Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/14 E. 2021/301 K. 04.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/14 Esas
KARAR NO : 2021/301

DAVA : Alacak (Rücuen tazminat )
DAVA TARİHİ : 05/01/2018
KARAR TARİHİ : 26/05/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Rücuen tazminat ) davasının yapılan açık yargılamaları sonunda :
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı vekili 05/01/2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirkette … Sigortası kapsamında bulunan yedi adet müşterisinin tedavi masraflarının birden fazla sigortacı tarafından temin edilmiş olunması halinde, bu masrafların ve teminatların sigortacılar arasında paylaşılması gerektiğini, davalı şirketin poliçe limiti uyarınca (aynı limitli poliçe olması halinde ödenmiş tazminatın %50’lik kısmının, farklı limitli olması halinde davalı şirket poliçe limitine isabet eden tutarın davalı yandan ödenen tutarın %50’lik kısmının sulhen yazışma ile talep edildiğini, davalı yana yapılan sulhen müracaatın sonuçsuz kaldığını, ödenen tutarın tahsilini, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla 88.220,49 TL alacağın ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizinin, yargılama giderinin, avukatlık ücretinin davalı tarafça ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin kendi şirketleri nezdinde sigortalı olduğu beyan edilen …, …, …, …, …, … ve …’ün salık sigortası poliçeleri kapsamında müvekkil sigortacı şirket nezdinde de sigortalı bulunduğunu, söz konusu tespit edilecek mahiyetteki bir rahatsızlığına ilişkin olması halinde, farklı mahiyette teminatların tanımlanmış bulunduğunu, sigortalıların tedavi giderlerinin ödenmesi bakımından kendileri için en uygun poliçeye müracaat ettiklerini, bu kapsamda sigortalıların bu yönde bir izni olup olmadığına bakılmaksızın, menfaatleri bakımından müracaat etmeyi tercih etmedikleri diğer poliçelerinden bir tazminat ödemesi yapmak, hasarsızlığını etkilemek ve hasar /primi dengesi nedeni ile daha sonra yüksek prim ödemek zorunda bırakmak şeklindeki uygulama, sigortalıların seçimde bulunma hakkına, tüketici olarak haklarına aykırılık teşkil edeceğini, davacı yanca sigortalılara yapılan ödemelere sebep olan tedaviler için sigortalıların müvekkil şirkete, söz konusu Sağlık Sigortası Poliçeleri kapsamında poliçe teminatlarından yararlanma ve herhangi bir ödeme talebi ulaşmamış olduğunu, herhangi bir sağlık kuruluşundan da, bu tedaviye konu belirtilen giderleri bakımından herhangi bir provizyon istemi olmadığını, TTK’nun 1467. Maddesinde ” a) Sonraki ve önceki sigortacılar onay verirlerse; bu takdirde, sigorta sözleşmeleri aynı zamanda yapılmış sayılarak riziko gerçekleştiğinde sigorta bedeli, 1466 ncı maddede gösterilen oranda sigortacılar tarafından ödenir.” maddesi uyarınca kanun koyucu tarafından genel olarak değerinin tamamı sigortalanmış menfaat bakımından çifte sigorta yasaklanmış olup, istisnalarından biri olarak (a) bendinde önceki ve sonraki sigortacının buna onay vermesi şartı getirildiğini, poliçeler incelendiğinde müvekkil şirketin bu yönde açık/zımni bir onayı olmadığı açıkça sabit olacağını, bu durumda da, ilgili Yasa hükmünün a) bendinde belirtilen koşul –her iki sigortacı şirketin de birlikte onay vermesi koşulu- gerçekleşmediği için anılan poliçelere ‘Müşterek Sigorta’ hükümlerinin tatbik edilmesine hukuken imkan bulunmayacağı açıktır; bunun hukuki sonucu da, Davacı yanın (hukuken mevcut ve geçerli bir ‘Müşterek Sigorta’ durumundan söz edilemeyeceğinden) Müşterek Poliçe esası ile oransal olarak müvekkil şirketten herhangi bir tazminat isteyemeyeceğini, TTK’nun, ‘Müşterek Sigorta’ üst başlıklı 1466. Maddesi uyarınca “bir menfaat birden çok sigortacı tarafından aynı zamanda, aynı süreler için ve aynı rizikolara karşı sigorta edilmişse, yapılan birden çok sigorta sözleşmesinin hepsi, ancak sigorta olunan menfaatin değerine kadar geçerli sayılır. Bu takdirde sigortacılardan her biri, sigorta bedellerinin toplamına göre, sigorta ettiği bedel oranında sorumlu olur. Sözleşmelere göre sigortacılar müteselsilen sorumlu oldukları takdirde, sigortalı, uğradığı zarardan fazla bir para isteyemeyeceği gibi, sigortacılardan her biri yalnız kendi sözleşmesine göre ödemekle yükümlü olduğu bedele kadar sorumlu olur. Bu hâlde ödemede bulunan sigortacının diğer sigortacılara karşı haiz olduğu rücu hakkı, sigortacıların sigortalıya sözleşme hükümlerine göre ödemek zorunda oldukları bedeller oranında olduğunu, somut olaylarda da anılan şekilde bir müteselsil sorumluluk olmadığından davacı yanın müvekkil şirkete rücu imkanı bulunmadığını, somut olayda ‘Çifte Sigorta’ olması nedeniyle, Davacıya karşı herhangi bir sorumluluğu olmayan müvekkil şirkete karşı açılan davanın reddini, dava konusu olaylar bakımından Müşterek Sigorta hükümlerinin uygulanmayacağına ilişkin tüm beyanlarının saklı kalmak ve kabul anlamına gelmemek kaydı ile; sigortacılar arasında poliçelerinde müteselsil sorumluluk açıkça kabul edilmemiş olduğundan davacı şirketin müvekkil şirkete karşı rücu hakkı bulunmaması nedeni ile davanın reddini, müvekkil Sigortacı şirketin poliçe şartlarının, poliçe limitlerinin ve katılım paylarının nazara alınmasını, davanın esası bakımından, haksız ve yasal dayanağı bulunmayan davanın reddini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı yana yükletilmesini talep etmiştir.
Dava, müşterek sigorta kapsamında ödenen tedavi gideri bedelinin, ödeyen sigorta şirketi tarafından, müşterek sigorta şirketinden rücuen tahsili istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK’nın 1466. maddesinde müşterek sigorta düzenlenmiştir. Maddede, bir menfaatin birden çok sigortacı tarafından aynı zamanda aynı süreler için ve aynı rizikolara karşı sigorta edilmişse, yapılan birden çok sigorta sözleşmesinin hepsinin ancak sigorta olunan menfaatin değerine kadar geçerli sayılacağı, bu takdirde sigortacılardan herbirinin sigorta bedellerinin toplamına göre sigorta ettiği bedel oranında sorumlu olacağı, sözleşmelere göre sigortacıların müteselsilen sorumlu oldukları takdirde, sigortalının uğradığı zarardan fazla bir para isteyemeyeceği gibi, sigortacılardan herbirinin yalnız kendi sözleşmesine göre ödemekle yükümlü olduğu bedele kadar sorumlu olduğu, bu halde ödemede bulunan sigortacının diğer sigortacılara karşı haiz olduğu rücu hakkının, sigortacıların sigortalıya sözleşme hükümlerine göre ödemek zorunda olduğu bedeller oranında olduğu ifade edilmiştir.
6098 sayılı TBK’nın 62. maddesinde ise, iç ilişkide başlığı ile, ikinci fıkrada, tazminatın kendi payına düşenden fazlasını ödeyen kişinin bu fazla ödemesi için diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olduğu düzenlenmiştir.
Her iki yasal düzenleme bir bütün halinde değerlendirildiğinde, TBK 62. maddede yer alan düzenlemede, müteselsil sorumlunun kendi payına düşenden fazlasını ödemesi halinde, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip olmakla birlikte, zarar görenin haklarına halef olduğu düzenlemesi ve TTK 1466/2. fıkranın son cümlesindeki, rücu hakkının sigortacının sigortalıya sözleşme hükümlerine göre ödemek zorunda oldukları bedelleri oranında ifadelerinin iş bu davada, sigorta poliçesindeki sigortalının tüketici olup olmadığının değerlendirilmesi gerekliliğini göstermektedir. Sonuç olarak ta, TTK 1472. maddedeki halefiyetten kaynaklanan rücu davasının kendine özgü dava şekli olduğu anlaşılmaktadır.
Sigorta rücu davalarının TTK’nın 1472. maddesi hükmünden kaynaklanması nedeniyle TTK’nın uygulanmasından bahisle, aynı yasanın 4. maddesi uyarınca bu tür davaların Ticaret Mahkemesinin görev alanında olduğu düşünülebilir ise de, davanın TTK 1472. maddeden kaynaklanmış olması, halefiyet ilkesi dikkate alındığında, davanın sigortalı ile zarar sorumlusu arasındaki ilişkiye göre, davada Ticaret Mahkemesinin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği gerek doktrinde gerekse de uygulamada çekişmesiz bir şekilde kabul edilmektedir. Bir başka deyişle, sigortalı ile zarar sorumlusu arasındaki dava, ticari dava niteliğinde ise davaya Ticaret Mahkemesinde bakılacak, böyle değilse yani esas uyuşmazlık ticari nitelikte değilse böyle bir davada Ticaret Mahkemesi görevli olmayacaktır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1-(a) maddesinde, her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın, bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı açıkça düzenlenmiştir. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3. Maddesine göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek ve tüzel kişiyi, tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.İş bu davadaki olayda, dava dışı sigortalı ile gerek davacı gerekse de davalı … şirketleri arasındaki ilişki sigorta sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. 6502 sayılı Yasa’nın 73. maddesinde ise, bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Bir hukuki işlemin, 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Diğer yandan, 3 Temmuz 1944 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 37E-9K. sayılı karanında ifade edildiği üzere ”Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmıştır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gerekmektedir. Dosya davacısı sigortacı, sigorta tazminatını ödedikten sonra, Borçlar Kanunu 61 ve 62. Maddeleri yönünden müteselsil sorumluluğa istinade davalıdan talepte bulunmuş olup, aralarında doğrudan 6102 sayılı yasanını 4. Maddesinde tanımlanan şekilde bir ticari ilişkinin bulunmadığı sabittir.
Tüm dosya kapsamı itibariyle ve özellikle TTK’nın 1466. maddesinde yer alan müşterek sigorta, 1472. Maddesindeki halefiyet, 6098 sayılı TBK’nın 62. maddesi ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun ilgili hükümleri uyarınca, davaya bakma görevinin mahkememize ait olmadığı, benzer nitelikteki davalarda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi’nin 2020/1488 Esas, 2020/106 karar sayılı kararı ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 2019/2337 Esas, 2020/727 karar sayılı kararlarında da görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğunun belirtildiği, dolayısıyla davaya bakmaya görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğu anlaşılmakla davanın görev şartı eksikliği nedeniyle reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere :
1-Davanın, mahkememizin görevsizliği nedeniyle 6100 sayılı HMK.’nın 114/1(c) ve 115//2. Maddelerine göre USULDEN REDDİNE,
2-Davaya bakmaya görevli mahkemenin İSTANBUL TÜKETİCİ MAHKEMESİ olduğunun tespitine,
3-Kararın kesinleşmesi üzerine 2 hafta içerisinde talep halinde dosyanın görevli ve yetkili İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE gönderilmesine,
4-Yargılama masraflarına ilişkin kararın HMK 331/2. Maddesine göre yetkili ve görevli mahkemece nazara alınmasına,
5-Kararın kesinleşmesi üzerine 2 hafta içerisinde dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesinin talep edilmemesi halinde davanın açılmamış sayılması yönünde karar ittihazına,
Dair davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı , 2 haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verildi. 04/06/2021

Katip …
☪e-imzalıdır.

Hakim …
☪e-imzalıdır.