Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/135 E. 2021/286 K. 06.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/135 Esas
KARAR NO : 2021/286

DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/02/2020
KARAR TARİHİ : 06/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile … AŞ. (…) arasında 25.07.2018 tarihinde bir sözleşme imzalandığını, sözleşmenin konusu, müvekkilinin taşeron sıfatıyla dava dışı …’teki iş sahibinin belirlemiş olduğu alçıpan, kartonpiyer ve kutu profil imalatlarını yapması ve bunun karşı edimi olarak da iş sahibinin müvekkiline 60.000 TL ödemesinden ibaret olduğunu, müvekkilice yapılan tespitlerin ardından davalı … tarafından belirtilen metraj ve ölçümlerin yanlış olduğu ortaya çıktığını, doğru metraj ve ölçülere göre yapılacak işin toplam bedelinin 60.000 değil çok daha fazlası olan 143.577,68 TL olduğu karşı tarafa bildirildiğini ve karşı tarafça bu bedel onaylandığını, sözleşmeye uygun olarak yerin tesliminden itibaren müvekkili tarafından işe başlanıldığını, devam eden süreçte sözleşmeye konu iş eksiksiz, tam ve zamanında tamamlanacak bir iş gücü ve hızla imalat yapılmaya başlanıldığını, müvekkilinni bu süreçte ulaşım masrafları ve haricinde yaptığı birçok masrafla devamlı bir şekilde zarara uğradığını, iş, taraflar arasındaki anlaşmaya uygun olarak tamamlanmış ve teslim edildiğini, teslimin ardından talep edilen revize işler (ek işler) için de müvekkili tarafından karşı tarafa ayrıca fiyat teklifi sunulduğunu, sunulan teklif 35.865,00 TL olduğunu, bu bedelin de karşı tarafça onaylandığını, ek işler de müvekkili tarafından yapılarak tamamlandığını, bu sayılan işlerin tamamının imalatı için gereken bütün malzemelerin bedeli müvekkilice ödenerek nakliye masraflarıyla birlikte malzemeler müvekkili tarafından temin edildiğini, imalatta kullanılan malzemeler için davalı tarafça herhangi bir ödeme yapılmadığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 10.000 TL’lik temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte taraflarına ödenmesini ve davanın kabulü ile yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile davalı müvekkili şirket arasında 25.07.2018 tarihinde imzalanan sözleşme imzalandığını, bu sözleşmenin dışında davacı taraf ile müvekkili şirket arasında herhangi yazılı veya sözlü herhangi bir anlaşma bulunmadığını, imzalanan sözleşmeye göre davacı tarafın yaptığı işin karşılığında belirlenen 60.000 TL bedelin tümü müvekkili şirket tarafından davacı tarafa ödendiğini, davacı taraf da bu bedelin kendilerine ödendiğini dilekçenin 3. Sayfasında 9. Maddesinde ve kabul ettiğini, davacı taraf dava dilekçesinde davacı şirketle müvekkili şirket arasında imzalanan sözleşmenin dışında işin metraj ve ölçüleri konusunda başka bir anlaşma bulunduğu iddiasının kabulünün mümkün olmadığını, davacı tarafın özellikle taraflar arasında 143.577,68 TL’lik bir bedel tespit edilmiş olduğu iddiasının hiçbir hukuki dayanağının olmadığını, zira davacı taraf tek taraflı olarak bir hesaplama yapıp müvekkili şirkete bildirdiğini, ancak müvekkili şirket tarafından kabul edilmediğini, davacı taraf dilekçesinde sözleşmenin imzalanmasından sonra eksik metraj ve ölçülerin müvekkili şirkete ihtaren bildirildiği iddiası doğru olmadığını, davacı tarafından müvekkili şirkete bu konuda herhangi ihtar gönderilmediğini, ayrıca davacı tarafın iş tesliminden sonra müvekkili şirkete 35.865.00 TL’lik teklif sunmuş olduğu ve bu teklifin de davalı müvekkili şirket tarafından kabul edildiği iddiası da tamamen hayali olduğunu, bu nedenlerle davacı tarafından haksız, mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun olarak müvekkili şirket aleyhine açılmış olan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, taraflar arasında yapılan eser sözleşmesinde edimlerin yerine getirilip getirilmediği hususundan kaynaklı alacak istemine ilişkindir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 3. maddesi hükmüne göre, bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa ticari iş sayılmazlar (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı- İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı Kanunun 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447,  yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2015 gün ve 2014/15-1026 E. 2015/1765 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
TTK’nın 5/1.maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesinin tüm ticari davalar ile çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olacağı düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 2.maddesinde ise Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanı düzenlenmiş olup madde metnine göre, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olacağı hüküm altına alınmıştır.
Görevle ilgili değerlendirmenin 6102 Sayılı TTK’nun 4 ve 5.maddesindeki düzenlemeler gözetilerek yapılması gerekir. 6102 Sayılı Kanun’un 19.maddesi ”ticari iş karinesi” başlığını taşımakta olup, bu maddenin 2.fıkrasında yer alan ”Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.” hükmünün, görevli mahkemenin belirlenmesinde dikkate alınması mümkün değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2015/15-440 esas 2015/1769 karar sayılı ilamı).
Yapılan açıklamalar ışığında somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığı, davalı taraf tacir ise de İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 02/11/2020 tarihli müzekkere cevabında davacının ikinci sınıf tüccar olarak işletme hesabına göre defter tuttuğunun bildirildiği, davacının faaliyetlerinin VUK’nun 177. maddesindeki esnaf faaliyeti sınırını aşmadığı, davacının tacir olduğu konusunda dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarda herhangi bir delil de bildirmediği, buna göre davacı tarafın tacir sıfatını haiz olmadığı anlaşıldığından mahkememizin mutlak ve nispi ticari dava niteliği taşımayan işbu davaya bakmakla görevli olmadığı ve görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu kanısına varılmakla aynı yöndeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2015/15-440 esas 2015/1769 karar sayılı, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 22/09/2014 tarih 2014/16770 esas 2014/12375 karar sayılı ve Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 2015/26517 esas 2015/29551 karar sayılı ilamları ile görev hususunun dava şartlarından olması nedeniyle HMK’nın 114 ve 115. Maddeleri doğrultusunda yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerektiği hususu nazara alınarak davanın görev yönünden usulden reddine ve mahkememizin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde ve HMK 20.mad uyarınca 2 haftalık süre içinde talep halinde dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Açıklanan gerekçeye göre;
1-Dava dilekçesinin HMK 114/1-c , 115/2 mad uyarınca görev yönünden usulden reddine ve mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-Karar kesinleştiğinde ve HMK 20 md uyarınca 2 haftalık süre içinde talep halinde dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-Harç, vekalet ücreti, yargılama giderleri konusunda görevli mahkemece karar verilmesine,
Dair verilen karar davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliyesi ( İstinaf Mahkemesi ) nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usülen anlatıldı. 06/04/2021

Katip …
(e-imza)

Hakim …
(e-imza)