Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/120 E. 2022/98 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/120 Esas
KARAR NO : 2022/98

DAVA : Marka Hakkına Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi, Durdurulması, Marka Hükümsüzlüğü ve Sicilden Terkini
DAVA TARİHİ : 06/09/2019
KARAR TARİHİ : 15/09/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hakkına Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi, Durdurulması, Marka Hükümsüzlüğü ve Sicilden Terkini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle ; davaya konu “…” ve “…” ibareli markaların TPMK nezdinde müvekkili adına tescilli olduğunu, davalı adına tescilli … nolu “…” ve …nolu “…” ibareli markaların, müvekkili markası ile görsel, fonetik ve anlam olarak benzer olduğunu ve iltibasa sebebiyet verdiğini, davalı tarafın kötü niyetli olduğunu ve haksız rekabet teşkil ettiğini belirterek, davalı markalarının, müvekkili markalarına karşı haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, önlenmesine ve durdurulmasına, dava konusu markaların internet ortamında ticari etki yataratacak biçimde kullanılmasının önlenmesine, davalı markalarının hükümsüzlüğüne, … ve … ibaresinin kullanıldığı ürünlere el konulmasına ve imha edilmesine ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; müvekkilinin otomotiv ve gayrimenkul sektöründe faaliyet gösterdiğini, müvekkili markaları ile davacı markalarının benzer olmadıklarını, davacı tarafın Türk Patent nezdindeki bülten itirazları reddedildiğini, davacı tarafın marka tecavüzün tespiti, men’i ve ref’i taleplerinin reddi gerektiğini, davacı markalarının tanınmış olmadığını ve kötü niyet iddialarının mesnetsiz olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporları alınmıştır.
Mahkememize sunulan 23/03/2021 tarihli bilirkişi raporunda ve 31/03/2022 havale tarihli ek bilirkişi raporunda özetle ; davacıya ait … ve … ibareli markaların tanınmış marka vasfını taşıdığına, davalıya ait … ve … ibareli markaların davacıya ait markaları arasında SMK m.6/1 anlamında bağlantı / karıştırılma ihtimalinin meydana geldiğine, davalı markalarının hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti, Önlenmesi, Durdurulması, Marka Hükümsüzlüğü ve Sicilden terkini talepli davadır.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde, davacıya ait …, … ve daha fazla sayıda … ve … ibareli seri marka şeklinde kayıtlı markaların olduğu ve halen davacı adına korumasının devam ettiği, hükümsüzlüğü talep edilen davalı adına kayıtlı … ve … ibareli, … ve …sayılı markaların da … Sınıflarda tescilli oldukları tescil tarihlerinin 27/05/2019 ve 11/02/2019 olduğu ve halen koruma altında oldukları görülmüştür.
Hükümsüzlük Talepleri Bakımından Yapılan Değerlendirme
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Hükümsüzlük Hâlleri Ve Hükümsüzlük Talebi Başlıklı 25. Maddesi; “1)5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir”.2)Menfaati olanlar. Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir. 3)Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez. 4)Bir marka, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz. 5)Hükümsüzlük halleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, sadece o mal veya hizmet yönünden kısmi hükümsüzlüğe karar verilir. Marka örneğini değiştirecek biçimde hükümsüzlük kararı verilemez. 6)Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. 7)6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar. ” hükümlerine amirdir.
Bu madde metninde atıf yapılan 5. ve 6. maddeler, marka tescilinde mutlak ve nispi red nedenleri başlıkları altında toplanmaktadır.
Kanunun “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri” başlıklı 5. Maddesine göre ; “Aşağıda belirtilen işaretler, marka olarak tescil edilmez: a) 4 üncü madde kapsamında marka olamayacak işaretler. b) Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler. c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler. ç) Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler. d) Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler. e) Malın doğası gereği ortaya çıkan şeklini ya da başka bir özelliğini veya teknik bir sonucu elde etmek için zorunlu olan veya mala asli değerini veren şeklî ya da başka bir özelliğini münhasıran içeren işaretler.f) Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretler. g) Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesine göre reddedilecek işaretler. ğ) Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, tarihi ve kültürel değerler bakımından halka mal olmuş diğer işaretler ile yetkili mercilerce tescil izni verilmemiş olan armaları, nişanları veya adlandırmaları içeren işaretler. h) Dinî değerleri veya sembolleri içeren işaretler. ı) Kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı işaretler.i) Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler.(2) Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez. (3) Bir marka başvurusu, önceki marka sahibinin başvurunun tesciline açıkça muvafakat ettiğini gösteren noter onaylı belgenin Kuruma sunulması hâlinde birinci fıkranın (ç) bendine göre reddedilemez. Muvafakatnameyeilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” hükümlerine amirdir.
Buna göre mutlak red nedeni olarak tescili yasaklanmış işaretlerin ayırt etme gücüne sahip olmamaları veya herkesin kullanımına açık olmaları sebebiyle kamu menfaati gözetilerek tescil edilmeleri mümkün değildir.
Kanunun “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” başlıklı 6. Maddesine göre; “1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. 2)Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. 3)Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir. 4)Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir. 5)Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmıştık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir. (7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir. (8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir. (9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” hükümlerine amirdir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
Markaların Aynılığı/Benzerliği Yönünden Yapılan İnceleme
Piyasada daha önceden aynı veya benzeri mal veya hizmetler için korunan ne kadar çok marka bulunuyorsa, yeni bir işaretin marka olarak tescili de o kadar zorlaşır. Marka olarak bir işaretin tescili için, o işaretin başka bir mal veya hizmeti ifade eden marka ile bir bağlantının mevcut olduğunu halkın zihninde uyandıracak derecede çağrıştırmaması gerekir. Aslında karıştırma ihtimalinin uç noktası, çağrıştırma ihtimalidir. Bir işaret, görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple müşteri gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden müşterinin mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir veyahut hükümsüz kılınabilir. Markaların esas itibariyle bir mal veya hizmeti diğer bir mal veya hizmetten ayırt etmek maksadıyla kullanılmaları esas ise de, bazen müşteriler, bir markayı sadece mal veya hizmet ile değil, o mal veya hizmeti sağlayan işletme ile de irtibatlandırabilirler. Müşteriler, markalı mal veya hizmeti, sırf onu arz eden işletmeye duydukları güven ve beğeni sebebiyle tercih etmiş olabilirler. İşletmelerin birbirinden farklı olduğu bilinse dahi, kullanılan işaretlerin benzerliği müşterinin bu işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağ olduğunu düşünmesine yol açıyorsa sonuç yine değişmeyecek ve markalar arasında benzerlik olduğu kabul olunacaktır.
SMK 6/1 maddesinde de belirtildiği üzere bir markanın bir başka marka ile benzer olup olmadığının tespitinde “halk” tarafından karıştırılma ihtimali dikkate alınır. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir”.
Başka bir deyişle, karıştırma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
Somut olaya dönüldüğünde davacının “…” ve “…” asli unsurlu markaları ile davalının “…” markaları karşılaştırıldığında hepsinin de “…” ibaresi ile başladığı, davacının markalarının 7 ve 9 harften, davalının ise 11 ve 13 harften oluştuğu, tüm markaların ortak baskın unsurunun “…”, “…” ve “…” kelimelerinden oluştuğu, fonetik ve dizilim açısından ayniyet taşıyan bu unsurların bütünsel ifadenin %80’e yakınını oluşturan harflere/ kelimelere karşılık geldiği, taraf markalarının “…” ortak unsuru ile başlayıp “…” ve “…” unsurları ile devam ettiği, “…” iyelik eki ile sonladığı; davalının ortada kullandığı “-…” ekinin içinde “-…” iyelik ekini zaten barındırdığı görülmektedir. Söz konu kelimeler telaffuz edilirken baştaki, ortadaki, sondaki baskın ortak unsurlar ve aynı ek sıralanışı sebebiyle aralarındaki farklılığın algılanabilir olmadığı, özellikle “…” ve …” kelimelerinin Türkçe’de birbirinden türetilen anlamlarının bulunduğu, taraf markalarının bütün olarak vurgusunun “…”, “…” ve “…” ibarelerinden oluştuğu, davalının “…” türetme ekinin bu durumu değiştirmediği, sonuç itibari ile bu durumun taraf markaları arasında işitsel,görsel ve bütünsel anlamda karıştırılmaya yol açacağı kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimali bakımından yapılan değerlendirmede de, ev veya araba almak isteyen ilgili tüketici kesimi, taraflardan yüksek sayılabilecek miktarda kredi borcu almakta, söz konusu kredi borcunun alınması işlemlerinde ve şartlarında yüksek özen göstermekte, zamanını ayırmakta ve uzun bir araştırma ve düşünce sürecine girmektedir. Dolayısıyla ilgili çevrenin toplumun erişkin, meslek sahibi olan, belirli bir ekonomik birikime sahip aile veya bireylerden oluştuğu, bu kişilerin nispeten yüksek özen, bilgi ve dikkate sahip olduğu kabul edilmelidir. Markayı taşıyan hizmetlerin işlevi ve değeri yüksek olup; ilgili çevrenin bu hizmeti almaya ayırdığı zaman dilimi de yüksektir. Ancak bu noktada taraf markalarının açıkça birbirlerini çağrıştırması, bir bütün olarak uyandırdığı genel izlenimde belirgin benzerliklerin bulunması, markaların esas ve tamamlayıcı unsurlarındaki yüksek örtüşmenin var olması, markaların kullanılacağı ürün ve hizmetler arasındaki kuvvetli benzerliğin olması, davacı markalarının kullanımına bağlı olarak ayırt edicilik sağlama gücünün yüksek olması, davalının markalarının, davacının önceden tescil ettirdiği marka serisinin bir parçası olma izlenimi yaratma potansiyeli taşıması, kıyaslanan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu gerekçesi ile iltibas koşullarının oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Malların/ Hizmetlerin Aynılığı/Benzerliği Yönünden Yapılan İnceleme
Türkiye’nin de taraf olduğu Nis Anlaşması’nın 2/1 hükmü uyarınca, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin benzer olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kurallar içermemektedir. Nitekim, SMK m.11/4’de de, mal veya hizmetlerin aynı sınıfta yer almalarının benzer olduklarına, farklı sınıflarda yer almalarının da benzer olmadıklarına karine teşkil etmeyecekleri hükme bağlanmıştır.
Yerleşik içtihatlarda; halk tarafından teşebbüsler arasında ekonomik bir bağlantının var olduğunu düşünme riski olması durumunda, karşılaştırmaya konu mal veya hizmetlerin aynı teşebbüsten geldiğini ya da ekonomik bağlantılı teşebbüslerin malları olduğu kararına varabileceği, dolayısıyla teşebbüslerin karıştırılma olasılığının bulunduğu kabul edilmektedir. Aynı içtihatla; karıştırılma olasılığının global olarak değerlendirilmesi gerekliliğine işaret edilmekte ve davanın koşulları ile ilgili tüm faktörlerin dikkate alınarak, özellikle işaretler arasındaki benzerliğin, tetkike konu mal ve hizmetlerin değerlendirmesinde de dikkate alınması gerektiğini vurgulanmaktadır.
TPMK kayıtlarından da anlaşıldığı üzere davacının: … nolu “…” markasının başvuru tarihinin 07.03.2016 olduğu ve …. Sınıfta, … nolu “…” markasının başvuru tarihinin 07.03.2016 olduğu ve … Sınıfta, … nolu “…” markasının başvuru tarihinin 14.04.2016 olduğu ve … Sınıflarda, … nolu ”…” markasının başvuru tarihinin 29.08.2016 olduğu ve … Sınıflarda, …nolu ”… ” markasının başvuru tarihinin 01.11.2017 olduğu ve … Sınıfta, … “…” markasının başvuru tarihinin 0l.11.2017 olduğu ve … Sınıflarda, … nolu “…” markasının başvuru tarihinin 13.03.2018 olduğu ve … Sınıfta; … nolu “…” markasının başvuru tarihinin 13.03.2018 olduğu ve … Sınıfta, … nolu “… deyince …” markasının başvuru tarihinin 07.08.2018 olduğu ve … sınıfta tescilli olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşılık davalının … nolu “… …Sınıflarda … nolu “… ” markasının başvuru tarihinin 27.04.2018 olduğu ve … Sınıflarda tescilli olduğu anlaşılmaktadır.
Taraf markaları arasında … Sınıflarda örtüşmenin bulunduğu görülmektedir.
Davacı markaları ile davalının markalarının uygulandığı emtiaların/hizmetlerin aynı olduğu; sunulan hizmetlerin kullanım şekli, özellikleri açısından ikame edilebilir olmaları, birbirlerini tamamlamaları, hedeflenen kitlenin kesiştiği, ilgili pazarın rekabete açık bir yapı sergileyerek ikamesi yüksek kredi/finansman hizmetlerinden oluştuğu, ilgili pazarda seri marka uygulamasının yaygın olduğu, davacının “…” ve “…” asli unsurlu markalara sahip olduğu ve seri marka uygulamasına yöneldiği, özellikle çevrenin, davalının “…” ve “…” markalarına bakarak, davalının bu markalarının, davacının seri markalardan olduğu düşüncesine kapılabileceği, yine aynı kitlenin davalı markaları ile karşılaştığında davalının, davacının bir iştiraki olduğuna ilişkin yanlış bir düşünceye kapılabileceği gerekçeleri ile taraf markaları arasındaki benzerliğin rakip teşebbüsler arasında ilişki kurmaya yol açtığı, bu durumda somut olay açısından SMK m.6 kapsamında karıştırılma ihtimalinin oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Kavramsal Benzerlik
İki işaret, anlam açısından sahip oldukları benzerlik nedeniyle aynı kişiye ait izlenimi yaratıyorsa ve zihinlerde aynı çağrışımları ortaya çıkarıyorsa söz konusu işaretlerin benzer kabul edilmesi gerekmektedir. Anlamsal benzerlik, sözcük markalarında, farklı şekilde yazılmış sözcüklerin aynı dilde benzer anlamlara gelmesi şeklinde meydana gelmektedir.
Somut olay bakımından yapılan incelemede, ortalama tüketici algısında davalının markasının davacının markasının bir türevi veya uzantısı mahiyeti taşıdığı, davalının “…” yerine “…” ibaresini kullanılmasının davacının önceki tarihli seri markalarına yapılan bir atıf olarak düşünülebileceği, kelimelerdeki türetme unsurunun taraflar arasında hakim şirket- bağlı şirket ilişkisi olduğu algısı yaratabileceği, davacının öncelik sahibi olduğu “…” ve “…” asli ibarelerinden oluşan seri markaları ile davalının “…” ve “…” Markalarının kavramsal olarak benzerlik gösterdiği sonucuna varılmıştır.
Tanınmış Marka İddiaları Bakımından Yapılan Değerlendirme Tanınmış marka farklı mal veya hizmetler için de koruma sağladığından markanın aynı veya benzer ürünler için korunması kuralının istisnasını oluşturmaktadır.
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire … tarih ve … s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde bilirkişiler tarafından hazırlanan raporda davacı markalarının, davalıdan önce tescil ettirildiği, ülkemizde pek çok sektör dergisinde reklam ve tanıtım faaliyetlerinde bulunulduğu, sosyal medyada yoğun olarak kullanıldığı, uluslararası ödüller aldığı bu nedenlerle davacı markasının toplumun ilgili kesiminde yüksek bir bilinirliğe ulaştığını, süreklilik arz eder nitelikte reklam ve promosyon faaliyetlerine konu edildiğine dair tespit ve değerlendirmeler sonucunda davacı markasının tanınmış marka olabileceğine dair görüş bildirilmiş ise de, yukarıda da ifade edildiği üzere tanınmış marka tespitinde bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımın gerektiği, bilirkişi raporunda halk kitlesine ilişkin yapılan tanımdan da anlaşılacağı üzere, davacı markalarının ilgili tüketici çevresinin toplumun erişkin, meslek sahibi olan, belirli bir ekonomik birikime sahip aile veya bireylerden oluştuğuna dair yapılan tespitler ve davacı markasının 2016 yılında faaliyete geçtiği dikkate alınarak davacı markanın sektörel anlamda bilinen bir marka olsa da SMK md. 6/5 kapsamında tanınmış bir marka olmadığı kanaatine varılmıştır.
Gerçek Hak Sahipliği Bakımından Yapılan Değerlendirme
SMK m.7’de marka korumasının tescile bağlı olduğu ifade edilmektedir. Ancak markanın kullanım veya tanınma yoluyla da korunabileceği haller de mevcuttur. Tescil ilkesinin en önemli istisnası ise “gerçek hak sahipliği” ilkesidir. Buna göre 3. kişilerin sahibi bulunduğu bir markayı kendi adına tescil ettiren kişinin korumadan yararlanması mümkün değildir. Kişinin önceden kullandığı markasını sonradan tescil ettirmesi durumunda bu tescil açıklayıcıdır. SMK sisteminde özellikle m.6/3, m.6/4 ve m.6/6 hükümleri dikkate alındığında işaret üzerindeki hakkın tescilden önce doğması halinde, önceki hak üstün tutulmaktadır. Tescilsiz bir markanın işaretin, ticaret unvanının eskiye dayalı kullanım yoluyla bu marka, işaret, unvan üzerinde hak sahibi olan kimsenin bu markayı tescil ettirenin tescil başvurusunu engelleme veya tescil gerçekleşmiş ise hükümsüzlüğü için talepte bulunma yetkisi mevcuttur.
Buna göre tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan başka işaretin sahibinin itirazı üzerine tescili istenilen markanın tescil için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ya da belirtilen işaret sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkı veriyorsa o marka tescil edilemez. Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Buna göre bir markayı ihdas eden kimse o markanın gerçek sahibidir ve açıklayıcı etkiye sahip tescile karşı üstün ve öncelikli hak sahibidir.
Davacının ticaret unvanında “…” ibaresinin yer aldığı, davacı adına yapılan tescillerin davalıya kıyasen daha önce gerçekleştiği, davacının … sitesinden alınan ekran görüntülerinden davacıya ait “…” alan adının 23/04/2016 ila 24/02/ 2018 arasında, 18/06/ 2016 ila 13/08/ 2017 tarihleri arasında ziyarete açık olduğu, bu alan adının kullanıldığı, internet sitesinin 10/12/ 2016, 20/11/ 2016, 15/06/ 2016 tarihlerinde aktif olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının asli unsuru oluşturan “…” ve “…” ibareleri üzerinde davalıya kıyasen eskiye dayalı kullanıma ve gerçek hak sahibi olduğu kanaatine varılmıştır.
Davalının Kötü Niyetli Olup Olmadığının Değerlendirilmesi Bakımından Yapılan İnceleme (SMK m.6/9)
Davacı aynı zamanda davalının kötü niyetli hareket ettiğini ve SMK md. 6/9 kapsamında hükümsüzlük talebinde bulunduğu görülmüştür.
SMK m.6/9 kötü niyetli marka başvurusunu nispi ret nedeni saymış ve bir hükümsüzlük nedeni olarak kabul etmiştir. Ancak tek başına bir markanın benzerinin ya da aynısının tescil ettirilmesi kötü niyetli marka tescili olarak yorumlanamaz. İyi niyet asıl olduğu için, kötü niyetin varlığı, davacı tarafından ispat edilmelidir.
Marka hukukunda kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı şekilde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yarar elde etmek, markayı gerçekte kullanmayıp yedeklemek, marka ticareti yapmak, gerçek hak sahibinin piyasaya girişini engellemek, gerçek hak sahibine maddi veya manevi zarar vermek amaçlarına veya şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmektedir.
Davacı kendi markasının benzerinin davalı tarafından tescil ettirilmesinin kötüniyetli tescil olduğunu iddia etmişse de, davacının bu iddiaları SMK m. 6/1 uyarınca yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere incelenmiştir. Ancak SMK m.6/9 kapsamında kötüniyetli tescilin tespit edilebilmesi için davacı tarafından davalının markayı kötü niyetle tescil ettirdiğine dair delil sunması gerekmektedir. Bu hususta ispat yükü davacıya aittir. Dosya içerisinde bulunan delil listesi ve tüm dosya münderecatında bu iddiayı ispatlar nitelikte herhangi bir delil veya belge görülmemekle davacının bu iddiasını ispatlayamadığı anlaşılmıştır. Kötü niyet halinin varlığından bahsedebilmek için, marka sahibinin tescil başvurusunu; rekabete adil biçimde katılmak amacıyla değil, üçüncü kişilerin çıkarlarının aleyhine dürüst olmayan biçimde veya özel bir üçüncü kişiyi gözetmeksizin, bir markayı işlevlerine uygun olmayacak şekilde kullanma niyetiyle elde etme amacıyla yapması gerekmektedir. Marka tescilinde kötü niyet yerleşik Yargıtay kararlarında “tescil ile sağlanan korumanın amacına aykırı kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yarar sağlamak” şeklinde ifade edilmektedir. Tüm bu açıklamalar uyarınca davacı tarafından ispat edilemeyen davalının markayı kötü niyetle tescil ettirdiğine dair iddia yerinde görülmemiş, SMK md. 6/9 kapsamındaki talebin reddi gerekmiştir.
Markaya Tecavüz iddiası yönünden;
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
İlgili Kanunun 7 inci maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ite aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle betik tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci /fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. ” hükümlerine amirdir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde tutulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımın tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Somut olaya dönüldüğünde, yukarıda hükümsüzlüğe ilişkin yapılan değerlendirme kısmında da belirtildiği gibi, taraf markalarının birbirlerine işitsel, görsel ve bütünsel anlamda ayniyet derecesinde benzer olduğu, her iki firmanın da aynı faaliyet alanında bulundukları, davacı markaları ile davalının markalarının uygulandığı emtiaların/hizmetlerin aynı olduğu, sunulan hizmetlerin kullanım şekli, özellikleri açısından ikame edilebilir olmaları; birbirlerini tamamlamaları, hedeflenen kitlenin kesiştiği, ilgili pazarın rekabete açık bir yapı sergileyerek ikamesi yüksek kredi/finansman hizmetlerinden oluştuğu; ilgili pazarda seri marka uygulamasının yaygın olduğu, tüketici nezdinde davalıya ait firmanın davacının bir şubesiymiş ya da ekonomik bir bağlantısı varmış gibi algılanabileceği, davacı markası tanınmış marka değil ise de, önceye dayalı bir bilinirliğe sahip olduğu dolayısı ile iltibas koşullarının oluştuğuna kanaat getirilmekle marka hakkına tecavüz koşullarının oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, alınan bilirkişi raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, işletmesel kökene bağlı olarak iltibas yaratacak derece benzerlik şartının somut olay bakımından gerçekleştiği, davacının önceden tescilli markaları ile davalının sonradan tescilli iki markası arasında tüketiciler tarafından “karıştırılma” ve daha önce tescil edilmiş davacı markaları ile bağlantılı görülme ihtimali olduğu bu nedenlerle tecavüz yönünden davalı kullanımlarının davacıya ait … ve … ibareli marka hakkına tecavüz oluşturduğunun tespiti ile, bunun durdurulmasına, önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalı adına kayıtlı … ve … alan adlarının kayıtlarının terkinine, … ve … ibaresinin kullanıldığı ürünlere, broşür, katalog, reklam ve tanıtım vasıtaları ile tabelalara el konulmasına, masrafı davalıya ait olmak üzere kararın kesinleşmesi halinde imhasına, hükümsüzülük iddiaları bakımından ise, davacıya ait markanın tanınmış marka olmadığına, davalı kullanımlarının kötü niyetli kullanımlkar olmadığına dair yapılan tespit ve değerlendirmeler doğrultusunda davalı adına TPMK nezdinde … numara ile tescilli … ibareli markanın … sınıflar bakımından,… numara ile tescilli … ibareli markanın ise … sınıflar bakımından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, fazlaya ilişkin diğer sınıflar bakımından talebin reddine dair, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE, tecavüz yönünden davalı kullanımlarının davacıya ait … ve … ibareli marka hakkına tecavüz oluşturduğunun tespiti ile, bunun durdurulmasına, önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalı adına kayıtlı ….com.tr ve ….com.tr alan adlarının kayıtlarının terkinine, … ve … ibaresinin kullanıldığı ürünlere, broşür, katalog, reklam ve tanıtım vasıtaları ile tabelalara el konulmasına, masrafı davalıya ait olmak üzere kararın kesinleşmesi halinde imhasına
2-Hükümsüzlük yönünden davanın kısmen kabulü ile davalı adına TPMK nezdinde … numara ile tescilli … ibareli markanın … sınıflar bakımından, … numara ile tescilli … ibareli markanın ise … sınıflar bakımından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, fazlaya ilişkin diğer sınıflar bakımından talebin reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile kalan 36,30 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen tecavüz talepleri yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen hükümsüzlük talepleri yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen hükümsüzlük talepleri yönünden davalı vekili yararına hesap olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan: 2.250,00 TL bilirkişi ücreti, 137,70 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.387,70 TL’den dava kısmen kabul kısmen ret olduğundan 1/2’si 1.193,85 TL ve 88,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.282,65 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.15/09/2022

Katip
e-imza

Hakim
e-imza