Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/320 E. 2021/750 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2013/320 Esas
KARAR NO : 2021/750

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 11/10/2013
KARAR TARİHİ : 02/12/2021

Mahkememizde açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; tarafların …’da bulunan … Hastanesi’nin devri hususunda mutabık kaldıklarını, hastanenin işleticisinin …Şirketi olduğunu, davalıların, bu anonim şirketin hisselerinin tamamının sahipleriyken mutabık kaldıkları anlaşma gereği anonim şirketin hisselerini davacı …ne devir ve temlik ettiklerini, davalıların sahibi oldukları hisselerin devri esnasında bir taahhütname imzalayarak 30.11.2011 tarihi itibariyle hisseleri devredilen şirketin geçerli ve var olan tüm sözleşmelerini taahhütname ekinde belirttiklerini, aynı tarih itibariyle şirketin alacaklarının tamamını 3 sayfa olarak imzalarıyla liste halinde belirttiklerini, aynı tarih itibariyle şirketin belgeli ve belgesiz tüm borçlarını imzalarıyla listelediklerini, yine aynı tarih itibariyle şirketin stok ve envanterini 34 sayfa halinde taahhütname ekinde listelediklerini, yine aynı tarih itibariyle şirketin üçüncü şahıslarla olan davalarını taahhütname ekinde listelediklerini, aynı tarih itibariyle kendilerinin döneminde şirketin tüm kayıt ve defterlerinin tutulduğunu ve doğru olduğunu beyan ettiklerini, bu nedenle şirkete uygulanacak her türlü idari ve hukuki yaptırımın kendilerince karşılanacağını açıkça kabul, beyan ve taahhüt ettiklerini, aynı taahhütnamede davalıların taahhütlerine aykırı bir durumun oluşması halinde, daha açık bir ifadeyle şirketin beyan edilmeyen bir sözleşmesinin veya üçüncü şahısla olan başka bir davasının ortaya çıkması, varlığı taahhüt edilen alacağın varlığının veya geçerliğinin tartışmalı duruma gelmesi, belirtilen belgeli veya belgesiz borçların dışında başka bir borcun varlığının tespit edilmesi, varlığı beyan edilen stok veya envanterin olmadığının saptanması, herhangi bir mali ve idari inceleme sonucunda belirtilen tarihten önceki döneme ait bir yaptırım uygulanması durumunda bütün sorumluluğun açıkça kendilerine ait olduğunu, bunların tespit edilip bildirilmesi halinde derhal karşılanacağını açık, net ve tartışmasız taahhüt ettiklerini, yine aynı taahhütnamede davalıların, hisse devir bedellerinin bir kısmını davacı …nezdinde bıraktıklarını, her birisi ayrı ayrı adlarına tanzim edilmiş borçlusu davacı …Ş. ve avalistleri diğer davacılar olan bonoları bıraktıkları bu devir bedeli karşılığında teminat olarak aldıklarını, taahhütnamedeki sorumluluklarının doğduğunun bildirilmesi anında bonoları bedelsiz iade edeceklerini de açıkça taahhüt ettiklerini, anlaşılacağı üzere davalıların, davacı …ne devrettikleri hisse senetleri karşılığında devir-satim bedelini tahsil ettiklerini ancak devir-satım bedelinin bir kısmını taahhütlerinin aksine bir durumun gerçekleşerek sorumluluklarının doğması halinde tahsil etmek üzere davacı …nezdinde bırakmış olduklarını, davalıların her birinin sorumluluklarının doğmaması halinde tahsil edeceği bedelin teminatı olmak ve tenkisat yapıldığının bildirilmesi halinde iade edilmek üzere her bir ödeme için ayrı ayrı teminat bonoları aldığını, taahhütnamenin 7. maddesinde açıkça tanımlandığı üzere bu bonoların, devir tahsil ya da teminat amaçlı ciro edilemeyeceğinin belirtildiğini, davalıların belirtilen taahhütnamedeki taahhütlerine aykırı olarak gerçekleşen hususları … tarihinde, … 24. Noterliği’nden, … yevmiye numarasıyla keşide edilen ihtarnameyle davalılara ayrı ayrı bildirildiğini, tespitlerin geç yapılmış olmasının, ilk ödemenin vadesinin gelmiş bulunmasının yapılan görüşmelerde genel olarak sorunun çözümleneceği imajının uyanması üzerine 30.11.2012 vadeli bonolar davalılara ödendiğini, geçen süre zarfında davalıların uzlaşmaya yanaşmaması üzerine … 24. Noterliği’nden, … ve … tarihinde, … ve … yevmiye numaralarıyla keşide edilen ihtarnamelerle tenkis edilmesi gereken son tutarların davalılara bildirildiğini, ihtarnamelerde belirtildiği üzere, 30.11.2011 itibariyle şirketin cari hesap borçları toplamının 1.848.965,85-₺, doktor paylarının 1.616.534,10-₺ olmak üzere toplam 3.465.499,95-₺ satıcılar borcunun bulunduğunu, davalılarca taahhütnamenin 3 numaralı maddesinde açıkça taahhüt edilmesine rağmen, 30.11.2011 şirketin satıcılar borcunun 4.334.773,24TL olduğunun net bir şekilde tespit edildiğini, böylece davalıların anılan taahhütnamenin 3. maddesine aykırı olarak 916.516,33-₺ daha az borç varlığını beyan ettiklerinin anlaşıldığını, davalıların taahhütnamelerinde açıkça imzalarıyla tasdik ettikleri listede belirtilenler dışında hisse devri yapılan şirketin bir borcunun varlığının tespit edilmiş olması halinde borcun bildirilmesi durumunda derhal ödeneceğini beyan ve taahhüt ettiklerini, bu bedel ihtarname ile istenildiği halde ödenmediği gibi ödenmeyeceği yolunda cevabı ihtarnameler keşide edildiğini, taahhütnamenin 2. maddesinde davalıların kendi imzalarıyla beyan ettikleri alacakları içerisinde yer alan, hasta muayene veya işlemleri nedeniyle elde edilecek gelir içerisinde bulunan doktor hak ediş payları taahhütnamenin 3. maddesinde herhangi bir şekilde taahhüt edilmemiş olduğunu, bu nedenle, 30.11.2011 öncesi döneme ait varlığı taahhüt edilen bu alacakların içerisinde bulunan ve doktorlara ödenmesi gereken bedellerin de bulunmadığını, dolayısıyla bu bedellerin hisse devri yapılan şirketin gerçek alacağı olmayıp tahsil edip ödemesi gereken bedeller olduğunu, bu bedeller doktorlara ödendiği için 2. maddede taahhüt içerisinde yer alan alacakların tam olarak tahsil edilmemiş olduğunu, bu bedellerin alacak olarak bir an için tahsil edildiği düşünülse bile, bu defa taahhütnamenin 3. maddesinde yer almayan, belgesiz bir borç kaleminin ödenmiş olacağını, bu şekilde ödenen veya ödenmesi gereken doktor hak edişleri toplamının 448.276,00-TL olduğunu, böylece davalıların anılan taahhütnamenin 2. maddesine aykırı olarak varlığı taahhüt edilen alacak tutarının aslında 448.276,00-TL borcu içinde ihtiva eder şekilde fazla beyan edildiğinin anlaşıldığını, davalıların taahhütnamelerinde açıkça imzalarıyla tasdik ettikleri listede belirtilen alacakları dışında bir alacağının bulunmadığını taahhütnamenin 2. maddesinde hisse devri yapılan şirketin açıkça imzalarıyla tasdik ettikleri listede belirtilenler dışında bir borcunun bulunmadığını, taahhütnamenin 3. maddesinde beyan ettikten sonra aykırı durumun tespit edilmiş olması ve bildirilmesi durumunda derhal ödeneceğini beyan ve taahhüt ettiklerini, bu bedelin ihtarname ile istenildiği halde ödenmediği gibi ödenmeyeceği yolunda cevabi ihtarnameler keşide edildiğini, taahhütnamenin 6. maddesinde davalıların, 30.11.2011’den önceki döneme ait her türlü maddi yaptırım, borç ve cezalarının kendilerine ait olduğunu, bu talebin bildirilmesi halinde derhal ödeneceğini açıkça taahhüt ettiklerini, 30.11.2011 öncesi döneme ait olarak SGK’ya 140.721,00-₺ ceza ödendiğini veya kurum tarafından yapılması gereken ödemelerden kesinti yapıldığını, bu bedelin ihtarnameyle istenildiği halde ödenmediği gibi ödenmeyeceği yolunda cevabi ihtamameler keşide edildiğini, taahhütnamenin 5. maddesinde. 30.11.2011 tarihi itibariyle devam eden davalar listesini imzalarıyla davalıların beyan ederek başka bir davanın olmadığının varsa tespit edilmesi halinde derhal bedelinin kendileri tarafından karşılanacağını beyan ve taahhüt ettiklerini, … 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan bir davanın listede yer almadığını ve bunun doktor …’ın gerçekleştirdiği operasyon hatası neticesinde ödenmesi gereken tazminat olduğunun saptandığını ve 17.613,00-TL’nin davacıya ödendiğini, bu bedelin ihtarnameyle istenildiği halde ödenmediği gibi ödenmeyeceği yolunda cevabi ihtarnameler keşide edildiğini, taahhütnamenin 2. maddesinde davalıların kendi imzalarıyla beyan ettikleri listede belirtilen alacakların varlığını ve gerçekliğim taahhüt ettiklerini, bu listede yer alan alacak tutarının 29.879,00-₺ fazla olduğunu, gerçekte bu alacağın var olmadığının saptandığını, bu bedel ihtamameyle istenildiği halde ödenmediği gibi ödenmeyeceği yolunda cevabi ihtarnameler keşide edildiğini, taahhütnamenin 3. maddesinde yer alan davalıların kendi imzalarıyla beyan ettikleri listede yer alanlar dışında çalışanlarına herhangi bir borcunun olmadığı açıkça taahhüt edildiğini, şirket çalışanı …’ın işten ayrılmasıyla kendisine 65.251.00-₺ kıdem, ihbar ve izin ücretleri ödendiğini, bu bedelin listelerde yer almadığını, … isimli çalışana iş akdinin feshi ile kıdem ve izin parası 12.517,00-₺ ödendiğini, Bu bedelin de listede yer almadığını, ayrıca listedeki kıdem ve izin ücretlerinin giydirilmiş ücret üzerinden değil, net ücret üzerinden hesap edildiğini, bunun farkı da 22.283,00-₺ olduğunu, bu 3 kalemin toplamı olan 100.051,00-₺’nin ihtarnameyle istenildiği halde ödenmediği gibi ödenmeyeceği yolunda cevabi ihtarnameler keşide edildiğini, taahhütnamenin 3. maddesinde davalıların kendi imzalarıyla beyan ettikleri listelerde yer alanlar dışında üçüncü şahıslara listesiz bir borcun olmadığının da beyan ve taahhüt edildiğini, operatör Doktor …’nun, 19.01.2011 günü yaptığı bir operasyondaki tıbbi hata nedeniyle üçüncü şahıslara 7.780,00-₺ ödenmek zorunda kalındığını, bu bedelin de ihtarnameyle istenildiği halde ödenmediği gibi ödenmeyeceği yolunda cevabi ihtarnameler keşide edildiğini, ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere 320 muhasebe hesap kodlu satıcılar hesabındaki borçların eksik bildirilmesi nedeniyle toplam 916.516,33-₺’nin alacaklar listesinde varlığı bildirilen alacakların içerisinde yer alan doktor hakkedişlerinin gerçek bir alacak olmaması ve/veya bildirilmemesine rağmen borçlar listesinde doklor paylarının yer almaması nedeniyle toplam 448,276,00-₺’nin 30.11.2011’den önceki döneme ait yaptırımların davalılar tarafından ödeneceği taahhüdü nedeniyle 140.721,00-₺’nin; bildirilen dava dilekçesinde yer almayan dava nedeniyle ödenen 17.613,00-₺’nin; fazla beyan edilen alacak toplamı 29.879,00-₺’nin; ödenen kıdem ve izinlerin taahhütname ekinde yer alandan fazla olması nedeniyle 100.051,00-₺’nin; belgesiz borç olması nedeniyle 7.780,00-₺’nin, toplamda 1.660.846-₺’nin davalıların sorumluluğunda olması gerektiğini belirterek tüm bu sebeplerden dolayı davalıların açık taahhütlerine aykırı gerçekleşen durumlar nedeniyle satım bedelinden tenkis edilmesi gereken 1,660,846,00-TL’nin tenkis edilmeyeceği yolundaki davalı iddiaları tahtında oluşan hukuki çekişmenin (muarazanın) tespitini; davacıların 1.660.846,00-TL borçlu olmadıklarının ve böylece davalılara ödenmesi gereken satım bedelinden bu rakamın tenkis edilmesi gerektiğinin tespiti suretiyle çekişmenin (muarazanın) önlenmesinin teminini; davalılar elinde bulunan 30.11.2013 vadeli teminat bonolarının dava konusu tutar kadar bedelsiz kaldığının tespitini, yargılama süresince davacıların herhangi bir icra takibine muhatap olarak zarara uğramalarını önlemek için borçlusu davacı …Ş., avalistleri diğer davacılar …, … ve … olan 30.11.2013 vadeli üzerinde teminat ve ciro edilemez kaydı bulunan bonoların dava sonuna kadar takdir edilecek teminat karşılığında icraya konulmasının durdurulmasını talep ve dava etmiştir.
Yargılama aşamasında davacı tarafa her bir davalı yönünden taleplerini açıklamak üzere süre verilmiş olup, davacı taraf vekili 20/12/2015 tarihli beyan dilekçesinde her bir hisse devredenin dava konusu satım sözleşmesinde belirtilen bedelden devredilen şirkette sahip oldukları hisse oranına göre pay aldıklarını, devrettikleri hisse oranına isabet eden tutarın yazılı olduğu bonoların hisse sahiplerine teslim edildiğini, müddeabihin 1.660.846,00-₺ olduğunu, neticeten dava müddeabihini her bir davalı açısından karşısında belirtilen tutarlar oranında talep ettiklerini belirterek buna göre …’den 737.124,93-₺’nin, …’den 321.747,40-₺’nin, …’den 99.027,95-₺’nin, …’dan 37.202,95-₺’nin, …’den 38.033,38-₺’nin, …’dan 31.223,91-₺’nin, …’dan 68.426,86-₺’nin, …’dan 13.120,69-₺’nin, …’den 33.216,93-₺’nin, …’den 4.816,46-₺’nin, …’dan 16.608,46-₺’nin, …’den 16.608,46-₺’nin, …’tan 4.318,20-₺’nin, …’den 11.459,84-₺’nin, …’dan 4.982,54-₺’nin, … (…) ‘dan 153.462,17-₺’nin, …’den 1.660,85-₺’nin, …’den 9.466,82-₺’nin, …’dan 8.304,23-₺’nin, …’den 1.660,85-₺’nin, …’dan 1.494,76-₺’nin, …’den 4.318,20-₺’nin, …’ten 5.148,63-₺’nin, …’dan 8.304,23-₺’nin tahsilini talep ettiklerini beyan etmiştir.
Davalılara usulünce tebligat yapılmış olup, bir kısım davalılar davaya karşı beyanda bulunmamıştır. Davaya karşı beyanda bulunan davalılardan;
Davalı … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davanın hukuki ve fiili dayanaktan yoksun olduğunu, davacıların kötü niyetli olup satın aldıkları hisselerin bedelini ödememek için 30/11/2012 tarihli ilk bononun ödenmesini de durdurmaya çalıştıklarını ve ihtarname yolladıklarını ancak iddia edilen tutarlarda tenkise tabi tutulacak bir borç olmadığı anlaşılınca bono bedellerini ödediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; eski TTK 25/b-4 maddesinde ticari satış sözleşmelerinden kaynaklanan davalarda uygulanan zamanaşımı süresinin düzenlenmiş olduğunu, bu madde hükmüne göre zamanaşımı süresinin 6 ay olduğunu, hisse devir işleminin 30/11/2011 tarihinde gerçekleştirildiğini, iş bu davanın 11/10/2013 tarihinde açıldığını, bu durumda 6 aylık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, bu nedenle öncelikle zamanaşımı yönünden davanın reddi gerektiğini, davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; eski TTK 25/b-4 maddesinde ticari satış sözleşmelerinden kaynaklanan davalarda uygulanan zamanaşımı süresinin düzenlenmiş olduğunu, bu madde hükmüne göre zamanaşımı süresinin 6 ay olduğunu, hisse devir işleminin 30/11/2011 tarihinde gerçekleştirildiğini, iş bu davanın 11/10/2013 tarihinde açıldığını, bu durumda 6 aylık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, davacılardan … Tic. A.Ş.’nin davalılardan satın aldığı …A.Ş.’deki hisselerini 3. Kişilere devir etmiş olduğunu, iş bu devir sebebi ile davacının davada aktif husumet ehliyeti olmadığını, bu nedenle öncelikle zamanaşımı ve husumet yönünden davanın reddi gerektiğini, davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili aşamalarda tekrarladığı cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’in dosyaya sunulan … 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …E.K. sayılı veraset ilamından 19/03/2020 tarihinde vefat ettiği, mirasçı olarak …, …, …’in kaldığı, adı geçen mirasçılar vekili tarafından dosyaya vekaletname sunulduğu, bu durumda … aleyhine açılan davada taraf teşkilinin sağlanmış olduğu anlaşılmış olup, dahili davalılar vekili aşamalardaki beyanında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce, taraflarca dosyaya delil olarak sunulan “Taahhütname” başlıklı belgeler, ihtarnameler, hesap özetleri, mahkeme ilamları vs. tüm deliller ile taraflarca dosyaya sunulan hukuki mütalaalar incelenmiştir.
Somut olayda davalıların, davacı …’deki hisselerini 30/11/2011 tarihinde davacı … Tic. A.Ş.’ye devir ve temlik ettikleri, bu devre ilişkin olarak “Taahhütnamedir” başlıklı 2 ayrı belgenin düzenlendiği sabittir. Hisseleri devralan (davacının) taahhütnamesinin incelenmesinde “….’nin yetkilisi olarak 30.11.2011 günü düzenlenerek lehtarlarına teslim edilen, üzerlerinde …, … ve … A.Ş.’nin avalinin bulunduğu bonolardan herhangi birinin haklı bir sebebe dayanılmaksızın vadelerinde ve tam olarak ödenmemesi halinde henüz vadesi gelmemiş diğer tüm bonolar’ın herhangi bir bildirim, ihbar ya da ihtara gerek olmaksızın muaccel hale geleceğini, zamanında ödenmeyen her bir bono bedeli kadar cezai şart uygulanacağını, bonolar’dan sonuncusu ödenene kadar satıcıların rızası olmaksızın …A.Ş.’de sahibi olduğumuz hisselerimizi şirket ortak sayısını beşe tamamlamak amacıyla 30 Kasım 2011 tarihinde yapılacak devir dışında devretmeyeceğimizi ve…A.Ş.’nin de satıcıların rızası olmaksızın malvarlığını devretmeyeceğini, … A.Ş. ile … A.Ş. arasında tesis edilen 02.06.2020 vadeli ve aylık taksitler halinde ödenmesi kararlaştırılan orta-uzun vadeli yatırım kredisinin güncel riski dolayısıyla …’in … A.Ş.’deki hesabına konan blokajın 30.11.2012 tarihine kadar kaldırılacağını, bu tarihe kadar blokajın tamamen çözülmemiş olması halinde …’in her türlü zararını karşılayacağımızı, …A.Ş.’nin … ve …’e olan borçlarının 30.06.2012 tarihine kadar ödeneceğini, 30.11.2011 günü düzenlenip teslim edilen ve yukarıda özellikleri belirtilen bonolardan tenkis yapılmasını gerektirecek bir durumun oluşması halinde veya satıcıların 30.11.2011 tarihli Taahhütnamelerindeki beyan ve taahhütlerine aykırılıktan doğan diğer taleplerimizin oluşması halinde öncelikle hususun bono lehtarlarına 30 gün içerisinde, ve her halükarda ilgili hak düşürücü sürelere aykırılık teşkil etmeyecek şekilde, yazılı olarak bildirileceğini, durumun özelliğine göre yargı yoluna giderek tenkisi gereken durumun hukuken bertarafı amacıyla her türlü çalışmayı yapacağımızı ve/veya bu çalışmanın yapılması amacıyla lehtarlara gerekli her türlü hukuki yetkinin verileceğini, yargı sürecinin tenkise konu durumu bertaraf edecek şekilde sonuçlanması durumunda eğer tenkis edilmiş bir tutar varsa tenkis edilen tutarını yasal faiziyle birlikte hak sahibine ödeneceğini beyan, kabul ve taahhüt ederiz. … olarak yukarıda bahsedilen bildirim veya işbirliği yükümlülüğümüze aykırı hareket etmemiz halinde satıcıların 30.11.2011 tarihli Taahhütnamelerinden herhangi bir yükümlülükleri doğmayacağını da beyan ve kabul ederiz.” şeklinde düzenlenmiş olduğu görülmüştür. Hisseleri devreden (davalıların) taahhütnamelerinin incelenmesinde “… adresinde faaliyet gösteren … A.Ş.’nde sahip olduğumuz hisselerin tamamını devreden aşağıda imzası, adresi, TC Kimlik Numarası, ad ve soyadları olan bizler; 1-Paylarımızı ve dolayısıyla hisse senetlerimizi devir ve teslim alan …’ye sahip olduğumuz hisse senetlerini devrettiğimiz …A.Ş.’nin 30.11.2011 tarihi itibariyle üçüncü şahıslarla arasında varolan ve halen cari bulunan tüm sözleşmelerin iş bu taahhütnamenin ekinde ve altında imzamız olan listedekilerle sınırlı olduğunu, üçüncü şahıslar ve şirket ortaklarıyla arasında borç doğuracak herhangi bir başka sözleşmenin bulunmadığını, bu sözleşmelerin aslının devralanlara teslim edildiğini, teslim edilen her bir sözleşmenin fotokopisi üzerinde Av. … ile şirket yetkilisi …’in ıslak imzasının ve imza tarihinin bulunduğunu, tanımlanan bu sözleşmeler dışında paylarımızı devrettiğimiz … A.Ş. ile buna bağlı olarak devralınan şirketlerin” başkaca herhangi bir sözleşmeden dolayı borç altına girmeyeceğini, şirketten bu taahhüdümüzde belirtilen sözleşmeler dışında başka bir sözleşmeye dayanılarak herhangi bir talepte bulunulması halinde iş bu talebi karşılayacağımızı, belirtilen sözleşmeler dışındakilere istinaden ödeme yapılması durumunda ödemenin tarafımıza rücu edilebileceğini, iş bu taahhüdümüzün her birimizi ayrı ayrı bağladığını; 2- Paylarımızı ve dolayısıyla hisse senetlerimizi devir ve teslim alan … A.Ş.’ne sahip olduğumuz hisse senetlerini devrettiğimiz … A.Ş.’nin 30.11.2011 Tarihi itibariyle alacaklar listesinin iş bu taahhütnamenin ekinde 3 sahifeden ibaret listede belirtilenler şeklinde olduğunu, şirketin herhangi bir alacağının gizlenmediğini, şirketin normal işleyişi sırasında hasta muayenesi ve tedavilerinden kaynaklanan doğabilecek alacaklar dışında listede belirtilmemiş … A.Ş. ve buna bağlı olarak devralınan şirketlerin bir başka alacağının bulunmadığını, iş bu taahhütnamenin verildiği günden itibaren 5 sene içerisinde beyan etmediğimiz ve şirket varlığından herhangi bir nedenle dışarıya çıkarılmış ve beyan edilmemiş bulunan bir alacağın varlığının saptanması durumunda bu alacağın tamamen devralanlara ait olacağını kabul ettiğimizi, alacağın herhangi bir şekilde tarafımızca veya üçüncü şahıslarca tahsil edilmiş olması anında alacak tutarını defaten devralanlara ödeyeceğimizi iş bu taahhüdün her birimizi şirketteki hisselerimiz oranında ayrı ayrı bağladığını; 3-Paylarımızı ve dolayısıyla hisse senetlerimizi devir ve teslim alan …’ne sahip olduğumuz hisse senetlerini devrettiğimiz … A.Ş.’nin 30.11.2011 tarihi itibariyle tüm belgeli ve belgesiz borçlarının her birimizin her sayfasında ayrı ayrı imzasının bulunduğu ekteki listede belirtilenlerden ibaret olduğunu, şirketin belirtilen borçlar dışında üçüncü şahıslara, ortaklarına ve çalışanlarına başkaca bir borcunun bulunmadığını, … A.Ş.’nin ve buna bağlı olarak devralınan şirketlerin üçüncü şahıslara, ortaklara ve çalışanlarına karşı listelerde belirtilen tutar dışında bir borcunun doğmuş olduğunun tespit edilmesi halinde bu borcu ödeyeceğimizi, üçüncü şahıslar veya çalışanlar tarafından herhangi bir şekilde devredilen şirkete alacak talebi iletilmesi halinde bu alacağın muhatabının bizler olduğunu, herhangi bir şekilde üçüncü şahıslar, ortaklar ve çalışanlara karşı listede belirtilenler dışında bir ödeme yapılması halinde bu ödemenin tarafımıza rücu edilebileceğini iş bu taahhüdün her birimizi şirketteki hisselerimiz oranında ayrı ayrı bağladığını; 4- Paylarımızı ve dolayısıyla hisse senetlerimizi devir ve teslim alan …’ne sahip olduğumuz hisse senetlerini devrettiğimiz … A.Ş.’nin 30.11.2011 tarihi itibariyle tüm demirbaş, stok ve diğer envanterlerin ekte bu başlıkla tanzim edilmiş 34 sahife halindeki şirket yetkilisi … ile birlikte tespitleri gerçekleştiren …’ın imzasının bulunduğu listedeki belirtilenlerden ibaret olduğunu, iş bu taahhüdümüzü takiben 7 gün içerisinde belirtilen varlığın tamamının şirket yetkilisi … ile devralanlar adına … arasında imzalanacak teslim ve tesellüm tutanağıyla bu varlığın teslim edileceğini, teslim sırasında kullanılmakla tükendiği için eksilen veya kullanımı işin taahhüt tarihinden sonra şirket varlığına girenler müstesna olmak üzere herhangi bir malzemenin ya da listede belirtilen kalemin teslim edilmemiş olması halinde cari bedelini talep halinde devralanlar … A.Ş’ye ödeyeceğimizi, … A.Ş. ve buna bağlı devralınan şirketlerin şirket devri nedeniyle herbangi bir varlığının devir tarihinden önce gizlenmediğini, iş bu taahhüdün her birimizi şirketteki hisseler oranında bağladığını, 5- Paylarımızı ve dolayısıyla hisse senetlerimizi devir ve teslim alan …A.Ş. ve Grubuna karşı paylarımızı devrettiğimiz …A.Ş.’ne sahip olduğumuz hisse senetlerini 30.11.2011 tarihi itibariyle üçüncü kişilerle arasında devam eden davaların ekte bu başlıkla tanzim edilen ve altında imzamız bulunan listeden ibaret olduğu, bu davalardan doğacak her türlü hak ve alacak ile borçların şirket tüzel kişiliğinde tahakkuk edeceğini, davaların sonlanması durumunda hisse devri yapılan ve buna bağlı şirketlerin borç altına girmesi gerçekleşirse bu talebi defaten ödeyeceğimizi, herhangi bir şekilde ödeme yapılması ve talebin karşılanması durumunda, ödenen bedelin tarafımıza rücu edilebileceğini, listede belirtilenler dışmda herhangi bir talep ve davanın ortaya çıkması ya da 30.11.2011 tarihinden önce gerçekleşen herhangi bir hadise nedeniyle üçüncü şahıslar tarafından şirkete dava açılması durumunda davaya konu tüm taleplerin kaybedilmesi halinde tarafımızca karşılanacağını, karşılanması halinde ise bedelin aynen tarafımıza rücu edilebileceğini, bu taahhüdümüzün hissemiz oranında her birimizi ayrı ayrı bağladığını; 6- Paylarımızı ve dolayısıyla hisse senetlerimizi devir ve teslim alan …A.Ş.’ne sahip olduğumuz hisse senetlerini devrettiğimiz … A.Ş.’nin ve buna bağlı devralınan tüm şirketlerin 30.11.2011 tarihine kadar bütün defter ve kayıtlarının doğru tutulduğunu, herhangi bir mali veya idari inceleme sonucunda şirketin 30.11.2011 tarihinden önceki uygulama, eylem, sonuç ve bildirimler nedeniyle ceza yaptırımıyla karşı karşıya kalmayacağını, bu tarihten önceki döneme ait …A.Ş. ve buna bağlı devralınan şirketler aleyhine tahakkuk edecek her türlü maddi yaptırımın ve borcun ya da cezanın tarafımıza ait olduğunu, böyle bir talep yöneltilmesi halinde bu talebi bertaraf için defaten ödeme yapacağımızı veya böyle bir talep nedeniyle ödeme durumunda her birimize ayrı ayrı hissemiz oranında rücu edilebileceğini; 7- Bu taahhütlerimiz karşılığında hisse devir bedelinden bir kısmını devralanlar nezdinde alacağımız olarak bıraktığımızı, bu alacağımız karşılığında her birimiz ayrı ayrı adımıza tanzim edilmiş, …, … ve … A.Ş.’nin keşideci … A.Ş. lehine avalinin bulunduğu 30.11.2012, 30.11.2013, 30.11.2014, 30.11.2015 ve 30.11.2016 vadeli ciro edilemez ve teminat için olduğu klozunu içeren bonolar (“Bonolar”) aldığımızı, bu bonoları herhangi bir şekilde üçüncü şahıslara devir, tahsil ya da teminat amaçlı ciro etmeyeceğimizi, yukarıdaki taahhütlerimiz kapsamında ödememiz gereken bedellerin öncelikle bu bonolar karşılığında tutulan bedelden tahsil edileceğini, böyle bir tahsilatın yapılmasının bildirilmesi halinde bonoyu derhal bedelsiz kaldığı için keşideciye iade edeceğimizi, herhangi bir sorumluluğumu gerektiren durumun doğmadığı ahvalde vadesinde bonoyu keşideciye ibraz suretiyle tahsil edeceğimizi, bononun şahsımız ve/veya yasal mirasçılarımız ya da yetkili vekillerimiz dışında tahsil talebinin yöneltilmesi durumunda bono bedeli kadar cezai şart ödeyeceğimizi, … A.Ş. tarafından vade tarihine kadar bono gereği mahsup işleminin yapıldığını bildiren herhangi bir ihtarname keşide edilmesi halinde senedi protesto ettirmeyeceğimizi; 8- İş bu taahhüdümüzün bilerek saklanmış ve hile ile oluşturulmuş durum, konu ve olaylar ile kamusal borç ve cezalar dışında; 30.11.2016 tarihine kadar geçerli ve hisse için her birimiz açısından, her birimize sorumluluk anına kadar yapılmış ödemelerle sınırlı olduğunu Beyan, kabul ve taahhüt ederiz.” şeklinde düzenlenmiş olduğu görülmüştür. Anılan taahhütname gereği devir bedelinin bir kısmına ilişkin teminat olarak keşidecisi davacı … Tic. A.Ş., avalistleri ise davacılar …, … ve … olan 30/11/2012, 30/11/2013, 30/11/2014, 30/11/2015 ve 30/11/2016 vadeli bonoların davalılara verildiği, davacı tarafın hisse devri sırasında beyan ve taahhüde aykırı oluşan tutarın toplam 1.660.846,00-₺ olduğunun tespiti sureti ile taraflar arasındaki muarazanın giderilmesi ve bu bedelin alım bedelinden indirilmesi, teminat olarak verilen 30/12/2013 tarihli bonoların bedelsiz kaldığının tespiti talebi ile iş bu davayı açtığı anlaşılmıştır. Uyuşmazlık davacı tarafın hisse devir bedelinin bir kısmına ilişkin teminat olarak davalılara vermiş olduğu bonolardan dolayı davalılarca yukarıda yazılı taahhütnameye aykırı davranılması sebebi ile davacı tarafın alacaklı olup olmadığının tespiti ve davalılara verilen 30/12/2013 tarihli bonoların tenkisinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Açıklandığı üzere devredilen hisseler bakımından hukuki ve ekonomik ayıpların varlığının gizlendiği öne sürülerek iş bu dava açılmış olup, davaya konu işlem 6098 sayılı TBK’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleşmiş olduğundan somut olayda eBK hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Davalılarca hisse devrine ilişkin düzenlenen taahhütnamede sorumluluğun 30/11/2016 tarihine kadar devam ettiğine dair yer alan düzenleme ve konuya ilişkin olarak eBK md. 207’de yer alan düzenleme gereği somut olayda zaman aşımı süresinin dolmamış olduğu, iş bu davanın davacılarının hisse devir bedeline karşılık davalılara verilen davaya konu bonoların keşidecisi ve avalisti oldukları, bu durumda davanın niteliği gereği tüm davacıların aktif dava ehliyetinin olduğu anlaşılmakla bir kısım davalıların zaman aşımı ve husumet itirazları kabul edilmemiştir.
Davacı taraf vekili 28/11/2013 tarihli duruşmadaki imzalı beyanında davalılar …, …, …, …, … ve … aleyhine açılan davadan feragat etmiştir. Uyuşmazlık, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri niteliktedir. HMK 307-315 maddeleri gereğince davadan feragat davaya son veren taraf işlemi olup hüküm ifade etmesi karşı tarafın veya mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Bu nedenlerle davalılar …, …, …, …, … ve … yönünden davanın feragat nedeni ile reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
Davalılar …, …, … (mirasçıları), …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … aleyhine açılan davada ise uyuşmazlığa konu hususların değerlendirilmesi için taraflarca dosyaya sunulan deliller, mahkememizce celp edilen bilgi ve belgeler ile davacı tarafın dava konusu döneme ilişkin ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. 1. bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 05/01/2016 tarihli kök raporun sonuç kısmında “…1.30.11.2011 tarihi itibariyle davalıların varlığını veya yokluğunu taahhüt ettiği borç ve alacakların farklılığından kaynaklanan sorumluluklarının bulunduğu, davacının iş birliği ve bildirim yükümlülüğü hususuna uymamasını veya geç uymasının taahhütten kaynaklanan borçları sonlandırmayacağı; 2. Yukarıdaki hesaba göre aşağıdaki tabloda kısaca davacının talepte haklı olduğu alacak belirtilmiştir. Borçlar hesabı farkı 878.973,29 TL 30.11.2011 öncesi doktor payları 448.275,95 TL Sgk ödenen cezalar 140.297,42 TL … 17.613,00 TL hareketsiz hesap 29.853,09 TL … 65.261,04 TL … 13.374,64 TL, TOPLAM 1.593.648,43 TL Nihai maddi ve hukuki değerlendirmesi sayın mahkemenize ait olmak üzere davacıların alacak talebinin yerinde ve 1,593.648,43 TL olduğu…” yönünde görüş belirtilmiştir. Tarafların bilirkişi heyeti raporuna karşı itirazlarının değerlendirilmesi kaydı ile bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır. 12/07/2016 tarihli 1. bilirkişi heyeti ek raporunun sonuç kısmında “…30.11.2011 tarihi itibariyle davalıların varlığımı veya yokluğunu taahhüt ettiği borç ve alacakların farklılığından kaynaklanan sorumluluklarının bulunduğu, davacının iş birliği ve bildirim yükümlülüğü hususuna uymamasının veya geç uymasının taahhütten kaynaklanan borçları “doğmamış haktan peşinen feragat edilemez” yönündeki evrensel hukuk ilkesi gereği sonlandırmayacağı; 2. Aşağıdaki tabloda kısaca davacının talepte haklı olduğu alacağın tekrar belirtildiği, TOPLAM 1.593,648,43 TL, Davacının talepte haklı olduğu bu tutarın taahhütnamenin 7. maddesine göre 30.11.2013 tarihli bonodan mahsubunun veya tenkisinin mümkün olduğu, 1.593,648,43 TL menfi tespit talebinin kısmen yerinde bulunduğu, ödeme günü 30.11.2013 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden 788.505,48 USD’nin 30.11,2013 tarihli bonodan devredilen pay sahipliği nispetinde davalılara bölüştürülerek indirilmesi gerektiği, davacının talebi karşılanacaksa 30.11.2013 vadeli teminat bonosunun 788.505.448 USD’lik kısmının karşılıksız kaldığı…” yönünde görüş bildirilmiştir. Tarafların kök ve ek rapora itirazlarının değerlendirilmesi için bilirkişi heyetinden 2. ek rapor alınmıştır. 19/09/2018 tarihli 1. bilirkişi heyeti 2. ek raporunun sonuç kısmında “…İİK m.72 uyarınca, tüm davacıların taraf ehliyetinin bulunduğu, Davacıların Taahhütnamesi’nde yer alan davalıların sorumsuzluğuna ilişkin düzenlemenin davacının tek taraflı irade beyanına dayanması nedeniyle hukuken geçerli olmadığı, Söz konusu düzenlemenin geçerli kabul edilmesi ihtimalinde dahi, hem davalılar tarafından imzalanmış taahhütnamenin varlığı hem de eBK m.99 ve196’a aykırılık nedeniyle, işbu düzenlemenin yine geçerli kabul edilemeyeceği, Söz konusu düzenlemenin ayrıca “külfer” niteliğinde de olmadığı, Davacı …Ş.’nin, Mikrocerrahi A.Ş.’de sahip olduğu payları davalı/satıcıların rızası olmaksızın devretmesi halinin, Davacıların Taahütnamesi’ne aykırılık teşkil etmediği, dolayısıyla davalıların sorumluluğunun devam ettiği, eBK m207/f.3’ün yanı sıra Davahların Taahhütnamesi’ndeki davalıların sorumluluğunun “30.71.2016 tarihine kadar” devam ettiğine ilişkin düzenleme uyarınca, zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı, Davalıların hesaplama konusundaki ek rapora ilişkin itirazlarının. kök rapora yapmış oldukları itirazlar ile aynı nitelikte olduğu ve itiraz ettikleri konularda yeni bir belge de sunmadıkları; bu nedenle kök ve ek raporumuzdaki hesaplama konusunda yapılmış değerlendirmelerimizin değiştirilmesini gerekli kılan bir durum söz konusu olmadığı…” yönünde görüş bildirilmiştir. Kök rapor, 1. ve 2. ek rapor hüküm kurmaya yeterli görülmediğinden yeni bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. 06/02/2020 tarihli 2. bilirkişi heyeti kök raporunun sonuç kısmında “…Mahkemece, davacıların taahhütname uyarınca bildirim ve işbirliği yükümlülüğünün bir külfet olarak değerlendirilmesi halinde, davacıların bu külfeti yerine getirmediği, bu nedenle bir alacak hakkına sahip olmayacakları sonucuna varmak gerekmektedir. B. Buna karşılık, Sayın Mahkemece, davacıların henüz doğmamış haktan feragat edeceğine kanaat getirilirse; bu takdirde davacı alacağının doğacağı ve Davacıların talep edebileceği alacak tutarının; :Satıcılara Borçlar hesabında eksik hesaplanan 1 868.973,29-₺ Dr. …’a yapılan kıdem tazminatı öd. 26.400,00-₺ Doktor payları 1448.275,95-₺, … 16.845,00-₺, … 13.374,64-₺ TOPLAM :1.373.868,88-₺ Olduğu, Söz konusu alacak tutarı için Davalılar tarafından ödeme yapıldığına dair bilgi ve belge tespit edilemedi; Davacıların talep edeceği 1.373.868.88-₺’nin … A.S. ortağı olup bonoları elinde bulunduran yukarıda tabloda belirtilen kişilerden sermaye payları oranında tahsil edilebileceği…” yönünde görüş bildirilmiştir. Taraf itirazlarının incelenmesi kaydı ile bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır. 16/07/2021 tarihli 2. bilirkişi heyeti ek raporunun sonuç kısmında “…Takdir Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, dava dosyası ve ekinde yer alan her türlü belge ve tüm deliller üzerinde yapılan incelemeler ve değerlendirmeler neticesinde, bilirkişilerin hukuki nitelendirmede bulunamayacağını ve Mahkemenin hukuki bilgiyle çözebileceği konularda bilirkişiye başvurulmasının mümkün olmadığı da dikkate alındığında, yapılacak hukuki değerlendirmeye bağlı olarak seçenekli şekilde; mahkemece, davacıların bildirim ve işbirliği yükümlülüğünün bir külfet olarak değerlendirilmesi halinde, davacıların bu külfeti yerine getirmediği, bu sebeple de herhangi bir alacağı olmadığı, 2. Buna karşılık Sayın Mahkemece. davacıların henüz doğmamış haktan feragat edemeyeceğine kanaatine varılması halinde, davacının alacağının doğacağını bu durumda davacıların talep edebileceği alacak tutarının, Davacıların talep edebileceği alacak tutarının; “Satıcılara Borçlar hesabında eksik hesaplanan : 868.973,29.TL -Dr Çelikayar : 17.600,00.TL … a yapılan kıdem tazminatı ve iş güvencesi tazminatı ((19.904.58 TL + 26.400,00) 1: 46.304,58TL -SGK ya ödenen Ceza Vb. 70.360,05TL “Doktor payları 448.275,95 TL -Mehtap Akgül 13.374,64TL TOPLAM 11.464.888,51 TL. Olduğu, Söz konusu alacak tutarı için Davalılar tarafından ödeme yapıldığına dair bilgi ve belge tespit edilemediği, Davacıların talep edeceği 1.464.888,51TL’nin … A.Ş. ortağı olup bonoları elinde bulunduran yukarıda tabloda – belirtilen kişilerden sermaye payları oranında tahsil edilebileceği…” yönünde görüş bildirilmiştir.
Yukarıda kronolojik olarak yazılı olduğu üzere mahkememizce 2 ayrı bilirkişi heyetine inceleme yaptırılarak raporlar alınmıştır. 1. bilirkişi heyeti 30/11/2011 tarihi itibari ile davalıların varlığını veya yokluğunu taahhüt ettiği borç ve alacakların farklılığından kaynaklanan sorumluluklarının bulunduğunu, davacının iş birliği ve bildirim yükümlülüğü hususuna uymamasının veya geç uymasının taahhütten kaynaklanan borçları “Doğmamış haktan peşinen feragat edilemez” yönündeki evrensel hukuk ilkesi gereği sonlandıramayacağını belirterek 30/11/2013 vadeli bonolardan dolayı yukarıda yazılı şekilde karşılıksız kalan tutar hesabı yapmıştır. 2. bilirkişi heyeti ise HMK md. 266, md. 279/4, 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu md. 3/2-3’de yer alan düzenlemeler uyarınca bilirkişinin hukuki nitelendirmede bulunamayacağını, bu sebeple mahkemece davacıların üstlendiği bildirim ve iş birliği yükümlülüklerinin bir külfet olduğu, davacıların bu külfeti yerine getirmediği görüşüne varılması halinde davacıların herhangi bir alacağı olmayacağını, bununla birlikte “Doğmamış haktan feragat edilemez” şeklindeki ilkenin mahkemece olayda da geçerli kabul edilmesi halinde ise davacıların alacaklı olduğu sonucuna varılması gerektiğini belirterek 30/11/2013 vadeli bonolardan dolayı yukarıda yazılı şekilde karşılıksız kalan tutar hesabı yapmıştır. Görüldüğü üzere bilirkişilerce öncelikle hisseleri devralan (davacı tarafın) taahhütnamesinde yer alan “… olarak yukarıda bahsedilen bildirim veya işbirliği yükümlülüğümüze aykırı hareket etmemiz halinde satıcıların 30.11.2011 tarihli Taahhütnamelerinden herhangi bir yükümlülükleri doğmayacağını da beyan ve kabul ederiz.” şeklindeki düzenlemenin hukuki niteliğinin külfet olup olmadığı, olayda doğmamış haktan feragatin söz konusu olup olmadığı tartışılarak sonuca gidilmiştir. Davacıların anılan taahhütnamelerinde yer alan yükümlülüklerinin ve yaptırımının nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin olarak dosyaya 3 ayrı hukuki mütalaa sunulmuştur. Bu kapsamda davalı … vekili tarafından dosyaya sunulan … tarafından düzenlenmiş 14/02/2017 tarihli hukuki mütalaanın sonuç kısmında “… Asliye 3. Ticaret Mahkemesi’nde … esas sayısı ile görülmekte olan davanın davalılarından … vekili …’ün tarafıma ilettiği dava dosyasının bilimsel veriler ışığında, objektif kalınarak, özellikle bilirkişi kök ve ek raporları bağlamında incelenmesi Sonucunda; a) Bilirkişi kök raporunda yer verilen vc ek raporda tekrarlanan, davacı alıcının, üstlendiği bildirim ve işbirliği yükümlerine aykırı davranmış olmasının, davalı satıcıların 30.11.2011 tarihli taahhütnameye aykırılık nedeniyle sorumlu olmayacaklarını engellemeyeceği görüşünün, borçlar hukukunda külfet kavramının yeterince ve gereği gibi algılarımamış olması nedeniyle kabul edilemeyeceği; b) Davalı satıcılara karşı üstlenilen bildirim ve işbirliği (hisseleri satıcıların rızası olmadan devretmemc) yükümlerinc aykırılık eden davacı alıcının, kendi taahhütlerini içeren belgede açıkça yer verildiği gibi, davalı satıcıları 30.11.2011 tarihli anlaşma nedeniyle herhangi bir şekilde sorumlu tutma hakkından yoksun olduğu…” şeklinde mütalaa verildiği görülmüştür. Davacı … vekili tarafından dosyaya sunulan … tarafından düzenlenmiş 28/09/2021 tarihli hukuki mütalaanın sonuç kısmında “…Davacıların bonolardan tenkis yapılmasını gerektirecek bir durumun oluşması halinde salt durumu 30 gün içerisinde davalılara bildirmemeleri, davalıları sorumluluktan kurtaramaz. Sözleşmedeki düzenleme ister davalılar lehine hazırlanan hukuki mütalaada belirtildiği şekilde bir sözleşmesel külfet olarak nitelendirilsin ister bildirimde ve işbirliğinde bulunma yükümlülüğü şeklinde bir yan borç olarak nitelendirilsin durum değişmez. Zira sözleşmede uyuşmazlık yaratan düzenlemenin son cümlesi kendisinden önceki cümlelerden ve sözleşmenin diğer hükümlerinden ve tarafların sözleşmeyi yaparken güttükleri ortak amaçtan kopartılarak yorumlanamaz. Davalıların anılan sorumluluktan kurtulmaları için davacıların bildirim yapma ve işbirliğinde bulunma yükümlüklerine aykırı davranmaları sebebiyle üçüncü kişilerin hukuka aykırı veya gerçek dışı hak ve alacak iddialarına maruz kaldıklarını ve bu nedenle zarara uğradıklarını ispat etmeleri, bir diğer söyleyişle kendilerine gereken bildirimler yapılsa idi ya da davacılar gereken işbirliğinde bulunsalardı üçüncü kişilerin hukuka aykırı veya gerçek dışı hak ve alacak iddialarını bertaraf edeceklerini ispat etmeleri gerekir. Sözleşmenin lafzı yaptığımız bu yorumu teyit etmektedir. Yani tarafların gerçek ve ortak arzuları bu yöndedir. Bir an için sözleşmenin metninin yeterli açıklığa sahip olmadığı ve tarafların gerçek ve ortak arzularının tespit edilemediği iddia edilecek olsa dahi durum değişmez. Zira güven teorisi çerçevesinde yapılacak yorum da tarafların farazi arzusunun bu yönde olduğunu göstermektedir. Ayrıca şüphe ve tereddüt halinde ilgili düzenlemeyle yükümlülük altına giren taraf lehine olan anlama üstünlük tanınacağı ilkesi ve bir haktan feragate dair düzenlemelerin dar yorumlanacağı ilkesi de vardığımız sonucu teyit etmektedir…” şeklinde mütalaa verildiği görülmüştür. Davacılar …Tic. A.Ş. ve … vekili tarafından dosyaya sunulan … tarafından düzenlenmiş bila tarihli hukuki mütalaanın sonuç kısmında “…Davacı alıcıların üstlendiği bildirim ve işbirliği yükümlerine aykırı davranışın sonucunun hak kaybı olması nedeniyle düzenlemenin muhtemel haktan feragat niteliğinde olduğu, 2)Sözleşmede yer alan bildirim ve işbirliği kanun tarafından davacılara yüklenmiş davranış ödevi niteliğinde olmadığından, aykırı davranışın külfet olarak nitelendirilemeyeceği, 3)Sözleşmede yer alan düzenleme davalıların sorumluluğunu kaldıran bir hüküm olduğu kabul edilse bile, sorumluluğun kaldırılması da ileride doğacak alacak üzerinde tasarruf işlemi niteliğinde olduğu, bu nedenle önceden feragatin geçersiz bulunduğu, 4)Henüz doğmamış haktan feragat edilemez kuralının hukukun genel ilkelerinden olduğu, Yargıtay’ın da doğmamış haktan feragatin geçerli kabul edilemeyeceği yönünde karar verdiği, 5)Davacı alacaklıların alacak haklarının devam ettiği…” şeklinde mütalaa verildiği görülmüştür.
Bilirkişi heyeti raporları ve hukuki mütalaalarda farklı sonuçlara varılmasının davacı tarafın taahhütnamesinde yer alan yükümlülüklerin ve yaptırımların farklı yorumlanmasından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Yorum, her şeyden önce mantık ve gramer kurallarına göre yapılır. Fakat sözleşmelerde kullanılan sözlerin veya ibarelerin gramer kurallarına göre yorumlanması her zaman yeterli olamaz. Bu konuda TBK. m. 19/1 şu hükme yer vermiştir: “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır”, Yargıtay da bir kararında, “BK.nun 18. maddesi uyarınca, tarafların sözleşmede kullandıkları sözlere ve deyimlere bakılmaksızın onların gerçekte amaçladıkları hukuki sonuçlara göre olayı değerlendirmek ve yorumlamak gerekir” ifadelerine yer vermiştir (Yargıtay’ın 14. HD. 24.6.1980 tarih ve E. 1980/2554, K. 3554 sayılı kararı için bkz., Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku, İstanbul 1993, s. 149, dn.la).
Ancak bir sözleşmede her zaman tarafların gerçek ve müşterek amaçlarını bulmak ve buna bakarak yorum yapmak mümkün değildir. Bu nedenle muhatap, beyan yapılırken kendisince bilinen hal ve şartlara ve beyanda bulunanın önceki davranışlarına iyi niyetle dayanarak, sözkonusu beyana hangi anlamı vermekte haklı olur idiyse, işte bu anlamı bulmak, yorumun esasını teşkil eder. Bir başka deyişle, beyan muhatabın fiilen o beyanı nasıl anladığına ya da kendisince bilinebilen bütün hal ve şartları dürüstlük (objektif iyiniyet) kuralları gereğince değerlendirerek nasıl anlaması gerektiğine bakılması icapeder ki, bu güven ilkesinin bir sonucudur (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 150).
Dolayısıyla bir sözleşme veya bir sözleşmenin bir kaydı yorumlanırken, bir irade beyanının arkasında saklanabilen iç irade araştırılmaz. Taraflardan her biri, yaptığı irade beyanını karşı taraf (dürüstlük kuralı gereğince) nasıl anlayabilecekse, öylece bağlıdır. Hukuk Genel Kurulu vermiş olduğu bir kararında bu konuda, “beyan muhatabının fiilen o beyanı nasıl anladığına yada kendisince bilinebilen bütün hal ve şartları dürüstlük (objektif iyiniyet) kuralları gereğince değerlendirerek nasıl anlaması gerektiğine bakılması icabeder ki, bu (güven ilkesijnin bir sonucudur” sözlerine yer vermiştir (HGK’nun 03.04.1963 tarih ve E. 2/93, K. 29 sayılı kararı için bkz.; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 150, dn. 3a).
Sözleşme yorumlanırken “şüphe halinde sözleşmeyi düzenleyen aleyhine yorum” prensibinin de dikkate alınması gerekir. Sözleşmede aydınlık olmayan (vuzuhsuz) sözcükler veya deyimler kullanılmışsa, bu konudaki tereddüt, sözleşme metnini bizzat kaleme alan tarafin aleyhine yapılacak bir yorumla giderilir. Bu kural, Roma Hukukundan beri bilinen “in dubio contra stipulatorem’ yani “şüphe halinde sözleşmedeki kaydı koyan kimse aleyhine yorum gerekir’ formülü ile ifade ediliyor. Sadece Kara Avrupası hukuklarında değil, Anglo-Amerikan hukukunda dahi bu yorum kuralı benimsenmiştir (Tekinay/Akman/ Burcuoğlu/Altop, s. 151; Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C. I, İstanbul 2011, s. 204; Şener Akyol, Sözleşmenin Yorumu, İstanbul 2010, s. 71; İbrahim Kaplan, Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 2007, ss. 78; Kocayusufpaşaoğlu/Hatemi/Serozan/Arpacı, Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, C. I, İstanbul 2008, s. 336; Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 429-430).
Aynı şekilde, bir hukuki işlem, onun sadece bir hükmü veya cümlesi tek başına ele alınarak yorumlanmaz; aksine işlem bir bütün olarak ele alınır, hükümler arasındaki irtibata ve söz konusu işlemin tüm olarak amacı göz önünde bulundurularak dikkate alınarak bir yorum yapılır. Buna doktrinde tümsel yorum kuralı adı verilir (Eren, s. 429; Kaplan, s. 71 vd.) Yargıtay uygulaması da bu yöndedir (Y. 4. HD’nin 26.10.1978 tarih ve E. 13113, K. 12134 sayılı kararı için bkz.; Kaplan, s. 71, dn. 219).
Sözleşmelerde kullanılan sözlerin veya ibarelerin gramer kurallarına göre yorumlanmasının her zaman yeterli olmaması nedeni ile tarafların irade beyanlarının bir bütün olarak ele alınması, tarafların gerçek ve müşterek amaçlarının bu şekilde araştırılması gerekmektedir. Tüm bu teorik açıklamalardan sonra somut olaya geri dönüldüğünde; hisse devrine ilişkin 2 ayrı taahhütname düzenlendiği, hisseleri devreden davalıların taahhütnamesinde; hisseleri devir edilen şirketin beyan edilmeyen bir sözleşmesinin veya 3. şahısla olan başka bir davasının ortaya çıkması, varlığı taahhüt edilen alacağın varlığının veya geçerliliğinin tartışmalı duruma gelmesi, başka bir borcun varlığının tespit edilmesi, varlığı beyan edilen stok veya envanterin olmadığının tespit edilmesi, herhangi bir mali ve idari inceleme sonucunda 30/11/2011’den önceki döneme ait bir yaptırım uygulanması halinde sorumluluğun kendilerine ait olduğunu, bildirim halinde anılan taahhütname gereği teminat için almış oldukları bonolardan tenkis yapılacağını taahhüt ettikleri, hisseleri devralan davacı …Ş.’nin taahhütnamesinde ise söz konusu bonolardan tenkis yapılmasını gerektirecek bir durumun oluşması halinde durumun bono lehtarlarına 30 gün içerisinde ve her halükarda ilgili hak düşürücü sürelere aykırılık teşkil etmeyecek şekilde yazılı olarak bildirilmesi, durumun özelliğine göre yargı yoluna giderek tenkisi gereken durumun hukuken bertaraf edilmesi amacı ile her türlü çalışmanın yapılması veya bu çalışmanın yapılması amacı ile hisseleri devredenlere gerekli her türlü hukuki yetkinin verilmesi, yargı sürecinin tenkise konu hususu bertaraf edecek şekilde sonuçlanması durumunda eğer tenkis edilmiş bir tutar varsa tenkis edilen tutarın yasal faizi ile birlikte hak sahibine ödenmesi, davalıların rızası olmaksızın hisselerin devredilmeyeceği, bu yükümlülüklerine uymayacak olursa davalıların 30/11/2011 tarihli taahhütnamelerinden herhangi bir yükümlülükleri doğmayacağını kabul ve taahhüt ettiği anlaşılmıştır. Her iki taahhütname tarafların serbest iradeleri ile düzenlenmiştir. Türk hukuk sisteminde sözleşme serbestisi asıldır. Bu kural ve sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesi gereğince tarafların sözleşme hükümlerine uymaları esastır. Sözleşmeye bağlılık ilkesi hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Sözleşme gereğince yükümlülüklerin iyi niyet ve dürüstlük kuralları çerçevesinde yerine getirilmesi esastır. Aksinin kabulü sözleşme serbestisine, akde vefa ve dürüstlük kuralına aykırı olacak, kötü niyetli tarafın korunması sonucunu doğuracaktır ve sözleşmeden beklenen yarar dengesi bir taraf aleyhine bozulacaktır. Bu nedenle öncelikli uygulanması gereken sözleşme hükmüdür. Somut olayda da uyuşmazlığın anılan taahhütnameler çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. Mahkememizce her iki taahhütnamenin bir bütün olarak yukarıda yazılı yorum ve sözleşme ilkeleri doğrultusunda incelenip değerlendirilmesi sonucunda davacı tarafın kendi yükümlülüklerini yerine getirmeden davalıların sorumluluğuna gidemeyeceği kabul edilmiştir. Davacının iş bu davaya konu 1.660.846,00-₺ tutar yönünden davalılara sorumluluk yöneltebilmesi için davalıların taahhütnamelerine aykırılık teşkil eden hususları bir başka deyişle eksiklikleri ve yanlışlıkları öğrenme tarihinden itibaren en geç 30 gün içerisinde yazılı olarak davalılara bildirmesi ve bu bildirim yükümlülüğüne ilaveten davalıların rızası olmadan hisseleri başkasına devretmemiş olması gerekmektedir. Bu durum karşısında davacı tarafın taahhütnamesinde yer alan “… olarak yukarıda bahsedilen bildirim veya işbirliği yükümlülüğümüze aykırı hareket etmemiz halinde satıcıların 30.11.2011 tarihli Taahhütnamelerinden herhangi bir yükümlülükleri doğmayacağını da beyan ve kabul ederiz.” ifadesinin “Doğmamış haktan feragat” anlamına gelmediği, anılan ilke ile ilgisinin olmadığı kanısına varılmıştır. Davacı …… A.Ş.’nin iş bu davada tenkisi talep edilen tutar yönünden bildirim yükümlülüğüne uymadığı, şirket hisselerini davalıların rızası olmadan devir ettiği, dolayısı ile taahhütname ile üstlendiği yükümlülüklere aykırı davrandığı anlaşılmış olup, iş bu davaya konu tutar yönünden davacı tarafça davalılar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …’a sorumluluk yöneltemeyeceği, dolayısı ile adı geçen davalıların davayı inkarda haklı oldukları kanaatine varılmakla adı geçen davalılar yönünden açılan davanın esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM / Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-A)Davacılar tarafından davalılar …, …, …, …, … ve … aleyhine açılan davanın feragat nedeni ile reddine,
B)Davacılar tarafından davalılar …, …, … (mirasçıları), …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … aleyhine açılan davanın reddine,
Mahkememizin 28/11/2013 tarihli ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 28.363,10-₺ harçtan mahsubu ile bakiye 28.303,80-₺’nin karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı … tarafından yapılan 775,00-₺ (bilirkişi ücreti, tebligat) yargılama giderinin davacı taraftan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalı …’e verilmesine,
Davalı … tarafından yapılan 622,00-₺ (bilirkişi ücreti, tebligat) yargılama giderinin davacı taraftan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalı …’a verilmesine,
Davalı … tarafından yapılan 625,00-₺ (bilirkişi ücreti, tebligat) yargılama giderinin davacı taraftan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalı …’ya verilmesine,
Davalı … tarafından yapılan 3.620,50-₺ (bilirkişi ücreti, tebligat) yargılama giderinin davacı taraftan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalı …’e verilmesine,
5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davada kendisini vekil ile temsil ettiren davalılar … mirasçıları dahili davalılar …, …, … ve …, …, …, … yönünden talep edilen toplam tutar üzerinden vekilleri lehine hesaplanan toplam 72.325,23-₺ nispi vekalet ücretinin davacı taraftan müştereken ve müteselsilen tahsili ile bu tutardan 1.063,68-₺’nin davalı …’e ödenmesine, 1.063,68-₺’nin davalı …’a ödenmesine, 2.382,65-₺’nin davalı …’ya ödenmesine, 47.208,98-₺’nin davalı …’e ödenmesine, 20.606,23-₺’nin davalı … mirasçıları dahili davalılar …, …, …’e mütesaviyen ödenmesine,
6-Talep olmadığından davalılar …, …, … vekilleri lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde HMK 333 maddesi uyarınca taraflara iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 02/12/2021

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza