Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/233 E. 2021/337 K. 02.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/233
KARAR NO : 2021/337

DAVA : Marka (Maddi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 22/07/2020
KARAR TARİHİ : 02/11/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Maddi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; “…” markasının, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) uyarınca 20.03.2015 tarihinden itibaren on yıl süreyle 04.03.2016 tarihinde müvekkilleri tarafından tescil edildiğini, yaklaşık beş yıllık süre boyunca müvekkillerinin bu markayı marka emtiasının öngördüğü faaliyet alanlarında ve fazlasında kullanarak ticari faaliyetlerde bulunduklarını, markanın tanınırlığı ve güvenilirliği için ciddi masraf ve emek yükü altına girdiğini, markasını bilinir ve tanınır hale getirdiğini, halen markanın tescilinin ve tescile dayalı tüm haklarının müvekkillerinin uhdesinde bulunduğunu, davalının markayı haksız ve hukuka aykırı şekilde kullanarak müvekkillerinin markası hakkına tecavüzde bulunduğunu, davalı tarafın medya sektöründe yapım ve yayınlarda bulunmakta olan bir ticari kuruluş niteliğinde olduğunu, 2019 yılının Aralık ayından itibaren … adıyla televizyon programı yapımcılığı, televizyon yayın hizmetleri başta olmak üzere bunlarla ilgili muhtelif faaliyetlerde bulunduğunu, marka tescillerinin aleniliği ve davalının işin niteliği ile ayrıntılarına aşikar yapısı göz önüne alındığında … markasının tescilli olduğu hususunun davalı tarafça bilinmiyor olmasının ya da böyle bir gerekçenin ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, davalının müvekkillerinin tescilli marka hakkını sürekli olarak ihlal ettiğini, faaliyeti ve eylemlerinin niteliğinin televizyon dizisi yapımı ve yayını olup her hafta gösterim ve bu gösterime dayalı olarak sürekli reklam ve tanıtım içeriklerinin söz konusu olduğunu, bahse konu olan faaliyet ve eylemlerinin ticari niteliği haiz olup davalının bu yolla müvekkillerinin marka hakkını ihlal ederek maddi kazanç sağladığını, müvekkillerinin yıllar içinde marka ve marka çevresinde yapmış olduğu faaliyetlerin haklı kazanımlarını kullandığını ve müvekkillerinin maddi ve manevi zarara uğrattığını, müvekkillerin böylece ortada ve şüpheye yer bırakmaksızın görülen zararları karşısında davalının eylem ve faaliyetlerinde iyi niyet belirtisi olmadığını, davaya konu olan marka hakkına tecavüz durumuna ilişkin olarak, müvekkillerinin … tarihinde … 40. Noterliği aracılığıyla söz konusu eylemlerin sonlandırılması adına davalıya ihtarname gönderdiklerini, davalının herhangi bir bildirimde bulunmadığını ve hukuka aykırı eylemlerini sürdürdüğünü, bu süreç içerisinde davalının Türk Patent ve Marka Kurumu’na “…” ibaresiyle marka tescili başvurusunda bulunduğunu, müvekkillerinin eylemlerinden dolayı maddi ve manevi zarar gördüğünü beyanla müvekkilleri lehine şimdilik 100,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin sektörün lider firması olan , çalışmalarıyla ülkemizde ve dünyada kendini ispat etmiş adından söz ettirmeyi başarmış bir prodüksiyon şirketi olduğunu, … A.Ş.’nin (bilinen adıyla …) ana faaliyet konusunun ulusal televizyon kanalları için televizyon dizilerinin, ulusal ve uluslararası dijital platformlar için dijital dizilerin ve yüksek gişe başarısı sağlamış sinema filmlerinin prodüksiyonunu gerçekleştirmek olduğunu, prodüksiyonunu gerçekleştirdiği …, …, …, …, …, …, …, …, …, … gibi televizyon dizileri ülkemizdeki televizyon kanallarında (…, …, …, …), Fi ve Şahsiyet gibi dizileri gerek ulusal gerek uluslararası platformlarda (…, …) gösterilmekte ayrıca yurtdışına lisans ve satışı yapılarak uluslararası başarılar elde etmekte ve ülkemize döviz kazancı sağlanmakta olduğunu, prodüksiyonunu gerçekleştirdiği …, …, …, …, … gibi sinema filmlerinin ise gerek yurtiçinde gerek yurtdışında vizyona girmesi ve beğenilmesi sonucunda gişe başarısı ve ulusal ve uluslararası festivallerden ödüller kazandığını, bu kapsamda dava konusu olan “… ” markasının da, müvekkili şirketin prodüksiyonunu gerçekleştirdiği ve ilk asıl yayını … logolu kanalda gerekleşen ve toplamda 10 bölüm yayınlanan bir TV dizisinin ismi olarak kullanıldığını, müvekkilinin doğrudan Fikri Mülkiyet Hukuku kapsamında eserler ortaya çıkmasına vesile olan, bu kapsamda gerek 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), gerek 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) kapsamında güvence altına alınmış haklara sonuna kadar riayet eden bir müessese olduğunu, her proje öncesi isim seçimi hususunda son derece titiz inceleme ve araştırmalar yaptığını, tespit ettiği bütün proje isimlerini ve keza projelerde kullanılan sair isimleri Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescil ettirdiğini ve işbu markalara ilişkin tecavüzlerin de sonuna kadar yasal yollardan takipçisi olduğunu, dava konusu “…” markası açısından da aynı profesyonel tutumunu sürdürdüğünü ve yüksek ayırt ediciliğe sahip olmayan “…” ifadesini kendi bilinir ve tanınır markası olan “…” markası ile eşleştirmek suretiyle, hem markanın kendisine ait olduğunu vurguladığını hem de markaya yüksek derecede ayırt edicilik ve özgünlük kattığını, dolayısıyla davacıların dava dilekçesindeki hukuki dayanaktan yoksun iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, müvekkil şirkete ait “… ” kelime markasının … başvuru numaralı, 16.01.2020 başvuru tarihli tanınır bir marka olduğunu, içerisinde yine müvekkil şirket’e ait “…” logosunu taşıyan ihtilafa konu “… ” markasının, müvekkili şirketin önceki başarılarının, tanınırlığının, ilgili tüketici kitlesi nezdinde güvenilirliğinin izlerini taşıdığını, davacının iddialarının aksine davacıya ait “…” markası ile karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, müvekkil şirket yapımcılığını üstlendiği her dizi ve film isminin markalaşması esnasında detaylı ve titiz araştırmalara yaparak sektör açısından herhangi bir sorun teşkil etmeyecek işleri dikkatle seçtiğini, ve özenle bu isimleri markalaştırdığını, “… ” kelime markasının “…” markası ile ilişkilendirilmesinin mümkün olmadığını, davacıların … başvuru numaralı ve 20.03.2015 başvuru tarihli “…” markasının iddialarının aksine tescil ettirdikleri ifade ve şekilde kullanılmadığını, davacıların sektörde “… ” kelime markasını kullandıklarını, iddialarının aksine sektörde “…” markası ile herhangi bir tanınırlıklarının söz konusu olmadığını, “… ” kelime markasının ise Türk Patent Enstitüsü (“TPE”) nezdinde tescilli bir marka olmadığını, dava dilekçelerindeki iddialarının aksine, davacıların sektörde “…” adını değil “… ” adını kullandıklarını ve kendilerini bu isim ile tanıttıklarını, davacılara ait “…” kelime markası ile, müvekkil şirkete ait “… ” kelime markasının aynı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzer markalar olmayıp, işbu markalar arasında iltibas veya karıştırılma ihtimalinin de bulunmadığını, markalar arası benzerliğin küçük farklılıklardan ibaret olmadığını, markaların mal ve hizmetle yönünden de aynı ya da benzer olmadıklarını, karıştırılma ihtimallerinin bulunmadığını, müvekkili şirkete ait TPE nezdinde tescilli “…” markasının tanınmış marka niteliğinde olup, ihtilafa konu “… ” kelime markasının bir unsuru olduğunu, beyanla davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin haksız, afaki ve hukuka aykırı olduğunu bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dosyada tarafların bildirdikleri deliller toplanmış, TPMK kayıtları celp olunmuş, özel teknik bilgi gerektirmesi nedeni ile bilirkişi raporu alınmıştır.
Dosyaya sunulan 18.05.2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle “… tescil no.lu “…” markası 35, 38 ve 41. sınıflarda davacılar adına tescil edilmiş olduğu; davalının “… ” ibaresini markasal olarak kullandığı; davalı markasındaki “…” ibaresi çatı marka niteliğinde olduğundan, markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, davacı markasının tescilli olduğu hizmetler yönünden ve davalının markayı kullandığı hizmet alanında “…” ibaresinin yüksek ayırt edici nitelikte olduğu, tarafların tescil aldıkları markaların nice sınıfları (35, 38 ve 41) bakımından kesiştiği, ancak nice sınıflarının içerikleri detaylı olarak incelendiğinde firmaların faaliyet alanlarının farklı olduğu, dolayısıyla firmaların faaliyet alanlarına göre değerlendirme yapıldığında; verdikleri hizmetler açısından bir ayniyet veya benzerlik olmadığı; Davacılar adına tescilli olan “…” markası ile davalının kullandığı markadaki esas unsur aynı olmakla beraber davalı “…” ibaresini davacı markasının tescil edildiği hizmetler ile aynı/benzer bir hizmet alanında kullanmadığından davacının marka tescilinden doğan hakkına tecavüz şartlarının mevcut olmadığı…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık, 6769 Sayılı Kanun kapsamında açılmış marka hakkına tecavüzün tespiti, ref’i ve men’i, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde davacılar adına tescilli olan ve davaya dayanak yapılan…tescil no.lu “…” markasının 35, 38 ve 41. sınıflarda davacılar adına tescil edildiği, marka tescil başvurusu 20.03.2015 tarihinde yapılmış olduğu 04.03.2016 tarihinde markanın tesciline karar verilmiş olduğu görülmüştür. Davalı adına tescilli “… ” markasının ise, 16.01.2020 tarihinde … no’lu başvuru ile tescil ettirmiş olduğu davalının tescil aldığı nice sınıflarının ise 09, 14, 16, 35, 41 ve 38 olduğu görülmüştür.
Tarafların markasal olarak kullanımlarına ilişkin bilişim uzmanı tarafından yapılan tespitler ışığında, davacı tarafa ait “….” isimli web sitesinde ve dosyaya sunulu olan belgelerde; “… ” isminin kullanıldığı görülmekle, web sayfasında yer alan “hizmetlerimiz” menüsünden; davacı tarafın organizasyon, tanıtım ve web sayfası hizmetlerini verdiği anlaşılmaktadır. Organizasyon menüsünün alt kategorilerinde ise; sempozyum, konferans, seminer ve toplantı, Kongre, Fuar ve sergi, Ramazan Etkinlikleri, Festival, Konser, Açılış ve Tören, Çadır Kiralama, Ses Sahne, Işık ve Görüntü Sistemleri, Süsleme ve Dekorasyon, Simultene ve ardıl tercüme hizmetlerinin verildiği görülmektedir.
Davalı …’a ait web sitesinde yapılan incelemede ve dosyaya sunulu belgelerde; davalının yapımcılığını üstlenmiş olduğu dizilere ait “tanıtımlar” bölümünde, “…” isimli dizinin tanıtım teaser’ının yayınlandığı görülmektedir.
Bir markanın Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tutulan marka siciline tescili zorunlu olmamakla beraber, markanın 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu çerçevesince tescil edilmesi, marka sahibine, markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılmasını önlemeyi talep etme hakkı verir (SMK m. 7). Tescilli marka sahibinin tescilden doğan haklarının ihlâli, marka hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilir. Marka hakkına tecavüz oluşturan fiiller SMK m. 29/1’de sayılmıştır. Buna göre, SMK m. 7’deki ihlâl de tecavüz kapsamında değerlendirilir (SMK m. 29/1/a). Marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek ve markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak, bu amaçlar için ithal etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya hizmeti sunmak vb. marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilir. Kanunun 7/3 maddesinde örnekseme yoluyla sayılan bir tecavüz hali de işaretin mal veya ambalajı üzerine konulmasının yanı sıra, işaretin internet ortamında kullanılmasıdır.
Tescilli markadan doğan hakka tecavüz edilip edilmediği değerlendirilirken ön şart markasal bir kullanımın olmasıdır. Bir işaret, ticari hayatta üçüncü bir kişi tarafından, üretilen ürün veya sunulan hizmetlerin diğer işletme ürün ya da hizmetlerinden marka işlevi görecek şekilde ayırt edilebilmelerini sağlamak amacıyla kullanılıyorsa, o işaretin marka hukukunun alanında değerlendirilmesi gereken bir kullanımı söz konusudur. Sınai Mülkiyet Kanununda markasal kullanım sayılan haller örnekseme yoluyla sayılmıştır (SMK m.7/3). Buna göre, İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması; işareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi; işareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi; işaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması; işareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması vb. biçimlerde kullanılması markasal kullanımdır.
Markalar arasındaki benzerlik karıştırılma ihtimali yaratabilir. Karıştırılma ihtimali, bir yandan markaların karıştırılmasını, bir yandan da markaların temsil ettiği mal veya hizmetlerin karıştırılmasını ifade eder. Bir işaret görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, bütünsel açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple hitap ettiği müşteri nezdinde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden müşterinin mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa SMK m. 6/1 hükmü kapsamında bir benzerliğin varlığı kabul edilir. Bir markanın başka bir tescilli marka ile arasında bağlantı olduğu ihtimali de dâhil olmak üzere karıştırılma ihtimali varsa, bu iki marka benzerdir. Karıştırılma ihtimalinde ölçüt “halk” olarak belirlenmiştir. Bir markanın diğer bir marka ile karıştırılma ihtimali bu malın uzman veya pazarlayıcıları nezdinde değil halk nezdinde araştırılacaktır.( Hamdi Yasaman, Marka Hukuku,C.1,İstanbul 2004, sf. 399) Halk terimini belirlerken, malın veya hizmetin niteliği ve hedef aldığı halk kitlesini nazara almak gerekmektedir. Bazı mal ve hizmetler tüm halk kitlesine hitap edebileceği gibi bazıları sadece belli kesimler tarafından ilgi görür. Doktrinde haklı olarak belirtildiği üzere markaların kapsadığı mal/hizmetler ne kadar yakın (benzer) olursa, iltibas (karıştırılma) ihtimalinin önlenebilmesi için yeni markanın eskisinden o kadar farklı olması gerekir ve iltibas tehlikesi geniş yorumlanmalıdır. (Sabih Arkan, Marka Hukuku, C.1,Ankara, sf.97 vd. ) Nitekim Yüksek Mahkeme kararlarında da belirtildiği üzere: “Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerden oluşan halkın yaklaşımı göz önünde tutulacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından “umumi intiba” olmasa bile, halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.. ltibasın tespitinde, markaların farklılığından ziyade benzer kısımlarının değerlendirilmesi önemlidir. Marka hakkının ihlalinden söz edebilmek için, iltibas tehlikesi gerekli ve yeterlidir. Bu ihtimalin gerçekleşebilir olması önemlidir. Bunun tespitinde ortalama alıcılar dikkate alınacaktır. “ demektedir. Tescilli marka ile kullanılan işaret arasında isterse görsel ve sesçil (fonetik) yönden benzerlik var olmasın, hatta genel görünüş açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasın, halk bunlar arasında herhangi bir şekilde bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul edilecektir. ( Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. Bası, İstanbul 2012, sf. 430 ) Dolayısıyla aralarında karıştırılma ihtimali olduğundan söz edilen işaretlerin bütün olarak değerlendirilmesi, görsel, fonetik, kavramsal yönleriyle benzerlik taşımaları aranmaktadır. Yahut bu benzerlikleri taşımıyorlarsa dahi iki marka arasında aynı işletmeye ait olabilecekleri, bu markaların seri markalar olabileceği türünde bir bağlantı kurulmasına sebep olması gerekmektedir. Kural olarak başvurusu yapılan işaretin bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, hedef kitlenin ortalaması bakımından tescilli bir marka veya başvurusu yapılmış bir işaret ile ilk bakışta ayırt edilemeyecek bir benzerliği ortaya koyuyorsa karıştırılma ihtimali var demektir. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi, markaların bütünü göz önünde bulundurularak, genel görünüş itibari ile yapılır. Markaların parçalara ayrılarak inceleme yapılmasına ve özellikle tek başlarına ayırt edici gücü bulunmayan tasviri işaretlerden oluşan kısımlarının aynı veya benzer olup olmadıkları üzerinde durulmasına gerek yoktur. ( Arkan, sf.99)
Bir markada üç unsur vardır; Esas unsur, tamamlayıcı unsur ve yardımcı unsur. Esas unsur, markaya “ayırt edicilik” vasfını kazandıran unsurdur. Tamamlayıcı unsur, markanın talî unsurudur. Bir ürünün modelini veya hizmet sloganını belirleyen ibareler markanın tamamlayıcı unsurudur. Yardımcı unsur ise markanın üzerinde yer alan diğer ibarelerdir. Yardımcı unsurlar, marka olarak tek başına kullanılamazlar; esas unsur ile birlikte kullanılabilirler.
Somut olay bakımından taraf markalarının karşılaştırılmalı olarak incelenmesinde, davacı adına tescilli … no.lu “…” markasının beyaz zemin üzerine siyah renkte el yazısı ile “…” kelimesinden ibaret olduğu, davalının ise “… ” markasındaki “…” ibaresinin … no.lu görsel ile davalı şirket adına tescilli olduğu, dava konusu “…” ibaresinin davalı adına tescilli bir marka olmadığı, davalının “… ” şeklindeki markasal kullanımında “…” ibaresinin daha büyük puntolarla yazılmak suretiyle ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Davalı markasında “…” ibaresi çatı marka ve “…” ibaresi alt marka olarak kullanılmaktadır. Davalı markasındaki “…” ibaresi çatı marka niteliğinde olduğundan, markanın esas unsuru “…” ibaresidir. Zira, Marka İnceleme Kılavuzu”nun 115. sayfasında da belirtildiği üzere, halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası veya bir firmanın ticaret unvanının kılavuz unsuruyla birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalara uygulamada sıklıkla rastlanmaktadır (örneğin: ülker çokonat, ülker metro, ülker hanımeller vs.). Bu tip markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası (veya ticaret unvanı kılavuz unsuru) arka planda bırakılarak inceleme yapılacağı düzenlenmiştir. Netice itibariyle, davacı adına tescilli olan marka ile davalının büyük puntolarla ön plana çıkardığı ibarenin “…” ibaresi olduğu izahtan varestedir.
Taraf markalarının ayırt edici unsurunun “…” ibaresi olduğu ve bu ibarenin davacı markasının tescilli olduğu ve davalının kullanıldığı hizmet alanlarında yüksek ayırt edici gücü olduğuna ilişkin tespit ve değerlendirmeler karşısında davalının “…” ibaresini kullandığı hizmet alanı ile davacı markasının tescil edildiği sınıfların aynı veya benzer olup olmadığı önem taşımaktadır.
Bilirkişi Heyetinde bulunan sektör bilirkişisinin değerlendirmesinde, davacının organizasyon (organizasyon başlığı altında sempozyum, konferans, seminer ve toplantı, Kongre, Fuar ve sergi, Ramazan Etkinlikleri, Festival, Konser, Açılış ve Tören, Çadır Kiralama, Ses Sahne Işık ve Görüntü Sistemleri, Süsleme ve Dekorasyon, Simultene ve ardıl tercüme hizmetleri), tanıtım ve web tasarım hizmetleri sunduğu; davalının ise dizi ve sinema alanlarında yapımcılık faaliyeti gösterdiği ve üretimini yaptığı dizi ve/veya filmlerin hem yurt içinde hem yurt dışında satış- pazarlama faaliyeti yürüttüğü tespit edilmiştir. Tarafların tescil aldıkları markaların nice sınıfları (35, 38 ve 41) bakımından kesiştiği, ancak nice sınıflarının içerikleri detaylı olarak incelendiğinde firmaların faaliyet alanlarının farklı olduğu, dolayısıyla firmaların faaliyet alanlarına göre değerlendirme yapıldığında; verdikleri hizmetler açısından bir benzerlik olmadığı tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, davacılar adına tescilli olan “…” markası ile davalının kullandığı markadaki esas unsur aynı olsa da, davalı “…” ibaresini davacı markasının tescil edildiği hizmetler ile aynı/benzer bir hizmet alanında kullanmadığından davacının marka tescilinden doğan hakkına tecavüz şartlarının mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde tarafların iddia ve savunmaları, toplanan deliller, denetime elverişli bilirkişi raporu bir arada değerlendirildiğinde, taraf markalarının ayırt edici unsurunun “…” ibaresi olduğu ve bu ibarenin davacı markasının tescilli olduğu ve davalının kullanıldığı hizmet alanlarında yüksek ayırt edici gücü olduğu ancak nice sınıflarının içeriklerinin incelenmesinde, firmaların faaliyet alanlarının farklı olduğu, davacı organizasyon, tanıtım ve web hizmetleri sunarken, davalının dizi ve sinema alanlarında yapımcılık faaliyeti gösterdiği ve üretimini yaptığı dizi ve/veya filmlerin hem yurt içinde hem yurt dışında satış- pazarlama faaliyeti yürüttüğüne dair tespitler karşısında firmaların faaliyet alanlarına göre değerlendirme yapıldığında; verdikleri hizmetler açısından bir benzerlik olmadığı, davacının marka tescilinden doğan hakkına tecavüz şartlarının somut olay bakımından gerçekleşmediği, tazminat koşullarının oluşmadığı kanaatine varılarak davanın reddi cihetine gidilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcının peşin yatırılan 87,10 TL’nin mahsubu ile kalan 27,80 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddolunan maddi tazminat talebi yönünden davalı vekili yararına hesap olunan 100.00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddolunan manevi tazminat talebi yönünden davalı vekili yararına hesap olunan 5.000.00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/11/2021

Katip …

Hakim …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.