Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/337 E. 2023/145 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/337 Esas
KARAR NO : 2023/145

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/05/2022
KARAR TARİHİ : 22/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin 13/05/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı tarafın İcra Müdürlüğüne yapmış olduğu itirazların haksız ve kötü niyetli olduğunu, e-arşiv faturaları sistem üzerinden davalı tarafa tebliğ edildiğini, fatura karşılığı olarak davalı taraf mal ve hizmet alımı yaptığını, davalı tarafın yasal süresi içerisinde müvekkilin kesmiş olduğu e-arşiv faturalarına da itiraz etmediğini, müvekkil tarafından başlatılan … 36. İcra Müdürlüğünün … esas ve … 5. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyalarına haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, takip konusu meblağ davalı tarafça bilinmekte olduğunu, likid bir alacak olduğunu, dava açılmadan önce tarafça arabuluculuk başvurusu yaptıklarını, davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamına, asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesine, her türlü yargılama gideri harç ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerine bırakılmasını karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekilinin 20/06/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; faturanın düzenlenmiş olması alacak hakkının oluştuğuna dair bir karine olmadığını, dava konusu hizmet usulüne uygun sunulmadığından davacının alacağı bulunmadığını, davalı ile davacı taraf arasında su arıtma sistemlerinin satış ve bakımlarına ilişkin anlaşma sağlanmadığını, davacı tarafından belirlenmiş olan hizmetin sunulmadığını, söz konusu hizmet davacı tarafça usulüne uygun bir şekilde yerine getirilmemesine rağmen fatura düzenlenerek işbu faturanın söz konusu hizmetin karşılığında verildiğinin iddia edildiğini, davanın reddine, alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini, talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: … yazı cevabı, … A.Ş. Yazı cevabı, Bilirkişi raporu dosyamız arasında mevcuttur.
Bilirkişi Mali Müşavir dosyaya sunulan rapor ile; davalı şirketin ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin süresinde yapıldığını, kapanış tasdikine tabi olan yevmiye defterinin kapanışının 30.06.2022 tarihinde yapılması gerekirken 07.09.2022 tarihinde yapıldığından takdiri delil olabileceğini, davacının davalı aleyhine … 36. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile başlattığı ilamsız takipte 3.835,00 TL (asıl alacak) + 46.34 TL = 3.881,34 TL alacağını talep ettiğini, yapılan incelemede davalı tarafın 3.835,00 TL tutarlı faturayı süresinden sonra iade ettiği ve yine süresinden sonra aynı faturaya ayıp ihbarı yapıldığını, davalının yaptığı ayıp ihbarı ile iade faturasının geçerliliği hakkında takdirin mahkemeye ait olduğunu, mahkemenin ayıp ihbarı ve fatura iadesinin süresinde yapılmadığı hakkında karar ittihazı halinde, davacının davalıdan 3.835,00 TL alacaklı olduğunun kabul edilmesi gereceğini, davacının bu alacağa takip tarihinden itibaren % ? faiz uygulaması gerekeceğini, davacının takip talebindeki talep ettiği faiz türü ve oranı tespit edilemediğini, … 5. İcra Müdürlüğü …E. Sayılı dosyası yönünden davacı taraf davalıdan 5.310,00 TL asıl alacağına takip tarihinden itibaren işleyecek %… oranlarda faizi ile tahsilini talep ettiğini, yapılan incelemede davacının dava konusu yaptığı fatura davalı tarafından süresinde iade edilmiş olduğunu, eğer davacı taraf ile ilgili fatura içeriğini davalıya ve/veya çalışanına teslim ettiğini ispat edebilirse 5.310,00 TL alacaklı olduğunun kabul edilmesi gerekeceğini, mahkemenin davacının bu yönde alacaklı olduğuna karar verirse 5.310,00 TL alacağa takip tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekeceğini, bildirmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK. Madde 67 kapsamında satım sözleşmesi kapsamında hazırlanan faturadan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili faturalar muhteviyatı ürünlerin davalıya teslim edildiği ancak davalının satımdan kaynaklı ayıp ihbarının yapılmadan, faturalar bedellerinin ödenmediği iddiasında bulunmuş, davalı vekili ise ürünlerin ayıplı olarak teslim edildiğinden fatura bedellerinin ödenmediği savunmasında bulunmuştur.
Uyuşmazlık; tacir olan taraflardan davacının sözleşme gereği hizmeti gereği gibi verip vermediği ile davalının ayıplı ifa ile ilgili olarak süresinde ve usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
Davalı yan cevap dilekçesinde ürünlerin teslim edilmediği iddiasında bulunmuş ve bu husus bilirkişi raporunda da belirtilmiş ise de, davalı vekilince keşide edilen 07/12/2021 tarihli ihtarnamede ürünlerin satın alındığı ancak ürünlerin arızalı ve ayıplı çıktığı belirtilmekle, cihazların davalı yana teslim edildiği anlaşılmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda tacirler arasındaki ihbar ve ihtarların ne şekilde yapılacağı 18/3. maddesinde; “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” olarak düzenlenmiştir.
Tacirler arasında satışa konu malın ayıplı çıkması halinde, alıcının yasal haklarını kullanabilmesi için 6102 sayılı TTK. mad. 18/1-c maddesindeki süreler içerisinde ayıp ihbarında bulunması zorunludur. Bu süreler, satılan malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise iki gün, açıkça belli değilse sekiz gündür.
Somut olayın incelenmesinde, tacir olan yanlar arasında su arıtma cihazı alım- satımı yapıldığı, ancak buna ilişkin sözleşmenin bulunmadığı, faturanın 2021 yılına ait olduğu, ürünlerin davacı satıcı tarafından davalı alıcı şirkete teslim edildiği ve bu hususta ihtilaf bulunmadığı, alıcı şirketin teslim edilen malların tamamının ayıplı ve kullanılamaz vaziyette olduğunu savunmakla, bu husustaki … 29.Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarını keşide ettiği görülmektedir.
Taraflar tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya dava tarihi itibariyle 6098 sayılı Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK mad. 23/1-c). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1 hükmü de uygulanacaktır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır: Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “Satıcı alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” denilmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Ancak TTK madde 23’de malın muayene ve ihbar yükümlülüğü düzenlenmiştir. Eğer alıcı iğfal edilmiş ise yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. maddesine göre alıcıyı iğfal etmiş olan satıcı, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz.
TTK ve TBK’daki düzenlemelerin birbirlerine paralel düzenlemeyi içerdiği gözetildiğinde: Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı tekeffül” denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya süresinde ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 23/c maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmeye mecburdur. Açıkça belli değilse alıcı emtiayı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde muayene etmeye veya ettirmeye ve bu muayene neticesinde emtianın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 23/c maddesinde gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde TBK 223 maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Borçlar Kanunun 223/2 maddesinde ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde bildirimin derhal yapılması aksi halde alıcı malı ayıp ile beraber kabul edilmiş sayılacaktır.
Bu ilkeler gereğince her kim, alıcının sözleşme yapılırken ayıpları henüz bilmeyeceği ve yalnız bu nedenden onun için zarar verici olan tekeffül görevinin kaldırılmasına razı olacağı üzerine spekülasyon yaparsa, hileli davranıyor demektir. Satıcının hilesi durumunda, tekeffül borcunu sınırlayan ya da kaldıran sözleşme kayıtları sonuç doğurmaz.
Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değildir. Fakat onları meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Yavuz, N.: s. 106-107) (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/11/2016 tarih, 2014/13-1401 Esas ve 2016/1060 Karar sayılı ilamı). Ancak davalı yanca açık ayıp durumunda bulunan cihazlar için teslimden 2 ay sonra ayıp ihbarının yapıldığı anlaşılmaktadır.
Alıcı olan davalı eğer ihbar külfetini yerine getirmiş olsaydı zamanaşımı süresi içinde TBK 227 maddesinin kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği düzenlenmiştir. Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir. Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür. İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır ( 6100 sayılı HMK m.187/1). TMK 6. maddesinde; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir. HMK’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir. Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Somut olayda davalı kendisine teslim edilen malların ayıplı olduğuna dair davacıya bildirimde bulunduğunu iddia etmiştir. Bu durumda, ayıp ihbarının yapıldığını ispat yükü davalı taraftadır. Davalı yan, davacıya anılan sürelerde ihbarda bulunmamış, ayıp ihbarını süresinden sonra ve teslimden 2 ay sonra …. 29.Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarı ile yapmıştır. TBK’nun 231/2 maddesine göre, satıcının alıcıyı iğfal etmiş olduğu söz konusu olmadığı gibi, bu husus ispat edilmiş de değildir.
Açıklanan nedenlerle TTK’nun 23.maddesine göre alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ile ve bu inceleme sonucu malın ayıplı çıkması halinde durumu satıcıya bildirmekle yükümlü olduğu, 8 günlük muayene ve ihbar yükümlülüğüne uymayan alıcının malı o hali ile kabul etmiş sayılacağı, ayıplar için kanunun kendisine tanıdığı hakları kaybedeceği, süresinde ayıp ihbarında bulunmayan davacının TBK’nun 227/1 maddesinden de yararlanamayacağı gibi davalı yanın ayıbın gizli olduğu yönünde de savunması bulunmamaktadır. Bir an için gizli ayıp bulunduğu varsayılsa bile ayıbın sonradan ortaya çıktığı tarihte derhal bildirimde bulunma yükümlülüğü bulunduğu halde aylarca sessiz kalınması cihazların mevcut haliyle kabul edildiği anlamına gelmekle davanın kabulü gerekmiş, ancak ihtar ile temerrüt olmadığından ise işleyen faiz talebinin reddi gerekmiştir.
Davalının icra takibine haksız yere itirazda bulunması ve alacağın faturadan kaynaklı olması sebebiyle likit olması nedeni ile toplam alacağın % 20 oranında icra inkar tazminatının (İİK md.67/2) tahsilde tekerrür olmamak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Açıklanan yasal gerektirici nedenlerine göre;
1-Davanın tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla KISMEN KABULÜNE,
A-Davalının … 5.İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin 5.310,00 TL asıl alacak ve bu alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek kaldığı yerden devamına,
B-İİK mad. 67/2 uyarınca alacak likit ve itiraz haksız olduğundan 5.310,00 TL alacağın %20’si olan 1.062,00 TL icra inkâr tazminatının tahsilde tekerrür olmamak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
C-Davalının … 36.İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 3.835,00 TL asıl alacak ve bu alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz üzerinden devamına, fazlaya ilişkin işlemiş faiz talebinin REDDİNE,
D-İİK mad. 67/2 uyarınca alacak likit ve itiraz haksız olduğundan 3.835,00 TL alacağın %20’si olan 767,00 TL icra inkâr tazminatının tahsilde tekerrür olmamak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 624,69 TL nispi karar harcından peşin yatırılan toplam 156,97 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 467,72 TL harcın arabuluculuk ücreti olan 1.540,00 TL’nin davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacı vekili lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince hükmolunan kısım üzerinden hesaplanan 9.145,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 1.358,75 TL bilirkişi-posta-tebligat ücreti, 80,70 TL başvuru harcı, 11,50 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 1.450,95 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan, kullanılmayan bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatıran tarafa iadesine
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, miktar itibariyle KESİN olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulünce anlatıldı.22/02/2023

Katip
(e-imza)

Hakim
(e-imza)