Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/400 E. 2019/931 K. 17.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/400 Esas
KARAR NO : 2019/931

DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 27/03/2014
KARAR TARİHİ : 17/10/2019

Mahkememizde açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı idareye vergi borçları bulunan ve vergi müfettişi tarafından düzenlenen … tarih … sayılı raporda … Grubu olarak tabir edilen grubun 45 şirketi ile ilgili olarak yapılan araştırmalar ve incelemeler sonucunda …’ın sahibi olduğu ve … adı altında faaliyet gösteren şirketler tarafından elde edilmesi gereken hasılatın önemli bir bölümünün grup şirketleri arasında yapılan muvazaalı iş ve işlemlerle gerek kayıt dışı ödemelerin finansmanında kullanılmak ve gerekse de şirket sahip ve ortaklarının tasarrufuna bırakılmak sureti ile şirketlerin amaç ve gayelerine aykırı şekilde kullanıldığı ve gizli bir ortaklık yapısının mevcut olduğu, şirketleri en üst seviyede sevk ve idare eden kişi olan ve oturduğu yalının kirasının dahi şirket hesaplarından ödendiği tespit edilen …’ın da Vergi Müfettişine göndermiş olduğu 22/06/2012 tarihli ifadesinde; bu durumları teyit ederek şirketlerin kendisinin de mensubu olduğu …’ne ait olduğunu kabul ettiğinin görüldüğünü, yine bahsi geçen raporda belirtilen şirketlerle ilgili grubun farklı şirketlerinde ortak veya imza yetkilisi olarak gözüken şirket çalışanlarından bir bölümünün 2012 ocak ayı içinde Vergi Müfettişine verdikleri beyan ve ifadelerinde konuyla ilgili ifade vermek istediklerini ve imza yetkilerinin yalnızca kağıt üzernide olduğunu, şirketlerin gerçek sahibinin … olmakla birlikte işlerini kaybetme korkusu yüzünden kendilerine getirilen bu teklifi kabul etmek zorunda kaldıkların beyan ettiklerini, davacı idare tarafından şirketlerin hukuksal yapısı ve ortaklık durumunun incelendiğini ve … AŞ arasında gerçekleştirilen satış ve finansal kiralam işlemlerinin söz konusu şirketlerin vergi dairesine olan borçları nedeni ile hacizden mal kaçırmak amacı ile muvazaalı olarak gerçekleştirildiğinin tespit edildiğini, bu durum üzerine … olmak üzere şirketlerde hakim ortak statüsünde bulunan kardeşi …’ın da bu şirketlerden tahsil edilemeyen vergi borçlarından sorumlu olmaları nedeni ile Ticaret Sicil Yönetmeliğinin 37.maddesi gereği şirketlere kanuni temsilci olarak tescilinin … tarih ve … sayılı yazıları ile … Ticaret Sicil Müdürlüğünden mevzuat ve düzenlemeler çerçevesinde talep edildiğini, … Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından verilen cevapta … ve …’ın Ticaret Sicil Yönetmeliğinin 37.maddesi gereğince söz konusu şirketlere kanuni temsilci olarak temsil edilmesi ve yapılacak tescilde temsil ve sıfatının nasıl belirleneceğine ilişkin kesinleşmiş yargı kararının müdürlüklerine sunulması halinde tescil işleminin yapılabileceğinin belirtilerek taleplerinin reddedildiğini, …’ın şirketlerin gizli ortağı ve fiili yöneticisi olduğu tespit edildiğinden grup şirketlerinin vadesi geçmiş ve haciz kararı alınmış tüm borçları için 6183 sayılı kanunun 13.maddesi gereği ihtiyati haciz kararı alındığını, alınan haciz kararının 8.Vergi Mahkemesinde dava konusu yapıldığını, yapılan yargılama sonucu mahkemece 20/09/2004 tarih 2004/886 Karar ve 2007/1748 karar sayılı kararı ile davanın kabulüne ve dava konusu ihtiyati haciz işleminin iptaline karar verildiğini, davacı idare tarafından yapılan temyiz üzerine Danıştay 4.Dairesi tarafından temyiz talebinin kabulü ile İstanbul 8.Vergi Dairesi kararının bozulmasına karar verildiği, bozma sonrası … 8.Vergi Dairesi tarafından yeniden verilen karar ile “… Şirketlerinin gizli ortıağı olduğu ileri sürülerek davacı adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davaların karar düzeltme aşamasında ibraz edilen Türkiye Ticaret Sicil Gazetelerinin incelenmesinden, davacının medya grubuna dahil şirketlerde gizli ortay veya yönetici olduğu anlaşıldığından davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır” şeklinde karar verildiğini, kararın davacı tarafından temyiz edildiğini, ancak Danıştay tarafından temyiz talebinin reddedildiğini, iş hayatında hiç kimsenin hakkın çelişkili kullanımı nedeni ile amme alacağının tahsilinin engellenmesi sureti ile MK 2.maddesinde yer alan iyi niyet ve güven prensibine aykırı dolayısı ile dürüstlük ilkesinin aksine davranışta bulunmasının düşünülemeyeceğini,Vergi Tekniği raporunda yer alan tespit ve ifadelerden de anlaşılacağı üzere şirketlerde gizli bir ortaklık yapısının mevcut olduğunun açıkça anlaşıldığını, şirketleri en üst seviyede sevk ve idare eden kişi olan ve başta … olmak üzere şirketlerde hakim ortak statüsünde bulunan kardeşi …’ın da bu şirketlerden tahsil edilemeyen vergi borçlarından dolayı sorumlu olması nedeni ile bir amme alacağı olan vergi alacağı hakkında doğan muvazaa sebebine dayalı tespit ve tescil işlemi ile Ticaret Sicil Yönetmeliğinin 37.maddesi uyarınca şirket ortağı ve kanuni temsilci sıfatlarının ticaret siciline teslicilen karar verilmesini, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … ve … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; öncelikle huzurdaki tespit davasında ileri sürülen tüm iddiaların … 9.Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı aynı konulu davasında da irdelendiğini, dava sonunda davalılar lehine karar verildiğini, mahkemenin davanın vergi hukuku kapsamında yer aldığına kanaat getirdiğini ve davayı reddettiğini, yine yargı yolu yönünden de adli yargının caiz olmadığı yönünde karar verdiğini, dava konusunun esası ile ilgili … 2.Vergi Mahkemesinin … Esas ve … Esas sayılı dosyaları ile dava açıldığını, söz konusu davalarda da haksız hacizlerin kaldırılması kararı verildiğini, dava konusu tespitin Hukuk Mahkemelerinin görevi olmadığını, İdare Yargının görev alanında olduğunu, bu nedenle davanın görev yönü ile reddi gerektiği , davanın esası hakkında ise davacı tarafından dava dilekçesinde belirttiği inceleme raporlarının tespiti istenen şirketler tablosunda yer alan… Şirketi ile … Şirketi ünvanlı iki şirketle ilgili olduğunu, bu raporların başkaca tüzel ve gerçek kişiler üzerinde sonuç doğurma etkisinin bulunmadığını, bu raporda yer alan iddialara karşı vergi mahkemelerinde mükellef şirketler tarafından davalar açıldığını ve idari işlemlerin durduğunu, davacının dayandığı vergi denetim raporunu düzenleyen vergi denetmeni …’ın Maliye Bakanlığı’na şikayet edildiğini, yine tarafsız olmadığı gerekçesi ile … 31.Sulh Ceza Mahkemesinin … D.iş nolu kararı ile bilirkişiliğinin iptal edildiğini, … tarafından düzenlenen raporun dayanağı olan ihbarcıların bu ihbardan önce … Cumhuriyet Başsavcılığının … Hazırlık sayılı dosyası ile davalı … hakkında yapmış oldukları suç duyurusunun takipsizlik ile sonuçlandığını, ihbarcıların aslında davalılara iftira atmak için suç ihbarında bulunduklarını, bu durumun savcılık tarafından tespit edildiğini, davalılar hakkında iftiralarda bulunan şahısların vergi borçlarından ve cezalardan kurtulabilmek için davalılar üzerinde suç ve vergi borçlarını yıkmaya çalıştıklarını, …’ın vergi denetim raporunda davalılar ile arasında husumet ve karşılıklı davalar bulunan şahısların ifadelerinde dayandığını, yasal dayanaktan uzak ve gerçeği yansıtmadığını, davacı tarafın sunmuş olduğu … 8.Vergi Mahkemesinin …tarih ve … Esas … Karar sayılı kararın bir tespit özelliği bulunmadığını, bu konuda vergi mahkemeleri tarafından verilecek bir kararın herhangi bir geçerliliğinin bulunmadığını, davacının iddialarının tamamının asılsız ve kötü niyetli iddialar olduğunu, davacı idaresinin talebinin hukuki olmadığını, davacının davası kabul edilse dahi davalıların şirketlerin tüm vergi borçlarından şahsi sorumluluklarının söz konusu olmayacağını, bu nedenle huzurdaki tespit davasının görülmesinde hukuki bir yarar bulunmadığını, anılan nedenlerle öncelikle derdestlik ve görev yönünden yapılan itirazlarının kabulüne, bu talepleri kabul görmez ise davacının haksız ve hukuki yarar bulunmayan davasının reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı Ticaret Sicil Müdürlüğü vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davalının davaya konu olayın cereyan ettiği dönemde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 34 maddesi ve Ticaret Sicil Tüzüğü 28.madde hükümleri çerçevesinde işlem yaptığını, Sicil Müdürlüğünün yapılan tescillerde bir ihmalinin bulunmadığını, bu nedenle davada husumet yöneltilemeyeceğini, dvalı Sicil Müdürlüğünün söz konusu şirketlerin kuruluşlarında ortaklarının yada kanuni temsilcilerinin tescillerinde ilgili mevzuattan kaynaklanan görevlerini eksiksiz bir biçimde yerine getirerek ilgili evrakı incelediğini, noter imzası ve mührü de bulunan evrakın tescillini gerçekleştirdiğini, tescil için kendisine sunulan evrakı ne imza yönünden nede Borçlar Hukuk anlamında muvazaa yada Vergi Hukuk anlamında peçeleme yönünden inceleme yetki ve görevinin bulunmadığını, yine davacının peçeleme sözleşmesi iddiasıyla desteklediği gibi ortada hukuki olmayan yada başka bir anlatımla gerçek olmayan bir işlem bulunmadığından Ticaret Sicili Yönetmeliğinin 27.maddesindeki gerçeği yansıtma ilkesini ihlalinden bahsedilemeyeceğini, davacının iddialarının doğru olması ve zararın varlığının tespiti halinde ise sorumluluğun peçeleme işlemini gerçekleştirme iradesini taşıyan kişilere ait olacağını ve Ticaret Sicil Müdürlüğüne husumet yöneltilemeyeceğini, bu nedenle davanın açılmasında herhangi bir kusuru bulunmayan davalı Sicil Müdürlüğün yargılama masrafı ve vekalet ücretinden sorumlu tutulamayacağını, anılan nedenlerle davalı Sicil Müdürlüğü yönünden açılan davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Dava, davalı … ve …’nın bir numara medya (Karacan) grubu olarak tabir edilen ve dava dilekçesine ekli listede unvanları ve vergi numaraları belirtilmiş 45 şirketin gizli ortağı olduğu iddiasına dayalı ortaklığın tespiti talebine ilişkindir.
Mahkememizin 2014/101-159 E.K. sayılı 05/06/2014 tarihli kararı ile davanın idari yargının görev alanı kapsamında olduğu gerekçesi ile yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş olup, iş bu karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/16683-2015/1558 E.K. sayılı 09.02.2015 tarihli ilâmı ile “…Dava, davalıların dava dışı şirketlere ortak ve kanuni temsilci olduklarının tespiti istemine ilişkin olup, iddianın ileri sürülüş şekli ve şirketlerin nevi dikkate alındığında uyuşmazlığın Türk Ticaret Kanunu kapsamında düzenlenen şirketler hukuku kuralları çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, dolayısıyla adli yargının görevli olduğu hususu nazara alınmaksızın yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararın BOZULMASINA…” karar verilmiştir. Mahkememizce bozma ilâmına uyulmuştur.
Tespit davası 6100 sayılı HMK’nun 106. md.’sinde düzenlenmiş olup, 106 md. de “1-Tespit Davası yolu ile mahkemede bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının yada yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. 2- Tespit davası açanın kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. 3- Maddi vakıalar tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” hükmü yer almaktadır. Buna göre tespit davası davacı tarafın bir hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu veya içeriğinin belirlenmesi hakkında tespit hükmü elde etmek amacıyla açtığı davadır. Tespit davası ile sadece taraflar arasında ki hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu yada tereddütlü içeriği tespit edilir. Kanunda belirtilen haller dışında tespit davası açmak isteyen davacı eda davası ile inşaai davalardan farklı olarak korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğunu açıkça ispat etmek zorunluluğu altınadır. Gerek öğretideki görüşler gerekse de Yargıtay uygulamalarına göre tespit davası açılmasında hukuki menfaatin varlığı şu üç şartın varlığına bağlıdır. Birincisi davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalıdır. İkincisi bu tehdit davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalıdır. Üçüncüsü ise verilecek tespit hükmünün bu tehditi ortadan kaldırmaya elverişli etkisi bulunmalıdır. Yüksek Yargıtay’ın emsal ve kararlılık kazanmış yerleşik içtihatlarında konuya olumsuz yaklaştığı görülmektedir. Benzer uyuşmazlıklarda davacı idarenin gizli ortaklık sıfatının tespitine ilişkin talebi 6183 sayılı yasanın 17. maddesi uyarınca idarenin ihtiyati tahakkuk ve aynı yasanın 13. maddesi uyarınca ihtiyati haciz yoluna, ayrıca mahkeme kararına ihtiyaç duymaksızın alacağı tek taraflı kararla gidilebilme imkanına sahip olması karşısında tespit ve tedbir istemekte hukuken korunmaya değer bir yararının bulunduğundan bahsedilemeyeceği kabul edilmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17/06/2016 tarih, 2016/2100 esas ve 2016/6849 karar, 18/01/2016 tarih 2015/15657 esas ve 2016/365 karar, 10/04/2017 tarih, 2015/14528 esas 2017/2014 karar, 27/02/2015 tarihli emsal ilâmları aynı yöndedir). Tüm bu sebeplerden dolayı davacı idarenin iş bu tespit davasının açılmasında hukuki yararının olmadığı kabul edilmiştir. Hukuki yarar HMK 114 -h md. gereği dava şartıdır. Hakim önüne gelen bir davada dava şartlarının mevcut olup olmadığını re’sen gözetecektir. Davacının eda davası açabilecek iken tespit davası açmakta hukuki yararının olmadığı, davada dava şartlarından olan hukuki yararın bulunmaması sebebiyle HMK 115/1-2 md. uyarınca davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine dair aşağıda ki şekilde karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM / Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı … ve … tarafından yapılan 73,00-TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalı … ve …’a mütesaviyen verilmesine,
5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kendilerini vekil ile temsil ettiren davalılar vekilleri lehine takdir olunan 2.725,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara 1/3 oranında mütesaviyen verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde HMK 333 maddesi uyarınca taraflara iadesine,
Dair; tarafların yokluğunda kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.17/10/2019

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza