Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/643 E. 2023/150 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/643 Esas
KARAR NO : 2023/150

DAVA : Tazminat (Munzam Zarardan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/09/2022
KARAR TARİHİ : 22/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Munzam Zarardan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA VE TALEP :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait … plakalı araç ile davalı yan tarafından sigortalı olan … plakalı araç arasında meydana gelen kaza neticesinde, … plakalı araçta hasar meydana geldiğini, söz konusu kazada … plakalı araç şoförünün kusurlu olduğunu, müvekkilinin ise işbu kazada kusursuz olduğunu, Karayolları Trafik Kanunu madde 99 gereğince Sigortacıların, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorunda olduklarını, Müvekkilince davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı davalı tarafa yapılan bildirime rağmen ödemediğini, bunun üzerine taraflarınca sigorta tahkim komisyonundan… sayılı dosyası ile hasar tazminatı talep edildiğini, … numarasıyla karar verildiğini, Uyuşmazlık Hakem Kararında, “1-Başvurunun kabulüne, 2- Kabul edilen 2.000,00 TL değer kaybı bedelinin 03/02/2021 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile sigorta şirketi tarafından başvurana ödenmesine…” ifadelerine yer vererek davalı … Şirketi sorumluluğuna ilişkin hüküm kurulduğunu, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla borçluyu 12.08.2019 tarihinde temerrüde düşürdüğünü ancak müvekkilinin alacağını Uyuşmazlık Hakem Heyeti Kararı sonucunda elde ettiği ilam ile 14/07/2021 tarihinde icra kanalı ile tahsil edebildiğini, müvekkilinin davalıdan talep ettiği ödemenin temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücünün aynı olmayacağını ve müvekkilim zarara uğrayacağını, aşkın zararın, Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlendiğini, anılan kanun maddesi uyarınca borçlunun alacaklının temerrüt faizini aşan zararını karşılamakla yükümlü olduğunu, kaldı ki burada sigortalısı adına borçlu olan sigorta şirketinin tazminat alacağını ödemeyerek kusuru ile borcun tahsil edilmesini engellediği için müvekkilinin uğradığı munzam zararı karşılamakla yükümlü olduğunu ileri sürerek ilk aşamada 500,00 TL’nin davalıdan avans faizi ile tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili davaya cevap dilekçesinde özetle; Genel Şartlar’ın Kapsama Giren Teminat Türleri başlıklı A.5. Maddesinde sigorta teminatının kapsamının belirtildiğini, diğer yandan Genel Şartlar’ın “Teminat Dışı Kalan Haller” kenar başlıklı A.6. Maddesinin 1/k bendinde “Gelir kaybı, kâr kaybı, iş durması ve kira mahrumiyeti gibi zarar verici olguya bağlı olarak oluşan yansıma veya dolaylı zararlar nedeniyle yöneltilecek tazminat talepleri” nin trafik sigorta poliçesi teminatı dışında olduğunun belirtildiğini, munzam zararın, ilgili madde hükmünde tanımı yapıldığı üzere “zarar verici olguya bağlı olarak oluşan yansıma veya dolaylı zararlar nedeniyle yöneltilecek tazminat talebi” niteliğinde olduğundan ve yine teminat kapsamında yer alan doğrudan bir zarar olmadığından, huzurdaki davanın reddinin gerektiğini, munzam zararın, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki fark olduğunu, somut olayda her iki durum arasında fark olmadığı ve davacının zarara uğramadığının açık olduğunu, başvurucu taraf her ne kadar müvekkili şirketin, tazminat ifasında geciktiğini ve bu sebeple zarara uğradığını iddia etse de iddia edilen gecikme ile talep edilen zarar arasındaki illiyet bağını gösteren herhangi bir delil sunmadığından HMK m. 190 gereğince ispat yükü üzerinde bulunanın iddiasını ispatlayamadığını, dosya muhteviyatının incelenmesi neticesinde davacının bu yönde herhangi bir zarara uğradığına dair ispati belge sunmadığı gibi varsayımsal ve sadece mevcut ekonomik koşullar gerekçe gösterilerek talepte bulunduğunu, ne var ki munzam zarar karşılığı olarak da bilinen aşkın zarar talebinin öncelikle davacı tarafından somut olarak ispat edilmesi gerektiğini, diğer taraftan davacı tarafından zamanında tahsil edilmiş olsaydı herhangi bir gelir elde edip etmeyeceği veya zamanında tahsil edememesi nedeniyle kâr/zarar oluşup oluşmayacağının da belirsiz olduğunu, Yargıtay’ın istikrarlı kararları munzam zararın objektif değil sübjektif bir zarar olduğu ve enflasyon, kur artışı vb. genel durumların munzam zarar olarak değerlendirilemeyeceği yönünde olduğunu,
yüksek enflasyon munzam zararın varlığı için yeterli olmadığını, başka bir deyişle enflasyonun varlığının munzam zararın tazmini için yeterli olmadığını, her şeyden önce, ülkede yüksek enflasyonun bulunması, temerrüt faizi dışında bir zararının olduğunu ispat anlamına gelmeyeceğini, munzam zararda alacaklı, zaraının kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundad olduğunu, hiçbir surette kabul anlamına gelmemek kaydı ile, müvekkili şirketin ancak hasar anındaki zarar ile sınırlı olmak üzere sorumlu olup bu sorumluluğunu da layıkıyla yerine getirdiğini, davacının bu tutarı aşan huzurdaki talebinin sigorta mantığı/sigorta prensipleri ve mevzuat hükümleri ile uyuşmadığını, ayrıca davacının işbu talebinin onun sebepsiz olarak zenginleşmesini sağlayacak nitelikte olduğunu ve yine aynı gerekçeler ile munzam zarar kavramı ile sorumluluk sigortası kavramlarının birbiri ile örtüşmediğini, müvekkili şirket tarafından davacıyı zarar uğratmak maksadı ile ödeme yapılmadığı hususunun da gerçeği yansıtmadığını, davacının faiz talebinin de haksız ve hukuka aykırı olduğunu beyan ederek davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
Sigorta Tahkim Komisyonu dosyası, trafik kayıtları, … 1. İcra Md … E s.dosyası
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ KABUL VE GEREKÇE:
Davacı tarafından açılan dava, ülkedeki enflasyon ve alım gücünün düşmesinden kaynaklanan munzam zarara ilişkin tazminat davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının davalıdan davacının yasal süresi içerisinde tahsil edemediğini iddia ettiği tazminat nedeniyle munzam zararı doğup doğmadığı, davalı sigorta şirketine başvuruda bulunulmadığı itirazının yerinde olup olmadığı hususlarındadır.
Davalı sigorta şirketi aleyhine takip başlatılmış ve sigorta şirketi tarafından ödeme yapılmış olup, sigorta şirketine başvuruda bulunulmadığına yönelik itirazın reddine karar verilmiştir.
TBK 122/1 hükmüne göre, alacaklı temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa borçlu kendisinin hiç bir kusuru olmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
Ülkemizde belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi zarar olgusu olarak kabul edilemez; ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı olamaz; yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar bir karine gibi kabul edilip davacıyı kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 29/03/2022 tarihli, 2021/928 E 2022/401 sayılı kararı).
Somut olayda, davacı dosyada tahsil edilen miktarın, faizi ile alacaklı müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını, ülkedeki enflasyon ve alım gücünün düşmesi durumu göz önüne alınarak müvekkili yararına aşkın zarar olduğuna karar verilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Davacının talebi enflasyona dayalı olup ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı olamayacağından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Açıklanan yasal, gerektirici nedenlere göre;
Davanın reddine,
Harçlar Kanunu 22. maddesi dikkate alınarak alınması gereken 119,93 TL Karar ve İlam harcından peşin yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 39,23 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-13,14 ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 26.maddeleri gereğince Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince 500,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okunup, usulen anlatıldı. 22/02/2023

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır