade etmediğini tamamen yaratıcılık sonucu yaratılmış markalar olduğunu, markalar arasında bütünsellik ilkesi ışığında değerlendirme yapıldığında da benzerlik olmadığını, markaların yazım şekillerinin ve kullanılan yazım puntolarının birbirinden farklı olduğunu, markalarda öncelikle benzerlik incelemesinde sözcüklere ağırlık verilmesi gerektiğini, harf sayıları, kelime uzunluğu bakımından da benzerlik olmadığını, renk unsurunun kimsenin tekeline verilemeyeceğini, dilekçelerinde konuya ilişkin yargıtay kararları sunduklarını, markaların kavramsal ve işitsel açıdan da benzer olmadıklarını, davacı tarafından iş bu davanın kötüniyetli olarak açıldığını, açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporu alınmıştır.
Mahkememize sunulan bilirkişi raporunda özetle ; davacıya ait “…” ibareli markanın tanınmış marka konumunda bulunduğu, Türk Patent nezdinde davalı adına kayıtlı …numaralı “…” ibareli marka ile davacının “…” ibareli markaları arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik olmadığı, davalı adına tescilli markasının hükümsüzlüğü için aranan koşulların somut olay açısından oluşmadığı, davalı tarafın marka başvurusu esnasında kötüniyetli olduğu konusunda yeterli kanaate ulaşılamadığı, nihai takdirin mahkemeye ait olduğu, görüş ve kanaatleri bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış, davalı adına TPMK nezdinde … numaralı “…” ibareli markanın tescilli olduğu tüm emtia ve hizmetler yönünden marka hükümsüzlüğü talepli davadır.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde davacı adına kayıtlı birden fazla markanın bulunduğu ayrıca … numara ile tescilli ambalaj tasarımının olduğu görülmektedir. Hükümsüzlüğü talep edilen davalıya ait …numara ile tescilli markanın incelenmesinde, markanın başvuru tarihinin 26/09/2018 olduğu, …, … ve … Sınıflarda davacı adına 08/04/2019 tarihinde tescil edildiği ve halen geçerli olduğu anlaşılmıştır.
6769 sayılı Kanun Madde 25 uyarınca; 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. Markanın hükümsüzlüğü kanunda öngörülen hallerde, mahkeme kararıyla markanın koruma süresi sonra ermeden marka sicilinden silinmesidir. SMK md 6. maddesinde sayılan haller hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmişti. Bu madde kapsamında markanın hükümsüzlüğünün istenebilmesi markaların aynı veya benzer işareti içermesi, aynı veya benzer mal ve hizmetlere ilişkin olması ve iltibas tehlikesi oluşturmaları gerekir. Bir markanın benzeri aynı mal ve hizmetlerde kullanılabileceği gibi, aynı markanın benzer mal ve hizmetlerde kullanılması, karıştırılma ihtimalini ortaya çıkarabilir. Karıştırılma ihtimali, bir yandan markaların karıştırılmasını, bir yandan da markaların temsil ettiği mal veya hizmetlerin karıştırılmasını ifade etmektedir (Hamdi Yasaman, Marka Hukuku, C.I, s.396).
Yargıtay 11. HD. 30/11/1999 5356 E., 9805 K. No.lu kararında “….markalar arasındaki benzerliğin markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki, alıcıların satın almayı düşündükleri yerine bir başka mal alacak durumda kalmaları halinde söz konusu olabileceği, markalar farklı unsurlardan oluşsalar dahi bütünü bakımından bıraktıkları etkinin diğer bir markayı çağrıştırmaması gerektiği, markalar esas unsurlarının benzer olması halinde, markanın genelinde etkisi az olan diğer hususlardaki farklılığa rağmen iltibasa yol açabileceği…” şeklinde karar verilmiştir.
İltibas ihtimali, bir markanın aynen veya benzerinin kullanılması suretiyle, alıcı zihninde gerek emtiaların gerekse müteşebbisin kaynağı açısından yanlış kanaatler uyandırılması ve bunların aynı yerden piyasaya sürüldüklerinin düşündürülmesi, bu yönde çağrışımlar yaptırmasıdır. Önemle belirtmek gerekir ki, iltibasın varlığına her iki marka aynı anda göz önünde bulundurularak karar verilemez. Zira, alıcılar çoğu zaman bunları aynı anda görerek karar verme durumunda olmayacaklardır. Alıcılar bu markaları farklı an ve yerlerde görebileceklerdir. Birbirine benzer olan markaları aynı an ve yerlerde görmekle, farklı an ve yerlerde görmek arasında markalar arasındaki farkları tespit açısından ciddi farklılıklar bulunduğu kuşkusuzdur. Çünkü, insanın daha önce gördüğü veya duyduğu şeyden hafızasında silik bir hayal kalacak ve marka ile bu silik hayali karşılaştırması ise zor bir ihtimal olarak ortaya çıkacaktır. Bu nedenle karıştırılma ihtimali ve benzerliklerinin tayini, markaları aynı anda görebilen ve farklarını seçebilmek için yeterli zamana sahip olabilen müşteriler bakımından değil; Markaları aynı anda göz önünde bulunduramayan fakat aradığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan alıcılar bakımından yapılmalıdır. Yargıtay 11. HD. 13/11/2003 2003/4003 E., 2003/10839 K. No.lu kararında “halk tarafından karıştırılma” kavramından ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır: “Doktrinde, halk tarafından karıştırılma ihtimalinin iki koşulun bir araya gelmesi halinde irdelenebileceği kabul edilmiş ve bu. iki koşuldan birincisinin tescili istenen markanın aynı mal ve hizmetlerde kullanılması olacaktır. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından “umumi intiba” olmasa bile, halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü kabul edilmelidir” (Hamdi Yasaman, Marka Hukuku 556 Sayılı KHK Şerhi, İstanbul 2004, s. 400, 454, 455).Bu durumda iki marka arasında karıştırılabilirlik, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi hükümsüzlüğe konu markanın daha önce tescil edilmiş olan markaya benzerliği sebebiyle aynı marka zannedilmesidir. İkinci ihtimal ise, markalar arasındaki benzerlik sebebiyle markaların aynı işletmeye ait olduğunun sanılmasıdır.
Bir marka, görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, toplu olarak tüketici kitlesinde bıraktığı intibada bir başka marka ile bağlantısı varmış gibi bir algı oluşturuyorsa karıştırılma ihtimalinin bulunduğundan söz edilir.
SMK 6/1. Maddesinde sözü edilen karıştırılma ihtimalinin, şüpheye dayalı olması yeterli olmayıp; gerçekleşebilir nitelikte olması gerekmektedir. Bu nedenle de öngörülebilir nedenlerin ortaya konulması gerekecektir.
Karıştırılma ihtimali 3 şekilde gerçekleşebilmektedir.
1.durumda; tüketicinin almayı düşündüğü mal/hizmette yer alan işaret, alıcının almayı düşündüğü mal/hizmeti simgeleyen işaretin alıcının belleğinde bıraktığı görsel,işitsel,şekilsel veya anlamsal izlenime o derece benzemektedir ki alıcı başka bir işletme tarafından ona sunulan mal/hizmeti, almayı düşündüğü mal/hizmet sanmaktadır.
2.durumda, tüketici, mal/hizmeti sunan işletmenin kimliği konusunda yanılmaktadır.
3.durumsa bağlantı bulunduğu zannının yaratılmasıdır.
Karıştırılma tehlikesi/olasılığının belirlenmesi için görsel, işitsel, anlamsal benzerlik incelemesini içerecek şekilde, 2 markanın bir bütün olarak bıraktıkları genel izlenime bakılmalıdır. Taraflara ait marka tescil belgelerinde de görüldüğü üzere dava konusu markaların ortak unsurları her ikisinin kelime unsurundan oluşması ve kırmızı zemin üzerine beyaz büyük harflerle yazılmaları ve kırmızı arka fona verilen dalga formudur. Bu hususlar dışında markalar arasında ortak bir husus bulunmamaktadır. Şekil ve sözcüklerden oluşan kompozit markalarda karıştırılma ihtimali değerlendirilirken kural olarak sözcüğe ağırlık verilmesi gerekmektedir. Zira sözcük markaları hem sözle hem yazı ile kolayca ifade edilebilmektedir. Kompozit markalarda şekil unsuru ne kadar belirgin olursa olsun, bir sözcük markası ile kıyaslandığında genellikle sözcük unsuru karıştırılma ihtimalinin belirlenmesinde daha fazla ağırlığa sahip olmaktadır. ( Çolak Uğur, Türk Marka Hukuku, 2018, sf. 256)
Her iki marka sözcük markasından oluşmakta olup, davacının markası … iken davalının markası … ibaresidir. Markalar her ne kadar aynı ve benzer sınıflarda tescil edilmiş olsalarda benzerliğin tayininde aynı sınıflarda tescil edilmiş olmaları tek başına yeterli görülmemektedir. Bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere markalara ilk bakıldığında sözcük unsurları ön plana çıkmakta olup, sözcük unsurlarının da birbirlerinden farklı olduğu gözetildiğinde kırmızı renk ve dalga formunun bu farklılığı ortadan kaldıran bir etken olmadığı kanaatine varılmaktadır.
Grafik Tasarımcısı bilirkişi tarafından yapılan tespit ve değerlendirmede ise, her iki markaya ait logonun, logotype’ta kullanılan fontların/yazı karakterlerinin farklı olduğu, dalga formunun farklı kullanıldığı, dalga formu ile yazı karakterinin birlikte kullanım şekillerinin farklı olduğu, degrade (renk geçişlerinin) farklı olduğu kısacası iki logo arasında aynı kullanımın olmadığına dair tespitler de göz önüne alındığında markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bilirkişi raporunda sektör bilirkişisi tarafından da saptandığı üzere, davacıya air … ibareli marka Türkiye’de satışı yaygın olarak gerçekleştirilen, önde gelen marketlerde satılan bir marka olup, ülkemizde uzun süreli kullanımı, kuvvetli reklam, kaliteli ve yaygın dağıtım kanalları ile tanınmış marka vasfı kazanmış bir işarettir. Davacının markasının tanınmışlığı nedeni ile benzerlik incelemesi yapılırken, davalının, davacının markasından tanınmışlığından faydalanarak, hiçbir masraf ve çaba göstermeden markanın bilinirliğinden haksız olarak yararlanma ihtimalinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ortalama dikkat düzeyindeki kullanıcı gözünden markalar karşılaştırıldığında; davacı markasında yer alan … kelimesinin markanın bilinirlik düzeyi sebebiyle ön plana çıkmakta ve daha hızlı algılanmaktadır. Tüketicinin hafızasında tanınmış … markası var iken market reyonunda … markası ile karşılaşması durumunda markanın davacı tarafın markasının seri markası olduğunu düşünmesi ihtimalinin zayıf olduğu değerlendirilmektedir.. Sözcük markalarında markaların hafıza da güçlü yer edinmiş olmaları sebebiyle markalar ile farklı zamanlarda karşılaşılsa dahi, markalar arasında iltibas ihtimalinin oluşmayacağı, tüketicinin tanınmış marka olarak hafızasında yer eden … markası yerine … markalı ürün alması ihtimalinin düşük olduğu kanaatine varılmıştır. Ayrıca her ne kadar tüketici kitlesi bakımından ortalama tüketici olarak değerlendirme yapılmış ise de, doktrinde de belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde halktan kasıt, potansiyel müşteri kitlesine göre belirlenecek ortalama tüketicidir. ( Çolak Uğur, sf. 238-246) Özellikle son zamanlarda internet kullanımlarının yaygınlaşması ve tüketici kitlesindeki farkındalık düzeyinin arttığı, ürünlerin tüm detaylarına hakim bir tüketici kitlesinin oluştuğu gerçeği karşısında, marketlerde fiyat- kalite bağlamında tüketicilerin ciddi karşılaştırmalar yaparak ürünleri satın aldıkları dikkate alındığında, tüketicilerin yukarıda da ifade edildiği üzere sektörel anlamda tanınmış Kloroplast markası ile Stepy markalarını karıştırma ihtimallerinin düşük olduğu, özellikle mutfak ürünlerine ilişkin işbu ürünler bakımından dikkat düzeyinin daha yüksek olması gerekeceği, böylece karıştırılma ihtimalinin daha az olacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Davacı tarafın markalarından haberdar olarak markaların benzerinin davalı tarafça marka başvurusuna konu edilmesi marka sahibinin kötüniyetli olduğunun ispatı için tek başına yeterli değildir. Somut olayda davalı taraf marka başvurusunu 26/09/2018 tarihinde yapmış ise de, davalı tarafın iş bu başvuru tarihinde kötüniyetli olduğunun davacı tarafça ispatlanması gerekir. Ancak bu konuda davacı tarafça davalının marka başvurusunda bulunduğu esnada kötü niyetli olduğuna dair herhangi bir delil dosyaya ibraz edilmemiştir. Davalı tarafın marka başvurusu esnasında davacı tarafın markasından haberdar olması başlı başına yeterli bir unsur olmayıp, davalı tarafın markasını, davacı tarafın faaliyet alanında tescil ettirerek “davacı açısından bir tescil engeli yaratması” da imkansızdır. Açıklanan nedenlerle SMK 6/9 maddesi uyarınca kötüniyetli tescilin şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmakla bu yönden de hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmaktadır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, denetime elverişli bilirkişi kök ve ek raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sübut bulmayan davanın reddi cihetine gidilmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile kalan 26,30 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.08/03/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸