Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/129 E. 2023/109 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/129
KARAR NO:2023/109

DAVA:MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ VE SİCİLDEN TERKİNİ
DAVA TARİHİ:21/05/2018
KARAR TARİHİ:15/06/2023

Taraflar arasında Markanın Hükümsüzlüğü ve Sicilden Terkini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Davalı şirketin “…” ibareli markayı tescil ettirmek üzere Türk Patent ve Marka Kurumu’na yapmış olduğu başvurunun aşamalardan geçerek 2013/… tescil numarasının 40. sınıfta davalı şirket adına tescil edildiğini, tescilin 30/09/2014 tarih ve 431 sayılı bültende yayımlandığını, Marka Hukukunda gerçek hak sahipliği ilkesinin geçerli olduğunu, bir marka üzerinde gerçek hak sahibinin marka tescili için yapılan başvurudan daha önce aynı markayı ticaret alanında ilk kullanan kimse olduğunu, gerçek hak sahibinin 6769 sayılı SMK’nın 25. maddesi atfı ile aynı kanunun 8. maddesi uyarınca hükümsüzlük davası açabileceğini, müvekkilinin dava konusu markayı davalıdan daha önce ticaret hayatında kullanmaya başladığını, “…” işletme adı/unvanının müvekkili tarafından 1993 yılından bu yana aynı adreste, aynı şekilde, davalıdan çok daha önceden beri kullanıldığını, davalı şirketin sicil kayıtları incelendiğinde başlangıçta … Ticaret Ltd. Şti. ünvanı ile kurulduğunu, 1997 ve 2004 yıllarında ünvan değişikliğine, 1997 yılında ise faaliyet alanı değişikliğine gittiğini, bu itibarla davalı tarafından tescili markanın en erken 1997 yılından itibaren kullanımından söz edilebileceğini, müvekkilinin kullanımının ise bu tarihten daha önce başladığını, markanın müvekkili tarafından tanınır hale getirildiğini, ayrıca söz konusu isim markasının müvekkiline ait kişi ismini ve ticaret unvanını teşkil ettiğini, bu nedenle 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 25. maddesinin atfı ile aynı Kanunun 6/3 ve 6/6 maddeleri anlamında da hükümsüzlük sebeplerinin var olduğunu, müvekkilinin isminin … olduğunu, 1993 yılından bu yana … işleri ile uğraştığını, “…” ibaresinin müvekkiline ait soyadı olduğu gibi, “…” ibaresinin müvekkilinin aynı zamanda ticaret ünvanı/işletme adı olduğunu, müvekkilinin 1993 yılından bu yana çevresinde tanınan ve saygı uyandıran bir kişi olduğunu, müvekkilinin önceleri “… …” daha sonra ise “… …” adıyla faaliyette bulunduğunu, davalı tarafından müvekkili aleyhine …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada bu durumu ispat ettiklerini, belirtilen hususlarla ilgili olarak mahkemece aksi kanaatte bulunulsa dahi, yine de davalıya ait markanın hükümsüz kılınması gerektiğini, zira 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 25. maddesinin atfı ile aynı Kanunun 4. ve 5. maddeleri uyarınca tescile değer bir markadan söz edilebilmesi için söz konusu ismin yeni ve ayırt edici olması gerektiğini, dava konusu “…” markasının ise yeni ve ayırt edici nitelikte olmadığını, zira “…” ibaresinin dayanıklı materyaller için ticari hayatta sıklıkla kullanılan bir sıfat olduğunu, yine “…” ibaresinin ticaret alanında cins, vasıf ve kalite belirten adlandırmalardan olması nedeniyle 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 25. maddesinin atfı ile aynı Kanunun 5/1-c maddesi uyarınca TPMK nezdinde davalı şirket adına tescilli 2013/… numaralı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, zira 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 25/6. maddesine göre hükümsüzlük davasının 5 yıl içerisinde açılması gerektiğini, dava tarihi itibariyle bu sürenin geçtiğini, derdestlik itirazında bulunduklarını, zira taraflar arasında halihazırda istinaf aşamasında olan …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … E. sayılı ve haksız rekabet ve marka hakkının ihlali ile men’i ve ticaret unvanının terkini talepli devam eden bir dava olduğunu, bahsi geçen davanın dayanağının da gerçek hak sahipliği olduğunu, “…” ibaresinin gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, markanın ilk defa müvekkili şirket tarafından kullanıldığını, ayrıca meşhur ve maruf hale getirildiğini, markaya ayırt edici niteliğinin müvekkili tarafından kazandırıldığını ve markanın tanınır hale getirildiğini, müvekkilinin 17/02/1995 tarihinden bu yana İstanbul Ticaret Odası’nda kayıtlı olduğunu, her türlü … ve alaşım imalatı, satışı, ithalatı ve ihracı ile meşgul olduğunu, müvekkilinin sektöründe yaptığı çalışmalarla sektörün ilerlemesine katkı sağlayarak uluslararası fuar ve organizasyonlarda Türkiye’yi temsil ettiğini, birçok kalite ve marka tescil belgesine sahip olduğunu, … firmalar ile çalışmalar yaptıktan sonra … adlı … firması ile ortaklık kurduğunu, müvekkilinin birçok uluslararası organizasyona sponsor olduğunu, müvekkilinin … adlı internet sitesini satın aldığını, site üzerinden ticari faaliyetlerini yoğun şekilde gerçekleştirdiğini, davacının ihtilaf konusu marka üzerinde gerçek hak sahipliği iddiasını kabul etmediklerini, zira gerçek hak sahipliğinin yalnızca markayı ilk kez kullanmakla doğmayacağını, marufiyet kuralı gereğince markanın belli bir yer, bölge ve piyasada bilinir hale getirilmesi gerektiğini, “…” ibaresini tanınmış ve ayırt edici hale getirenin müvekkili olduğunu, müvekkilinin davacıdan daha fazla ticaret hacmine sahip olduğunu, yapmış olduğu reklam ve tanıtımlar, aldığı kalite belgeleri ve yabancı firmalarla kurduğu ticari ilişkilerle markanın ulusal ve uluslararası alanda tanınırlığını sağladığını, halen istinaf aşamasında olan …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … E. sayılı dava dosyasına … Vergi Dairesi tarafından gönderilen 22/06/2017 tarihli cevabi yazıda; davacı …’ın ticari kazancının 62.626,12 TL. olduğunu, müvekkilinin bunun çok üzerinde ticari kazanç elde ettiğini, davacının gerçek şahıs olması nedeniyle unvanının adı ve soyadından oluşması gerektiğini, dolayısıyla “…” olarak bir unvan kullanmasının mümkün olmadığını, kurulduğundan bu yana aynı adreste faal olan davacının “…” markasını tanınmış marka haline getirmesinin mümkün olmadığını, davacının … adlı internet sitesini kapatıp, kendi isim ve soyadının yer aldığı … adlı internet sitesini açtığını, dolayısıyla “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olamayacağını, davacının “…” ibaresinin yenilik ve ayırt edicilik niteliğinin bulunmadığı yönündeki iddiasının kabul edilemez olduğunu, zira müvekkilinin markayı Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescil ettirmeden önce dahi uzun yıllar yaptığı reklamlar, kurduğu internet sitesi, fuarlara katılmak, kalite belgeleri almak, geniş ticaret ağıyla piyasada tanınır hale getirmek suretiyle ayırt edici hale getirdiğini ve bu sayede “…” markasının müvekkilinin markası olarak algılanmaya başlandığını, …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … E. sayılı davası derdestken davacının bu davayı açmakla kötü niyetli olduğunu, derdestlik yönünden yapılan itirazlarının kabul edilmemesi halinde aralarındaki bağlantı nedeniyle bu davanın …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … E. sayılı davası ile birleştirilmesini, “…” markasının gerçek hak sahibinin müvekkili şirket olması ve müvekkilinin bu markaya ayırt edicilik kazandırması sebebiyle, haksız ve soyut iddialarla açılan, somut delillerle ispatlanamayan ve hiçbir hukuki dayanağı olmayan davanın reddini, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
…. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … E. … K. ve 30/11/2017 tarihli kararı incelendiğinde: Davacının … SAN. VE TİC. A.Ş., davalının …, davanın; Marka Hakkına Tecavüz ve Ticaret Ünvanının Terkini, dava tarihinin 23/07/2014 olup, davanın reddine karar verildiği, İstanbul BAM 16.H.D’nin 2018/… E. 2021/… K. ve 01/04/2021 tarihli ilamı ile: Davacı vekilinin İstinaf talebinin esastan reddine, davalı vekilinin İstinaf talebinin hem usulden, hem esastan reddine karar verildiği, Yargıtay 11.H.D’nin 2021/3990 E. 2022/7671 K. ve 01/11/2022 tarihli ilamı ile: Davacı vekilinin tüm, davalı şirket vekilinin ise vekalet ücretine ilişkin talepleri dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verildiği görülmüştür.
TPMK kayıtları istenmiş, HMK’nın 266. maddesi kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
04/02/2020 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle: Dava konusu marka üzerinde gerçek hak sahibinin davacı olduğu, ancak bu hak sahipliğinin yalnızca “Adi metallerin işleme hizmetleri, Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri” ile sınırlı olduğu, davacının “…” olarak fiilen kullandığı ve gerçek sahibi olduğu markası ile dava konusu markanın “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri” bakımından benzer oldukları, “…” ibaresinin davacının ismi olduğu gerekçesiyle dava konusu markanın hükümsüz kılınması koşullarının oluşmadığı, “…” ibaresinin davacının ticaret unvanı/işletme adı olması nedeniyle dava konusu markanın hükümsüz kılınması koşullarının “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri” bakımından oluştuğu, dava konusu markanın ayırt edici nitelikte olmadığı gerekçesiyle hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı, davacının sessiz kalma nedeniyle hükümsüzlük talep etme hakkını kaybedip etmediği, hukuki bir mesele olduğundan takdirinin tamamen mahkemeye ait olduğu kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
02/03/2021 tarihli bilirkişi kurulu ek raporunda özetle: Dava konusu marka üzerinde gerçek hak sahibinin davacı olduğu ancak bu hak sahipliğinin yalnızca davacının markasını kullandığı hizmetler ile benzer olan ve ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimali olan 40. sınıfta yer alan “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri” ile sınırlı olduğu, davacının “…” olarak fiilen kullandığı ve gerçek sahibi olduğu markası ile dava konusu markanın “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri” bakımından benzer oldukları, “…” ibaresinin davacının ismi olduğu gerekçesiyle dava konusu markanın hükümsüz kılınmasına dair koşullarının oluşmadığı, “…” ibaresinin davacının ticaret unvanı /işletme adı olması nedeniyle dava konusu markanın hükümsüz kılınması koşullarının “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri” ile sınırlı olarak oluştuğu, dava konusu markanın ayırt edici nitelikte olmadığı gerekçesiyle hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı, davacının sessiz kalması nedeniyle hükümsüzlük talep etme hakkını kaybedip etmediği hukuki bir mesele olduğundan takdirinin tamamen Mahkemeye ait olduğu, davacının kötü niyet iddiasının iddianın genişletilmesi niteliğinde olup olmadığı, eğer değilse hukuki bir mesele olduğundan takdirinin tamamen Mahkemeye ait olduğu, davacının kullanmama nedeniyle iptal iddiasının iddianın genişletilmesi niteliğinde olup olmadığı Mahkemenin takdirinde olup eğer değil ise bu konuda davalı tarafa dava konusu markanın tüm hizmetlerde kullanımını ispatına ilişkin süre verilip verilmemesi gerektiğine dair takdirin Mahkemeye ait olduğu kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava: TPMK nezdinde davalı şirket adına tescilli 2013/… numaralı markanın, hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine ilişkindir.
Davanın açıldığı tarih itibarıyla 6769 sayılı SINAİ MÜLKİYET KANUNU uygulanacaktar.
6769 sayılı SMK’nın 5. maddesinde marka tescilinde mutlak red sebepleri aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
Madde 5- (1) Aşağıda belirtilen işaretler, marka olarak tescil edilmez:
a) 4 üncü madde kapsamında marka olamayacak işaretler.
b) Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler.
c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler.
ç) Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.
d) Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler.
(2) Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez.
6769 sayılı SMK’nın 6. maddesinde marka tescilinde nisbi red sebepleri aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye ’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. maddesinde “Marka Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
(1) 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
(2) Menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir.
(3) Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez.
(4) Bir marka, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye ’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir…
Marka:Bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye sağlar, markalar işletmelerin üretmiş olduğu emtia veya sunmuş oldukları hizmetlerin birbirinden ayrılmasını sağlamaktadır.
Karıştırılma ihtimali: Bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önce tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple ya aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesidir. Karıştırılma (iltibas) ihtimalinin araştırılmasına ilk önce markalar arasında ayniyet ya da benzerlik bulunup bulunmadığından başlanması gerekmektedir. Markaların esas unsurlarının ve vurgu sözcüklerinin aynı veya benzer olması, markanın genel görünümüne etkisi az olan diğer unsurlardaki farklılığa rağmen iltibasa yol açabilir. Sözcük markalarında, sözcüklerin başlangıç ve kökleri bütünsel benzerliğin tayininde önemlidir. İki marka arasındaki iltibasın varlığının saptanmasında, markaların yan yana konularak karşılaştırma yapılmaması gereklidir. İltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığının saptanmasında ilgili mal ya da hizmetin orta yetenekteki alıcılarının dikkat ve özeni esas tutulur. Bu alıcıların markaları, aynı anda göz önünde bulunduramayacakları da dikkate alınarak ayrıntılara ilişkin farklar ve bütüne ilişkin benzerlikler üzerinde durulur.
SMK hükümleri, TPMK kayıtları, bilirkişi kurulu kök/ek raporları ve bütün dosya kapsamından: TPMK nezdinde 16/05/2013 başvuru tarihli 2013/… numaralı markanın 40. sınıfta, 06/08/2014 tarihinde davalı … … SAN. VE TİC. A. Ş. adına tescilli olduğu anlaşılmıştır.
2013/… numaralı marka dışında, 29/03/2004 başvuru tarihli 2003/… numaralı “… sm” ibareli markanın; 07. ve 40. sınıflarda 20/07/2005 tarihinde davalı şirket adına tescil edildiği görülmüştür.
MARKALARIN BENZERLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Bilirkişi raporunda belirtildiği üzere: Markaların benzerliğinin değerlendirmesi; karşılaştırılan markalarda yer alan baskın unsurlar esas alınarak, markaların bir bütün olarak tüketiciler nezdinde bıraktıkları intiba üzerinden yapılır. Markanın bütün itibariyle bıraktığı etki karşılaştırmanın esası olduğundan, markaların içerdikleri parçaları birbirlerinden bağımsız olarak değerlendirilmez ve özellikle ayırt edici niteliği zayıf, tasviri nitelikteki unsurlar kural olarak göz ardı edilir. Tüketiciler markaları aynı anda ve bir arada göremeyeceklerinden, daha önce satın aldıkları markanın zihinlerinde kalan imajları üzerinden değerlendirme yaparlar. Hem kelime hem de şekil unsuru içeren markalarda kural olarak tüketicilerin zihninde kalan unsur kelime unsurudur. Ayırt edici niteliği zayıf sözcükler ile ayırt edici niteliği güçlü bir şekilden oluşan kompozisyon markalarında, genel görünümü etkileyen unsur, şekil unsuru olabilir. Ancak, ayırt edici niteliği zayıf şekil ve ayırt edici niteliği güçlü bir kelimeden oluşan markalarda baskın ve değerlendirmeye esas unsur kelime unsuru kabul edilmelidir. Bir markanın asli ve ayırt edici unsuru, ayırt edici nitelik taşıyan, aidiyet ve kaynak gösterebilen, markayı karakterize eden özgün unsurdur. Benzerlik değerlendirmesi de bu ayırt edici nitelik taşıyan, aidiyet ve kaynak gösteren Özgün unsurlar üzerinden yapılır. Ayrıca markaların benzerliğine ve dolayısıyla benzerlik nedeniyle hükümsüzlük sonucuna varabilmek için hem işaretler arasında benzerlikten hem de -tanınmış marka hariç olmak üzere- mal ve/veya hizmetlerin benzerliğin olması ve ayrıca bu çift yönlü benzerliğin kanunun belirttiği üzere halk nezdinde karıştırılma ihtimalinin olması gerekir.
Somut olayda: Taraflar arasındaki ihtilafa konu ibare “…”dir. Her ne kadar dava konusu “…” ibaresi özel bir şekilde grafiksel tasarım ile oluşturulduğu, başta ve sonda üçer tane olmak üzere çubuk şekillerini içerdiği, siyah ve sarı renklerden oluştuğu ve bu ibareler yanında slogan olarak nitelendirilebilecek “… sağlamdır” ibaresini içerdiği görülse de, her iki markada ortak unsurun “…” olduğu ve bu ibarelerin dava konusu markanın özel karakterle yazılmış olması ve “M” harfinin de yine görsel olarak farklı tasarlanmış olması nedeniyle Marka Hukuku anlamında aynı değilse de ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu kanaatine varılmıştır.
GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİASININ DEĞERLENDİRİLMESİ:
Bir markayı ihdas ve imal eden kimse, o markanın gerçek sahibidir ve açıklayıcı etkiye sahip olan tescile karşı üstün ve öncelikli hak sahibidir. Gerçek hak sahipliği iddiası nedeniyle hükümsüzlük söz konusu olabilmesi için üstün ve önceye dayalı hak, hangi mal ve/veya hizmet için elde edilmişse sadece bu mal ve/veya hizmetler ile aynı ve/veya benzer mal ve/veya hizmetler için hükümsüzlük kararı verilmeli, diğer mal ve/veya hizmetler bakımından talep reddedilmelidir.
Somut olayda: “…” ibaresinin, 01/04/1993 tarihinde düzenlenen Mesleki Faaliyet Belgesi’ne, muhtelif tarihli fatura suretlerine, vergi beyannamelerine, sigorta kaydına, Kira Sözleşmesi suretlerine göre dava dışı … isimli kişi tarafından … … Sok. … Han No: 15 adresinde kullanılmaya başlandığı, …’ın 12/11/1998 tarihli İş Bırakma Tutanağı ile faaliyetlerini sonlandırdığı, dosyada mevcut Vergi Levhası, Esnaf Sicil Tasdiknamesi, faturalar, sabit telefon hat faturası ve sair belgelerden anlaşıldığı kadarıyla aynı adreste “…” olarak davacı …’ın faaliyet göstermeye başladığı, …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … E. sayılı davasında dinlenen tanıkların davacı …’ı 1992 yılından bu yana tanıdıklarını, davacının iş yerini eniştesi … …’dan devraldığını ve aynı adreste “…” olarak faaliyet gösterdiğini belirttikleri görülmüştür. Davalı tarafın, “…” ibaresini ticaret unvanı olarak tescil ettirdiği ve kullanmaya başladığı tarihin, davacıdan sonra olduğu, ticaret unvanı ve … şeklindeki alan adı (tescil tarihi 22/09/2000) dahil olmak üzere davalı şirketin “…” ibaresini, davacıdan daha önce kullanmaya başladığına dair delil sunulmadığı, bu nedenle “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibinin, davacı … olduğu kanaatine varılmıştır.
…. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … E. sayılı davada dinlenen tanıkların beyanlarından anlaşıldığı kadarıyla davacının “…” ibaresini kullanımı … alım-satım hizmetleri yani 35. sınıfta “müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için adi ve değerli metallerin bir araya getirilmesi” hizmetleri bakımından gerçek hak sahibi kabul edilmelidir. Davacının, “…” ibaresini mallar üzerinde kullandığına dair delil sunulmamıştır.
Dava konusu markanın 40. sınıfta “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri. Fotografik ve sinematografik ürünlerin işlenmesi hizmetleri (banyo, baskı ve foto gravür hizmetleri dahil). Gıdaların işlenmesi hizmetleri. Hayvan kesim hizmetleri. Deri ve kürk işleme hizmetleri, Saraçlık hizmetleri. Kumaş işleme hizmetleri, yün işleme hizmetleri. Terzilik hizmetleri, nakış işleme hizmetleri. Ahşap ve kereste işleme hizmetleri. Sanat eserlerinin çerçevelenmesi hizmetleri. Sıvı, kimyasal madde, gaz, hava işleme hizmetleri. Cam ve optik cam işleme hizmetleri. Malzemelerin montajı (üçüncü şahıslar adına) hizmetleri. Diş teknisyenliği (döküm) hizmetleri. Çömlekçilik hizmetleri. Enerji üretimi hizmetleri, jeneratörlerin kiralanması hizmetleri. Kâğıdın işlenmesi. Baskı hizmetleri, ciltçilik hizmetleri. Plastik işleme hizmetleri” bakımından tescil ettirildiği göz önünde bulundurulduğunda; davacının, 35. 06 sınıf olarak kabul edilebilecek faaliyetleri ile davalının tescili kapsamında yer alan “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri” bakımından sınıf farklılığı bulunsa dahi birbirlerini tamamlama özelliği” olduğu kanaati ile davacının yalnızca bu iki hizmet bakımından gerçek hak sahibi olduğu kanaatine varılmış, dava konusu tescil kapsamında yer alan sair hizmetler bakımından, davacının gerçek hak sahipliğinin olmadığı kanaatine varılmıştır.
DAVA KONUSU MARKANIN, DAVACIYA AİT İSİM VE UNVANI İÇERDİĞİ İDDİASININ DEĞERLENDİRİLMESİ:
Tescil edilen markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin talebi ile söz konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilir.
Dava konusu markanın; baskın unsurları “…” ve “…” ibareleridir. Bu haliyle dava konusu marka, davacının adı ve soyadı değildir. Davacının adı-soyadı ile ortak olan tek nokta “…” ibaresidir, ancak bu ibare ayırt ediciliği oldukça zayıf, Türkiye’de birçok kişi tarafından özellikle soy isim olarak yaygın şekilde kullanılan bir ibaredir. “…” kelimesi-adı telaffuz edildiğinde davacı ile herhangi bir bağlantı kurulması söz konusu değildir. Bu nedenle, davacının kişi ismine dayalı hükümsüzlük talebinin koşulların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Her tacir; ticari işletmesine ilişkin işlemleri, ticaret unvanıyla yapmak ve işletmesiyle ilgili senetlerle diğer belgeleri bu unvan altında imzalamak zorundadır (TTK md. 39/1). Her tacir; ticari işletmenin açıldığı günden itibaren onbeş gün içinde, ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirir (TTK md. 40). Gerçek kişi olan tacirin ticaret unvanı 46. maddeye uygun olarak yapabileceği ekler ile kısaltılmadan yazılacak adı ve soyadından oluşur (TTK md. 41). İşletme sahibi ile ilgili olmaksızın doğrudan doğruya işletmeyi tanıtmak ve benzer işletmelerden ayırt etmek için kullanılan adların da sahipleri tarafından tescil ettirilmesi gerekir (TTK md. 53). Tescilli bir markanın ticaret unvanına dayalı olarak hükümsüzlüğünün söz konusu olabilmesi için salt ticaret unvanlarının aynı olması yeterli değildir. Tescilli ticaret unvanına ait sicilde belirtilen faaliyet konuları ile dava konusu markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetler arasında aynılık/benzerlik ilişkisi bulunmalıdır.
Somut olayda: Davacının esnaf olduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla sunulan resmi kayıtlara göre davacının “…” olarak usulüne uygun tescil ettirdiği bir ticaret unvanından söz etmek mümkün değildir. Ancak dosyada mevcut bilgi/belgeler incelendiğinde; davacının … şeklindeki unvanının üzerinde “…” ibaresine yer verdiği görülmektedir. Söz konusu ibarenin işletme adı olarak kabul edilmesi mümkündür. Davacının “…” işletme adını sicile kaydettirdiği, Sicil Tasdiknameleri ve Oda kayıtlarından anlaşılmıştır. Bu haliyle, madde metninde geçen “ticaret unvanı” ifadesi, geniş yorumlanarak davacının işletme adına dayalı olarak dava konusu markanın hükümsüzlüğünü talep etme hakkının doğduğu kanaatine varılmıştır.
DAVA KONUSU MARKANIN AYIRT EDİCİLİĞİNİN OLUP OLMADIĞI İDDİASININ DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacı; dava konusu markanın içerdiği “…” ibaresinden dolayı tanımlayıcı ve yanıltıcı olduğunu belirterek hükümsüz kılınması gerektiğini beyan etmiştir. Ancak bu gibi sıfatlar aynı sektörde faaliyet gösteren birçok işletme tarafından kullanılmaktadır. Dolayısıyla, yaygın kullanım bunların tüketiciler nezdinde oluşturabileceği tanımlayıcılık veya yanıltıcılık özelliğini azaltmıştır. Ayrıca tanımlayıcılık ve yanıltıcılık değerlendirmesi yapılırken malın ve/veya hizmetin hedeflediği tüketici kitlesinin özel niteliği göz önünde bulundurulmalıdır. Dava konusu marka bakımından; tanımlayıcılık veya yanıltıcılık düşünülebilecek hizmetler “adi metallerin işlenmesi hizmetleri” ve “değerli metallerin işlenmesi hizmetleri”dir. Ancak söz konusu hizmetlerin alıcıları alelade tüketiciler değil, algı ve dikkat düzeyleri yüksek, uzman sayılabilecek tüketicilerdir. Kural olarak “…” markasının; “adi metallerin işlenmesi hizmetleri” ve “değerli metallerin işlenmesi hizmetleri” bakımından tanımlayıcı olduğu düşünülebilir. Tescil kapsamında yer alan sair hizmetler açısından ise bu markanın tanımlayıcı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Eğer bir marka yaygın ve etkin kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa, artık tanımlayıcılık veya yanıltıcılık gerekçesiyle markanın hükümsüzlüğü söz konusu olamayacaktır.
Somut olayda: Sunulan davalı delilleri incelendiğinde davalı şirketin “…” ibaresini, gerek ticaret unvanı ve gerekse marka olarak uzun yıllardan bu yana kullandığı, … alan adını 2000 yılında tescil ettirdiği ve o tarihten bu yana aktif olarak kullandığı, ulusal ve uluslararası kalite belgeleri aldığı, reklam ve promosyon faaliyetleri içine girdiği, fuarlara katıldığı, kongrelere sponsor olduğu, televizyon yayınlarına katıldığı, 2007 yılında …adlı firma ile uluslararası iş birliğine gittiği, “… …” adıyla sektörel bir … yayımladığı, gazete haberlerine konu olduğu, hakları “…”e ait olmak üzere “…” adıyla bir kitap yayımladığı ve kitabın 11. baskısının yapıldığı… Bakanlığı’ndan Onaylı Tedarikçi Belgesi aldığı, … gibi kurumların tedarikçisi olduğu, Gebze ve Balıkesir’de fabrikalarının olduğu, farklı şehirlerde şubeler açtığı, 2012 yılında … Derneği’ne üye olduğu, “…” markası ile ciddi satış rakamlarına eriştiği anlaşılmıştır. Bu nedenle, davalı şirketin “…” markasını yaygın ve etkin şekilde kullandığı, bu sayede markaya ayırt edici nitelik kazandırdığı kanaatine varılmıştır.
SESSİZ KALMA NEDENİYLE HAK KAYBI İDİDASININ DEĞERLENDİRİLMESİ:
6769 sayılı SMK’nın 25/6.maddesi uyarınca; marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, hak sahibinin markayı sonradan iyi niyetli bir şekilde tescil ettiren kişiye karşı dürüstlük kuralı gereğince dava hakkını kabul edilebilir bir süre içinde kullanmaması halinde söz konusu olur. Bu hak uzun süre kullanılmadığı için karşı tarafta bir güven uyandırılmışsa, karşı tarafta uyandırılan bu güvenin korunması arzu edilir. TMK’ nın 2. maddesinin uygulanması halinde de davaya konu somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekir.
“Sessiz kalma yoluyla hak kaybı”, kaynağını Medeni Kanununun 2. maddesinde bulan hak kaybının özel bir biçimi olup 556 Sayılı KHK döneminde önce sadece tanınmış markalar için uygulanırken, daha sonra Yargıtay’ın istikrar kazanan uygulaması ve dava açma hakkının sınırsız sürede kullanılmasının yasanın ruhu ve hukuk mantığı ile bağdaşmayacağı şeklindeki düşüncesi ile tüm tescilli markalara karşı uygulanmıştır. 6769 Sayılı Kanunun 25/6. maddesi ile de somut bir düzenlemeye bürünmüştür. Sessiz kalma nedeniyle hak kaybı mehaz düzenlemede hem hükümsüzlük davası hem de marka hakkına tecavüz davası açmaya engel iken 6769 Sayılı Kanun’da yalnızca hükümsüzlük davası açılmasına engel bir düzenleme olarak yer almıştır.
Bir markanın kullanımına uzun süre sessiz kalan kimsenin, zımni olarak bu kullanıma ve tescile icazet verdiği kabul edilir. Bu süre içerisinde markayı kullanan veya tescil ettiren kimsenin iyiniyetli olarak büyük miktarlarda yatırım yapması nedeniyle, bu kişinin markayı kullanmasına engel olunması veya tescil ettirdiği markanın hükümsüz kılınması halinde uğrayacağı zarar ile marka sahibinin markasını korumaktaki hukuki menfaat arasında bir çatışma vardır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybından söz edilebilmesi için hak sahibinin, kendi markasının aynısının ve/veya benzerinin kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesine rağmen bu kullanıma 5 yıl boyunca sessiz kalmış olması gerekir.
Hükümsüzlüğü talep edilen TPMK nezdinde davalı şirket adına tescilli 2013/… numaralı marka; 06/08/2014 (Türk Patent ve Marka Kurumu çevrimiçi kayıtlarına göre 07/08/2014) tarihinde tescil edilmiştir. Huzurdaki dava; İstanbul Anadolu Hukuk Mahkemeleri Ön Bürosu’na verilen 15/05/2018 tarihli dilekçe ile (dosyada yer alan Tevzi Formu’nda davanın açılış tarihi 21/05/2018 olarak görünmektedir) açılmıştır. Davalı taraf “…” baskın unsurlu “… sm” markasını; 29/03/2004 tarihinde başvurup 20/07/2005 tarihinde 2003/ … tescil numarası ile 07. sınıf yanında dava konusu markanın da kapsadığı 40.sınıfta yer alan “… işleme hizmetleri: Galvanizleme hizmetleri, marka kaplama hizmetleri, … dökümcülük hizmetleri, kazan (boyler) yapımı hizmetleri, malzeme işleme hakkında bilgilendirme hizmetleri. Malzemelerin montajı (üçüncü şahıslar adına) hizmetleri” için tescil ettirmiştir. Davalının bu tescilinin üzerinden yaklaşık 14 yıl geçmiştir. Yine davalı tarafın delilleri incelendiğinde: Davalı şirketin, “…” ibaresini gerek ticaret unvanı ve gerekse marka olarak uzun yıllardan bu yana kullandığı, … alan adını 2000 yılında tescil ettirdiği ve o tarihten bu yana aktif olarak kullandığı, ulusal ve uluslararası kalite belgeleri aldığı, reklam ve promosyon faaliyetleri içine girdiği, fuarlara katıldığı, kongrelere sponsor olduğu, televizyon yayınlarına katıldığı, 2007 yılında …adlı firma ile uluslararası iş birliğine gittiği, “… …” adıyla sektörel bir … yayımladığı, gazete haberlerine konu olduğu, hakları “…”e ait olmak üzere “…” adıyla bir kitap yayımladığı ve kitabın 11. Baskısının yapıldığı… Bakanlığı’ndan Onaylı Tedarikçi Belgesi aldığı, … gibi kurumların tedarikçisi olduğu, Gebze ve Balıkesir’de fabrikalarının olduğu, farklı şehirlerde şubeler açtığı, 2012 yılında … Derneği’ne üye olduğu, “…” markası ile ciddi satış rakamlarına eriştiği anlaşılmakla, davacı bakımından; “sessiz kalma nedeniyle” hak kaybı koşullarının oluştuğu kanaatine varıldığından ve markanın kötü niyetle tescil edildiği kanıtlanamadığından, davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
DAVANIN REDDİNE,
1-179,90 TL ilam harcından peşin harcın mahsubu ile eksik 144,00 TL harcın davacıdan tahsiline,
2-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-Davacı tarafın yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafın yaptığı 366,35 TL tebligat ve müzekkere masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının, karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK 345/1.maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve İstinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek sureti ile, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İSTİNAF YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.15/06/2023

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır