Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/339 E. 2018/405 K. 22.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/339
KARAR NO : 2018/405

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 07/04/2017
KARAR TARİHİ : 22/03/2018

Mahkememizde görülmekte olan Genel Kurul Kararının İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA /
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Ve Tic. A.Ş.’nin 17.03.2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurulu’nda alınan “şirket esas mukavelesinin tasarruf hakları başlıklı 6. Maddesinin değiştirilmesine” yönelik genel kurul kararının; hukuka, kanuna ve iyiniyet ile dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle butlanına veya bu mümkün olmaz ise iptaline karar verilmesi gerektiğini, olağanüstü genel kurulda alınan ve iptali gereken iş bu kararın anonim şirketin temel yapısını bozan ve sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen bir karar olduğu ve bu nedenle 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 447. Maddesi uyarınca butlan yaptırımına tabi tutulması gerektiğini, müvekkilinin TTK 445 maddesi hükmü gereğince söz konusu olağanüstü genel kurula katılarak alınan karara olumsuz oy kulanıp, muhalefetini tutanağı geçirttiğinibu nedenle iptal davası açma hakkına haiz olduğunu, iptali talep edilen genel kurul kararının tacirin basiretli davranma yükümü ile şirket sermayesinin korunması ilkesini bertaraf ederek bir yandan da dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini, ilgili esas sözleşme hükmünün tadil edilen haliyle, şirketin 3.kişiler lehine çeşitli teminatlar verebilmesini sağlamak suretiyle tarifi imkânsız zararlara uğratacağını, şirketin ilk ve öncelikli sorumluluğunun sermayesini korumak olduğunu, bu kurala ilişkin bir aykırılığın butlanla malul olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, ayrıca davalı şirketin 17.03.2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurulu’nda alınan “şirket esas mukavelesinin tasarruf hakları başlıklı 6. Maddesinin değiştirilmesine” yönelik genel kurul kararının dürüstlük kuralına açıkça aykırı olması nedeniyle iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP /
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; söz konusu dava ile ileri sürülen taleplerin bir arada istenebilir nitelikte olmadığını, zira farklı hukuki sebeplere dayandıklarını, bu nedenle davanın hukuki dayanaktan yoksun ve kötüniyetli (TTK md. 451) olduğunu, ayrıca yapılan değişikliğin, esas sözleşmenin değiştirilmesine ilişkin usule uyularak yapılması yanında hükmün eski haline nazaran büyük bir değişiklik olmadığını, ticari hayatın gereği olarak, yaygın bir uygulaması bulunan gayrimenkul rehnine başvurabilmek adına ve şirket sermayesini kullanarak daha fazla gelir elde etmek amacıyla yapıldığını, yapılan bu değişiklikle esasen şirket yetkililerine bir tasarruf yetkisi verildiğini ve bu yetki kullanılırken bir zararın doğması halinde ve kusurlarının varlığı şartıyla bu hususun halihazırda TTK md. 553 vd.’da yer alan sorumluluk hükümleriyle düzenlendiğini ve tasarruf yetkisini somut bir veri olmaksızın önceden zarar ihtamaline karşılık kısıtlamaya yönelik olarak açılan iş bu davanın kötüniyetli olduğunu, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının da bulunmadığını, bu nedenlerle hukuki dayanaktan yoksun ve kötüniyetli olarak açılan iş bu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE /
Dava, davalı şirketin 17/03/2017 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan şirket esas mukavelesinin tasarruf hakları başlıklı 6. Maddesinin tadiline yönelik alınan kararın şirket sermayesinin korunmasına aykırılık sebebiyle mutlak butlanla malul olduğuna ve uygulanmamasına veya bu kararın hukuka kanuna objektif dürüstlük ve iyiniyet kurallarına açıkça aykırılık teşkil etmesi ve şirket aleyhine olacak tasarruflarda bulunması yolunun açıldığı dikkate alınarak iptaline karar verilmesi talebine ilişkindir.
Yapılan yargılamada davalı şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasında kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile ultra vires ilkesi kaldırılmış olduğundan, işletme konusunun ticaret şirketlerinin hak ehliyetinin sınırlarını belirleme işlevi artık söz konusu değildir .
6762 sayılı (eski) TTK’nun ticaret şirketlerinin hak ehliyetini işletme mevzuu çevresi ile sınırlayan 137. Maddesi, 6102 sayüı TTK’ya alınmamıştır. Bu hüküm yerine kabul edilen 125. maddenin ikinci fıkrasında, “Ticaret şirketleri, Türk Medeni Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçlan üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca Kanunun gerekçesinde de ultra vires ilkesinin kaldırıldığı açıkça belirtilmiştir.
6762 sayılı (eski) TTKnın ticaret şirketlerinin hak ehliyetini işletme mevzuu çevresi ile sınırlayan 137. Maddesi, 6102 sayılı TTKya alınmamıştır. Bu hüküm yerine kabul edilen 125. maddenin ikinci fıkrasında, “Ticaret şirketleri, Türk Medeni Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca Kanunun gerekçesinde de ultra vires ilkesinin kaldırıldığı açıkça belirtilmiştir.
Ultra vires ilkesi, hak ehliyetine ilişkin bir sınırlama niteliğinde olduğundan, bu kuralı kaldıran yeni düzenleme (m. 125) ile birlikte ticaret şirketlerinin “hak ehliyetinin kapsamını artık işletme konusuyla sınırlamamıştır. Nitekim yeni TTK md. 125/2 hükmünün atıf yaptığı TMK m. 48 hükmü de tüzel kişilerin hak ehliyetini düzenlemekte; bu kişilerin cins, yaş, hısımlık gibi gerçek kişilere hasredilenler dışındaki tüm hakları edinebileceklerini ve borçları yüklenebileceklerini ifade etmektedir.
Üstelik TTK m. 125 hükmü, Kanun’un ticaret şirketlerine ilişkin genel hükümler kısmında yer aldığından, tüm ticaret şirketlerinin sınırsız hak ehliyetine sahip olduğu ve hak ehliyeti açısından şahıs şirketleri ile sermaye şirketleri arasında herhangi bir farklılık gözetilmediği anlaşılmaktadır.
Kanun koyucu’nun ticaret şirketlerinin hak ehliyetinin MK m. 48 hükmü uyarınca gerçek kişilere has olan özellikler dışında sınırlanamayacağı iradesi o derece kuvvetli ve şüpheye yer bırakmayacak niteliktedir ki, 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m.l5’te “Şirket sözleşmelerinde veya esas sözleşmelerinde 6762 sayılı Kanunun 137nci.maddesine uygun olarak, şirketin hak ehliyetinin şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede yazılı işletme konusu ile sınırlı olduğunu belirten hükümler bulunması halinde bu hükümler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yazılmamış sayılır.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Buna göre, esas sözleşmede herhangi bir değişiklik yapılmasa bile bir ticaret şirketinin esas sözleşmesinde bazı işlemleri yapamayacağına ilişkin veya bu şekilde yorumlanmasına imkan verecek olan hükümler TTK nun yürürlüğe girmesinden sonra geçersiz sayılacaktır.
Yukarıda açıklandığı üzere, şirketin esas sözleşmesinde yer vermek istediği hususlar bakımdan hak ehliyetine ilişkin bir sınırlama hukuken mevcut değildir. Bu bağlamda şirketin işletme konusu bir sınır oluşturmamaktadır. Anılan nedenlerle, ilgili esas sözleşme hükmünün gerek eski gerekse yeni halinde yer alan “…mevzuu ile ilgili olmak üzere…” ibaresinin, söz konusu hükme hukuken bir etkisi bulunmamaktadır.Ayrıca esas sözleşmenin eski hali şirketin sadece kendi alacakları için ipotek alabileceği veya verebileceği düzenlendiğinden ve başkasının borcu için ipotek verilmesine tüzel kişiler açısından herhangi bir sınırlama bulunmadığından, esas sözleşme değişikliği yapılmamış olsaydı dahi, esas sözleşmenin eski halindeki bu sınırlamanın 6103 sayılı TTK m. 15 uyarıca geçersizliği söz konusu olacaktı.
Kaldı ki, üçüncü kişilerin kullandıkları krediler için şirketin teminat vermesi de Yargıtay’a göre işletme mevzuu içinde değerlendirilmektedir. Gerçekten, Yargıtay 11. HD. 23.03.1982 tarih ve 1982/85^ E. 1982/1225 K. Sayılı ilke kararında; “TTK.nun 137. maddesi hükmü gereğince, ticaret ortaklıkları tüzel kişiliğe haiz olduklarından kendi ana sözleşmelerinde yazılı (işletme konusu) çerçevesi içinde kalmak şartı ile bütün hakları edinebildikleri gibi, bütün borçları da yükümlenebilirler. Bir şirketin iş letme konusu (iştigal konusu) demek, o şirketin devamlı olarak yapacağı ticari işlemler demektir. Bunlar da o şirketin ana sözleş meşinde belirtilen (şirket maksat ve mevzuu) ile ilgili işlemlerdir. Bununla birlikte, bir ticari işletmenin kendi anasözleşmesinde belirtilen işletme mevzuuna doğrudan doğruya girmemekle beraber, o işletmenin ticari faaliyetlerini kolaylaştıran ticari iş ve ticari sözleşmelerin de o işletmenin mevzuu içinde bulunduğunun kabulü zorunludur. Ticari amaç güden işletmelerin kredi temini konusunda bankalara karşı müştereken sorumluluk yüklenmek suretiyle birbirlerine destek olmaları ve ticari faaliyetlerini bu suretle sürdürebilmeleri halini ticari hayatın normal ve mutad işlemleri arasında kabul etmek gerektiğinden, bu davada söz konusu olan (kefalet akdinin) de davacı şirket yönünden kendi işletme mevzuu çerçevesi içinde kalan (bir muamele) den ibaret olduğu gözönünde tutulması zorunlu bulunmaktadır. Aksi düşüncenin kabulü ticari hayatın normal seyrine ve süratli akışına engel teşkil edebilecektir. Açıklanan bu hususlar dairemizin kökleşmiş içtihatı halinde bulunmaktadır (11. HD.nin 7.2.1978 tarih, 1978/7 esas, 1978/354 karar ve 4.3.1979 tarih ve 1979/392 esas, 1979/981 karar sayılı ilâmları). O halde yukarıdaki açıklamaların ışığı altında dava konusu kefalet akdinin de davalı anonim şirket mevzuu içinde kalan (mutad bir muamele) olduğu ve bu nedenle de TTK.nun 137. ile 321. maddeleri gereğince geçerli bir işlem olduğu kabul edilerek, alacak miktarına da davalı tarafından itiraz edildiğine nazaran, bu yöne ilişen itiraz konusunda gerekli inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşünceyle davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmediğinden hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir” şeklinde karar vermiştir.
Sermaye, şirket kavramının zorunlu unsurlarındandır. Sermaye konulmadan şirket kurulması mümkün değildir. Şirketin kuruluşu sırasında taahhüt edilen sermaye, ortaya çıkan tüzel kişiliğin ilk malvarlığını oluşturacaktır. Ticaret şirketlerine ilişkin genel hükümler arasında sermaye unsuru düzenlendiği gibi (TTK m. 127-132), her şirket tipine ilişkin olarak ilgili şirketin özellikleri çerçevesinde özel düzenlemelere de yer verilmiştir.
Sermayenin korunması ilkesi ise, dar anlamda şirkete getirilen sermaye tutarının iadesine, eksilmesine engel olurken, geniş anlamda şirketin malvarlığının korunması olarak anlaşılmaktadır.
Anonim şirketlerde sermaye kavramının önceden belirlenmiş ve muayyen olması şirketle işlem yapan üçüncü kişiler bakımından güvence oluşturmaktadır. Ayrıca sermaye şirketlerine özgü sınırlı sorumluluk ilkesinin varlığı, anonim şirket sermayesinin şirketin hizmetinde bulunması ve üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesi, sermayenin korunması ilkesinin bir gereğidir. Ancak, sermayenin korunması ilkesi, sermayenin dokunulmazlığını ifade etmemektedir. Zira, sermayenin korunması ile amaçlanan, bilançonun pasif tarafındaki esas sermaye rakamı karşısında yer alan aktif değerlerin korunmasının sağlanmasıdır. Başka bir deyişle, şirket bilançosu ile finansal raporlar gibi şirketin mali durumuna ilişkin belgelerde sermayenin karşılığının gösterilmesi ve bu şekilde TTK’nın aradığı şeffaflık ve dürüst resim ilkesi (TTK md. 515) gibi kavramların içinin doldurulmasıdır. Aksi halde şirketin hiçbir durumda kullanamayacağı bir sermayenin korunmasından söz edilmesi gerekecektir ki bu yorum anonim şirketlerin olmazsa olmaz unsuru olan ekonomik amaç unsuru ile ters düşecektir (TTK md. 331).6 Diğer taraftan, sermayenin karşılığının, anonim ortaklığın devamı süresince muhafaza edilmesi şarttır. Sermayenin korunması ilkesi olarak anılan bu ilkenin bir sonucu olarak, pay sahipleri, ortaklığa sermaye olarak getirdikleri paraları geri isteyemezler. Ayrıca belirtmek gerekir ki pay sahiplerinin şirkete borçlanma yasağını düzenleyen TTK m. 358 ve yönetim kurulu üyelerinin şirkete borçlanma yasağını düzenleyen TTK m. 395 malvarlığının korunması ilkesinin bir yansımasıdır.
Sermayenin korunması hakkındaki hükümlere aykırı genel kurul kararları batıldır. Örneğin, TTK md. 379 vd. hükümlerine aykırı olarak şirketin kendi hisselerini iktisap edeceğine veya rehin alacağına ilişkin genel kurul kararı veya esas sözleşme hükmü batıldır. Yine md. 332’de öngörülen asgari sermaye miktarına ilişkin hükme aykırı genel kurul kararı ve esas sözleşme düzenlemesi; itibarî değerin altında hisse çıkarılacağına ilişkin genel kurul kararı ve esas sözleşme hükmü; md. 358’deki pay sahiplerinin şirkete borçlanma yasağına aykırı genel kurul kararı ve esas sözleşme düzenlemesi batıldır.
Anonim şirketin sermaye şirketi olması ve üçüncü kişilere karşı yalnız şirket tüzel kişiliğinin, kendi malvarlığı ile sorumlu olması sebebiyle, sermayenin korunması ilkesi gündeme gelmiştir.
Tek başına şirketçe 3 .kişiler lehine çeşitli teminatlar verilmesi, sermayenin korunması ilkesinin ihlaline sebebiyet vermez. Zira, sermayenin karşılığı gösterilmek kaydıyla şirket herhangi bir kayba veya zarara uğramadan da bu imkandan yararlanmak mümkündür. Ticaret hayatında bu tür teminatların verilmesi ticari ilişkilerin devamı açısından veya benzeri sebeplerle bazen bir zorunluluk olarak ortaya çıkabilir. Nitekim, yukarıda zikredilen Yargıtay 11. HD. Kararında “Ticari amaç güden işletmelerin kredi temini konusunda bankalara karşı müştereken sorumluluk yüklenmek suretiyle birbirlerine destek olmaları ve ticari faaliyetlerini bu suretle sürdürebilmeleri halini ticari hayatın normal ve mutad işlemleri arasında kabul etmek gerektiğinden…” denmek suretiyle bu hususa vurgu yapılmıştır.
Yapılan yargılama sonunda, davalı şirketin esas sözleşmesinin 6. Maddesinin değişikliğine ilişkin olarak alınan ; ” Şirket mevzuu ile ilgili olmak üzere, gayri menkuller alır, satar, kiralar. Şirket alacaklarına teminat olarak ipotek alabilir ve ipoteği başkasına devredebilir. Taahhütlerinin icrasını sağlamak için ipotek verebilir. Gerek kendisi, gerekse de 3. Gerçek ve/veya tüzel kişiler lehine olmak üzere gerek kendisi gerekse de 3.gerçek ve/veya tüzel kişi/kişilerin kullandıkları ve/veya kullanacakları kredilerin ve/veya doğmuş ve/veya doğacak borçlarının teminatını teşkil etmek üzere şirket adına kayıtlı taşınmazları ipotek olarak verebilir, rehin ile sınırlandırabilir, serbest dereceden istifade hakkı tanıyabilir. ” şeklindeki kararın batıl olmadığı ve iptalinin de gerekmediği sonuç ve kanaatine varıldığından davanın reddine karar vermek gerektiği,
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi gerekçeli ve hüküm kurmaya yeterli bilirkişi raporu, dosyadaki belgeler ve tüm dosya kapsamı itibariyle anlaşılmış olmakla;
Belirtilen nedenlerle:
HÜKÜM /
1-Davanın Reddine,
2-Peşin alınan harç yeterli olduğundan başkaca harç alınmasına gerek olmadığına,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettiğinden A.A.Ü.T.ne göre hesaplanan 2.180,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi ilgili dairesine ( istinaf ) başvuru yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/03/2018

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …