Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/376 E. 2020/432 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/232
KARAR NO : 2020/418

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/10/2016
KARAR TARİHİ : 26/11/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili İstanbul (Kapatılan) 4. FSHHM ne sunmuş olduğu dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davalı tarafın markasını tescil tarihlerinden itibaren 5 yıl içinde kullanmadığını, davalı tarafın “…” ve “…” ibareli markalarını tescilden günümüze kadar 5 yıl fasılasız kullandığını ispatlaması gerektiğini belirtmiş davalıya ait … ve … no ile tescilli markaların KHK 14 maddesi gereği kullanmamaya dayalı iptalini ve sicilden terkini ile her türlü yargılama giderlerini davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davalı müvekkil …, ilk kez 1968 yılında MEB başvurarak, 11.10.1968 yılında “…” adıyla “…, …” aldığını ve “…” markası adı altında faaliyet göstermeye başladığını, “…” Türkiye’nin ilk Üniversiteye hazırlık dershanesi olduğunu, Danıştay 12. HD’nin 30.09.1969 gün ve 1969/1676 E-1525 K sayılı kararı ile bu adın kullanabileceğinin tespit ve kabul edildiğini, 1997 yılına kadar geçen süre zarfında ülke çapında “…” rağbet gören tanınan bir kurum olduğunu, marka olarak müvekkil tarafından uzun zamandır süre gelen kamu oyunda tanınması için yoğun PR çalışmaları yaptığını, müvekkilin markaları yaratıp geliştirmiş bir süre sonra marka kullanımını ” Dershane Devir ve İsim Kullandırma sözleşmesi” ile mekan ve süre sınırlamasını içerecek şekilde davacı şirketin ortağı olduğu …’a devrettiğini, 01.07.2008 tarihinde davacı yan müvekkilin kiracısı olduğu taşınmazı tahliye ettiğini ve markayı kullanma hakkı sona erdiğini taraflar arasında çeşitli ihtilaflar yaşandığını, davacının kötü niyetle benzer markalar tescil ettirmeye çalıştığını, Ankara 4. FSHHM’nin 2011/222 E. 2012/247 K. Sayılı kararında da kötü niyetin tespit edildiğini, müvekkiline ait …, …, … sayılı ve ‘…’, ‘…’, ‘…’ ibareli markalarla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, davacı ana markasının kiracısı durumda olduğunu, bu markanın kirasının sona ermesinden sonra taklit markalara yöneldiğini ve aynı pazarı ele geçirmeye çalıştığını, davanın reddini yargılama giderlerini davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
Dava 556 sayılı KHK 14. maddesine dayalı Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda 12/10/2017 tarihli karar ile “Davacı tarafından davalı aleyhine açılan iptali talep olunan markalara ilişkin 556 sayılı KHK’nin 14. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2016/148 esas, 2016/189 karar sayılı kararı ile iptal edilmesi nedeniyle davanın reddine” karar verilmiş olup iş bu kararın istinaf olunması üzerine İstanbul BAM 16. HD’nin 2018/71 esas 2019/810 karar sayılı kararı ile istanaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, iş bu kararında temyiz yoluna götürülmesi üzerine;Yargıtay 11. HD’nin 10/12/2019 tarih 2019/2520 esas 2019/8048 karar sayılı bozma ilamı ile “Dava, 19.10.2016 tarihinde açılmış olup, yargılama sırasında Resmi Gazetenin 06.01.2017 tarihli nüshasında yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarih ve 2016/148-189 sayılı kararı ile davanın yasal dayanağı iptal edilmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan yasal düzenlemelere güvenilerek açılan davada, yasal dayanağın yargılama sırasında ortadan kalkması nedeniyle “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerekirken, davanın reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi isabetli bulunmamıştır. Diğer taraftan, HMK 331 maddesi gereğince dava tarihi itibariyle taraflardan haklılık durumlarının gözetilerek yargılama giderlerinin de bu hüküm kapsamında değerlendirilip karar verilmesi gerekirken yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması doğru görülmemiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle mahkememiz kararına karşı istinaf başvurusunu reddeden BAM kararı oy çokluğuyla bozulmuştur.
Bozma kararı sonrası dosya mevcut esas sırasına kaydolunmuş, 26/11/2020 tarihli ilk celsede davacı vekili bozma ilamına uyulmasını, davalı vekili ise ilk kararda direnilmesini talep etmiş, mahkememizce bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
Dava açıldıktan sonra Anayasa Mahkemesinin 2016/148 esas ve 2016/189 karar sayılı 14/12/2016 tarihli 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin Anayasanın 91. maddesinin birinci fıkrasına aykırı olması sebebiyle iptaline dair kararın 06/01/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlandığı görülmektedir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları 153. maddesinin 6. bendinde belirtildiği üzere, geriye yürümez ise de; Hukuk Genel Kurulunun 31/03/2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre de, iptal kararının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olmayacağı, görülmekte olan davalarda ise, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş karar dosyalarında uygulanacağı sonucuna varıldığından, somut olayımızda dava dosyasının henüz derdest olması sebebiyle 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağı kalmamış bulunmaktadır.
Bozma öncesi karar gerekçesinde de belirtildiği üzere ülkemizin taraf olduğu TRİPS’in (Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması) hükümleri üye ülkeler tarafından uygulanacağı birinci maddede açıkça belirtilmiştir. Sözleşmede hüküm altına alınan maddeler üye ülkelerde belirtilen uyuşmazlıklarda oluşan yasal boşluklarda uygulanabilecek ve boşluğu doldurabilecek nitelikte ve Anayasanın 90. maddesi çerçevesinde Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde hükümler Mahkememizce de uyuşmazlıklara uygulanabilir ise de, Paris Sözleşmesinde belirtilen kullanmamaya ilişkin iptal sebebinin yasal boşluğu doldurur nitelikte olmadığı gibi, TRİPS’in markayı kullanma koşulu başlıklı 19. maddesinin 1. bendinde “Tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise, tescil sahibi tarafından markanın kullanılmasını önleyen engellerin varlığına dayalı olarak geçerli nedenler ileri sürülmedikçe, tescil ancak markanın kullanılmadığı kesintisiz en az üç yıllık bir süre geçtikten sonra iptal edilebilir. Marka ile korunan mal veya hizmetlere uygulanan ithalat kısıtlamaları veya hükümetçe uygulanan başka koşullar gibi markanın kullanılmasına engel oluşturan ve marka sahibinin iradesinden bağımsız olarak doğan koşullar, markanın kullanılmaması için geçerli nedenler olarak kabul edilecektir” şeklinde markanın iptali için yapılacak değerlendirmenin ve incelemenin sınırları ve şekli belirtilmiş, sürenin asgarisi ifade edilmiş olup, bu halde de belirtilen madde mahkemelerce doğrudan uygulanması gereken hüküm niteliğinde olmayıp, iptalle ilgili oluşturulacak ulusal yasalarda yapılması gereken uygulamaya ilişkin belirlemeyi yapar, sonuç olarak da tavsiye niteliğinde olduğundan, TRİP 19. maddenin de uygulanma koşulları mevcut değildir.
6100 sayılı HMK’nın “Esastan sonuçlanmayan davada yargılama gideri” başlıklı 331. Maddesi -” Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder. ..” hükmüne içermektedir.
Tüm dosya kapsamı, bozma ilamı ve izahı yapılan hususlar dikkate alınarak değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın 14. Maddesi kapsamında talepte bulunmuş ise de, yargılama devam ederken 06/01/2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren KHK’nın 14. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptali sebebiyle davanın yasal dayanağı kalmadığı, davanın niteliği itibariyle de yasal boşluğun Medeni Kanunun 1. maddesi kapsamında doldurulamayacağı anlaşılmakla bozma ilamında da belirtildiği üzere karar tarihinde yasal dayanağı bulunmayan davanın konusuz kalması nedeniyle esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına karar vermek gerekmiş, mahkememizce ön inceleme aşamasında ilk kararın verildiği dosya kapsamında tarafların haklılık durumlarını ortaya koyacak herhangi bir incelemenin yapılmamış olması dikkate alınarak HMK 331 maddesi gözetilmek suretiyle yargılama giderleri ve vekalet ücreti taraflar üzerinde bırakılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın 556 sayılı KHK’nın 14. Maddesinin Anayasa Mahkemesinin 2016/148 esas sayılı kararı ile iptaline karar verildiği anlaşılmakla DAVA KONUSUZ KALDIĞINDAN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA YER OLMADIĞINA,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile kalan 25,20 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Yapılan yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/11/2020

Kâtip …
¸

Hâkim …
¸