Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/241 E. 2019/114 K. 15.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/241 Esas
KARAR NO : 2019/114

DAVA : Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/03/2017
KARAR TARİHİ : 15/02/2019

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; … 30. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından tebliğe çıkarılan ödeme emrinin, bila tarihinde müvekkillerine tebliğ edildiğini, ancak müvekkilleri ile davalı taraf arasında yapılan şifahi görüşmeler neticesinde müvekkillerinin borcunu ödediğini söylediğini ve bu nedenle de İcra Mahkemesi’ne başvurarak takibe itiraz etmediğini, İcra Müdürlüğünün dosyasında alacaklı gözüken … tarafından 18.03.2015 tanzim, 22.11.2016 vadeli 40.000.00 TL bedelli bonodan kaynaklı icra takibi yapıldığını, ancak müvekkillerinin işbu bonoya istinaden alacaklının banka hesabına 24.11.2016 tarihinde 30.000,00 TL, 07.12.2016 tarihinde ise 8.000,00 TL ödeme yaptığını, bono bedelinin banka kanalı ile ödendiğini, ödeme emrinde alacak miktarının 41.032,88 TL olarak belirtildiğini, öncelikle, icra takibinden önce yapılan ödemelerin dikkate alınarak icra takibinin takipten önce ödenen 38.0000,00 TL ve ferileri yönünden ihtiyati tedbir kararı verilerek takibin durdurulmasını, dava sonunda ödeme nedeni ile bu kısım ve ferileri yönünden takibin iptaline karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karsı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; davacı borçluların söz konusu borçlarını tediye etmeyerek temerrüde düştüklerini, akabinde davacı/borçluların mal kaçırma ve adres değiştirme işlemine giriştiklerini, teminat karşılığında, borçlunun, borca yeter miktarda menkul, gayrimenkulleri ile 3. şahıslardaki hak ve alacaklarının haczi, menkullerinin muhafazası için ihtiyati haciz talebinde bulunulduğunu, … 10.Asliye Ticaret Mahkemesince … tarihli … D.İş Esas, … karar sayısıyla vadesi gelmiş bonolar için ihtiyati haciz kararı alındığını, İİK m.257 ve müteakip maddeleri gereğince; vadesi gelmiş ve tediye edilmeyerek temerrüde düşmüş olması ve borçlunun mal kaçırma ve adres değiştirme gayesi olması nedeniyle, rehin ile de temin edilmemiş olan alacaklarının güvence altına alınabilmesi için borçluların menkul, gayrimenkul, üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarını ihtiyaten haczine karar verilmesinin akabinde … 30.İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ilgili icra takibinin konusunu 18.03.2015 düzenleme tarihli, 22.11.2016 vade tarihli 40.000,00 TL bedelli bono oluşturduğunu, iş bu icra dosyasına binaen borçlu şahıslara ödeme emrinin tebliğ edildiğini, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde ilgili icra dosyasına herhangi bir itiraz yapılmamasının akabinde İİK m.62 madde uyarınca borcun kesinleştiğini, borçlu şahıs iş bu bonoya istinaden banka hesabına 24.11.2016 tarihinde 30.000,00 TL, 07.12.2016 tarihinde ise 8.000,00 TL ödeme yaptığını iddia etmiş ve buna ilişkin dava dilekçesinde banka havale dekontları sunduğunu, ilgili bononun vade tarihine bakıldığında 18.03.2015 düzenleme tarihli 40.000,00 TL bedelli ve vade tarihinin 22.11.2016 olduğunun görüldüğünü, mahkemeye sunulan dekontların tarihleri incelendiğinde ise yapılan havale işleminin bononun vade tarihinden sonra olup, içeriklerinde “bono karşılığı” veya herhangi bir açıklama bulunmadığının görüldüğünü, davacı vekili bu ödemenin takip konusu olan bono bedeline mahsuben yapıldığını savunduğunu, oysaki alacaklının bu ödemenin takip konusu senede ilişkin olarak yapıldığı yönünde kabul beyanı bulunmadığını, müvekkili ve davacı borçlu arasında eskiden kalma bir ticari ilişki bulunduğunu, bu ticari ilişkiyi taraflar ortaklık sıfatıyla yürüttüğünü, ortaklığın sona ermesinin akabinde davaya konu bono ve ayrıca başka icra takiplerine konu olan bonolar düzenlenip taraflarca imzalandığını, ancak davacı tarafından taahhüt yerine getirilmediğini, vadesi gelen bonoların tahsil edilemediğini, müvekkili ve davacı/borçlunun ticari ilişkilerine binaen aralarındaki ticari ilişkiden kaynaklı bir çok para akışı olduğunu, ancak icra takibi konusu olan bonoya ilişkin olarak davacı borçlu herhangi bir ödeme de bulunmadığı gibi ayrıca kötü niyetli bir şekilde alacaklı müvekkillerinin ticari hayatına zarar verme kastıyla oyaladıklarını, sürüncemede bıraktıklarını, 18.03.2015 tanzim, 22.12.2016 tanzim ve 40.000,00 TL bedeli banka kanalı ile ödediğini iddia etmekte olmasına rağmen bononun elinde olmaması izah edilen beyanla çelişkili olduğunu, bononun, borçlusunun elinde olması bono bedelinin ödendiğine karine teşkil ettiğini, Ptt havalesi ve banka makbuzları Borçlar Kanunu’nun 103.maddesinde belirtilen makbuz ve belgelerden olmadığını, Banka, alacaklı olmadığı gibi alacaklının temsilcisi de olmadığını, bu itibarla tevdi yerine veya bir banka hesabına yatırılan ödemeler karşılığında alınan bir belge ödemenin gerçekleştiğini gösterir bir delil sayılırsa da bu belge alacaklının iradesi yerine geçerek Borçlar Kanununun 103.maddesi açısından borçlu yararına hukuki sonuçlar doğuramayacağını, alacaklının tevdii yerinden veya bankadan parayı alırken ihtirazi kayıt dermayan etmemiş bulunması halinde dahi sonucun değişmeyeceğini, borçlunun İcra Takibine İtiraz davasının reddi ile % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
TÜM DOSYA KAPSAMINDAN:Dava İİK. 72 maddesine göre açılan Menfi Tespit davasıdır.
Davaya konu … 30 İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyası getirtilip dosya arasına konulmuştur, incelendiğinde; davalı alacaklı tarafından davacı borçlular … ve … aleyhine 18/01/2017 tarihinde 40.000,00 TL Bono, 632,88 TL İşlemiş Faiz, 400,00 TL İhtiyati Haciz Masrafı olmak üzere toplam: 41.032,88 TL lik kambiyo senetlerine özgü icra takibinde bulunulduğu, görülmüştür.
Mahkememizin 15/05/2018 tarihli duruşmasının ara kararı gereğince dosya rapor hazırlanmak üzere mali müşavir ve uzman bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişiler tarafından ibraz edilen 26/09/2018 teslim tarihli raporda özetle;a) Davacıların, dava konusu bonodan kaynaklanan borçları ödediklerini yazılı belgeyle ispatlamaları gerektiği, b) Banka makbuzlarında (havale, eft gibi) bir açıklama bulunmaması durumunda; bu makbuzların bir borçlandırma belgesi değil ödeme aracı olarak esas alınması gerektiği, c) Dolasıyla davacıların sunmuş oldukları banka makbuzlarının, dava konusu senet nedeniyle yapılan birer ödeme olduklarının kabul edilebilmesi için bu makbuzlarda açıkça bu yönde bir açıklamanın bulunması ya da makbuzların miktarlarının toplamının dava konusu senedin miktarıyla ve vadesiyle örtüşmesi gerektiği, d) Sunulan makbuzların hiçbir açıklama içermediği, makbuzların toplan tutarı ile bononun tutarının örtüşmediği hususları dikkate alındığında; yapılan bu ödemenin dava konusu senet nedeniyle yapıldığının kabulüne olanak bulunmadığı, e) Davalı açısından icra inkar tazminatı şartlarının da gerçekleştiği yönünde görüş ve kanaatte bulunmuşlardır.
Mahkememizin 02/11/2018 tarihli duruşmasının ara kararı gereğince dosya ek rapor hazırlanmak üzere mali müşavir ve uzman bilirkişi heyetine tevdi edilmi, bilirkişiler tarafından ibraz edilen 28/12/2018 teslim tarihli ek raporda özetle; kök rapordaki görüş ve kanaatlerinde herhangi bir değişiklik olmadığı yönünde görüş ve kanaatte bulunmuşlardır.
Yargılama sırasında bilirkişi heyetinden alınan kök ve ek rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi heyet raporu mahkememizce yeterli görülüp itibar edilmiştir.
Davacılar vekilinin dava dilekçesi ekinde ibraz ettiği banka dekontları incelendiğinde;
Davacı …, davalı …’a 24/11/2016 tarihinde 30.000,00 TL ve 07/12/2016 tarihinde 8.000,00 TL olmak üzere toplam: 38.000,00 TL ödeme yapmıştır.
Banka dekontlarında toplam 38.000,00 TL ödemenin neden yapıldığına ilişkin açıklama bulunmamaktadır. Yani paranın gönderme sebebi belirtilmemiştir.
Davalı vekilinin 26.02.2018 tarihli dilekçesi ekinde ibraz ettiği banka dekontları incelendiğinde; Davalı …, dava dışı … A.Ş. firmasının banka hesabına, 26/03/2014 tarihinde 250.000,00 TL ve 16/07/2014 tarihinde 21.000,00 TL olmak üzere toplam 271.000,00 TL ödeme yapmıştır. 26/03/2014 tarihli banka dekontunda “cari hesaba mahsuben” açıklaması yer almaktadır. 16/07/2014 tarihli banka dekontunda “…-Hesaba Aktarılan” açıklaması yer almaktadır.
Davalının her iki ödemeside, dava dışı … A.Ş.’nin ticari defterlerinde davalı lehine kaydedilmiştir. Yani davalı bu ödemelerden alacaklandırılmıştır. Ancak, davalının bu alacağı torba hesap olarak kullanılan 331 Ortaklara Borçlar ana hesabının 331.01.001 kodlu alt hesabına aktarılmıştır. 331 Ortaklara Borçlar hesabının açıklamalarından davalı …’a ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır.
… Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … tarihli yazısı ekinde göndermiş olduğu CD içerisindeki dava dışı … A.Ş.’nn sicil bilgilerinin incelenmesi ve Ticaret Sicili Gazetelerinin incelenmesinde, davalı …’ın 01/04/2014 – 09/03/2015 tarihleri arasında dava dışı şirketin ortağı ve temsil yetkisine sahip yönetim kurulu üyesi olduğu tespit edilmiştir. (01/04/2014 ve 09/03/2015 tarihindeki genel kurullar)
Taraflar arasında bir ticari ilişki kurulduğu, bu ilişkiye istinaden davalıya dava konusu senedin verildiği, senedin ödenmemiş olduğu gerekçesiyle davalı tarafından icra takibine konu edildiği hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasında ihtilaf konusu olan davacılar tarafından yapılan ödemelerin senet borcuna istinaden yapılmış olup olmadıkları ve dolayısıyla bu ödemelerin senet borcundan mahsup edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu m. 645 hükmüne göre, “kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunların içerdikleri hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemediği gibi başkalarına da devredilemez”. TBK. m. 103 hükmüne göre: “Borcu ödeyen borçlu, bir makbuz ve borcun tamamı ödenmişse, buna ilişkin borç senedinin geri verilmesini veya iptalini isteyebilir.
Borcun tamamı ödenmemiş veya borç senedi alacaklıya başkaca haklar da vermekte ise borçlu, ancak makbuz verilmesini ve ödemenin borç senedine işlenmesini isteyebilir”. Yine TBK. m. 104 hükmüne göre, “borç senedi borçluya geri verilmişse, borç sona ermiş sayılır”.
Hükümlerden de anlaşıldığı üzere, kıymetli evraka bağlı olan hak münhasıran senedi takip ettiği için, senedin alacaklının elinde olması hali, senet bedelinin ödenmediğinin bir karinesini teşkil eder, aksini ispat külfeti, borçluya düşer. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 8.10.1969 gün ve E. 518, K. 741 sayılı kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir: “İcra takibine mesnet yapılan emre muharrer senedin arkasında yazılı ödemeleri gösteren kalemlerin borçlu tarafından ödendiğini alacaklı vekili beyan ile bu miktarın takip talebinde yazılı meblağdan indirilmesini istemiştir. Borcun tamamına şamil olmak üzere ödeme savunmasında bulunan borçlunun ibraz ettiği beş adet makbuzda alınan paranın sadece Ocak ayı bedeli olduğu yazılıdır. Makbuzdaki ödeme tarihleriyle, ödenen paranın senet arkasında yazılı miktar toplamı, bonoda yazılı para miktarını tutmamaktadır. Senet bedelini ödeyen borçlu bir ibra meşruhatıyla birlikte senedin kendisine iade edilmesini istemek zorundadır. Senedin alacaklının elinde bulunuşu onun ödenmemiş olduğunun bir karinesi olduğu için aksinin ispatı senet borçlusuna aittir. Olayda alacaklının iddiası doğrulanmıştır” (Doğanay, s.1934, dn.21). Dolayısıyla davacıların, dava konusu bonodan kaynaklanan borçları kısmen ödediklerini yazılı belgeyle ispatlamaları gerekir.
Davacılar, dava konusu bedel oranında ödeme yaptıklarına ilişkin iddialarını; sunmuş oldukları 24/11/2016 tarihli ve 30.000,00 TL bedelli, 07/12/2016 tarihli ve 8.000,00 TL bedelli olmak üzere toplam 38.000,00 TL’lik banka havale (EFT) dekontlarına dayandırmışlardır. Banka makbuzlarında (havale, eft gibi) bir açıklama bulunmaması durumunda; bu makbuzların bir borçlandırma belgesi değil ödeme aracı olarak esas alınması gerekir. Gerçekten de Yargıtay 13.H.D’nin 2005/14219 E. 2006/895 K. sayılı ve 31.01.2006 tarihli kararında da ifade edildiği üzere, “…kural olarak ‘havale’ bir ödeme aracı olup, havale olsa dahi havale belgelerinde paranın borç olarak gönderildiğinin belirtilmesi gerekir. Havale makbuzlarında paranın borç olarak gönderildiği belirtilmemiş ise, bu şekildeki bir havale belgesinin “ödünç” ilişkinin kanıtı olabileceği kabul edilemez”. Dolasıyla davacıların sunmuş oldukları banka makbuzlarının, dava konusu senet nedeniyle yapılan birer ödeme olduklarının kabul edilebilmesi için bu makbuzlarda açıkça bu yönde bir açıklamanın bulunması ya da yukarıda yer alan Hukuk Genel Kurul kararı uyarınca makbuzların miktarlarının toplamının dava konusu senedin miktarıyla ve vadesiyle örtüşmesi gerekmektedir.
Davacılar tarafından yapılan ödemelerin toplamının dava konusu senedin miktarıyla ve vadesiyle örtüşmemektedir. Bu durumda, davacıların sunmuş oldukları banka makbuzlarının, dava konusu senet nedeniyle yapılan birer ödeme olduklarının kabul edilebilmesi için bu makbuzlarda açıkça bu yönde bir açıklamanın bulunması gerektiği açıktır. Sunulan makbuzların hiçbir açıklama içermediği, makbuzların toplan tutarı ile bononun tutarının örtüşmediği hususları dikkate alındığında; yapılan bu ödemenin dava konusu senet nedeniyle yapıldığının kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Sonuç itibariyle; Davacıların, dava konusu bonodan kaynaklanan borçları ödediklerini yazılı belgeyle ispatlamaları gerektiği, Banka makbuzlarında (havale, eft gibi) bir açıklama bulunmaması durumunda; bu makbuzların bir borçlandırma belgesi değil ödeme aracı olarak esas alınması gerektiği, dolasıyla davacıların sunmuş oldukları banka makbuzlarının, dava konusu senet nedeniyle yapılan birer ödeme olduklarının kabul edilebilmesi için bu makbuzlarda açıkça bu yönde bir açıklamanın bulunması ya da makbuzların miktarlarının toplamının dava konusu senedin miktarıyla ve vadesiyle örtüşmesi gerektiği,sunulan makbuzların hiçbir açıklama içermediği, makbuzların toplan tutarı ile bononun tutarının örtüşmediği hususları dikkate alındığında; yapılan bu ödemenin dava konusu senet nedeniyle yapıldığının kabulüne olanak bulunmadığı ve davacı tarafça davanın ispatlanamadığı anlaşılmakla; Davanın reddine, davacıların kötüniyeti ve ağır kusuru tespit edilemediğinden ve şartları oluşmadığından davalının tazminat talebinin reddine, karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Açıklanan gerekçeye göre;
1-Davanın reddine,
2-Davacıların kötüniyeti ve ağır kusuru tespit edilemediğinden ve şartları oluşmadığından davalının tazminat talebinin reddine,
3-Karar tarihine göre alınması gereken 44,40 TL harcın peşin alınan 648,95 TL harçtan mahsubu ile bakiye 604,55 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
4-Davalı kendisini duruşmalarda vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 4.530,00 TL vekalet ücretinin davacılardan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
6-Davacılar tarafından yatırılan ve artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
Dair verilen karar davacılar vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliyesi ( İstinaf Mahkemesi ) nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usülen anlatıldı. 15/02/2019

Katip …

Hakim …