Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1181 E. 2018/183 K. 16.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/1181 Esas
KARAR NO : 2018/183

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 03/02/2014
KARAR TARİHİ : 16/02/2018

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; müvekkili ile davalı …’in, … Ticaret Odası’nın … sicil numarasında kayıtlı … Ltd. Şti.’nin ortakları olduğunu, şirket ortakları arasındaki ticari ilişki sebebiyle 21.11.2008 tarihinde şirket ortaklarınca alınan 9 nolu karar ile müvekkilin davalıya 70.000 USD verdiğini, davalı tarafından alınan 70.000,00 USD müvekkiline geri ödendiğinde tekrar karar ve imza altına alınacağı belirtildiğini, karar tarihinden itibaren aradan uzun bir süre geçmesine rağmen davalı tarafın müvekkilinden aldığı bedeli iade etmediğini, davalı tarafa ilgili bedelin iadesinin yapılması için bildirimde bulunulmasına rağmen iade işleminin gerçekleştirilmemesi üzerine … 5. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile icra takibine geçildiği, gönderilen ödeme emrine davalı tarafça süresi içinde itiraz edilerek takibin durdurulduğunu, müvekkiline iade edilmesi kararlaştırıldığı halde iade edilmeyen 70.000,00 USD’nin icra takip tarihi olan 15.10.2010 tarihinden itibaren devlet bankalarınca 1 yıllık USD mevduatına uygulanan en yüksek faizi ile birlikte tahsilini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve duruşmalarda özetle;müvekkilinin 2003 yılında … Ltd. Şti.’yi kurduğunu, davacının 2008 yılında müvekkilinin şirketine ortak olmak için müvekkiline teklifte bulunduğunu, müvekkilin de davacının talebini olumlu karşılamış olup davacıyı şirketine % 50 ortak ettiğini, davacının ortak olması üzerine müvekkilinin diğer ortağı …’ın ortaklıktan çıktığını, davacı yan şirkete ortak olmanın karşılığı olarak şirkete 70.000 USD 28.11.2008 tarihinde ortaklık bedeli olarak ödediğini, iş bu paranın şirkete sermaye olarak koyulduğunu, karşılığında şirketin %50 sini satın almış ve şirkete ortak olduğunu, yani verilen iş bu bedelin iddia edildiği gibi müvekkiline borç olarak verilmediğini, davacı verdiği paranın karşılığı olarak mal aldığını (şirket hissesi-ortaklık). verilen paranın karar defterine yazılma sebebi de bundan olduğunu, verilen iş bu bedelde davacı ile birlikte şirketin mevcut harcamalarına kullanıldığını, davacı yanın eğer bir alacağı var ise ki kesinlikle kabul etmediklerini, davayı müvekkiline değil de şirkete açması gerektiğini, şahıslar arasında alacak borç münasebetlerinde senet düzenleneceğini, sözleşme yapılacağını, şahısların alacak ve ödemeleri şirket karar defterine kesinlikle yazılmayacağını, karar defterine geri ödendiğinde denmesinin sebebi ise davacının ortaklıktan vazgeçmesi durumunda (45 gün cayma süresi kararlaştırılmıştır) almış olduğu %50 hisseyi geri verecek olup ödediği bedeli şirketten geri alabilmesi için geri ödendiğinde ibaresi yazıldığını, davacı yan şirket ortaklığını sona erdirmeyip ortaklığını devam ettirdiğini, daha sonra müvekkili ile birlikte şirketi tasfiye ettiklerini, davacı … vatandaşı olup şirket tasfiye olmadan önce … da pazarı olduğunu müvekkilinin mal göndermesi halinde büyük kar edileceği vaadinde bulunmuş ve şirketin 130.000 USD civarı gönderilen malını … de uhdesinde tutup müvekkiline vermediğini, bunun üzerine birde müvekkilinden alacak talebinde bulunduğunu, davacı yan müvekkilinin ciddi şekilde mağdur ettiğini bu nedenle davanın reddine, mahkeme masraflarıyla ücreti vekaletin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Davaya konu … 5 İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyası getirtilip dosya arasına konulmuştur,incelendiğinde;davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhine 15/10/2010 tarihinde 21/11/2008 tarihli karardan kaynaklı 98.987,00 TL’lik ilamsız takipte bulunulduğu, ödeme emrinin borçluya 19/10/2010 tarihinde tebliğ olduğu,davalı borçlu vekili 21/10/2010 havale tarihli dilekçesi ile borca itiraz etmesi üzerine takibin durduğu görülmüştür.
Mahkememizin 08/03/2017 tarihli ara kararı gereğince dosya rapor hazırlanmak üzere mali müşavir ve ticaret hukukçusu bilirkişilere tevdi edilmiş, bilirkişiler tarafından ibraz edilen 10/01/2018 teslim tarihli raporda özetle; 1. Dava dışı şirket ticari defterlerinin açılış noter tasdiki süresinde yapıldığı, kapanış tasdiki yapılmadığı ve defterlerin delil niteliği taşımadığı, 2. Dava dışı … Şti.’nin ticari defterlerinde, davacı …’un ortak olduğu dava dışı … Şti.’ne ödeme yaptığına ilişkin herhangi bir muhasebe kaydına rastlanılmadığı; dava dışı şirketten, davacıya mal satışı yapıldığına ilişkin herhangi bir muhasebe kaydına rastlanılmadığı; davacının, hisse devrinden davalı ve diğer ortağa hisse devir bedelini ödediğine ilişkin herhangi bir belge ibraz edilmediği, 3. Davacının 15.10.2010 tarihinden itibaren “3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince Devlet Bankalarının USD ile açmış olduğu bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranından” faiz talep edebileceği, 4. Davanın açıldığı tarihte zamanaşımının dolmadığı, 5. Davacı tarafın alacağının varlığını senet ile ispat ettiği, 6. Davalının borç taahhüdünde bir vadenin bulunmaması sebebiyle ödemeden kaçınabileceği yönündeki iddialarının dayanaksız olduğu, 7. Davalı taraf aksini gösterir bir delil sunmadığı sürece yazılı borç taahhüdü esas alınarak borcun varlığının kabul edilmesi gerektiği yönünde görüş ve kanaatte bulunmuşlardır.
Bilirkişi raporu davacı vekiline ve davalı vekiline HMK 281 ve 186 madde meşruatlı davetiye ile tebliğ edilmiştir.
Mahkememizin 16/02/2018 tarihli duruşmasının ara kararı gereğince; Dosya kapsamı itibari ile davalı vekilinin ek rapor alınması talebinin reddine karar verilmiştir.
TÜM DOSYA KAPSAMINDAN: Davanın alacak davası olduğu,
Mahkememizin 15/07/2014 tarihli duruşmasının 1 nolu ara kararı gereğince; Davalının zamanaşımı itirazı yönünde … 5. İcra Müd nün … E sayılı dosyasındaki … takip tarihi de nazara alınarak kesilen zamanaşımının takip tarihinde yeniden işlemeye başladığı kanaatiyle B.K 147/4 ve 154/2. M uyarınca reddine karar verilmiştir.
Davaya konu … 5 İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyası getirtilip dosya arasına konulmuştur,incelendiğinde;davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhine 15/10/2010 tarihinde 21/11/2008 tarihli karardan kaynaklı 98.987,00 TL’lik ilamsız takipte bulunulduğu, ödeme emrinin borçluya 19/10/2010 tarihinde tebliğ olduğu,davalı borçlu vekili 21/10/2010 havale tarihli dilekçesi ile borca itiraz etmesi üzerine takibin durduğu görülmüştür.
Davacı vekili, … İcra Hukuk Mahkemesi’nde icra takibine itirazın kaldırılması davasını açmışsa da, mahkeme İİK’nın 68. maddesine göre davanın reddine karar vermiştir.
Dava dışı … Şti.’nin 2008 ve 2009 yılları ticari defterlerinin incelenmesinde, davacı …’un ortak olduğu dava dışı … Şti.’ne ödeme yaptığına ilişkin herhangi bir muhasebe kaydına rastlanılmamıştır. Yani, davacının, şirket kasasına para koyduğuna ilişkin muhasebe kaydına defterlerde rastlanılmamıştır.
Dava dışı şirketten, davacıya mal satışı yapıldığına ilişkin herhangi bir muhasebe kaydına da rastlanılmamıştır.
Dava dışı şirket, … Ticaret Sicili Memurluğunca ana sözleşmesinin … tarihinde tescili ile kurulmuştur. Şirketin kurucu ortakları …, … ve davalı …’tir. Şirketin kuruluş sermayesi 20.000 YTL’dır.
Şirket ortaklarından …, şirketteki 6.500 TL kıymetindeki hissesinin tamamını, davalı … de şirketteki 3.500 TL kıymetindeki hissesini 21.11.2008 tarihinde … 4. Noterliğince düzenlenmiş Hisse Devir Sözleşmeleri ile davacı … ’a devretmiştir. Böylece davacı, 20.000 TL sermayeli şirketin % 50 ortağı olmuştur.
Şirket ortaklarının hisse devir sözleşmesinden 21.11.2008 tarihinde hisse devri ile karar almış ve bu karar 03.12.2008 tarihinde … Ticaret Sicili Memurluğunca tescil edilerek sicil gazetesinde yayınlanmıştır.
Davacı ve davalı, 22.12.2009 tarihinde şirketin tasfiyeye girişine ilişkin karar alıp, ticaret siciline tescil etmişlerdir. Tescil tarihi 18.01.2010’dur.
Davacı ve davalı, 25.03.2011 tarihinde aldıkları kararla şirketin tasfiyesini sonlandırmışlar. Yani şirket kapatılmıştır. Tescil tarihi 07.04.2011’dır.
Davacı, dava dışı şirkete olduğu 21.11.2008 günü, dava dışı şirketin karar defterine alınmış ;
“Şirket ortaklarından …, Şirket ortağı …’e 70.000 (ABD Doları) vermiş olup, bu işlem imza altına alınmıştır.
… tarafından alınan 70.000 (ABD Doları) …’a geri ödendiğinde, tekrar karar ve imza altına alınacaktır.”İçerikli karara istinaden,davacı davalıdan alacak talebinde bulunmaktadır.
Davacının, hisse devrinden davalı ve diğer ortağa hisse devir bedelini ödediğine ilişkin herhangi bir belge ibraz etmemiştir.
Zamanaşımı, belirtilen sürenin geçmesiyle borçluya edimi ifadan kaçınma hakkı veren bir defidir. Bu kapsamda zamanaşımı borcu sona erdirmez, yalnızca borçluya bu def’iyi ileri sürmek suretiyle ifadan kaçınma imkânı verir. Bu def’iyi ileri sürmekten önceden vazgeçilemeyeceği gibi zamanaşımı def’i ileri sürülmedikçe hâkim tarafından resen dikkate alınamaz.
Zamanaşımı borcun muaccel olmasıyla işlemeye başlar. 818 sayılı eski Borçlar Kanunu (=eBK) m. 74 ve 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu (=TBK) uyarınca ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmış olmadıkça veya hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça her borç doğumu anında muaccel olur. Taraflar arasındaki borca kaynaklık eden anlaşmanın 21.11.2008 tarihli olduğu ve anlaşmada bir vadenin bulunmadığı gözetildiğinde işbu borcun 21.11.2008 tarihinde muaccel olacağı ve zamanaşımının bu tarihten itibaren işleyeceği kabul edilmelidir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinin 1. fıkrası “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanununda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.” şeklindedir.
eBK m. 125 ve TBK m. 146 hükümleri uyarınca aksine bir hüküm bulunmadıkça tüm alacaklar 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabidir. eBK m. 126/1-(4) ve TBK m. 146/1-(4) hükümlerinde bir ortaklık sözleşmesine dayanan ortaklar arasındaki alacaklara 5 yıllık zamanaşımının uygulanacağı ifade edilmiştir. Bununla birlikte her iki kanunda da belirtildiği üzere 5 yıllık zamanaşımı süresi, ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar içindir. Davalı taraf her ne kadar bu bedelin ortaklık pay devrine karşılık olarak alınacak bedel mahiyetinde olduğunu iddia etmekteyse de bu iddiasını ispat etmeye yönelik bir delil sunmamıştır. Taraflar arasındaki borç sözleşmesinde ortaklık pay devrinden bahsedilmemiş olup, sözleşmesinin şirket defterindeki kararların arasında yer alması başlı başına bu işlemin pay devrine ya da ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan bir başka alacağa ilişkin olduğunu göstermemektedir. Zamanaşımı süresinin eBK döneminde işlemeye başladığı ve eBK’da öngörülen zamanaşımı süresinin TBK’da öngörülen zamanaşımı süresi ile uyumlu olduğu gözetildiğinde alacak ilişkisinin 5 yıllık değil 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu görülmüştür.
Zamanaşımı belirli hallerde durmakta veya kesilmektedir. Zamanaşımının durmasına sebep olan hallerde bu durumun ortadan kalkmasıyla birlikte zamanaşımı işlemeye başlar veya önceden işlemeye başlamışsa devam eder. Zamanaşımı kesen hallerin varlığında ise bu sebebin ortadan kalkmasıyla birlikte zamanaşımı yeniden baştan işlemeye başlar. eBK m. 133/ 1-(2) ve TBK m. 154/1- (2) uyarınca; alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa zamanaşımı kesilir. Ayrıca eBK m. 136/1 ve BK m. 157/1 hükümleri uyarınca; dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlar.
Belgeler incelendiğinde, davacının işbu alacak için … 5. İcra Müdürlüğü’nde … tarihinde icra takibi başlattığı ve itiraz ile işbu takibin durdurulması üzerinde … tarihinde … İcra Hukuk Mahkemesi’nde itirazın kaldırılması davası açtığı gözetildiğinde zamanaşımının kesildiği, işbu davanın açıldığı tarih itibariyle zamanaşımının dolmadığı tespit edilmiştir.
Somut davada uyuşmazlık şirket defterine kaydedilen karar şeklindeki metnin geçerli bir borç taahhüdü içerip içermediği hususunda toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın ilk aşamasını şekil oluşturmaktadır. Şöyle ki davalı taraf borçlanma taahhüdü içerir metnin 9 nolu karar kapsamında şirket defterine kaydedildiğini bu nedenle ispata elverişli olmadığını, tarafların bunu harici bir yazılı metin olarak hazırlaması gerektiğini ifade etmektedir. HMK m. 200 hükmü “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz” şeklindedir. Huzurdaki davanın 70.000 ABD Dolarının borçlanılmasına ilişkin olduğu dikkate alındığında işbu borcun senetle ispatlanmak zorunda olduğu anlaşılır. Senet, bir şahsın kendisi aleyhine delil teşkil etmek üzere düzenlediği belgedir. Bir belgenin senet olarak kabul edilmesi için iki şart gerekir: Yazılı olma ve düzenleyenin imzası. Metnin nereye yazıldığı veya neyle yazıldığının bu anlamda bir önemi yoktur. Huzurdaki davada taraflar şirket ortakları olarak aldıkları 9. Nolu karar metnini;
“Şirket ortaklarından …, Şirket ortağı …’e 70.000 (ABD Doları) vermiş olup, bu işlem imza altına alınmıştır.
… tarafından alınan 70.000 (ABD Doları) …’a geri ödendiğinde, tekrar karar ve imza altına alınacaktır,” şeklinde düzenleyerek altına imzalarını atmışlardır. Buna ek olarak taraflarca imzalanan metnin … 4. Noterliği tarafından … yevmiye numarası ile 15.09.2009 tarihinde onaylandığı görülmüştür. Bu kapsamda yazılılık ve imza şartlarının sağlandığı gözetilerek davacının alacağını senet ile ispat ettiği tespit edilmiştir.
Davalı taraf borç taahhüdü içerir metinde bir vadenin belirtilmediğini bu nedenle talep edilemeyeceğini ifade etmiştir. Zamanaşımına ilişkin itirazların incelendiği esnada da belirtildiği üzere borçlar vadeye bağlanabilirse de bu bir zorunluluk değildir. İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmış olmadıkça veya hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça her borç doğumu anında muaccel olur. Bu kapsamda davalının vadenin öngörülmediği için borcun söz konusu olmadığı yönündeki savunmalarının isabetli olmadığı görülmüştür.
Davalı … borçlu olmadığını, bu bedel karşılığında bir mal/hisse devrinin gerçekleştiğini ifade etmiştir. Davalı …, dava dışı şirketin 03.07.2003 tarihli esas sözleşmesinin 9. maddesi ile aksi kararlaştırılmadıkça 10 yıl için şirket müdürü seçilmiş, şirket unvanına havi kaşe altına vaz edeceği münferit imza ile şirketi her hususta ve en geniş şekilde temsile yetkilendirilmiştir. Buna karşın borçlanma taahhüdünün altında şirket kaşesinin bulunmadığı, davalının imzayı attığı esnada işlemi şirketi temsilen yaptığını belirtir bir ibarenin de bulunmadığı gözetilerek borçlananın davalı olduğu tespit edilmiştir. Kaldı ki metnin üst kısmındaki “Mevzuun mahiyeti ve hülasası” yazılan bölüme de “… TARAF …’E NAKİT ÖDEME HAKKINDA” şeklinde açıklama koyulduğu, şirketten söz edilmediği görülmektedir. Metin incelendiğinde, bedel geri ödendiğinde yeniden imza altına alınacağı hususunun belirtilmesi de bedelin borç olarak verildiğini gösterir niteliktedir.
Davacı tarafa yapılan hisse devirleri incelendiğinde davalıya yapılan hisse devirlerinin aşağıdaki gibi olduğu tespit edilmiştir;
… 4. Noterliği’nin … tarihli ve … yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi ile …’in dava dışı şirketteki hisselerini 3,500 YTL karşılığında …’a devretmiştir. Devir metninde bedelin nakden ve tamamen ödendiği, bir borcun kalmadığı belirtilmiştir.
… 4. Noterliği’nin … tarihli ve … yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi ile dava dışı …, dava dışı şirketteki hisselerini 6,500 YTL karşılığında …’a devretmiştir. Devir metninde bedelin nakden ve tamamen ödendiği, bir borcun kalmadığı belirtilmiştir.
Bu kapsamda davacının davalı tarafa devredilen payın bedelini ödemediği varsayımında ödenecek rakam devir sözleşmesinde yer alan –zaten alındığı ikrar edilen 6,500 YTL’dir. Oysa taahhüde konu bedel 70.000 ABD Doları olup, devir sözleşmesindeki bedelin oldukça üzerindedir.
Dava dışı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde …’un ortak olduğu dava dışı … Şti.’ne ödeme yaptığına ilişkin herhangi bir muhasebe kaydına rastlanılmamıştır. Bununla birlikte dava dışı şirketten, davacıya mal satışı yapıldığına ilişkin herhangi bir muhasebe kaydına da rastlanılmamıştır.
Tüm bu bilgiler bir arada değerlendirildiğinde davalının davacıya yazılı bir metin ile borç taahhüdünde bulunduğu, işbu taahhütte bulunurken dava dışı şirketi temsil etmediği bireysel olarak metin altına imzasını koyduğu, bu nedenle şirket defterlerinde davacının şirkete 70.000 ABD Doları bedel ödediğine ilişkin bir kaydın bulunamayacağı, borç taahhüdünde bulunulan bedelin devir sözleşmesinde yer alan hisse değerinin oldukça üzerinde olduğu, bu kapsamda davalı taraf aksini gösterir bir delil sunmadığından yazılı borç taahhüdü esas alınarak borcun varlığının kabul edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Mahkememizin 08/03/2017 tarihli ara kararı gereğince dosya rapor hazırlanmak üzere mali müşavir ve ticaret hukukçusu bilirkişilere tevdi edilmiş, bilirkişiler tarafından ibraz edilen 10/01/2018 teslim tarihli raporda özetle; 1. Dava dışı şirket ticari defterlerinin açılış noter tasdiki süresinde yapıldığı, kapanış tasdiki yapılmadığı ve defterlerin delil niteliği taşımadığı, 2. Dava dışı … Şti.’nin ticari defterlerinde, davacı …’un ortak olduğu dava dışı … Şti.’ne ödeme yaptığına ilişkin herhangi bir muhasebe kaydına rastlanılmadığı; dava dışı şirketten, davacıya mal satışı yapıldığına ilişkin herhangi bir muhasebe kaydına rastlanılmadığı; davacının, hisse devrinden davalı ve diğer ortağa hisse devir bedelini ödediğine ilişkin herhangi bir belge ibraz edilmediği, 3. Davacının 15.10.2010 tarihinden itibaren “3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince Devlet Bankalarının USD ile açmış olduğu bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranından” faiz talep edebileceği, 4. Davanın açıldığı tarihte zamanaşımının dolmadığı, 5. Davacı tarafın alacağının varlığını senet ile ispat ettiği, 6. Davalının borç taahhüdünde bir vadenin bulunmaması sebebiyle ödemeden kaçınabileceği yönündeki iddialarının dayanaksız olduğu, 7. Davalı taraf aksini gösterir bir delil sunmadığı sürece yazılı borç taahhüdü esas alınarak borcun varlığının kabul edilmesi gerektiği yönünde görüş ve kanaatte bulunmuşlardır.
Bilirkişi raporu tüm dosya kapsamı itibariyle birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi raporu mahkememizce yeterli görülüp itibar edildiği, Davanın açıldığı tarihte zamanaşımının dolmadığı, davacı tarafın alacağının varlığını senet ile ispat ettiği, davalının borç taahhüdünde bir vadenin bulunmaması sebebiyle ödemeden kaçınabileceği yönündeki iddialarının dayanaksız olduğu, bu kapsamda davalı taraf aksini gösterir bir delil sunmadığından yazılı borç taahhüdü esas alınarak davanın kabulüne, 70.000,00 USD nin 15/10/2010 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince işleyecek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilerek aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Açıklanan gerekçeye göre;
1-Davanın kabulüne, 70.000,00 USD nin 15/10/2010 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince işleyecek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Karar tarihine göre alınması gereken 10.850,46 TL harçtan peşin alınan 2.713,65 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.136,81 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Davacı duruşmalarda kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri gereğince hesaplanan 15.462,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan toplam: 4.457,90 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan ve artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
6-Davalı tarafından yatırılan ve artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
Dair verilen karar davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliyesi ( İstinaf Mahkemesi ) nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usülen anlatıldı. 16/02/2018

Katip …

Hakim …

MASRAF BEYANI
2.738,85 TL Harç Masrafı
1.500,00 TL Bilirkişi Ücreti
219,050 TL tebligat ve müzekkere gideri
TOPLAM : 4.457,90 TL