Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/907 E. 2020/379 K. 30.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/907 Esas
KARAR NO : 2020/379

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 08/09/2016
KARAR TARİHİ : 30/09/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın diğer müvekkilleri … ile …’ın müşterek çocuğu olduğunu, davalı … A.Ş.’nin ise kadın doğum uzmanı Dr. …’in tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesini tanzim ederek tarifede belirlenen toplam 400.000,00 TL’lik teminat limiti dahilinde maddi, manevi zarardan doğan sorumluluğunu üstlendiğini, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi’nden yapılan 08/09/2016 tarihli sorgulamada anılan poliçenin davalı … şirketi tarafından tanzim edildiğinin anlaşıldığını, müvekkili …’ın hamileliği boyunca davalının sigortalısı hekim tarafından takip edildiğini, ne var ki hekimin genel olarak tıbbı kötü uygulaması sonucu davacı …’ın down sendromunun hamilelikte teşhis edilemediğini, bağlayıcı ve sınırlayıcı olmamak üzere davalının sigortalısı hekimin tıbbi kötü uygulamalarının özetle; bilgilendirmeme, aydınlatılmış rıza (onam) almama, teşhiste kusur, ileri testleri önermeme, ultrason kullanımında ihmal, ultrason bulgularını değerlendirmeme, konsültasyon istememe, amniosentez yapmama olarak sayılabileceğini, hasta hekim ilişkisinin vekalet sözleşmesi kapsamında olması sebebiyle hekimin özen borcu altında olduğunu ve hastanın müterafik kusuru olmaması halinde gerçekleşen zararın tamamından sorumlu olduğunu, down sendromunun hayat boyu devam eden bir işgöremezlik hali olduğunu, müvekkili …’ın bu işgöremezlik hali nedeniyle maddi zarara ve bizzat bu acıyı yaşam boyu çekecek olması nedeniyle de manevi zarara uğradığının izahtan vareste olduğunu, diğer davacı müvekkillerinin de hayat boyu çocuklarını down sendromlu olarak görerek acı çekeceklerini, tüm zararlarını davalılardan müteselsilen talep ettiklerini beyanla müvekkili … için 15.000,00 TL iş göremezlik tazminatı ve 20.000,00 TL manevi tazminatın, müvekkili … için 10.000,00 TL manevi tazminatın, müvekkili … için 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi, mahkeme masrafları ve avukatlık ücretiyle davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın tıbbi kötü uygulama iddiasında bulunduğu dava dışı Dr. …’in müvekkili şirket nezdinde … nolu poliçe ile 14/10/2014-14/10/2015 tarihleri arasında … nolu poliçe ile 14/10/2015 – 14/10/2016 tarihleri arasında Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.1 maddesinde belirtildiği üzere söz konusu sigorta teminatının poliçe vadesi içerisinde ihbar edilen tazminat taleplerine karşı geçerli olduğunu, poliçe kapsamında tazminat ödenebilmesi için zarara sebebiyet verilen hadisenin tarihine bakılmaksızın (10 yıl geriye doğru geçerli olmak ve 30/07/2009 tarihinden önce olmamak koşulu ile) poliçe vadesi içerisinde sigortalı hekime karşı tazminat talebinin ileri sürülmüş olması gerektiğini, dava konusu edilen olay yönünden dava dışı hekime başvurulduğuna dair bir delil sunulmadığını, hekim dava edilmeden doğrudan müvekkiline karşı dava açılmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin sorumluluğunun başlamadığını, ayrıca kabul anlamında olmamak üzere söz konusu sorumluluk sigortasının hekimin yetki alanı dahilinde mesleki faaliyeti nedeni ile kusuru ile sebebiyet vereceği zararlara karşı teminat sağladığını, bu nedenle müvekkili şirketin sorumluluğu için öncelikle davalı hekimin iddia edilen zarara ilişkin kusura dayalı sorumluluğunun bulunduğunun ispatlanması gerektiğini, aynı şekilde dava konusu edilen operasyonun davalı hekimin uzmanlık ve yetki alanı içinde olup olmadığının da belirlenmesi gerektiğini, sigortalı hekimin standart tıbbi uygulamalar dışında herhangi bir işlem gerçekleştirmediğini, davacı …’ın gebeliğinin 12. haftasına kadar sigortalı hekimin kontrole devam etmiş, bundan sonra bebek 23 hafta 6 günlük iken aynı hastaneye müracaat ederek başka bir hekime muayene olmuş olduğunu, sigortalı hekim tarafından davacıdan 12. hafta kontrolünde ultrason tahlili istendiğini, bebeğin kalp atımı, boyu, ense saydamlığının belirlendiğini, ek patoloji tespit edilmediğini, ikili testin sigortalı hekim tarafından istendiğini, test sonucu değerlendirilerek düşük risk grubunda olduğunun belirlendiğini, bu nedenle de amniyosentez önerilmediğini, davacının 12. haftadan sonra 24. haftaya kadar hastaneye başvurmadığını, üç ay boyunca muayene olmadığını, bu nedenle herhangi bir ihmal söz konusu ise davacıya ait olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısı’ndan poliçe kapsamında, sigortalı hekimin eksik tanı ve tedavisi, aydınlatma yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi sebepleriyle sonlandırılamayan gebelik neticesinde down sendromu ile dünyaya gelen çocuk için ömür boyu iş göremezlik tazminatı ile manevi tazminat, anne ve babası için ise manevi tazminat taleplerine ilişkindir.
Mahkememizce davacı …’ın gebelik ve doğum sürecine dair … Sağlık Bilimleri Üniversitesi Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi kayıtları celp edilmiş, davacının gebelik süresince başka hastanelerde kontrol edilip edilmediği SGK’dan ve davacıların sosyal ve ekonomik durumları ilgili birimlerden araştırılmış, dosya iddia edilen zararın oluşmasında sigortalı hekimin kusur veya ihmalinin bulunup bulunmadığı hususunda rapor tanzim edilmek üzere üç kişilik bilirkişi heyetine tevdi edilmiştir. Bilirkişi heyeti raporunda özetle; down sendromu teşhisi için sırasıyla 9-11 haftalık gebelikte ikili test, 16-22 haftalık gebeliklerde üçlü-dörtlü test ve bunlarda anormal bulgular varsa amniosentez, 24 haftalık gebelikte üst düzey ultrasonografi gibi tetkiklerin yapılması gerektiğini, eğer üçlü ve dörtlü test raporunda down sendromu ihtimali yüksek ise, genetik danışmanlık ve gerekirse amniyosentez, üst düzey ultrasonografi gibi ileri tetkiklerin önerilmesi ve hasta kabul etmez ise de yazılı olarak beyanının alınması gerektiğini, bu görevin testi isteyen hekime ait olduğunu, somut olayda davalının sigortalısı hekimin davacı …’ı 9-11. haftalarında takip ettiğini ve davacıya ikili test yaptırdığını, gebeliğin ileriki dönemlerinde davacının sigortalı hekim tarafından takip edilmediğini, takibe hastanenin diğer hekimleri tarafından devam edildiğini, ikili test sonucunun çok net okunamadığını, davacıdan üçlü-dörtlü testlerin ve üst düzey ultrasonografi’nin istendiğine dair istek formu ve bunlara ait sonuç raporlarının dosyada mevcut olmadığını, amniyonsentezin ikili-üçlü testlerin olumsuz sonuçları durumunda ve anne yaşının 35 yaşın üzerinde olduğu durumlarda başvurulması gereken kısmi cerrahi bir yöntem olduğunu, düşük yaptırma riski olması ve davacının yaşının 32 olması sebebiyle yaptırılmasına gerek görülmediğini, down sendromu riskleri açısından yeterince laboratuvar testleri ve üst düzey ultrason yapılmadığından reel gebelik takibinin yapılmadığı kanaatinde olduklarını, sigortalı hekimin davacıyı 9-11. haftalarda aydınlatıp aydınlatmadığının ve yine ileriki haftalarda davacıyı takip eden hekimler tarafından aydınlatma yapılıp yapılmadığının anlaşılamadığını, davalının sigortalısı hekimin sorumlu olmasını gerektirecek uygun nedensellik bağının tespit edilemediğini tespit ve beyan etmiştir. Rapor taraflara tebliğ edilmiş, … Sağlık Bilimleri Üniversitesi Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden var ise davacı …’a ait aydınlatılmış onam istenmiş, hastane tarafından hastalara onam formu düzenlenmediği bildirilmiştir. Davacılar vekilinin itirazları yerinde görülerek bilirkişi heyetinden itirazlar değerlendirilmek üzere ek rapor alınmıştır. Heyet ek raporunda özetle; kök rapordaki kanaatleri geçerli olmak üzere, gebenin down sendromu hususunda usulünce bilgilendirildiğine dair belge olması zorunlu olmadığı gibi tarama ve tanı testleri ile üst düzey ultrasonografi ile down sendromu teşhisinin %99 oranında koyulabildiğini, amniyosentez ve kordosentez’in riskli işlemler olmaları nedeniyle tarama testlerinde şüphe olması halinde yapıldıklarını, bu tanı testleri ile tanı konulması halinde gebeliğin 24. haftaya kadar sonlandırılabileceğini, hastanelerde gebelik takibine ait hazırlanmış onam formu olmadığını tespit ve beyan etmiştir. Rapor taraflara tebliğ edilmiş, dosya talep edilen maddi tazminat yönünden hesaplama yapılmak üzere aktüerya bilirkişisine tevdi edilerek rapor alınmıştır.
Aktüerya bilirkişisi raporunda özetle; PMF 1931 tablosunu nazara alarak ve asgari ücret üzerinden yaptığı hesaplamalar neticesinde, davacı …’ın sürekli iş göremezlik zararının 1.352.016,02 TL olduğunu tespit ve beyan etmiştir. Rapor taraflara tebliğ edilmiş, Mahkememizce denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli görülmüş, davacılar vekili 04/06/2020 tarihli dilekçesi ile talebini rapor doğrultusunda ve davalının sigorta limitine göre artırarak davalıdan 360.000,00 TL maddi, toplam 40.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekili tarafından dosyaya sunulan mütalalar incelenmiştir.
Tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi neticesinde; davacı …’ın 16/05/2014 tarihinde doğum yapması ile dünyaya gelen davacı …’ın down sendromlu olduğu, davacı …’ın gebeliğinin 9-11. haftalarında davalıya 14/10/2015-14/10/2016 tarihleri arasında geçerli Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı hekim … tarafından takip edildiği, uyuşmazlığın davacı …’ın down sendromlu olduğunun gebelik sırasında tespit edilememesi ve davacı …’ın gebeliğini sonlandırma ihtimalinin elinden alınmasında dava dışı sigortalı hekimin kusur ve ihmalinin bulunup bulunmadığı, bu kapsamda oluşan zararın hekimin sorumluluğunu üstlenen davalı … şirketinden talep edilip edilemeyeceği noktasında toplandığı anlaşılmıştır.
Yargıtay’ın “hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet akdi mahiyetinde olup Türk Borçlar Kanunu’nun vekalet akdini düzenleyen 502 vd maddeleri uyarınca, vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle, hekimin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Hekim hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören hekim olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK.nın 510/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. “şeklindeki içtihatları ile de kabul edildiği üzere hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişki vekalet ilişkisi niteliğinde olup hekim hastasına karşı hafif de olsa tüm kusurlarından sorumludur. Alınan bilirkişi raporlarında da açıklandığı üzere gebelik sırasında down sendromunun teşhisi için sırasıyla 9-11 haftalık gebelikte ikili test, 16-22 haftalık gebeliklerde üçlü-dörtlü test ve bunlarda anormal bulgular varsa amniosentez, 24 haftalık gebelikte üst düzey ultrasonografi gibi tetkiklerin yapılması gerektiği, bu tetkikler ile down sendromunun % 99 oranında tespit edilebildiği ve gebeliğin 24. haftasına kadar sonlandırılabildiği, 04/04/1997 tarihinde imzalanan ve 09/12/2003 tarih ve 25311 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen Avrupa Biyotıp Sözleşmesi’nin ”amaç” başlıklı 1. maddesinde ”Bu sözleşmenin tarafları tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler”, 4. maddesinde “…araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir”, 5. maddesinde “ Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi, muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesine yer verildiği, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 59/g maddesi uyarınca çıkartılan Hekim Etiği Yönetmeliği’nin ”Aydınlatılmış Onam” başlıklı 26. maddesinde “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.“ denildiği, Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 11. maddesinde hastanın, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahip olduğu, tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamayacağı; bilgilendirmenin kapsamı başlıklı 15. maddesinde, hastaya; hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, muhtemel komplikasyonları, reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği hususlarında bilgi verileceği; 18. maddesinde ise, bilginin mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verileceği, hastanın tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu tarafından tıbbi müdahale konusunda sözlü olarak bilgilendirileceği, bilgilendirme ve tıbbi müdahaleyi yapacak sağlık meslek mensubunun farklı olmasını zorunlu kılan durumlarda, bu duruma ilişkin hastaya açıklama yapılmak suretiyle bilgilendirme yeterliliğine sahip başka bir sağlık meslek mensubu tarafından bilgilendirme yapılabileceği düzenlemesinin yer aldığı, açıklanan tüm mevzuatın bir arada değerlendirilmesi neticesinde Yüksek Mahkeme kararları da nazara alındığında, davacı …’ı 9-11. haftalarda takip eden dava dışı sigortalı hekimin davacıdan ikili test istediği ancak ikili testin sonucunu takip etmediği, hekimin ilk teşhis ve devamındaki tetkiklerin yapılması için ikili testin sonucunu mutlaka takip etmesi, davacıya testin sonuçları, ileri tetkikler, tetkiklerin yapılması ve yapılmaması halinde oluşabilecek risk ve sonuçlar konusunda bilgi vermesi, davacıyı aydınlatması gerektiği, davalı tarafça sigortalı hekim tarafından söz konusu yükümlülüğün yerine getirildiğini ispata yarar herhangi bir delil sunulmadığı, böylece davacının gebeliği sonlandırma şansının elinden alındığı, davacı …’ın down sendromlu ve engelli olması sebebiyle oluşan iş göremezlik (efor kaybı) zararının 1.933.712,64 TL olduğu ve davalının söz konusu zarardan poliçe limiti kapsamında sorumlu olduğu kanaatine varılarak talebinin kabulü ile 360.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Manevi tazminat yönünden yapılan değerlendirmede; meydana gelen neticenin ve kusurun ağırlığı, davacıların sosyal ve ekonomik durumları, manevi tazminatı zenginleşme aracı olamayacağı gibi davacılar … ve …’ın çocuklarının down sendromlu ve engelli olması sebebiyle ömür boyu çekecekleri acının yine davacı …’ın ömür boyu yaşayacağı sıkıntı ve acının karşılığı olamayacağı birlikte değerlendirilerek talep edilen miktarların yerinde olduğu kanaatiyle talebin kabulüne karar verilmiş poliçe kapsamında olan toplam 40.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacıların maddi tazminat taleplerinin kabulü ile 360.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihi olan 21/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’a velayeten davacılar … ve …’a verilmesine,
2-Davacıların manevi tazminat taleplerinin kabulü ile davacı … için 10.000,00 TL, davacı … için 10.000,00 TL ve davacı … için 20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihi olan 21/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile kendileri için asaleten ve davacı …’a velayeten davacılar … ve …’a verilmesine,
3-Karar ve ilam harcı 27.324,00 TL’den peşin alınan 1.366,21 TL harcın mahsubu ile kalan 25.957,79 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Davacılar tarafından yapılan 3.750,00 TL bilirkişi ücreti ve 430,75 TL tebligat masrafından oluşan toplam 4.180,75 TL yargılama gideri ile 1.395,41 TL ilk harcın davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
5-Davacılar kendilerini vekil ile temsil ettirmiş olduğundan kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 20.650,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
6-Davacılar kendilerini vekil ile temsil ettirmiş olduğundan kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 6.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
7-Taraflarca yatırılan gider avansından kalan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi.30/09/2020

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza

“TASHİH ŞERHİ”
Mahkememizce verilen iş bu kararda bir davalı olmasına rağmen hüküm fıkrasının 1 ve 2 nolu bentlerinde hükmedilen tazminatların sehven maddi hata sonucu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline yazıldığı anlaşılmakla hükmün “1-Davacıların maddi tazminat taleplerinin kabulü ile 360.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihi olan 21/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’a velayeten davacılar … ve …’a verilmesine,
2-Davacıların manevi tazminat taleplerinin kabulü ile davacı … için 10.000,00 TL, davacı … için 10.000,00 TL ve davacı … için 20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihi olan 21/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile kendileri için asaleten ve davacı …’a velayeten davacılar … ve …’a verilmesine,”
şeklinde olan 1 ve 2 nolu bendinin;
“1-Davacıların maddi tazminat taleplerinin kabulü ile 360.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihi olan 21/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsili ile davacı …’a velayeten davacılar … ve …’a verilmesine,
2-Davacıların manevi tazminat taleplerinin kabulü ile davacı … için 10.000,00 TL, davacı … için 10.000,00 TL ve davacı … için 20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihi olan 21/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsili ile kendileri için asaleten ve davacı …’a velayeten davacılar … ve …’a verilmesine,” şekilde tashihine karar verildi. 23/10/2020

Katip Hakim
E-imza E-imza