Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/501 E. 2019/820 K. 26.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/501 Esas
KARAR NO : 2019/820

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 05/11/2014
KARAR TARİHİ : 26/09/2019

Mahkememizde açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirket adına kayıtlı bulunan bir kısım taşınmazların 2004 yılında satıldığını, bu satışlardan sağlanan nakitten karşılanmak sureti ile 29/05/2008 tarihinde 165.000,00-TL’nin müvekkili şirket ortaklarından …’nın … Bankası … Şubesinde bulunan … nolu hesabına, 310.000-USD’nin …’nın … Bankası … Şubesinde bulunan … nolu ABD doları hesabına ödünç olarak aktarıldığını ve şirket muhasebe kayıtlarına işlendiğini, muris …’nın taşınmazların satışlarının yapıldığı 2004 yılı da dahil olmak üzere uzun yıllar öncesinden başlayarak vefat tarihi olan 22/02/2009 tarihine kadar müvekkil şirketi tek başına atacağı imza ile temsil ve ilzama yetkili olduğunu, alınan bu ödünç paralar nedeniyle …’ya 27/08/2008 ve 30/08/2008 tarihli faiz faturaları düzenlendiğini, akabinde … tarafından bu faiz faturalarının şahsi hesaplarından ödendiğini ancak bu ödemelerden başka şirkete herhangi bir ödemede bulunmadığını, davalıların murisin bu borcundan dolayı müteselsilen sorumlu olduklarını, alacağın tahsili için … 20. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye sayılı ihtarname gönderildiğini, ihtarnamenin 03/06/2014 tarihinde tebliğ edildiğini, bu nedenle davalıların 11/06/2014 tarihi itibariyle temerrüde düştüğünü, murisin ölümünün akabinde … 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … sayılı dosyası ile terekenin tespiti davası açıldığını, … mahkemesinin evveliyatında … 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin … Tereke sayılı dosyası ile terekenin resmen yöneltilmesine karar verildiğini ve yönetici olarak Av. … ile …’in atandığını, müvekkili şirketin, muris …’dan alacağını tereke mahkemesine 28/06/2011 tarihide faiz talep hakları saklı kalmak kaydı ile bildirdiklerini ve alacağa kaydettirdiklerini ancak ödünç para borcundan dolayı bugüne kadar müvekkili şirkete hiçbir ödeme yapılmadığını belirterek açıklanan sebeplerden dolayı fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile davanın kabulü ile 165.000,00-TL alacağın anapara faizi ödemesinin yapıldığı 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2. maddesi uyarınca TCMB’nin kısa vadeli avans işlemleri için uyguladığı faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; faizin başlangıç tarihine ilişkin bu talebin kabul edilmemesi halinde ise anapara faizi ödemesinin yapıldığı 5 Eylül 2008 tarihinden, taraflarınca terekeye alacak kaydının yaptırıldığı 28.06.2011 tarihine kadar yasal ana para faizi ile birlikte; 28/06/2011 temerrüt tarihinden sonra da 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2. maddesi uyarınca TCMB’nin kısa vadeli avans işlemleri için uyguladığı faiz oranı üzerinden hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; temerrüt faizinin başlangıç tarihine ilişkin bu talep de uygun görülmediği takdirde ise anapara faizi ödemesinin yapıldığı 5 Eylül 2008 tarihinden davalıların ihtarname ile temerrüde düştüğü 11.06.2014 tarihine kadar yasal ana para faizi ile, 11.06.2014 temerrüt tarihinden sonra da yine 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2. maddesi uyarınca TCMB’nin kısa vadeli avans işlemleri için uyguladığı faiz oranı üzerinden hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, 310.000,00-ABD Doları alacağın, TBK m. 99/3 maddesi gereğince; anapara faizi ödemesinin yapıldığı 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının ABD Doları cinsinden açılmış 1 yıl vadeli mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranından hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan aynen ve müteselsilen tahsiline, faizin başlangıç tarihine ilişkin bu talep uygun görülmediği takdirde, taraflarınca terekeye alacak kaydının yaptırıldığı 28.06.2011 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının ABD Doları cinsinden açılmış 1 yıl vadeli mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranından hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan aynen ve müteselsilen tahsiline, faizin başlangıç tarihine ilişkin bu talep de uygun görülmediği takdirde, davalıların ihtarname ile temerrüde düştüğü 11.06.2014 tarihinden itibaren 3095 sayrlı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının ABD Doları cinsinden açılmış 1 yıl vadeli mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranından hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan aynen ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanında özetle: ortaklık alacaklarından kaynaklanan alacaklarda zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunu, süresinde açılmayan davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, davacı Şirket talep konusu alacağın murise ödünç (borç) olarak verildiğini iddia ettiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, dava konusu alacağın, taleple paralel olarak BK m.126/4 hükmü uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu, bu sebeple davanın reddi gerektiğini, miras hükümleri gereğince davanın diğer mirasçılar … ve …’ya ihbar edilmesi gerektiğini, …’ya ait olduğu iddia edilen borçtan, bütün mirasçıların müteselsilen sorumlu olduğu ve davanın kabulü halinde iç ilişkide rücu gündeme geleceğinden HMK md 61 vd hükümleri uyarınca davada bilhassa husumet yöneltilmeyen diğer mirasçılar …’ya ve …’ya da davanın ihbar edilmesini talep etme zorunluluğumuz doğduğunu , davanın , mirastan kaynaklanan diğer davalarda kullanılmak amacıyla açıldığını, muvazaalı işlemlere mahkeme vasıtası ile sıhhat kazandırma arzusunun bir ürünü olduğunu, muris …’nın, müvekkilin annesi … ile evli olduğu dönemde davacı şirket yetkilisi … (Sonradan … olarak değiştirmiştir) ile bir ilişki yaşadığını ve bu ilişkisinden davacı şirket yönetim kurulu başkanı olan …’nın dünyaya geldiğini, muris, bu ilişkiden doğan oğlu …’un 15 yaşına geldiği bir tarihte (1992 yılında) müvekkilimizin annesinden boşanarak … ile evlendiğini, 22.02.2009 tarihinde vefat eden muris …, 1994 yılında düzenlediği vasiyetnamesi ile ilk evliliğinden olma oğulları … ve …’yı mirasından ıskat ettiğini, müvekkilinin saklı payını almasını istediğini, tasarruf edilebilir miras payını 2. eşi … ve ondan olma oğlu …’ya bıraktığını, murisin, sağlığında mirasçılarından mal kaçırma kastıyla birçok menkul, gayrimenkul ve hatta şirket hissesini muvazaalı olarak mirasçılardan …’ya ve …’ya devrettiğini, muris tarafından yapılan muvazaalı işlemlere karşı … 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E sayılı dosyasıyla tenkis davası ve muvazaa nedeniyle tapu iptal ve tescil davaları açıldığını, davacı şirketin hâkim ortakları ve yöneticilerinin murisin ikinci eşi ve ondan olma oğlu olduğunu, murisin ortak olduğu diğer şirketlerde aynı şekilde işlem yaptığı ve eşi ile oğlu lehine karşılıksız kazandırmalarda bulunduğunu, murisin şirkete karşı gerçek bir borcunun bulunduğu iddiasının kabul edilmesinin mümkün olmadığını, burada muvazaalı bir işlemden bahsedilebileceğini, davacının alacak, ödünç olarak tanımladığı transferler, sadece, murisin kendi kurduğu ve büyük hissedarı bulunduğu Şirkette sonradan hisselerinin neredeyse tamamını devrederek en büyük hissedar yaptığı eşi ve oğluna terekeden daha fazla mal kaçırmak maksatlı geleceğe yönelik bir borç kaydından ibaret olduğunu, bu işlemlerle terekenin değerinin düşeceğini, murisin burada bir kısım mirasçılara zarar verip, diğer mirasçıları zenginleştirmek amacıyla bilinçli olarak bu yolu seçtiğini, saklı pay oranlarını azaltmak amacı ile yapılan havale işlemlerinin her halükarda muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğunu, murisin özel kasası ile şirket kasasını tek muhasebe mantığı ile idare edildiğini, murisin, sermaye niteliğinde olmayan pek çok mal / para transferi yaptığını, murisin amacının mal kaçırmak istediği … ve … lehine, geleceğe dönük, terekeyi azaltmak maksatlı bir alacak kaydetmek olduğunu, davacı şirket ile muris arasında yapılmış herhangi bir ödünç ilişkisi bulunmadığını, murisin hâkim ortak olduğu şirketten ödünç para almış olması ihtimal dâhilinde olmadığını, taraflar arasında havale işlemleri yapılmış olması murisin, davacı şirketten borç aldığını kanıtlamadığını muris adına kesilen faturalar, ödünç ilişkisinin varlığını ispata yarar nitelikte olmadığını, davacı şirket’in faize ilişkin açıklamaları çelişkili olup, bu durum faturaların var olduğu iddia edilen hukuki ilişkiyle ilgili olmadığını gösterdiğini, davacı şirketin murisin şirket ortağı olduğu tarihten itibaren defter kayıtlarının ve ortaklar cari hesaplarının incelenmesi gerekmekte, ancak davacı şirket bu hususta büyük bir direnç gösterdiğini kabul anlamına gelmemekle birlikte, davaya konu işlemlerin murisin, mirasçılarından mal kaçırma kastı ile yaptığı muvazaalı işlemlerden olduğunu, muris …, davaya konu işlemlerin yapıldığı tarihlerde rahatsız olduğundan söz konusu işlemlerin merhumun imzasıyla yapılıp yapılmadığı da araştırılması gerektiğini, davacı şirketin amacı muvazaalı işlemlere hukuki geçerlilik kazandırma olduğunu, belirterek, davanın niteliği gereği Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevi kapsamında kalması nedeni ile davanın görev yönünden reddine, zamanaşımının dolmuş olması nedeniyle davanın reddine, haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddine, davanın, HMK 61 vd maddeleri uyarınca … ve …’ya ihbar edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacı şirketin murisin bir kısım mirasçılarına karşı dava açtığını mecburi dava arkadaşlığı bulunan davada, mirasçılardan … ve …’nın davalılar arasında yer almaması sebebiyle huzurdaki davanın reddine karar verilmesi gerektiğini taleplerinin kabul edilmemesi halinde … ve …’nın davaya dahil edilmesine karar verilmesi gerektiğini davanın terekeye yöneltilmesi gerektiğini, davalı müvekkilin davacı tarafa herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı taraf, şirketi imzaya tek yetkili olan muris …’nın şirketten borç aldığını ve 29.05.2008 tarihli talimat gereğince davacı şirketin hesabından çekildiğini ve aynı gün …’nın hesaplarına aktarıldığını beyan ettiğini, söz konusu havalenin ne maksatla yapıldığının bilinmediğini, davacı taraf havalenin borç para vermek sureti ile yapıldığını kanıtlamak zorunda olduğunu, davacı tarafın şirket ortağı …’ya ödünç verildiği iddiasının afaki olduğunu, muris …’ya davacı şirket tarafından dava konusu miktarların ödünç verildiği iddiasını kabul etmediklerini belirterek davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davanın …’nın mirasçılarının bir kısmına karşı ikame edildiğini, mecburi dava arkadaşlığı bulunan davada, mirasçılardan … Ve …’nın davalılar arasında yer almaması sebebiyle … Ve …’nın davaya dahil edilmesine karar verilmesi gerektiğini, terekeye yöneltilmesi gereken davanın bir kısım mirasçılara yöneltilmiş olması nedeni ile öncelikle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının davalıların murisi …’dan alacaklı olmadığını, bu nedenle müvekkilinin davacı tarafa herhangi bir borcu bulunmadığını, şirketi imzaya tek yetkili olan muris …’nın şirketten borç aldığının ve 29.05.2008 tarihli talimat gereğince davacı şirketin hesabından para çekildiğinin ve aynı gün …’nın hesaplarına aktarıldığının öne sürüldüğünü, söz konusu havalenin ne maksatla yapıldığının bilinmediğini, davacı tarafın havalenin borç para vermek sureti ile yapıldığını kanıtlamak zorunda olduğunu, muris …’ya davacı tarafından dava konusu miktarların ödünç verildiği iddiasının kabul edilmesinin mümkün olmadığını, sadece terekeye karşı ikame edilmesi gereken ve taraf teşkili sağlanmayan davanın reddine, aksi halde … mirasçılanndan … ve …’nın davaya dahil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’ya yargılamanın her aşamasında usulünce tebligat yapılmış olup, davaya karşı beyanda bulunulmamıştır.
Dava, davacı şirketin ortaklarından olan davalılar murisi …’nın hesabına ödünç olarak aktarıldığı ve şirkete ait olduğu öne sürülen paranın iadesi talebine ilişkindir. Ödünç sözleşmeleri bakımından zamanaşımı süresi gerek 818 sayılı BK’nun 125 maddesi ve gerekse de 6098 sayılı TBK’nun 146 maddesi gereğince 10 yıl olup, somut olayda zamanaşımı süresinin dolmamış olduğu anlaşılmakla davalı tarafın zamanaşımı itirazı kabul edilmemiştir.
4721 sayılı TMK’nun 399 maddesine göre tereke iştirak halinde mirasçılara geçer. Diğer bir deyişle el birliği mülkiyeti hallerinden birisi de miras şirketi olup, miras şirketinden söz edilebilmesi için murisin terekesi üzerinde mirasçı sıfatını haiz birden fazla kişinin bulunması gereklidir. Terekeye dahil mal veya haklar üzerinde tüm mirasçılar iştirak halinde mâlik olup, bu durum mirasın taksimine kadar devam eder. Miras şirketinin tüzel kişiliği yoktur. Davanın niteliği gereği muris …’nın mirasçıları arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Murisin dosyada mevcut veraset ilâmına göre mirasçısı olduğu anlaşılan … ve … davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlanmıştır. Dahili davalı … ve …’ya yargılamanın her aşamasında usulünce tebligat yapılmış olup, davaya karşı beyanda bulunulmamıştır.
… 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … tereke sayılı dosyası ile murisin terekesinin resmen yönetilmesine karar verildiği ve tereke yöneticisinin atandığı anlaşılmakla dava tereke dosyasına ihbar edilmiştir. Tereke idare memuru vekili aşamalardaki beyanında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce, taraflarca dosyaya sunulan deliller incelenmiş, dava tarihi itibariyle davacı şirketin alacağının belirlenebilmesi için davacı şirketin dava konusu döneme ilişkin ticari defter ve kayıtları incelenerek tarafların dosyaya sunduğu banka havale dekontu vs. kayıt ve belgeler de nazara alınarak, davacı şirketin alacağının bulunup bulunmadığının var ise dava tarihi itibariyle davalıların sorumlu oldukları miktarın denetime elverişli şekilde tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. 14/06/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda özetle “…Dava, davacı şirketin şirket ortağı olan davalıların murisi …’ya ödünç olarak verdiğini ileri sürdüğü paranın iadesi talebine ilişkin alacak davasıdır…Huzurdaki davanın konusunu teşkil eden ve ödünç iddiasına konu tutar, 29/05/2008 tarihinde öncelikle davacı … A.Ş.’nin hesabından 165.000,00-TL ve 310.000,00-USD olarak çekilmiş ve yine murisin izlenen hesabında 29/05/2008 tarihinde 310.000,00-USD ve 165.000,00-TL yatırılmıştır. Şirket tarafından söz konusu para çekme işleminin yapıldığı tarihte muris …’nın temsil ve ilzama tek yetkili üye olduğu anlaşılmaktadır. Bununla beraber davacı şirket tarafından muris hakkında 27/08/2008 ve 30/08/2008 tarihli faiz geliri içeriği ile fatura düzenlendiği ve bu fatura bedellerinin muris tarafından şirkete ödendiği ve murisin ilgili bankaya 05/09/2008 tarihinde ödeme için talimat verdiği ve talimatın içeriğinde de faiz gelirleri bedeli ifadesine yer verildiği anlaşılmaktadır. Davacı taraf huzurdaki davada ödünç ilişkisine dayanmış ve yine muris hakkında faiz faturası düzenlendiğini ve ödendiğini diğer bir deyişle ivazlı olduğunu ileri sürmekle esas itibari ile 818 sayılı BK md. 306 vd. maddeleri ile düzenlenmiş olan faizli karz sözleşmesine dayanmaktadır. Kanunda karz sözleşmesi için özel bir şekil şartı öngörülmemiş olmakla beraber dava konusu alacağın miktarı itibariyle HMK md. 200 kapsamında senetle ispat zorunluluğunun olduğu ortadadır. Bu minvalde davacı taraf ödünç sözleşmenin varlığını ispatla yükümlüdür. Ödünç sözleşmesinde ödünç veren ödünç sözleşmesini ve ödemenin ödünç ilişkisi kapsamında bir ifa olduğunu ispatla yükümlüdür. Somut olayda davacı şirket tarafından murise yapılan ödeme belgesi ve ödeme talimatına ilişkin evrakta herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Bir başka deyişle paranın davalıların murisi ortağa hangi sebeple ödendiği konusunda ödeme evrakında bir açıklık yoktur. Esasen havale, mevcut bir borcun alacaklısına ödendiğine dair bir karine teşkil eder. Çünkü kural olarak havale bir ödeme vasıtasıdır ve mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapılır. Havale, ödeme belgesi olup ödünç akdinin varlığını kanıtlamaz. Davacı bu ödemelerin ödünç sözleşmesine dayalı olduğunu iddia ettiğine göre bu iddiasını kanıtlamak zorundadır. Davalılar yapılan ödemelere ilişkin ödünç ilişkisini inkar ettiğine göre ödünç ilişkisinin varlığını davacının kanıtlaması gerekmektedir. Yargıtay Özel İdaresi’nin konuya ilişkin içtihatları bu yöndedir…Bahsetmiş olduğumuz iş bu genel kaide uyarınca şirket tarafından yapılan ödemelerde bir açıklama ve içerik bulunmaması sebebiyle bu kapsamda 310.000,00-USD ve 165.000,00-TL’lik ödemeler ilk etapta mevcut bir borcun ifası olarak değerlendirilmiştir. Şu halde bu durumun aksinin davacı yanca ispatı gerekir. İspat açısından davacı yan şirket hesaplarına ve davalı yanca yapılan faiz ödemesine dayanmıştır bu hususta yapılacak değerlendirmede yukarıda davacı şirketin delillerinden ticari defterleri üzerinde yapılan mali inceleme ve değerlendirme neticesinde…. Davacı yanın …’dan 532.404,16-TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Bu doğrultuda mali değerlendirme kısmında davacı şirketin iş avanslarında gösterilen bu miktar para sebebiyle ve ortaklar alacaklar hesabında yer alması dolayısı ile ödünç olarak verilmediği iş avans olarak ödeme yapıldığının tespit edildiğini anlıyoruz. Şu halde davacı yanın yapmış olduğu ödemelerin bir borcun ödenmesi için yapıldığına ilişkin yukarıda Yargıtay karaları hasebiyle değinilen karine çürütülmüş durumdadır. Öyleyse ödemenin maksadı dosya kapsamına göre davalı yana iş avansı ödemesi yapılmış olmasıdır. Ancak ister ödünç iste iş avansı olarka verilsin davalı yan murisi iş avansı olarak dahi almış olsun kendisine ödenen parayı iade yükümlüsü olacaktır. Şöyle ki davalı yan eğer bu parayı iş avansı olarak almış ise bu halde iş avansı sebebiyle hangi işleri yaptığını kanıtlamak zorundadır. Davalı yan murisi vefatı sebebiyle bu işler tamamlanamamış olabilir. Bu durumda ise terekeden davalı yan uhdesine geçen paranın iadesi gerekir. Esasen davacı şirket tarafından faizli ödünç ilişkisine yönelik ve muris tarafından ödeme yapılan bir kısım faturaya dayanılmışsa da söz konusu faturaların içeriğinde sadece faiz geliri açıklamasının bulunduğu bu hali ile ödünç ilişkisinin varlığından bahsetme olanağı olmadığı düşünülmektedir. Bununla beraber ödünç sözleşmesinin faizli ya da faizsiz türleri bulunduğundan faiz ödünç sözleşmesinin zorunlu bir unsuru da değildir. Zira davalı iş avansı almış olduğu uhdesindeki paranın da faiz gelirini davalı şirkete etmiş olabilir. Ancak bu durumda yukarıda açıkladığımız şekilde Yargıtay kararlarındaki ödemenin kayıtsız olması halinde bir borcun ödenmesi için yapıldığı yönündeki genel karineyi çürütecek mahiyettedir. Keza bir kimsenin alacaklı olduğu parayı tahsil edip bunun faizini borçlusuna ödemesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Netice itibariyle davalı yan murisinin davacı şirketin iş avansları hesabında tutulan iş avansı olarak uhdesinde bulundurduğu ve faiz gelirini de davacı şirkete ödediği yukarıda tespit olunan miktarın, söz konusu işlerin tamamlanmış olduğu davalı yanda ispat olunmadıkça davacı şirkete faiziyle iadesi gerekir. Nitekim Yargıtay da bir kararında şirket ortağının iş avansındaki şirket alacağı kaydı sebebiyle şirkete borçlu olduğunu kabul etmiştir…Davacı tarafın ticari defter kayıtlarına göre 31/12/2008 tarihi itibari ile davalıların murisi …’nın şirkete 536.094,23-TL borçlu olduğu, davalı yan murisinin davacı şirketin iş avansları hesabında tutulan iş avansı olarak uhdesinde bulundurduğu ve faiz gelirini de davacı şirkete ödediği yukarıda tespit olunan miktarın söz konusu işlerin tamamlanmış olduğu davalı yanca ispat olunmadıkça davacı şirkete faiziyle iadesi gerekeceği…” yönünde görüş bildirilmiştir.
Tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; davacı şirketin ortağı olan davalıların murisi …’nın dava konusu havale işleminin yapıldığı tarihte davacı şirketi temsil ve ilzâma tek yetkili üye olduğu, yetkisinin 22/02/2009 olan ölüm tarihine kadar devam ettiği, 29/05/2008 tarihinde davacı şirketin hesabından 165.000,00-TL ve 310.000,00-USD’nin çekildiği, aynı tutarın 29/05/2008 tarihinde murisin hesabına yatırıldığı sabittir. Davacı şirket murisin hesabına yatırılan 165.000,00-TL ve 310.000,00-USD’nin murise ödünç olarak verildiğini öne sürerek iş bu davayı açmıştır. “Havale” dava tarihi itibari ile yürürlükte bulunan TBK’nun 555 vd. (818 sayılı BK 457 vd.) maddelerinde düzenlenmiş olup, hukuksal nitelikçe bir ödeme vasıtası olup mevcut bir borcun ödenmesi amacı yolu ile yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini, yani havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaç ile yapıldığını ileri süren havaleci (muhil) bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12/03/2003 tarih 2003/118-158 E.K. sayılı ilâmı bu yöndedir. Somut olayda havaleci durumundaki davacı şirket söz konusu yasal karine karşısında murise yaptığı dava konusu havalenin bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu ispatlama yükümlülüğü altındadır. İspat kuralına ilişkin TMK md. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” HMK md. 191 hükmüne göre: “İspat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Bir vakadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakayı ispat etmeye mecburdur. Davacının iddialarının haklı görülebilmesi için anılan kurallar uyarınca davacının muristen alacaklı olduğunu geçerli deliller ile ispat etmesi gerekmektedir. Davacı taraf şirket hesaplarına ve muris tarafından yapılan faiz ödemesine dayanmıştır. Davacı şirket tarafından 27/08/2008 ve 30/08/2008 tarihli faiz geliri içeriği ile fatura düzenlendiği ve bu fatura bedellerinin muris tarafından şirkete ödendiği ve murisin ilgili bankaya 05/09/2008 tarihinde ödeme için talimat verdiği, talimat içeriğinde “Faiz gelirleri bedeli” ibaresinin yer aldığı anlaşılmış ise de yapılan bu ödemenin dava konusu tutara ilişkin olup olmadığı fatura içeriğinden anlaşılamamış, dolayısı ile dava konusu tutara ilişkin olup olmadığı tespit edilememiştir. Davacı tarafın ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen, yukarıda özetlenen bilirkişi raporundan davacı tarafın muhasebe kayıtlarında davaya konu tutarın murise ödünç olarak verildiğine ilişkin herhangi bir kayıt olmadığı, davacı şirketin “iş avansları” hesabında muristen 532.404,16-TL alacaklı olduğu yönünde kayıt olduğu anlaşılmıştır. Davacının ise yargılamanın başından itibaren iddiası dava konusu tutarın murise ödünç olarak verildiği yönündedir. Davacı, dava konusu tutarın murise ödünç olarak verildiğini ispat edememiştir. Tüm bu sebeplerden dolayı ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM / Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 14.628,25-TL harçtan mahsubu ile bakiye 14.583,85-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen dava değeri üzerinden kendisini vekil ile temsil ettiren davalı …, davalı …, davalı … vekili lehine hesaplanan 48.213,16-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile bu davalılara mütesaviyen verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde HMK 333 maddesi uyarınca taraflara iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.26/09/2019

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza