Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/446 E. 2022/594 K. 04.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/446 Esas
KARAR NO : 2022/594

DAVA : Menfi Tespit (Abone Sözleşmesi)
DAVA TARİHİ : 22/06/2022
KARAR TARİHİ : 04/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Abone Sözleşmesi) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … adresinde yer alan fırında, 05/11/2019 tarihinden itibaren vergi açılışıyla birlikte mükellef olarak dava dışı ….’ın görüldüğünü ancak, 05/11/2019 tarihinden önce vergi mükellefi olan müvekkilinin, halen ticari faaliyetlere katıldığını, hatta altyapı hizmetlerine ilişkin faturaların müvekkili adına kesildiğini ve müvekkili tarafından ödendiğini, davalı şirket tarafından müvekkili adına 156.527,00 TL tutarlı, … belge nolu, 11/06/2022 belge tarihli ticari fatura düzenlendiğini ve müvekkilinin borcu olduğunun ifade edildiğini, bu faturada 04/03/2021 ve 03/03/2022 yılları arasında toplam tüketim bedeli olarak 49.222,44 TL gösterildiğini, söz konusu tüketim bedelinin %200 oranındaki 98.444,88 TL’lik kaçak gaz cezası da tahakkuk ettirildiğini, toplamda 156.527,00 TL’lik fatura tanzim edilerek tamamen farazi olarak belirlenmiş tutarlar ve cezalar üzerinden müvekkilinin işbu tutarca borçlu olduğunun iddia edildiğini, müvekkili tarafından söz konusu adreste kaçak şekilde doğal gaz kullanımında bulunulmadığını, somut veri bulunmaksızın farazi, hukuka aykırı kesilmiş bir fatura tanzim edilmesinden ötürü faturanın iptalini ve müvekkilin borçlu olmadığının tespitini talep etme zaruretinin hasıl olduğunu, fazlaya ilişkin talepleri saklı kalmak kaydıyla öncelikle haklı davanın kabulü ile, müvekkilinin ticari faaliyeti ve üretim sürecinin devamı açısından telafisi imkansız zararların doğmaması için müvekkili hakkında icrai işlem yapılmamasını ve işyerindeki doğalgazın kesilmemesi yönünde ihtiyati tedbire karar verilmesini, müvekkiline gönderilen 04/03/2021 ve 03/03/2022 dönemleri arasına ait borçları gösteren müvekkili adına düzenlenmiş 156.527,00 TL tutarlı, … belge nolu, 11/06/2022 belge tarihli faturanın iptali ile müvekkilinin davalı kuruma 156.527,00 TL ve söz konusu dönemlere ait borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; Müvekkili şirketin, TTK hükümlerine göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisi olarak, 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun bu kanuna dayanarak yürürlüğe koyduğu mevzuata tabi olarak, İstanbul genelinde şehir içi doğal gaz dağıtım hizmetini ifa ettiğini, … kanunların ve yönetmeliklerin kendisine tanıdığı hak ve yükümlülüklere riayetle faaliyetlerini icra etmediğini, davacının … numaralı tesisatın kayıtlı olduğu unlu mamül satışı konusunda ticari faaliyette bulunmakta olduğu … adresinde … sözleşme hesap no ile 14/07/2014 tarihinde sözleşme yaparak ticari aboneliğini başlattığını, onaylı proje kapasitesine istinaden tarafına … tip sayaç tahsis edildiğini ve resmi gaz açılış işlemleri yapıldığını, … numaralı tesisatından 04.03.2022 tarihinde sökülmüş olan … numaralı doğalgaz sayacının laboratuvara gönderildiğini, laboratuvarda yapılan inceleme neticesinde … tarafından tanzim edilen raporda mezkur sayaçta mühür(damga) yerine yabancı cisim(kurşun) takıldığının tespit edildiğini, bu doğrultuda müvekkili şirket tarafından davacıya kaçak kullanım ceza bedelli fatura tahakkuk edildiğini, borçlu olduğu sabit olan davacının haksız davasının reddine karar vermesini, öncelikle şartları oluşmadığından müvekkili şirketin kamu iştiraki niteliğinde bir şirket olması sebebiyle aleyhine hükmedilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, Mahkeme aksi kanaatte ise takdir edilen teminat oranının en az %50’sinden aşağıya olmamak üzere karar verilmesini, davacının sayaç mührüne müdahale ederek kaçak doğalgaz kullandığını, … tarafından davacıya tahakkuk edilen faturada hata bulunmadığını ve usule uygun olduğu hususların göz önüne alınarak davacının soyut ve gerçeği yansıtmayan iddialarının ve haksız davanın esastan reddine, davacının 11.06.2022 tarih, … sayılı 156.527,00 TL bedelli faturadan dolayı borçlu olduğunun tespitine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar talep etmiştir.
Mahkememizce tarafların bildirdiği deliller toplanmış, vergi dairesi kayıtları dosyamız arasına alınmıştır.
Mahkememizce verilen 07/07/2022 tarihli ihtiyati tedbir kararı yönünden yapılan incelemede;
Mahkememizin 07/07/2022 tarihli tensip zaptının 13 nolu kararı gereğince “Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin % 15 teminat ile kabulüne, dava dilekçesi ekinde sunulan davacı adına düzenlenmiş 156.527,00 TL tutarlı, … belge nolu, 11/06/2022 belge tarihli fatura için davalı kurum tarafından icra takibe konu edilmemesine ve bu fatura nedeni ile dava konusu tesisat, dava konusu adres ve dava konusu fatura ile sınırlı kalmak üzere doğalgazın kesilmemesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, teminat yatırıldığında bu konuda ara karar oluşturulmasına” karar verilmiştir.
Davalı vekilinin 15/09/2022 tarihli cevap dilekçesi ile Mahkememizce verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını ve davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 389/1.maddesinde yer alan “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” ve 390/3.maddesinde yer alan “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” şeklindeki düzenlemelerden sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep, verilecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanması gibi sair hususlarda yapılması gerekli usul ve prosedür açıklanmıştır.
Yukarıda belirtilen düzenlemelere göre, ihtiyati tedbir kararları esas hakkında kesin bir kanaat oluşmadan ve tam bir ispat aranmadan, yaklaşık ispatın varlığının yeterli olduğu hallerde verilen geçici nitelikte hukuki korumaya ilişkin kararlardır.
Somut olayda, tedbir talep eden davacı tarafından ticari faaliyeti ve üretim sürecinin devamı açısından telafisi imkansız zararların doğmaması için söz konusu faturalara dayalı olarak müvekkili hakkında icrai işlem yapılmaması ve doğalgazın kesilmemesi yönünde tedbir kararı verilmesinin talep edildiği, dosya kapsamında yer alan tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, davacının yaklaşık ispat koşulunu yerine getirdiği, yargılama devam ederken davalı tarafından davacıya ait işyerinde doğalgaz kesme işlemi yapılması halinde HMK’nın 389. Maddesi kapsamında hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkansız hale geleceği ve telafisi imkansız sonuçlar doğurabileceği kanaatine varıldığından (benzer yönde İstanbul BAM 3. HD’nin 2021/593 Esas 2021/706 Karar sayılı ilamı) HMK’nın 391/3.maddesi hükümleri çerçevesinde mahkememizce verilen ihtiyati tedbir kararına itirazın reddine karar verilmiştir.
Bununla birlikte her ne kadar eldeki davanın ön inceleme duruşması için 13/12/2022 tarihi belirlenmiş ise de dosya kapsamına giren bilgi ve belgelerden mahkememizin görevsiz olduğunun tespit edildiği, görevle ilgili düzenlemelerin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle taraflarca ileri sürülmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerektiği anlaşıldığından usul ekonomisi ilkesi gereğince yargılamanın sürümcemede kalmaması amacıyla hazır olan her iki taraf vekilinin katılımıyla ön inceleme duruşmasının yapılmasına karar verilmiştir.
Mahkememizin görevine ilişkin yapılan incelemede;
Dava, davacının kaçak kullanım ve 11/06/2022 tarihli fatura nedeniyle davalı kuruma borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 3. maddesi hükmüne göre, bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa ticari iş sayılmazlar (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı- İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı Kanunun 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447,  yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2015 gün ve 2014/15-1026 E. 2015/1765 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
TTK’nın 5/1.maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesinin tüm ticari davalar ile çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olacağı düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 2.maddesinde ise Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanı düzenlenmiş olup madde metnine göre, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olacağı hüküm altına alınmıştır.
Görevle ilgili değerlendirmenin 6102 Sayılı TTK’nun 4 ve 5.maddesindeki düzenlemeler gözetilerek yapılması gerekir. 6102 Sayılı Kanun’un 19.maddesi ”ticari iş karinesi” başlığını taşımakta olup, bu maddenin 2.fıkrasında yer alan ”Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.” hükmünün, görevli mahkemenin belirlenmesinde dikkate alınması mümkün değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2015/15-440 esas 2015/1769 karar sayılı ilamı).
Yapılan açıklamalar ışığında somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın abonelik sözleşmesinden kaynaklandığı, Sarıgazi Vergi Dairesi Müdürlüğünün müzekkere cevabından davacının işletme hesabına göre defter tuttuğunun, faaliyeti itibariyle esnaf olarak değerlendirildiğinin tespit edildiği, salt sözleşmeye konu yerin ticarethane olarak kullanılmasının eldeki davanın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili nispi ticari dava olarak nitelendirilmesini mümkün kılmayacağı, mahkememizin mutlak ve nispi ticari dava niteliği taşımayan işbu davaya bakmakla görevli olmadığı, bu durumda tüketici sıfatını da haiz olmayan davalı ile davacı arasındaki uyuşmazlığın genel hükümler uyarınca asliye hukuk mahkemesinde çözümlenmesi gerektiği anlaşıldığından (benzer yönde İstanbul BAM 37. HD’nin 2020/1494 Esas ve 2021/67 Karar sayılı ilamı) dava dilekçesinin 6100 sayılı HMK 114/1-c ve 115/2 maddesi uyarınca görev yönünden usulden reddine ve mahkememizin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde ve HMK 20.mad uyarınca 2 haftalık süre içinde talep halinde dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Açıklanan gerekçeye göre;
1-Dava dilekçesinin HMK 114/1-c , 115/2 mad uyarınca görev yönünden usulden reddine ve mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-Karar kesinleştiğinde ve HMK 20 md uyarınca 2 haftalık süre içinde talep halinde dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-Harç, vekalet ücreti, arabuluculuk gideri, yargılama giderleri konusunda görevli mahkemece karar verilmesine,
Dair verilen karar davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliyesi ( İstinaf Mahkemesi ) nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usülen anlatıldı.04/10/2022

Katip
✍e-imzalı

Hakim
✍e-imzalı