Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/707 E. 2023/831 K. 01.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/707 Esas
KARAR NO : 2023/831

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/10/2022
KARAR TARİHİ : 01/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 30.09.2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; 08.07.2020 tarihinde müvekkiline ait … plakalı araç ile yine aynı mevkide seyir halinde olan davalı sigorta şirket ile sigortalanmış … plakalı araç arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkilinin davalı şirkete başvuru yaptığını, buna rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemek zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilinin haklarını sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürüncemede bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, tahsil edilmesi gereken tazminat alacağının yasal süresinde tahsil edilemediğini, davalı tarafça sigortalanan aracın kusurlu bulunduğunu, davacının kusursuz olduğu dikkate alındığında davacıyı zarara uğratmak için herhangi bir ödeme yapmadığını, davacının borcu tahsil etmek amacıyla 10.07.2020 tarihinde borçluyu temerrüte düşürdüğünü ancak borcunu 21.09.2021 tarihinde icra yolu ile tahsil edebildiğini, açıklanan bu nedenlerle; müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararın şimdilik 100,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili 14.11.2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın 17.03.2021 tarihinde …’na başvuruda bulunduğunu, komisyonca kararın 22.08.2021 tarihinde verildiğini, akabinde davalı şirket tarafından ödeme gerçekleştiğini, davacının amacının davalı şirketten haksız maddi menfaat elde etmek olduğunu, sigorta ödemelerinin likit ödemeler olmadığını, davacının değer kaybı talebi hukuki mahiyeti itibari ile tartışmalı bir alacak olduğunu, davacının hiçbir şekilde somut bir delile dayanmadığını, yalnızca enflasyondaki artıştan ve genel ekonomik durumdan bahsettiğini, davacının mutlaka zarara uğradığını somut delillerle ortaya koyduğunu, …’nun … tarihli kararı ile hükmedilen tutarın faiziyle birlikte davacıya karardan sonra ödendiğini, davacının … başvurusunda munzam zarara ilişkin herhangi bir talepte bulunmadığını, munzam zarara talebi dolayılı bir zarar olduğunu, müvekkilinin poliçe kapsamında munzam zarardan sorumlu olmadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle davacı şirketin sorumluluğu yalnızca poliçe limit ile sınırlı olduğunu, poliçede limit kalmadığını, mevcut poliçede limitin 41.000,00 TL olduğunu, davacıya 9.624,69 TL değer kaybı, 30.298,10 TL ve 2.115,44 TL olarak 32.473,54 TL maddi hasar ödemesi ödemek sureti ile yerine getirildiğini, toplamda müvekkili olduğu şirketin yapmış olduğu ödeme 42.098,23 TL tutarında olduğunu, poliçede limitin kalmadığını, davacının davalı şirketi temerrüte düşürdüğünü iddia ettiği tarihin kabul edilemeyeceğini, açıklanan bu nedenlerle; davanın usule yönelik cevaplar kapsamında usulden reddini, mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Bilirkişi Raporu, … 10. İcra Dairesi … Esas sayılı dosyası, Noterler Birliği, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi yazı cevapları, … Kararı, Arabuluculuk Anlaşamama Tutanağı, taraf beyanları ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
16.06.2023 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “1. … plakalı aracın sürücüsü …’un %100 (yüzde yüz) kusurlu olduğu, 2. Davacıya ait … plakalı aracın sürücüsü …’ın kusursuz olduğu, Mali Yönden; 1. Davacı …’ın 25.09.2020 – 2020.E.79816 başvuru tarih ve numarası ile “…” na başvurduğu … Uyuşmazlık Hakem Kararı karar tarih ve numarası ile uyuşmazlık tutarının 20.435,85 TL. Olarak karar verildiği, kararın taraflara tebliğ edildiği, davacının karara itirazı üzerine “ Uyuşmazlık Hakem Kararındaki 816 TL vekalet ücretinin değiştirilerek başvuran vekili lehine 4.080 TL vekalet ücreti takdirine” şeklinde kararlaştırıldığı, Uyuşmazlık Hakem Kararındaki diğer hususların aynen muhafaza edildiği, … Kararına göre temerrüt tarihi ve faiz başlangıç tarihinin 18.09.2020 olarak belirlendiği, 2. Alacağın tahsili için ikame edilen … 10. İcra Dairesi … Esas sayılı dosyasına icra dairesi tarafından sayın mahkeme müzekkeresine “… icra dosyasına 20.09.2021 tarihinde 9.624,69 TL ödeme yapıldığı …” şeklinde cevap verildiği görülmekle, 3. … tarafından belirlenen 10.03.2021 temerrüt tarihinin sayın mahkeme tarafından da benimsenmesi halinde ödeme tarihinin 20.09.2021 tarihi olduğu sabit olmakla temerrüt tarihi ile ödeme tarihi arasında hesap edilen yasal faiz 205,58 TL olarak hesap edilmektedir. Bu durum neticesinde: SEÇENEK 1. Alacağın, paranın alım gücüne ( enflasyon oranına) göre temerrüt tarihi ile ödeme tarihi arasındaki farkın 388,90 TL olarak hesap edildiği, bu durumda yasal faiz ile giderilemeyen farkın ( 388,90 – 205,58) = 183,32 TL olduğu hesap edilmektedir. SEÇENEK 2.Alacağın, denkleştirici adalet ilkesi gereğince alacağın temerrüt tarihi ile ödeme tarihi arasındaki farkın 491,06 TL olarak hesap edildiği, bu durumda yasal faiz ile giderilemeyen farkın (491,06 TL – 205,58 TL ) = 285,48 TL olduğu hesap edilmektedir. 4. Sonuç olarak salt enflasyon oranı ve ekonomik etkenlerdeki değişimler ile yasal faiz oranı arasındaki farktan kaynaklanan kaybın bir aşkın zarar olarak kabul edilip edilmeyeceği nihai takdir ve değerlendirmesi münhasıran sayın mahkemenin takdirlerindedir. Sigortacılık Yönünden; 1. Davaya konu olayda davalı … Sigorta A.Ş., dava dışı …’un maliki ve dava dışı …’un sürücü olduğu… plakalı aracı … poliçe numarası ile … vade tarihleri arasında Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi ile sigortalayan şirket olduğu, 2. Dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelere göre 08.07.2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası ilgili poliçe vadesi içerisinde gerçekleşmiş olduğu, 3. İlgili poliçede Teminatlar kısmında yer alan Maddi (Araç Başına) teminat tutarının 41.000,00 TL olduğu, 4. Davacı tarafın başvurusuna istinaden …’nun, davalı … Sigorta A.Ş.’nin değer kaybı tutarı olan 4.320,00 TL’yi 10.03.2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödemesi yönünde karar vermiş olduğu, 5. İşbu bilirkişi heyet raporunun Mali Yönden Değerlendirme kısmında yer aldığı üzere, davalı … Sigorta A.Ş. tarafından …’nun ilgili kararlarına istinaden meydana gelen kaza sebebiyle davacı tarafa 20.09.2021 tarihinde yasal faiziyle birlikte 9.624,69 TL tutarında tazminat ödemesi yapıldığı, 6. Dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelere göre, davacı tarafın maliki olduğu araçta meydana gelen değer kaybının davalı sigorta şirketi tarafından karşılanmış olduğu, 7. Detayları yukarıda yer aldığı üzere; davacı …’ın maliki olduğu … plakalı araçta meydana gelen değer kaybının davalı … Sigorta A.Ş. tarafından yasal faiziyle ödenmiş olduğu ve dolayısıyla gerçek zararın karşılandığı, ayrıca Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası, A.6. Teminat Dışında Kalan Haller maddesinin k) bendine istinaden davacı …’ın gerçek zarar dışında kalan talebinin davalı …Sigorta A.Ş. tarafından düzenlenmiş olan Zorunlu Trafik Sigortası Poliçesi teminat kapsamı dışında olduğu, ” sonuç ve kanaatine varılmıştır.
GEREKÇE: Dava, munzam zarar iddiasından kaynaklı tazminat davasıdır.
Davacı vekili 08.07.2020 tarihinde müvekkiline ait … plakalı araç ile yine aynı mevkide seyir halinde olan davalı sigorta şirket ile sigortalanmış …plakalı araç arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkilinin davalı şirkete başvuru yaptığını, buna rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemek zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilinin haklarını sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, davacının borcu tahsil etmek amacıyla 10.07.2020 tarihinde borçluyu temerrüte düşürdüğünü ancak borcunu 21.09.2021 tarihinde icra yolu ile tahsil edebildiğini, bu süre zarfında ülkemizde artan enflasyon ve alım gücünün düşmesinden kaynaklı olarak temerrüt faizini aşan zararları nedeniyle munzam talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
6098 sayılı TBK’nın 131. maddesinde; “(1)Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. (2) İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. (3)Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre asıl borcun ortadan kalkması (ödeme, itfa, ibra vs.) nedeniyle alacaklı tarafından ihtirazi kayıt ileri sürülmedikçe borcun ferileri de ortadan kalkacaktır.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2019/4538 Esas, 2019/6939 Karar ve 02/10/2019 tarihli ilamında da belirtildiği üzere; “Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.03.2006 tarih, 2005/10-755 E., 2006/32 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir borç ilişkisi, asıl hakla birlikte bazı fer’i hakları da içerir. Borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkı; fer’i haklar ise, cezai şart, faiz, kefalet, rehin, hapis hakkı gibi haklardır.
Fer’i haklar, borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir. Asıl borca bağlı, asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerli olup, asıl alacak ile birlikte doğar; varlığını sürdürür, onunla birlikte sona ererler.
…Borcu sona erdiren en önemli neden, tarafların kendilerine yüklenen edimleri ifa etmeleridir. Genel olarak ifa, borçlanılmış edimin yerine getirilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı fer’i borçlarında sona ereceğidir. Bu sonuç, ek bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşir…”
Anlatılan kapsamda kural olarak borcun ifası ile ferileri de ortadan kalmakta ise de alacaklı alacağın ferilerinden karşılayamayacağı kısmı ya da diğer ifadeyle aşkın zararını da talep edebilecek olmakla, davalı sigorta şirketi aleyhine açılan tazminat davasının dinlenebilmesi için öncelikle arabuluculuk dava şartı ile sigorta şirketine başvuru dava şartlarının yerine getirilmesi gerektiği ve bu hususların dava açılmadan önce giderildiği anlaşılmaktadır.
Munzam zarar; borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüd sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Başka bir anlatımla, temerrüd faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar biçiminde tanımlanabilir.
TBK’.nun 122.maddesinin 1.fıkrası ile; “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.” hükmü getirilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/1512 Esas, 2019/3201 Karar ve 29/04/2019 tarihli ilamında da belirtildiği üzere; “6098 sayılı TBK’nın 122. maddesi (Mülga BK’nın 105.) maddesi uyarınca, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiş, bu zararın tazminini iki bölümde düşünmüştür. Birinci bölüm, ispat edilmeden tahsili talep edilebilecek zarar miktarı olup, bu zararın temerrüt faizi ile karşılanması kabul edilmiştir. Bunun dışında alacaklının herhangi bir karineden istifade etmek olanağı yasal olarak mevcut değildir. Bu nedenle, munzam zarar isteminde bulunan alacaklı öncelikle borçlunun borcunu geç ödemesi nedeniyle uğradığı zararın temerrüt faizi ile karşılanamadığını, temerrüt faizini aşan bir zarara uğradığını ispat etmelidir. Alacaklı, borçlunun ilk temerrüde düştüğü tarihten alacağını faizi ile birlikte tahsil ettiği tarihe kadar olan dönem için munzam zararını isteyebilecektir. Munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (TBK md. 122), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. TBK’nın 122. maddesi (Mülga BK’nın 105.) kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Bu itibarla, munzam zarar davalarında alacaklının (davacının) ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, genel ispat yöntemlerinde olduğu gibi her olayın kendi yapısı ve özelliği içinde değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Ülkemizde süregelen enflasyonun belli yıllarda yüzde yüzlerde seyrettiği, vadeli mevduatların en az bu oranlarda gelir getirdiği, yabancı para değerinin (kurların) her zaman temerrüt faiz oranlarını aştığı, banka kredileri faizlerinin yüzde iki yüze kavuştuğu, paranın iç alım (satım) alma değerinin büyük ölçüde azaldığı tartışmasız ve yaşanan bir gerçek olduğu çok açıktır. Böyle bir enflasyonist ortamda bireyin parasının değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için bir çaba ve girişimlerde bulunması, örneğin en azından vadeli mevduat veya kurları devamlı yükselen döviz yatırımlarında değerlendirmesi, olayların normal akışına, hayat tecrübelerine uygun düşen bir karine olarak kabul edilmesi zorunludur. Gerçekte de, anlatılan enflasyonist ortamda yaşayan makul, normal bir kişinin parasını atıl biçimde elde tutmayacağı, gelir getirici bir yatırıma dönüştüreceği, insan yapısının ve menfaatlerini koruma içgüdüsünün de doğal bir sonucudur. Hal böyle olunca, enflasyonist ekonominin olumsuz etki ve sonuçları kamuca az veya çok herkesin bildiği, en önemlisi gerekli olduğu taktirde bilinebilmesinin kolayca gerçekleştirilebileceği ve mahkemelerin de bilgisi altında olan vakıalar olarak kabulü gerekir.
Munzam zararın enflasyonun gündemde olmadığı ve döviz kurlarının da istikrar kazandığı dönemlerde doğmuş olması halinde ise, ispat yükü bakımından durum farklı olup, buna ilişkin Dairemiz’in uygulaması, alacaklının munzam zararını somut olarak kanıtlaması gerektiği yönündedir. Somut olayda, davaya konu paranın 09.12.1999 tarihinde …A.Ş’ye yatırıldığı ve 09.05.2016 tarihinde temerrüt faizi ile birlikte tahsil edildiği, munzam zararının oluştuğu iddia edilen dönemin 16 yıllık bir süreci kapsadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, mahkemece, munzam zararın oluşumundaki zaman kesitinin ekonomik koşullarının farklılığı gözetilmeden tüm dönem için somut ispat arayan yazılı gerekçe ile sonuca gidilmesi isabetli görülmemiştir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince, munzam zararın ispatı noktasında yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek, Dairemizin yerleşik içtihatlarında belirtildiği şekilde sepet formülüne göre munzam zararı hesabı yapılması, bu doğrultuda, munzam zararın tespit edilebilmesi için borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin gerçekleştirildiği güne kadar geçen süre içerisinde her yıl itibarı ile gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek, gerektiğinde bunları ilgili resmi kurum veya kuruluşlardan araştırmak, bu sahada uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılmak suretiyle bu süre içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücü azalması nedeniyle alacaklının maruz kaldığı zarar miktarının yukarıda değinilen unsurların toplanıp, ortalamaları bulunarak belirlenmek ve istenilen alacağın temel hukuki yapısı nedeniyle bir tazminat alacağı niteliğinde olduğundan ve bu zararın oluşmasında ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal ortamın da etkili bulunduğu ve bundan ülkede yaşamını sürdüren gerçek veya tüzel kişilerin etkilenmemesinin kaçınılamaz olduğu ve nihayet her somut olayın özelliği de dikkate alınarak, bulunacak miktarın TBK’nın 50 ve 51. maddeleri (mülga BK’nun 42 ve 43.) çerçevesinde değerlendirmeye de tabi tutularak belirlenmesi ve bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacağını tahsil ederken aldığı temerrüt faizi miktarı düşülerek hasıl olacak sonuç çerçevesinde davacının munzam zararının olup olmadığı ve miktarı tayin ve tespit edilmesi,” gerektiği belirtilmiştir.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin istikrarlı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere munzam zarar alacaklısı; öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını; bu alacağının geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüd faizi ile karşılanmayan zararını ve miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmek, zararın ortaya çıkışını belirleyen inandırıcı hükme esas tutulabilecek nitelikte maddi olguları da açıklamakla yükümlüdür. Borçlu, ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir. Buradaki kusursuzluk, temerrüde düşmekteki kusursuzluktur. Yoksa, temerrüde düştükten sonraki aşamada gelişen olaylarda (yargılamanın uzaması vs.) aranan bir kusur değildir. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır. Yine benzer şekilde munzam zararın enflasyonun gündemde olmadığı ve döviz kurlarının da istikrar kazandığı dönemlerde doğmuş olması halinde ya da enflasyonun yüksek seyrettiği ve döviz kurlarındaki hızlı değişim halinde ise, ispat yükü farklık arz edecektir. Bahsedilen açıklamalarla birlikte munzam zararın dinlenebilmesi yargılamanın uzun sürmesi ya da davacının alacağına olağan ve makul sürenin dışında kavuşmuş olması gerekmektedir.
Bu kapsamda dava dosyasının sigorta hukukunda uzman bilirkişi, makine mühendisi bilirkişi, hesap uzmanı hukukçudan oluşacak 3 kişilik bilirkişi heyetine tevdi edilerek, meydana gelen kaza nedeniyle kaza tespit tutanağı kapsamında kazaya karışan araçların bağlı bulunduğu sigorta şirketleri tarafından kusur tespitinin yapılıp yapılmadığı, yapılmamış ise bu kapsamda kusur tespitinin yapılmasının zorunlu olup olmadığı ve davalının bu hususta kusurunun olup olmadığı, davacının sigorta başvurusunun ve Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurunun geç yapılmasının varsa aşkın zararın artmasına sebebiyet verip vermediği, komisyon tarafından yargılamanın makul sürede bitirilip bitirilmediği ile davacı lehine verilen karar sonrası davacının icra kanalıyla alacağını zamanında tahsil edip etmediği, dava konusu kaza nedeniyle meydana gelen zararın (geçen sürede varsa araç değerindeki değişim de dikkate alınarak) temerrüt faizi ile karşılanıp karşılanamadığı, davalı sigorta şirketine başvuru ile ödeme tarihi arasında TBK madde 122 kapsamında talep edebileceği aşkın zarar talep edip edemeyeceği hususunda rapor tanzim edilmesinin istenilmiştir.
Bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 16.06.2023 tarihli raporda, davacının … … Uyuşmazlık Hakem Kararı karar tarih ve numarası ile uyuşmazlık tutarının 20.435,85 TL olarak karar verildiği, … Kararına göre temerrüt tarihi ve faiz başlangıç tarihinin 18.09.2020 olarak belirlendiği, alacağın tahsili için ikame edilen …10. İcra Dairesi …E sayılı dosyasına icra dairesi tarafından sayın mahkeme müzekkeresine icra dosyasına 20.09.2021 tarihinde 9.624,69 TL ödeme yapıldığı, … tarafından belirlenen 10.03.2021 temerrüt tarihinin sayın mahkeme tarafından da benimsenmesi halinde, ödeme tarihinin 20.09.2021 tarihi olduğu sabit olmakla temerrüt tarihi ile ödeme tarihi arasında hesap edilen yasal faizin 205,58 TL olarak hesap edildiği, 1. şeçenekte alacağın, paranın alım gücüne ( enflasyon oranına) göre temerrüt tarihi ile ödeme tarihi arasındaki farkın 388,90 TL olarak hesap edildiği, bu durumda yasal faiz ile giderilemeyen farkın ( 388,90 – 205,58) = 183,32 TL olduğu hesap edildiği, 2. Seçenekte alacağın, denkleştirici adalet ilkesi gereğince temerrüt tarihi ile ödeme tarihi arasındaki farkın 491,06 TL olarak hesap edildiği, bu durumda yasal faiz ile giderilemeyen farkın (491,06 TL – 205,58 TL ) = 285,48 TL olduğu hesap edildiği, dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelere göre, davacı tarafın maliki olduğu araçta meydana gelen gerçek zararın davalı sigorta şirketi tarafından karşılanmış olduğu, davacı …’ın maliki olduğu … plakalı araçta meydana gelen maddi zararın davalı … Sigorta A.Ş. tarafından yasal faiziyle ödenmiş olduğu ve dolayısıyla gerçek zararın karşılandığı, ayrıca Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası, A.6. Teminat Dışında Kalan Haller maddesinin k) bendine istinaden davacı …’ın gerçek zarar dışında kalan talebinin davalı … Sigorta A.Ş. tarafından düzenlenmiş olan Zorunlu Trafik Sigorta Poliçesi teminat kapsamı dışında olduğu,” belirtilmiştir.
Dolayısıyla alacağın ödendiği tarihte temerrüt faizi ile paranın alım gücündeki kaybın tolere edilebilir düzeyde olduğu, ortada davacı yanca ispatlanabilmiş maddi zararın olmadığı, yargılama hakim olan ilkeler ve yerleşik Yargıtay kararları kapsamında makul sürede yargılamanın tamamlanması ve ödemenin zamanı hususunda davalı yanın kusurunun ya da ihmalinin bulunmaması ve ortada davacının poliçe limitleri kapsamında zararının olmadığı anlaşılmakla davanın reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Açıklanan yasal gerektici nedenlere göre;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 269,85 TL harçtan peşin alınan toplam 80,70 TL harcın mahsubu ile eksik alınan 189,15 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı vekili lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 7/2 maddesi gereğince reddolunan kısım üzerinden hesaplanan 100,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
5-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-13 ve 14. Maddeleri ile Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 26.maddesi gereğince Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
6-Yatırılan ve artan gider avansının karar kesinleştiğinde bakiye kısmının yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda verilen karara karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde mahkememize veya başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/11/2023

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır