Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/111 E. 2022/82 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/111 Esas
KARAR NO : 2022/82

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ : 10/07/2019
KARAR TARİHİ : 16/06/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil 2000 yılından bu yana, … üzerinde araştırmalar yapıp ve elde ettiği bilgi, bulgu ve belgeleri internet üzerinde bilinen en büyük sosyal medya platformlarında (Yahoo!Groups, Facebook, vb.) kamuya açık olacak şekilde kendi kurmuş olduğu grup ve sayfalarda paylaştığını, paylaşımlarını dijitalleştirilmiş belge arşivleri, fotoğraflar, videolar, ses kayıtları, kısa veya uzun metrajlı makaleler, canlı yayın veya video söyleşiler, bilimsel tartışma ve diyaloglar halinde yaptığını, bunların tamamını yine genel erişime açık kalacak şekilde arşivleyerek kütüphaneler oluşturduğunu, paylaşımlarını genel erişime açmış olduğunu, bir yandan toplumun her kesiminden gelebilecek eleştiri ve katkıları almayı hedeflerken, aynı zamanda, bu çalışmaların şahsına ait olduğunu da tescil etmiş bulunduğunu, sosyal medya ağları üzerinde müvekkilin bu çalışmalarını takip eden arkadaşları 2017 yılının Haziran ayında, bir grup yazarın, aynı konu başlığında bir kitap yayınlamak üzere oldukları bilgisini tarafına ulaştırdıklarını, müvekkil konuya vakıf olduğunu, araştırmaya başladığını, Müvekkil 2000 yılından bu yana yaptığı ve genel erişime açık olacak şekilde yayınladığı, arşivlediği, kütüphaneler oluşturduğu çalışmalarının adeta bir kopyasının ‘…’ web sitesinde sanki orijinal bir ilk esermiş gibi gösterildiğini, Eleştirel Bakışla …” İSİMLİ kitap haline getirildiğini tespit ettiğini, müvekkilinin büyük zahmet ve zorluklarla dolu, buna karşın yıllar boyunca cesaretle ve kararlılıkla yürütmeye devam ettiği, gerçekten ciddi tehlikeleri göze alarak, işinden, özel ve sosyal yaşantısından ve sağlığından büyük ödünler vererek ve fedakarlıklarda bulunarak ortaya çıkardığını, hiçbir izni ya da onayı bulunmadan habersizce kullanılması müvekkili derin bir üzüntü içerisine çektiğini, öncelikle davalı tarafın yayımladığı yayımın – kitabın ihtiyati tedbir yolu ile toplatılmasını, davanın kabulü ile intihal olduğunun tespiti ile FSEK uyarınca Tecavüzün Ref’ine, yayımların ve kitapların toplatılmasını, sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, Ulusal ve uluslarası literatürden, milli kütüphane ve derleme yayın kaynaklarından çıkartılmasını, atıf yapılmasının engellenmesini, masrafı davalı taraftan alınarak hükmün tirajı en yüksek gazeteden biri ile ilanını, yargılama harç ve giderleri ile birlikte avukatlık ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar … ve … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerin son derece titiz bir çalışmayla yüzlerce eseri tarayarak kendi özgün yorumlarını da katarak oluşturduklarını, eleştirel bakışla … adlı kitapta bulunan bazı kelimelerin özetle 2000 yılından beri derlediğini, arşivlediğini, kütüphane oluşturduğunu, bu çalışmalarını sosyal medyalarda kamuya açık şekilde paylaştığını, bu paylaşımları, dijitalleştirilmiş belge arşivleri, fotoğraflar, video söyleşileri, ses kayıtları, bilimsel tartışma vs şeklinde paylaştığını, bunların kendi derlemesi olduğunu, büyük tehlikeleri göze alarak işinden ve özel yaşantısından büyük ödünler verdiğini, fedakârlıklarla bunları ortaya çıkardığını, kendinin hiçbir izni ve onayı olmadan intihal suretiyle alındığını iddia ederek huzurdaki işbu davayı açtığını, davacı bu iddialarla birlikte dilekçe ekinde 135 sayfalık birtakım açıklamalarla, intihale konu olduğunu iddia ettiği 87 maddede 97 kelimeyi örnek olarak gösterdiğini, davacı, Türkçe sözcükler ile yabancı dillerdeki sözcükler arasındaki benzerlikler ve ortaklıklar üzerine başkaları tarafından çok önceleri yayımlanmış sözcükler için “..” diyerek telif ve mülkiyet hakkı istediğini, davacının kendi verdiği 87 maddede 97 örnek üzerinden bunun kanıtı ekteki belgede olduğunu, dava dilekçesi ekinde örnek olarak gösterilen 97 kelimenin neredeyse tamamı davacıdan önce hem davalı müvekkiller tarafından hem de … Teorisiyle ilgilenen başka yazarlar tarafından tekrar tekrar dile getirilmiş sözcükler olduğunu, müvekkiller tarafından hazırlanan bu 73 sayfalık açıklamalardan ve Eleştirel Bakışla … adlı kitaptan da açıkça anlaşılacağı gibi daha önce birden çok yerde yayınlanmış kelimeleri davacı kendi tekeline alma çabası içine girdiğini, oysa davacının örnek olarak gösterdiği kelimelerdeki açıklamalarla müvekkillerin aynı veya benzer sözcüklere getirdiği açıklamalar ve karşılıklar birbirinden tamamen farklı olduğundan intihalden bahsetme olanağının olmadığını, davacı dilekçesinde ve dilekçe ekinde kendi ürettiğini/bulduğunu iddia ettiği sözcüklerin Facebook/Yahoo gruplarında yayınladığını ileri sürmektedir. Davacının bahse konu Facebook sayfası kapalı bir grup olduğundan zaten üçüncü kişilerin bu sayfaya erişme olanağı olmadığını, davaya konu kitap 2017 yılında piyasa çıktığını, kitap piyasaya çıkmadan önce sosyal medyada ve İnsan Bu adlı internetten yayın yapan sağlık edebiyat, siyaset, felsefe, dergisinde 2014 yılından itibaren uzun bir süre tartışmaya açıldığını, kitabın bir kısmı makaleler halinde yayınlandığını, davacı ise kitap yayınlandıktan sonra, sosyal medyada müvekkillere hakaret, tehdit ve tacizlerde bulunduğunu, 1930’lu yıllardan beri tartışılagelen …’nin kendi alanı olduğunu iddia ederek müvekkillere “hain, düşman, hırsız ” şeklinde| hakaret ve aşağılamalarda bulunduğunu, haksız ve kötü niyetle açılmış davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Limited Şirketi vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Davacı …Sözlüğü isimli esere ilişkin intihal iddiası ile Tecavüzün Ref’i ve kitapların toplatılması talepli huzurdaki davayı ikame ettiğini, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaları kabul etmek mümkün olmamakla birlikte müvekkil aleyhine açılan iş bu dava haksız ve mesnetsiz olduğunu, reddine karar verilmesi gerektiğini, zamanaşımına ilişkin itirazlarının olduğunu, Fikri hakların ihlali, eser sahipliği ile ilgili olarak taraflar arasında yapılmış olan sözleşme ilişkisi olmadan da ortaya çıkabileceğini, bu durumda eser sahipliğinden doğan hakkın korunmasında haksız fiillere ilişkin hükümler uygulama alanı bulacağını, Fikri hakların ihlalinde taraflar arasında şayet bir sözleşme ilişkisi yoksa TBK’nun madde 72 de düzenlenen haksız fiil hükümleri zamanaşımı bakımından uygulanacağını, bu davalar haksız fiile dayandığından zamanaşımı; TBK madde 72 gereğince, zararın ve failin öğrenilmesinden itibaren iki yıl ve herhalde fiilin gerçekleşmesinden sonra on yıllık süre olduğunu, davacı eserin basıldığını yıllar önceden biliyor olmasına rağmen, intihal iddiasında bulunarak dava açması açıkça kötü niyetli olduğunu, davacının dava dilekçesinde iddia ettiği öğrenme tarihi dikkate alındığında davacı tarafın taleplerinin zamanaşımına uğradığı sabit olduğunu, davacıların haksız ve kötü niyetli olarak bu davanın ZAMANAŞIMI YÖNÜNDEN REDDİ gerektiğini, müvekkil ile diğer davalı … arasında davaya konu eserin üretim, dağıtım, derleme, işleme, yayım ve her türlü satışı dahil telif haklarının Yayıncı müvekkile devrine ilişkin 01.04.2017 tarihinde telif sözlemesi imzalandığını, iş bu sözleşmenin 3. Maddesinde; “YAZAR, YAYINCI’ya devir ve teslim ettiği ESER üzerinde hiçbir üçüncü kişi yada kuruluşun herhangi bir hakkının mevcut olmadığını, işbu sözleşme ile YAYINCI’ya devrettiği ESER’in sahibinin kendisinin olduğunu, üçüncü kişi yada kuruluşların, ESER’in tümü yada bir bölümü üzerinde herhangi bir hak iddia etmesi durumunda bundan doğabilecek tazminat yada diğer yasal sorumlulukların kendisine ait olacağını, YAYINCI’nın bu durumda uğrayabileceği her türlü zararı da derhal nakden tazmin edeceğini ve YAyıncı’nın bu nedenle işbu sözleşmeyi tek yanlı olarak feshetme yetkisinin de bulunduğunu kabul ve beyan eder.” hükmünün yer aldığını, eseri meydana getiren eser sahibinin, bir eseri meydana getirilirken hangi kaynaklardan yararlanıldığının yayınevi tarafından bilinmesi hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, eseri meydana getiren pek tabii eser sahibi olduğunu, yazar yayınevine kendi özgünlüğünü taşıyan bir eser teslim etme yükümlülüğü altında olduğunu, intihal konusu içerikle ilgili olduğundan eserin meydana getirilirken hangi kaynaklardan yararlanılığının, hangi konularda intihal yapıldığının yayınevi ve sorumluları tarafından bilinmesi mümkün olmadığını, yayınevinin içeriğe ilişkin herhangi bir bilgisi olamayacağını, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz olan işbu davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’un mahkememiz dosyasının ön inceleme tensip tutanağı ile dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olup; davalı tarafça davaya cevap verilmemiş, yazılı ve sözlü yargılamaya katılmamıştır.
Bilirkişiler mahkememize sundukları 26/11/2020 tarihli bilirkişi raporu ile; 1-) Dosyada mübrez davacı tarafından ibraz edilen ve eser olduğu ileri sürülen içerikler kitap haline getirilmemiş ve sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlardan oluştuğu bu içerikler incelendiğinde içeriklerin … üzerine olup herhangi bir bilimselliği olmayan, genel cümleler olduğu, sistematik özelliği olmaş/ç_an, bilimsel araştırma teknikleri çerçevesinde yararlanılan kaynak ve atıfların yer almadığı hususiyet içermeyen genel geçer ifadelerden oluştuğu bu nedenle de hususiyet taşımaması nedeniyle FSEK anlamında “eser” vasfını haiz olmadığı, 2-) Davacı tarafından dosyaya konulan içeriklerden hangisinin davalıların kitabının hangi sayfasında kullanıldığı yönünde liste halinde açıklamalar dosyada bulunmadığından tek tek ihlal tespitinin yapılmasının mümkün olmadığı bununla birlikte Dosyada mübrez davacının sunduğu çıktılar ile davalıların “…ve … isimli kitapları genel olarak içerik yönünden karşılaştırıldığında davacının intihal olarak ifade ettiği hususların ilk defa davacı tarafından araştırılıp ortaya konulan içerikler olmadığı, basit hususiyet arz etmeyen ifadelerden oluştuğu, davalı kitabındaki içeriklerin ise yararlanılan kaynaklara atıflarla oluşturulan bilimsel içeriği haiz olduğu, … ile ilgili bir çok araştırma söz konusu olmakla davacının ilk defa kendisi tarafından ortaya çıkarıldığını iddia ettiği kelime içeriklerini ilk defa kendisinin ortaya çıkardığını ispat etmesinin gerektiği, bir konu hakkında uzun yıllar çalışmanın tek başına kişiye o konu hakkında araştırma yapma ve kitap yazma hakkı bahşetmeyeceği Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirmişlerdir.
Bilirkişiler mahkememize sundukları 20/05/2022 tarihli bilirkişi raporu ile; Davacının çalışmalarını “…” çerçevesinde, bu teoriye has bir yöntemle yahut kendi özgünlüğünü yansıtacak bir yöntemle ortaya koyduğunu (çözümlediğini) gösterecek mahiyette belirgin bir yöntemin bulunmaması dolayısıyla benzer çalışmalardan ayrılmasını sağlayacak bir hususiyetin bulanmadığı; Davacının çalışmalarının “…” başlığı altında yazılmamış olan, davalıların referans gösterdikleri eserlerden ayrışmasını sağlayan, sıradanlığı aşan bir özgünlükte olmadığı; Davacının internet ve sosyal medya içeriklerinin herhangi bir hususiyet taşımaması dolayısıyla FSEK m. 1/B anlamında eser vasfı taşımadığı; FSEK m. 6’da sayılan işleme eser ve derleme eser kapsamındaki veri tabanı, külliyat, seçme toplama eser olarak nitelendirilebilecek bir mahiyette olmadığı; Davacının “…” çerçevesinde kendi bulduğunu iddia ettiği kelime bağlantılarının/açıklamalarının bir kısmının dava dışı …”ya ait olduğu; … ile davacı arasında FSEK m.52 çerçevesinde yapılmış bir mali hak devrine veya Lisansa/ruhsata ilişkin anlaşmaya rastlanmadığından davacının söz konusu kelime köken incelemeleri üzerinde yayım veya umuma iletim hususlarında mali hak sahibi konumunda olmadığı; Davacının internet sitesindeki çalışmalarında yer verdiği pek çok ketime köken bağlantıları ile benzerlik yahut ayniyet taşıyan kelimelerin pek çoğunun, davalıların atıfta bulunduğu daha eski tarihli kaynaklarda mevcut olduğu; Davalıların eserlerinde kelime kökenine yönelik farklı ve önceki tarihli kitaplara atıfların yapılmış olması, yazartarın kendi aralarındaki köken tartışmasına ilişkin şerhlerine ve itirazlarına yer verilmesi, düşünce ve anlatım akışının davacının çalışmalarına kıyasen farklı bir usul ve üslupta gerçekleştirilmesi hususlarının intihal olasılığının önüne geçtiği; Davalılara ait eserde 750 kelimeye yakın bir değerlendirmenin mevcut olduğu; davacının örtüştüğünü iddia ettiği kelimelerin ise 87 adet olduğunun görüldüğü; davalılarca kullanılan ortak kelime sayısının oranının yüzdesel olarak düşük kalmasının dışında bu 87 adet kelimenin kitapta yer alış biçiminin, kullanılan yöntemin, dil ve yazımı üslubunun da davacının kullanımından farklı olduğu; Davacının internet sitelerindeki içerikleri hazırlarken istifade ettiği yöntem, usul ve üslubun davalılara ait olan sonraki tarihli esere aynen geçirilmediği, kelime bazında ortaya çıkan benzerliğin intihale yol açacak düzeye varmadığını Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirmişlerdir.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini istemine ilişkindir.
Davacı, 2000 yılından beri … üzerine araştırmalar yaptığını, araştırma sonuçlarını sosyal medya mecralarında kamuya açık olarak kendi kurmuş olduğu grup ve sayfalarda paylaştığını, söz konusu paylaşımların dijitalleştirilmiş belge arşivleri fotoğraflar, videolar, ses kayıtları, kısa ve uzun metrajlı makaleler, canlı yayın ve video söyleşileri, bilimsel tartışma ve diyaloglar halinde yaptığını, çalışmaların şahsına ait olduğunu, davalıların kendisine ait eserleri izinsiz olarak, isim belirtilmeksizin yayınlayarak mali ve manevi haklarını ihlal ettiklerini bu nedenle FSEK md. 68 ve 70 kapsamında intihalin varlığının tespiti, tecavüzün ref’i ile birlikte maddi ve manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Dava konusu uyuşmazlık HMK md. 266 kapsamında çözümü hukuk dışında özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeni ile yazıların eser mahiyetinde olup olmadığı, davacının açıklamalarında geçen konuların daha önce akademik olarak incelenip incelenmediği, genel ifadeler olup olmadığı, davacının açıklamaları ve metinlerinin hususiyet taşıyan eser olup olmadığı, eser mahiyetinde ise davalılar tarafından yayınlanan “… Sözlüğü” isimli kitapta alıntılamak sureti ile kullanılıp kullanılmadığı, kullanımların intihal boyutuna ulaşıp ulaşmadığı hususlarında bilirkişi incelemesi yapılması bakımından ara karar ile bilirkişilere tevdi edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 26/11/2020 tarihli raporda ” içeriklerin … üzerine olup herhangi bir bilimselliği olmayan, genel cümleler olduğu, sistematik özelliği olmayan, bilimsel araştırma teknikleri çerçevesinde yararlanılan kaynak ve atıfların yer almadığı hususiyet içermeyen genel geçer ifadelerden oluştuğu bu nedenle de hususiyet taşımaması nedeniyle FSEK anlamında “eser” vasfını haiz olmadığı, davacı tarafından dosyaya konulan içeriklerden hangisinin davalıların kitabının hangi sayfasında kullanıldığı yönünde liste halinde açıklamalar dosyada bulunmadığından tek tek ihlal tespitinin yapılmasının mümkün olmadığı bununla birlikte davacının sunduğu çıktılar ile davalıların “… isimli kitapları genel olarak içerik yönünden karşılaştırıldığında davacının intihal olarak ifade ettiği hususların ilk defa davacı tarafından araştırılıp ortaya konulan içerikler olmadığı, basit hususiyet arz etmeyen ifadelerden oluştuğu, davalı kitabındaki içeriklerin ise yararlanılan kaynaklara atıflarla oluşturulan bilimsel içeriği haiz olduğu, .. ile ilgili bir çok araştırma söz konusu olmakla davacının ilk defa kendisi tarafından ortaya çıkarıldığını iddia ettiği kelime içeriklerini ilk defa kendisinin ortaya çıkardığını ispat etmesinin gerektiği, bir konu hakkında uzun yıllar çalışmanın tek başına kişiye o konu hakkında araştırma yapma ve kitap yazma hakkı bahşetmeyeceği” tespiti yapılarak davacıya ait metinlerin eser vasfı taşımadığı ve intihal eylemi oluşmadığı sonucuna varıldığı görülmüştür.
Davacı yanın itirazı üzerine yeni bir heyetten rapor alınmış 20/05/2022 tarihli yeni alınan raporda da aynı tespitlere yer verilerek mezkur metinlerin hususiyet taşımadığı dolayısı ile eser vasfına haiz olmadığı, intihal koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Eser Vasfının Değerlendirilmesi
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “ sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart’, ikincisine ise “objektif unsur? veya “şekle ilişkin şart/” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “ hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır.. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir , kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer’ . Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
FSEK’in 2. maddesinin 1. bendinde; “ herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları” bu dil ve yazı ile ifade olunan ilim ve edebiyat eseri olarak kabul edilmiştir. “Dil ve yazı ile ifade olunan eser” deyimi, ifade vasıtası olarak yazı ve sözlerin kullanılması suretiyle meydana getirilen tüm fikri ürünleri kapsar. Dil ve yazı ile ifade olunan eserler geniş bir fikir alanını kapsarlar. Bu eserler, hikaye, roman, şiir, bir şarkının güftesi, skeç’ tiyatro oyunlarını kapsadığı gibi, bilimsel konferansları, monografileri, siyasi nutukları, eğlendirici sohbet tarzında konuşmaları, çocuk hikayelerini ve benzerlerini kapsar. Dil ve yazı ile ifade olunan eserlerde konunun mutlaka bilimsel veya edebi olması da şart değildir. Siyasal, sosyal ve dinsel düşünce ve fikirler de, ilim ve edebiyat eseri sayılırlar.
Bilimsel eserlerde hususiyet muhtevadan ziyade ifade olup bilimsel eserlerin muhtevası oluşturulurken aynı alanda daha önce yapılan bilimsel çalışmalardan ve uzun süreli deney ve gözlemlerden büyük ölçüde yararlanılır, bilimin ortaya koyduğu bulgular üzerinde kural olarak mülkiyet hakkı söz konusu değildir, zira bunlar insanlığın ortak malı sayılmakla bilimsel eserlerde hususiyet tayini yapılırken içerikten çok şekle yani olguların, tabloların, formüllerin, sonuçların, düşüncelerin açıklanışı, yorumlanışı, sunuluşu yani bunların ifade ediliş biçiminde olur
Somut olaya dönüldüğünde her iki bilirkişi heyet raporunda da tespit edildiği üzere, davaya konu içerikler … ile ilgili olup bu konuda literatürde bir çok araştırmanın olduğu, her bir araştırmacının kendi araştırmasını oluştururken konu hakkındaki eserlere, araştırmalara bakıp bunları atıf kurallarını da dikkate alarak araştırmasında belirtmesi gerektiği, genel geçer halk dilinde basit ve herhangi bir kaynak belirtmeksizin açıklamalarda bulunulması ve bunların sosyal medyada açıklanması ve bu açıklamaların hususiyet arz etmeyen ve daha önce yapılan araştırmalardaki içeriklerle tekrar edilerek kendi sonuçlarıymış gibi ortaya konulması halinde FSEK çerçevesinde eser koruması söz konusu olamayacağı, davacı tarafından ibraz edilen ve eser olduğu ileri sürülen içeriklerin kitap haline getirilmediği ve sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlardan oluştuğu, bu içerikler incelendiğinde içeriklerin … üzerine olup herhangi bir bilimselliği olmayan, genel cümleler olduğu, sistematik özelliği olmayan, bilimsel araştırma teknikleri çerçevesinde yararlanılan kaynak ve atıfların yer almadığı hususiyet içermeyen genel geçer ifadelerden oluştuğu bu nedenle de hususiyet taşımaması nedeniyle FSEK anlamında “eser” vasfını haiz olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hak İhlalinin Bulunup Bulunmadığı Yönünden Değerlendirme
FSEK.m.84/ll’ye göre, tecavüz eden tacir olmasa bile, birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında haksız rekabete müteallik hükümler uygulanır. Bir işareti, resmi ve sesi, bunların nakle yarayan bir alet üzerine tespit eden veya ticari maksatla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı işaretin, resmin veya sesin üçüncü bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayınlanmasını TTK.m.62 hükümlerine göre haksız rekabet için öngörülen müeyyidelerle men edebilir.
Davacı tarafından sunulan çıktılar ile davalıların “… isimli kitapları genel olarak içerik yönünden bilirkişilerce karşılaştırılmasında davacının intihal olarak ifade ettiği hususların ilk defa davacı tarafından araştırılıp ortaya konulan içerikler olmadığı, basit hususiyet arz etmeyen ifadelerden oluştuğu, davalı kitabındaki içeriklerin ise yararlanılan kaynaklara atıflarla oluşturulan bilimsel içeriği haiz olduğu, … ile ilgili bir çok araştırma söz konusu olmakla davacının ilk defa kendisi tarafından ortaya çıkarıldığını iddia ettiği kelime içeriklerini ilk defa kendisinin ortaya çıkardığını ispat etmesinin gerektiği değerlendirilerek ihlal koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
İntihal İddiaları Bakımından Yapılan Değerlendirme
Davacı taraf 87 adet kelimenin davalılar tarafından yayımlanan kitapta yer aldığını ifade etmiştir. İkinci bilirkişi heyeti tarafından davacı kullanımları ile davalıya ait kitabın intihal iddiasına konu ilgili kısımlarının karşılaştırılmasında davacının internet sitesindeki çalışmalarında yer verdiği pek çok kelime köken bağlantıları ile benzerlik yahut ayniyet taşıyan kelimelerin pek çoğunun, davalıların atıfta bulunduğu daha eski tarihli kaynaklarda mevcut olduğu, davalıların eserlerinde kelime kökenine yönelik farklı ve önceki tarihli kitaplara atıfların yapılmış olması, yazarların kendi aralarındaki köken tartışmasına ilişkin şerhlerine ve itirazlarına yer verilmesi, düşünce ve anlatım akışının davacının çalışmalarına kıyasen farklı bir usul ve üslupta gerçekleştirilmesi hususlarının intihale sebebiyet vermediğini, davalılara ait eserde 750 kelimeye yakın bir değerlendirmenin mevcut olduğu; davacının örtüştüğünü iddia ettiği kelimelerin ise 87 adet olduğunun görüldüğü; davalılarca kullanılan ortak kelime sayısının oranının yüzdesel olarak düşük kalmasının dışında bu 87 adet kelimenin kitapta yer alış biçiminin, kullanılan yöntemin, dil ve yazımı üslubunun da davacının kullanımından farklı olduğu, davacının internet sitelerindeki içerikleri hazırlarken istifade ettiği yöntem, usul ve üslubun davalılara ait olan sonraki tarihli esere aynen geçirilmediği, kelime bazında ortaya çıkan benzerliğin intihale yol açacak düzeye varmadığı gerekçeleri ile intihal eyleminin somut olay bakımından meydana gelmediği kanaatine varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, hükme esas alınan 26/11/2020 tarihli bilirkişi raporu ve itiraz üzerine alınan ek rapor ile, yine itiraz üzerine alınan 20/05/2022 tarihli ikinci heyet raporu bir arada değerlendirildiğinde sübut bulmayan davanın reddine dair karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile kalan 36,30 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile haziniye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalılar …, …vekilleri yararına hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren …, … ‘na verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair huzurda bulunan tarafların yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.16/06/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸