Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/460 E. 2023/897 K. 14.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/460 Esas
KARAR NO : 2023/897

DAVA : Alacak (Ticari İşletmenin Satılması Veya Devrinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/08/2020
KARAR TARİHİ : 14/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari İşletmenin Satılması Veya Devrinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; Müvekkili şirketin 2015 yılında kurulduğunu, kuruluş amacının … markalı ürünlerin satışı olduğunu, davalı şirket ile yapılan görüşmeler sonucunda 01.03.2016 tarihinde davalı ile aralarında “…” imzalandığını, 03.03.2017 tarihinde ise anılan sözleşmenin “Münhasır Olmayan Franchise Sözleşmesi” olarak yeniden düzenlendiğini, sözleşmeye uygun olarak müvekkilinin kiraladığı mağaza içerisini Davalı …’nun dekore ettiğini ve bu işin karşılığında müvekkili şirketten 760.000,00 TL çek aldığını, müvekkilinin ayrıca başlangıç bedeli olarak davalı şirkete 50.000,00 USD ödeme yaptığını, bu tutarın iadesinin de yapılmadığını, süreç içerisinde müvekkili şirketin işlerinin istenildiği gibi gitmediğini, maaş, vergi, kira ve davalı şirkete olan borçlarını ödeyemediğini, müvekkilinin zararının daha da büyümemesi için faaliyetine son verme kararı aldığını, Davalı şirketin dekorasyon bedelinin amortisman dışındaki kısmının bedelinin iade etmesini beklediklerini, davalı şirketin fesih protokolünde sadece 50.000,00’TL + KDV’lik bir bedel öngördüğünü, müvekkilinin bu tutarı kabul etmese de zararının daha da büyümemesi için protokolü imzalamak zorunda kaldığını, bu tutarında cariden düşüldüğünü ve KDV’nin dahil edilmediğini, müvekkili şirketin 80.527,89 TL borçlu çıkarıldığını, bu tutar içinde …bank …şubesine … lehine verilen 250.000,00 TL teminat mektubunun bozdurulması yoluna gittiğini ve müvekkilinin de bankalar nezdinde kara listeye düşmemesi Cari Hesap Mutabakat örneğini imzalamak zorunda kaldığını, müvekkili şirketin 300.000,00 TL’yi aşan dekorasyon iade bedeli alması gerekirken borçlu çıktığını, davalı tarafa 50.000 USD başlangıç bedeli ve 760.000,00 TL dekorasyon bedeli ödeyen müvekkiline sadece 50.000,00 TL iade hakkı tanındığını, anılan nedenlerle imzalanan cari hesap mutabakatının geçersiz olduğunu, sonuç olarak eksik olarak ödenen dekorasyon bedeli için şimdilik 250.000,00 TL+KDV, sözleşme ve sözleşmenin feshi nedeni ile bakiye alacak ve teminatın haksız yere bozdurulmasından dolayı şimdilik 1.000,00 TL’nin işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; Davacı ile bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 03.03.2017 tarihinde revize edildiğini, 20.06.2019 tarihinde imzalanan fesih protokolü ile sözleşmenin 30.06.2019 tarihinden itibaren feshedildiğini, imzalanan fesih protokolü ile müvekkilinin davacıya mağaza devri dekorasyon ve demirbaş bedeli olarak 50.000,00 TL ödeyeceğinin, davacının sözleşme feshi medeniyle müvekkilinden talep edebileceği herhangi zarar ve ziyanının bulunmadığını, tazminat ve hiçbir alacak talebinin olmayacağını kabul ve bayan ederek imza altına aldıklarını, davacının protokolü ve mutabakatı imzalarken baskı altında olduğunun ve kendi iradesiyle imzalamadığını ve irade bozukluğunu ileri sürdüğünü, Müvekkili ile davacı arasında cari hesap mutabakat ve fesih protokolü imzalandığını, anılan protokolde müvekkilinin ne kadar ödeme yapacağı, davalının her hangi bir zarara uğramadığı ve herhangi bir talepte bulunma hakkının kalmadığının açıkça belirtilerek taraflar arasında imza altına alındığını, davacının imzalamış olduğu mutabakat formunda 80.527,89 TL borçlu olduğunun görüleceğini, teminat mektubunun da alacaklı oldukları tutar için bozdurulduğunu, müvekkilinin … olması nedeniyle gerek cari hesap mutabakatının gerekse fesih protokolünü baskı altında imzaladığı iddialarının davacının tacir olması nedeniyle TTK madde 18 gereği basiretli bir iş adamı gibi davranmak zorunda olması sebebiyle yersiz olduğunu, fesih protokolü tarihinin 20/06/2019 tarihli olması TBK mad.39 gereği bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedeniyle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce tarafların bildirdiği deliller toplanmış, bilirkişi raporları, tanık beyanları dosyamız arasına alınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık,taraflar arasında imza edilen franchise sözleşmesi ve sözleşmeye ilişkin diğer mutabakatlar kapsamında yer alan edimler nedeni ile davacı aleyhine aşırı yararlanma halinin mevcut bulunup bulunmadığı, öyle ise davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı, davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı hususunda toplanmaktadır.
Taraflarca bildirilen delillerin toplanmasının ardından tanık beyanları alınmış, davacı tarafın ticari defter ve kayıtlarının …’da bulunduğunu bildirmesi nedeniyle dosyamız davacının 2016-2019 yılı ticari defter ve kayıtları incelenmek suretiyle rapor tanzimi için … Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiş ve mali müşavir bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından ibraz edilen 12/10/2022 tarihli raporda özetle;
“-Taraflar arasındaki ticari ilişkinin 10.01.2016 tarihinde başladığı,
-Davacı şirketin davalı şirkete 07.01.2016 tarihinde “…” açıklamasıyla (59.000 USD*3.004 TL Kur) 177.236,00 TL tutarında ödeme yaptığı,
-01.07.2016 tarihinde davalı … A.Ş.’nin “BÜRO VE OFİS EŞYALARI” açıklamasıyla 747.648,00 TL tutarlı ve yine aynı tarihte “BİLGİSAYAR YAZICI VE DİĞER MALZEMELERİ” açıklamasıyla 15.023,76 TL tutarlı olmak üzere toplamda 762.671,76 TL tutarında fatura düzenlediği,
-Fesih sözleşmesinden sonra davalı … A.Ş.’nin 19.07.2019 tarihinde davacı şirkete KDV dahil 59.000,00 TL ödeme yaptığı,
-2019 yılı ve sonrasında davacı şirketin ödemelerini geciktirmeye başladığı,
-2016-2018 yılları arasında kira ve ortak gider paylarını her ay düzenli şekilde ödediği, 2019 yılında ise her ay ortalama 30.000,00 TL borç devri ile faaliyetine devam ettiği,
-Davacı şirketin SGK borçlarını süresinde ödediği, vergi ödemelerinin ise 2019 ve 2020 yıllarında gecikmelerle yapıldığı,
-Davacı şirket tarafından yapılan ve alınan ödemelerin taraflar arasında yapılan sözleşme şartlarına uygun olduğu,
– Davacı şirketin zor durumda kalması ve imzalanan fesih imzalamadığı hususunun mahkemenin takdirinde olduğu,
– Davatarihi itibarı ile davacının davalıdan her hangi bir alacağının kalmadığı tespit edilmiş olup” şeklinde rapor ibraz edilmiştir.
Davacı defterlerinin incelenmesi üzerine davalı ticari defter ve kayıtları da incelenerek rapor tanzimi için dosyamız mali müşavir, ekonomi-finans alanında uzman bilirkişi ve sektör bilirkişisine tevdi edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından ibraz edilen 28/02/2023 tarihli raporda özetle;
“a.Cari hesap yönünden tarafların ticari defterlerinde borç alacak kaydı bulunmadığı,
b.Sözleşmenin Hükümler/Genel olarak başlıklı 1/b maddesi gereğince davalının, davacıdan 07.01.2016 tarihinde, “ Bayilik Katılım Bedeli” olarak 50.000 USD + KDV 9.000 USD, gelir (150.200 TL +%18 KDV 27.036,00 TL – 177.236,00 TL) tahsil ettiği, tahsil edilen bu parayı cari hesaplarına gelir olarak işlediği,
c.Sözleşmenin 8.b maddesi gereği davalının teminat mektubunu doğmuş veya doğacak bir alacağı olması halinde nakde dönebileceği hususunun düzenlendiği, bu kapsamda Sözleşmeye göre haksız bir nakte dönüşün olmadığı,
d.Sözleşmeye göre fesih, münfesih olması başlıklı 10/e maddesi gereğince mağazanın 3. Kişiye devredildiği – takdirde mağazadaki dekorasyon malzemesinin bedelinin, BAYİ’nin ticari defterlerindeki yazılı ve amortisman düşmüş net bedelden BAYİ’ye ödeneceği, bu yönde fatura üzerinde yapılan incelemede, amortismanı düşmüş dekorasyon ve donanım bedelinin bakiye kalan tutarı 253.440,00’TL olduğu,
Fesih Protokolü 4 ve 6. maddeleri gereği davalı yanın ödemekle mükellef olduğu toplam bedelin 50.000 TL + KDV olduğu, bu bedelin davalı yan tarafınca 17.09.2019 tarihinde davalıya ödendiği, fesih protokolü gereği tarafların birbirlerinden başkaca bir ücret talep edilmeyeceği,
Sözleşme hükümlerinin esas alınması halinde 253.440,00 TL’nin davacı yana ödenmesi, kalan taleplerinin reddi gerektiği,
Aksi hal yani Fesih Protokol’ünün esas alınması halinde ise davanın reddi gerektiği” yönünde tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Alınan bilirkişi raporunda taraflar arasındaki fesih protokolünün imzalanmasında davacı tarafın davasına temel oluşturan aşırı yararlanma iddiası yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşıldığından fesih protokolünün imza edildiği tarih ve davanın açıldığı tarih itibariyle davacının mali durumunun tespiti ile dinlenen tanık beyanları ve dosya kapsamında yer alan tüm bilgi ve belgeler sektörel ve hukuki açıdan birlikte değerlendirilmek suretiyle taraflar arasında imza edilen franchise sözleşmesi ve sözleşmeye ilişkin diğer mutabakatlar kapsamında yer alan edimler nedeni ile davacı aleyhine aşırı yararlanma halinin mevcut bulunup bulunmadığı, öyle ise davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı, davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı hususlarında aşırı yararlanmanın objektif ve subjektif unsurları üzerinde durularak tarafların itirazlarını karşılar şekilde ek rapor düzenlenmek üzere dosyamız yeniden bilirkişilere tevdi edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından ibraz edilen 18/07/2023 tarihli ek raporda özetle;
“-Cari hesap yönünden tarafların ticari defterlerinde borç alacak kaydı bulunmadığı,
-Sözleşmenin Hükümler/Genel olarak başlıklı 1/b maddesi gereğince davalının, davacıdan 07.01.2016 tarihinde, “ Bayilik Katılım Bedeli” olarak 50.000 USD + 9.000 USD KDV (150.200 TL + %18 KDV 27.036,00 TL – 177.236,00 TL) tahsil ettiği, tahsil edilen bu parayı cari hesaplarına gelir olarak işlediği,
-Sözleşmenin 8.b maddesi gereği davalının teminat mektubunu doğmuş veya doğacak bir alacağı olması halinde nakde dönebileceği hususunun düzenlendiği, bu kapsamda Sözleşmeye göre haksız bir nakte dönüşün olmadığı, bu sebeple davalının davacıdan alacaklı olmadığı
-TBK. m.28 kapsamında davanın fesih protokolü (20.06.2019) esas alınması halinde 1 yıllık hak düşürücü geçtikten sonra (arabulucu başvuru tarihi 29.06.2020) açıldığı,
-Dava tarihi itibariyle davacının mali durumunun tespitinin yapılamadığı, ancak talimat yolu ile alınmış bilirkişi kurulu raporunda davacının, 2016 yılından itibaren borca batık olduğunun belirlendiği,
-TBK. m.28 kapsamında aşırı yararlanmanın objektiflik şartının gerçekleştiği,
-TBK m.28 kapsamında aşırı yararlanmanın subjektiflik şartının gerçekleştiği,
-Sözleşmeye göre fesih, münfesih olması başlıklı 10/e maddesi gereğince mağazanın 3. Kişi devredildiği takdirde mağazadaki dekorasyon malzemesinin bedelinin, BAYİ’nin ticari defterlerindeki yazılı ve amortisman düşmüş net bedelden BAYİ’ye ödeneceği, bu yönde fatura üzerinde yapılan incelemede, amortismanı düşmüş dekorasyon ve donanım bedelinin bakiye kalan tutarı 253.440,00 TL olduğu,
-Fesih Protokolü 4 ve 6. maddeleri gereği davalı yanın ödemekle mükellef olduğu toplam bedelin 50.000 TL + KDV olduğu, bu bedelin davacı yan tarafınca 17.09.2019 tarihinde davalıya ödendiği, fesih protokolü gereği tarafların birbirlerinden başkaca bir ücret talep edilmeyeceği,
-Sözleşme hükümlerinin esas alınması halinde 253.440,00 TL’nin, davacı yana dava tarihinden itibaren avans faizi ile ödenmesi, kalan taleplerinin reddi gerektiği,
Aksi hal yani Fesih Protokol’ünün esas alınması halinde ise davanın reddi gerektiği” yönünde ek rapor ibraz edilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlıkta fesih protokolünün aşırı yararlanma (gabin) nedeniyle geçersiz (illetli) olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak, zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 28. maddesi ile aynen; “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” hükmü getirilmiştir.
Davalı tarafça hak düşürücü süre dolduktan sonra dava açıldığına ilişkin itirazda bulunulmuş ise de covid-19 tedbirleri nedeni ile hak düşürücü sürelerin 13/03/2020 -15/06/2020 tarihleri arasında durmuş olduğu ve cari hesap mutabakat tarihi ile dava tarihi dikkate alındığında davanın belirtilen süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Gabin (aşırı yararlanma) bir sözleşmede tarafların edimleri arasında açık nispetsizlik bulunması olarak tarif edilebilir. Bir olayda gabinin varlığından söz edebilmek için objektif ve subjektif unsurların gerçekleşmesi gerekmektedir. Objektif unsur; edimler arasında açık bir nispetsizlik olarak tarif edilebilir. Subjektif unsur ise, zarar görenin müzayaka halinde olmasından veya iş hafife almasından yahut da tecrübesizliğinden dolayı gabinin gerçekleşmesi ve karşı tarafın bu durumdan bilerek yararlanmış olması olarak açıklanabilir (Turgut Uyar, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Cilt 1, sayfa 1041 vd.).
O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptâl davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir. Hemen belirtmek gerekir ki aşırı yararlanma iddiasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani subjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenerek sonuca ulaşılmalıdır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesi, “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” şeklinde düzenlenmiştir. Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. Objektif iyiniyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını yasanın korumayacağını belirtmiştir. Ancak dürüstlük kurallarını, her olayda geçerli kabul edilebilecek bir ölçüt bulunmamaktadır. Bu nedenle her somut olayda, iyiniyet kurallarına aykırılığın olup olmadığı kendi şartları içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olayda, davacı vekilince mali anlamda zorluk yaşandığı için 20/06/2019 tarihli fesih protokolüne imza atmak zorunda kalındığı ve 250.000 TL’lik nakit teminat mektubunun bozulmaması için bankanın ve davalının kendilerini zorlamaları sonucunda 05/09/2019 tarihli hesap mutabakatının imza edildiği ileri sürülmektedir. Raporda yapılan tespitlere göre davacının mali ve ekonomik durumu ile fesih protokolünün imza edildiği tarih ve protokol şartları göz önünde bulundurulduğunda davacının gabin iddiasına yönelik objectif unsurun varlığı kabul edilse dahi davacının şirket olması sebebiyle basiretli davranmakla yükümlü olduğu, dosya kapsamına sunulan bilgi belge ve tanık beyanlarından subjektif unsurun varlığının kanıtlanamadığı (İstanbul BAM 44. HD.’nin 2020/855 Esas ve 2021/250 Karar sayılı ilamı), buna göre eldeki davada gabin şartlarının oluşmadığı kanaatine varıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Açıklanan gerekçeye göre;
1-Davanın reddine,
2-Karar tarihine göre alınması gereken 269,85 TL harçtan peşin alınan 4.286,46 TL harcın mahsubu ile bakiye ‭4.016,61 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacı yana iadesine,
3-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-13,14. Maddeleri ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 26.maddesi gereğince Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri gereğince hesaplanan 39.650,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan 78,00-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı ve davalı tarafından yatırılan ve artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair verilen karar davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliyesi ( İstinaf Mahkemesi ) nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usülen anlatıldı. 14/11/2023

Katip Hakim
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır