Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/635 E. 2022/152 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/635 Esas
KARAR NO : 2022/152

DAVA : Menfi Tespit (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
DAVA TARİHİ : 28/09/2021
KARAR TARİHİ : 02/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç)) davasının yapılan açık yargılamaları sonunda :
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava dilekçesi özetle şöyledir:
“…. Müvekkilim, 04.08.2021 tarihinden beridir dava dışı …A.Ş.’nin … sözleşme hesap numaralı abonesidir ve elektrik enerjisini bu şirketten almaktadır. (ek abonelik sözleşmesi) Ancak davalı … A.Ş. (…) müvekkil şirkete 07.09.2021 tarih, … fatura nolu ve 81.110,73 TL bedelli kaçak elektrik faturası düzenlemiştir.(ek fatura) Müvekkilim söz konusu faturaya davalı nezdinde itiraz etmiştir, ancak itiraz kabul edilmemiş ve faturanın ödenmesi talep edilmektedir. Müvekkilime aynı dönem için aynı zamanda abonesi bulunduğu dava dışı … A.Ş. Tarafından da 77.827,30 TL normal kullanım faturası düzenlenmiştir.Müvekkilimin … Adresinde kumaş boyama ve yıkama işletmesi vardır. Müvekkilim bu adreste 01.08.2021 tarihinden beridir şirket olarak faaliyet göstermektedir. (ek Ticaret Sicil Kaydı ve kira sözleşmesi) Müvekkilim 04.08.2021 tarihinde dava dışı …A.Ş. İle abonelik sözleşmesi yapmış ve elektrik kullanımına başlamıştır. Müvekkilimin fabrikası kurulum aşamasında olduğu için makine kurulumu ve deneme üretimi yapılmış fazla elektrik tüketimi olmamıştır. Müvekkilim yasal abone iken ayrıca kendisine neden kaçak elektrik faturası düzenlendiği konusunda bilgi sahibi değildir. Davalı tarafından müvekkilime düzenlenen kaçak elektrik faturası dayanaktan yoksundur. Bu davada arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. Müvekkilim şirket 5.000.000,00 TL sermayeli kumaş boyama ve yıkama işi yapan 60’tan fazla işçisi olan büyük bir işletmedir. Müvekkilim cari faturalarını düzenli olarak ödemektedir ve davalıya hiç bir borcu bulunmamaktadır. Davalı görevlileri müvekkilimi elektriğini kesmekle tehdit etmektedirler. Müvekkilimin fabrikasının elektriği kesildiği takdirde tüm üretimi duracak, şirket kapanacak ve telafisi imkansız zararlar ile karşı karşıya kalacaktır. Yanında çalışan onlarca kişi işten çıkarılacak ve işsiz kalacaklardır. Davalı Elektrik Dağıtım Şirketidir, perakende satış şirketlerinin üzerinde yetkiye sahiptir, elektrik enerjisinin kesilmesi halinde telafisi davacı açısından zor ya da imkansız hal ortaya çıkacaktır. Bu nedenle davaya konu fatura nedeniyle davacının eletriğinin kesilmemesi, yönünde HMK 389 ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmekteyiz. Müvekkilimin 07.09.2021 tarihli … numaralı ve 81.110,73 TL bedelli fatura nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, İş bu davaya konu fatura nedeniyle dava sonuna kadar davalı tarafından müvekkilimin elektriğinin kesilmemesi yönünde HMK 389 ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesine, Yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı yana yüklenmesine karar verilmesini….”
CEVAP:
Cevap dilekçesi özetle şöyledir:
“….Davacı tarafından huzurdaki dava menfi tespit davası olarak ikame edilmişse de; davacı tarafça davaya konu edilen fatura borcunun tamamen müvekkil Kuruma ödenmiş olması nedeniyle menfi tespit davası açmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Davaya konu edilmiş olan bir para borcunu ödemiş olan kimse ancak istirdat davası açabilecektir. Huzurdaki menfi tespit davasının müvekkil Kuruma karşı ikame edilmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır. Menfi tespit davasının ikame edilebilmesi için HMK m.106 gereği davacının güncel bir hukuki yararının varlığı şarttır. Kanun söz konusu dava için özel bir hukuki yarar şartı göstermiştir. Arz edilen nedenlerle huzurdaki davanın hukuki yarar dava şartı yokluğundan reddine kadar verilmesi gerekmektedir. Kaçak elektrik kullanım tespiti ve tahakkuku mevzuata uygun olup; müvekkil Kurum işlemlerinde herhangi bir hata bulunmamaktadır. Davanın reddi gerekmektedir. Şöyle ki;Davacının kullanımında olan … tüketim numaralı mahalde kaçak kontrol ekiplerince yapılan kontrolde satış sözleşmesi olmaksızın … seri … marka sayaçtan enerji kullanımı tespit edilerek davacı ünvanına…seri numaralı zabıt düzenlenilmiştir. Zabıt ile sözleşmesiz sayaçtan geçen 44.412 kWh tüketim zabıt tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri gereği kaçak elektrik tarifenden tahakkuk ettirilmiştir. Söz konusu tüketim için 81.110,73-TL tutarında tahakkuk yapılmış olup; davacı tarafından ilgili fatura tamamen ödenmiştir.
Kullanım yerine ilişkin olarak; perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma olmaksızın elektrik enerjisi tüketilmesi ve yasal şekilde tesis edilmemiş sayaçtan geçirilerek, mevzuata aykırı bir şekilde elektrik enerjisi tüketilmesi zabıt tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri gereği kaçak elektrik kullanımı olarak tanımlanmakta olup, mevzuata uymadan usulsüz olarak kullanılan elektrik, yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri gereği kaçak elektrik tarifesinden tahakkuklandırılmaktadır.
Davacı tarafça 04.08.2021 tarihinde dava dışı …A.Ş. İle aboneliğinin bulunduğu, neden kaçak elektrik işlemi yapıldığının anlaşılamadığı ifade edilmiştir. Ekte sunulmakta olan zabıtta görüleceği üzere 09.08.2021 kaçak tespit tarihinde sayacın endeksi 5554 kWh (x150 çarpan) değerindedir. Davacının aboneliği 04.08.2021 tarihinde başlamış olup; sözleşme öncesi tüketim yaptığı muhakkaktır. Davacının sözleşmeden önceki tüketimleri sözleşmesiz kullanımdır.
Davacı aynı zamanda kendisine 77.827,30-TL tutarında dava dışı … A.Ş. Tarafından da fatura kesildiği, müvekkil Kurumun faturasının mükerrer olduğu yönünde iddiada bulunmuşsa da; dava dilekçesi ekinde yer alan perakende faturası incelendiğinde 08/2021 dönemine ait olduğu 05.08.2021-31.08.2021 tarihleri arasındaki 26 günlük kullanıma ait fatura olduğu görülmektedir. Müvekkil Kurumun yapmış olduğu kaçak tahakkuku 04.08.2021 sözleşme tarihi öncesine ait tahakkuk olup; perakende satış ise 04.08.2021 abonelik sonrası döneme ait normal dönem faturasıdır. Söz konusu faturalar arasında herhangi bir mükerrerlik bulunmamaktadır. Tüm bu açıklama ve mevcut bilgiler ışığında müvekkil Kurum tarafından yapılan inceleme neticesinde, kaçak enerji kullanımından dolayı tanzim edilen itiraza konu kaçak elektrik kullanım tespit tutanağı ve bu tutanağa istinaden düzenlenen kaçak elektrik kullanım faturasında herhangi bir hesaplama hatası bulunmamaktadır.
Kaçak tespiti için tespit anında mahalde fiili kullanıcının varlığı yeterlidir. Elektrik Piyasası Tüketici hizmetleri yönetmeliği m.42’de gösterilen haller içerisinde elektrik tüketimi yapan herkes, kaçak tespiti ve tahakkukunun muhatabı olabilecektir.
ihtiyati tedbir kararı verilmesi hakkaniyete aykırıdır. mahkemenizce elektrik enerjisinin kesilmemesi/bağlanması yönündeki ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmiştir. hükmedilen ihtiyati tedbir kararı yargılama sonunda ulaşılabilecek sonucu doğuracak nitelikte bulunduğundan,kanımızca hatalı olup tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Şöyle ki;
Öncelikle davacı yan, davaya konu fatura nedeniyle elektriğin kesilmemesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir. Davaya konu edilmiş olan fatura borcu zaten dava tarihinden önce davacı yanca ödenmiştir. Bu nedenle müvekkil Kurum, davadan önce elektriği kesmediği gibi, faturanın ödenmiş olması nedeniyle davadan sonra da elektriği kesmeyecektir. Davacının tedbiren elektriğinin bağlanması/kesilememesi yönündeki talep hukuki yarardan yoksundur. Bu nedenle ihtiyati tedbir kararının kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca davacı yanca tedbir kararında gösterilmiş olan teminat süresinde yatırılmamış olup; tedbirin kendiliğinden kalktığına karar verilmesi gerekmektedir.alınacak nedenlerle;
Haksız ve mesnetsiz davanın reddine, Yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini….”
GEREKÇE:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık noktalarının; davalı tarafından düzenlenen 77.827,30-TL tutarındaki faturadan kaynaklı borçsuzluğun tespitine ilişkindir.
01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 5/A maddesinde “Bu Kanun’un 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” hükmü düzenlenmiştir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/a maddesinin 1.fıkrasında “İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.” aynı maddenin 2. fıkrasında ise “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” denilerek zorunlu arabuluculuğa tabi davalarda bu şartın gerçekleşmemesi halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.
TTK’nın 5/A maddesi metni göz önüne alındığında, zorunlu arabuluculuğun “ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri” yönünden dava şartı olarak öngörüldüğü düşünülebilir ise de, anılan maddede “talep sonucu” olan alacak ve tazminat istemlerine değil “dava konusuna” vurgu yapılarak, “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan davalar” için dava şartı olan arabuluculuğun öngörüldüğünü belirtmek gerekmektedir. Alacak ve tazminat davaları yanında, menfi tespit davalarının da konusu bir miktar paranın ödemesine ilişkindir. Bu husus, alacak ve tazminat davalarında bir miktar paranın ödenmesi olarak tezahür ettiği gibi, menfi tespit davalarında ise bir miktar paranın ödenmemesi olarak ortaya çıktığından konu itibariyle menfi tespit davasının da dava şartı olan zorunlu arabuluculuk kapsamında kaldığının kabulü gerekir. Zira, kanun koyucunun amacı, uyuşmazlıkların yargı önüne gelmeden, taraflar arasında bir arabulucu vasıtasıyla görüşmeler yapılmak suretiyle, daha hızlı ve kesin olarak çözülmesi ve bu çözüm yolunun olabildiğince geniş uyuşmazlık ve dava türlerine uygulanmasıdır. Bu amaç göz önüne alındığında, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan menfi tespit davalarında da zorunlu arabuluculuğa başvurmanın dava şartı olduğu sonucuna varılmaktadır. Aksinin kabulü halinde kanun koyucunun amacına aykırı yorum yapılmış olacağından, bu yorum tarzı hukuka uygun düşmeyecektir.
Kaldı ki, İİK’nın 72/1. maddesinde “Borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını tespit için menfi tespit davası açabilir”, 72/6. Maddesinde “Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.” 72/7.maddesinde “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.” hükmü düzenlenmiş olup, bu hükümler göz önüne alındığında da, menfi tespit davasında alacaklının icra takibi ile elde etmek istediği para alacağı bakımından borçlu olunmadığının tespiti; paranın ödenmek zorunda kalınması halinde ise istirdat davasına dönüşerek bu bir miktar paranın geri alınması söz konusu olmaktadır. TTK’nın 5/A maddesinde belirtilen bu bir miktar para alacağının taraflardan hangisine ait olduğu önem taşımamaktadır. Bu nedenle, “bir miktar paranın tahsili” istemli alacak veya tazminat davası ile “bir miktar para borcu bulunmadığının tespiti” istemli menfi tespit davasının “aynı bir miktar paraya ilişkin” olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Tüm bu açıklamalar göz önüne alındığında, konusu bir miktar para borcu olan alacak ve tazminat davaları gibi, menfi tespit davasında da zorunlu arabuluculuğa başvurmanın dava şartı olarak düzenlendiği sonucuna varılmaktadır.
TTK’nın 5/A maddesinde zorunlu arabuluculuğun “Bu Kanun’un 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda” uygulanacağı hükme bağlanmıştır. TTK’nın 4. Maddesine göre “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; maddenin a, b, c, d, e, f bentlerinde sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Davanın zorunlu arabuluculuğa tabi olması için aynı zamanda ticari dava olması da gerekmektedir. Taraflardan birinin tacir olmadığı ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgili bulunmadığı, TTK’nın 4. maddesinde sayılmayan davalarda dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğa başvurulması gerekmeyecektir. (Bkz. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi’nin 04/12/2019 tarih ve 2019/2103 esas, 2019/1517 karar sayılı kararı)
Somut olayda, davacı tarafça, davalının başlattığı icra takibi yönünden davalıya borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi istenmektedir. Taraflar arasındaki dava menfi tespit davası olup, her iki taraf da tacir olduğundan TTK’nın 5/A maddesi gereğince, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/a-2 maddesi gereğince davacının, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/623E., 2021/495K.)
Somut olayda davacı, usulsüz kullanım gerekçesiyle davalı tarafından oluşturulan fatura nedeniyle borçlu olmadığını belirtmekte olup yukarıda yer verilen açıklamalar ve içtihatlar ışığında huzurdaki davanın zorunlu arabuluculuk koşuluna tabi olduğu anlaşılmış ve dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM : Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere :
1-Davanın arabuluculuk şartı yerine getirilmediğinden REDDİNE,
2-İhtiyati tedbir kararının kaldırılmasına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereği alınması gereken 80,70-TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak alınan 1.385,17-TL harçtan düşümü ile bakiye 1.304,47-TL harcın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesap ve takdir olunan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davacı taraftan alınarak davalı tarafa verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama masrafı bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Taraflarca yatırılan gider ve delil avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde HMK 333 maddesi uyarınca ilgili tarafa iadesine,
Dair; davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren İstanbul BAM nezdinde iki hafta içerisinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 02/03/2022

Katip
E-imza

Hakim
E-imza