Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/248 E. 2022/27 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/248 Esas
KARAR NO : 2022/27

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/07/2020
KARAR TARİHİ : 20/01/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davalı adına tescil edilen markanın 44. sınıf tıbbi hizmetler içeriği yönünden 6769 sayılı SMK madde 5-1/d hükmü gereği bir kişinin kullanımına terk edilemeyecek nitelikte tanımlayıcı ibarede olup hükümsüz kılınması gerektiğini, davacı adına tescil edilen … numaralı “…” markasının … ve … kelimelerinin birleştirilerek kısaltılması sonucu oluşturulduğunu, 6769 Sayılı kanunun 5/d hükmü uyarınca marka olarak tescili mümkün olmayan bir kelime olduğunu, 44. Sınıfın alt grubu olarak “Tıbbi hizmetler” yönünden Türkçe karşılığı “tıbbi hizmet sunulan yer”, “tıbbi klinik” anlamına gelen “…” ve “…” kelimelerinden oluşturulan bir kısaltmanın marka olarak tescil edilmesinin bu kelime grubu veya kısaltmanın bir kişi yada kurumun kullanım tekeline verilmesinin mümkün olmadığını, tıbbi hizmetler alanında ”…” ve ”…” kelimelerinin veya doğrudan bu kelimelerden oluşturulan ibarelerin bir kişi tekeline bırakılmasının mümkün olmadığını, cins, vasıf veya emtia adlarının tescil edilemeyeceğini, markanın yabancı kelimeler ve bunların kısaltmalarından oluşması gibi hususların tescil engelleri açısından sonucu değiştirmediğini, davalı markasının tıbbi hizmetler sektöründe hizmetlerin verildiği yeri tanımlayan iki İngilizce kelimenin kısaltılarak birleştirilmesinden oluştuğunu, davalıya ait ”…” markasının başka hiçbir ayırt edici işletmeye veya tüzel kişiliğe mahsus ayırt edici yan öge, logo, renk ve benzeri unsur barındırmadığını, tıbbi hizmetler alanında kişi ve kuruluşların faaliyet sınırlarını ilgili sağlık mevzuatı belirlemesine rağmen davalının, marka başvurusunun tescil ile sonuçlanmasından hareketle haksız şekilde müvekkiline talepler yönelttiğini, dolayısıyla davalının marka olarak tescil ettirdiği ibarenin gerçekte bir marka değil, sektöre ait ibarelerin kullanım tekelini elde etmeye yönelik bir girişim olduğunu, tıbbi hizmetler alanında kişi ve kuruluşların faaliyet sınırlarını ilgili sağlık mevzuatı belirlemesine rağmen davalının marka başvurusunun tescil ile sonuçlanmasından hareketle haksız şekilde müvekkiline talepler yönelttiğini, 44. Sınıfta TPMK nezdinde 13.07.2020 tarihi itibariyle “…” ibaresini içeren 533 adet marka, “…” ibaresini içeren 700 adet markanın bulunduğunu, unvanında ”… ve …” kelimelerini kök unsur olarak ayrı veya birlikte barındıran onlarca şirket bulunduğunu, ancak davalı sektöre ait tanımlayıcı ibarelerden oluşturduğu bu marka tescilini vesile ederek yine benzer kelimelerden hareketle oluşturulan logolu, renkli ve farklı yazım stili içeren bir marka kullanmakta olan müvekkiline karşı marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet iddiaları ile dava açıldığını, davalının amacının sektöre ait ibarelerin kullanım tekelini elde etmek ve bunu bir haksız rekabet unsuru olarak kullanmak olduğunu, tıbbi hizmetler alt başlığı altındaki faaliyetler açısından davanın taraflarının 15.02.2008 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmış olan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre uzman doktor bulundurması, gerekli fiziki altyapıyı sağlaması ve benzeri yükümlülükleri yerine getirmesi gerektiğini, 44. sınıfta bir markanın tescil edilmiş olmasından daha öncelikli olarak tescil sahibinin o konuda faaliyet gösterme izninin olup olmadığı, uzman doktor bulundurup bulundurmadığının önem taşıdığını, davalının temel faaliyet alanlarının güzellik ve bakım hizmetleri, estetik cerrahi, diyetisyenlik olup müvekkilinin bu konularda herhangi bir faaliyeti bulunmadığını, davalıya ait … numaralı, “…” ibareli markanın 44. sınıf “tıbbi hizmetler” alt grubu yönünden hükümsüzlüğünü, yargılama sırasında taraf değişikliği ve husumet sorunu oluşmaması için davalı markasının devrinin engellenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini beyan ve iddia ederek karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve karşı dava dilekçesi ile aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkil şirket uzun yıllardır güzellik, bakım hizmetleri ve tıbbi hizmetler alanında faaliyet göstermekte olup, alanında uzman kadrosu ve başarıları ile bilinmekte olan hizmet kalitesi ile haklı bir üne kavuşmuş, tanınmış bir marka haline geldiğini, müvekkil şirketin, 18.01.2013 yılında ” …” ibaresini marka olarak … numara ile Türk Patent nezdinde tescil ettirdiğini, müvekkil şirket bu markayı iş yerlerinde, reklam panolarında, tabela ve reklam vasıtalarında, sosyal mecralarda yıllardır ve yoğun olarak kullandığını, müvekkil şirket, alanında tanınmış bir klinik olup, sadece Nişantaşı şubesinin “….” ınstagram hesabının (… 354 bin takipçisi bulunduğunu, Türkiye’nin tanınmış ve ünlü isimlerinin de tercih ettiği bir klinik olan müvekkil şirket, yurt içi ve yurt dışından gelen müşteri kitlesine yıllardan beri vermiş olduğu emekle ulaştığı hizmet kalitesi ve yapmış olduğu tanıtım ve reklamlar sayesinde kavuştuğunu, davalı/karşı davacının markasının, müvekkile ait marka ile aynı ve/veya ayırtedemeyecek kadar benzer olup, aynı ve/veya benzer hizmetleri kapsaması ve tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimalinin ötesinde şüpheye yer vermeyecek kesinlikte iltibas oluşturması sebebi ile davacı/ karşı davalı şirkete … 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi… e. Sayılı dosya ile marka hakkına tecavüz davası açılmış olup, davanın derdest olduğunu, davacı/karşı davalı şirket, müvekkil şirketin tescilli markası kapsamındaki mal ve hizmetlerle ilgili alanlarda faaliyet gösterdiğini, müvekkilin Türk Patent nezdinde tescilli markası ile aynı ve/veya ayırt edilemeyecek kadar benzer ibareyi müvekkilinin izni olmaksızın kendi mal ve hizmetlerinde son derece benzeyen “…” ibaresini bilerek ve iltibas yaratmak amacıyla kullandığını, markalar tüketici nezdinde görsel olarak birbiri ile aynı ve / veya ayırt edemeyecek kadar benzer nitelikte olması ve davacı/karşı davalı şirket markasını tescilli olduğu hizmetlerde değil müvekkilinin tescilli markasının bulunduğu hizmetlerde kullanmasının tüketici nezdinde iltibasa yol açmış olması ve müvekkil şirketin markasına ve ticari itibarına zarar vermesi sebebi ile davacı/ karşı davalı aleyhine dava açıldığını, müvekkilin markası hususiyet ve orjinallik bakımından özgün bir yapıda olup, kendi başına ayırtedici nitelikte bir kelime olduğunu, davacı/karşı davalının iddia ettiği gibi ”…” ve “…” kelimeleri tek tek kullanılarak bir araya getirilmemiş olup, iki kelime bakımından özgün ve ayırtedici olacak şekilde ortaya farklı bir isim oluşturulduğunu, müvekkilin markası davacı/karşı davalının iddia ettiği gibi 6769 sayılı kanun smk 5/d hükmünde belirtilen ticaret alanında bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içermediğini, bir markanın birden çok tanımlayıcı unsurdan oluşması durumunda işaretin bir bütün olarak verdiği anlamın tanımlayıcı olup olmadığına bakılması gerektiğini, bu sebeple bir marka salt onu oluşturan unsurların her birinin ayrı ayrı tanımlayıcı olmasına bağlı olarak tanımlayıcı olarak nitelendirilip hükümsüz kılınamayacağını, 2013 yılında tescil edilmiş olan müvekkil şirkete ait olan marka “…” ve ” … ” kelimelerinin tümünün birleştirilmesi oluşan bir kelime olmadığını, kelimenin oluşumu incelendiğinde; “… ” markasının… şeklinde öncelikle … kelimesinin tamamı kullanılmayarak “… ” harfi çıkartıldığını, İngilizce ve Türkçede herhangi bir anlamı olmayan ” … “kelimesinden, …. kelimesinin yine tek başına bir anlam ifade etmeyen “…” kelimesinin birleşimi ile özgün bir yapıda ve orjinal nitelikte … ibaresi oluşturulduğunu, bu bağlamda müvekkilin markası tanımlayıcı olmayan iki ayrı kelime parçasının bileşkesinden oluştuğunu, burada ana kelimelerin bir arada kullanılması söz konusu olmayıp, o kelimeler anlamsız parçalara ayrılmış ve sıradışı olarak bir araya getirildiğini, söz konusu ifade konunun uzmanları tarafından dahi müvekkilin markasının tescilli olduğu alanda tanımlayıcı olarak algılanması mümkün olmayan ve başkasının tekeline bırakılmasının yasak olduğu markalardan olmadığı gibi müvekkilin hedef kitlesi olan ortalama tüketicilerin de bu markaya maruz kaldıklarında akıllarına “sadece” müvekkilin markasını kullandığı alanın gelmesinin mümkün olmadığını, öte yandan kabul manasına gelmemekle birlikte smk 5/2 ’de bir marka başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), ( c), ( d), bentlerine göre reddedilemez şeklinde hüküm altına alınmış olup, müvekkilin markası kullanım sonucu ayırtedicilik nitelik kazandığını, bu durumda tescil başvurusunun yapıldığı tarihte ayırt edicilik kazanmış işaretin belirtilen mutlak tescil engellerinin varlığına rağmen tesciline karar verilmesi gerektiğini, müvekkilin markası yıllardan beri verilen emek, hizmet kalitesi, sosyal mecralarda yayınlanan tanıtıcı reklam ile kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazandığını, müvekkil şirket markanın tanınmışlığının artması için çok ciddi bir sermaye harcandığını, bu zamana kadar sadece instagram hesabı üzerinden yapılan tanıtıcı reklamlar için yaklaşık 755.526,09 TL ödeme yapıldığını, müvekkilin instagram hesabı yaklaşık 13 milyon kullanıcı tarafından erişilmekte olup yapılan reklamlar 155 bin kez izlenmiş ve izlenmeye devam ettiğini bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, karşı dava yönünden ise davacı/karşı davalının, 2018 yılında kötü niyetle tescil ettirdiği ve tescil ettirdiği hizmet sınıfı dışında müvekkilin tescilli olduğu hizmet sınıflarında, müvekkilin tescilli markası ile aynı ve/veya ayırtedilemeyecek kadar benzer ibareyi kullanarak faliyet göstermesi, müvekkilin markasından haksız yararlanması ve müvekkilin markasının itibarını zedelemesi sebebi ile davacı/karşı davalının markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, müvekkil şirketin 18.01.2013 tarihinde yapmış olduğu başvuruda “… ” isimli markasını 35. Ve 44. Sınıfta tescil ettirmiş ve tescil ettirmiş olduğu sınıflarda faaliyet gösterdiğini, davacı/karşı davalı şirket ise 27.11.2018 tarihinde … numaralı “… “isimli markayı sadece 44. Sınıfta bulunan “İşyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri” hizmet sınıfında tescil ettirmiş olmasına rağmen müvekkil şirket ile aynı ve/veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markayı tescil ettirdiği alan dışında faaliyet göstermekte, tıbbi hizmetler alanında ticari faaliyetine müvekkil şirketin tescilli marka haklarına tecavüz oluşturacak şekilde devam ettiğini, “…” markasının Türk Patent nezdinde tescilli 18.01.2013 tarih ve … numara ile 44. Sınıfta “Tıbbi hizmetler. Güzellik bakımı hizmetleri. Veterinerlik ve hayvancılıkla ilgili hizmetler. Tarım, bahçecilik ve ormancılıkla ile ilgili hizmetler.” sınıflarında tescillidir ve tescilli olduğu alanlarda ticari faaliyetini gerçekleştirdiğini, davacı/karşı davalı yana ait 27.11.2018 tarih ve … numaralı 44. Sınıfta “İşyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri.” sınıfında tescilli markasının tescilli olduğu hizmetlerde değil müvekkile tecavüz oluşturacak tıbbi hizmetlerde kullanıldığını, davacı/karşı davalı, markasının tescil ettirdiği sınıf tavsiye niteliğinde olan işyeri ve personel sağlığı danışmanlık hizmetleri sınıfında tescil edilmiş olmasını rağmen davacı/ karşı davalı şirketin Botox, gençlik aşısı, ben tedavisi, nasır tedavisi varis tedavisi, gibi birçok tıbbi hizmet alanında hastalarına işlem uyguladığını, davalı/karşı davacının markası, smk 6/1 maddesi uyarınca müvekkile ait marka ile aynı ve/veya ayırtedemeyecek kadar benzer olup, aynı ve/veya benzer hizmetleri kapsaması ve tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimalinin ötesinde şüpheye yer vermeyecek kesinlikte iltibas oluşturması sebebi ile davacı/karşı davalının markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, SMK’nın 6/1 maddesi, markaların aynı veya benzer olması ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsaması nedeniyle markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali olması durumlarının nispi ret olacağını hükme bağlandığını, davacı/karşı davalının (…) bir hastası, 25.03.2020 tarihinde 2000893846 … başvuru numarası ile davacı/karşı davalının (..) aleyhinde CİMER’e başvuruda bulunduğunu, bu şikayet, … İlçe Sağlık Müdürlüğü tarafından karıştırılarak müvekkil şirkete (…) yönlendirilmiş ve yönlendirilen bu başvuruya istinaden müvekkil şirketin (…) konu hakkındaki savunması talep edildiğini, bir devlet kurumu olan … ilçe sağlık müdürlüğü’nün dahi bu iki markayı karıştırmış olması artık şüpheye yer olmayacak derecede iltibasın var olduğu hususunu ispatladığını, öte yandan iltibas durumu sadece bunun ile kalmamış davacı/karşı davalının bir başka hastası …, 30.06.2020 tarihinde … platformuna davacı/karşı davalı şirket aleyhinde başvuruda bulunduğunu, müvekkil şirkete ait marka (…) ile davacı/karşı davalı markayı (…) karıştırarak başvurusunu müvekkil şirkete hitaben yazmış ancak bu durum … tarafından hastaya ait bilgilerin paylaşılması ve akabinde hastanın müvekkil şirketin hastası olmadığı, davacı/karşı davalı şirkete ait bir hasta olduğunun tespit edildiğini, yine davacı/karşı davalı şirketin bir hastası olan … isimli hasta, 25.08.2020 tarihinde … platformuna davacı/karşı davalı şirket aleyhinde başvuruda bulunmuş, müvekkil şirkete ait marka (…) ile davacı/karşı davalı markayı (…) karıştırarak başvurusunu müvekkil şirkete hitaben yazmış ancak bu durum … tarafından hastaya ait bilgilerin paylaşılması ve akabinde hastanın müvekkil şirketin hastası olmadığı, davacı/karşı davalı şirkete ait bir hasta olduğunun tespit edildiğini, halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulması gerektiğini, karıştırılma ihtimalinde önemli husus halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurması olduğunu, burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından ” umumi intiba ” olması bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edildiğini, bir marka görsel, fonetik, veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, toplu olarak tüketici kitlesinde bıraktığı intihada bir başka marka ile bağlantısı varmış gibi bir algı oluşturuyorsa karıştırılma ihtimalinin bulunduğundan söz edileceğini, halk tarafından karıştırılma ihtimali genel bir ifade ile ” ortalama tüketicilerin her iki işaret arasında bağlantı kurmasıdır. ” olduğunu, davacı/karşı davalı marka ile müvekkil şirkete ait olan marka, tüketiciler ve hatta devlet kurumları nezdinde dahi iltibasa sebep olmuş ve markaların karıştırılması bakımından şüpheye yer vermeyecek derece iltibas durumu kesin olarak gerçekleştiğini, davacı/karşı davalı marka müvekkile ait olan tanınmış marka üzerinden haksız yarar sağlamanın ötesinde hastalar nezdinde oluşan olumsuz şikayetler sebebi ile de müvekkil şirkete ait markanın itibarını zedeleyici şekilde ciddi anlamda zarar verdiğini, somut olayda söz konusu iltibas sadece görsel, ses uyumu ve fonetik açıdan marka benzerliği ile kalmayıp, davacı/ karşı davalının markasını tescil ettirmediği bir sınıfın konusuna giren bir alanda hizmet vermesi sebebi ile sundukları hizmet bakımından da iltibas oluşturduğunu, müvekkil şirket 18.01.2013 tarihinde yapmış olduğu başvuruda “… ” isimli markasını 35. Ve 44. Sınıfta tescil ettirmiş ve tescil ettirmiş olduğu sınıflarda faaliyet verdiğini, davacı/karşı davalı şirket ise 27.11.2018 tarihinde …numaralı “… “isimli markayı sadece 44. Sınıfta bulunan ”İşyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri” kapsamında tescil ettirmiş olmasına rağmen müvekkil şirket ile aynı ve /veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markayı tescil ettirdiği alan dışında faaliyet göstermekte, sağlık ve güzellik ve tıbbi hizmetlerde ticari faaliyetine müvekkil şirketin tescilli marka haklarına tecavüz oluşturacak şekilde devam ettiğini, davacı/karşı davalı şirketin markasını tescil ettirdiği alan işyeri ve personel sağlığı ile ilgili tavsiye niteliğinde olan danışmanlık hizmetleri kapsamakta iken karşı yan botox, dolgu gençlik aşısı, ben tedavisi, nasır tedavisi, bağsur tedavisi gibi sağlık alanında birçok tıbbi işlem uyguladığını, markalar tüketici nezdinde görsel olarak birbiri ile aynı ve / veya ayırt edemeyecek kadar benzer nitelikte olması ve davalı şirket markasını tescilli olduğu hizmetlerde değil müvekkilin tescilli markasının bulunduğu hizmetlerde kullanması tüketici nezdinde iltibasa yol açtığını, müvekkil şirket aleyhine kurumlara, mecralara, olumsuz başvurularda bulunmakta ve müvekkil şirketin yıllardır bin bir çaba ve emekle oluşturduğu ticari itibarına zarar verdiğini, davacı/karşı davalı şirket, 27.11.2018 tarihinde ”…” isimli markası için …başvuru numarası ile 44. sınıf hizmetler için müracaat ettiğini, bu başvuruya itiraz edildiğini ve itiraz kısmen kabul edildiğini ve ilgili bentlerin çıkartıldığını, davacı/karşı davalı şirket tarafından bu karara da itiraz edildiğini ancak itirazlar yerinde bulunmayarak reddedildiğini ve Tıbbi hizmetler. Güzellik bakımı hizmetleri.Veterinerlik ve hayvan üretme, besicilik, nalbantlık ile ilgili hizmetler. Tarım, bahçecilik ve ormancılıkla ile ilgili hizmetler; peyzaj tasarımı hizmetleri. Bentlerinin çıkartıldığını, davacı/ davalı itirazları yerinde görülmeyerek bu karara itirazları da reddedildiğini, müvekkil şirketin markasını 18.01.2013 tarihinde davacı/karşı davalı ise 27.11.2018 tarihinde markasını tescil ettirdiğini, davacı/karşı davalı şirket markasını sonradan kötüniyetle tescil ettirmiş olup, müvekkilin yıllardır sunmuş olduğu hizmet kalitesinden ve haklı ününden haksız yararlanmakta ve tüketici nezdinde oluşturduğu olumsuz şikayet ve başvurular iltibas sebebi ile müvekkil şirketin markasına zarar vermekte ve itibarını zedelediğini, SMK 6/ 5 maddesi ayrıca SMK m. 6/9 gereği davacı/karşı davalının tüm bu ısrarlı müracaatları, müvekkilin markasının sosyal medya ve basındaki tanınmışlığı ile davacının aynı alanda tescil başvurusu yapmamasına rağmen müvekkile aynı alanda faaliyet göstermesi davacı/karşı davalının markasının kötüniyetli olarak tescil edildiğini gösterdiğini, bu bağlamda ticaret hayatının olağan akışı içerisinde dahi davacı/karşı davalının müvekkilin markasını bilmediği ya da en azından bilmesi gerektiği açık olup, davacı/karşı davalının marka tescili kötü niyetle yapıldığından hükümsüz kılınması gerektiğini belirtmiş, davacı/karşı davalının müvekkilini davanın davalısı olarak davacı müvekkilin … şirketinin gösterildiğini ancak marka sahibinin … olduğunu, mahkemeden HMK 124 uyarınca iradi taraf değişikliği yapıldığını, karşı dava dilekçesinin marka sahibi müvekkil …’a tebliğ edildiğini, son duruşmada ve 28.10.2020 tarihli dilekçelerinde bu taraf değişikliğinin hukuka aykırı olduğunu, karşı davacının marka sahibi gerçek kişiye değil davacı şirkete husumet yönelttiğini, marka sicilinin aleni olduğunu, bu yönden de husumet itirazlarının bulunduğunu belirtmiş, haksız ve hukuka aykırı davasının ve taleplerinin tümden reddine, karşı davanın ve taleplerin kabulü ile davacı/ karşı davalı yan adına tescilli bulunan “…” ibareli markanın müvekkil şirkete ait “…” isimli marka ile aynı ve/ veya ayırt edemeyecek kadar benzer olup, aynı ve/veya benzer hizmetleri kapsaması ve tüketiciler nezdinde iltibasa sebep olması, müvekkilin markasından haksız yararlanması ve müvekkilin markasının itibarını zedelemesi ve kötü niyetle tescil sebebi ile hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı karşı davalı vekili cevaba cevap ve karşı davaya cevap dilekçesinde özetle; davada taleplerinin kısmi hükümsüzlük (6769 smk madde 25/5) yönünde olup davalı tarafça ileri sürülen savunmaların hiçbiri tıbbi hizmetler yönünden … ibaresinin tanımlayıcı, bir hizmeti ve hizmetin verildiği yeri belirtici ve adlandırıcı vasfını ortadan kaldıracak nitelikte olmadığını, davalı adına tescil edilen … numaralı “…” markası … ve … kelimelerinin birleştirilerek kısaltılması sonucu oluşturulduğunu, başka herhangi bir yan unsur içermeyen dolayısıyla davacının işletmesini ayırt edici bir yönü bulunmayan bir ibare olup 6769 Sayılı kanunun 5/c ve 5/d hükümleri uyarınca marka olarak tescili mümkün olmayan bir kelime olduğunu, düzenlemelerin temel mantığının kanunla bir koruma alanı oluşturulan marka hakkının kötüye kullanılması suretiyle haksız rekabet unsuruna dönüşmesini önlemek, işletmelerin ve kişilerin marka hakkını vesile ederek diğer kişi ve işletmelere hayatın olağan akışına, ticari icap ve usullere aykırı kısıtlamalar getirmesine imkan vermediğini, 44. Sınıfın alt grubu olarak “Tıbbi hizmetler” yönünden, Türkçe karşılığı “tıbbi hizmet sunulan yer”, “tıbbi klinik” anlamına gelen “…” ve “…” kelimelerinden oluşturulan bir kısaltmanın marka olarak tescil edilmesi, bu kelime grubu veya kısaltmanın bir kişi yada kurumun kullanım tekeline verilmesi mümkün olmadığını, davalı tarafın markanın kullanım sonucu ayırt edicilik vasfı kazandığına dair savunmalarının kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davalının markası … ve … kelimelerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş, hiçbir kreatif yönü olmayan, özgün ve işletmeye has hiçbir yan unsur içermeyen, sektörel manada tanımlayıcı hizmeti ve hizmetin verildiği yeri tarif eden kelimelerden ibaret olduğunu, davalının markasında renk, yazı karakteri, şekil, logo gibi ayırt edici herhangi bir yan unsur dahi bulunmadığını, davalının markası tescilli olduğu 44. Sınıftaki alt hizmet başlıklarından biri olan “tıbbi hizmetler” faaliyetini tanımlayan, tıbbi hizmetlerin verildiği yer anlamına gelen İngilizce kelimelerden ibaret olduğunu, dilimize de doğrudan geçmiş olan “klinik” kelimesi ile medikal olarak da kullanılan ancak Türkçedeki “tıbbi” kelimesinin İngilizce karşılığı olduğu herkes tarafından bilinen “…” kelimelerinin kısaltılmasıyla elde edilen markanın özgün olmadığı ve marka olabilecek işaretlerden olmadığının ortada olduğunu, karşı davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, hükümsüzlüğü talep edilen marka müvekkil şirket adına tescilli olmadığını, hükümsüzlüğü talep edilen … sayılı “…” markasının tescil sahibi … olduğunu, dolayısıyla hükümsüzlük davasının müvekkil şirkete yöneltilmesi mümkün olmadığını, karşı davanın esasına girilmesi halinde … 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin .. e sayılı davası ile karşı davanın birleştirilmesini talep ettiklerini belirtmiş davalıya ait … numaralı, “…” ibareli markanın 44. Sınıf “tıbbi hizmetler” alt grubu yönünden (6769 SIVIK madde 25/5 uyarınca kısmi olarak) hükümsüzlüğüne, karşı davanın dava şartı noksanlığından usulden reddine karar verilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı karşı davacı ikinci cevap dilekçesi ve karşı dava cevaba cevap dilekçesinde özetle; cevap ve karşı dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarlamış husumet itirazlarına ilişkin olarak huzurdaki davada husumetin şirket sahibi …’a yöneltilmesi gerekirken dürüstlük kuralına aykırı olmaksızın kabul edilebilir bir yanılgı ile temsilcide yanılgıya düşülmüş olup, …’ın tek sahibi olduğu… Ltd. Şti. Yöneltildiğini, 6100 sayılı hmk’nın md.124 / f-3 iradi taraf değişikliği talebimizin kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, husumetin, şirket sahibi …’a yöneltilmesi gerekirken dürüstlük kuralına aykırı olmaksızın kabul edilebilir bir yanılgıyla tarafımızca …’ın sahibi olduğu … Ltd. Şti. Yöneltildiğini, iradi taraf değişikliği talebimizin kabulü ile eksiliğin giderilmesi için HMK md. 115/ f-2 gereği süre verilmesine karar verilmesini talep etmiş asıl davanın reddi ile karşı davanın kabulünü talep etmiştir.
Karşı dava yönünden dava … ŞTİ yöneltilmiş ise de marka tescil belgelerinden marka tescil sahibinin şirket sahibi … olduğunun anlaşılması üzerine karşı davacının HMK 124 kapsamındaki talebi, marka tescil sahibinin karşı davalı olarak gösterilen şirketle olan bağ ve bağlantısı da göz önünde bulundurularak yasal şartların oluştuğuna kanaat getirilmekle taraf değişikliği talebi kabul olunarak husumet marka tescil sahibinin … a yöneltilmek suretiyle yargılamaya devam olunmuştur.
Taraf delilleri toplanmıştır.
Türk Patent kayıtları celp olunmuş olup, davalı/karşı davacı taraf “…” markasını … no. ile 18.01.2013 tarihinde başvuru konusu yapıldığı, söz konusu marka 35. ve 44. hizmet sınıflarında 04.02.2014 tarihinde tescil edildiği, davacı/karşı davalı şirket ise 27.11.2018 tarihinde … markası için … başvuru no ile 44. sınıf hizmetler için müracaat ettiği, fakat davalı/karşı davacı tarafça işbu başvuruya konu edilen itirazın kısmen kabul edilerek söz konusu markanın tescil edildiği, ‘Tıbbi hizmetler, Güzellik bakımı hizmetleri. Veterinerlik ve hayvan üretme, besicilik, nalbantlık İle ilgili hizmetler, tarım, bahçecilik ve ormancılıkla İlgili hizmetler; peyzaj tasarımı hizmetleri” bentlerinin çıkartıldığı, davacı/karşı davalı tarafça bu karara itiraz edilmesine rağmen itirazlar yerinde bulunmayarak reddedildiği, kararda … başvuru numaralı davacı/karşı davalının … İbareli başvurusunun davalı/karşı davacıya ait … sayılı … ibareli marka ile karıştırılma ihtimali yarattığı gerekçesi ile verilen kısmı ret kararının hukuka uygun bulunduğu, YÎDK, Markalar Dairesi Başkanlığınca … ve … ibarelerinin benzer olduğu, tescil sınıflarının kısmen aynı olduğu, bu sebeple …başvuru nolu … ibaresinin marka olarak tescilinin kısmen reddedilmesi gerektiği yönündeki tespitlerin onandığı sonuç olarak 44. hizmet sınıfının “İşyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri” ni kapsadığı anlaşılmıştır.
… 1. FSHHM’nin …e. Sayılı dosya ile karşı davacı tarafça açılan marka hakkına tecavüz davasının devam ettiği anlaşılmıştır.
Davalı karşı davacı tarafından .. ve … kayıtları, Türk Patent ve Marka Kurumunun 06.11.2019 tarihli Bülten İtirazının Kısmi Red Sonucuna ilişkin itirazın reddi karan (…sayılı YİDK Kararı), sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımlar dosyaya sunulmuştur.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi özellikle davalıya ait ürün ambalajlarının davacıya ait tescilli markaya tecavüz niteliğinde olup olmadığı, davalı kullanımlarının kendisine ait tescil kapsamında olup olmadığı, davacının tanınmışlık iddiaları ve davalının sessiz kalmaya dayalı hak kaybına yönelik savunmaları ile tarafların her bir iddia ve savunması ayrı ayrı değerlendirilmesi yönünden dosya alanında uzman marka vekili, bilişim uzmanı ve klinik medikal sektör bilirkişisinden oluşan bilirkişi heyetine tevdi olunmuş;
Bilirkişi heyeti tarafından sunulan 03/09/2021 tarihli raporda özetle; Davalı sitede yer alan “iletişim” bölümü verilerine göre davalının … …, … ve …olmak üzere üç temsilcilik veya şubesinin bulunduğunu, davalı markanın içerik sağlayıcıya atfen kullanıldığını, adres bilgisine site genelinde yer verilmediğini, davalı olduğu değerlendirilen içerik sağlayıcının hizmet sağlayıcı olduğu faaliyetlerini altı başlıktan ibaret halde umuma duyurduğunu fakat anılan hizmetlerin hangi uzmanlarca üretildiğine dair bir bilgiye yer vermediği, davacı sitede davalı siteye benzer şekilde içerik sağlayıcıya ait gerçek veya tüzel kişilik kimliğine rastlanılmadığını, her birinin adres ve telefon verilerine yer verilen beş şube veya temsilciliğin umuma ilan edildiğini, davalı sitenin internet alan adının davacı site internet alan adından beş yılı aşkın süre önce tescil edildiğini, tarafların ticari faaliyetlerine konu faaliyetlerinin tanıtımı amacıyla içerik sağladıkları sosyal ağ sağlayıcı hesaplardaki takipçi sayılarının doğrudan hesapların kullanım süreleri ile bağlantılı bulunmadığını, davacıya ait “…” logosunun iki renkli olup büyük harflerle yazıldığını, davalıya ait “…” logosunun tek renk ve bir özellik göstermeyen küçük harflerle gösterildiğini, ürünlerin hastane veya klinik ortamda tatbiki yapılırken uygulamayı yapanların bu konuda tam bilgi sahibi oldukları ve kullandıkları ürün hakkında yanılmalarının bahis konusu olmayacağını, adı geçen ürünlerin eczanede pazarlanması sırasında karıştırmanın imkansız olduğunu, plastik cerrahi, dermatolog ve diyetisyen bulundurma durumlarının örtüşmediğini, davalının çalışma alanının medikal estetik, anti aging, lazer tedavileri, bölgesel incelme, estetik cerrahi, ve dermatoloji olduğunu, davacının çalışma alanının basur tedavisi, varis tedavisi, ben tedavisi, siğil tedavisi, yağ bezesi tedavisi, kıl dönmesi, hemanjon tedavisi, makat çatlağı, anal fîstül tedavisi, tırnak batması ve nasır tedavisi olduğunu, web sitelerinden alınan bilgilerden tarafların çalışma alanlarının örtüşmediğini, etkisiz düzeydeki benzerliğin karıştırmaya sebebiyet vermeyeceğini, davalı karşı davacının 26.03.2016 ile 01.01.2017 tarihleri arasında sektörel dergi ve gazetelerde … ibaresini marka vasfıyla kullandığını, davalı karşı davacı tarafın “…” markasını … numara ile 18.01.2013 tarihinde başvuru konusu yaptığını, söz konusu markanın 35. ve 44. hizmet sınıflarında 04.02.2014 tarihinde tescil edildiğini, TPMK kayıtlarından davalı karşı davacıya ait “…” markasının …ŞİRKETİ adına 18.01.2013 tarihinde başvuru konusu edildiğini, markanın 35. ve 44. hizmet sınıflarında 04.02.2014 tarihinde tescil edildiğini, marka başvuru numarasının … olduğunu, TPMK kayıtlarından “…” markasının … adına 27.11.2018 tarihinde başvuru konusu edildiğini, markanın 44. hizmet sınıfında 23.03.2020 tarihinde tescil edildiğini, marka başvuru numarasının … olduğunu, somut olaydaki davalı karşı davacının kısaltma kombinasyonunun 44. sınıftaki “tıbbi hizmetler” açısından bir karakter sergilemediğini, davalı karşı davacının “…” markasının tescilli olduğunu, 44. sınıftaki tıbbi hizmetler alt grubu açısından SMK M.5/l/c bendi anlamında tanımlayıcı olduğunu, davalı karşı davacının “…” markasının tescilli olduğu 44. sınıftaki tıbbi hizmetler alt grubu açısından SMK M.5/l/c ve d bentleri anlamında tanımlayıcılık ve ortaklaşa kullanıma ilişkin tescil engellerine tabi olduğunu, dava tarihi olan 24.07.2020 itibariyle SMK m.5/l/b-c-d bentleri kapsamındaki tescil engellerinin davalı karşı davacı tarafından markasal kullanım yolu ile bertaraf edildiğini ve bu suretle davalı karşı davacı adına 44. sınıftaki tıbbi hizmetler alt grubunda tescilli bulunan “…” markasının SMK m.5/l/b-c-d bentleri uyarınca kısmen hükümsüz kılınmasının mümkün olamayacağını, davalı karşı davacının 44. sınıfın alt grubu olan tıbbi hizmetlerde tescilli “…” markasının düşük ayırt ediciliğe sahip bir zayıf marka statüsünde olduğunu, davacı karşı davalının “…” isimli markası ile davalı karşı davacının “…” markası karşılaştırıldığında “…” ve “..” ibarelerinin ortak oluşunun davacının markasının toplam 6 harften, davalının ise 8 harften oluştuğu markaların ortak baskın unsurunun “…” ve “…” heceleri olduğunu, sonuç olarak taraf markalan arasında büyük ölçüde işitsel benzerliğin oluştuğunu, tarafların markalarının tescilli hallerinin sözcük markalarından ibaret olduğunu, bunun dışında herhangi bir resim, şekil, ticaret unvanı gibi ek bir unsur ihtiva etmediğini, davacı karşı davalının “…” markası ile davalı karşı davacının “…” markası arasında font ve yazı karakteri açısından yakınlığın ortaya çıktığını, taraf markalarında ortak baskın unsurları “…” ve “….” hecelerinin olduğunu, her iki markanın da yakın harf karakteri ile yazılmış kelimelerden oluştuğunu, büyük-küçük harf ve renk farkı içerdiğini, bu gerekçe ile iki marka arasında görsel benzerliğin bulunduğunu, davalı karşı davacının “…” markasının davacı karşı davalının “…” markasına karşı başvuru ve tescil önceliğinin bulunduğunu, davalı karşı davacının haberlerinin yayımlanmasının davalı karşı davacının zayıf marka konumunda olan “…” ibaresinin tanınmış marka olduğu sonucuna ulaşmada yetersiz kaldığını, davalı karşı davacının “…” markasının sektörde sıklıkla ve ortaklaşa kullanılan, tanımlayıcı ibarelerin kombinasyonundan ibaret olması karşısında davacı karşı davalının “…” markasına aykırı bir biçimde kötü niyetle tescil edildiğini gösteren somut bir delile dosyada rastlanılmadığı yönünde görüş ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
03/09/2021 Tarihli Bilirkişi Raporunun Sonuç Kısmında; ”…Asıl dava yönünden: Davalı/karşı davacının “…” markasının tescilli olduğu 44. sınıftaki tıbbi hizmeder alt grubu açısından SMK m.5/l/c ve d bentleri anlamında tammlayıcılık ve ortaklaşa kullanıma ilişkin tescil engellerine (mutlak ret sebeplerine) tabi olduğu; Ancak dava tarihi olan 24.07.2020 itibariyle SMK m.5/l/l>c-d bentleri kapsamındaki tescil engellerinin davalı/karşı davacı tarafından markasal kullanım yolu ile bertaraf edildiği ve bu suretle davalı/karşı davacı adına 44. Sınıftaki tıbbi hizmetler alt grubunda tescilli bulunan “…” markasının SMK m.5/l/b»c-d bentleri uyarınca kısmen hükümsüz kılınmasının mümkün olamayacağı; Bununla birlikte somut olay açısından davalı/karşı davacının 44. sınıfın alt grubu olan tıbbi hizmetlerde tescilli “…” markasının düşük ayırt ediciliğe sahip bir zayıf marka statüsünde olduğu;
2)Karşı dava yününden:
Davacı/karşı davalının “…” markasını tescilli olduğu alt gruplar dışında (davalı/karşı davacının tescilli olduğu tıbbi hizmetler ve güzellik bakımı hizmetlerinde) kullanarak, davalı/karşı davacının öncelik sahibi olduğu “…” markası İle fiilen karıştırılma ihtimali yaratmak suretiyle marka hakkı ihlaline yol açtığı iddiasının ayrı bir davanın konusu olduğu; Bu sebeple işbu davanın konusunun davacı/karşı davalının “…” markasının tescilli olduğu 44. sınıfın alt grubu olan “işyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetlerinde” hükümsüzlüğü olduğundan, raporumuzdaki incelememizin tescil kayıtlarında yer alan alt sınıflar ile sınırlı bir biçimde gerçekleştirildiği; Davalı/karşı davacının önceden tescilli “…” markası ile davacı/karşı davalının sonradan tescilli “…” markası arasında “doğrudan karıştırılma” veya “idari- ekonomik bağlantı olduğu yönünde yanlış bir algının oluşması (dolaylı karıştırılma)” ihtimalinin oluşmadığı; bu sebeple davacı/karşı davalının sonradan tescilli “…” markasının 44. sınıfin alt grubunda yer alan “işyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetlerinde” SMK m.6/f. 1 gereği hükümsüz kılınamayacağı; Davalı/karşı davacının zayıf marka konumunda olan “…” ibaresinin SMK m,6/f.5 açısından tanınmış marka konumunda olmadığı; Davacı/karşı davalının “…” markasının basiretli davranma yükümlülüğüne aykın bir biçimde SMK m.6/f 9 açısından kötüniyetle tescil edildiğini gösteren somut bir delile dosyada rastlanmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır…” anlaşılmıştır.
Dava ve karşı dava marka hükümsüzlük ve terkin taleplerine ilişkindir.
Davalı karşı davacı markasının tanınmış marka olduğu iddiasında bulunmuş olup öncelikle bu hususun ele alınması gerekmektedir.
1-DAVALI KARŞI DAVACININ TANINMIŞ MARKA İDDİASI;
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve 5647/1704 s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; sunulan deliller ve heyet raporundaki değerlendirmeler dikkate alındığında; davalı/karşı davacının sosyal medya reklamları için Haziran 2020-Ağustos 2020 tarihleri arasında “…” markasını tanıtmak maksadıyla sosyal medya nezdinde 200.000 TL’ye yakın reklam gideri yapmış olması, yine davalı/karşı davacının “… ” instagram hesabının 348.000 takipçisi olması, yine 26.03.2016 ile 01.012017 tarihleri arasında …, …, …, …, … …, … , …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … gazetelerinde sağlığa ve estetik operasyonlara ilişkin davalı/karşı davacının haberlerinin yayımlanması davalı/karşı davacının markasının sektörel bazda bilinirliğin oluştuğu kanaati uyandırmış ise de markada kullanılan ibareler yönünden zayıf marka konumunda olan “…” ibaresinin SMK m.6/f.5 açısından tanınmış marka olduğu sonucuna ulaşmada yetersiz kaldığı, bu noktada markanın tanınmış marka sicilinde yer almaması, tanınmışlık olgusuna işaret eden herhangi bir ulusal/yabancı mahkeme kararının bulunmaması, tanınmışlığı gösteren sektörel araştırma raporunun dosyada bulunmaması tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında davacının tanınmışlık iddiasını ispatlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Her ne kadar karşı davacı tanınmış marka korunmasından sunulan deliller kapsamında yararlanamayacak ise de karşı dava yönünden hükümsüzlük talebinin özellikle kötü niyetle tescil iddiası yönünden göz önünde bulundurulması gerektiği anlaşılmış bu husus aşağıdaki değerlendirmelerde ayrıca irdelenmiştir.
MARKA HÜKÜMSÜZLÜK İDDİASI YÖNÜNDEN;
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
“Marka tescilinde mutlak ret nedenleri” Madde 5- (1) Aşağıda belirtilen işaretler, marka olarak tescil edilmez: …. d) Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler…
(2) Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez.” hükümlerine amirdir.
“Marka tescilinde nispi ret nedenleri” başlıklı Madde 6- (1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir….(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” hükümlerine amirdir.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir. Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Mal ve hizmetlerin aynı ya da benzer olup olmadığı yönünden; karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi ile markaların benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. (Sevilay Uzunallı, Markanın Korunmasının Kapsamı ve Tazminat Talebi, Ankara 2012, s.83 vd.). Mal ve hizmetlerin aynılığı veya benzerliği değerlendirilirken yalnızca tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış mal ve hizmetler dikkate alınmalıdır; listede yer almayan, ancak fiilen kullanıldığı veya kullanılma niyeti olduğu belirtilen mal ve hizmetler değerlendirmede dikkate alınmayacaktır (Uzunallı, s.90).
Mal ve hizmetlerin aynılığı ile kast edilen durum açıktır. Mal ve hizmetlerin aynılığı, ilke olarak mal ve hizmetlerin aynı şekilde yazılmış, ifade edilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, aynı mal ve hizmetin birden fazla isme sahip olması veya piyasada anıldığı isimle teknik, bilimsel, literatüre geçmiş isminin farklı olması veya yabancı dildeki isminin Türkçeye de geçmiş olması durumlarında da mal ve hizmetler farklı şekilde ifade edilmiş olsalar da aynı olarak kabul edilecektir.
Nice sınıflandırması ve Türk Patent tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin ‘benzer’ olarak değerlendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir (Yasaman Hamdi, Marka Hukuku, Cilt II sh.779). Nitekim Yargıtay’da kararlarında bu yönde değerlendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır (Yargıtay kararları için bkz; Uzunallı, s.41 vd; Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, İstanbul 2012, s. 253 vd.).
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Somut olaya dönüldüğünde;
Asıl dava yönünden raporda tespit olunduğu üzere; Davalı/karşı davacının “…” markasının tescilli olduğu 44. sınıftaki tıbbi hizmetler alt grubu açısından SMK m.5/l/c ve d bentleri anlamında tammlayıcılık ve ortaklaşa kullanıma ilişkin tescil engellerine (mutlak ret sebeplerine) tabi olduğu” tespit olunmuş ise de dava tarihi olan 24.07.2020 itibariyle SMK m.5/lc-d bentleri kapsamındaki tescil engellerinin davalı/karşı davacı tarafından markasal kullanım yolu ile SMK 5/2 gereği bertaraf edildiği ve bu suretle davalı/karşı davacı adına 44. Sınıftaki tıbbi hizmetler alt grubunda tescilli bulunan “…” markasının SMK m.5/l/b»c-d bentleri uyarınca kısmen hükümsüz kılınmasının mümkün olamayacağı” tespit ve değerlendirmelerinin dosya kapsamı ile uyumlu olduğu, yine “davalı/karşı davacının 44. sınıfın alt grubu olan tıbbi hizmetlerde tescilli “…” markasının düşük ayırt ediciliğe sahip bir zayıf marka statüsünde olduğu tespitlerinin yerinde olduğu sonucuna ulaşılmış sübut bulmayan asıl davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Esasen davacı karşı davalının marka tescil başvurusunun, hükümsüzlüğünü talep ettiği sınıflar yönünden karşı davacı markası sebebiyle red ile sonuçlanmış olmasına rağmen iltibas yarattığını bilmesine rağmen markayı tescil harici kullanmayı sürdürdüğü, karşı davacı markasının SMK 5/1-d kapsamında mutlak engele takılması gerektiği iddiasında bulunmasına rağmen benzer nitelikteki ibareyi tescil ettirmeyi çalıştığı dikkate alındığında açılan davanın kötü niyetli olarak açıldığı, taleplerin hukuken korunmayacağı kanaatine ulaşılmış kötü niyet yönünden karşı dava taleplerinde dikkate alınmıştır.
Karşı dava yönünden davacı karşı davalının iddiaları izahı yapılan SMK 6/1 ve 6/ 9 maddesine dayalı olmakla her ne kadar raporda “Davacı/karşı davalının “…” markasını tescilli olduğu alt gruplar dışında (davalı/karşı davacının tescilli olduğu tıbbi hizmetler ve güzellik bakımı hizmetlerinde) kullanarak, davalı/karşı davacının öncelik sahibi olduğu “…” markası İle fiilen karıştırılma ihtimali yaratmak suretiyle marka hakkı ihlaline yol açtığı iddiasının ayrı bir davanın konusu olduğu; Bu sebeple işbu davanın konusunun davacı/karşı davalının “…” markasının tescilli olduğu 44. sınıfın alt grubu olan “işyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetlerinde” hükümsüzlüğü olduğundan, raporumuzdaki incelememizin tescil kayıtlarında yer alan alt sınıflar ile sınırlı bir biçimde gerçekleştirildiği; Davalı/karşı davacının önceden tescilli “…” markası ile davacı/karşı davalının sonradan tescilli “…” markası arasında “doğrudan karıştırılma” veya “idari- ekonomik bağlantı olduğu yönünde yanlış bir algının oluşması (dolaylı karıştırılma)” ihtimalinin oluşmadığı; bu sebeple davacı/karşı davalının sonradan tescilli “…” markasının 44. sınıfin alt grubunda yer alan “işyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetlerinde” SMK m.6/f. 1 gereği hükümsüz kılınamayacağı;” Tespit değerlendirmelerinde bulunulmuş ve raporda da belirtildiği üzere davanın markaya tecavüze yönelik olmadığı, karşı davacının tanınmışlık iddiasının ispatlanamadığı bu noktada hükümsüzlük yönünden davacı markasının tescilli olduğu sınıflar yönünden ele alınması zorunlu ise de esasen davacı karşı davalının marka tescil başvurusunda bulunurken yapılan itiraz üzerine karşı davacı markası ile iltibasa sebebiyet veren sınıfların tescil dışına çıkartıldığı, karşı davacının markası zayıf marka olarak kabul olunabilir ise de davacı karşı davalının açmış olduğu asıl davada tescil engeli bulunduğu iddia ettiği ibareye yakın bir ibareyi iltibasa sebebiyet verecek şekilde tescil başvurusunda bulunduğu, tanınmış marka olmasa da sektörel bilinirliğinin bulunduğu anlaşılan ve basiretli tacir ilkesi gereği davacının bildiği ya da bilmesi gerektiği karşı davacı markasıyla iltibasa sebebiyet verecek başvurusunda (tescilli olduğu sınıf dışında kullanarak amacının karşı davacı markasının tescilli olduğu sınıflarda faaliyet göstermek olduğunu sergilemiştir) kötü niyetli olduğu, dolayısıyla aynı sınıflarda tescili olmasa dahi marka tescil başvurusunda kötü niyetli olduğundan hükümsüz kılınması gerektiğinin izaha muhtaç olmadığı, rapordaki aksi değerlendirmelerin dosya kapsamı ile uyuşmadığı gibi bu noktadaki takdirin mahkemede olduğu yine zayıf marka tespiti yerinde ise de sektörel bazda karışıklığın oluşmayacağı tespitlerinin de dosya kapsamı -cimer ve sağlık müdürlüğüne ilişkin sunulan deliller diğer yazışmalara yönelik sunulan deliller dikkate alındığında- bu tespitin de dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı, bu hususların yeni bir incelemeyi gerekli kılmadığı sonucuna ulaşılmış karşı davacının iltibas ve kötü niyetli tescile dayalı hükümsüzlük davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içeriği izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde asıl davanın reddi karşı davanın kabulü yönünde aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :
1-Asıl davanın REDDİNE,
Asıl dava yönünden;
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye kalan 26,30 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
2-Karşı davanın Kabulü ile; TPMK nezdinde karşı davalı … adına … no ile tescilli “…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE sicilden TERKİNİNE,
Karşı dava yönünden;
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye kalan 26,30 TL’nin davacı karşı davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
-Davalı Karşı Davacı tarafından yapılan; 62,20 TL harç, 1.895,00 TL bilirkişi posta masrafı olmak üzere toplam 1.957,20 TL’nin davacı karşı davalıdan alınarak davalı karşı davacıya ödenmesine,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı karşı davacıya verilmesine,
-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/01/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸