Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/612 E. 2019/169 K. 07.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/612 Esas
KARAR NO : 2019/169

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 24/09/2010
KARAR TARİHİ : 07/03/2019

Mahkememizde açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; … Bank A.Ş.de Müdür yardımcısı olarak çalışan … tarafından kandırılarak verilen logolu ve imzalı hazine bonolarının sahte olduklarının anlaşıldığını, bunun için … 8.Asliye Ticaret Mahkemesinde … E. Sayılı dosyası ile alacak davası açtığını, davanın sonuçlandığını ve kararın kesinleştiğini, davalı şirketin %75 kusurlu olduğunun belirlendiğini, yapılan icra takibi neticesinde davalının kusur oranına göre tahsilatın yapıldığını, munzam zarar yönünden BK.nun 105.nci maddesine göre istemin dinlenmesi yönünden gerekli koşulların oluşmadığı gerekçesi ile ret edildiğini, bu koşulun da oluştuğunu, munzam zararın temerrüt faizi ile karşılanamayan kısmın oluşturduğunu, yapılan tahsilatın 19.08.2010 tarihinde tahsil edilen faiz ile karşılanmasının mümkün olmadığını, konu olan 5.687.62-TL.nin verildiği tarihteki faiz, döviz alımı veya altın alımında kullanılması durumunda tahsil edilen faizle oluşacak bedelin karşılanmasının mümkün olamayacağını, bundan ötürü oluşan munzam zararın fazlaya dair hakkını saklı tutarak 30.000.00 TL.nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 02/05/2012 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 366.759,17-TL olarak arttırmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacının munzam zararını hangi kriterlere göre belirlediğini açıklamadığını, davanın 10 yıllık zamnaaşımına uğradığını, davanın açıldığı tarihten geriye doğru 10 yıllık süre dışında kalan bölümün talep edilmesinin mümkün olmadığını, davacının munzam zararını somut vakılarla kanıtlaması gerektiğini, bunun yerine getirilmediğini, davacının elde edeceği gelirinin tahsil ettiği temerrüt faizinden çok yüksek olacağını bildirdiğini, olayda davacının tahsil ettiği temerrüt faizinin olması gereken değerden yüksek veya aşağıda olup olmadığına bağlı bulunduğunu, davacının para alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağını ispat etmesi gerektiğini, ileri sürülen enflasyon ve paranın satın alma gücü, döviz kurlarındaki artış, devlet tahvili faiz oranları gibi faktörler genel, afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen olgular olduğunu, bundan ötürü de BK.nun 105.nci maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmeyeceğini, davacının uğradığını bildirdiği munzam zararını somut olaylarla kanıtlaması gerektiğini, davada davacı lehine hükmedilen avans faizi oranındaki temerrüt faizinin davacının zararını karşıladığını, müvekkilinin davacının alacağını geç tahsil etmesinde kusurlu bulunmadığını, davanın 12 yıl süreden sonra sonuçlandığını, davacının alacağını tahsil ettiğini bundan ötürü açılan davanın haksız olduğunu, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkememizce, … 8.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/188 E. ,2008/327 K. sayılı dosya örneği getirtilmiş, incelenmesinde; davacı … tarafından davalı …Ş. ( … A.Ş. ) ile davalı … aleyhine 03.01.2003 tarihinde alacak talebi ile 2006/430 esas sırasında dava açıldığı, bu davanın aynı mahkemenin 2003/188 esas sayılı dava dosyası ile birleştiği, aynı davalılar aleyhine aynı mahiyette açılan bir kısım davaların da 2003/188 esas sayılı dava ile birleştiği, davacı …’e ait birleşen 2006/430 esas sayılı dava yönünden “…Davanın, davacının takdiren % 25 müterafik kusuru bulunduğunun kabulüne dayalı olarak talep edilen tazminat alacağı yönünden kısmen kabulü ile 5.687,62.-Tl.nin 30.10.1997 tarihinden itibaren 31.12.1999 tarihine kadar değişken oranda talebi aşmamak kaydı ile reeskont faizi, 1.1.2000 tarihinden itibaren de değişken oranda avans faizi yürütülmek suretiyle davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı yanın munzam zarar tazminatı isteminin bu aşamada dinlenme koşulları bulunmadığından reddine…” dair 03.06.2008 tarihinde karar verildiği, anılan kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20.07.2010 tarihi ile onandığı, alacağın tahsiline yönelik davacı tarafından … 8. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyasında icra takibi yapıldığı ve 10.8.2010 tarihinde icra dosyasından davacıya toplam 44.565,45.-Tl. Ödeme yapıldığı anlaşılmıştır.
Taraflarca bildirilen deliller toplanmış ve bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, Prof. Dr. …, Prof. Dr. …, YMM …’tan oluşan bilirkişi heyetinden 06/06/2011 tarihli kök ve 07/03/2012 tarihli ek rapor alınmış olup, yapılan yargılama sonucunda 2010/614-2012/141 E.K. sayılı 19/07/2012 tarihli kararı ile “Asıl ve ıslahla açılan davanın KABULÜNE, 366.759,17 TL den 30.000,00 TL nin dava tarihinden, 336.759,17 TL sinin ıslah tarihinden itibaren avans faizi yürütülmek suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiş olup, iş bu kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi neticesinde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2012/14866-2014/4388 E.K. sayılı bozma ilamı ile “1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, mülga 818 sayılı BK’nın 105’inci maddesine dayanan munzam zarar istemine ilişkindir. BK’nın 105’inci maddesinde sözü edilen munzam zararın tazmin yükümlülüğü, asıl borç ve temerrüt faizi ödeme yükümlülüğünden farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan ve asıl borcun ifasına kadar geçen zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız, yeni bir borçtur. Asıl borcun hukuki nedeni kural olarak haksız eylem, nedensiz zenginleşme veya sözleşme olduğu halde, bu borcun hukuki nedeni asıl alacağın temerrüde uğraması, diğer anlatımla borcun ödenmemesi veya zamanında ödenmemesi gibi bir hukuka aykırılıktır. Munzam zarara dayanan talep hakkı, esas itibariyle bir alacak hakkıdır ve BK’nın 105’inci maddesinde zamanaşımı yönünden de ayrık bir hüküm getirilmemiş olup, bu alacağa da BK’nın 125’inci maddesindeki, on yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. Sürenin başlangıcı da, munzam zararın hukuki yapısından hareketle genel hüküm uyarınca alacağın muaccel olduğu zamandan başlatılacaktır. Somut olayda, kesinleşen mahkeme kararıyla 5.687,62 TL’nin 30.10.1997 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiştir. Asıl davanın açılması, iş bu davadaki munzam zarar talebi yönünden zamanaşımını kesmeyeceğine göre, munzam zarar davasının açıldığı ve davanın ıslah edildiği tarihlerden geriye doğru on yıllık süre içerisinde gerçekleşen zarar bölümünün talep edilmesi mümkün olup, bu süre dışında kalan zarar bölümü ise zamanaşımına uğramıştır. Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan ilke doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. 3-Öte yandan, mahkemece hükme dayanak yapılan kök ve ek bilirkişi raporlarında, yıllık ortalama faiz oranları esas tutularak hesaplama yapılmış ise de bu oranların hangi kriterlere göre saptandığı denetime elverişli olacak biçimde gösterilmediği gibi bu hususta davalı vekilinin bilirkişi raporuna yaptığı itirazlar da değerlendirilmemiştir. O halde, mahkemece davaya konu munzam zarar alacağının tespiti konusunda davalı vekilinin bilirkişi raporuna yaptığı itirazları da değerlendirecek ve denetime açık olacak biçimde bilirkişi raporu aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu hususta yetersiz bulunan bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle de bozulması gerekmiştir. 4- Diğer taraftan, her ne kadar munzam zararın istenebilir olduğu hallerde zarara uğrayanın müterafik kusuru söz konusu edilemez ise de Dairemizin emsal kararlarında da belirtildiği üzere munzam zarar, temel yapısı itibariyle bir tazminat alacağı niteliğinde olduğundan ve bu zararın meydana gelmesinde etkili olan ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durumdan herkes etkilenmiş bulunduğundan açıklanan olguya dayalı olarak tespit edilen zarar miktarından mülga BK’nın 43. maddesi uyarınca uygun bir indirim yapılmak suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken, anılan hususlar nazara alınmadan hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle de bozulmasına karar vermek gerekmiştir. 5- Bozma sebep ve şekline davalı vekilinin yargılama masraflarına ilişkin temyiz itirazının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2), (3) ve (4) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA” karar verilmiştir. Mahkememizce usul ve yasya uygun görülen bozma ilamına uyulmuştur. Bozma ilamı doğrultusunda bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır. 02/05/2016 tarihli bilirkişi heyeti 2. ek raporunun sonuç kısmında özetle “…Davacının munzam zararından ötürü oluşan miktarın dava tarihinden geriye dönük olarak yapılan hesaplamada zararın baliğ olduğu tutar 159.861,37 TL oluşan munzam zararın davacı tarafından davanın ıslah tarihi olan 02.05.2012 tarihinden geriye dönük olarak yapılan hesaplama neticesinde baliğ olduğu tutar 69.409.87 TL olarak belirlenmiştir…” şeklinde görüş bildirilmiştir. Tarafların bilirkişi heyeti 2. ek raporuna itirazlarının değerlendirilmesi için bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır. 17/03/2017 tarihli bilirkişi heyeti 3. ek raporunun sonuç kısmında özetle “…Rapor içerisinde belirttiğimiz üzere, Yüce Yargıtay’ın kararı ile davalı vekilinin itirazları dikkate alınarak yaptığımız İnceleme neticesinde 10 yıllık müruru zaman süresi içinde olması gereken 24.09.2000 tarihindeki 5.687.62 TL’nin 24.09.2010 tarihindeki değeri 32.002.81 TL olarak belirlenmiştir…” şeklinde görüş bildirilmiştir. Tarafların bilirkişi heyeti 3. ek raporuna itirazlarının değerlendirilmesi için bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır. 12/02/2018 tarihli 4. bilirkişi ek raporunun sonuç kısmında özetle “…20.09.2000 tarihi itibariyle 5.687,62 TL tutarındaki anaparanın, 20.09.2010 dava tarihi itibariyle getiri tutarı Denkleştiriri Adalet Dairesine göre; (terditli olarak) T. 24.09.2000-24.09.2010 dönemi için olası getiri tutanma 30.118,78 TL, 2. 30.10.1997-24.09.2000 dönemini Ayrıştırma Yöntemine göre olası getiri tutanma: 31.10.1997-24.09.2010 Dönemi getirisi tutarı 41.538,51 TL 31.10.1997-24.09.2000 Dön em i Olası Getiri Tutar 11.316,71 TL Ayrıştırma Sonrası Olası Getiri Tutarının ise 30.221,80-TL olduğu, 30.10.1997-24.09.2010 dönemi İçin davalı şirketten tahsil ettiği işlemiş faiz tutarının 33.992,26 TL olduğu, bu durumda tahsil ettiği işlemiş faiz tutarının denkleştiriri adalet ilkesine göre hesaplanmış olası geliri tutarından (terdiilİ olarak: 30.118,78 TL veya 30.221,80 TL) daha yüksek olması nedeniyle dava konusu olayda davacının davalı kurumdan tahsil ettiği faizle karşılanamayan munzam zararının oluşmadığı…” yönünde görüş bildirilmiş olup, davacı vekili bilirkişi heyeti 4. ek raporuna itiraz ederek yeni heyetten rapor alınması talebinde bulunmuş olup, bozma sonrası bilirkişi heyetinden alınan ek raporlarda anılan Yargıtay Bozma İlamı’nda bozma sebebi olarak gösterilen hususların ayrıntılı şekilde incelenip değerlendirilmemesi nedeni ile bu hali ile kök rapor ve ek raporlar hüküm kurmaya yeterli görülmediğinden davacı vekilinin yeni heyetten rapor alınması talebi kabul edilerek Doç. Dr. …, … ve Prof. Dr. …’den oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. 03/12/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle “…Yargıtay bozma kararında belirtilmiş olan esaslara uygun olarak yapılmış görünmektedir. Ancak davacımın hak kazanmış olduğu “munzam zarar”, yani “temerrüt faizi ile karşılanamamış olan zarar” tutarından, davacının icra takibi neticesinde tahsil etmiş olduğu temerrüt faizi tutarlarının düşülmesi gerekmektedir. Davalının temerrüde düştüğü tarihten takip tarihine kadarki dönem (temerrüt dönemi) için TAKİP TALEBİNDE talep edilmiş olan işlemiş faiz tutarı 33.992,26 TL’dir. Takip tarihinden davacının asıl alacağını ve işlemiş temerrüt faizi alacağını tahsil ettiği tarihe kadar işlemiş olan temerrüt faizi tutarı, takip dosyasında yer alajn HESAP TABLOSU’na göre, 2.813,43 TL’dir. Buna göre, davacı icra takibi sonucunda toplam (33.992,26 + 2.813,43 =) 36.805,69 TL tutarında temerrüt fai4i tahsil etmiştir. Raporumuzun MALİ KISMINDA, 24.09.2010 tarihi itibariyle toplam munzam zarar tutarı 36.864,61 TL hesaplanmış olup, davacının tahsil ettiği 36.805,69 TL’ljk temerrüt faizi tutarı bundan düşüldüğünde, davacının talep edebileceği 58,92 TİL tutarında munzam zarar alacağı kalmaktadır. Raporumuzun MALI KISMINDA, 02.05.2012 tarihi itibariyle toplam munzam zarar tutarı 21.896,34 TL hesaplanmış olup, davacının tahsil ettiği 36.805,69 TL’ljk temerrüt faizi tutarı bundan düşüldüğünde, davacının talep edebileceği herhanği bir munzam zarar alacağı kalmamaktadır. Şu halde Yargıtay kararında belirtildiği şekilde munzam zarar (temerrüt faifci ile karşılanamamış olan zarar) hesabı yapıldığında ve bu şekilde hesaplanajn munzam zarar tutarından, davacının tahsil etmiş olduğu temerrüt faizi tutarları düşüldüğünde, yukarıda belirttiğimiz gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Takdiri Mahkemeye aittir. 2) Ancak bizim bilimsel kanaatimize göre, somut olayda munzam zararın hesaplanması yöntemi şöyle olmalıdır: a- Dava konusu uyuşmazlık şöyle gelişmiştir: Davalı şirket çalışanı, davacı ile davalı şirket ile arasındaki akdi ilişkiyi ihlal etmek suretiyle davacının 30.10.1907 tarihinde zarara uğramasına yol açmıştır. Davalı şirket, davacının bu zararıpı ödemeyerek, zararı tazmin etme borcunun ifasında 30.10.1997 tarihi itibariyle temerrüde düşmüştür. Bunun üzerine davacı 03.01.2003 tarihinde, bu zararın tahsjili talebiyle dava açmıştır. Dava sonucunda davalı şirket, “davacının zararını 30.10.1997 tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte ödemeye” mahkuin edilmiştir. Davacı tarafından başlatılan icra takibi neticesinde davalı, tazminbt borcunu (5.687,62 TL), işlemiş temerrüt faizi (33.992,26 TL) ile birlikte, 19.08.2010 tarihinde, ödemiştir. Bundan sonra davacı, 24.09.2010 tarihinde, şu anğa incelediğimiz davayı açmış ve bu davada, “tahsil ettiği temerrüt faizi tutarının davacının gerçek zararını karşılamadığını, eğer bu tazminat alacağını zamanında tahsil etmiş olsaydı bunu işletmek suretiyle daha fazla gelir eide edecek olduğunu” iddia etmek suretiyle, “tahsil etmiş olduğu temerrüt faizi tutarı ile karşılanamamış olan zararının, mülga BK.md. 105 deki deyimiyle munzam zararının tahsilini” talep etmiştir. b- Yargıtay Bozma kararında da belirtildiği ve tarafımızca da uygun bulunan görüşe göre; munzam zarar borcu (alacağı), temerrüt nedeniyle doğan yeni ve bağımsız birborçtur (alacaktır). Bu nedenle de, eski mülga BK.md.125’de düzenlenmiş olan 10 yılık genel zamanaşımı süresine tabidir. Munzam zarar alacağı, asıl borçtan bağımsız bir tazminat borcu (alacağı) olduğunja göre; kanaatimizce işbu 10 yıllık zamanaşımı süresi, tazminat alacağının muaccel olduğu (yoksa asıl alacağın muaccel olduğu değil) tarihten itibaren işlemeye başlamalıdır; yani, munzam zararın doğduğu tarihten itibaren işlemeye başlamalıdır. Munzam zarar ise, asıl alacağın ve işlemiş temerrüt faizi alacağımın (yani davacının gecikmeden/temerrütten kaynaklanan gerçek zararını karşılamaya yetmeyen temerrüt faizi alacağının) davacı tarafından tahsil edildiği tarihten itibaren doğduğundan, zamanaşımı süresi bu tarihte işlemeye başlamalıdır, (aynı yönde bakınız: Prof.Dr.Ahmet KILIÇOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, An kata 2007, s.539; Dr. Nami Barlas, Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü İstanbul 1992, s.226). Gerçekten de davacı, davalı tarafından zamanındja ödenmemiş olan asıl alacağını (tazminat alacağını) ve işlemiş temerrüt faifci (gecikme faizi) alacağını tahsil ettikten sonra, tahsil ettiği bu temerrüt faizi alacağının gerçek zararını karşılamamasından dolayı zarara uğramıştır; yaifii davacının zararı bu tarihte doğmuştur. Bu nedenle de zamanaşımı süresi, bu tarihtie işlemeye başlamalıdır. Somut olayda ise, asıl alacak ve işlemiş temerrüt faizi alacağı 19.08.2010 tarihinde tahsil edilmiş olduğundan, 10 yıllık zamanaşınjıı süresi 19.08.2010 tarihinde işlemeye başlamalıdır. Davacı ise, munzam zarbr talebini içeren işbu davayı 24.09.2010 tarihinde açmış olduğundan, davayı zamanaşımı süresi dolmadan önce açtığı kabul edilmelidir. Davalının, davacı ile arasındaki akdi ilişkiyi ihlal edip davacının zarara uğramasına yol açtığı akde aykırı davranış ise, 30.10.1997 tarihinde gerçekleşmiş olup, davajlı davacının zararının tazmin etme borcunun ifasında 30.10.1997 tarihinde temerrüdb düşmüştür Dolayısıyla davalı, davacının uğradığı zararı, 30.10.1997 tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte ödeme yükümlülüğü altına girmiştih Nitekim bu husus, Yargıtayca bozulmuş olan Mahkeme kararının 2’nci sayfasında belirtilmiştir. Fakat davacı, “30.10.1997 ila 19.08.2010 tarihleri arasındaki dönem için tahsil etmiş olduğu, toplam 36.805,69 TL tutarlı temerrüt faizi tutarının, gerçek zararını karşılamadığını, eğer 30.10.1997 tarihinde tazminat alacağını tahsil etseydi bu parayı daha iyi bir surette değerlendirilebileceğini” iddia etmek suretiyle işbu munzam zarar davasını açmıştır. Bu durum nedeniyle kanaatimizce, davacının talebe hak kazanacağı munzam zararın tutar), 30.10.1997 tarihi ile 19.08.2010 tarihi arasındaki dönem için hesaplanmalıdır. Zira davalının davacıya olan tazminat borcunu 30.10.1997 tarihinde ödemeyip bu borcunu ödemede temerrüde düşmesi nedeniyle davacının tazminat alacağına, tahsil tarihi olan 19.08.2010 tarihine kadar toplam 36.805,69 TL temerrüt faizi işlemiştir. Davacı bu temerrüt faizi tutarını tahsil ettiğinde, tahsil etmiş olduğu bu tazminat tutarının gerçek zararını karşılamamış olmasından kaynaklanan zararla uğramıştır. Bunun üzerine de davacı, işbu temerrüt faizi tutarının gerçek zararını karşılamadığı gerekçesiyle munzam zarar davasını açmış ve munzam zararının tahsilini talep etmiştir. c- Sonuç itibariyle kanaatimizce, davacının bu davada tahsilini talep ettiği munzam zararın tutarı, 30.10.1997 ila 19.18.2010 tarihle arasındaki temerrüt döneminin tamamı için hesaplanmalıdır. Ancak, Mahkeme tarafından uyulmuş olan Yargıtay Bozma kararında, farklı şekilde bir hesaplama istenmiş olduğundan, yukarıda belirttiğimiz tarihler arasındaki dönemi kapsayacak bir munzam zarar hesaplaması yapılmasına gerek olmadığı düşünülmüştür. V-SONUÇ Sayın Mahkemenizin görevlendirmesi doğrultusunda Yargıtay bozma ilamının emrettiği hususlarda hesaplama yapıldığı, Yapılan hesaplama neticesinde 24.09.2010 tarihi itibariyle toplam munzam zarar tutarının 36.864,61 TL olduğu, Yapılan hesaplama neticesinde 02.05.2012 tarihi itibariyle toplam munzam zarar tutarının 21.896,34 TL olduğu, Davalının temerrüde düştüğü tarihten takip tarihine kadarki dönem (temerrüt dönemi) için TAKİP TALEBİNDE talep edilmiş olan işlemiş faiz tutarının 33.992,26 TL olduğu; takip tarihinden, davacının asıl alacağını ve işlemiş temerrüt faizi alacağını tahsil ettiği tarihe kadar işlemiş olan temerrüt faizi tutarının, takip dosyasında yer alan HESAP TABLOSU’na göre, 2.813,43 TL olduğu; buna göre, davacının icra takibi sonucunda toplam (33.992,26 + 2.813,43 =) 36.805,69 TL tutarında temerrüt faizi tahsil etmiş olduğu; 24.09.2010 tarihi itibariyle toplam munzam zarar tutarı 36.864,61 TL hesaplanmış olup, davacının tahsil ettiği 36.805,69 TL’lik temerrüt faizi tutarı bundan düşüldüğünde, davacının talep edebileceği 58,92 TL tutarında munzam zarar alacağı kaldığı; 02.05.2012 tarihi itibariyle toplam munzam zarar tutarı 21.896,34 TL hesaplanmış olup, davacının tahsil ettiği 36.805,69 TL’lik temerrüt faizi tutarı bundan düşündüğünde, davacının talep edebileceği munzam zarar alacağı kalmadığı. Yargıtay kararında belirtildiği şekilde munzam zarar (temerrüt faizi ile karşılanamamış olan zarar) hesabı yapıldığında ve bu şekilde hesaplanan munzam zarar tutarından, davacının tahsil etmiş olduğu temerrüt faizi tutarları düşüldüğünde, yukarıda belirttiğimiz gibi sonuçlar ortaya çıktığı…” yönünde görüş bildirilmiş olup, bilirkişi heyeti raporu Yargıtay uygulamasına uygun, denetime elverişli, gerekçeli ve kanaat oluşturmaya yeterli kabul edilmiştir.
Dava, BK.105/1 (eski) madde gereğince alacağın geç tahsil edilmesi nedeni ile geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia olunan munzam zararın tahsili talebine ilişkindir. Munzam zarar, davanın dayanağı olan İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2003/188-2008/327 E.K. sayılı davası ve bu davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 105 maddesi ile 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nun 122/1 maddesinde düzenlenmiştir. BK 105/1 maddesinde “Munzam Zarar” başlığı ile “Alacaklının düçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir.” hükmü yer almakta olup, TBK’nun 122/1 maddesinde “Aşkın Zarar” başlığı ile “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa borçlu kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını ispat etmedikçe bu zararı da gidermekle yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır. Somut olayda değerlendirmenin dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 105/1 maddesine göre yapılması gerekmekte olup, bu alacağa BK’nun 125 maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekmektedir. Yukarıda yazılı Yargıtay İlamı’nda belirtildiği üzere somut olayda 8 ATM’nin 2003/188-2008/327 E.K. sayılı ilamı ile 5.687,62-TL’nin 30/10/1997 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir. Asıl davanın açılması iş bu davadaki munzam zarar talebi yönünden zamanaşımını kesmeyeceğine göre munzam zarar davasının açıldığı ve davanın ıslah edildiği tarihlerden geriye doğru 10 yıllık süre içerisinde gerçekleşen zarar bölümünün talep edilmesi mümkün olup bu süre dışında kalan zarar bölümünün ise zamanaşımına uğradığının kabulü gerekmektedir. BK 105/1 maddesine göre munzam zarar borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsa idi alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Ülkemizde yaşanan “Enflasyon” nedeni ile alacaklının zararının temerrüt faizi ile karşılanmasının mümkün olmayacağı, gecikme halinde faiz ile karşılanmayan zararın varlığı karine kabul edilip bu karinenin aksi davalı borçlu tarafından ileri sürülüp kanıtlanmadığından Yüksek Yargıtay’ın yerleşik uygulaması gereği bedelin ödeme tarihinden itibaren ekonomik etkenler nedeni ile azalan alım gücünün enflasyon, (TEFE, TÜFE-ÜFE) tüketici/eşya fiyat endeksi, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, banka mevduat faiz oranları, yatırım aracı olan altın, memur maaşı ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri unsurların ortalamaları alınmak sureti ile dava tarihine kadar ulaşacak alım gücünün saptanmasının gerektiği anlaşılmakla yerleşik Yargıtay uygulamasına göre düzenlenen ve mahkememizce benimsenen 05/12/2018 tarihli bilirkişi heyeti raporunda yapılan hesaplama neticesinde 24/09/2010 tarihi itibari ile toplam munzam zarar tutarının 36.864,61-TL olduğu, 02/05/2012 tarihi itibari ile toplam munzam zarar tutarının 21.896,34-TL olduğu, davalının temerrüde düştüğü tarihten … 8. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında 04/08/2008 takip tarihine kadarki dönem (temerrüt dönemi) için takip talebinde talep edilmiş olan işlemiş faiz tutarının 33.992,26 TL olduğu, takip tarihinden davacının asıl alacağını ve işlemiş temerrüt faizi alacağını tahsil ettiği tarihe kadar işlemiş olan temerrüt faizi tutarının, takip dosyasında yer alan hesap tablosuna göre, 2.813,43 TL olduğu; buna göre, davacının icra takibi sonucunda toplam (33.992,26 + 2.813,43 =) 36.805,69 TL tutarında temerrüt faizi tahsil etmiş olduğu; 24.09.2010 tarihi itibariyle toplam munzam zarar tutarı 36.864,61 TL hesaplanmış olup, davacının tahsil ettiği 36.805,69 TL’lik temerrüt faizi tutarı bundan düşüldüğünde, davacının talep edebileceği 58,92 TL tutarında munzam zarar alacağı kalmadığı anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM / Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 5.445,50-TL harçtan mahsubu ile bakiye 5.401,10-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 600,00-TL bilirkişi ücreti, 250,00-TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 850,00-TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen dava değeri üzerinden davalı vekili lehine hesaplanan 27.955,55-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde HMK 333 maddesi uyarınca taraflara iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süre içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 07/03/2019

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza