Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/342 E. 2021/306 K. 14.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/342 Esas
KARAR NO : 2021/306

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/03/2014
KARAR TARİHİ : 14/10/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili … 4. FSHHM’ye sunmuş olduğu dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle: müvekkilinin …, asit-kurşun bataryalarının üretimi ve dağıtımı konusunda dünyanın sayılı büyük şirketleri arasında yer aldığını, 120 yıllık geçmisinin bulunduğunu, 80 ülkede ticari faaliyetlerini devam ettirdiklerini, müvekkili şirkete ait “…”, “…”, “…”, “…” gibi bir çok marka USPTO(Amerika Birleşik Devletleri Patent ve Marka Ofisi) ve CTM (Avrupa Birliği Marka Veritabanı) nezdinde kayıtlı olduğunu, aynı zamanta … nezdinde … no ile kayıtlı “…” ve WIPO nezdinde ise … nolu ile kayıtlı “…” markalarının da sahibinin müvekkili olduğu, dünya üzerinde belirli bir tanınmışlığa eriştiğini, müvekkili şirkete ait “…” markası 187 yılından itibaren Amerikada tescilli olduğunu, davalı şirkete ait … sayı ile kayıtlı “…” markası 9.sınıf kapsamında TPE nezdinde tescilli olduğunu, dava konusu markanın başvuru tarihi 04/01/2011 tescil tarihi ise 07/02/2012 olduğunu, davalı şirketin dava konusu markanın müvekkili şirkete ait olduğunu bildiği halde Türkiye’ de markayı kendi adına tescil ettirdiğini, davalı şirketin kötü niyetli davrandığını, haksız rekabeti teşkil ettiğini, bu nedenlerle davalı taraf adına TPE nezdinde … tescil nolu “…” ibareli markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkine, yargılama masrafları ile vakelat ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
Davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle: iptali istenen markanın Türkiye’de tanınan ve korunan markalardan olmadığını, markanın akü markası değil bir teknoloji markası olduğunu, …’ in inhisar altına alınamayacağını, Türkiye’de tescil edilen müvekkilinin markasının Paris Sözleşmesi hükümlerine uygun olduğunu, davacının inhisar altına alınamayacak “…” teknolojisi ile kullandığı markalar …, … ve … markalarının olduğunu, müvekkilinin kullandığı … markası ile bu kelimeler arasında benzerliğin olmadığını, Türkiye’ de davacıya ait böyle bir markanın tanınmışlığının olmadığını, davacının bu marka adı altında Akü imal ettiğini kanıtlayamadığını, davacı tarafından bu markanın Türkiye’de tescil edilmediğini, davacının delil olarak sunduğu dergi dünyaca tanındığını fakat ülkemizde tanınmadığını, müvekkillerinin otellerde, büyük hacimli işletmelerde kullanılan yer yıkama makinalarını ithal ettiğini, bu makinaları aküsüz olarak ithal edip Türkiye piyasasına sattığını, bu makinelerin dryfit/gel/jel teknolojisi ile çalışan aküleri kullanan makineler olduğunu, müvekkilinin davacıdan Sonnenschein marka akü ithalatı yaptığını, faturalarının da davacı tarafça ibraz edildiğini, bir süredir davacıdan müvekkilinin imalat yapmadığını, aynı kalitedeki aküleri İtalya’da ki … firmasının da imal ettiğini, müvekkili fason imalat yaptığından bu akülere “…” kelimesini Türkiye’ de bir teknoloji markası olarak değil fakat doğrudan doğruya marka olarak tescil ettirdiğini, bu markayı İtalya’ dan imal ettirdiği akülerin üzerinde kullandığını, bu açıdan davacı akülerinin pazarı ile müvekkili şirketin akülerinin pazarının farklı pazarlar olduğundan haksız rekabet olması durumunun mümkün olmadığını belirtmiş bu nedenlerle davacının davasının reddine, masraf ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirketin ticaret sicil kayıtları dosya alınmıştır.
TPE’ den … sayılı ve … ibare ile tescilli markanın bilgilerini gösteren sicil kayıtlarının geldiği, marka sahibinin … Ticaret Ltd ŞTi olduğu, 07/02/2012 yılında tescil edildiği bildirilmiştir.
Dosya kapsamına göre uyuşmazlığın … ibaresi üzerinde gerçek hak sahipliğinin kime ait olduğu, 04/01/2011 tarihi itibariyle bu markanın Türkiye de tanınmış marka olup olmadığı, sektörde ve toplumun genelinde ne ölçüde tanındığı veya tanınmadığı, tanınmış ise dava konusu marka tescil belgesinde yer alan alt sınıflar bakımından 556 sayılı KHK nun 8/4 maddesinde yazılı hallerden herhangi birisinin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği, davalının marka tescilinin kötü niyetli olup olmadığı, bu marka yönünden hükümsüzlük ve terkin koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
… 4. FSHHM’nin …Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucunda 21/02/2017 tarihli karar ile “bilirkişi ek ve kök raporlarından anlaşılacağı üzere davacının markasının wipo kriterlerini yerine getirmediği, hangi markanın sektöründe ilk olarak kullanıldığının tespit edilememesi, davacının “…” ibaresinin markasal kullanım olarak ortaya çıkmadığı, mamülün işlendiği bir özellik alınarak öne çıktığı, bir bütün olarak davacının markasına davalının markasının tecavüz oluşturduğu ve davacının markasının tanınmış marka olduğu ispatlanamadığı” gerekçesiyle davacının hükümsüzlük talebinin reddine karar verilmiş, iş bu karar istinaf olunması üzerine, İstanbul Bam 16. Hukuk Dairesi’nin 05/10/2020 tarih …Esas …Karar sayılı kararı ile; mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; davacının markasının WIPO kriterlerini yerine getirmediği, hangi markanın sektöründe ilk olarak kullanıldığının tespit edilemediği, davacının “…” ibaresini markasal olarak kullanım olarak ortaya çıkmadığını, mamülün işlendiği bir özellik olarak öne çıktığı, davalının markasının davacı markasına tecavüz ettiğinin ve davacının markasının tanınmış marka olduğunun ispatlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verildiği, davacı vekilinin, istinaf sebebi olarak; karara esas alınan raporlara karşı beyan ve itirazlarının 19/10/2015 ve 29/07/2016 tarihli dilekçelerinde ayrıntılı olarak belirtildiği, itirazlarının raporların dayanaksız olduğunu gösterdiğini, bilirkişinin dosyadaki delilleri tartışmadan belli bir kanaate vardığını, sundukları ve davacı ile davalı arasındaki mevcut 2009-2010 yıllarına ait faturaların 17/02/2014 tarihli ihtarnamenin incelenmeksizin reddedildiğini, dava dilekçesi ekinde sunulan 08/12/2009 tarihli faturada davalıya “…… ürünlerinin satıldığının görüleceğini, faturalarda yer alan unvanın davalının eski unvanı olduğunu, bu durumun 8 Şubat 2011 tarihli ticaret sicil gazetesinde de yer aldığını, 17/02/2014 tarihli ihtarname ile davalının müvekkiline ait … ibaresini kendi adına tescil ettirmek istediğinin tespit edildiği belirtilerek buna ilişkin ve “…” ibareli marka başvurusu ile tescilinde feragat etmesinin istenildiğini, davalıya ait internet sitesinden alınan görselde davalının kendisini Amerikan Exıde … distribütörü olarak tanıttığını, bütün bunlar gözönüne alındığında kötüniyetli tescil açısından müvekkilinin markasının tanınmış olup olmadığının bir önemi kalmadığını, zira davalının marka başvuru tarihi olan 04/01/2011’den önce kendisine “…” markası ürünlerin satışının yapıldığını, bu durumun davalının markadan haberdar olduğunu gösterdiğini, gerekçeli kararda bu markanın ilk olarak kim tarafından kullanıldığının tespit edilemediği belirtilmiş ise de, yukarıda belirttikleri delillerle bu hususu ispatladıklarını, gerekçeli kararın 9.maddesinin birbiriyle çelişen tespitler içerdiğini, müvekkiline ait 1987 yılına ait tesciller gözetildiğinde, müvekkiline ait markanın sektörde bilinen bir marka olduğunun açık olduğunu, müvekkiline ait “…” ibaresinin marka olarak kullanılmadığına dair tespitlerin dayanaksız olduğunu, bu hususta bilirkişi heyetinin 28/12/2015 tarihli raporun sonuç bölümünde davalının “…” ibaresini kullanmasının haksız rekabet nedeniyle müvekkili markalarının itibarına zarar vereceğinin belirtildiğini, yine üçüncü bentte ise davalıya ait internet sitesinde yer alan akü üzerindeki ibarelerin müvekkilinin markasının ayırt edicilik karakterini zedeleyeceğinin belirtildiğini, 13/07/2016 tarihli raporda ise kriterlerin sayılmasından başka sunulan delillerin değerlendirilmediğinin anlaşıldığını, bilirkişinin kendini hakim yerine koyup tespitte bulunmasının yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu, kararın haksız olduğunu bildirdiği, TPE’den gelen sicil kaydından … tescil numarası … markasının 9.sınıfta 04/11/2011 tarihinden itibaren tescil edildiğinin belirtildiğinin görüldüğü, davalı şirketin önceki unvanının …Şirketi olduğu, davacı tarafından davalıya gönderilen 17/02/2014 tarihli ihtarnamede; davalının …, … ve … markalarının kullanıldığının tespit edilerek … marka başvurusundan, … marka tescilinden feragat edilmesinin istendiği ve markalara tecavüzün durdurulmasının istendiğinin görüldüğü, davacı tarafın dava dilekçesi ekinde … Ltd. Şti’ne düzenlediği 08/12/2009, 29/04/2010 tarihli faturaların İngilizce fotokopisini sunduğu, fatura içeriklerinde “…” ibareli ürün olduğu, faturanın alıcısının adresinin davalı şirketin adresi olduğunun görüldüğü, dava dilekçesi ekinde ayrıca bir kısım İngilizce belgelere de yer verildiği, bu belgelerde akü resimlerinin bulunduğu, yargılama sırasında alınan 17/09/2015 havale tarihli bilirkişi raporunda; davacı tarafın mamülleri üzerindeki mevcut … ibaresinin markasal şekilde kullanılmadığı, ibarenin bulunduğu mamülün içerdiği bir özellik yapısında öne çıktığı, davalı taraf mamülleri üzerinde yer alan … ibaresinin doğrudan markasal alanda kullanıldığı, bu nedenle marka vasfına haiz olduğu, … ibaresinin tasviri bir ibare olması nedeniyle marka olarak tek başına kullanımının haksız rekabet teşkil edebileceği, 04/01/2011 tarihi itibariyle davacı taraf markalarının tanınmış marka niteliğinde olmadığı yolunda görüş ve kanaat bildirildiği, yargılama sırasında alınan 28/12/2015 havale tarihli bilirkişi raporunda ise; davalı markası ile davacının yurtdışındaki tescil ettirdiği markanın aynı alt sınıfta tescilli oldukları, davacı markasının Türkiye’de tanınmışlığı noktasındaki takdirin mahkemeye ait olmak üzere davalı markası nedeniyle haksız yarar sağlanabileceği, taraf markalarının aynı sınıflarda tescilli olmaları nedeniyle davalı şirket adına tescil edilen … markasının kullanıldığı ürünlerin davacı şirket adına tescilli markaların itibarına haksız rekabet nedeniyle zarar verebileceği, davalı şirketin internet sayfasında yer alan ürün kataloğundaki akü ürünlerinin katalogda yer alan şekliyle kullanımının davacı şirket markasının ayırt edici karakterini zedeleyebileceği yolunda görüş bildirildiği konuyla ilgili belge çıktılarının ekte sunulduğu, yargılama sırasında alınan 13/07/2016 tarihli ikinci ek bilirkişi raporunda ise; davacıya ait … markasının ABD ile Madrid Protokolü uyarınca yaklaşık 27 ülkede tescilli olduğunun anlaşıldığı, davacı markasının tanınmışlık konusundaki takdirin mahkemeye ait olduğu, diğer WIPO kriterlerinin sağlandığını ortaya koyan herhangi bir delilin dosya içinde mevcut olmadığı, 04/11/2011 tarihi itibariyle davacı markasının tanınmış olmadığı yönünde görüş bildirildiği, dava dilekçesi ekinde davacının … LTD.ŞTİ’ne (davalının eski unvanı) düzenlediğini beyan ettiği 08/12/2009 ve 29/04/2012 tarihli faturaların İngilizce fotokopilerinin sunulduğu, bu belgelerin incelenmesinde alıcı kısmında davalı şirketin adresinin bulunduğunun görüldüğü, yine dava dilekçesi ekinde bir kısım İngilizce belge (tanıtım, broşür vs gibi) fotokopilerine de yer verildiği, bu belgelerde akü resimlerinin bulunduğunun görüldüğü, bilirkişi raporunda ve mahkeme gerekçesinde bu hususların değerlendirilmediği bu durumda söz konusu belge ve faturaların Türkçe tercümelerinin ve gerektiğinde aslının sunulmasının da sağlanarak bunlar üzerinde özellikle kötüniyetli tescil bakımından değerlendirme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle istinaf talebinin kabulü ile verilen kararın kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
İstinaf Kaldırma kararı sonrası dosya mevcut esasa kaydolmuş olup, karar doğrultusunda davacı vekilinin 08/11/2009 ve 24/09/2012 tarihli fatura ve tanıtım, broşür vs. Belge asıllarının usulünce yapılmış tercümeleri sunabilmesi için 1 aylık kesin süre verilmiş, aksi takdirde bu hususda delil sunmaktan vazgeçmiş sayılacağı ihtar olunmuş olup, davacı vekilince belge asıllarının ve tercümelerinin dosyaya sunulduğu anlaşılmıştır.
Bam kaldırma kararında da vurgulandığı üzere alınan raporlardaki tespitler ve sunulan deliller dikkate alındığında davacı ile ticari ilişkisi bulunan davalının marka tescilinde kötü niyetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:Uygulanması gereken mevzuat; Gerek 556 sayılı KHK 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 10.01.2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalara hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar; ancak kanunun geçmişe etkili olarak uygulanacağına ilişkin bir hüküm ihdas edilmiş ise kanun geçmişe etkili olarak uygulanabilir. Kanunun yürürlüğü düzenleyen 192. maddesinin “a” ve “b” bendinde yer alan ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olup; SMK’nun geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10.01.2017’den itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda SMK’nın, yürürlüğe girmesinden önce ikame edilen ve takiben anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği sırada derdest olan ve söz konusu Kanun’un yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara yönelik davalara SMK değil KHK uygulanacaktır. Somut olaya dönüldüğünde davanın 556 KHK hükümlerinin uygulanacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır.
Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Somut olaya dönüldüğünde; davacının iddiaları doğrultusunda yapılan incelemede davalının marka tescili öncesi davalı ile ticari ilişki içerisinde bulunduğu, buna ilişkin fatura tercümelerinin dosyaya sunulduğu, her ne kadar davacı tanınmış marka olgusunu ispatlayamamış ise de davacıya ait … markasının ABD ile Madrid Protokolü uyarınca yaklaşık 27 ülkede tescilli olduğu ve davalının davacı ile ticari ilişki içerisinde bulunduğu dikkate alındığında bu durumdan haberdar olmamasının mümkün olmadığı gibi bu aksi yöndeki iddiaların basiretli tacir ilkesi gereği dinlenilemeyeceği, davalının marka olarak tescil ettirdiği ibarenin davacı tarafından kullanıldığını bilmesine rağmen iltibasa sebebiyet verecek şekilde yaptırmış olduğu marka tescilinde kötü niyetli olduğunun kabulünün gerektiği, aksi yöndeki iddia ve savunmalarının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmış dosya kapsamı sunulan raporlar ve bam kaldırma kararı izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde yeni bir inceleme yapılmasının usul ekonomisine uygun düşmeyeceği gibi kötü niyete dayalı değerlendirmenin mahkemece yapılması gerektiği sonuç ve kanaatiyle SMK öncesi kabul görmüş olan yargı uygulamalarımız da dikkate alınarak davacının kötü niyetli tescile dayalı sübut bulan hükümsüzlüğe yönelik davasının kabulü yönünde aşağıdaki şekilde karar tesis olunmuştur. (kısa kararda kanun yolu olarak sehven Yargıtay temyiz yolu belirtilmiş ise de bu durum resen düzeltilmiştir.)
HÜKÜM :Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile,
2-Davalı adına TPMK nezdinde … no ile tescilli “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcından peşin yatırılan 25,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 34,10 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan 1,940,90 TL masraf ve 25,20 TL peşin harç ve 25,20 TL başvuru harcı olmak üzere toplam 1,991,30 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
6-Artan masrafların karar kesinleştikten sonra talep olması halinde yatırana iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/10/2021
Katip …
¸

Hakim …
¸