Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/195 E. 2021/10 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/195
KARAR NO : 2021/10

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/08/2020
KARAR TARİHİ : 16/11/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
Davacı vekili dilekçesinde, Türkiye terlik ve ayakkabı sektörünün öncülerinden …’nın 1994 yılında kurulduğunu, ayak sağlığını rahatlığını kaliteyle birlikte konforu hedef alarak terlik ve ayakkabı sektörüne girdiğini, Türkiye’nin bilinirliği yüksek, köklü bir markası olduğunu, Türkiyede … İl sınırları içinde 24.000 m2 alan üzerine kurulu 18.000 m2 kapalı alan içerisinde terlik ve ayakkabı üretimi yapan … A.Ş. ile birlikte, üretimi yapılan ürünlerin tanıtım, pazarlama ve satışını gerçekleştiren …Ltd. Şti.’den oluşan iki ayrı şirketin yapılanmasından oluştuğunu, … markasının Türkiye’de sektörün lideri haline gelmiş bir marka olduğunu, … markası ile iç pazarda yaklaşık 1.800 noktada satış yapmakta olduğunu, Dünya pazarında ise yaklaşık 25 ülkeye satış yapmakta olduklarını, … A.Ş’nin kurulduğu günden beri marka yatırımına dikkat etmekte ve her yıl düzenli olarak şirket bütçesinden ayırdığı reklam ve halkla ilişkiler payını ülke genelinde vermiş olduğu reklamlarla yazılı ve görsel basında kullanmakta olduğunu belirtmiştir. Müvekkili şirketin adına tescilli, nizasız fasılasız surette kullanılmakla ayırt edici nitelik kazandırdığı, tanınmış … esas unsurlu markaların maliki olduğunu, 2008 yılından itibaren … ibareli markası ile başlayan ve … ibaresi esas alınmak suretiyle “…” şeklinde oluşturulmuş bir markalar topluluğu olduğunu, Müvekkilinin yıllardan beri kullanılmakla ayırt edicilik kazandırdığı … ibareli tanınmış markasının kullanılmasıyla tüketiciler nezdinde karışıklığa neden olan davalı yanın 26.12.2019 tarih ve… nolu “…” ibareli markasının 6769 sayılı SMK’nın 5-ç,6/1, 6/9, 18 ve 25. Maddeleri uyarınca hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, davalı kullanımlarının tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, bu bağlamda tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılmasına dair her türlü tanıtım malzemelerine el konularak imha edilmesini ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili …’nin 11/09/2018 tarihinde faaliyete başlayarak yeni nesil teknoloji ve inovatif yaklaşımla, sağlıklı, vücut ergonomisine uygun, ısı dengesi sağlayan visco katmanlı yatak, yastık, yorgan ve nevresim üretimi sağlamakta olduğunu, yalnızca showroom olarak kullandıkları şirket merkezlerinde birtakım ürünler sergilenme olduğunu, tüketiciye yalnızca internet üzerinden yani mesafeli satış sözleşmesi ile satışlar gerçekleştirildiğini, Müvekkilinin 19/09/2018 tarihinde Muyu markasının tescili için Türk Patent ve Marka Kurumuna 24. Sınıf mal ve hizmetlerinde kullanılmak üzere başvuruda bulunduğunu, Muyu markasının Marka Bülteninde yayımlanması akabinde Davacı tarafından yayına itiraz edildiğini, Davacının itiraz nedenlerinin Kurumca yerinde görülmeyerek 30/04/2019 tarihinde yayına itirazlarının reddedildiğini, akabinde Davacının reddedilen itirazlarının yeniden değerlendirilmesi için YİDK’ya başvurduğunu, dava konusu hususları ileri sürerek tescil isteminin reddedilmesi talebiyle başvuruda bulunmuşsa da yine talepleri haksız bulunarak 29/11/2019 tarihinde YİDK tarafından reddedildiğini, 26/12/2019 tarihinde müvekkile ait … markasının tescil edildiğini, bu karara karşı yargı yoluna başvurulmadığını belirterek, dava dilekçesinde her ne kadar “marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve giderilmesi” talep edilmişse de haksız rekabetin tespiti Fikri ve Sınai Hukuk Mahkemelerinin görevi alanına girmemekte olduğunu, davanın haksız rekabetin tespiti talebine ilişkin usulden reddedilmesi gerekmekte olduğunu, Müvekkili Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı …ve ailesinin, 01/03/1978 yılında …Ltd. Şti.’yi kurmuş olduklarını, Müvekkili Şirketin hissedarı…’ın, 2018 yılında aile şirketi haricinde bir şirket daha kurmak ve yüksek teknoloji ile üst sınıf tüketiciye hitap eden yatakları ve yatak ürünlerini piyasaya sürmek için girişimde bulunduğunu, “…” isimli aile şirketlerinin tam tersi olan “…” isimli şirketi kurmuş ve marka tescilini yaptırmış olduklarını, Dava konusu iki marka arasında görsel intiba açısından ne renk ne yazı şekli ne de boyutlarında herhangi bir benzerlik bulunmadığını, Taraflara ait markaların sunmuş olduğu mal ve hizmetler, ekonomik kriterler ve potansiyel tüketiciler birbirinden farklı olduğunu, Davacı tarafın iddiasının aksine iki markanın iltibasa yol açacak düzeyde ayırt edilemeyecek benzerlikte olmayıp, tüketici nezdinde karışıklığa neden olmasının da mümkün olmadığını, Müvekkil ile Davacı’nın faaliyet gösterdikleri alanların birbirinden bağımsız olup, halk nezdinde herhangi bir karışıklığa mahal vermesinin söz konusu olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyada tarafların bildirdikleri deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, HMK 266. Maddesi uyarınca özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeni ile bilirkişi heyeti oluşturularak rapor alınmıştır.
Dosya içerisinde bulunan YİDK’nın … sayılı kararının incelenmesinde; … başvuru numaralı “…” ibareli başvurunun yayınına …, …, …, …, …, …, …, …, …, .., … sayılı “…”, “… ”, “… ”, “… ”, “… ”, “… ”, “… ”, “… ”, “… ”, “… , “…” ibareli markalar gerekçe gösterilerek benzerlik ve tanınmışlık iddialarıyla yapılan itirazın incelenmesinde, markalar arasında işitsel yönden kısmi benzerlik bulunmakla birlikte başvuru ile tescili talep edilen malların itiraz gerekçesi markaların tescil kapsamında bulunan mallarla aynı yada benzer olmadığı, markalar ve mallar arasındaki farklılıklar birlikte değerlendirildiğinde, itiraz gerekçesi markaların farklı bir sektördeki tanınmışlığının da markalar arasında karışıklığa neden olmayacağı gibi muteriz markalarını ün ve itibarından haksız kazanç elde etme veya bu markaların itibarına zarar verme gibi sonuçlar da doğurmayacağı kanaatine varılarak itirazın reddine karar verildiği görülmüştür.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık, davalı adına TPMK nezdinde tescilli … numaralı “…” ibareli markanın SMK md. 25 yollaması ile SMK md 6/1-4 ve 5 bendleri uyarınca hükümsüzlüğü ve davalı kullanımlarının davacının “…” ibareli marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkememizce TPMK kayıtları celp edilmiş, hükümsüzlük talebine konu davalıya ait … numara ile tescilli “…” ibareli markanın 24 nice sınıfında, 26/12/2019 tarihinde tescil ettirildiği ve halen geçerli olduğu görülmüştür. Davacı adına birden fazla tescilli marka bulunup, “…” ibaresinin 21.01.2011 tarih ve … tescil numarası ile tanınmış marka olarak, “…+ şekil” ibaresinin … tarih ve … tescil numarası ile 25. Sınıfta, “…+ şekil” ibaresinin … tarih ve … tescil numarası ile 18, 25 sınıflarında tescil edilmiş olduğu görülmüştür.
Her ne kadar davalı vekili cevap dilekçesi ile görev itirazında bulunmuş ise de; dava konusu uyuşmazlık marka hakkına tecavüz ve buna bağlı talepler olduğundan mahkememizin görevli olduğu anlaşılarak itirazın reddine karar verilmiştir.
Hükümsüzlük halleri, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.25 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, markanın tesciline engel olan mutlak ya da nispi red nedenleri mevcut ise markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilir. Marka, tescil engellerinin varlığına rağmen tescil olunmuşsa, hükümsüzlük davası ile bu tescilin terkini talep edilebilir. SMK m.27/3’de suretiyle zarar gören kişilerin de hükümsüzlük davası açabileceği açıkça belirtilmiştir. Hükümsüzlük davasının davalısı ise, sicilde marka sahibi olarak görülen kişidir.
Davada, davalı adına tescilli olan markanın SMK m. 6/1,4, 5 ve 9 bendleri uyarınca iltibasa, tanınmış markaya ve kötü niyete dayalı hükümsüzlüğü talep edilmektedir.
SMK’da 6. Maddede marka tescilinde nispi ret nedenleri düzenlenmiştir. Nispi ret sebepleri, 3. Kişilerin üstün haklarının varlığı iddiasına dayanan sebeplerdir. Bu nedenle de mutlak ret sebepleri gibi kamu düzenini ilgilendirmediğinden TÜRKPATENT tarafından re’sen dikkate alınabilmeleri mümkün değildir.
Nispi ret imkanının doğması için markaların aynı veya benzer olması ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsaması tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda markalarm belirtilen bu ilişki nedeniyle ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalinin de bulunması gerekmektedir. Bir diğer deyişle bu nispi ret sebebinden söz edebilmek için; yukarıda belirtilen her 2 şartın (işaret ve mal veya hizmet aynıhğı/benzerliği ile karıştırılma ihtimali) bir arada olması gerekir.
1-Markalann Aynı veya Benzer Olması ve Aynı veya Benzer Mal veya Hizmetleri Kapsaması
Esasında bu hüküm, marka tescilinde mutlak ret sebeplerini düzenleyen SMK 5/1-ç bendine yakından benzemektedir. Bununla birlikte 2 düzenleme arasındaki önemli olan fark SMK 5/1-ç ‘de ilk bakışta farkedilemeyecek ölçüde benzerlik şartı aranırken, SMK 6/1’de bağlantı kurduracak ölçüde benzerlik araştırmasına gidilmesi gerekmektedir. Zira anılan madde hükmüne göre yapılacak benzerlik incelemesinde asıl olan karıştırılma ihtimalidir. SMK’nın 6/1. Maddesinin yorumundan da anlaşılacağı üzere nispi ret sebebi olarak ileri sürülebilme, ancak aşağıdaki ihtimallerden birinin varlığı halinde söz konusu olabilecektir.
•Tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile tescili talep edilen marka arasında kapsadıkları mal veya hizmetler de dahil ayniyet bulunması, veya
•Bu markalar arasında kapsadıkları mal veya hizmetlerde dahil benzerlik bulunması, veya
•Markalar arasında ayniyetin, kapsadıkları mal veya hizmetler arasında benzerliğin bulunması, veya Markalar arasında benzerliğin, kapsadıkları mal veya hizmetler arasında ayniyetin bulunması.
Markaların aynı ya da benzer olup olmadığına ilişkin incelemede markalarm bütün olarak bıraktıkları izlenime göre hareket edilmesi gerekmektedir. Markalarda göz ardı edilebilecek unsurlar sadece cins, vasıf vb bildiren yardıma unsurlar olacaktır. Bunun nedeni bu yardımcı unsurların tanımlayıcı olmalarıdır.
2-Markalar Arasında Halk Tarafından Karıştırılma İhtimali Olması
SMK’nın 6/1. Maddesinde görülen nispi ret sebebinin varlığı için ayrıca “tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” aranmıştır.
Buradaki kanştınlma ihtimalinin, halk tarafından önceki ve sonraki marka arasında ilişkilendirilme ihtimalini kapsaması gerekmektedir.
Bir marka, görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, toplu olarak tüketici kitlesinde bıraktığı intihada bir başka marka ile bağlantısı varmış gibi bir algı oluşturuyorsa karıştırılma ihtimalinin bulunduğundan söz edilir.
Halk tarafından kanştınlma ihtimali, çok genel bir ifade ile ” ortalama tüketicilerin her 2 işaret arasında bağlantı kurmasıdır”.
Maddede sözü edilen “halk” kavramının her somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerekmektedir. Markalarm kapsamındaki mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesi, bu kavramm içini doldurmaktadır. Somut olay kapsamındaki mal veya hizmetin çeşidine göre bazı durumlarda ortalama seviyedeki tüketici kitlesinin “halk” kavramını oluşturması mümkün olduğu gibi, bazı durumlarda da bilinçli tüketici kitlesinin “halk” kavramını oluşturması mümkün olabilecektir.
Ayrıca “halk” tarafından ilişkilendirilme ihtimali dahil kanştınlma ihtimali değerlendirilirken önceki ve sonraki marka veya işaretin ayırt ediciliğinin zayıf olup olmadığının da dikkate alınması gerekmektedir. Nitekim OHİM ve Birlik üyesi ülkelerin kamuoyuna duyurdukları “Ayırt Ediciliği Olmayan veya Zayıf Bileşenlerin Kanştınlma İhtimaline Etkisi”ne ilişkin Ortak bildirge” de de kanştınlma ihtimali değerlendirilirken işaretlerin ayırt ediciliğinin etkisi üzerinde durulmaktadır.
SMK 6/1. Maddesinde sözü edilen kanştınlma ihtimalinin, şüpheye dayalı olması yeterli olmayıp; gerçekleşebilir nitelikte olması gerekmektedir. Bu nedenle de öngörülebilir nedenlerin ortaya konulması gerekecektir.
Karıştırılma ihtimali 3 şekilde gerceklesebilmektedir.
l.durumda; tüketicinin almayı düşündüğü mal/hizmette yer alan işaret, alıcının almayı düşündüğü mal/hizmeti simgeleyen işaretin alıcının belleğinde bıraktığı görsel,işitsel,şekilsel veya anlamsal izlenime o derece benzemektedir ki alıcı başka bir işletme tarafından ona sunulan mal/hizmeti, almayı düşündüğü mal/hizmet sanmaktadır.
2. durumda, tüketici, mal/hizmeti sunan işletmenin kimliği konusunda yanılmaktadır.
3. durumda bağlantı bulunduğu zannının yaratılmasıdır.
Karıştırılma tehlikesinin belirlenmesi için görsel, işitsel, anlamsal benzerlik incelemesini içerecek şekilde, 2 markanın bir bütün olarak bıraktıkları genel izlenime bakılmalıdır. Karşılaştırma konusu malların kapsadığı ürünlerin benzer oldukları ancak söz konusu markalar arasında güçlü bir işaretsel benzerlik bulunmadığı durumda markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmayacaktır. Aym şekilde, markanın esas unsurunun kullanılıp kullanılmaması iltibası belirlemede önemlidir.
Bu unsura yapılan eklemeler öne çıkarıldığı takdirde veya bu unsur esasen tanımlayıcı nitelik taşıyan bir karakter olduğunda iltibasın bulunmadığı sonucuna varılabilecektir.
Somut olay bakımından yapılan değerlendirmede, bilirkişilerce de teknik olarak tespit edildiği üzere, hükümsüzlüğe konu davalıya ait … markası ile davacıya ait … markası arasında yazım ve karakter farklılıklarının yanı sıra son harflerinin farklı olması sebebiyle fonetik farklılık olması, ayrıca dava konusu “…” markası ile davacıya ait “…” markası ve diğer markalarının farklı mal ve hizmet sınıflarına ait olması, davacı markasının ayakkabı ve terlik ürünlerinde kullanılmasına karşın, davalıya ait markanın yatak, yorgan ve ev tekstili ürünlerinde kullanıldığı, her iki markanın ürünlerindeki bedel farklılığının yüksek olması, farklı tüketici gruplarına hizmet etmeleri dikkate alındığında aralarındaki benzerliğin her iki marka arasında karışıklığa meydan verebilecek benzerlikte olmadığı kanaatine varılmıştır.
3-Davacı Markası Yönünden Tanınmışlık Kriterleri Çerçevesinde, SMK 6/4-5 Maddeleri Uyarınca Hükümsüzlük Koşullarının Oluşup Oluşmadığının Değerlendirilmesi
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire … tarih ve… s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Konuyla ilgili SMK’nın 6/4-5 maddeleri “Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir. Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” hükümlerini içermektedir.
Düzenlemede anlaşılacağı üzere ilk olarak önceki tarihli marka başvurusu ve tescillerinin kapsadıkları ürün ve hizmetler ile aynı veya benzer ürün ve hizmetlerle sınırlı bir korumaya sahip olduğu vurgulanmaktadır. Hemen ardından, bu sınırlı koruma prensibinin bir istisnası olarak “tanınmış markalara” tanınan ayrıcalık düzenlenmiş, belirtilen şartların varlığı halinde tanınmış markaların “farklı” ürün ve hizmetler için de korunacağı ifade edilmiştir. Bu şartlar aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır;
1. Korumadan yararlanacak marka “tanınmış” olmalıdır.
2. Tanınmış marka Türkiye’de tescil edilmiş ya da tescili için başvuruda bulunulmuş bir marka
olmalıdır.
3. Üçüncü kişiye ait marka, tanınmış marka ile aynı yada karışıklığa meydan verebilecek
benzerlikte olmalıdır.
4. Sonraki markanın, tanınmış markanın tescili ya da başvurusu kapsamında yer alan ürünlerden ve/veya hizmetlerden farklı ürünler ve hizmetler üzerinde kullanılması dahi, önceki markanın sahip olduğu yüksek tanınmışlık düzeyi sebebiyle, haksız bir yararın sağlanması ihtimali veya tanınmış markanın itibarının zarar görme ihtimali veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurma ihtimali bulunmalıdır.
SMK’nın 6/5 maddesi, tanınmış bir markanın farklı ürün ve hizmetler için de korunmasını, yukarıdaki 4 şarta bağlamıştır. Son şartta sayılan ihtimallerin ise bir arada bulunması gerekmeyip, bunlardan sadece birinin varlığı yeterlidir.
Somut olay bakımından yapılan incelemede, her ne kadar davacıya ait “…” ibareli markanın tanınmış marka olduğu TPMK kayıtları ile sabitse de, SMK 6/4 maddesi uyarınca yukarıda benzerlik ve halk tarafından karıştırılma ihtimali kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda belirtildiği üzere, taraf markalarının farklı mal ve hizmet sınıflarına ait olması, davacı markasının ayakkabı ve terlik ürünlerinde kullanılmasına karşın, davalıya ait markanın yatak, yorgan ve ev tekstili ürünlerinde kullanıldığı, her iki markanın ürünlerindeki bedel farklılığının yüksek olması, farklı tüketici gruplarına hizmet etmeleri dikkate alındığında SMK 6/4 kapsamında hükümsüzlük taleplerinin oluşmadığı kanaatine varılmıştır. SMK 6/5 kapsamında yapılan değerlendirmede ise, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davacıya ait tanınmış “…” markası aleyhine, davalı tarafından haksız bir yararın sağlanması ihtimali veya tanınmış markanın itibarının zarar görme ihtimali veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurma ihtimalinin bulunmadığı gözetilerek SMK 6/5 kapsamında da hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
4-Kötüniyet İddiaları Bakımından Yapılan Değerlendirme
Hükümsüzlük iddiaları bakımından son olarak davalı adına tescilli markanın kötü niyetle tescil edilip edilmediği ve bu sebeple hükümsüzlüğe karar verilip verilemeyeceği değerlendirilmiştir. Kötü niyetli tescil olup olmadığı değerlendirirken hem markalar, hem de markalarm kullanıldığı emtialar ve tescil edildikleri sınıflar ve markaların kullanım şekli incelenmelidir.
Kötü niyet değerlendirilirken iki markanın faaliyet gösterdiği sektörler, aynı sektörde faaliyet gösteriliyorsa sonraki marka sahibinin önceki marka sahibinin markasından haberdar olup olmadığı gibi unsurlara bakılmalıdır. Kişinin daha önce bir başkasının aynı yahut karışıklığa yol açacak kadar benzer bir markanın tescilli olduğunu bilip bilmediği, bilmesinin gerekip gerekmediği, bu kimsenin bir başkasına ait markanın kullanılmasına veya kullanım alanını genişletmesine engel olma amacı taşıyıp taşımadığı, tescil başvuru tarihi itibariyle “markanın sahip olduğu ün” dikkate alınarak “kötüniyetli tescilin var olup olmadığı” tespit edilmesi gerekmektedir. Kötü niyetin varlığı halinde sessiz kalma yoluyla hak kaybından söz edilemeyecektir. Markanın yaratılmış marka olması, herkesin aklına gelmesinin ticari hayatın olağan akışı ile bağdaşmaması hallerinde kötü niyetin varlığı kabul edilmektedir.
Dava konusu olayda davalının sırf davacıya zarar vermek ve haksız kazanç sağlamak amacıyla kötü niyetli olarak dava konusu markayı tescil ettirdiğine yönelik herhangi bir delil bulunmadığı, ayrıca yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere aralarında karışıklığa meydan verebilecek nitelikte benzerlik bulunmadığı, farklı mal ve hizmet sınıflarında markalarının tescilli oldukları tespiti bir arada değerlendirildiğinde kötü niyetin ispatlanamadığı sonucuna varılmıştır.
MARKAYA TECAVÜZ VE HAKSIZ REKABET AÇISINDAN YAPILAN DEĞERLENDİRME
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
İlgili Kanunun 7 inci maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ite aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle betik tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.” demektedir.
Somut olay bakımından yapılan incelemede; hükümsüzlük iddiasına ilişkin kısımda yapılan değerlendirmeler ışığında, davalıya ait “…” markası ile davacıya ait “…” markası arasında karışıklığa meydan verebilecek nitelikte benzerlik olmadığı, farklı sınıflarda tescilli oldukları, davalının tescilli markasını usulüne uygun olarak kullandığı gözetilerek davacıya ait “…” markası aleyhine haksız bir yararın sağlanması ihtimali veya tanınmış markanın itibarının zarar görme ihtimali veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurma ihtimalinin bulunmadığı bu şekilde SMK 29. maddesi kapsamında marka hakkına tecavüz koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Haksız rekabet açısından yapılan değerlendirmede ise; Bilindiği üzere Haksız rekabet, TTK m.54 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, dürüstlük kuralına aykırı olarak ekonomik düzeni bozan, ekonomik düzenin aktörleri aleyhine sonuçlar doğuran hareket ve fiillerin tümünü ifade eder. Bu bağlamda başkasının serbestçe ifaya hakkı olduğu rekabet hareketini mene veya onu rekabet sahasından çıkarmaya ve kendi edalarını daha avantajlı göstermeye yarayan yasal olmayan vasıtaları kullanan kişi haksız rekabet fiilini işlemiş olur. ( ÖRS Halil, Türk Hususi Hukukunda Haksız Rekabet, Ankara, 1958, sf. 15 ) Haksız rekabet hukuku da haksız fiilin bir türü olarak, haksız rekabet faili ile mağduru arasında dürüstlük kuralına uyma şeklinde hukuk düzeni tarafından tahmil edilen vazifeye muhalefet sebebiyle doğan bir zararı veya zarar tehlikesini bertaraf etmeyi amaçlayan hukuki bir kurumdur.
TTK 55/1-a-4 bendine göre Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” haksız rekabet sayılır. Karıştırılma(iltibas), ticari alandaki faaliyetlerde, şeyler arasında bir benzerliği veya karışımı ifade etmekte olup, satın alınan iki mal arasında veya kullanılan iki unvan arasında veya iş mahsullerinde birbirinden ayrılmayacak derecede benzerliğe istinat ettirilmesidir. İltibas doğrudan iltibas ve dolaylı iltibas olarak ikiye ayrılabilir. Buna göre, karışıklığı yaratan aynı veya benzeri bir işaret, bu işaretin hitap ettiği çevrede, söz konusu işaretlerin kullanıldığı mal veya hizmetin, iltibasa maruz bırakılan mal ve hizmetle özdeşleştirilmesine yol açıyorsa doğrudan iltibas söz konusu iken, karışıklığı yaratan aynı veya benzeri bir işaret, bu işaretin hitap ettiği çevrede, işaretler arasındaki farklılığı anlasalar bile benzerliğe dayalı olarak mal veya hizmetler arasında yanlış bağlantılar kurmasına yol açıyorsa dolaylı iltibas söz konusu olur. Karıştırılmanın (iltibasın) varlığının kabul edilebilmesi için, davacının tanıtma işaretini davalıdan önce “haklı olarak kullanmış” olması zorunludur .Karıştırılmanın varlığı için, tanıtma işaretlerinin aynı tür emtialar için kullanılmasına, taraflar arasında bir rekabet ilişkisinin olmasına gerek yoktur . İltibasın arzu edilmiş olması veya meydana gelmiş olunmasının önemi yoktur, önemli olan objektif bakımdan tehlikenin mevcut olmasıdır. (ERDİL Engin, Haksız Rekabet Hukuku, 2. Bası, Ankara, 2020, sf. 110 vd. )
Davalıya ait “muyu” markasının kullanımının davacıya ait “…” markası arasında karışıklığa meydan verebilecek nitelikte benzerlik olmadığı ve TTK 54 vd anlamında iltibas dışında herhangi bir haksız rekabet eylemine de dosya kapsamında rastlanmadığı kanaatine varılmakla haksız rekabet koşullarının da oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, tarafların beyanları ve alınan bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı markaları ile davalı markası arasında benzerlik bulunmadığı, mal ve hizmetler açısından sınıfsal benzerliğin söz konusu olmadığı, mal/hizmetlerin bağlantılı/iliskili sayılmalarına ilişkin kriterler dikkate alındığında taraf markaları arasında ilişkili/bağlantılı sınıf olmadığı ve benzer sınıf olarak değerlendirilemeyecekleri, davacıya ait tanınmış “…” markası aleyhine, davalı tarafından haksız bir yararın sağlanması ihtimali veya tanınmış markanın itibarının zarar görme ihtimali veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurma ihtimalinin bulunmadığı, davalının sırf davacıya zarar vermek ve haksız kazanç sağlamak amacıyla kötü niyetli olarak dava konusu markayı tescil ettirdiğine yönelik dosyada delil bulunmadığı, dolayısıyla SMK m.6/1,4,5 ve 9 anlamında hükümsüzlük şartlarının oluşmayacağı, anılan nedenlerle tecavüz ve haksız rekabet koşullarının da oluşmadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan hükümsüzlük davasının reddine,
2-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet davasının reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcından peşin yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile kalan 4,90 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddolunan hükümsüzlük davası yönünden davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddolunan marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti talepleri yönünden davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 16/11/2021

Katip …

Hakim …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.