Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/932 E. 2020/151 K. 25.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/932 Esas
KARAR NO : 2020/151

DAVA : Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/11/2018
KARAR TARİHİ : 25/02/2020

Mahkememizde görülmekte olanAlacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamaları sonunda :
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkili … Ltd. Şti. ile davalı … arasında 01.01.2012 tarihinde imzalanan ticari işbirliğini içeren “Servis Sözleşmesi’ uyarınca, davacı müvekkili …, … ili içerisinde … ürünlerinin Bakım ve Servis hizmetlerini, … ürünlerine art yedek parçaların teminine ilişkin tek yetkili/satıcı olduğunu, 01.03.2017 tarihi itibariyle davacı müvekkili … ile davalı … arasındaki Servis Sözleşmesi çeşitli hükümlerinde değişiklik yapılmak suretiyle yeni bir sözleşme olarak yeniden imza altına alındığını, … ile … arasında 2012 yılından itibaren yürütülen bir ticari ilişkinin mevcut olduğunu, taraflarca 01.03.2017 tarihi itibariyle yeni bir sözleşme imzalanarak söz konusu ticari ilişkinin devamına ilişkin karşılıklı açık rıza gösterildiğini, ancak davalı … tarafından … 15. Noterliği’nden davacı müvekkiline gönderilen 11.05.2018 tarihli ihtarname ile ticari işbirliğinin tek taraflı olarak feshedildiğini, davalı tarafça yapılan sözleşmeye açıkça aykırı olan fesih beyanına rağmen müvekkili davacı; davalı ile aralarında var olan ticari ilişkinin devamının sağlanabilmesi adına … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşmenin devamına dair iradesini açıkça ortaya koyduğunu, gerek 2012 yılında gerek ise 2017 yılında imzalanan sözleşmelerde sözleşmelerin güçlü tarafının … şirketi olduğunu, davalı tarafın sözleşmenin feshi hususunda davacı müvekkili ile müzakere etmeden 7 sayfadan ibaret bir fesih protokolü göndererek imza edilmesini istediğini, davalı tarafından yapılan haksız ve hukuka aykırı keyfi fesih sebebiyle davacı müvekkilin uğramış olduğu müspet zararın tazmini gerektiğini, davacı müvekkili yine davalı şirkete ait ürünlere dair … ilinde tek satıcı sıfatıyla reklam ve tanıtım faaliyetlerinde bulunduğu, yüksek meblağda istihdam, pazarlama, tanıtım ve satış yatırım gerçekleştirdiğini, davacı müvekkili tarafından sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi sebebiyle 2011 yılında yürürlüğe giren Yeni Türk Ticaret Kanunu ile de hüküm altına alınan “Denkleştirme Talebi” veyahut doktrinde kabul gören adıyla “Portföy Tazminatı” talep etme zaruretimiz hasıl olduğunu, müvekkilinin ticari itibari zarar görmesi sebebiyle uğramış olduğu manevi zararın tazmini gerektiğini, taleplerinin miktarının tespitinin teknik bir takım özellikleri bünyesinde barındırması nedeniyle teknik hesap yapılmaya muhtaç olduğundan davacı müvekkili ile davalı şirket arasındaki sözleşmenin davalı şirket tarafından haksız surette feshedildiğinin tespitini, davacı müvekkilin müsbet zararı olarak hesaplanacak meblağdan 10.00-TL, maliyetlerini karşılayamadığı yatırımları olarak hesaplanacak tutardan 10.00-TL, portföy tazminatı olarak hesaplanacak meblağdan 10,00-TL ve manevi zarar olarak da 10.000,00-TL olmak üzere toplam 10.030,00-TLnin fesih tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: müvekkili şirket ile davacı … arasında 01.03.2017 tarihinde Türkiye genelindeki tüm cep telefonu ve mobil ürünler için geçerli olacak şekilde yeni bir servis ağı yapılanması uygulama kararı alması nedeniyle öncelikle Sözleşme’nin karşılıklı mutabakat ile sona erdirilmesi amacıyla bir görüşme yapıldığını, davacıya çeşitli avantajlar sağlayan sulh teklifinin kabul edilmemesi nedeniyle bu kez Sözleşme nin 9. Maddesi uyarınca davacıya … 15. Notertiği’nin … tarihli … Yevmiye numarası ile keşide edilen ihtarname ile 90 gün evvelinden bildirimde bulunularak sözleşmenin feshedildiğini, müvekkilinin, servis hizmetlerinde bölge servisleri sistemine geçtiğini, 7 coğrafi bölgede toplam 20 adet servis açma şartı getirildiğini, müvekkili şirketin yapılanma öncesinde ise 8 ilde toplam 55 adet noktada ayda ortalama 120.000 adet onarım hizmeti vermekte olduğunu, gelişen teknoloji ve ürün kalitesinin artması ile birlikte bu sayı ayda 50.000 adete kadar düştüğünü, bir servis istasyonunun ekonomik olarak da yaşatılmasına imkân vermekten uzak olduğunu, sözleşmenin sona erdirilmesi ile hedeflenen amacın davacı işletme ile sözleşmeyi sona erdirip yerine başka bir servis ile sözleşme imzalamak olmadığını, taraflar arasında imzalanan HRP Servis Sözleşmesi ile sözleşmenin “Süre ve Fesih” başlıklı 9 Maddesi uyarınca sözleşmenin süresi 1 yıl olarak kararlaştırılmış olduğunu, devamında (Madde 9.2) 90 gün öncesinde yazılı bildirimde bulunmak kaydıyla taraflara Sözleşmeyi feshetme hakkı tanındığını, davacı taraf ilgili fesih protokolünü önceki görüşmelere rağmen kabul etmediğini, müvekkili Şirketin kusuru sebebiyle davacıya verilmiş bir zarar da olmadığını, davacı müvekkili şirketin yetkili servisi olmakla Sözleşmenin Sözleşme hükümlerine göre feshi nedeniyle ne gibi bir zarara uğradığı somutlaştırıp delillendiremediğinden buna ilişkin sonradan sunulacak hiçbir delili kabul etmediklerini, salt sözleşmenin feshi manevi tazminat isteme hakkını doğurmayacağını, davacının belirsiz alacak davası açmada herhangi bir hukuki yararı bulunmadığını, davacı tarafın müvekkili şirketten talep edebileceği herhangi bir alacak hakkı olmadığını, haksız davanın reddini yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, taraflar arasında akdedilen 01/01/2012 ve 01/03/2017 tarihli sözleşmelerin davalı tarafından haksız feshedildiği iddasıyla, davacının sözleşmeye dayalı denkleştirme tazminatı, portföy tazminatı, müspet zarar tazminatı, manevi tazminat ve maliyetleri karşılanmayan yatırım tazminatını davalı taraftan tahsili istemlidir.
Mahkememizce taraflarca dosyaya sunulan deliller incelenmiş olup uyuşmazlığın ticari ilişkiden kaynaklanması nedeni ile dava konusu döneme ilişkin ticari defter ve kayıtlar üzerinde inceleme yapılarak taraflar arasında akdedilen sözleşme ve ibraz edilen deliller nazara alınarak davacının maddi tazminat talebi koşullarının somut olayda mevcut olup olmadığının, var ise tazminat miktarının tespiti yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. 23/01/2020 tarihinde bilirkişi heyetinden aldırılan kök raporun sonuç kısmında, taraflar arasındaki sözleşmenin üç aylık fesih ihbar süresine uygun olarak, feshedildiği, dolayısıyla da bir haksız fesihten söz edilemeyeceği, bu bakımdan kar kaybı ve yatırım bedeline ilişkin taleplerin yerinde olmadığı, davacının portföy tazminatı talep etme şartlarının da oluşmadığı yönünde görüş bildirilmiştir. Tarafların rapora itirazları yerinde görülmeyerek, sunulan rapor hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
Tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; taraflar arasında 01/01/2012 tarihli “Servis Sözleşmesi”nin imzalandığı sabit olup taraflar arasındaki uyuşmazlık anılan sözleşmenin davalı tarafından gönderilen haksız fesih niteliğinde bulunup bulunmadığı, haksız fesih nedeniyle davacının davalıdan tazminat talep edip edemeyeceği yönünde olup, taraflara arasında akdedilen sözleşmenin 9. maddesinde yer alan ”Taraflardan herhangi biri, diğer tarafa 90 gün önceden yazılı bildirimde bulunmak şartıyla iş bu sözleşmeyi feshetme hakkına haizdir. Bu hüküm uyarınca fesih yapıldığı takdirde 90 günlük fesih süresinden sonra, fesih sonrası tasfiye sürecinin yönetilebilmesi için 90 günlük bir süre verilecektir. tasfiye işlemleri 9.5 hükümlerine göre yapılacaktır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme taraflara herhangi bir sebep ileri sürmeksizin sözleşme ilişkisini sona erdirme hakkı vermektedir. Bu hakkın sadece taraflaradan birine değil her iki tarafa da tanınmış olduğu görülmektedir. Davalı davacıya 90 gün süre vermek suretiyle sözleşmenin sona erdirileceğini bildirmiş, bu bildirim yukarada da belirtildiği gibi davacıya tebliğ edilmiş ve taraflar arasında bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Fesih iradesi ile birlikte karşı tarafın muhtemel zararlarını, özellikle kıdem tazminatından kaynaklanan yükümlülüklerini vs. ödemeyi de kabul eden davalının fesih hakkını kötüye kullandığından bahsedilemeyecektir. Sözleşmenin süreli olarak yapılması ve bitimi ardından fesih konusunda görüşmeler yapılması davalının çelişkili tutumda olmadığını göstermektedir. Bu durumda sözeşmenin süre verilerek feshe ilişkin 9.2 hükmünün taraflara arasında geçerli olduğunun kabulü gerekmekte olup 23/01/2020 tarihli bilirkişi heyet raporunda da davacı ile davalı arasında sürekli borç içeren sözleşmeden yer alan ve her iki tarafa 90 gün süre vernek suretiyle sözleşmeyi fesih imkanın veren düzenlemenin genel işlem koşulu oluşturmadığı, yazılmamış sayılmasından söz edilemeyeceği, davalının sözleşmeyi fesih hakkının kullanmasının hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmayacağı ve haksız fesih niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, davacının haksız feshe dayalı tazminat taleplerinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerektiği kanaatine varılmıştır.
Yine davacı tarafın bir diğer talebinin, sözleşmenin haksız feshedilmediğinin kabulü halinde, davacı şirketin davalının sözleşmeyi devam ettirmemesi nedeniyle davacı şirketin uğradığını iddia ettiği zararın tahsili mahiyetindedir. Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği davacı şirket açısından bu yönetmelil kapsamında 7 coğrafi bölgede toplam 20 servis açma şartı getirildiği, yine taraflar arasındaki sözleşmenin 3.3. Maddesi kapsamında davalı şirketin herhangi başka bir kişi ya da kurumu söz konusu ürünlere ilişkin Yetkili Servis veya davalı … Servis Merkezi olarak atayabileceği, söz konusu ürünlerin bakım ve onarımını kendisinin yapabileceği başka kurumlara yetki verebileceği ve dolayısıyla davalının bu düzenleme ile davacıya söz konusu ürünlerin satışı konusunda tek el hakkı verilmediği anlaşılmıştır. Diğer yandan davacı vekili tarafından talep edilen portföy tazminatı (denkleştirme talebi) ilk defa kanunî düzenleme ile 6102 sayılı TTK’nun 122. maddesinde hüküm altına alınmıştır. TTK 122 maddesinde “(1) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. (2) Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır. (3) Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz. (4) Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir. (5) Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm ile acentenin müvekkiline sağladığı müşteriler veya müvekkiline sözleşme sona erdikten sonra bu müşterilerden sağlamaya devam ettiği faydaya bir karşılık olmak üzere acenteye uygun bir tazminat talep etme hakkı tanınmış olup, müşteri (denkleştirme) tazminatı acente ve tek satıcılık sözleşmelerinde uygulama imkanı bulmaktadır. “Acente”nin tanımı TTK 102 maddesinde yapılmış olup, TTK 102 maddesi “Ticarî mümessil, ticarî vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukukî konuma sahip olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir yer veya bölge içerisinde sürekli olarak ticarî bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerden aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.” hükmünü içermektedir. Tek satıcılık sözleşmesi ise imalatçı (yapımcı) ile tek satıcı arasındaki hukukî ilişkileri düzenleyen çerçeve niteliğinde sürekli bir sözleşmedir. Bununla yapımcı imalatının tamamına veya bir bölümüne belirli bir bölgede tekel hakkına sahip olarak satmak üzere bedeli karşılığında sadece tek satıcıya göndermeyi, buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu mamulleri kendi namına ve hesabına satarak bu mamullerin sürümünü artırmak için faaliyette bulunmayı üstlenir. Bu durumda somut olayda davacı ile davalı arasında TTK’da ifade bulduğu anlamda bir acentalık ilişkisi bulunmadığı, davacının tek satıcı olmadığı, taraflar arasındaki ilişkinin bayilik ilişkisi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Denkleştirme tazminatının bayilik sözleşmelerinde uygulanma imkanı bulunmadığından, davacının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Diğer yandan davacı, davalı şirketin sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi nedeniyle davacı şirketin manevi zarara uğradığı iddiasıyla davalı şirketin müvekkili şirkete manevi tazminat ödemesi gerektiğini öne sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Yukarıda açıklandığı üzere, davalı davacıya 90 gün süre vermek suretiyle sözleşmenin sona erdirileceğini bildirmiş, bu bildirim yukarada da belirtildiği gibi davacıya tebliğ edilmiş ve taraflar arasında bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme davalı tarafından haksız olarak feshedilmediğinden, sözleşmenin yenilenmemesinin davacının kişilik haklarını ihlal ettiğine ilişkin dosyaya delil sunulmadığından, bu husus ispat edilememiştir. Bu nedenle Türk Borçlar Kanunu 58 maddesine dayalı manevi tazminat talebi kabul edilmemiştir. Tüm bu sebeplerden dolayı subut bulmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM : Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere :
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereği alınması gereken 54,40 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak alınan 171,29-TL harçtan düşümü ile bakiye 116,89-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesap ve takdir olunan 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacı taraftan alınarak davalı tarafa verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama masrafının davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider ve delil avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
7- Daha önceden bilirkişi ücreti olarak belirlenen ve ödemesi kararlaştırılan ancak ücreti ödenmeyen 650,00-TL’nin davacıdan alınarak bilirkişilerden …’e ödenmesine,
Dair; davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 25/02/2020

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza