Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/352 E. 2022/43 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/352 Esas
KARAR NO : 2022/43

DAVA : Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
DAVA TARİHİ : 27/10/2020
KARAR TARİHİ : 03/02/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; Müvekkilinin teknoloji sektöründe tanınmış, ulusal ve uluslararası alanda faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, hizmet kalitesi haklı bir üne kavuşmuş, bilinen ve aranan bir marka haline geldiğini, müvekkilinin 18.06.2018 tarihinde Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvurarak ibaresini ve … ismini marka olarak … numara ile 18.08.2018 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle 30.11.2018 tarihinde tescil ettirdiğini, müvekkilinin bu markayı iş yerlerinde, reklam panolarında, tabela ve reklam vasıtalarında ve tüm dijital ve sosyal mecralarda kullandığını, müvekkilinin ticari iş e ilişki içinde olduğu firmalar ve genel olarak müşteri çevresinden gelen bilgiler doğrultusunda yapılan araştırma sonucu, davalı şirketin müvekkili ile benzer alanda faaliyet yaptığı, ibaresinde yer alan şeklini, marka olarak tabelalarında kullandığı, basılı evraklarında, kataloglarında, internet sitelerinde ve benzeri mecralarda logo ve işaret
olarak kullandığını, davalının “…” logosu için 15.05.2019 tarihinde başvuru yapıp, 31.10.2019 tarihinde tescil ettirdiğinin tespit edildiğini, müvekkili adına tescil ettirmiş olduğu logo davalının kullanmış olduğu logo benzerlik iki markanın da ortak yönü olarak “…” harfinin aynı karakter şekil ve renkte kullanılmasından kaynaklandığını, dolayısıyla markalara ait logoların iltibası söz konusu olup, önce tescil edilmiş olan … markasının logosu ile benzerlik yaratılarak tüketicilerin markaları karıştırmasına yol açtığını, müvekkilinin tescilli ibaresinde yer alan … şeklinin, davalı tarafça ticari pazarlama ve satışta kullanması müvekkil şirketin markasına açık bir tecavüz oluşturduğunu, bu suretle de haksız rekabete yol açtığını, davalının müvekkilinin izni olmaksızın müvekkilinin tescilli
markasına son derecede benzeyen tescilli marka ile neredeyse aynı olan ibaresini bilerek ve isteyerek iltibas yaratmak amacıyla kullandığını, bu husus TTK 57/5 maddesine aykırılık teşkil ettiğini, Davalıya söz konusu tecavüze son vermesi için … 7. Noterliğinin … tarih ve… yevmiye nolu ihbarnamesi gönderildiğini, ihtarnamenin 31.12.2019 tarihinde işyerinde daimi çalışana tebliğ edildiğini, aradan geçen süre içinde davalı tarafça haksız eylemlere son Verilmediğini, belirtmiş davalı şirketin kullandığı ibaresinin, müvekkilinin tescilli markasına aynen benzediğinden bu durumun haksız rekabet nedeniyle müvekkilinin tescilli markasına tecavüz oluşturduğundan tecavüzün menine davalının müvekkilinin tescilli markasını kullandığı ürün ve reklam malzemelerinin toplatılmasına maddi ve manevi tazminatın tahsiline ve hükmün tirajı en yüksek ulusal gazeteden biri ile yayınlatılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davanın hukuki fayda yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, ülkemizde ve Dünya’da oldukça tanınan bir firma olan müvekkilinin bir finans şirketi olduğunu ve son derece spesifik bir alanda çalıştığını, ticari bir ekosistem (…) kurarak müvekkilinin bu sisteme üye olan işyerlerine avantajlı ticari hizmetler sunduğunu, örneğin üye işyerlerine, çalışanları için yemek kartı (… yemek kartı) ya da akaryakıt kartı (…) gibi hizmetler sunarak üye işyerlerinin çalışanları bu kartlar ile nakit ödeme yapmaksızın yemek yiyebildiğini ya da araçlarına yakıt alabildiğini, İlgili kanunlar uyarınca kredi kartı niteliğini haiz olan işbu kartları kullanan üye işyerleri de, harcadıkları meblağları aylık olarak müvekkil firmaya ödediklerini, davacı firmanın ne iş yaptığının anlaşılamadığını, benzer alanlarda ticari faaliyette bulunulduğu iddia edilmişse de bu alanın hangi alan olduğu da belirtilmediğini, müvekkili ile davacının çok farklı alanlarda faaliyet gösterdiklerini, dolayısıyla müşteri kitlelerinin de birbirinden farklı olduğunu, huzurdaki davanın açılmasında davacı açısından herhangi bir hukuki fayda bulunmadığını, haksız rekabetin sözkonusu olamayacağının izahtan vareste olduğunu, müvekkili ile davacının farklı sektörlerde faaliyet gösterdiğini, yani tarafların sektörel rakip konumunda olmadıklarını, haksız rekabetin haksız fiilin özel bir türü olduğunu, yani haksız rekabetin söz konusu olabilmesi için ortada önce haksız bir fiilin mevcut olması gerektiğini, müvekkilinin kendi tescilli logosunu kullandığını, davaya konu logonun 15/05/2019 tarihinden beri tescilli olduğunu, bu logoyu kullanmanın müvekkilinin yasal hakkı olduğunu, yani ortada mevzuata aykırı bir kullanım mevcut olmadığı gibi, aldatıcı veyahut dürüstlük kurallarına aykırı haksız rekabet teşkil eden bir kullanım da mevcut olmadığını, benzerlik iddiasının varit olmadığını, davacının ticari unvanının ‘… A.Ş.’ iken tescilli markasının ‘…, müvekkilinin ticari ünvanı ise ‘… A.Ş.’olup markasının “…” olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin logo olarak ‘…’ harfini kullanmasının gayet doğal olduğunu, logo ve markanın farklı kavramlar olduğunu, meselenin İltibas olduğunu, yani müşteriler nezdinde karışıklığa veya yanılgıya sebebiyet verebilecek bir benzerliğin mevcut olup olmadığını, her iki tarafın farklı açılara sahip ‘M’logosunu markası ile birlikte kullandığını, müvekkilinin kullandığı “…” harfinin altında … markası yazarken, davacının kullandığı ‘…’ harfinin altında ‘…’ markasının yazdığını, tarafların faaliyet alanları birbirinden farklı olduğunu, müvekkilinin son derece spesifik bir alanda faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin müşterilerce tercih edilmesinin sebebinin logosu Olmadığını, verdiği spesifik hizmet olduğunu, müvekkilimin müşterileri, çalışanları için yemek kartı ya da petrol kartı edinmek isteyen işletmeler olduğunu, … markasının faaliyet alanı ile alakalı oldukça kuvvetli bir tanınırlığa ve bilinirliğe sahip olduğunu, ayırt edicilik logoda değil işletmenin kendisinde olduğunu, tarafların müşterilerin nezdinde karıştırılma olanağı bulunmadığını, hukuki anlamda logolar arasında İltibas (benzerlik) olduğundan bahsetmenin mümkün olmadığını, huzurdaki davanın art niyetle ikame edildiğini, davacının logonun bilerek ve isteyerek iltibas yaratma amacıyla müvekkil firma tarafından kullanıldığını iddia ettiğini, ancak müvekkil firmanın böyle bir iltibasa ihtiyacı olmadığını davacının ne iş yaptığının bile bilinmediğini, sektörler ve müşteri kitlelerinin de birbirinden farklı olduğunu, davacının logosu ile yaratılacak iltibasın müvekkiline ne gibi bir katkısının olabileceğinin anlaşılamadığını, davanın reddini talep etmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan cevaba cevap dilekçesinde özetle; Haksız rekabetin söz konusu olması için iki firmanın aynı alanda faaliyet göstermesinin zorunlu olmadığını, müvekkilinin … Sınıfta, hizmet sektöründe faaliyet göstermekte olduğunu davalının da diğer sınıflarla birlikte 35. Sınıfta, hizmet ve ticaret sektöründe faaliyet gösterdiğini, dolayısıyla faaliyet alanında ortalama müşteriler tarafından karışıklığa yol açabilecek benzerlik olduğunu, davalının logosunu müvekkilinin logosuna benzeterek, müşterilerinin karıştırmasına, davalının hizmet alanının müvekkiline ait başka bir hizmet alanı olduğu ve müvekkili tarafından sunulan hizmetlerle bağlantılı olduğu izlenimi yaratmaya çalışması nedeniyle iltibasa yol açacağını, ortalama müşterilerin davalıya ait tabela ve tanıtıcı işaretleri gördüklerinde işletmenin müvekkil şirkete ait yada aralarında organik bağlantı bulunan bir işletme gibi algılayacağını, hukuki yararın bulunduğunu, davalı her ne kadar farklı sektörler ve farklı müşteri kitlelerine hitap ettiklerini belirtmiş ise de müvekkilinin faaliyet alanında yer alan … Sınıfta da logosunu tescil ettirdiğini, davalının beyanı ile eyleminin çeliştiğini, davalının bilinirliğinin daha yüksek olduğu iddia edilmişse de, bu nedenle müvekkilinin hakkına tecavüz edilmediği belirtilmiş, ancak bu durum göreceli olduğu kadar bilinirliği yüksek olan markanın başka bir markanın hakkına tecavüz etmeye hakkı bulunduğu sonucunu doğurmadığını, davalının haksız rekabetin söz konusu olabilmesi için ortada haksız bir fiilin olması gerektiğini, kendi logosunun tescilli olduğunu, mevzuata aykırı bir kullanım olmadığını, tazminata hükmedilmesi için kusur, zarar, illiyet bağı ve kişilik haklarına saldırı unsurlarının bulunması gerektiğini iddia ettiğini, SMK’nın 155. Maddesi gereği; bir markanın tescilli olmasının önceki hak sahiplerinin açtığı tecavüz davasında bir savunma olarak ileri sürülemeyeceği açıkça hüküm altına alındığını, iltibasın söz konusu olması için kasıtlı davranış ve zararın meydana gelmesi şartı aranmadığını, iki markanın karıştırılma ihtimali dahi, önceki marka sahibinin ihlalin giderilmesini talep etmesi için yeterli olduğunu, müvekkilinin adına tescil ettirmiş olduğu¸ logosu ile davalının kullanmış olduğu¸ logosu arasındaki benzerlik iki markanın da ortak yönü olan ‘’…’’ harfinin aynı karakter, şekil ve renkte kullanılmasından kaynaklandığını,”…” harfinin farklı açılara sahip olması, davalının logosunu müvekkilinin tescilli markasından ayırt edici ve farklı kılmadığını, müvekkil şirketin tescilinin daha eski olması nedeniyle davalının markasının hükümsüz olduğunu,bu nedenle davalının hükümsüz sayılabilecek logoyu kullanmasının 6769 sayılı Kanun hükümlerine göre haksız rekabet niteliğinde olduğunu davanın kabulünü talep etmiştir.
Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde özetle; Türk Ticaret Kanunu madde 54’de ‘haksız rekabet’ tanımı yapıldığını ve haksız rekabet fiilinin ancak rakipler arasında veyahut tedarik edenlerle müşteriler arasında söz konusu olabileceğinin açıkça belirtildiğini, tarafların faaliyet alanları ve müşteri kitleleri tamamen farklı olduğunu, dolayısıyla logoların karıştırılma ihtimali bulunmadığını, logonun bir sınai mülkiyet unsuru değil bir fikri mülkiyet unsuru olduğunu, bahsi geçen maddede belirtilen sınai mülkiyet hakkından da kasıt bir buluşun veyahut icadın mevcudiyetinin savunma olarak ileri sürülmesi olduğunu, müvekkilinin başkasının logosunu değil, kendi tescilli logosunu kullandığını, ortada haksız rekabet teşkil eden bir kullanımın mevcut olmadığını, yasal bir kullanım söz konusu olduğunu, marka hukuku ve haksız rekabet bağlamında logolar arasında bir iltibastan bahsetmek mümkün olmadığını, her iki tarafta farklı açılara sahip ‘…’ logosunu markası ile birlikte kullandığını, müvekkilinin kullandığı “…” harfinin altında … markası yazarken, davacının kullandığı ‘…’ harfinin altında ‘…’ markası yazdığını, tarafların faaliyet alanları birbirinden farklıdır olup müvekkilinin son derece spesifik bir alanda faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin müşterilerce tercih edilmesinin sebebi logosu değil, verdiği spesifik hizmet olduğunu, müvekkilinin müşterileri,
çalışanları için yemek kartı ya da petrol kartı edinmek isteyen işletmeler olduğunu, … markasının faaliyet alanı ile alakalı oldukça kuvvetli bir tanınırlığa ve bilinirliğe sahip olduğunu,
ayırt edicilik logoda değil, işletmenin kendisinde olduğunu, tarafların müşterilerin nezdinde karıştırılma olanağı bulunmadığını, hukuki anlamda logolar arasında iltibas (benzerlik) olduğundan bahsetmek mümkün olmadığını davanın reddini talep etmiştir.
Dosyaya sunulan deliller ve TPMK kayıtları celp edilmiş olup, davalı … adına 15/05/2019 tarihli ve … tescil numaralı ve… ŞİRKETİ adına 18/06/2018 tarihli ve … sayılı tescilli markalara ilişkin kayıtlar dosya içerisine alınmıştır.
Dosyaya sunulan deliller ve belgeler kapsamında gerekli değerlendirmenin yapılması özellikle tarafların marka tescil belgelerindeki tescilli olduğu sınıflar ve faaliyet alanları dikkate alınmak suretiyle davalı kullanımlarını, markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil edip etmeyeceği yönünden dosya alanında uzman bilirkişilerden oluşan heyete tevdi edilmiş olup, alınan 13/12/2021 tarihli raporda özetle; davacı yana ait … adresli internet sitesinin incelendiğini, … alan adına sahip davacı yana ait internet sitesinin tek sayfadan ibaret olduğu, ana sayfada yazısı etrafında saat şeklinde sürekli hareket eden bir obje olduğunu, davaya konu logosunun … adresli internet sitesinde görüntülenmediği, … arama sayfasında “…” araması yapıldığında; … logosu olarak yapılan arama sonucunda internet kullanıcısına sunulan birbirinden farklı logoların olduğu, her iki markada yer alan “…” ibaresi ortak görünse de; yapılan incelemede davacının tescilli “…” markası ile davalının tescilli “…”, ”…”, “…”, ”…” ibareli markalarının ve davalının …, …, …, …, …, … ibareli fiili kullanımlarının markaların bütünü itibariyle bıraktıkları etki incelendiğinde; ortalama tüketici nezdinde iltibasa sebebiyet verecek şekilde görsel, fonetik ve anlamasal olarak benzerlik oluşturmadığı kanaatine ulaşıldığı, davacının “…” markası …. Sınıfta tescilli olmakla, davalının “…” markasının … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … /… / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … / … … / … / … / … / … / …. Sınıflarda tescilli olduğu, davacının … internet sayfasında marka kullanımı tespit edilemediği, davacının teknoloji sektöründe tanınmış bir firma olduğunu beyan edilmişse de gerek dosya kapsamı gerekse internet sayfası incelemesinden davacının faaliyet alanı tespit edilemediğini, davalının finans alanında faaliyet gösterdiği, davalının … markası …. Sınıf dahil her sınıfta tescilli olsa da ağırlıklı olarak … ve …. Sınıflarda kullanıldığı, davacı markası ile davalının “…” marka kullanımının aynı sınıflarda olmaması sebebiyle ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunmadığı, dava konusu olayda davalının fiili kullanımının iltibas, haksız rekabet oluşturmadığı, davalı tarafa ait … adresli internet sitesinde davaya konu logonun aktif olarak kullanılmakta olduğu; davalı taraf internet sitesinde verilen hizmetlerin türüne göre davaya konu logonun farklı renklerde tasarlanmış örneklerinin de aktif olarak kullanıldığı, davacı tarafa ait … alan adlı internet sitesinde logosunun kullanılmadığından dolayı tespit edilemediği, davalı tarafa ait … adresli internet sitesinde davalının …, …, …, …, …, … markalarının fiili kullanımlarının, aynı sınıflarda kullanılmadığı tespitleriyle davacının “…” markası ile benzer olmadığı, iltibas yaratmadığı ve haksız rekabet teşkil etmediği, davalının tescilli “…”, ”… ”, “…”, ”…” ibareli markalarının davacının tescilli “…” markası ile benzer olmadığı, marka ihlalinin bulunmadığı kanaatine varıldığı tespit edilmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan 17/01/2022 tarihli Bilirkişi Raporuna karşı itiraz dilekçesinde özetle; müvekkilİ şirketin internet sitesi tescil edildiği şekilde düzenli olarak görüntülenebilmekteyken, raporda sitenin halihazırdaki görüntüsü alındığını, markanın fiilen kullanılıp kullanılmadığı yalnızca web sitesine göre belirlenemeyeceğini, dava konusu logonun müvekkili şirket tarafından birçok yazılı ve basılı metinlerde kullanıldığını, müvekkil şirketin yöneticileri tarafından kartvizitlerinde, maillerinde, antetli kağıtlarında, sunum dosyalarında, müşteri tekliflerinde ve birçok istihdam platformunda kullanıldığını, bilirkişi heyetinin davalının logosuna ilişkin gerekli araştırmayı yaparken, müvekkil şirketin logosu yönünden bir araştırma yapmadığını, iki markanın da ortak yönü olan “…^ harfi aynı renk ve aynı tonda olduğunu, her iki markada da üstte yeşil renkte … harfi ve altında siyah renkte markanın adı yazdığını, ayrıca harflerin karakteri de birbirine benzediğini, bilirkişi heyetinin müvekkili şirketin faaliyet alanının belirlenmesi konusunda yalnızca aktif olmayan web sitesi ile sınırlı araştırma yaptığından tespitte bulunamadığını, müvekkili şirketin … Sınıfta, hizmet sektöründe faaliyet göstermekte olduğu davalı da diğer sınıflarla birlikte …. Sınıfta, hizmet ve ticaret sektöründe faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin tescilinin daha eski olması nedeniyle davalının markası hükümsüz olduğunu, bu nedenle davalının hükümsüz sayılabilecek logoyu kullanmasının 6769 sayılı Kanun hükümlerine göre haksız rekabet niteliğinde olduğunu, açıklanan nedenlerle dosyanın alanında uzman yeni bir bilirkişi heyetine tevdiini, itirazları konusunda tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde yeni rapor tanzim edilmesini, davalı şirketin müvekkiline ait markaya tecavüzünün önlenmesi ve menini, müvekkiline ait tescilli markanın kullanıldığı tabelaların sökülmesine, reklam vasıtası, basılı evrak ve ürünlerin toplatılmasını, internet ve sosyal medya hesaplarından +ŞEKİL ibaresinin kaldırılmasını, ibarenin bulunduğu her türlü yazılı belgenin ve materyalin ( broşür,katalog,ilan,kart vb.) kaldırılmasını ve imha edilmesini, masrafı davalıdan alınarak, hükmün tirajı en yüksek 5 gazeteden biri ile ilanını; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 6769 Sayılı yasa uyarınca hesaplanacak şimdilik 100,00 TL maddi tazminatın ticari faiziyle davalıdan tahsilini,100,00 TL manevi tazminatın ticari faizi ile davalıdan tahsilini, her türlü masraf, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti durdurulması önlenmesi ortadan kaldırılması, maddi ve manevi tazminat taleplerine yöneliktir.
1-DAVACININ TANINMIŞ MARKA İDDİASI;
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve …. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; sunulan deliller ve heyet raporundaki değerlendirmeler izahı yapılan kriterler kapsamında dikkate alındığında davacının tanınmışlık iddiasını ispatlayamadığı, davacı markasının bilinirliğinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla davacı tanınmış marka korumasından faydalanamayacaktır.
Markaya Tecavüz iddiası yönünden;
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
İlgili Kanunun 7 inci maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ite aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle betik tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci /fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. ” hükümlerine amirdir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde tutulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımın tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Yine 6769 sayılı SMK’nın “Önceki tarihli hakların etkisi” başlıklı 155. Maddesine göre “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” hükümlerine amirdir.
Haksız rekabet iddiası yönünden;
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. 4.Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Tazminat talepleri yönünden;
6769 sayılı SMK’nın “Tazminat” başlıklı 150. maddesinde de ” Sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişiler, hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlüdür. (2) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi durumunda, hakka konu ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda sınai mülkiyet hakkının itibarı zarara uğrarsa, bu nedenle ayrıca tazminat istenebilir. (3) Hak sahibi, sınai mülkiyet hakkının ihlali iddiasına dayalı tazminat davası açmadan önce, delillerin tespiti ya da açılmış tazminat davasında uğramış olduğu zarar miktarının belirlenebilmesi için, sınai mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili belgelerin, tazminat yükümlüsü tarafından mahkemeye sunulması konusunda karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Marka sahibi kanunun 151.maddesi gereğince yoksun kalınan kazancını talep edebilir. Hak sahibinin uğradığı zarar, fiili kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden biri ile hesaplanır: a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir. b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç. c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli. (3) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu gibi etkenler göz önünde tutulur. (4) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında 2. Fıkranın (a) ve (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birinin seçilmiş olması halinde, mahkeme ürüne ilişkin talebin oluşmasında sınai mülkiyet hakkının belirleyici etken olduğu kanaatine varırsa kazancın hesaplanmasında hakkaniyete uygun bir payın daha eklenmesine karar verir.
Somut olaya dönüldüğünde;
Rapordaki değerlendirmelerde ; … logosu olarak yapılan arama sonucunda internet kullanıcısına sunulan birbirinden farklı logoların olduğu, her iki markada yer alan “…” ibaresi ortak görünse de; yapılan incelemede davacının tescilli “…” markası ile davalının tescilli “…”, ”… ”, “…”, ”…” ibareli markalarının ve davalının …, …, …, …, …, … ibareli fiili kullanımlarının markaların bütünü itibariyle bıraktıkları etki incelendiğinde; ortalama tüketici nezdinde iltibasa sebebiyet verecek şekilde görsel, fonetik ve anlamasal olarak benzerlik oluşturmadığı, davacının teknoloji sektöründe tanınmış bir firma olduğunu beyan edilmişse de gerek dosya kapsamı gerekse internet sayfası incelemesinden davacının faaliyet alanı tespit edilemediğini, davalının finans alanında faaliyet gösterdiği, davalının
… markası … Sınıf dahil her sınıfta tescilli olsa da ağırlıklı olarak … ve …. Sınıflarda kullanıldığı, davacı markası ile davalının “…” marka kullanımının aynı sınıflarda olmaması sebebiyle ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunmadığı, dava konusu olayda davalının fiili kullanımının iltibas, haksız rekabet oluşturmadığı tespit ve değerlendirmelerinde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içerikleri izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; her ne kadar açılan dava yönünden davalının SMK 155 maddesi kapsamında tescilli marka savunması dinlenilmeyecek ise de davacı tanınmış marka iddiasını sunulan deliller izahı yapılan kriterler kapsamında, ispatlayamadığı, davacı markasının tanınmış marka olarak kabulünün mümkün olmadığı, taraf markalarında kullanılan “…” logosu rapordaki tespitlerin aksine benzer olarak algılanabilecek nitelikte ise de davalı kullanımlarının iltibasa sebebiyet verecek şekilde görsel, fonetik ve anlamasal olarak benzerlik oluşturmadığı, … ve … ibareleri ile markarda yeterli ayrışmanın oluştuğu, taraf markalarının tescil sınıflarının ve faaliyet gösterdikleri alanların farklı olduğu (davacının tanınmış marka iddiasını ispata yarar delil sunmadığı dikkate alındığında) dikkate alındığında ortalama tüketici nezdinde karışıklığa sebebiyet verecek nitelikte olmadığı, mevzuat kapsamında markaya tecavüz ve haksız rekabet şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla davacının sübut bulmayan markaya tecavüz ve haksız rekabete yönelik davasının ve buna dayalı açılan maddi manevi tazminat davalarının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcının peşin yatırılan 54,40TL nin mahsubu ile bakiye kalan 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, davalı tarafından yapılan 15,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
4-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca red edilen tecavüz ve haksız rekabet talepleri yönünden hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya ödenmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin hesap olunan 100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin hesap olunan 100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.03/02/2022

Katip Hakim
¸ ¸