Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/242 E. 2019/969 K. 24.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/242 Esas
KARAR NO : 2019/969

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 13/03/2017
KARAR TARİHİ : 24/10/2019

Mahkememizde açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili aşamalarda tekrarladığı dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı … arasında … Anonim Şirketi ve … Anonim Şirketi’nin hisselerinin devri konusunda 29/12/2016 tarihinde hisse devir ve kar paylaşım sözleşmesi imzalandığını, yasal gerekliliklerin tamamlanarak şirket hisselerinin müvekkili şirkete devir edildiğini, müvekkili şirketin sözleşme konusu olan şirketleri devir aldıktan sonra yapılan inceleme ve hesaplama sonucu sözleşmeye ekli mizanın gerçeği yansıtmadığını, ticari defter ve belgeler üzerinde yapılan incelemede ise bir takım usulsüzlüklerin tespit edildiğini, ödenmiş sermayesi 4.800.000,00-TL olan bakım şirketinin %100 hissesinin 2015 yılında havacılık şirketi tarafından …’ya 29.500.000,00-$ karşılığı satıldığını, %100 hissesinin havacılık şirketi tarafından 2016 yılında …’dan 88.134.200,00-TL (29.500.000,00-$) karşılığında geri alındığını, böylece havacılık bilançosunda bakım şirketinin değerinin fiktif olarak yüksek gösterildiğini, davalı tarafın devir sözleşmesi gereğince sözleşme eki olarak vermiş olduğu mizan ile şirketin devrinden sonra yapılan hesaplamalar arasındaki farkların şirketlerin kar zarar dolayısı ile öz varlığını ve şirketin satın alınma tarihi itibari ile değerini doğrudan etkileyecek faktörlerden olduğunu, davalı tarafın sözleşmenin 3.6. maddesinde …’e ait borcu sözleşme tarihinden itibaren 45 gün içerisinde ödeyip kapatmayı taahhüt etmesine rağmen bu taahhüdünü yerine getirmediğinden … 52. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile ilgili bankaya ödeme yapması hususunun ihtar edildiğini ancak davalı tarafın … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye sayılı cevabi ihtarında banka ödemesinin … tarafından ödenmediğinde … firmasının bu ödemeyi yapmayı üstlendiğini iddia ederek taahhüdünü yerine getirmekten kaçındığını, bu hususun davalının kötü niyetli olduğunu gösterdiğini, yapılan araştırmalar neticesinde davalının tüm mal varlığı karşılığında bazı bankalardan kredi çekme başvurusu yaptığının ve mal varlığını bu şekilde tasfiye etmeyi düşündüğünün tespit edildiğini, mizanda alacaklar, diğer ticari alacaklar, iş avansları, personel avansları, ödenen bakım depozitoları, satıcılar, gider tahakkukları, kur farkı, emraer uçamayan uçakların teknik bakım karşılığı, uçamayan uçaklar nedeni ile oluşan maliyetler, gelecek aylara ait uçak bakım giderleri, kiralık uçak bakım özel maliyetleri/amor hesaplarında, çeşitli tutarlarda usulsüzlük yapıldığını belirterek bu nedenle toplam 253.305.035,00-TL (71.978.016,00-$)’nin fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şirket devir tarihi olan 29/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacı şirkete ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; tarafların 29/12/2016 tarihinde hisse devir ve kar paylaşım sözleşmesi imzalayarak dava dışı …Tic. A.Ş:’nin davacıya devri hususunda anlaştıklarını, sözleşme gereği davacı lehine davalının sözleşmede yer alan taahhütleri karşılığı ipotek tesis edildiğini, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin imzalanan dava konusu sözleşmeden anlaşılacağı üzere … Tic. A.Ş.’ne ait davalı hisselerinin satışına ilişkin olduğunu, davalının hisselerinin tamamına sahip olduğu şirketin borç ve alacak yapısındaki özel durum nedeni ile davalının şirketin borçlarını oluşturan banka kredilerini dahi kendisi ödemeyi taahhüt ettiğini, devir tarihi itibari ile piyasa borçlarını davacının ödemesi karşılığında hisselerinin tamamını devrettiğinin anlaşıldığını, davacının davalının hisselerini alım karşılığında ödemeyi taahhüt ettiği bedelin sözleşmede istisnaları belirtilmek kaydıyla şirketin borçları olarak belirtildiğini, davacının davalıdan aldığı hisseler karşılığında mizanda belirtilen borçları ödemeyeceğini, davalının mizanda belirtilen borçlar dışında bir talep gelmesi halinde şekil ve niteliğine bakılmaksızın karşılanacağını taahhüt ettiğini, mizanda belirtilen borçların artmayacağı yönündeki taahhütlerin sözleşmenin 3.1. Ve 3.2. Maddelerinde yer aldığını, davacının bu maddeleri yanlış yorumlayarak ya da zararlarını da içine katarak davanın dayanağı olarak gösterdiğini, davacının dayandığı sözleşmenin 3.1. maddesinde davalının Aralık 2016 tarihi itibari ile borç ve alacakların nelerden ibaret olduğunu beyan ettiğini, aynı maddede sözleşmenin 1 ve 2 numaralı ekinde bulunan mizan ve dava listesi dışında operasyonel olarak gelecek faturalar hariç herhangi bir sözleşmeden doğmuş haksız fiilden veya hukuki gerekçesi ne olursa olsun herhangi bir sbepten kaynaklanan borç bulunmadığını kabul ettiğini, kabullerin ardından sözleşmenin 3.2. Maddesinde kabule aykırı borç doğmuş olması halinde bu borcun herhangi bir şekilde icra takibi yapılarak ihtarname keşide edilerek, dava açılarak ileri sürülmesi durumunda ya da herhangi bir nedenle borç için ödeme yapılması durumunda davalıya ait olacağının hüküm altına alındığını, sözleşmenin her iki maddesi birlikte değerlendirildiğinde tarafların anılan sözleşmenin ekine imzalarıyla teyit ettikleri 28/12/2016 tarihli mizanı ve dava listesini esas alarak anlaştıklarını ve sözleşme bedelini böylece belirlediklerinin ortaya çıktığını, sözleşmenin her iki maddesi birlikte değerlendirildiğinde davalının hisselerini davacıya devrederken hisse devri yapılan şirkete ait bir aktifin varlığını garanti ve taahhüt ettiğinin görülmediğini, davacının dava dilekçesinde talep ettiği kalemler tek tek incelendiğinde çoğu kalemlerin bilançonun pasiflerinde yer alması gerekirken aktiflerinde yer verilmesi nedeniyle zarar iddiasına dayandığının görüldüğünü, talebi oluşturan rakamlara yönelik iddiaların bilanço tekniği yanlış kullanılarak pasif kısımda yer alması gereken rakamların aktif kısımda yazılmış olmasına dayandığını, bu iddiaların sözleşmeye dayalı olarak davacıya yüklediği bir borç bulunmadığını, belirtilen ithamlar nedeni ile davacının ödeyeceği bir para bulunmadığını, bilançonun aktifinde olan rakamlar pasife alınsa dahi fiiliyatta davacının bu borçları ödemeyeceğini, davacının iddialarında yer alan tek sarf kaleminin uçamayacağı tespit edilen uçakların yeniden uçurulması için harcayacağını iddia ettiği para ve onarım süresince uçakların atıl kalması nedeni ile uğranılması muhtemel kayıplar olduğunu, mahiyeti itibari ile bu bedellerin doğruluğunun tek tek uçak bazında saptanması ve delilleri ile ortaya konması gerektiğini, ortaya konsa dahi sözleşmenin içeriği gereği aktiflere ilişkin bir taahhüt bulunmadığından başka bir ifade ile uçakların pozisyonu ile ilgili yükümler yer almadığından sözleşmeye dayalı olarak bu bedellerin ödenmesinin davalı taraftan istenemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
… 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …-… E.K. sayılı birleştirme kararı ile birleşen davanın davacısı … vekili tarafından davalı …, … Ltd. Şti., … aleyhine açılan davanın dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı … arasında 29/12/2016 tarihli Hisse Devir Sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye göre …, … hisselerinin … tarafından … devredilmesi üzerinde anlaşmaya vardıklarını, davalı … aynı sözleşme uyarınca devredilen şirketlerin mizanda belirtilenlerden başka herhangi bir borcu olmadğını taahhüt ettiğini, ilave borç çıkması halinde herhangi bir ihtara gerek olmaksızın hisseleri devralan … ödemek borcu altına girdiğini, devir tarihi itibariyle …’in mali olarak sıkıntılı olduğunu, ancak müvekkili şirketin zaten bu tür mali sıkıntıda olan şirketleri satın aldığını ve bu şirketleri kurtararak ekonomik geri dönüşüm sağladıklarını, bu gayeyle … 29/12/2016 tarihli Hisse Devir ve Kar Paylaşım sözleşmesindeki beyanların doğruluğuna inanılarak devralındığını ancak sözleşmede belirtilenler dışında 71.978.015-$ tutarında ilave borcu, eksik alacağı ve eksik malvarlığı olduğunun tespit edildiğini, uğradığı zarar yönünden 08/03/2017 tarihinde mahkememizin 2017/242 esas sırasında 71.978.015-$ bedelli dava açtıklarını ancak dava tarihinden günümüze kadar geçen süre içinde müvekkili şirketin 29/12/2016 tarihli sözleşmeden doğan çeşitli hukuki sebeplere dayanan alacağının miktarının arttığını, özellikle uçakların uçamayacak derecede arızalı olması nedeni ile operasyonların durdurulduğunu, davalı …’nın sözleşmede belirtilen borçlarına aykırı davranması nedeni ile şirketlerin ekonomik dengesinin bozulduğunu, İngiliz Ticaret Mahkemesi’nden … 2.617.393,82-USD ile 12.832,00-Sterlinin 11/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile ödenmesine karar verildiğini, kiralanan uçakların arızalı olarak teslim edilmesi nedeni ile …’s tarafından 24.260.892,11-USD’nin 29/09/2017 günü itibari ile talep edildiğini, Alman hükümetinin kiralanan uçaklar nedeni ile 585.255,00-Euro vergi borcu çıkardığını, Alman Federal Polis Merkezi’nin 6.674,50-Euro idari para cezası uygulayıp istediğini, …’nin tahkime götürdüğü dava neticesinde 798.348,99-USD ile %2 geç ödee harcı ve %10 kanuni faizin alınmasına hükmedildiği, …’in ileriye yönelik sattığı biletlerin iadesi nedeni ile … ve müşterilere paralar ödendiğini, sözleşmenin ekinde yer alan mizanın gerçeği yansıtmadığını, 03/07/2017 tarihinde yeminli mali müşavir bilirkişi …’den bu konuda görüş alındığını, bu raporda davacının zararının 271.478.779,10-TL olduğunun tespit edildiğini, … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi …’nın hazırladığı mütalaada …’nın devreden olarak mizanda gösterilmeyen borçlar ve mevcut vaziyetten sorumlu olduğunun belirtildiğini, toplam 253.305.035,00-TL tazminatın talep edilebilir nitelikte olduğunu, davalı …’nın davacıyı dolandırdığı hususunda bir şüphe bulunmadığını, bu hususun ceza davasında verilen ifadelerle sübut bulduğunu, davacının mahkememizde görülen davada taleplerine ek olarak şimdilik 100.000,00-TL zararın istenildiğini, dilekçede sayılan bu tutarların sözleşmeye dayalı tazminat olarak kabulü mümkün değilse sözleşmenin kuruluşundan itibaren iptal edilmiş sayılmasının gerektiğini, bu nedenle davacının hem menfi hem de müspet zararların tazmin edilmesini talep ettiklerini, davalı …’nın davacıyı aldatması nedeni ile sözleşmenin başından itibaren geçersiz olduğunu, aldatmaya dayalı delillerin bulunduğunui, aldatma nedeni ile sözleşme iptal edilirse aldatılan yanın tazminat talep edebileceğini, aldatmayı bilmeyen ve öngöremeyecek durumda bulunan menfi ve gerektiğinde müspet zararlarının da talep edilebileceğini, buna göre menfi zarar kapsamında talep edilen 57.731.803,00-USD faturalı zararın karşılanması gerektiğini, kötü niyetle davalının mal kaçırma girişiminde bulunduğunu, davalının muvazaalı olarak gerçekleştirdiği hareketlerle kendisine ait … İlçesi … Mahallesi 20 Pafta 40 Ada’da bulunan 7, 1, 2, 3 ve 8 nolu parselleri davalı … Limited Şirketi’ni kurarak bu şirkete sermaye koymak sureti ile devrettiğini, bilahare kendi paylarını yurtdışında mukim … şirketine 28/12/2016 günü devrettiğini, diğer davalı … Şti.’nin paylarını da 14/04/2017 tarihinde … Şirketine devredildiğini, davalı …’nın şirketleri kurduğu ve paylarını devrettiği tarihler dikkate alındığında davalılar … Ltd. Ştiş. ve … Ltd. Şti.’nin tüzel kişiliklerinin aralanması ve iş bu dava kapsamında talep edilen zararlardan sorumlu olması gerektiğini, anılan davada talep edilmeyen kalemler ile davanın açıldığı tarihten sonra miktarı artan kalemlerin bulunduğunu belirterek, taraflar arasındaki devir sözleşmesinden kaynaklı ve önceki derdest davanın kapsamı dışında kalan müvekkili zararının şirket devir tarihi olan 29/12/2016 tarihinden itibaren ticari alacaklara uygulanan en yüksek faizle birlikte davalılardan tahsil edilmesini, HMK 107 madde kapsamında belirsiz alacak davası açıldığından şu aşamada 100.000,00 TL ödenmesini, aksi halde 29/12/2016 tarihli sözleşmenin iptali ile müvekkil şirketin zararının davalılarca tazminini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davanın davalısı … Ltd. Şti. Ve … Ltd. Şti. Vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davada talep edilen alacağın davacı ile davalı … arasında akdedilen 29/12/2016 tarihli hisse devir sözleşmesine dayandığını, oysa k imüvekkili şirketlerin anılan hisse devir sözleşmesinin tarafı olmadığını, borç ilişkisinin nispiliği prensibi uyarınca iş bu dava konusu talep ve iddiaların müvekkili şirkete yöneltilemeyeceğini, dolayısı ile müvekkili şirketlerin iş bu davada pasif husumet ehliyetinin olmadığını, müvekkili şirketler üzerinden diğer davalı …’nın mal kaçırması gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davanın davalısı … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından mahkememizin 2017/242 esas sırasında alacak davası açıldığını, derdest olan davanın tarafları ve konularının aynı olduğunu, bu nedenle derdestlik itirazında bulunduklarını, ayrıca mahkememizin 2017/242 esas sırasında açılan davada talep miktarı belirlendiği halde iş bu davada ise dava bedelinin belirlenememesi ve belirsiz alacak davası olarak açılması gibi bir durumun söz konusu olamayacağından davanın HMK 107 maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, bu yönleri ile davanın usulden reddi gerektiğini, ayrıca müvekkilinin davacı şirketi aldatmadığını ve herhangi bir dolandırıcılık faaliyetinde bulunmadığını, davacı şirketi zarara uğratmadığını, asıl dolandırılan ve mağdur olan müvekkili olduğundan davacının gerek ayıp gerek aldatma hükümleri uyarınca ileri sürmüş olduğu taleplerinin tamamının reddi gerektiğini, davacının asıl iştigal alanının ekonomik güçlük içindeki şirketleri devralmak olduğunu, TTK 20 maddesi kapsamında davacının basiretli bir tacir gibi alım yaparken kayıtları incelemesi gerektiğini, havayolu şirketi satın alan davacının tek bir uçak üzerinde dahi teknik inceleme yapmamış olmasının ticaret hukukunda kabul edilebilir bir uygulama olmadığını, kaldı ki sözleşme sonrasında kanuni süresi içerisinde bir ayıp ihbarında dahi bulunmadığını, ayıplara ilişkin ilk iddiaların asıl dava dilekçesinde ileri sürüldüğünü, davacının seçimlik hakkını asıl davada tazminat talebinde bulunarak kullandığından sözleşmeden dönme yönünde talepte bulunamayacağını, müvekkili …’nın adına kayıtlı gayrimenkul üzerinde davacı şirkete verdiği 220.000,00-TL değerinde bir ipotek mevcut olduğunu, rehinle temin edilmemiş bir alacaktan bahsedilemeyeceğini, müvekkili …’nın mal kaçırdığının iddia edildiğini ve bunu da diğer davalı şirketler vasıtasıyla yaptığının öne sürüldüğünü, bu iddianın gerçek olmadığını, müvekkili tarafından gerçekleştirilen herhangi hile ve mal kaçırma olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
HMK 114-ı maddesi uyarınca her iki davanın aynı kabul edilmesi için tarafların her iki davada da sıfatlarının aynı olması (davacı-davalı), dava konusunun, dava sebebinin aynı olması gerekmekte olup, somut olayda dava ve birleşen davada dava konusunun (talep edilen tutar kalemlerinin) aynı olmadığı görülmekle birleşen davada davalı tarafın derdestlik itirazı kabul edilmemiştir. Birleşen davada iddiada yer alan tutar kalemlerinin sayısı ve çeşitliliği, iddianın ileri sürüş biçimi nazara alınarak HMK 107 maddesindeki koşulların somut olayda mevcut olduğu, bu nedenle birleşen davanın belirsiz alacak davası niteliğinde açılabileceği mahkememizce kabul edildiğinden birleşen davada davalı tarafın aksi yöndeki usuli itirazı kabul edilmemiştir.
Asıl dava ve birleşen dava davacı ile davalı … arasında akdedilen 29/12/2016 tarihli hisse devri ve kâr paylaşım sözleşmesine dayalı alacak talebine ilişkindir. Somut olayda uyuşmazlık; anılan sözleşmenin kurulduğu sırada davalı …’nın hileli davranıp davranmadığı, hisse devirlerinin ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise ayıbın hile ile gizlenip gizlenmediği, davalı …’nın hile ve ayıp nedeni ile sorumlu olup olmadığı, hile ve ayıplı ifa sebebi ile sözleşmenin iptali koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, sözleşmenin ayakta kalması halinde davacının zararının oluşup oluşmadığı, davalı …’nın zarardan sorumlu tutulup tutulamayacağı, davalı şirketler ile davalı … arasında davacı şirketi zarara uğratma amacı ile yapılmış işlem olup olmadığı, doktrinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması” şeklinde ifade olunan müessesenin koşullarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti noktasında toplanmaktadır. Mahkememizce, 29/12/2016 tarihli hisse devir ve kâr paylaşım sözleşmesi ve ekleri, ihtarnameler, dava ile ilgili … 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası, iddia ve savunma kapsamında taraflarca dosyaya sunulan tüm deliller, uzman görüşleri incelenmiştir. Dosya kapsamı ve hisse devri yapılan şirketlerin ticari defter ve kayıtları incelenerek uyuşmazlık noktalarında rapor tanzimi için bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Uçak Mühendisi bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr. …, Hukukçu bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr. …, İşletme uzmanı Prof. Dr. …, finans uzmanı …, bağımsız denetçi yeminli mali müşavir … tarafından düzenlenen 17/02/2019 tarihli bilirkişi kurulu kök raporunun sonuç kısmında “…Mali Sonuçlar; Esas dava yönünden, davacı şirket ile %100 ortağı olduğu … A.Ş.’ne ait 2016 yılı ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdik/beratlarının yasal süresinde yaptırılmış olduğu, davacı şirketin özel amaçlı bağımsız denetim raporlarında da ekseriyetle yer verilen ve heyetimizce de kabul gören yaklaşımlar çerçevesinde 28/12/2016 tarihli sözleşme maddeleri dikkate alınarak rapor içerisinde detayları ile açıklanan nedenlerle 265.865.559,00-TL karşılığı, 75.547.158,00-USD zarara uğradığından söz edilebileceği, kiralık anlaşması iptal edilen uçaklar için kiralayan şirketler tarafından uçağın teslimi için yapılan uçuşa hazır hale getirme masraf kalemlerinin, bu uçakların uçamayacak durumda olduğunun göstergesi olduğu, bir hava yolu şirketi olarak …’in teknikgereklilik olarak motor bakımı için ilgili şirkete ödemeleri yapmamış olmasının daha başka teknik sıkıntılar olabileceğini ve bunların gerektirdiği harcamaların yapılamamasından dolayı olası bu teknik sıkıntıların giderilmediği sonucunu akla getirdiği, filoda görünen en az 3 uçağın diğer uçalkara ekipman sağlamak üzere donör olarak kullanıldığı kanaatine varıldığı, teknik olarak incelenmesi sonucunda …’in satışı sırasında şirket filosunda bulunan 10 uçaktan 6 tanesinin ayıplı olduğu kanaatinin oluştuğu…Birleşen dava yönünden; rapor içerisinde yer verilen açıklamalar çerçevesinde davacı yanın 1.540.921,71-USD + 12.382,00 Pound + 484.199,30-Euro zarara uğradığından söz edilebileceği, ihtarname ile talep edilen … alacağının dava konusu edilmesi ya da kesinleşmesi halinde davacı şirketin 15.917.408,34-USD zarara muhatap olacağı, keşide edilen ihtarnameler, devam eden dava süreçleri dikkate alındığında muhatap oluna nve olunabilecek tazminat ile bunlara bağlı zarar miktarının yükselebileceği, … Tic. A.Ş.’nin değerinin tespitine yönelik olarak bağımsız denetim şirketi tarafından hazırlanan değerleme raporu çerçevesinde yapılan hisse satım ve geri alım işlemlerinin raporda yer verilen çekinceler ve özellikle 26/12/2012 tarih ve … numaralı resmi gazetede yayınlanan bağımsız denetim yönetmeliğinin bağımsız ve bağımsızlığın korunması başlıklı 22. Maddesinni 5. Fıkrası da göz önünde bulundurularak gerçeği yansıtmadığının değerlendirmesi halinde davacı şirketin 88.134.200,00-TL karşılığı 25.043.816,78-USD zarara uğradığından bahsedilebileceği, davalı vekilinin, davacı şirketin … ve …’ye toplamda 207.872.569,00-TL tutarındaki borçlarının şirketin ilgili kayıtlarında borçtan silinerek öz kaynak hesabına konulduğu yönündeki itirazlarının taraflar arasında akdedilen hisse devir ve kar paylaşım sözleşmesinin 2.2. Maddesinde yer verilen devir alan iş bu sözleşmeye tabi olarak devir eden şirketlerdeki hisselerin tamamını tüm hak ve broçları ile satın ve devir alacaktır düzenlemesi dikkate alınarak yerinde olmadığının değerlendirildiği devir edenin tüm hak ve borçlarını devir alana devretmiş olduğu bu anlamda devir edenin şirketten alacaklı görüldüğü tutarın bir hak niteliğinde olduğu ve devir alana geçtiği değerlendirilmek sureti ile de yapılan virman transfer işleminin yerinde olduğu yönündeki görüşlerimiz hususunda takdirin mahkemeye ait olacağı, davalı vekilinin davalı …’nın hisse devir sözleşmesi uyarınca ödemekle yükümlü olmadığı halde 12.000.000,00-TL’den fazla bir tutarda ödemeyi Borajet lehine yapmak durumunda kaldığı yönündeki beyan ve itirazlarının dava tarihi ile sınırlı olmak üzere 3.098.614,73-USD miktar yönünden yerinde olduğu…Teknik Sonuçlar; Borajet’in satışı sırasında 4 adet ve hemen sonrasında 2 adet uçak olmak üzere toplamda 6 adet uçağın uçamaz durumda olduğu anlaşılmıştır. Kiralık anlaşması iptal edilen uçaklar için kiralayan şirketler tarafından uçağın teslimi için yapılan uçuşa hazır hale getirme masraf kalemleri bu uçakların uçamayacak durumda olduğunun göstergesidir. Bir hava yolu şirketi olarak …’in teknik gereklilik olarak motor bakımı için ilgili şirkete ödemeleri yapmamış olması, daha başka teknik sıkıntıların olabileceğini ve bunların gerektirdiği harcamaların yapılamamasından dolayı olası bu teknik sıkıntıların giderilmediği sonucunu akla getirmektedir. Filoda görülen en az 3 uçağın diğer uçaklara ekipman sağlamak üzere donör olarak kullanıldığı kanaatine varılmıştır. Teknik olarak incelenmesi sonucunda Borajet’in satışı sırasında şirket filosunda bulunan 10 uçaktan 6 tanesinin ayıplı olduğu kanaati oluşmuştur. Teknik durumun yanında sivil havacılık açısından incelendiğinde de; Leasing yoluyla kiralanan bu uçakların mülkiyeti gerçek sahiplerine ait olup doner olarak kullanılması, bunların uçabilirlik özelliğini ortadan kaldırmakta sivil havacılık otoritesini bilgisi dışında gerçekleşen bu durum uçuş emniyeti açısından büyük bir zafiyet ve sıkıntıdır. Ayıplı durumdan çok daha sıkıntılı ayrıca tehlikelidir. Çünkü siz aynı zamanda otoriteyi de yanıltıyorsunuz. Doner olarak kullanılan uçakların hizmet veren personeline ait giderler, uçak kullanılmadığı halde bu uçakları alan şirket tarafından ödenmek durumundadır. Uçakların doner olarak kullanılmasının ortaya koyduğu bir diğer sonuç şirketin finansal olarak sıkıntıya girdiğinin açık bir göstergesidir. Hukuki Sonuç; dosya kapsamındaki deliller, hisseleri satılan …’in gösterilenden fazla borcu olduğunu, alacaklarının daha fazla zararlarının ise daha az gösterildiğini sözleşme eki mizanda yapılan bir takım muhasebe hileleri ile davacının zarara uğratılmış bulunduğunu ortaya koymaktadır. … Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında … yetkililerince verilen ifadeler de bu hileli işlemlerin davalının kastı ve bilgisi ile yapıldığı yönündeki davacı iddiasını teyit etmektedir. Şu halde davalının sözleşmeye aykırı bu davranış ve eylemleri nedeni ile davacının hem fiilen zarara uğradığını, hem de kar kaybına maruz kaldığını kabul etmek gerekmektedir. Böyle olunca satım sözleşmesine ve hukuka uygun olmayan şekilde edimlerini ifa eden satıcının yol açtığı zararlardan sorumlu tutulması kaçınılmazdır. Satıcının davalının sorumluluğuna dayanak olabilecek yasal düzenlemeler satım sözleşmesinde borca aykırılıktan doğan zararın tazminine yönelik TBK’nun 112 maddesi satım sözleşmesinde satıcının ayıptan sorumluluğuna dair yine TBK’nun 219 ve devamı maddeleri ve ayrıca davalının hilesi ile sözleşme yapan yani irade fesadına maruz kalan alıcının sözleşmeden dönmesine veya tazminat talep etmesine imkan sağlayan TBK’nun 39 maddesidir. Ayrıca satıcı, davalı, sözleşmenin 2 ve 3. Maddeleri kapsamında tekellüf ettiği hususlardan dolayı sorumlu olmayı taahhüt ettiğinden sözleşmenin bu hükümleri uyarınca da tazminata muhatap olması söz konusudur. Ayıptan dolayı satıcının sorumluluğu açısından bakıldığında TTK 23 her iki tarafı tacir olan satım sözleşmeleri için konulmuş özel hüküm olduğundan olayda TTK 23 değil TBK 223 uygulanmak gerekir. TBK 223 alıcı için satın aldığı mali işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz gözden geçirme, şayet bir ayıba rastlarsa bunu da uygun süre içinde satıcıya bildirme yükümlülüğünü düzenlemiştir. Fakat ayıp gizli, yani olağan bir gözden geçirme ile ortaya çıkarılamayacak nitelikte ise ayıbın ortaya çıkması durumunda hemen satıcıya bildirilmesi gerekmektedir. Kanımızca olaydaki ayıp da gizli nitelikte olup mizanda ve mal varlığında yapılan hileli işlemlerin olağan bir gözden geçirme ile anlaşılması olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle de gizli ayıbın ortaya çıktıktan sonra hemen bildirimini ön gören TBK 223’ün gereğinin olayda davacı tarafından yerine getirildiği anlaşılmaktadır. Gerçi bir an için ayıbın hemen bildirilmediği savunulsa dahi TBK 225 ağır kusurlu olan satıcının ayıbın kendisine geç bildirildiği gerekçesi ile sorumluluktan kurtulamayacağını hükme bağlamış olup dosya kapsamı ve savcılık dosyasındaki tanık ifadeleri ışığında mizan ve muhasebe hilelerini bilerek kasten davranan satıcının ağır kusurlu olduğu…” yönünde görüş bildirilmiştir. Bilirkişi raporunda birleşen davanın davalıları olan şirketler yönünden inceleme yapılmamış olduğu görülmekle bilirkişi görevlendirmesine ilişkin ara karar doğrultusunda davalı şirketler yönünden inceleme yapılması ve ayrıca davalı-birleşen davanın davalıları vekilinin rapora ilişkin itirazlarının değerlendirilmesi kaydı ile bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. 10/06/2019 tarihli bilirkişi kurulu ek raporunun sonuç kısmında “…Esas dava yönünden; … Üniversitesi İşletme Fakültesi Muhasebe Anabilim dalı öğretim üyelerince hazırlanmış olan uzman görüşünün içinde ve sonunda defalarca vurgulanan; 28.12.2016 tarhli mizanın vergi usul kanuna uygun olmadığı görüşlerinin kabul edilebilir nitelikte olmadığı, bu uzman görüşünde; Vergi Usul Kanunu belge düzeni ile birlikte değerlendirilmediği, şirketin muhasebe kayıtlarının incelenmediği, şirketin mizanının vergi usul kanununa uygun olduğu vurgulanmış ancak vergi usul kanunudaki envanter ve değerleme işlemlerinin yapılmadığı hususunun başka kısımlarda savunulduğu, uzmanların ayıplı mal konusunda uzmanlık alanları dışında görüş bildirdiği, genel olarak, davalı yanca mali yönden kök rapora karşı yapılan beyan ve itirazlar rapor içerisinde ayrıntılı olarak değerlendirilmiş olup, kök rapordan ayrılmayı gerektirecek bir hususa rastlanmadığı, davalı yanca teknik yönden kök rapora karşı yapılan beyan ve itirazlar rapor içerisinde ayrıntılı olarak değerlendirilmiş olup, kök rapordan ayrılmayı gerektirecek bir hususa rastlanmadığı, due diligence yapma/yaptırma bir imkan olmakla birlikte, bir yükümlülük olarak kabul edilemeyeceği, alıcının, kendisine sunulan bilgi ve verilere güvenerek sözleşme yapması, onun aleyhine bir sonuç doğurmayacağı, bu nedenle, TBK 222/II kapsamında, alıcının due diligence yaptırsaydı, ayıpları görebileceği ve bu nedenle satıcının sorumlu olmayacağının söylenemeyeceği, TBK 225/I hükmü uyarınca, ağır kusurlu olan satıcı satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacağı, Satıcının şirketlerindeki üst düzey yöneticilerin ağır kusurlarının satıcı tarafından bilinmediği, bu nedenle satıcının bu durumdan sorumlu olmayacağını söylemenin de hukuken mümkün olmadığı, satıcının kontrolündeki bir şirketteki yöneticilerin ağır kusurlarının, satıcıya izafe edilemeyeceğinin söylenemeyeceği, bu yöneticilerin ağır kusurları ve hileli davranışlarının, taraf hilesi olarak kabul edilmesi gerektiği, yine, hile söz konusu olsa bile, alıcının sözleşmeyi iptal etmek zorunda olmadığı, yapılmış olan hile, satılanın ayıplarının gizlenmesi olduğu için, ayıptan dolayı sorumluluk hükümleri kapsamı içinde kalmadığı, Nitekim, satılandaki ayıpların gizlenmesi durumunda, ayıptan dolayı sorumluluğu düzenleyen hükümlerde (TBK 225), satıcının durumunun daha ağır olarak takdir edildiği, alıcının sözleşmeyi ayakta tutarak uğramış olduğu zararın tazminini isteyebileceği…Birleşen dava yönünden; …’nın davacıya borcunun bulunmadığı, borçları için yeterli teminatının bulunduğu, mal kaçırma kastının bulunmadığı, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin kaldırılması davasının açılamayacağını söyleme olanağının bulunmadığı, … paylarının …’ye devrinin 28.12.2016 ve Hisse Devir Sözleşmesinin ise 29.12.2016 tarihinde akdedildiği, bu iki işlemin bir gün arayla yapılmasının şüphe oluşturacak nitelikte olduğu, taşınmazların sermaye olarak konulmasının da daha önceki bir tarihte (07.03.2016 tarihinde) gerçekleşmesinin, varsayımsal olarak varlığını kabul ettiğimiz belirli bir plan çerçevesinde hareket edilmiş olabileceği düşüncesine de aykırı olmadığı, Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının istisnai olarak yararlanılması gereken bir kurum olmasıyla, bu perdenin kaldırılmasına neden olduğu iddia edilen olayların istisnai bir niteliğinin olması gerekliliğinin birbirinden farklı hususlar olduğu, perdenin kaldırılması istisnai bir durum oluşturur iken tüzel kişiliğin kaldırılmasına gerekçe yapılan hukuki işlemin istisnai olmasının zorunlu olmadığı, bu nedenle …’ya ait malvarlığının ayni sermaye konulmasının istisnai bir işlem olmamasının, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasında dayanak yapılamayacağı anlamına gelmeyeceği, …’ya ait olan 300.000.000 TL değerindeki dört taşınmazın 07.03.2016 tarihinde …’ya ayni sermaye konulması suretiyle sermaye artırımı yapılması, …’nın …’ya ait olan tüm paylarının 28.12.2016 tarihinde Amerikan tabiyetinde olan …’ye devredilmesi, … ile davacının ise bir gün sonra 29.12.2016 tarihinde Hisse Devir Sözleşmesi yapması hususlarının; Taşınmazların sermaye olarak konulması hariç benzer olguların Nuruosmaniye için de geçerli olması, perdenin kaldırılması için gerçek kişi ile tüzel kişinin iktisadi açıdan özdeşleşmiş olmasının arandığı Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 24.03.2015 T., 2014/7187 E., 2015/4144 K. sayılı kararında, mal kaçırma amacıyla tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılmasının talep edildiği, dava konusu somut olay açısından esas sermaye paylarının devri sonrasında …’nın tüm paylarının …’ye, …’nin paylarının tamamının …’ye ait olması, buna karşılık … ve … paylarının tamamının ise davalı …’ya ait olmasının iktisadi özdeşliğe ve yönetim özdeşliğine işaret edebileceği, Türkiye’de kurulu şirketler ile Amerika’da kurulu şirketler arasında ticaret ünvanlarındaki ayniyetinde bu sonucu desteklediği, bu dört şirketin tek bir hukuk süjesi imiş gibi hareket edebilme kabiliyetine sahip olduğu ve hukuk dünyasında da böyle bir görünüm yarattığı, Ayrıca davalı vekili tarafından da açıklandığı üzere uyuşmazlık konusu şirketlerin kurulmasının miras planlaması amacına yönelik olduğu, başka bir deyişle şirketlerin fiili olarak da faaliyette bulunmadığı, … ve …’nin …’ya ait olan paylarının … ve …’ye devri için ticari, hukuki, iktisadi vs. bir neden bulunduğu hususunun ortaya konulmadığı, yalnızca miras planı çerçevesinde gerçekleştirildiğinin açıklandığı olguları karşısında, davalının mal kaçırma amacıyla hareket ettiği gerekçesiyle … ve …’nin tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi çerçevesinde tüzel kişiliklerinin kaldırılarak, bu şirketlerin malvarlığına gidilip gidilemeyeceği konusunda takdirin mahkemeye ait olduğu…” yönünde görüş bildirilmiştir.
Somut olayda dava konusu uyuşmazlığın özü; davacı ve davalı … arasında akdedilen hisse devir ve kâr paylaşım sözleşmesi kurulurken davalı …’nın hileli davranıp davranmadığı olgusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. 818 sayılı Mülga Borçlar Kanunu’nda düzenlenen hile kavramı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda “aldatma” kavramı kullanılarak 36. maddede düzenlenmiştir. İlgili madde uyarınca aldatma, bir kimsenin davranışıyla başka bir kişiyi irade beyanında bulunmaya yöneltmek için o kişide yanıltıcı bir fikrin doğumuna veya teyidine yahut devamına sebebiyet verilmesidir. (TEKİNAY, S. Selâhattin/AKMAN, Servet/BURCUOĞLU, Haluk/ALTOP, Atilla, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s.444; KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, Nedim. Borçlar Hukuku Genel Bölüm, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2014, s.452; OĞUZMAN, M. Kemal/ ÖZ, M. Turgut. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2011, s.116; AYAN, Mehmet. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2016, s.166.) Andreas von Tuhr da hileyi benzer şekilde; hareket tarzı ile diğer bir kimseyi irade beyanında bulunmaya veya bir sözleşme yapmaya sevketmek için bu kimsenin zihninde yanlış bir fikrin doğumuna veya güçlenmesine veya bu yanlış fikrin devamına sebep olmak şeklinde tanımlamıştır. (Von Tuhr, A.: Borçlar Hukuku 1-2 (çeviren=Edege, C.),Ankara 1983 s.293) Aldatma, aktif bir davranışla olabileceği gibi, bilgi verme yükümlülüğünün söz konusu olması durumunda susmak suretiyle, yani pasif bir davranışla da gerçekleştirilebilir. (YILDIRIM, M.F. Borçlar Hukukuna Göre Sözleşmenin Kuruluşunda Hile, Nobel Yayınları, Ankara, 2002.s. 142.) Söz konusu bilgi verme yükümlülüğü, ya bir kanun hükmünden veya sözleşmeden ya da dürüstlük kuralından doğabilir. Bilgi verme yükümlülüğünün ölçü ve derecesi; sözleşmenin niteliğine, durumun özelliklerine, tarafların menfaatlerine göre belirlenir (EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, 2009., s. 422). Türk Borçlar Kanunu’nun 39. maddesi; “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” hükmünü amirdir. Görüleceği üzere aldatma etkisi altında sözleşme yapan kişiye, aldatıldığını öğrenmesi durumunda, sözleşmeyle bağlı olmama yönünde irade beyanında bulunarak sözleşmeyi geçersiz kılma hakkı verilmiştir. Söz konusu sözleşmeyi geçersiz kılacak olan irade beyanına, doktrinde iptal beyanı veya iptal hakkı denilmektedir. Sözleşmenin aldatma sebebiyle iptal edilmesi sebebiyle, aldatmaya maruz kalan tarafın tazminat talep etme hakkı söz konusudur. Sözleşme, aldatmaya maruz kalan kişi tarafından iptal edilmemek suretiyle onansa dahi, tazminat talep etme hakkı devam edecektir. (OĞUZMAN, M.Kemal/ÖZ M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2011., s. 120) Aldatmaya maruz kalan taraf, isterse aldatmaya dayanarak sözleşmeyi iptal edebilir; isterse iptalden vazgeçip sözleşmeye onay vererek, tazminat hakkı saklı kalmak üzere sözleşmeye geçerli kılabilir. Bu her iki durumda da aldatmaya maruz kalan tarafın tazminat talep etme hakkı mevcut olacaktır. (TİFTİK, Mustafa. Borç Sözleşmelerinin İrade Sakatlığı Sebebiyle İptalinde Uğranılan Zararların Tazmini, EÜHFD, Cilt: 10, Sayı: 3-4, 2006, s. 410.)
Aldatma (hile) kavramı, aldatmanın sözleşmeye etkisi, aldatılanın iptal hakkını kullanması veya iptal hakkını kullanmamasının hukukî sonuçlarına ilişkin bu teorik açıklamalardan sonra somut olaya geri dönüldüğünde; davacı ve davalı … arasında akdedilen 29/12/2016 tarihli sözleşmenin “sözleşmenin konusu ve bedeli” başlıklı bölümünde yer alan 2.1 maddesinde dava dışı …Tic. A.Ş. ile … A.Ş.’deki davalı …’ya ait %100 payın tamamının davacı şirkete devrinin kararlaştırıldığı, sözleşmenin 2.2 maddesinde payların tamamının bütün hak ve borçları ile davacı tarafça satın ve devir alınacağı, davacının payı devredilen şirketlere ait sözleşmenin 3.6 maddesinde tanımlanan borçlar hariç bütün borçları üstleneceği, pay devrinden sonra payların davacı tarafça 3. şahıslara devredilmesi veya devredilen şirketlerin başka şirketler ile birleşmesi ve/veya hisselerinin halka arz edilmesi durumunda davacının elde edeceği gelirin net kısmının %25’inin devreden davalı …’ya ödeneceği, sözleşmenin “devir edenin yükümlülükleri” başlıklı bölümünde yer alan 3.1 maddesinde tüm payı devredilen şirketlerin imzalanan sözleşmenin ekinde bulunan ve mizan ve dava listesinde belirtilenler dışında borcunun bulunmadığı, devir tarihinden önceye ait olup devir tarihinden sonra operasyonel faturalar hariç imzalanan ekli mizan ve dava listesinde belirtilenler dışında herhangi bir sözleşmede haksız fiilden ya da hukuki gerekçesi ne olursa olsun devredilen şirketlerin başkaca bir borcunun bulunmadığının davalı tarafça kabul ve ikrar edildiği, sözleşmenin 3.6 maddesinde sözleşme ekindeki mizan ve kayıtlarda yer alan payı devredilen şirketlere ait borçlar arasında bulunan banka kredisi ve faizleri ile uçak leasingleri dışındaki leasing borçlarının sözleşmenin imzalanmasını takip eden 1 yıl içerisinde devir eden … tarafından ödeneceği, banka borçları arasında yer alan …’e ait borcun tüm fer’ileri ile birlikte sözleşme tarihini takip eden 45 gün içerisinde devreden … tarafından ödeneceği, sözleşmenin “devir alanın yükümlülükleri” başlıklı bölümünde yer alan 4. maddesinde devralanın devir tarihinden sonra edindiği devredilen şirketlere ait payları 3. kişilere devrederse ya da bir birleştirme gerçekleştirirse veya halka arz ederse elde edeceği net ve brüt gelirleri gösteren bir tabloyu yazılı olarak devreden …’ya bildireceği, net gelirin %25’ini ise tahsil tarihinden itibaren 15 gün içerisinde devreden …’ya ödeyeceği, devir eden …’nın banka borçlarını ödemesi durumunda lehine tesis edilecek olan ipoteği fek edeceğinin düzenlendiği, sözleşmenin ayrılmaz parçası olan ve ekinde yer alan mizan, dava listesi, banka kredi listesi ve leasing listesinin sözleşmenin taraflarınca müştereken imzalandığı görülmüştür. Akdedilen sözleşme hükümleri çerçevesinde davalı …’nın …A.Ş. ve … A.Ş.’deki her türlü haklarını borç ve alacakları dahil davacıya devir ettiği, davacının da buna karşılık şirketlerin borcunu üstlendiği ve olası kârın paylaşımının kararlaştırıldığı anlaşılmış olup, sözleşmenin içeriğinden TBK’da düzenlenen tipik satış sözleşmesi niteliğinde olmadığı, devir eden ve devir alana çeşitli yükümlülükler yükleyen karma, kendine özgü bir sözleşme olduğu sonucuna varılmıştır. Türk Hukuk Sistemi’nde sözleşme serbestisi asıldır. Bu kural ve ahde vefa (sözleşmeye bağlılık) ilkesi gereğince tarafların sözleşme hükümlerine uymaları esas olup, bu nedenle somut olayda uyuşmazlığın TBK’da yer alan genel hükümlere ve akdedilen sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerekmektedir. Delillerin değerlendirilmesi sonucunda sözleşme kurulurken şirket filosunda yer alan ayıplı uçakların durumu hakkında davacının bilgilendirilmemesi, sözleşmenin eki olan mizanda bir takım usulsüz muhasebe işlemleri ile şirketin alacaklarının daha fazla, zararlarının ise daha az gösterilmesi sureti ile davacının iradesi sakatlanarak sözleşmeyi imzalamaya sevk edildiği kanısına varılmıştır. Davacıdan gizlenen olgular ve usulsüz işlemler nedeni ile bilirkişi raporunda tespit edilen tutarlar davacının yükümlülüklerini arttırmakta, şirketin gelecekte elde edeceği başarı ve kârı düşürmektedir. Bu hali ile sözleşmeden beklenen yarar dengesi davacı taraf aleyhine bozulmuştur. Hisseleri devredilen şirketlerin mal varlığı sözleşmenin kuruluş aşamasında yükümlülükleri belirleyen temel unsur olup, davacıya gerçek verilerin ve bilgilerin bildirilmesi durumunda ise ya şirket hisselerinin devralınmayacağının yahut sözleşmede yer verilen pazarlığa esas alınacak yükümlülüklerin ve kâr paylaşım oranının davacı lehine değişeceğinin davalı … tarafından da bilindiği veya bilinmesi gerektiği aşikârdır. Davalı … davacının sözleşme kurulurken “…” yaptırmadığını, bu sebeple davaya konu hile ayıp ve zarar iddialarını öne süremeyeceğini savunmuştur. “…” bir imkân olmakla birlikte yükümlülük olarak kabul edilemeyeceğinden davacıya sözleşme kurulurken şirketin mâli tabloları ve hukukî belgeleri üzerinde araştırma yükümlülüğü ve de sonucuna katlanma sorumluluğu getirilemez. Çünkü davacı kendisine sunulan bilgi ve verilere güvenerek sözleşme ekindeki mizâna uygun bir şirket devralacağını beklemektedir. Kaldı ki mizânda ve mal varlığında yapılan hileli işlemlerin olağan bir gözden geçirme ile anlaşılması olanağı bulunmadığı, gizli ayıp niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Davalı … ayrıca sözleşmenin imza sürecinin şirketinin yöneticileri tarafından yürütüldüğünden kusur ve zarar söz konusu olsa bile bundan kendisinin sorumlu tutulamayacağını savunmuş ise de tek ortak olan …’nın kendi kontrolündeki şirketin gerçek mâli ve hukukî durumunu bilmesi gerektiği, bir an için bilmediği kabul edilse dahi bu durum en azından ağır kusur teşkil edeceğinden şirket yöneticilerinin hileli davranışlarının da taraf hilesi olarak kabul edilmesi gerektiği kanısına varılmıştır.
Tüm bu sebeplerden dolayı somut olayda; TBK md. 36’da düzenlenen hile (aldatma) kastının olduğu, hisseleri devredilen şirketlerin mal varlığının ayıplı olduğu, bu ayıplar gizli ayıp niteliğinde olup, TBK md. 223 kapsamında bildiriminin yapıldığı, söz konusu maddi hukuki ve ekonomik ayıpların varlığı nedeni ile davacının TBK md. 227’de düzenlenen seçimlik hakları kullanabileceği gibi TBK md. 112 uyarınca zararının tazminini isteyebileceği veya TBK md. 39/2 uyarınca sözleşmeyi ayakta tutarak uğramış olduğu zararı talep edebileceği, diğer yandan sözleşmenin yukarıda değinilen hükümleri genel kuralın aksine taraflar yönünden çeşitli yükümlülükler içermekte olup, davacının zararı belirlenirken sözleşme hükümlerinin de dikkate alınması gerektiği kanısına varılmıştır. Bilançoda/mizanda gösterilmeyen borç tutarı, mizanda borç olarak gösterilmesi gerekirken alacak olarak gösterilen tutar, mizanda varmış gibi gösterilen ancak mevcut olmayan tutarlar, hisseleri devir edilen şirketin mal varlığını teşkil eden uçaklardaki ayıplardan ileri gelen zarar tutarı ve sözleşme tarihi itibari ile doğmuş olmasına rağmen sözleşme ve eklerinde yer almayan ve bilirkişi kurulu raporunda tespit edilmiş olan tüm tutarların davacı tarafça zarar olarak talep edilebileceği kanısına varılmıştır. Davacı sözleşmeyi ayakta tutarak bilirkişi kurulu raporunda belirlenen zarar tutarlarına göre 27/06/2019 tarihli ıslah dilekçesinde asıl dava değerini ıslah sureti ile 265.865.559,00-TL’ye, birleşen dava değerini 39.403.532,00-USD, 14.382-Pound ve 484.199,30-Euro’ya çıkartarak asıl ve birleşen dava yönünden zararın oluştuğu 29/12/2016 devir tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 2. maddesi uyarınca ticari avans faizi uygulanmasına karar verilmesini talep etmiş olup, davacının talep ettiği tutarlar yönünden dava ve birleşen dava kabul edilmiştir. Somut olayın yukarıda ayrıntılı şekilde açıklanan özelliği karşısında hüküm altına alınan tutarlar davacıya ödeninceye kadar davacının bu tutarlar yönünden 3. kişiye ödeme vs. bir nedenle mal varlığında eksilme olması halinde ancak eksilme tarihinden itibaren faizini de talep edebileceği, dava ve birleşen dava tarihi itibari ile bu yönde eksilmeyi gösterir bilgi ve belge dosyaya sunulmadığından bu aşamada faiz talebi kabul edilmemiştir.
Davacı, “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması” teorisine dayanarak davayı davalı şirketlere de yöneltmiştir. Davalı …’nın borcu nedeni ile davalı şirketlerin sorumlu tutulabilmesi için tüzel kişilik perdesinin kaldırılması şartlarının oluşması gerekir. Tüzel kişiliğin sözleşmeden gelen ya da kanundan doğan her türlü yüküm ve borçlardan ve kaynağı ne olursa olsun sorumluluklardan kurtulmak için bir araç olarak kullanılmasını engellemek amacı ile … ve Kara Avrupası hukuk sistemlerinde “Perdeyi Kaldırma Teorisi” olarak anılan hukuk ilkesi geliştirilmiş bulunmaktadır. Söz konusu teori tüzel kişiliğin ayrı ve bağımsız bir varlığının bulunması olgusunu sorgulayarak hakkın ve hukuk düzeninin kötüye kullanıldığı durumlarda tüzel kişiliğin varlığı ile onu oluşturan kimselerin varlığının kesin haklar ile ayrılmaması gerekebileceğini ortaya koymaktadır (Lerzan Yılmaz, Anonim Şirketlerde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Meselesi Hakkında İsviçre Federal Mahkemesi Kararları Işığında Düşünceler, Sempozyum No:1, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Konuşmalar-Tartışmalar-Bildiriler, İstanbul 2008 S. 235-236, S.254; Ünal Tekinalp, Tek Kişilik Ortaklık 1, Tek Pay Sahipli Anonim Ortaklık, İstanbul 2011, S.333-334). zira “Tüzel kişilik perdesini aralama” kavramı bir hukuk kişisinin (tüzel kişinin) varlığını yok saymayı gerektirmektedir (Erol Ulusoy, Şirketler Ve Bankacılık Hukukunda Kapsama Alma Ve Sorumlu Kılma Amacı İle Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Sempozyum No:1, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Konuşmalar-Tartışmalar-Bildiriler, İstanbul 2008, s. 352). Perdeyi kaldırma teorisi ile tüzel kişiliklerin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda tüzel kişilik dikkate alınmamakta yani yokmuş gibi hareket edilmekte ve ayrı tüzel kişilik savunmasından yararlanmak isteyenlere izin verilmemektedir. Teoriye bu ismin verilmesinin sebebi hukuki sorumluluktan kaçınmak amacı ile farklı tüzel kişilik savunması yapan kişilerin “tüzel kişilik” perdesi arkasına saklanmaya çalışmaları teorinin müdahalesi ile tüzel kişiliğin yok sayılması ile veya bu perdenin aralanması sureti ile perdenin arkasındaki gerçek yükümlünün borçtan sorumlu tutulabilmesidir. Perdeyi kaldırma teorisi vasıtası ile tüzel kişinin borçlarının üyelerine izafesi mümkün olduğu gibi üyelerin borçlarından dolayı tüzel kişinin sorumlu tutulması da olanak dahilindedir…Burada Tüzel kişi ile üyelerinin mal varlıklarının ayrılığı prensibi kaldırılmamakta, sadece somut olaya özgü olarak ayrılık ilkesinin uygulanmasından vazgeçilmektedir (Veliye Yanlı, Anonim Ortaklıklarda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve pay sahiplerinin ortaklık alacaklılarına karşı sorumlu kılınması, İstanbul 2000, s.37). Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi sakınılan ve de istisnai olarak yararlanılması gereken bir kurum olup, davalı şirketlerin sorumluluğuna gidilebilmesi için öncelikle davalı … ile aralarında ticari ve organik bir bağ bulunduğunun kanıtlanması gerekir. Mahkememizce davalı şirketlerin sicil dosyaları, davalı … tarafından davalı şirketlere devri yapılan taşınmazlara ait tapu kayıtları getirtilmiş olup, incelenmesinde; öncesinde davalı şirketlerin tüm hisselerinin davalı …’ya ait olduğu, davalı … Ltd. Şti.’nin 07/03/2016 tarihli ortaklar kurulu kararı ile sermaye arttırımına ve davalı … adına kayıtlı … İli … İlçesi … Mahallesi’nde bulunan taşınmazların … Ltd. Şti. adına tapuya tesciline karar verildiği, taşınmazların tapudaki devrinin 15/08/2016’da gerçekleştirildiği, bilahare 28/12/2016 tarihli ortaklar kurulu kararı ile …’ya ait şirket hisselerinin tamamının ABD’de kurulu “…” devir edildiği, Beyoğlu 3. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı pay devir ve temlik sözleşmesi ile davalı …’nın ortaklıktan ayrıldığı anlaşılmıştır. Davalı …’nın, … Ltd. Şti.’deki hisselerinin tamamını … 3. Noterliği’nin … tarihli … yevmiye numaralı pay devir ve temlik sözleşmesi ile ABD’de kurulu “…”ye devir edildiği, hisselerin devir edildiği … ve …’nin kuruluşunun 14/11/2016 tarihi olduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafça aynı teori sebep gösterilerek yargılama aşamasında HMK 124 maddesi kapsamında davaya taraf olarak eklenmesi talep edilen ve mevcut delil durumu itibari ile talebin kabulü ile davaya HMK 124 maddesi uyarınca taraf olarak eklenen … Ltd. Şti.’nin ise birleşen dava tarihinden önce 23/02/2017 tarih 2017/01 sayılı ortaklar kurulu kararı ile sermaye arttırımı yapılarak davalı … adına kayıtlı … İli … İlçesi … Mahallesi’nde bulunan taşınmazların şirket adına tapuya tesciline karar verildiği, 15/08/2017 tarihli ortaklar kurulu kararı ile davalı …’ya ait şirket hisselerinin tamamının ABD’de kurulu … ‘ye devir edildiği, taşınmazların tapudaki devrinin ise 13/02/2019 tarihinde gerçekleştirildiği, tüm bu işlemlerin kronolojik olarak incelenmesi sonucunda paylarının tamamının davalı …’ya ait olan şirketlerin iktisadi ve yönetim özdeşliğinin, dolayısı ile aralarında organik bağın mevcut olduğu, davalı …’nın davacıdan mal kaçırmak amacı ile bu işlemleri gerçekleştirdiği, somut olayda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması şartları oluştuğundan birleşen davada hüküm altına alınan tutarlardan tüm davalı şirketlerin de müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerektiği kanısına varılarak tüm bu sebeplerden dolayı aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM / Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A)1-Asıl davanın kısmen kabulüne, 265.865.559,00-TL’nin davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının faiz talebinin reddine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca kabul edilen dava değeri üzerinden alınması gereken 18.161.276,33-TL nispi harçtan peşin alınan 4.540.319,09-TL harcın mahsubu ile bakiye 13.620.957,24-TL nispi karar harcının davalı …’dan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan 49.000,00-TL bilirkişi ücreti, 1.427,20-TL tebligat posta gideri olmak üzere toplam 50.427,20-TL ile 4.540.355,09-TL harç gideri olmak üzere toplam 4.590.782,29-TL’nin davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca kabul edilen dava değeri üzerinden davacı vekili lehine hesaplanan 2.723.855,59-TL nisbi vekalet ücretinin davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine,
B)1-Birleşen davanın kısmen kabulüne, 39.403.532,00-USD, 12.382,00-Pound, 484.199,30-Euro’nun birleşen davanın davalıları …, …Tic. Ltd. Şti., … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacının faiz talebinin reddine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca kabul edilen dava değeri üzerinden alınması gereken 15.715.820,26-TL nispi harçtan peşin alınan 3.946.727,82-TL harcın mahsubu ile bakiye 11.769.092,44-TL nispi karar harcının birleşen davanın davalıları …, …Tic. Ltd. Şti., … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Birleşen davanın davacısı tarafından yapılan 3.946.763,82-TL (harç gideri) yargılama giderinin birleşen davanın davalıları …, … Ltd. Şti., … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile birleşen davanın davacısına verilmesine,
4-Avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca kabul edilen dava değeri üzerinden davacı vekili lehine hesaplanan 2.365.861,73-TL nispi vekalet ücretinin birleşen davanın davalıları …, … Tic. Ltd. Şti., … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın HMK 333 maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 24/10/2019

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza