Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/4 E. 2021/703 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2017/4 Esas
KARAR NO:2021/703

DAVA:İtirazın İptali
DAVA TARİHİ:02/01/2017
KARAR TARİHİ:18/11/2021

Mahkememizde açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili … ile davalı …Ş.’nin 26 Nisan 2010 tarihinden itibaren ticari ilişki içerisinde olduğunu, taraflar arasında, ilgili anlaşmalar gereğince teslim edilecek malların satın alınması amacıyla 29 Temmuz 2011 ve 25 Temmuz 2012 tarihli Genel Alım Satım Sözleşmeleri ve taraflarca kararlaştırılan şartlar dikkate alınarak anlaşmalar akdedildiğini, söz konusu sözleşmeler ve anlaşmalar uyarınca, …’in söz konusu malları …’a teslim etmeyi, … ise teslim edilecek mallar karşılığında alım satım bedellerini …’e ödemeyi taahhüt ettiğini, ödeme emirleri ve faturaların, … ve … arasındaki ticari ilişkiyi açıkça kanıtlar nitelikte olduğunu, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler ve anlaşmalar gereğince, ödemelerin müvekkili tarafından peşin olarak yapılmakta olduğunu ve malların ödemelerin yapılmasını takiben teslim edildiğini, …’un, tüm yükümlülük ve taahhütlerini yerine getirerek alım satım bedellerini …’in banka hesabına havale ettiğini, tüm ödemeleri gösterir kayıtların müvekkilinin cari hesap bakiyesinde de kayıtlı olduğunu ancak ödeme-teslim şeklinde ilerleyen kesintisiz süreç nedeniyle, ilgili cari hesap bakiyesinde de görüleceği üzere teslim edilen malların miktarının müvekkili tarafından yapılan ödeme tutarlarına uygunluk göstermediğini, müvekkili tarafından yapılan 240.269,80 USD tutarındaki ödemenin müvekkiline teslim edilen malların miktarı ile örtüşmediğini ve havale edilen tutar ile teslim edilen malların arasındaki bu farkın müvekkilinin uğramış olduğu zararı oluşturduğunu, davanın konusunu oluşturan zarar miktarını gösteren ödeme emirleri ve ilgili faturanın mahkemenin dikkatine sunulduğunu, gerek alım-satım ilişkisini düzenleyen Türk Borçlar Kanunu ilgili maddeleri, gerekse genel nitelikli düzenlemeleri uyarınca taraflardan her birinin diğer tarafın yükümlülüklerini yerine getirmesini talep edebilmesi için öncelikle sözleşmeler ve anlaşmalardan doğan kendi borcunu ifa etmek ile mükellef olduğunu, temerrüde düşen tarafın sözleşmelere ve anlaşmalara aykırı davranması halinde diğer tarafın uğradığı zararları tazmin etmekle yükümlü olduğunu, …’un ödemelerinin karşılığını teşkil edilen malları teslim etmesini birçok kez …’den talep ettiğini ancak …’in talep edilen malları teslim etmediğini veya söz konusu ödemeyi …’un banka hesabına havale etmediğini, …’in ödemeyi gerçekleştirmemesi sebebiyle …’un …’in İstanbul’daki temsilcisi …’ya 8 Şubat 2016 tarihli iadeli taahhütlü mektup ile ihtarname keşide ettiğini, …’un aynı ihtarnameyi …’in Manisa’da bulunan fabrikasına da yolladığını, anılan ihtarname ile …’un 240.269,80 USD tutarındaki ödemenin ihtarnamenin tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde gerçekleştirilmesini talep ederek, …’in işbu talebi yerine getirmemesi durumunda yasal yollara başvuracağını ihtar ettiğini ancak bugüne kadar … tarafından müvekkiline herhangi bi ödeme yapılmadığını, …’un, …’ in ödemeyi gerçekleştirmemesi sebebiyle, …’in İstanbul’daki temsilcisi …’ya ve …’in Manisa’da bulunan fabrikasına 8 Şubat 2016 tarihli iadeli taahhütlü mektup ile ihtarname keşide ederek, davanın konusunu oluşturan ödemeleri talep ettiğini ancak işbu ihtarnameye karşın …’in ödemeleri yapmadığını, …’in … 7. Noterliği’nin 25 Temmuz 2016 tarihli ihtarnamesi ile son bir kez daha ihtar edilerek, …’in söz konusu anlaşmaları ifa etmek ile yükümlü olduğunu ve ihtarnamenin tebliğinden itibaren 5 iş günü içerisinde 240.269,80-USD tutarı karşılığı malın …’a teslim edilmesini veya yine aynı 5 iş günü içerisinde 240.269,80-USD tutarındaki ödemenin yapılarak müvekkilinin zararının tazmin edilmesini, aksi takdirde tüm alacak ve zararların tahsili amacıyla yasal yollara başvurulacağının …’e bildirildiğini, …’in işbu ihtarnameyi 27 Temmuz 2016 tarihinde tebliğ aldığını ancak bugüne kadar müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını, davalının 4 Ağustos 2016 tarihinde temerrüde düştüğünü, … tarafından teslim edilen malların miktarının müvekkili tarafından ödenen tutarlara uygun olmadığının tüm delillerle sabit olduğunu ve …’in taraflar arasında akdedilen sözleşmeler ve kanun uyarınca temerrüde düştüğünü, …’un yapmış olduğu ödemelere karşılık gelen malları teslim alma hakkını haiz olduğunu, aksi takdirde …’in, müvekkilinin bu yüzden uğradığı zararları tazmin etmekle yükümlü olduğunu, …’in, talep edilen malları ihtarnamelere karşın teslim etmediğinden dolayı müvekkilinin teslim edilmeyen mallara karşılık gelen ödeme tutarı kadar zarara uğradığını, müvekkili tarafından … aleyhine 09.09.2016 tarihinde …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile … 7. Noterliği’nin 25 Temmuz 2016 tarihli ihtarnamesi kaynaklı 240.885,94-USD bedelli icra takibi başlatıldığını, davalı …’in, 27 Eylül 2016 tarihinde icra takibine itiraz ettiğini, icra takibinin durduğunu, dolayısıyla haksız itirazın iptali için iş bu davayı açma zorunluluğu doğduğunu, dava konusu ya da takip konusu alacağın gerçek miktarının belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte ise, yani borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulünün zorunlu olduğunu, müvekkilinin alacağının müvekkilinin sözleşmelerden ve anlaşmalardan doğan zararından oluştuğunu, anılan zararın müvekkilinin ödemelerini teşkil ettiğini, davaya konu alacak taleplerinin tespitinin belirli bir hesaplama ve/veya yargılamayı gerektirmediğini, alacağın likit ve belirli olduğu nazara alınarak davalı …’in %20’den aşağı olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığını belirterek davanın kabulü ile davalı taraf aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; dava konusu talebin zamanaşımına uğradığını, davacı şirketin müvekkil şirkete mal bedeli olarak toplam 240.269,80-USD tutarında ödeme yaptığını ancak bu ödemeler karşılığında kendisine herhangi bir mal teslimi yapılmadığını ve dolayısıyla belirtilen meblağ kadar zararaa uğradığını iddia ettiğini, zararın tazmininin Türk Borçlar Kanununda düzenlendiğini, “Tazminat istemin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükmüne yer verildiğini, davacı şirketin kendi sunduğu belgelere göre son ödeme tarihinin 26.09.2013 olduğunu, taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin son yazışmanın müvekkili şirket tarafından gönderilen 06.02.2014 tarihli elektronik yazı olduğunu, davacı şirketin, zarar iddiasını yaptığı ödemelere ve kendi kayıtlarına dayandırdığına göre kendi kayıtlarını her zaman bilebilecek durumda olduğunun izahtan vareste olduğunu, ödemeleri yaptığı müvekkil şirketi de bildiğine göre iddiada bulunacağı tazminat yükümlüsünü de eş zamanlı olarak bildiğinin de kuşkusuz olduğunu, anılan yasa maddesi gereğince zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yılı aşkın bir süre geçtiğini, davadaki talebin zamanaşımına uğradığını, eğer zarar değil de haklı bir sebep olmadan ödeme iddiası var ise yine TBK’nun 82. maddesine göre de hak sahibinin geri isteme hakkının olduğunu öğrendiği tarihten itibaren iki yıl içinde talepte bulunması gerektiğini, davacı şirketin borçlu olmadığı halde sebepsiz yere ödeme yaptığını kendi kayıtlarına göre eş zamanlı olarak bildiği veya bilmesi gerektiği tartışmasız olduğunu, bu sebeple de davacı şirketin talebinin zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı durduran ve kesen durumların TBK’nun 153. ve 154. maddelerinde düzenlendiğini, ihtarname veya diğer yazışmaların, zamanaşımı durduran veya kesen sebepler arasında sayılmadığını, davacı şirket tarafından müvekkili şirkete gönderilen ihtarnamenin 25.07.2016 tarihli olup, son ödeme tarihinden itibaren 3 yılı aşan bir süre sonra ilettiğini, davacı şirketin delillerini hukuka aykırı olarak sunduğunu, davacı şirketin, delil listesinin 1. maddesinde taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin yeminli tercümeleri şeklinde bir delile yer verdiğini ve fotokopilerini sunduğunu, davacı şirketin ibraz ettiği sözleşmelerdeki imzalarda müvekkili şirket yetkilisi olarak …’ın adının yazdığını ancak davacı şirket tarafından dosyaya sunulan söz konusu 2 sözleşmedeki imzanın da …’a ait olmadığını, basit bir inceleme ile tespit edileceği üzere iki imzâ arasında fark bulunmadığını, bu konuya ilişkin tüm yasal haklarının saklı olduğunu, davacı şirket tarafından sunulan 2 sözleşmedeki imzalar arasında dahi büyük bir fark olduğunu, …’a ait olduğu iddia edilen bu iki imzanın da birbirinden farklı olduğunu, sunulan imza sirkülerinden de anlaşılacağı üzere, 2009-2012 yılları arasında …’ın Müvekkil Şirket’i temsile ilişkin hiçbir yetkisi bulunmadığını, söz konusu imzanın …’a ait olmadığını, bu imzayı atmaya yetkili kişi de … olmadığını, davacı şirket tarafından sözleşme asılları ibraz edildikten sonra bu durumun incelenerek anlaşılacağını, sözleşme asıllarının ibraz edilmesini talep ettiklerini, … imzasını ihtiva etmeyen bu sözleşmeler dışında davacı şirket, delil listesinin 2 ve 3 numaralı bentlerindeki ödeme emirleri ve faturalar ile banka havale dokümanlarını da ibraz etmediğini, hard disk olarak sunduğunu beyan etmekle yetindiğini, davacı şirketin davasını kanıtlamak için tüm delillerini ibraz etmesi ve kendilerine tebliğ etmesinin zorunlu olduğunu, iddia edilen delillerin mahkemeye sunulmasını ve kendilerine tebliğ edilmesini talep ettiklerini, anılan yazışmaların tarafların şirket serverlarından, davacı şirket ve müvekkili şirkete ait elektronik posta adresi ile elektronik olarak yazıldığı ve gönderildiğinin açık olduğunu, yazışmaların tamamının, müvekkili şirket bilgisayar kayıtlarında korunmaya devam edildiğini, bu yazışmaların İngilizce yapıldığı için noter tasdikli yeminli tercümesi yapılarak mahkemeye sunulduğunu, taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın mahiyeti ve davacı şirketin zararı veya bir alacağı olmadığı gibi tam aksine borçlu bulunduğunun yazışmalar ile kanıtlandığını, müvekkil şirketin, ülkenin önde gelen elektronik ve beyaz eşya üreticisi olan … şirketler grubunun bir üyesi olduğunu, grubun diğer üretici şirketlerinin ürettiği ürünlerin yurt içinde ve yurt dışında pazarlamasını, ihracatını ve toptancı firmalar veya dağıtım firmaları vasıtasıyla perakendecilere veya doğrudan tüketiciye satışını yapmakla görevlendirilmiş bir grup şirketi olduğunu, bu görevi çerçevesinde 2007 yılından itibaren yaptığı ihracatla … pazarında … isimli şahsın ortaksız olarak tek başına kurduğu …’in distribütörlüğü ile … pazarına … ürünlerinin dağıtım pazarlama ve satışını sağladığını, Temmuz 2009 tarihinde …’in finansal güçlüğe düşüp icra takibe uğraması ve Ağustas 2009’da …’in tek hissedarı …’nin gümrük ve vergi kaçakçılığı suçlamasıyla cezaevine konulup cezai takibe uğraması nedeniyle Ağustos 2009 tarihinde …’in iflasının istendiğini ve yönetimi kayyuma tevdi edildiğini, konkordato yönetimi nezdinde ticari faaliyetine devam etmektedir. Konkordato halindeki …’in halen Müvekkili Şirket’e 351.065,0775-ABD Doları borcu bulunduğunu, müvekkil şirketin, söz konusu alacağını iflas masasına kaydettiğini, 26 Temmuz 2013 tarihinde … yetkilisi tarafından müvekkili şirkete gönderilen mektupta toplam alacağının 208.545,55 … … tutarındaki kısmının … tarafından 2019 yılında müvekkil şirkete ödeneceği beyan edildiğini, müvekkil şirketin, alacaklı olduğu … ile ticari iş birliğini devam ettiremediğini, 2010 yılında cezaevinden çıkan …’nin, davacı … kurduğunu ve davacı şirket aracılığıyla …’in müvekkil şirkete olan borçlarını ödeyeceğini taahhüt ettiğini ve davacı şirkete mal satışına devam edilmesini istediğini, davacı şirketin bu taahhüdü kapsamında tek başına hissedarı olduğu …’in müvekkil şirkete olan borcumu faiziyle birlikte taksitler halinde ödeyeceğini ve bu koşulla müvekkili şirket ile davacı şirket arasında mal satışı yapılması istediğini müvekkili şirkete ilettiğini, müvekkil şirketin de tüm borcun 2019 yılında … tarafından kendisine ödenmesi sonrasında davacı şirketin o zamana kadar yapmış olduğu ödemeleri kendisine iade edeceğini taahhüt ettiğini, …’in iflas masasına alacağın kaydı sonrasında herhangi bir ödeme yapmadığını, davacı şirketin taahhüt ettiği …’in borcuna karşılık gelen ödemeleri zamanında yapmadığı gibi bir müddet sonra herhangi bir ödeme yapmadığını, buna rağmen mal siparişine devam ettiğini, müvekkil şirketin …’in borçlarının ödenmesi konusundaki ısrarları da karşılıksız kalınca mal satışının da 2013 yılında durdurulduğunu, davacı şirket tarafından aradan üç yılı aşkın bir süre geçtikten sonra haksız ve kötü niyetli icra takibi yapıldığını, davacı şirketin, dava dilekçesinde müvekkili şirket ile olan ticari ilişkinin evveliyatıyla birlikte baştangıç şeklini ve üstlenmiş olduğu … borcunu gizlediğini, müvekkil şirketin davacı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığını, müvekkili şirketin davacı şirketin mal alımı için yaptığı ödemelerin tamamına karşılık gelen malı teslim ettiğini. davacı şirkete teslim etmekle yükümlü olduğu herhangi bir mal bulunmadığını, açıklanan ticari ilişkinin tamamının, taraflar arasında yapılan yazışmalarla sabit olduğunu, bu yazışmaların aynı zamanda davacı şirketin yetkilisinin bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığını, …’nin, davacı şirketin ibraz ettiği sözleşmeleri de, icra takibi ve dava açılması için düzenlenen avukatlık vekaletnamesini de imzalayan kişi olduğunu, gerçek dışı iddialarda bulunan, taraflar arasındaki anlaşmayı ve yazışmaları gizleyen, sahte imzalı sözleşmeler ibraz eden davacı şirketin, tamamen kötü niyetle hareket ettiğini, davacı şirketin, bedeli ödendiği halde mal teslim edilmediği iddiasının tamamen gerçek dışı olduğunu, basiretli bir tacirin, üstelik uluslararası ticaret yapan bir tacirin yaptığı ön ödemelerin karşılığında malı teslim etmemesi halinde hemen ödemeleri durdurması ve derhal malının teslimini veya parasının iadesini istemesi, bunun için yasal yollara başvurması gerektiğini, davacı şirketin ticari hayatın olağan akışına tamamen aykırı olarak yıllarca mal almadan ödeme yaptığını ve sonuçta da malları alamadığı iddiasında olduğunu, bu iddianın kabulünün mümkün olmadığını, davacı şirketin işbu davadaki tüm iddialarının haksız ve mesnetsiz olduğunu, müvekkili şirketin itibarını zedelemeye yönelik olduğunu, faiz hesabının hatalı olduğunu, davacı şirket yüksek orandan faiz uyguladığını, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü yargılamayı gerektirdiğinden doğrudan icra takibi açılamayacağını, davacı şirketin icra inkâr tazminatı talebinin mesnetsiz olduğunu, alacaklının, İİK’nın 67. maddesi anlamında kötü niyetli sayılması gerektiğini, davacı şirketin sahibi ile …’in eski sahibinşn aynı kişi olduğunu, davacı şirketin …’in borçlarını üstlendiğinin dosya kapsamındaki belgelerle sabit olduğunu, davacı şirketin yetkililerinin bu gerçeği bilmemesi ya da bilemeyecek durumda olmasının söz konusu olmadığını, müvekkil şirketin böyle bir borcunun olmadığını bile bile icra takibi yapılması ve işbu haksız davanın açılmasının açıkça kötü niyetli bir davranış olduğunu belirterek davanın reddi ile davacının %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
5718 sayılı yasanın 9/4 maddesine göre tüzel kişiliğe sahip şirketlerin hak ve fiil ehliyetinin başlangıç ve sona ermesi yani kurulma, infisah ve tasfiye organlarının teşekkülü, tüzel kişinin temsili, tüzel kişinin aktif ve pasif dava ehliyeti (davacı ve davalı olabilme ehliyeti), şirketin ana sözleşmesinde yer alan idare merkezi hukukuna tabîdir. Dosyada mevcut evraklardan davacı şirketin idare merkezinin … olduğu ve Tiflis İl Mahkemesi’nin 30/01/2019 tarihli ve 2/622-19 esas sayılı kararı ile davacı şirket hakkında iflas davası açılıp kayyım olarak kamu hukuku tüzel kişisi-ulusal icra dairesinin atandığı görülmekle aktif dava ehliyetinin denetlenebilmesi için Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler Ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü ile yapılan yazışmaların neticesinde kayyım yetkisinin sona erdirildiği, davacı şirketin iş bu dava yönünden aktif dava ehliyetinin mevcut olduğu anlaşılmıştır.
Dava, ticari ilişkiden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkememizce, …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası getirtilmiş, incelenmesinde; … tarafından … aleyhine 240.269,80 USD asıl alacak ve 616,14 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 240.885,94-USD’nin tahsili talebi ile 09.09.2016 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin borçluya 21.09.2016 tarihinde tebliğ edildiği, yasal süresinde borçlu vekilinin borca ve fer’ilerine itiraz ettiği, itiraz sonucunda icra takibinin durduğu, iş bu itirazın iptali davasının mahkememize İİK 67. maddesi uyarınca 1 yıllık yasal süresi içerisinde açılmış olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce, taraflarca dosyaya delil olarak sunulan sözleşme, ihtarname, fatura, swift mesajı, dekont, imza sirküleri, mail vs. tüm belgeler incelenmiştir. Uyuşmazlığın ticari ilişkiden kaynaklanması nedeni ile davacının takip tarihi itibari ile davalıdan alacaklı olup olmadığının belirlenebilmesi için dayanak icra dosyası, dosya kapsamı ve tarafların dava konusu alacak dönemine ilişkin ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olup, davalı şirketin ticari defter ve kayıtları talimat yolu ile incelenmiştir. Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/74 talimat sayılı dosyasında bilirkişi tarafından düzenlenen 28/06/2018 tarihli bilirkişi raporunun sonuç kısmında “…1. İncelenmek üzere bilirkişiliğimize ibraz edilen ve raporumuzun yukarıdaki bölümlerinde tasdik bilgileri belirtilen davalıya ait yasal ticari defterlerin açılış tasdiklerinin yasal sürelerinde yaptırıldığı, bu defterlere yapılması gereken muhasebe kayıtlarının usulüne göre yapıldığı ve yine bu defterlerin kapanış tasdiklerinin yasal sürelerinde yaptırılmış olduğu, diğer bir ifade ile davalının ticari defterlerinin lehine delil olmalarına engel bir durumun bulunmadığı, 2. Davacı tarafından davalıya gönderilen paralardan 241.177,02 USD tutarındaki kısmının, davalı iddia, beyan ve ibraz edilen belgelerine göre sahibi davacı şirketinde sahibi … isimli kişi olan, davacı tarafından borcunun ödenmesinin taahhüt edildiği davalı tarafından iddia edilen … …’nin borcuna mahsup edilerek kayıt yapıldığı, 3. Bu nedenle bizzat davalı şirket kayıtlarında davalı şirketin davacı olanı şirkete 241.177,02 USD tutarında borcunun bulunduğunun göründüğü, 4.Davalı şirket kayıtlarına göre davacının takip tarihi itibari ile davalıdan 241.177,01 USD tutarında asıl alacağının bulunmasına karşılık, davalı hakkında …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında 09/09/2016 tarihinde 240,269,80 USD asıl alacak üzerinden takip yapmış olması, yine bu asıl alacak için takip tarihine kadar hesaplanan gecikme faizinin 624,70 USD olmasına karşılık davaca tarafından 616,14 USD gecikme faizinin takip konusu yapılmış olması nedeni ile taleple bağlılık ilkesi doğrultusunda takip tarihi itibari ile davacı şirketin davalı şirketten toplam 240.885,94 USD tutarında alacağının bulunduğu, 5. Davalının; Davacı şirketin sahibinin … isimli kişi olduğu, bu kişi tarafırıdan daha önce kurulmuş olanı … … ünvarılı firma olarak kendileri ile ticari ilişki içerisinde oldukları, bu firmanın kendilerine borçlarının bulunduğu, aynı kişinin daha sonra davacı … kurduğu, önceki firmasının kendilerine olan borcunu davacı şirket aracılığı ile ödeneceğinin taahhüt edildiği, 3 yıl boyunca bu taahhüde dayalı olarak ödemelerin yapıldığı, taraflar aralarındaki yazışmalarında bu hususu teyit ettiği, dolayısı ite davacı tarafından gönderilen paralardan 241.177,02 USD tutarındaki kısmını … … ni borcuna mahsuben kayıt ettikleri şeklindeki beyanları ile ilgili takdirin mahkemeye ait olduğu…” yönünde görüş bildirilmiş olup, talimat yolu ile alınan rapor, dosya kapsamı ve davacı şirketin sunmuş olduğu ticari kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, 3 kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 21/03/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunun sonuç kısmında “…Davacı şirketin ibraz ettiği ve “ Atılım Yeminli Tercime” bürosundan tercüme edilen belge ve dokümanlarda cari hesap dökümüne karşılık Davacı şirketin Davalı şirketten 240.269,80 USD alacaklı olduğu, Dosya kapsamında bulunan 28.06.2018 tarihli Bilirkişi Raporuna göre Davalı şirketin Davacı şirkete 241.177,01 USD tutarında borçlu olduğu tespit edilmiştir. Davalı iddiasının kabulü için, …’ten alacaklı olduğunu iddia eden Davalı ile borcu üstlendiği iddia edilen Davacı arasında borcun nakli( borcun dış yüklenilmesi) sözleşmesinin varlığı gerekir. Dosyaya sunuları mail yazışmalarının bu hususta yeterli kanıt olduğunun söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır. Takdir, mahkemeye aittir. Şu hale göre, olayda, yukarıya alınan ticari kayıtlardan hareketle, Davacının 240.269,80-USD alacaklı olduğu sonucuna varmak gerekmektedir. Davalı şirketin Davacı şirkete 240.269,80-USD borcu bulunduğu ve Davacının asıl alacağa takip tarihine kadar 6.161,14-USD işlemiş faiz talebinde bulunabileceği…” yönünde görüş bildirilmiştir.
Tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi sonucunda; davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 26/04/2010 tarihinden itibaren ticari ilişki olduğunu, taraflar arasında akdedilen 29/07/2011 ve 25/07/2012 tarihli genel alım-satım sözleşmeleri ve taraflar arasındaki anlaşmalar uyarınca davalı şirketin söz konusu malları müvekkiline teslim etmeyi, müvekkili şirketin ise teslim edilecek mallar karşılığında alım-satım bedellerini davalı şirkete ödemeyi taahhüt ettiğini, anılan sözleşme ve anlaşmalar gereğince ödemelerin müvekkili tarafından peşin olarak yapıldığını ve malların ödemelerin yapılmasını takiben teslim edildiğini ancak teslim edilen malların miktarının müvekkili tarafından yapılan ödeme tutarlarına uygunluk göstermediğini, müvekkili tarafından yapılan 240.269,80-USD tutarındaki ödemenin müvekkiline teslim edilen malların miktarı ile örtüşmediğini, bu nedenle 240.269,80-USD karşılığı malın müvekkiline teslim edilmesi yahut ödenmesi hususunu içerir ihtarnamenin davalıya gönderildiğini, davalının malları teslim etmediğini, ödeme yapmadığını, bu nedenle davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, takibe itirazın haksız olduğunu öne sürmüştür. Davalı şirket vekili ise; dava konusu talebin zaman aşımına uğradığını, iddiada geçen 2 adet sözleşme altındaki imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını, davacı şirketin sahibinin … isimli kişi olduğunu, bu kişi tarafından daha önce kurulmuş olan … unvanlı firma ile müvekkili şirket arasında ticari ilişki olduğunu, 2009 yılı Temmuz ayında …’in finansal güçlüğe düşüp icrai takibe uğradığını ve 2009 yılı Ağustos ayında …’in tek hissedarı …’nin gümrük ve vergi kaçakçılığı suçlaması ile cezaevine konulduğunu ve 2009 yılı Ağustos ayında …’in iflasının istendiğini ve yönetiminin kayyıma tevdi edildiğini, bu tarihten itibaren konkordato yönetimi nezdinde ticari faaliyetine devam ettiğini, …’in 31/12/2013 tarihi itibari ile müvekkili şirkete 298.383,42-€, 261.943,63-USD tutarında borcunun bulunduğunu, …’in halen müvekkili şirkete 351.065,0775-USD borcunun bulunduğunu, müvekkili şirketin söz konusu alacağı iflas masasına kayıt ettiğini, 26 Temmuz 2013 tarihinde … yetkilisi tarafından müvekkili şirkete gönderilen mektupta belirtilen toplam alacağın 208.545,55 … … tutarındaki kısmının … tarafından 2019 yılında müvekkili şirkete ödeneceğinin beyan edildiğini, 2010 yılında ceza evinden çıkan …’nin davacı … kurduğunu, davacı şirket aracılığı ile …’in müvekkili şirkete olan borçlarını ödeyeceğini taahhüt ettiğini ve davacı şirkete mal satışına devam edilmesini istediğini, buna karşılık müvekkili şirketin de tüm borcun 2019 yılında … tarafından kendisine ödenmesi sonrasında davacı şirketin o zamana kadarki yapmış olduğu ödemeleri kendisine iade edeceğini taahhüt ettiğini ancak davacı şirketin taahhüt ettiği …’in borcuna karşılık gelen ödemeleri zamanında yapmadığı gibi bir müddet sonra herhangi bir ödeme yapmamış olduğunu, buna rağmen mal siparişine devam ettiğini, …’in borçlarını ödememesi nedeni ile mal satışının 2013 yılında durdurulduğunu, müvekkili şirket kayıtlarına göre davacı şirket tarafından 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında parça parça olmak üzere toplam 241.177,02-USD ödendiğini, bu bedeller alım satım ilişkisi kapsamında ödenmediği için müvekkili şirket tarafından fatura kesilmediğini, bu tutarın …’in borcuna karşılık ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Somut olayda uyuşmazlığın çözümü için; davacı şirketin dava dışı … firmasının davalı şirkete olan borcunu üstlenip üstlenmediğinin ve takibe konu tutarın davacı şirket tarafından dava dışı … firmasının davalı şirkete olan borcuna karşılık ödenip ödenmediğinin tespiti gerekmektedir. Her ne kadar davalı vekili, davacı tarafın iddiasında geçen 2 adet satım sözleşmesi altında yer alan imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını savunmuş ise de ticari ilişkinin varlığını kabul etmesi karşısında imzanın aidiyeti yönünde mahkememizce grafolojik inceleme yaptırılmasına gerek görülmemiştir. Açıklandığı üzere taraflar arasında alım-satım ilişkisinin olduğu sabit olup, bu durumda somut olayda TBK’nun 146. maddesi uyarınca 10 yıllık zaman aşımı süresi uygulanması gerektiğinden ve dava tarihi itibari ile zaman aşımı süresi dolmamış olduğundan davalı tarafın zaman aşımı itirazı kabul edilmemiştir. Yukarıda yazılı bilirkişi raporlarında yer alan tespitlerden davacı şirketin kendi kayıtlarına göre davalı şirketten 240.269,80-USD alacaklı olduğu, davalı şirketin kendi kayıtlarına göre davacı şirkete 241.177,01-USD borçlu olduğu anlaşılmıştır. Davalı tarafça, takibe konu 240.885,94-USD’nin alındığı kabul edilmekle birlikte bu paranın davacının iddia ettiği gibi satım bedeli olarak alınmadığı, dava dışı …’in borcuna karşılık alındığı savunulmaktadır. Niteliği itibari ile vasıflı (gerekçeli) ikrarın söz konusu olduğu bu durumda …’in borcunun üstlenildiğinin ve paranın …’in borcuna karşılık olarak verildiğinin ispat yükümlülüğü davalı taraftadır. 6098 sayılı TBK’nun 196. maddesinde “Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur. İç üstlenme sözleşmesinin, üstlenen veya onun izni ile borçlu tarafından alacaklıya bildirilmesi, dış üstlenme sözleşmesinin yapılmasına ilişkin öneri anlamına gelir. Alacaklının kabulü açık veya örtülü olabilir. Alacaklı, çekince ileri sürmeksizin üstlenenin ifasını kabul eder veya onun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer herhangi bir işleme rıza gösterirse, borcun üstlenilmesini kabul etmiş sayılır.” düzenlemesi yer almaktadır. Anılan yasal düzenleme uyarınca borcun üstlenilmesinden söz edilebilmesi için borcu üstlenen ile alacaklı arasında bir sözleşme bulunması gerekmekte ise de böyle bir sözleşme dosyaya sunulmamış ve böyle bir sözleşmenin varlığı tarafların iddia ve savunmasında öne sürülmemiştir. İspat kuralına ilişkin TMK md. 6 hükmüne göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” HMK md. 191 hükmüne göre: “İspat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Bir vakadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakayı ispat etmeye mecburdur. Davalının savunmalarının haklı görülebilmesi için anılan kurallar uyarınca davacının dava dışı …’in borcunu üstlendiğini ve takibe konu tutarın da …’in borcuna karşılık ödendiğini geçerli deliller ile ispat etmesi gerekmektedir. Somut olayda davalı, savunmasının ispatı için dosyaya mail yazışmaları sunmuş ise de mail yazışmalarının tarihleri ve uyuşmazlığa konu tutarın ödeme tarihi ile karşılaştırılması ve mail yazışmalarının içeriklerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda takibe konu tutarın …’in borcuna karşılık ödendiğinin ispatının kabulü için yeterli kabul edilmemiştir. Davalının savunmasını HMK 200 md. uyarınca yazılı delil ile ispat edememesi karşısında davalıya yemin teklifinde bulunma hakkı hatırlatılmış, davalı vekili duruşmadaki beyanında yemin teklifinde bulunmayacaklarını beyan etmiştir. Takibe konu asıl alacağın davacı tarafça üstlenilen borca karşılık ödendiği hususu davalı tarafça ispatlanamadığından dosya kapsamına, mevcut delil durumuna göre bu tutarın satım bedeli olarak davalı tarafa ödendiği kabul edilerek bu durumda davacının takip tarihi itibari ile 240.885,94-USD asıl alacak talebinde haklı olduğu, icra takibinden önce davalının ihtarname ile temerrüde düşürüldüğü, bu sebeple davacının 616,14-USD işlemiş faiz talebinde haklı olduğu kanaatine varılarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Alacağın davalı tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olması, likit ve hesaplanabilir olması, davalı/borçlunun itirazlarında haksız olduğunun anlaşılması karşısında hüküm altına alınan asıl alacak ve işlemiş faiz miktarı toplamının %20’si oranında İİK 67/2 maddesi uyarınca icra inkar tazminatına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM / Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulüne, davalının …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına,
Hüküm altına alınan asıl alacak ve işlemiş faizin toplamı olan 240.885,94-USD’nin takip tarihi itibari ile -₺ karşılığı olan 706.855,70-₺’nin %20’si üzerinden hesaplanan 141.371,14-₺ icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca kabul edilen dava değeri üzerinden alınması gereken 58.340,91-₺ harçtan peşin alınan 14.585,23-₺ harcın mahsubu ile bakiye 43.755,68-₺ nispi karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan 624,00-₺ talimat masrafı, 1.800,00-₺ bilirkişi ücreti, 299,35-₺ tebligat posta gideri olmak üzere toplam 2.723,35-₺ ile 14.654,73-₺ harç gideri olmak üzere toplam 17.378,08-₺ yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca kabul edilen dava değeri üzerinden davacı vekili lehine hesaplanan 59.753,06-₺ nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde HMK 333 maddesi uyarınca davacıya iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 18/11/2021
Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza