Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/858 E. 2020/105 K. 13.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/858 Esas
KARAR NO : 2020/105

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 17/09/2014
KARAR TARİHİ : 13/02/2020

Mahkememizde açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacının ağustos 2014 tarihinde davalı ile birlikte … Ltd. Şti.’nin kuruluşu hakkında anlaşmaya vardığı ve davalı şirketin kuruluşunu gerçekleştirdiklerini, şirket ortaklarının ilk aşamada karşılıklı olarak 51.000,00 Euro Sermaye koymayı taahhüt ettiklerini, müvekkili tarafından 51.000,00 Euro karşılığı olan 140.760,00-TL yi 28.08.2014 tarihli banka havalesi ile davalının hesabına gönderdiğini, buna karşılık davalının hehangi bir ödeme, sermaye girişi yapmadığını, şirketin bir çok demirbaşı şirket adına müvekkili tarafından alındığı ve bedellerinin banka havalesi ile ödendiğini bir kısım kredi taksitlerinin ise halen taksitler halinde ödemeye devam ettiğini, davacı tarafından banka havalesi ile gönderilen toplam ödemenin 156.860,00-TL, fatura ödemeleri toplamının 46.307,87-TL olmak üzere toplam ödemelerin 203.167,87-TL olduğunu, buna göre şirketin sermayesinin 150.000,00-TL olduğu ve %50 oranında davacının ortaklığının bulunduğunu, bu oran uyarınca 75.000,00-TL sermaye koyması gerektiği halde davacı tarafından şirkete 203.167,87-TL ödeme yapıldığını, bu şekilde davacının davalıdan 128.167,87-TL alacaklı duruma geçtiğini, şirket faaliyetlerinin başlangıcından sonraki aşamalarda şirket müdürü olan davalının şirkete hiç bir faydası olmayan makinaların alımını yapmaya başladığını, bu alımlara ilişkin faturaların davalıya gösterilmediğini, buna karşılık davalı tarafından sürekli ödeme yapılmasının istendiğini, davacı tarafından hiç bir belgeye ulaşılamadığını, davacının beyanına göre davalı tarafından şirkete alınan makinalar üzerinden haksız kazanç elde edildiğini ve bu şekilde şirket sermayesinin sıfırlandığını, bu şekilde davalının davacının koymuş olduğu sermayeyi tükettiğini, TTK613 maddesi gereğince ortakların şirketin çıkarlarını zedeleyebilecek davranışlarda bulunamayacağını, davalının şirkette yapmış bulunduğu hukuka aykırı eylemlerden dolayı davalı hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunulduğunu, davalının taraflara ait şirketi davalının ailesine ait …’nin şubesi haline getirmeye çalıştığını, 03/04/2014 tarihinde davacının eşi ile birlikte şirkete gittiği ve bilahare şirkete gelen davalının, davacının odasına girerek kapıyı kapattığı ve işyeri hesapları konusunda sert ve hakaret içerir bir şekilde davacı ile konuşmaya başladığını, davacının karşı çıkması üzerine davalının davacıya saldırarak vurmaya başladığını, bu sırada davalının davacının eşini de darp ettiğini, bu olay ile ilgili olarak … 73. Asliye Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile de ceza davası açıldığını, bu olaylardan sonra davacının hukuka aykırı olarak cebir ve tehditle el koyulan işyerine bir daha gitmediği ve bu suretle ortaklık payını davacının babasının görüşmeleri sonucunda uğradığı cebir ve tehdit sonucunda 95.000,00-TL bedelle devretmek ve Bekir Nacar ve ailesi tarafından gönderilen tüm belgeleri cebir ve tehditle ve baskı altında bulunan iradesi ile imzalamak zorunda kaldığını, Eylül 2013 tarihinden itibaren toplamda 203.163,87-TL ve eşi ile birlikte yoğun emek harcayarak kurdukları şirketi 108.167,87-TL kayıpla kurulu ve çalışan bir şirketin getireceği yüksek gelirden mahrum kalarak eşinin çalışmış olduğu sürelere ilişkin maaşlarını dahi alamayarak, cebir ve tehditle devretmek zorunda kalarak mağdur olduğunu, bu nedenle fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile davacı tarafından bu süre zarfında 203.167,87-TL ödenmiş olmasına rağmen kendisine 95.000,00-TL ödendiğini, davacının bu durumu baskı altında kabul etmek zorunda kaldığını, oysa davacının yapmış olduğu ödemelerden dolayı 108.167,87-TL alacağının bulunduğundan bahisle, her türlü fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydı ile şirketin ve şirketteki davacı payının gerçek değerinin bu suretle davacının hissesinin baskı ile ve 95.000,00-TL bedelle devri sureti ile davacının uğradığı zararın, şirkette alınan makinaların tüm demirbaşların ve usulsüz yapılan alımların incelenmesi sonucunda şirket sermayesinin hukuka aykırı olarak harcandığının, davacının koymuş olduğu sermayenin sıfırlamaya çalışıldığının, şirket ortağı davalı tarafından şirkete sermaye girişi yapılmadığının, davacının yapmış olduğu ödemeler ve harcamalar neticesinde davacının davalıdan alacaklı olduğu hususunun tespiti ile hisse devri neticesinde şirket payının mahkemece tespiti yapılacak olan gerçek değeri ile devir etmiş olduğu bedel arasındaki fark nedeni ile uğramış olduğu zararının ve şirketteki %50 payına düşen miktarın üzerinde koymuş olduğu ve mahkemece tespit edilecek olan sermayenin şimdilik fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 50.000,00-TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; iş bu davada davalıya husumet yöneltilemeyeceği, zira davacı tarafından talep edilen bedellerin bir an için doğru olduğu kabul edilse dahi bu talebin …’a karşı ikâme edilmesi gerektiğinden davanın husumetten reddinin gerektiği, yine tarafların 19/09/2013 tarihinde …’ı %50-50 ortaklık ile ve toplam 150.000,00-TL sermaye taahhüdü ile kurduklarını, bunun öncesinde tarafların 28/09/2013 tarihli şirket kuruluş taahhüdü ve sermaye koyma çerçeve sözleşmesini atfederek …’a kuruluş sonrasında toplamda 102.000,00- Euro yatırma konusunda mutabık kaldıklarını, söz konusu sözleşmeden de anlaşılacağı üzere 102.000,00-Euro’nun 51.000,00-Euroluk kısmının davacı tarafından ödenecek ve bu tutarın … için bir kısım makina ve teçhizat alımlarında kullanılacağını, söz konusu tutarın davacı tarafından ödendiğini, sonrasında gerekli makina ve teçhizatların satın alındığını, bu durumun …’ın ticari defterlerinde kayıtlı olduğunu, taraflar arasında takip eden süreçte …’ın harcamaları konusunda anlaşmazlık çıktığı ve karşı tarafın asılsız iddiaları neticesinde ortaklığın devamının mümkün olmadığını, davacı tarafından toplantı masasının devrilmesi ve davalıya saldırılması nedeni ile 03/04/2014 tarihinde taraflar arasında kavga çıktığını, bu olay nedeni ile birbirlerinden şikayetçi olmalarından dolayı … 73. Asliye Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile de davacı aleyhine dava açılmış olduğunu, bu olaydan sonra ortaklığın yürümeyeceğinin açıkça anlaşılması nedeni ile …’ın mali müşavir vasıtası ile iki taraf arasında müzakerelerin yapıldığı ve nihayetinde davacının 95.000,00-TL bedel ile …’daki hisselerini … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı Limited Şirketi Hisse Devri Sözleşmesi ile davalıya devrettiğini, davacının iddiasının aksine herhangi bir tehdit veya zorlamanın söz konusu olmadığı,nı hatta sadece mali müşavir aracılığı ile görüşme yapılarak sürecin tamamlandığını, hisselerin devredildiği, yine hisse devrine ilişkin taraflar arasında …’ın 18/04/2014 tarih ve 2014/01 numaralı Ortaklar Kurulu Kararı’nın imzalandığını, buna ek olarak davacının gerek davalıyı gerekse …’ı kesin olarak ibra ettiğini, hissenin devri sonrasında herhangi bir hak ve alacağının olmadığını yazılı olarak beyan ettiğini, söz konusu ibranamenin huzurdaki davanın herhangi bir konusunun kalmadığının ve davacının iddia ve taleplerinin hukuka aykırı olduğunu gösterdiğini, davacının verdiği ibranameye aykırı hareket ederek iş bu davayı ikâme ettiğini, davacının …’daki hisselerini devrettiği, hem …’ı hem de davalıyı ibra ettiğini, dolayısı ile zarara uğratıldığı iddia olunan şirketin ne alacaklısı ne de ortağı sıfatının bulunmadığını, TTK’ya göre şirkete zarar verildiği iddiasının ancak ortaklar tarafından ileri sürülebileceğini, yine davacının iddiasının aksine …’ın 31/12/2013 tarihi itibari ile 54.597,00-TL, 30/04/2014 tarih itibari ile de 63.817,00-TL zararda olduğunu, zararda olan bir şirketin de iddianın aksine olabilecek en yüksek fiyatla devretmiş olduğunu, kendi rızası ile gerçekleştirmiş olduğu hisse devri ve kendi rızası ile vermiş olduğu ibraname sonrasında davacının herhangi bir alacağından bahsedilmesinin mümkün olmadığından bahisle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda taraflar arasındaki hisse devir sözleşmesinin geçerli olduğu ve davalının ibrâ edildiği gerekçesi ile 2014/1188-2016/334 E.K. sayılı 11/05/2016 tarihli karar ile DAVANIN REDDİNE karar verilmiş olup, davacı tarafın temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/13697-2018/4882 E.K. sayılı ilâmı ile “…Mahkemece, taraflar arasındaki hisse devir sözleşmesinin geçerli olduğu ve davalının ibra edildiği gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Ancak, davacı ikrah nedeniyle sözleşmenin kendisi açısından bağlayıcı olmadığı iddiasına dayalı olarak işbu davayı açtığına göre mahkemece 6098 sayılı Yasa’nın 38. ve 39. maddeleri çerçevesinde davanın ele alınarak bu konudaki taraf delilleri toplanmak suretiyle karar verilmesi gerekirken bu hususlarda herhangi bir tartışma yapmadan yazılı gerekçe ile karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA…” karar verilmiş olup, mahkememizce bozma ilâmına uyulmuştur.
Dava, korkutma (ikrah-tehdit) hukuksal nedenine dayalı alacak talebine ilişkindir. Korkutma (ikrah-tehdit) olgusunun tanık dahil her türlü delil ile ispatı ispat kuralları açısından mümkün olup, mahkememizce taraflarca bildirilen delillerin toplanmasına ve davacı tanıklarının dinlenilmesine karar verilmiştir.
Davacı tanığı … mahkememizin 24/10/2019 tarihli duruşmasındaki beyanında “Davacı … eşimdir. Kendisi doktordur. Davalı ile birlikte şirket kurdular. İlerleyen zamanda çeşitli anlaşmazlıklar meydana geldi. 04/04/2014 tarihinde davalı eşime ve bana saldırıp, bizi darp etti. Darp raporu almak için hastaneye gittik. Davalının annesi beni telefon ile arayarak “Eşin doktor olmuş ama adam olamamış, adam nasıl dövülür …’in babası gelip ona gösterecek.” diyerek tehdit etti. Ertesi gün işyerine gittim. Benim ve eşimin kullandığı odada davalının babası ve kardeşi … oturuyordu. Ben odadan çıktığımda beni sürekli yakın takibe alarak peşimde dolaştılar. Bina içerisindeki cihazların fotoğrafını çekmek istedim, buna engel oldular. Bir kaç gün sonra eşimin babası ve yeğeni, davalı ve onun babası ile görüşmeye gitti. Davalı ve babası onların yanında da benim ve eşim ile ilgili tehditlerde bulunmuşlar “… kesinlikle gelmesin, elimden kaza çıkar, … kesinlikle uğramasın, silahlar yola çıktı” demişler ve bu tarz başka tehdit içerikli sözler söylemişler. Davalının babası, eşimin babasını telefon ile arayarak “…’ın peşine adamlar takacağım, gününü göstereceğim” diyerek tehdit etmiş. Eşim de kendisine, bana ve çocuklarımıza zarar verileceği korkusu ile hisse devir sözleşmesini ve ibranameyi imzalamıştır dedi. Davacı vekilinin talebi üzerine soruldu; eşim bu tehditlerden dolayı çok sıkıntı ve kaygı duyduğunu bana anlatmıştır” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davacı tanığı … mahkememizin 24/10/2019 tarihli duruşmasındaki beyanında “Davacı amcamın oğludur. Davacı ve davalı arasındaki ticari ilişkinin detaylarını ben bilmiyorum ancak aralarında ortaklık ilişkisi olduğunu biliyorum. Ortak olarak güzellik merkezi açtılar ancak daha sonra aralarında anlaşmazlıklar oldu, kavga etmişler. Kavga tarihini tam olarak hatırlayamıyorum, tahmini 2014 yılında olmuştur. Kavgadan sonra ben işyerine gittim. Davacının eşi ile birlikte oturduğumuz bir esnada davalı …’nın annesi davacının eşini aradı. Ona telefonda “Adam nasıl dövülür, ben …’den geliyorum, size göstereceğim” dedi. Ben bu telefon görüşmesinden sonra davalı ile görüştüm. Bana “Biz aşiretiz, ben burayı zarar da olsa kapatacağım” dedi. Ayrıca davacının eşi …’i kast ederek “O buraya gelemez, … hiç gelemez” diyerek davacıya yönelik tehdit içerikli sözler söyledi. Davacı, bana “Bunlar çoluğuma çocuğuma zarar verecekler” dedi ve korktuğu için ibraname ve hisse devir sözleşmesini imzaladı.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davacı tanığı … talimat yolu ile alınan beyanında “Davacı …’i güzellik merkezlerine franchising veriyorlardı. Ordan tanışıyoruz. Güzellik merkezlerine cihat satıyorlardı. Bende onlardan cihaz satın almıştım. Kendisiyle yüzyüze tanışmam olmamıştır. Telefon görüşmelerimde ve e-mail görüşmelerimizde davalı …’ın kendisine baskı yaparak şirketteki hisselerinin devrettirdiğini söylemişti. KDV oranlarını değiştirmek suretiyle şirket hesaplarında oynama yaptıklarını ve bu şekilde dolandırıldığını bana anlatmıştı. Davalı … eşi … hanım ve babasıyla birlikte bir kaç doktorla çalışmaktadırlar. … işyerim için onlardan isim hakkını aldım. Bu isim hakkı için 25.000,00 euro ödedim. Ancak bana gönderdiği cihaz ve malzemeler eksik çıktı. Bana kestiği faturayı da benim adıma değil eşimin adına kesmiş. Dolayısıyla bu faturaları gider olarak gösteremedim. … vergi dairesinden de davalı … bu şekilde yaptığı usulsüzlüklere karşı beyanda bulunmak üzere çağırıldım. Davacı … bu şekilde dolandırmışlardır.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davacı tanığı … talimat yolu ile alınan beyanında “Ben davacı …’le tanıştığımda mimarlık fakültesini bitirmek üzereydim, bitirme projem vardı, iç mekan işleri yapıyor hem de okuyordum, … ailesiyle ortak iş yapmayı planlayan müşterim beni tanıştırdı, … estetik cerrahi idi, …’lar da aile şirketi şeklinde çalışıyorlardı, aynı zamanda medikal cihaz alıp sattıklarını biliyorum ve … firmasının franchising işini veriyorlardı, daha doğrusu ortak açıyorlardı, ben sözleşmenin doktor ortağıyla değil … ailesiyle sözleşme yapmak istedim bir parça değil birden fazla parça iş yapmam istendi, önce çalışıp deneyelim sonra sözleşme imzalayalım dediler,…’a gidip geldim, uçak biletlerimi ödedim, bütün işin alt yapısını, kat planını ve tasarımını yaptım, bana sadece 4.000 TL ödeme yapıldı, yanlış hatırlamıyorsan ödeme yapılan miktar anlaşılan miktarın 1/4ü kadardı, ben 2 tane kliniklerini aynı anda yaptım, … bey sadece inşaat aşamasında birkaç kez gördüm, bana ihtiyacı olan örneği örneğin saç ekimi odası nasıl bir yer olmalı diye sorduğumda cevaplayıp ben tasarımı buna göre yapıyordum, sözlü anlaşmayı … ailesinden …’la yaptığım halde parayı onlardan alamadım, sonrasında tesadüfen şantiyede gördüğüm bir kağıt parçasından … ve diğer doktordan 500’er TL ödeme alarak bana 1.000 TL olarak verildiğini anladım, …’la paramı istemek için görüştüğümde sanki ben onlardan borç istiyormuşum gibi ayrıca aba altından sopa gösterir tavırda bulundu, paramı ödemediler, ben bütün işi tamamlayıp örneğin duvar kağıdı yapıştırılacak hale getirmiştim, son uygulama kalmıştı, daha sonra …’lar hakkında çok olumsuz olaylar olduğunu duydum, …’ın eşini tesadüfen bir mağazada gördüğümde bana tuhaf davranışları nedeniyle kendime hakim olamadım, siz dolandırıcısınız dedim, bu sözüm nedeniyle hakkımda ceza davası açıldı, ancak davayı benim tanık olarak gösterildiğimi öğrendikten sonra açtılar, ayrıca benim hakkımda da dolandırıcılıktan savcılığa suç duyurusunda bulundular, dava aşamasına gelmedi, ben onlara asla mimarım demedim, çünkü imza yetkim yoktu, yaptığım işler imza gerektirmeyen işlerdi, … bey bana telefon açarak … bey aleyhine tanıklık yaparsam davasından vazgeçeceğini söyledi, doktor beyden gördüğüm bir zarar yoktu, aleyhinde söyleyebileceğim bir şey yoktur.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davacı tanığı … talimat yolu ile alınan beyanında “Davacı benim oğlum olur, davacı ile davalı %50 oranı ile iş ortağıdır, davacı oğlum 2014 yılı nisan ayına kadar işyerinin kuruluşu için 210-220 milyar TL o zamanın parasına göre harcadığını biliyorum, davacı işyeri kurulurken davalıya para göndermiştir, ne kadar olduğunu tam bilmiyorum ancak tahminen 210-220 milyar diye biliyorum, kayıtlarda bu mevcuttur, benim aracı olmam ile davacı oğlum işyerini tamamen davalıya devir etti, bu devir nedeni ile oğlum davacı hakana 95000 TL davalı … tarafından verildi. Elden verildi. Ben bizzat orada idim çünkü benim aracılığım ile olmuştu, işyerine alınan tüm demirbaş, makine vs leri oğlumun aldığını duydum, işyeri kurulurken oğlumun yanında değildim, ancak 210-220 milyar arası para harcadığını biliyorum, alınan demirbaşlar vslerin ise parasını oğlumun verip vermediğini ben bilmiyorum ancak oğlum bana anlatıyordu, oğlum kendisi verdiğini işyeri kurulduktan beri sürekli anlatıyordu, oğlum yalan söylemez, süreci sürekli bana baba oğul ilişkisi ile anlatıyordu, ben ibranname düzenlenirken orada idim, orada oğlum davacıya 95000 TL verildi, başka bir para verilmedi, bu ödeme ile ilgili küçük bir kağıt verilmişti, başkaca her hangi bir ödeme söz konusu olmadı, zaten öyle bir ödeme varsa yada yoksada bu kayıtlarda mevcuttur, burası bir şirkettir, yapılan tüm harcamalar ve gelirler ticari defterlerde tutulması gerekir, bu ibrannamenin sadece şirket devri ile ilgili olduğunu biliyorum, oğlum davacıya 95000 TL harici her hangi bir ödeme yapılmamıştır, bu süreçte oğlumun her zaman yanındaydım, çünkü bu devir işlemi için ben aracılık ettim, aralarındaki ticari anlaşmazlığın çözülmesini istemiştim, zararınada olsa bunun çözülmesini istemiştim, oğlum 95.000,00-TL harici hiç bir para almamıştır, tekrar belirtmek istiyorum ki burası bir şirkettir, tüm alacak verecek, masraf vs.ler ticari defterlerde tutulur, benim bilgim bu kadardır, ayrıca şunu belirtmek isterim, oğlumun her hangi bir ticari tecrübesi yoktur, oğlum opt.doktordur uzmanlık alanı plastik cerrahlıktır, ticari ilişki ile ilgili bir bilgiye sahip değildir, karşı taraf ise ticari olarak bilgi ve tecrübesi çok yüksektir, bu nedenle anlaşamadıklarını düşünüyorum, diğer şirketin kuruluşu ile ilgili her hangi bir bilgiye sahip değilim.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Mahkememizce, delil olarak bildirilen … 30. Asliye Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası getirtilmiş olup, incelenmesinden; … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … soruşturma numaralı ve 30/09/2015 tarihli iddianamesi ile müştekisi …, şikayetçi … ve şüphelisinin … olduğu iddianame ile “TCK125/1, 106/1-2 cümle, 43/1, 53/1 (müşteki …’e yönelik eylemden dolayı) TCK 106/1.1, 43/1, 53/1 (Müşteki …’a yönelik eylemden dolayı birden fazla kişiye karşı basit tehdit, hakaret, ölümle tehdit suçundan kamu davası açıldığı, yargılama sonucunda 2015/478-2018/23 E.K. sayılı 11/01/2018 tarihli karar ile sanığın üzerine atılı suçları işlediğinin sabit olmaması nedeni ile sanığın atılı suçlardan ayrı ayrı beraatine karar verilmiş olduğu, iş bu kararın istinaf aşamasından geçerek 19/12/2018 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce, delil olarak bildirilen … 73. Asliye Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasının bir sureti uyap üzerinden getirtilmiş olup, incelenmesinden; … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04/06/2014 tarihli iddianamesi ile müşteki …, müşteki şüpheli … ve şüphelisinin … olduğu basit yaralama suçundan kamu davası açılmış olduğu, yargılama sonucunda 2014/216-2016/397 E.K. sayılı 07/10/2016 tarihli karar ile katılan sanık …’ın katılan …’e yönelik atılı basit nitelikte yaralama suçundan beraatine, katılan sanıklar … ve …’ın karşılıklı atılı basit yaralama suçundan ayrı ayrı mahkumiyetlerine karar verilmiş olduğu, iş bu kararın istinaf aşamasından geçerek 18/01/2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce, delil olarak bildirilen … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … soruşturma numaralı dosyası getirtilmiş, incelenmesinde; şikayetçiler …, …’in şüpheli …, …’na yönelik 2014-17/04/2014 tarihinde “Hizmet nedeni ile güveni kötüye kullanma, nitelikli dolandırıcılık ve tehdit” eylemleri olduğu iddiasına ilişkin olarak ve …’a yönelik 17/04/2014 tarihinde “Tehdit” eylemi olduğu iddiasına ilişkin olarak şikayetleri üzerine 2014/109010 sırasında soruşturma başlatıldığı, soruşturma sonucunda … ve … yönünden ceza-i anlamda kovuşturmayı bildirir bir delil bulunmayıp taraflar arasındaki uyuşmazlığın hukuki ihtilaf niteliğinde bulunduğu, şüpheli … yönünden ise atılı suçu işlediğini gösterir somut delil bulunmadığı gerekçesi ile müsnet suçlardan şüpheliler hakkında ayrı ayrı kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair 30/09/2015 tarihli kararın verildiği, iş bu karara karşı müşteki vekillerinin itirazının … 7. Sulh Ceza Hakimliği’nin … değişik iş numaralı 09/11/2015 tarihli kararı ile reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce, delil olarak bildirilen … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/24843-17283 E.K. sayılı soruşturma numaralı dosyası getirtilmiş, incelenmesinde; şikayetçi …’in şüpheli …’a yönelik 05/12/2015 ve öncesinde “Özel Belgede Sahtecilik-Dolandırıcılık” eylemleri olduğu iddiasına ilişkin olarak şikayeti üzerine soruşturma başlatıldığı, soruşturma sonucunda şikayete konu dolandırıcılık suçunun yasal şartları oluşmadığı, mevcut olayda suç ve suçlu bulunmadığı, şikayetçinin iddiasına konu atılı suçların işlendiğine ilişkin soyut şikayetçi beyanı dışında şüpheli hakkında kamu davası açılmasına yeterli delil bulunmadığı gerekçesi ile kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair 31/03/2016 tarihli kararın verildiği, iş bu karara karşı müşteki vekillerinin itirazının … 6. Sulh Ceza Hakimliği’nin … değişik iş numaralı 12/07/2016 tarihli kararı ile reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Delil olarak bildirilen … 17. Noterliği’nin … tarihli Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi’nin incelenmesinde; davacı … tarafından davalı …’a dava dışı … Tic. Ltd. Şti.’deki 3000 pay karşılığındaki 75.000,00-TL hissenin tamamının tüm aktif ve pasifleri ile birlikte 95.000,00-TL bedel ile devir ve temlik edildiği, sözleşme içeriğine göre davacının devir bedelinin tamamını nakten ve tamamen aldığı, davalıdan hiçbir hak ve alacağının kalmadığı, kendisini bu devir nedeni ile ibra ettiği hususunun şerh düşüldüğü görülmüştür.
Delil olarak bildirilen ibranamenin incelenmesinden; davacı … tarafından “ortağı bulunduğum … Tic. Ltd. Şti. Ünvanlı şirkette hissemin tamamını şirketin diğer ortağı …’a devretmem dolayısı ile ayrılmış bulunmaktayım, … Tic. Ltd. Şti.’nden ve …’dan ortaklığım ve yetkili temsilciliğim dolayısı ile her ne nam altında olursa olsun hiçbir hak ve alacağım yoktur, …’ı ve … Tic. Ltd. Şti.’ni kesin olarak ibra ederim” şeklinde ibraname düzenlediği görülmüştür.
Tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; davacı vekili; taraflar arasında dava dışı … Ltd. Şti’nin 19/09/2013 tarihinde %50 ortaklık payı ile ve 150.000,00 TL sermaye taahhüdü ile kurulduğunu ve davacı tarafça toplamda 203.167,87 TL ödeme yapıldığını, yani davacı tarafça 75.000,00 TL sermaye konması gerektiği halde toplam yapılan 203.167,87 TL’lik ödeme dikkate alındığında davacının davalı şirketten 128.167,87 TL alacaklı bulunduğunu, buna karşın taraflar arasındaki anlaşmazlık nedeni ile ortaklığın sonlandırılmasına karar verildiği ve davacı tarafça davalı … ve ailesi tarafından gönderilen tüm belgeleri cebir ve tehdit ile ve baskı altında imzalamak sureti ile şirketteki hisselerini 95.000,00-₺ bedelle devretmek zorunda kaldığını ileri sürerek davacının uğramış olduğu zararın tespiti yapılmak sureti ile ödenen bedel düşüldükten sonra fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 50.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş olup, davalı vekili, taraflar arasındaki anlaşmazlık nedeni ile ortaklığın sonlandırılmasına karar verildiğini ve davacıya ait hisselerin … 17. Noterliğinin … tarihli “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi” ile davacı tarafça davalıya devredildiğini, yine bu hisse devrine ilişkin olarak da tarafların … tarih ve … numaralı ortaklar kurulu kararının imzalandığını ve davacı tarafça hem davalının hem de şirketin ibra edildiği ve hisse devri sonrasında herhangi bir hak ve alacağının olmadığını yazılı olarak beyan ettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Uyuşmazlığın çözümü için somut olayda korkutma (ikrah) unsurlarının oluşup oluşmadığının tespiti gerekmektedir. Korkutma (ikrah) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 37. maddesinde düzenlenmiş olup, bu düzenlemeye göre bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nin 38. (BK’nin 30.) maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan(ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız(hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir. Diğer yandan korkunun kalktığı tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımmi bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yolu ile de kullanılabilir (TBK md. 39). Korkutma (İkrah)a ilişkin yapılan açıklamalar ışığında somut olaya geri dönüldüğünde; davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. İspat kuralına ilişkin TMK md. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” HMK md. 191 hükmüne göre: “İspat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Bir vakadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakayı ispat etmeye mecburdur. Korkutma (ikrah) iddiasının ispat kuralları açısından her türlü delil ile ispatı mümkün olup, yukarıda açıklandığı üzere mahkememizce davacının bildirdiği tüm deliller toplanmış ve tanık beyanları alınmıştır. Her ne kadar davacının eşi … ve amcasının oğlu … korkutmanın etkisi ile davacının hisse devri yaptığını beyan etmiş iseler de davacının iş bu davada öne sürdüğü korkutma (ikrah) iddiaları yönünden davalı ve yakınlarına yönelik şikayetleri nedeni ile başlatılan soruşturmalar sonucunda verilen takipsizlik kararları ve açılan davaların sonucunda verilen beraat kararları gözetilmek sureti ile anılan tanık beyanlarının başkaca deliller ile desteklenmemesi, doğrulanmaması, kaldı ki tanıkların yakın akrabalık nedeni ile tarafsız olamayacağı nazara alınarak salt, tanık … ve …’in beyanı somut olayda ikrahın varlığını kabul için yeterli kabul edilmemiş olup, bu nedenle davacının korkutma (ikrah) iddiasına dayalı iddiasını kanıtlayamadığından yapılan devrin iradî olduğu kanaatine varılarak tüm bu sebeplerden dolayı ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM / Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40-₺ maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 853,90-₺ harçtan mahsubu ile bakiye 799,50-₺ harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen dava değeri üzerinden davalı vekili lehine hesaplanan 7.300,00-₺ nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde HMK 333 maddesi uyarınca taraflara iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süre içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.13/02/2020

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza