Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/181 E. 2022/363 K. 21.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/181 Esas
KARAR NO : 2022/363

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 11/03/2020
KARAR TARİHİ : 21/04/2022

Mahkememizde açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin kılavuzluk hizmeti verdiğini, müvekkili şirket ile kılavuz kaptan olan davalı arasında 2004 yılında hizmet sözleşmesinin imzalandığını, hizmet sözleşmesinin eki niteliğinde imza edilen zeyilnamede hizmet akdinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin olarak rekabet yasağı düzenlemesi bulunduğunu, iş bu hükme göre kılavuz kaptanın rekabet yasağını ihlal etmesi durumunda 110.000,00-USD cezai şart ödemesi gerektiğini, zeyilnamenin rekabet yasağının ve cezai şartın düzenlendiği 8. maddesinde “İş gören, işbu sözleşmenin sona erme/fesih tarihinden itibaren 3 yıl süre ile İzmit Körfezi ve/veya … yetkili Kılavuz … belgesi ile …ve/veya …’nde, aynı hizmet dalında faaliyet gösteren farklı bir. kurum adına kılavuz kaptan olarak çalışmayacağını; âksi halde tazminat olarak 110.900-$ tazminatı işverene ödeyeceğini kabul ve taahhüt eder.” hükmünün yer aldığını, taraflar arasında kararlaştırılan rekabet yasağının yer, zaman ve konu bakımından sınırlandırılmış olduğunu, müvekkili şirketin Ulaştırma Ve Alt Yapı Bakanlığı tarafından 31/12/2018 tarihli resmi gazetede yayınlanan “Kılavuzluk Ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği” doğrultusunda uzun yıllar gerçekleştirdiği kılavuzluk faaliyetinin icrası ve bu doğrultuda faaliyet lisans belgesinin temini amacıyla istihdam etmekte olduğu 32 kılavuz kaptanın bordroları ile birlikte 13/02/2019 tarihinde T.C. Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı Deniz ve İç Sular Düzenleme Genel Müdürlüğü’ne başvuruda bulunduğunu ancak davalının da içinde bulunduğu 32 kılavuz kaptanın müvekkili şirket tarafından T.C. Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı Deniz ve İç Sular Düzenleme Genel Müdürlüğü’ne yapılan başvurunun hemen ertesinde hiçbir gerekçe göstermeksizin toplu olarak istifa ettiklerini, bu istifaların hemen akabinde de müvekkili şirket ile aynı hizmet bölgesinde faaliyet gösteren … A.Ş. (…)’a ve sonrasında … A.Ş. (….)’a geçtiklerini, … şirketinin de yine … tarafından kurulan şirket olduğunu, her iki şirket arasında organik bağ bulunduğunu, davalı kılavuz kaptanın da bu şirketlerde çifte bordrolu olarak çalıştığını, kanunda rekabet yasağının ihlali halinae cezai şart düzenlenebileceği hususunun özel olarak düzenlenmiş olup davalının ihlal etraniş olduğu sözleşme hükmü doğrultusunda fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla) müvekkili şirkete 110.000-USD tutarındaki cezai şartı ve faizini özemekle yükümlü hale geldiğini, Borçlar Kanunu’nun genel nitelikteki 180/1. maddesinde ise; “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezai şartın ifası gereklidir.” düzenlemesinin yer aldığını, müvekkili şirket, açık kanun hükmü uyarınca rekabet yasağıhın ihlal edilmesiyle birlikte zarar ispat etme yükümlülüğü olmaksızın anılan tazminata hak kazandığını, iş bu nedenle davalıya karşı … 13. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız şekilde itiraz ettiğini belirterek davalının asıl alacağa, faize ve tüm ferilerine vaki haksız itirazının 110.331,51-USD tutarındaki alacak yönünden iptaline ve … 13. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile yapılan takibin 110.331,51-USD üzerinden faiziyle birlikte devamına, davalı aleyhine takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; iş bu davada mahkememizin görevsiz olduğunu, davanın iş mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, taraflar arasında akdedilen zeyilnamede yer alan hükümler uyarınca rekabet yasağı şartlarının oluşmadığını, müvekkilinin iş akdini haklı nedenle feshettiğinden rekabet yasağının sona erdiğini, rekabet yasağı koşulları mevcut olmadığından zeyilnamedeki rekabet kaydının geçersiz olduğunu, işçinin müşterileri tanımasından veya iş sırlarını bilmesinden dolayı iş verene önemli bir zarar vermesi ihtimali şartının somut uyuşmazlıkta gerçekleşmediğini, iş verenin bu şartı koymasında haklı bir hukuki menfaati bulunmadığını, müvekkilinin davacı şirketin iş sırlarına vakıf olmasının mümkün olmadığını, davacı şirketin üreten sıfatını haiz bir iş yeri olmaması ve iştigal konusunun kılavuzluk hizmeti ve işlerini müvekkili ve diğer kılavuz kaptanlar vasıtası ile yerine getiriyor olması nedeni ile müşterileri tanımasından veya iş sırlarını bilmesinden dolayı iş verene önemli bir zarar vermesi ihtimali şartının gerçekleşmediğini, rekabet yasağı kaydının TBK’nun emredici hükümleri gereği zaman, yer ve konu bakımından sınırlandırılmamış olduğundan geçersiz olduğunu, müvekkili tarafından rekabet yasağının ihlal edilmediğini, ispat yükü kendisinde olan davacı tarafın iddialarını somut deliller ile ispatlayamadığını, işçi aleyhine tek taraflı koyulan cezai şartın geçersiz olduğunu belirterek öncelikle davanın görevsizlik yönünden reddi ile dosyanın iş mahkemesine gönderilmesine, aksi halde davanın reddi ile davacı taraf aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce davaya konu … 13. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası getirtilmiş olup incelenmesinde; alacaklı … Tic. A.Ş. tarafından borçlu … aleyhine hizmet sözleşmesine dayanarak 110.000,00-USD asıl alacak 331,51-USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 110.331,51-USD’nin 07/03/2019 tarihinden itibaren işleyecek %5,50 oranında faizi ile birlikte tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile tahsili talebi ile 07/03/2019 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, yasal süresinde borçlu vekilinin borca ve fer’ilerine itiraz ettiği, itiraz sonucunda icra takibinin durduğu, iş bu itirazın iptali davasının mahkememize İİK 67. Maddesi uyarınca 1 yıllık yasal süresi içerisinde açılmış olduğu anlaşılmıştır.
Dava, icra takibine yapılan itirazın iptali talebine ilişkindir. Somut olayda davacı kılavuz kaptan … ile davalı … A.Ş. arasında …A.Ş.’nin faaliyet alanlarından olan … dahilinde istihdam edilmek üzere 20/02/2004 tarihinde hizmet sözleşmesi ve ek olarak 01/08/2008 tarihli zeyilnamenin akdedildiği, zeyilnamenin “Süre Ve Fesih” başlıklı 8. maddesinde “İş gören, işbu sözleşmenin sona erme/fesih tarihinden itibaren 3 yıl süre ile … ve/veya …yetkili Kılavuz Kaptan belgesi ile … ve/veya…’nde, aynı hizmet dalında faaliyet gösteren farklı bir. kurum adına kılavuz kaptan olarak çalışmayacağını; âksi halde tazminat olarak 110.900-$ tazminatı işverene ödeyeceğini kabul ve taahhüt eder.” düzenlemesinin yer aldığı sabittir. Davacı, davalı …’ın 31/12/2018 tarihli yönetmelik değişikliğini takiben 2019 yılı Şubat ayı içerisinde noter kanalı ile ihtarname göndererek ve hiçbir sebep bildirmeden istifa ettiğini ve akabinde yine kılavuzluk hizmetleri sektöründe faaliyet gösteren başka bir şirkette çalışmaya başladığını, anılan zeyilnamenin 8. maddesinde düzenlenen hizmet ilişkisinin bitiminden sonraki döneme ilişkin rekabet yasağı yükümlülüğüne aykırı davrandığını, bu nedenle cezai şartı ödeme yükümlülüğünün doğduğunu, söz konusu cezai şartın tahsili için başlatılan icra takibine itirazının haksız olduğunu öne sürerek iş bu davayı açmıştır. Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesinden kaynaklandığından burada öncelikli olarak Asliye Ticaret Mahkemesi’nin davaya bakmakla görevli olup olmadığının belirlenmesi gerekir. 6102 sayılı TTK’nun 4. maddesinde; “(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; a) Bu Kanunda, b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.(2) Ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir.
” hükmü düzenlenmiş olup, anılan düzenleme uyarınca ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
UYAP sisteminden yapılan incelemede davacı … A.Ş.’nin bünyesinde çalıştırmış olduğu kılavuz kaptanlar aleyhine rekabet yasağı ihlali iddiası ile cezai şart tahsili talebi ile takip başlattığı, takiplere ilişkin olarak 26 kılavuz kaptanın … İş Mahkemelerinde menfi tespit davaları açtıkları ve anılan davalara ilişkin olarak Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/3076-9789 E.K. sayılı 01/06/2021 tarihli ilamı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/10133-15959 E.K. sayılı 30/11/2021 tarihli, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/10134-15960 E.K. sayılı 30/11/2021 tarihli, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/10135-15961 E.K. sayılı 30/11/2021 tarihli, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/10136-15962 E.K. sayılı 30/11/2021 tarihli, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/10473-15963 E.K. sayılı 30/11/2021 tarihli, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/10474-15964 E.K. sayılı 30/11/2021 tarihli, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/11745-16748 E.K. sayılı 30/11/2021 tarihli ilamlarında “Dava, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart alacaklarının tahsili istemine ilişkin olup, öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Gerek mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir. İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir. Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir. Benzer bir durum, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesinde 03.03.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul edilmektedir. Aksi halde tüm fikri haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir. İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir. İş sözleşmesi devam ederken işçinin sadakat borcu gereği zaten rekabet yasağı bulunduğundan bu konuda ayrı bir anlaşmanın varlığına gerek yoktur. Rekabet yasağının ihlali halinde işveren, iş sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir. Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır. Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevlidir. Dairemizin önceki kararlarında işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat davaları bakımından ticari dava olduğu belirtilmiş ise de; konunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla,yukarıda belirtilen açıklamalar uyarınca görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden bu karardan dönülmesi gerektiği anlaşılmıştır. Somut olayda davacı işveren ile davalı işçi arasında rekabet yasağına ilişkin düzenlenmiş olan sözleşme maddesi uyarınca tarafların talep edebilecekleri cezai şart ve tazminata ilişkin davaların görülme yeri iş mahkemeleri olduğundan davalı tarafın bu yöndeki temyiz itirazlarının yerinde değildir.” şeklinde karar verildiği görülmüştür. Anılan ilamlarda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanunu 444 vd. maddelerine dayalı olarak iş kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeni ile açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemesinin görevli olduğu, somut olayda davacı iş veren ile davalı işçi arasında rekabet yasağına ilişkin düzenlenmiş olan sözleşme maddesi uyarınca tarafların talep edebilecekleri cezai şart-tazminata ilişkin davaların görülme yerinin iş mahkemeleri olduğu mahkememizce kabul edilmiştir. HMK 114. maddesinde; mahkemenin görevli olması hususunun dava şartı olarak belirtildiği, HMK 115. maddesinde de dava şartlarının, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceğinin açıklandığı anlaşılmakla, iş bu davanın mahkememizin görev alanında bulunmayıp, İş Mahkemesinin görevinde olduğu kabul edilerek davanın görev yönünden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM / Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, HMK 114/1-c ve HMK 115/2 md. uyarınca davanın usulden reddine,
2-HMK 20/1 md. uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren 2 haftalık hak düşürücü süre içerisinde taraflarca mahkememize başvurularak talep edilmesi halinde dava dosyasının görevli İstanbul İş Mahkemesi’ne gönderilmesine, aksi takdirde talep halinde mahkememizce ek karar ile davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
3-HMK 331/2 md. uyarınca yargılama gideri, harç ve vekalet ücreti hususlarında görevli mahkemece karar verilmesine, mahkememizce ek karar ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi halinde yargılama gideri, harç ve vekalet ücreti hususunda da karar verilmesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 21/04/2022

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza