Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/653 E. 2019/269 K. 22.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/653 Esas
KARAR NO : 2019/269

DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/06/2015
KARAR TARİHİ : 22/03/2019

Mahkememizde görülmekte olan Maddi ve Manevi Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; davacı … Ltd. Şti.’nin 19.01.2015 tarihinde davalı … ile akdetmiş olduğu Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi ile davalının “Satış ve İş Geliştirme Müdürü” olarak göreve başladığını, işini yaparken ve kendisine verilen sorunları çözerken eski çalıştığı şirketteki arkadaşları ile davacı şirket bilgilerini paylaştığını, 09.02.2015 tarihinde iş sözleşmesinin … tarafından istifa yoluyla feshedildiğini, ardından …’ın davacı şirkete ait tüm müşteri bilgilerini alarak davacının en önemli rakip firmasında göreve başladığını, işten ayrılmasının ardından davacı şirket aleyhine karalayıcı dedikodular yaymaya başladığını, davacı şirketin gördüğü zarar nedeniyle 3.000,00 TL manevi tazminat ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile belirsiz alacak davası olarak şimdilik 2.000,00 TL maddi tazminatın davalı …’dan alınarak davacıya verilmesini, dava masrafları ile vekâlet ücretinin davalı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; davalı …’ın davacı şirkette 19.01.2015 tarihinde işe başlayıp 09.02.2015 tarihinde kişisel inisiyatifine bağlı olarak işten ayrıldığını, bir ayı bile bulmayan bu kısa sürede davacının şirket sırrı olarak nitelediği bilgilere ulaşmasının mümkün olmadığını, sır niteliğindeki bilgilerin … tarafından alınıp gidildiği iddia edilerek davalıya hırsızlık suçu isnat edildiğini, bu nedenle kişilik haklarının zedelenmesinden ötürü maddi/manevi tazminat hakkının saklı olduğunu, davalı …’ın davacı şirketten ayrıldıktan sonra 03.03.2015 tarihinde “iş geliştirme uzmanı” olarak yeni şirkette göreve başladığını ve bu şirketten de 27.03.2015 tarihinde ayrıldığını, yeni şirkette yaptığı görevin şirketin kendi iç işleyişi ile alakalı olduğu ve müşteri bağlantılarıyla ilgili bir görev ifa etmediğini ve bu nedenle davacı şirketin iddia ettiği gibi müşteri bilgileri hakkında fikir sahibi olsa bile yeni şirketinde bu bilgileri kullanma imkânının olmadığını, Anayasa’nın 48. maddesinde düzenlenen çalışma ve sözleşme hürriyetinin güvence altına alınması amacıyla Türk Borçlar Kanunun 444/2 ve 445. maddeleriyle rekabet yasağının süre, konu ve yer bakından sınırlandırılması gerektiğini, ancak davalı … ile davacı şirket arasında akdedilen iş sözleşmesinin bu tür bir sınırlandırmaya yer vermemesi nedeniyle ilgili sözleşme maddesinin geçersiz olduğunu, davalı … tarafından davacı şirket aleyhinde asılsız dedikodular yaymak gibi bir durumun olmadığını belirterek davanın reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
TÜM DOSYA KAPSAMINDAN: Dava rekabet etmeme yasağının ihlalinden kaynaklı maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Mahkememizin 05/06/2018 tarihli ara kararı gereğince dosya mali müşavir, haksız rekabet konusunda uzman ve taşıma konusuda uzman bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişiler tarafından ibraz edilen 24/12/2018 teslim tarihli raporda özetle; Sayın mahkemenin görevlendirme kararı, tespit edilen uyuşmazlık konuları, yerinde yapılan inceleme ve dosya içeriğinin incelenmesi, değerlendirilmesi sonucunda; 1. Davacı şirketin 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin Gelir Tablosu verileri incelendiğinde zarar gördüğü iddiasında bulunduğu 2015 ve 2016 yıllarında hem satışlarını hem de kârlılığını artırdığını, iddia edilen zararın doğmadığı; 2. Taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesinde yer verilen rekabet yasağı anlaşmasına aykırılığın ve/veya haksız rekabetin söz konusu olmadığı, bu bakımdan davacı yan lehine tazminata hükmedilmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı, 3. Davalı ile dava dışı kişi arasında yapılan e-posta yazışmalarının da, davalının, davacıya ait bilgi ve sırları rakiplere sızdırdığına işaret etmediği, 4. Davalının yeni çalıştığı işinde, davacının müşterilerine teklifler sunmasının ise rekabetçi piyasanın bir gereği olduğu ve sistematik yönden davacının rekabet gücünü kısıtlama amacı gütmediği, bu itibarla da bir haksız rekabetin söz konusu olmadığı yönünde görüş ve kanaatte bulunmuşlardır.
Mahkememizin 22/03/2019 tarihli duruşmasının ara kararı ile; Dosya kapsamı itibari ile davacı vekilinin ek rapor alınması talebinin karar verilmiştir.
Yargılama sırasında bilirkişi heyetinden alınan rapor ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi raporu mahkememizce yeterli görülüp itibar edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta;Davacı … Şti.’nin, 19.01.2015 ile 09.02.2015 tarihleri arasında bünyesinde “Satış ve İş Geliştirme Müdürlüğü”görevinde çalışan davalı …’ın (imzalamış olduğu Belirsiz Süreli İş Sözleşmesinin 8. maddesinde yer alan gizlilik yasağı maddesine aykırı olarak) bünyelerinde çalışırken edindiği müşteri listesi ve benzeri ticari bilgileri, yeni çalışmaya başladığı firmasına taşıyarak ve davacı hakkında asılsız dedikodular yayarak davacı şirketi zarara uğrattığı savı ile açılan madi ve manevi tazminat davasıdır.
Haksız rekabet kurumu, Türk hukukunda TTK m. 54 vd. hükümlerinde düzenlenmektedir. Kurumun amacının ve ilkelerinin belirtildiği “[a]maç ve ilke” kenar başlığını taşıyan TTK m. 54 hükmünde şöyle denilmektedir:
“Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır.
Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.”
Kanun koyucu bu şekilde haksız rekabete ilişkin olarak genel bir çerçeve çizmiş ve esas itibarıyla sadece rakipler arasında cereyan etmesi şart olmayan (Hamdi Yasaman, “Haksız Rekabet Hukukunun Amacı ve Kapsamı”, İsviçre Borçlar Kanunu’nun İktibasının 80. Yılında İsviçre Borçlar Hukuku’nun Türk Ticaret Hukuku’na Etkileri, İstanbul, 2009, s. 4) dürüstlük kuralına aykırı davranış ve ticari uygulamaların haksız rekabet teşkil ettiğini belirtmiştir. Çizilen bu çerçevenin genişliği, izleyen TTK m. 55 hükmünden de anlaşılmaktadır. Nitekim söz konusu hükümde haksız rekabet teşkil eden hususlar sınırlı olmayan biçimde (nitekim hüküm lafzında yer alan “başlıcalarıdır” ibaresi buna işaret etmektedir), ancak oldukça uzun bir liste hâlinde sayılmıştır.
Davacı şirketin, dava dilekçesinde davaya konu somut olay nedeniyle zarar gördüğünü belirttiği, yapılan duruşmalarda davacı tanıklarından davacı çalışanı …’in “… davalı …’ın davacı şirkette kısa süre çalışıp ayrıldıktan sonra rakip şirket (dava dışı) …’da işe başladığı ve davacı şirketin 15-16 müşterisinin şirketlerinden ayrıldığını, müşterilerden …, …, …’nin daha düşük fiyat teklifi istediklerini, fiyatı indirmelerine rağmen, bu müşterilerin de kendilerini tercih etmediklerini, % 20 oranında zarara uğradıklarını”, bir diğer davacı çalışanı …’ın ise “…davalı …’ın davacı şirkette çalışıp ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığı … şirketinin20’si büyük 100 kadar müşterilerine hizmet vermeye başladığını, bunların bazılarının sonradan davacı şirkete döndüğünü, ancak davacı şirketin % 5 kadar ciro zararına uğradığını” belirttiği, davacı vekilinin bilirkişi tayin edilerek zararın belirlenmesini istediği dilekçesinde % 20 zarara uğradıkları beyanında bulunduğu görülmektedir.
Bilirkişi raporunda, Davacı şirketin 2014, 2015, 2016 yılları Gelir Tablosundan, zarar gördüğünü iddia ettiği 2015 ve 2016 yılları ile bir önceki yıl olan 2014 yılı satışları, brüt satış kârları ve bunların yıllara göre oransal değişimleri belirlenmiştir:
Davacı şirketin zarar gördüğünü iddia ettiği 2015 yılında bir önceki yıla göre satışlarının % 92,65; Brüt Satış Kârının ise %432,43 arttığı görülüyor. Öte yandan satışlar % 92,65 artarken bu satışlara ait maliyetlerin %75,09 arttığı yani şirketin bu yılda maliyetlerinde de ciddi azalma sağladığı ve bir önceki yıla göre daha verimli çalıştığı anlaşılmaktadır.
Davacı şirketin satışları ve kârlılığındaki artışın 2016 yılında da %100’ler düzeyinde artışlar kaydettiği görülmektedir ki, bu durum iddiaların tersi yöndedir.
Dolayısıyla davacının 2015 ve 2016 yıllarında somut olaydan dolayı şirketin zarara uğradığı iddiası doğrulanmamaktadır. Haksız rekabete uğradığını iddia eden tarafın, bundan dolayı zarar gördüğünü ispatlama yükümlülüğü bulunmamaktadır. Zira TTK m. 56/1 c. son uyarınca haksız rekabet failinin elde etmesi muhtemel menfaatin karşılığına da tazminat olarak hükmedilmesi mümkündür. Ancak gerek tanık beyanlarından gerek de davalı yanın eylemi, haksız rekabet de teşkil etmediğinden, bundan dolayı bir tazminata mahkûm edilmesi söz konusu değildir.
Taraflar Arasındaki İş Sözleşmesinin ve Davalının, Davacıyla Olan İş İlişkisini Sona Erdirdikten Sonraki Davranışlarının Değerlendirilmesi,
Taraflar arasındaki iş sözleşmesinin, “Gizlilik” başlığını haiz 8. Maddesinde; “(i)şbu Sözleşme’nin yürürlükte olduğu sürede ve hangi nedenle olursa olsun Sözleşme’nin sona ermesinden sonra, Çalışan, İşveren’in müşteri listesi, müşteri dosyaları, şirket defterleri, yazışma bilgileri ile İşveren’in diğer dosya ve kayıtlarındaki ticari, mali, teknik belge ve bilgileri ya da çeşitli alanlarda kullanılan işyerine özgü metotlara, çalışma biçimine, iş hacmine, hazırlanmış veya hazırlanmakta olan projelere, mülkiyeti veya fikri hakları İşveren’e ait olan hususlara ilişkin bilgi ve belgeleri İşveren’in yazılı onayı olmadan açıklayamaz, özel faaliyetleri için veya ücret karşılığı olsun veya olmasın, başka kişi, kurum ve kuruluşların yararına kullanamaz, kullandıramaz. (…)”
TBK m. 396/4 hükmü kapsamında işçinin, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgilerin, hizmet ilişkisinin devamı süresince işçi yararına kullanılmaması veya başkalarına açıklanmaması esas olup, işverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlülüğünün devam edeceği kabul edilmiştir. Sözleşme’nin 8. maddesi işçinin sır saklama yükümlülüğünü ve işbu yükümlülüğün ihlali halinde talep edilebilecek cezai şartı düzenlemekte olup; TBK m. 396/4 hükmü doğrultusunda hizmet ilişkisinin devamı süresince ve işverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde hizmet ilişkisi sona erdikten sonrası için sır saklama yükümlülüğü öngörülebilir.
Söz konusu hükümle ilgili olarak ilk söylenmesi gereken husus, iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından öngörülen rekabet yasağı hükmünün süresiz olması itibarıyla, TBK m. 445 hükmü kapsamında iki yıl ile sınırlı olarak kabul edilmesi gerektiğidir. Bununla birlikte davalının tazminata yol açtığı iddia olunan eylemlerinin de, bu süre zarfında cereyan ettiğinin belirtildiği görülmektedir.
Ne var ki, dosya münderecatında bulunan ve davacının iş sözleşmesinin devamı süresince rekabet yasağını ihlal ettiğine işaret ettiği iddia olunan e-posta yazışmaları incelendiğinde, bu yazışmaların sadece 30.01.2015 ve 02.02.2015 tarihlerine ilişkin oldukları, buna ek olarak herhangi bir biçimde davacının müşterilerinin bilgilerinin sızdırılmasına yönelik yazışma ihtiva etmediği, sadece taşıma ve gümrük sürecinin nasıl olduğu/olacağı sorularına verilen cevapları içerdiği görülmektedir. Dahası soruları soran tarafın davalı, cevaplayanın ise dava dışı kişi olduğu görülmektedir. Bu bakımdan bu durum, olsa olsa davalı yanın işteki tecrübesizliğine işaret edebilir bir durum olup herhangi bir biçimde davacının sır ve bilgilerinin piyasadaki rakiplere sızdırıldığına işaret etmemektedir.
İş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki durum açısından da davalı yanın, davacının bilgi ve sırlarını sızdırdığına yönelik bir emare mevcut değildir. Nitekim bu hususta dosya kapsamında yer alan yegâne delil olan tanık beyanları dikkate alındığında, davalının sadece davacının müşterilerinin bir kısmına iş tekliflerinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu ise, rekabetçi piyasaların bir gereği olup bu durumdan dolayı davalının haksız rekabet ve/veya akde aykırılık teşkil eden bir fiili ika ettiğinden ve takiben davacının tazmini gereken bir zarara uğradığından da söz edilemez. Kaldı ki, bilirkişi raporundaki tespitlere göre davacı yanın bir zararı bulunmadığı gibi, davalı yanın bir menfaat elde etmesi de söz konusu değildir.
Sonuç itibariyle; Davacı şirketin 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin Gelir Tablosu verileri bilirkişi marifetiyle incelendiğinde zarar gördüğü iddiasında bulunduğu 2015 ve 2016 yıllarında hem satışlarını hem de kârlılığını artırdığını, iddia edilen zararın doğmadığı, taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesinde yer verilen rekabet yasağı anlaşmasına aykırılığın ve/veya haksız rekabetin söz konusu olmadığı, bu bakımdan davacı yan lehine tazminata hükmedilmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı, Davalı ile dava dışı kişi arasında yapılan e-posta yazışmalarının da, davalının, davacıya ait bilgi ve sırları rakiplere sızdırdığına işaret etmediği, Davalının yeni çalıştığı işinde, davacının müşterilerine teklifler sunmasının ise rekabetçi piyasanın bir gereği olduğu ve sistematik yönden davacının rekabet gücünü kısıtlama amacı gütmediği, bu itibarla da bir haksız rekabetin söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı, davalıdan manevi tazminat talep etmişdir. 6098 sayılı TBK. nun 58. Maddesi uyarınca kişilik haklarının zedelenmesinden zarar gören kişinin manevi tazminat talep hakkı vardır. Manevi tazminat için kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir bir hareketin varlığı şarttır. Dava konusu olayda davalının davacının kişilik değerlerini ihlale yönelik kusurlu bir davranışı bulunmamakta olup, dosya kapsamı itibariyle ortada kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir eylem de bulunmamaktadır. Davacının kişilik haklarının zarar ördüğü iddiasına dayalı manevi tazminat taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla; Davacının maddi ve manevi tazminat davasının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Açıklanan gerekçeye göre;
1-Davacının maddi ve manevi tazminat davasının reddine,
2-Karar tarihine göre maddi tazminat yönünden alınması gereken 44,40 TL harçtan peşin alınan 34,15 TL harcın mahsubu ile bakiye 10,25 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Karar tarihine göre manevi tazminat yönünden alınması gereken 44,40 TL harcın peşin alınan 51,23 TL harçtan mahsubu ile bakiye 6,83 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
4-Davalı kendisini duruşmalarda vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince maddi tazminat yönünden hesaplanan 2.000,00 TL ( AAÜT 13/2 Maddesi gereğince ) vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davalı kendisini duruşmalarda vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince manevi tazminat yönünden hesaplanan 2.725,00 TL(AAÜT 10/3 Maddesi gereğince) vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davacı tarafından yatırılan ve artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair verilen karar davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı,gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliyesi ( İstinaf Mahkemesi ) nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usülen anlatıldı. 22/03/2019

Katip …

Hakim …