Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/188 E. 2022/40 K. 01.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/188 Esas
KARAR NO : 2022/40

DAVA : Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/06/2020
KARAR TARİHİ : 01/02/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacı müvekkilinin dünya çapında yaygın ve sektöründe önde gelen firmalardan biri olarak 20 yılı aşkın süredir IP tabanlı güvenlik çözümleri alanında faaliyet göstermekte IP tabanlı video yönetim sistemi, erişim kontrol sistemi, otomatik plaka tanıma sistemi gibi güvenlik sistemleri geliştirdiğini, … alan adlı internet sitesinin de sahibi olduğunu, davacı şirketin “…” markasını Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi nezdinde 19.06.2009 tarihinde … başvuru numarası ile 06/10/2010 tarihinde, Türkiye de ise… ve… tescil numarası ile “…” düz yazı markalarını tescil ettirdiğini, davacının “…” markasını uzun yıllar “…” şeklinde kullanmakta olup IP tabanlı güvenlik çözümleri sektöründe bu marka ile tanındığını, davalının “…” ibareli markayı kendi adına tescil ederek aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, davalı “…” markasını tescil edildiği şekilden farklı olarak “… ” şeklinde gerek … alan adlı internet sitesinde davacıya ait logonun da ayniyet derecesinde benzerini taklit ederek tanıtım unsurlarında kullandığını, … 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin …D.iş sayılı dosyasında delil tespiti sonucu alınan bilirkişi raporunda, davalıya ait … alan adlı internet sitesinde … ibaresi ve“…” logosunun kullanıldığı, aynı logonun kartvizit ve fatura/irsaliyelerde de kullanıldığının tespit edildiğini, davacıya ait markanın çekirdek unsurunu içeren davalının ticaret ünvanı nedeniyle işletmeler arasında karışıklık ihtimali meydana gelebileceği gibi potansiyel müşterilerin bildikleri marka ile faaliyet göstermekte olan işletmenin ürünü zannederek, benzer ticaret unvanını taşıyan işletmenin ürünü talep etme ihtimali nedeniyle iltibasa sebebiyet vereceğini,
… tescil numarası ile davalı … adına tescilli “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının eylemlerinin 6769 sayılı SMK kapsamında marka hakkına tecavüz ve TTK kapsamında haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerin durdurulmasını ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, “…” logosunun kullanıldığı her türlü belge ve tanıtım malzemesine(katalog, kartvizit, fatura, irsaliye, broşür vs) Türkiye sınırları içinde veya Gümrük ve serbest liman veya belge gibi oranlar dahil bulundukları her yerde el konulmasına ve imhasına, erişimin engellenmesine, ticaret sicilden terkinine, davalıya ait … alan adının iptalini, sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davalı dilekçesinde, davacı tarafından açılan davanın hükümsüzlük talebine ilişkin olduğu ve 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davanın zaman aşımı nedeniyle reddini, davalının tescilli markasını 2011 yılından bu yana aktif olarak kullandığını, uzun yıllardır bu kullanıma davacının tarafın sessiz kaldığını, davalı şirketin 2015 yılında davacı firmanın Türkiye Distribütörü olan Vitel firmasından ürün teklifleri aldığını, 2018 yılında yine Vitel firması davalı şirketi kendi düzenledikleri “… Etkinliği”ne davet ettiğini, müvekkili şirketin bu etkinliğe katıldığını, dolayısıyla davacı firmanın davalı şirketin markasının varlığından en az 5 yıldır haberdar
olduğunu ve herhangi bir müdahalede bulunmadığını, bu nedenle sessiz kalma nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı müvekkilinin … alan adının sahibi olduğunu, … nolu … markasının tescilli olduğunu, davalının bu markayı 2011 yılından bu yana kesintisiz olarak kullanarak markanın ayırt edicilik kazandığını, davalının çalıştığı iş kolunda keşif, projelendirme, altyapı, bakım, montaj, devreye alma ve eğitim hizmetlerini beraber vererek, anahtar teslim işleri yapmakta Türkiye’de bir çok kurumsal firmayı portföyüne kattığını, davalının kullandığı ürünlerin dünyaca tanınmış (Bosch, Axis, Pelco vb) birçok markanın ürünleri olduğunu ve bu ürünlerin Türkiye’de farklı distribütörler tarafından satıldığını, davacının Türkiye’de markasının tanınmış olduğuna dair herhangi bir delil sunmadığını, iddialarının yersiz olduğunu,… 2 FSHH Mahkemesinin … D.iş sayılı dosyasında davalının markasını kendisine ait marka tescili kapsamında gerçekleştirdiğini ve kanuna dayalı haklı kullanım meydana geldiğini tespit ettiğini, dolayısıyla tescilli bir marka söz konusuyken davalı şirket tarafından meydana getirilen hiçbir kullanımın hukuka aykırı olarak değerlendirilemeyeceğini, davalı markası kullanım sonucu ayırt edici hale geldiğini ve taraflara ait markaların karıştırılma ihtimali bulunmadığını, davalı şirket markasının kullanım sonucu ayırt edicilik kazandığını, davalı şirket ticaret ünvanını yaklaşık 10 yıldır kullandığını ve davacı sessiz kalarak hak kaybına uğradığını, … ibaresinin aynı zamanda davalı firmanın ticaret ünvanının esas unsuru olduğunu, belirterek davanın hak düşürücü sürede açılmaması nedeniyle usulen reddini, aksi halde sessiz kalma nedeniyle usulden reddini, haksız ve hukuka aykırı iş bu davanın esastan reddini talep etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; davalı yanın …sayılı “…” markasının hükümsüzlük talebinin zamanaşımına uğradığını savunduğunu, davalının zamanaşımı itirazı yerinde olmayıp kabul edilmesi mümkün olmadığını, davalı yanın marka tescili müvekkilin tescilli markasını ve ticaret unvanının esas unsurunu aynen içermesi nedeni ile kötü niyetlidir ve kötüniyetli olarak tescil edilen bir markanın hükümsüzlüğünün her zaman talep edilebileceğini, davalı yanın … sayılı “…” markasını tescilli olduğu şekilden farklı ve tescil dışı mal ve hizmetlerde kullandığını, davalı markasını müvekkilinin markası gibi mavi renkte benzer yazı tipi ile kalın harflerle ve harflerin birleşim yerlerinde kesik işaretler olacak şekilde kullandığını, davalıya ait http://… alan adlı internet sitesi incelendiğinde, davalının müvekkili ile benzer şekilde, kapalı devre kamera sistemleri, kartlı geçiş sistemleri, turnike sistemleri, geçiş kontrol sistemleri, yangın algılama ve ihbar sistemleri, hırsız ihbar ve alarm sistemleri, genel seslendirme ve acil anons sistemleri, araç bariyer sistemleri, metal kapı dedektörü, … cihazı, bekçi tur kontrol sistemleri, IP (…) tabanlı kamera sistemleri, … kamera sistemleri, akıllı ev güvenliği alanlarında özetle güvenlik sistemleri sektöründe müşterilerine hizmet sunduğunun görüldüğünü, davalının hizmet verdiği sayılan alanlarda marka tescili bulunmadığını, dolayısı ile davalı yanın “…” markasını hem tescilden farklı ve müvekkili markasına yaklaşarak hem de tescil dışı sınıflarda müvekkilinin tescilli markalarıyla aynı mal ve hizmetler üzerinde kullanarak marka tecavüzü eylemini gerçekleştirdiğini, bu konuda emsal Yargıtay kararlarının mevcut olduğunu, davalı yanın “…” markasının kullanım yolu ile ayırt edici hale geldiğinden bahsettiğini, ancak kullanım sonucu ayırt edicilik kazandırma, SMK m. 5(1)-b bendinde bahsi geçen herhangi bir ayırt ediciliği niteliğe sahip olmayan işaretler, 5(1)-c bendinde bahsi geçen cins, vasıf , coğrafi kaynak vs. belirten işaretler ve 5(1)-d bendinde bahsi geçen ticaret alanında herkes tarafından kullanılan ibareler için geçerli bir kavram olduğunu, Oysa ki huzurdaki davada sahibi olmayan alelade bir ibare ve marka söz konusu olmayıp müvekkili tarafından özgün bir şekilde oluşturulmuş bir marka ve logo bulunduğunu, açıklanan nedenlerle her türlü yasal hakları saklı kalmak kaydı ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde özetle; İş bu davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle beraber, davacı tarafın markasının tanınmış olduğu bir an bile kabul edildiğinde dahi, hükümsüzlük talebine ilişkin olarak 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, müvekkiline ait marka tescil tarihinin 2011 yılı olduğunu ve Yargıtay kararlarının da açıkça bu hususu destekler nitelikte olduğunu, müvekkilinin tescilli markasını 2011 yılından bu yana aktif olarak kullandığını, uzun yıllardır bu kullanıma davacı tarafından sessiz kalındığını, müvekkilinin şirket 2015 yılında davacı firmanın Türkiye Distribütörü olan … firmasından ürün teklifleri aldığını, üstüne 2018 yılında yine … firması müvekkil şirketi kendi düzenledikleri “…”ne davet ettiğini, müvekkili şirketin “…” ibaresini yıllar önce tescil ettirdiği gibi, ticari unvan ve internet sitesinde alan adı olarak kullandığını, sadece markasal değil tüm ticari alanda yer alan faaliyetlerinde “…” ibaresini kullandığını, kullanım süresi açısındansa 2011 yılında ilk adımlarını attığı markasını 10 yıla yakın süredir kesintisiz kullandığını, ilgi çevre açısındansa ülkede pek çok sektörün lideri firmalarla çalışarak oldukça geniş bir alana hitap ettiğini, açıklanan nedenlerle davanın zamanaşımı nedeniyle usulen reddini, aksi halde sessiz kalma nedeniyle usulen reddini, aksi bir karar halinde ise haksız ve hukuka aykırı iş bu davanın esastan reddini, yargılama masrafları ile ücreti vekaletin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyaya sunulan deliller, Mahkememiz … Değişik İş sayılı dosyası, TPMK kayıtları celp edilmiş olup, davalı… LTD. ŞTİ. adına … sayıyla, davacı …. adına …, … sayıyla tescilli markalara ilişkin kullandıkları ürün ve hizmet listelerini ve tescil belgesindeki bilgilerin aynısını içerir onaylı renkli sicil kayıtları dosya içerisine alınmıştır.
Mahkememiz 07/10/2019 tarih … Değişik İş ve… sayılı kararında “….Dosya kapsamı ve tespit talep dilekçesindeki delil tespiti talepleri nazara alınarak, fotoğraf ve görsel suretlerde eklenmek suretiyle “…” internet sitesinde ve “…” olarak bildirilen adresde inceleme yapılarak rapor tanzim etmek üzere mahkememizce marka vekili … ve Bilişim uzmanı …’nun seçilip görevlendirilmesine…” karar verilmiş ve iş bu dosyada 30/10/2019 tarihli Bilirkişi Heyetince hazırlanan tespit raporunda özetle; … alan adı sahibi/yetkilisi bilgileri sorgulandığında; Alan Adının 15 Haziran 2011 tarihinde alındığı, bilgiler arasında …Ltd. Şti. … yazdığı, … mail adresinin yazdığı,…- + …- bilgilerinin olduğu, -… linki kontrol edildiğinde link içerisinde ve web sitesi içerisinde … ibaresinin geçtiği görüldüğü, -Aleyhine tespit istenen “… LTD. ŞTİ.’nin kullanmış olduğu markayı … kod numaralı “…” ibaresi ile17.06.2011 tarihinde tescil etmiş olduğu, -Aleyhine tespit istenen “…LTD. ŞTİ.’nin kullanmış olduğu markayı … kod numaralı “…” olarak tescil etmiş olduğu, -Aleyhine tespit istenen “… LTD. ŞTİ.” nin kullanmış olduğu hizmetleri …kod numaralı “…” olarak tescilde yer alan kısımlarda kullandığı,
-Aleyhine tespit istenen “… ŞTİ.” nin kullanımlarının 6769 SMK kapsamınca elde edilmiş tescile dayandığı görüş ve kanaatlerini belirtmiştir.
Dosyaya sunulan deliller ve belgeler kapsamında Mahkememiz 11/02/2021 tarihli duruşmasında “…resen seçilecek bir marka vekili, bir bilişim uzmanı ve bir IP tabanlı Güvenlik sistemleri alanında uzman sektöre bilirkişiye tevdiine, tarafları arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle tarafların iddia ve savunmaları kapsamında davalı kullanımlarını davacıya ait markaya tecavüz teşkil edip etmediği, tescilli marka sahibi olduğu dikkate alındığında tescile uygun kullanımın bulunup bulunmadığı, ( bu kapsamda SMK 155 hükmü değerlendirilmek sureti ile ) marka hükümsüzlük talebi yönünden davacının tanınmışlık iddiaları da incelenmek sureti ile sektörel bazda tanınmışlığının bulunup bulunmadığı, davalının marka tescilinde kötü niyetli olup olmadığı değerlendirilmek suretiyle davalının sessiz kalmak sureti ile hak kaybı ve diğer iddia ve savunmaları gözetilerek hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı hususlarında bilirkişi raporu alınmasına…” karar verilmiş Bilirkişi Heyetince sunulan 14/05/2021 tarihli raporda özetle; davacıya ait olduğu belirtilen bahsi geçen “…” internet web sitesinin güncel olarak kullanımda ve aktif olduğu, alan adının whois (sahip) bilgileri kontrol edildiğinde bu alan adının 09.02.2000 tarihinin kayıt olunduğu ve internet sitesinin içerikleri detaylıca incelendiğinde “IP tabanlı güvenlik çözümleri” vb. alanlarda internet sitesi olarak kullanıldığı, davacıya ait olan ilgili internet web sitesinin “…” adresinde davacı tarafından beyan etmiş olduğu gibi uzun yıllardan bu yana yoğun bir şekilde kullanıp kullanılmadığını tespit edebilmek adına web arşiv sistemi üzerinden yapılan inceleme sonucunda ilgili internet sitesinin 2000 yılından bu yana arşiv kayıtlarına ulaşıldığı ve davacı tarafından “…” adıyla “IP tabanlı güvenlik çözümleri” vb. alanlarda internet sitesi olarak yoğun ve aralıksız bir şekilde kullanıldığı tespit
Edildiği, davalıya ait olduğu belirtilen bahsi geçen “…” internet web sitesinin güncel olarak kullanımda ve aktif olduğu, alan adının whois (sahip) bilgileri kontrol edildiğinde bu alan adının 15.06.2011 tarihinin kayıt olunduğu ve internet sitesinin içerikleri detaylıca incelendiğinde “Kapalı devre kamera sistemleri (IP tabanlı kamera sistemleri)” vb. alanlarda internet sitesi olarak kullanıldığı, davalıya ait olan ilgili internet web sitesinin “…” adresinde davalı tarafından beyan etmiş olduğu gibi uzun yıllardan bu yana yoğun bir şekilde kullanıp kullanılmadığını tespit edebilmek adına web arşiv sistemi üzerinden yapılan inceleme sonucunda ilgili internet sitesinin 2013 yılından bu yana arşiv kayıtlarına ulaşıldığı ve davalı tarafından “..” adıyla “Kapalı devre kamera sistemleri (IP tabanlı kamera sistemleri)” vb. alanlarda internet sitesi olarak yoğun ve aralıksız bir şekilde kullanıldığı tespit edildiği, davalı kullanımlarının bulunduğu sektör sebebiyle tescil sınıfındaki mal ve hizmetlerinin davacının markalarının tescil korumasına sahip olduğu sınıflardan farklı olduğu görülmüş olsa da, sektörlerin aynı oluşu, davalı ve davacının iş kolu faaliyetlerinin birbirini tamamlayıcı olması sebebiyle davalının marka korumasının bulunduğu …sınıftaki hizmetlerinin davacının tescil korumasına sahip olduğu hizmetleri ile benzer nitelikte olduğu, tarafların markalarının fonetik, görsel ve kavramsal olarak ayniyet derecesinde benzerliği sebebiyle iki tarafın markası arasında karıştırılma, ilişkilendirilme ihtimalinin bulunduğu, davalının web sitesi ve basılı evrakı üzerinde markasal kullanımının olduğu bu sebeplerle markaya tecavüz şartlarının oluştuğu, davalı tarafça markasının kendi tescil sınıfındaki mal ve hizmetlere ilişkin emtialara (…Sınıf) uygun olarak kullanımının bulunduğu, davacının tescilli “…” markasının …, .., …, …, ….ve … Sınıfta yer alan hizmetler açısından davalının tescil başvuru tarihi olan 17.06.2011 tarihi itibariyle Türkiye’de tanınmış marka olmadığı, davalının … Nolu ibaresinin Türk Patent nezdinde …. Sınıftaki “tescili için yapılmış olan marka başvurusunun, yine nihai takdiri mahkemenize ait olmak kaydı ile kötüniyetle yapılmış olduğu, kötüniyetli tescil sebebiyle hükümsüzlük şartlarının gerçekleşmiş olduğu, davacının sessiz kalmak kaydı ile hak kaybının bulunmadığı görüş ve kanaatlerini belirtmiştir.
Davacı vekili bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde özetle; davalı yana ait markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak ayniyet derecesinde benzer olması, her ne kadar tescilli oldukları sınıflar farklı gibi görünse de, aynı sektörde iş yapmaları, benzer/birbirini tamamlayan hizmetlerde markaların kullanıldığı göz önüne alındığında davalının markayı internet sitesinde, fatura ve basılı belgelerinde markasal olarak kullanması sebebi ile “…” ibaresinin müvekkilimiz ile davalının markası arasında ilgili müşteri nezdinde dolaylı da olsa organik bir bağ kurulmasına sebep olacak olması ve karıştırılma ihtimalinin mevcut olması nedeniyle tecavüz şartlarının oluştuğunun tespit edildiğini, davalı yanın bu marka tescili de bilirkişi raporunda da “(…) bu markanın davalı tarafından tesadüfen tescil ettirilmiş bulunmasının mümkün olmadığı tespiti yapılmıştır.” şeklinde ifade edildiği üzere kötü niyetli bir tescil olduğunu, zira markayı ilk kullanan ve tüketici nezdinde tescilli olduğu mal ve hizmetler üzerinde kullanan Müvekkili olduğunu, bu doğrultuda davalı yanın ilgili markasının hükümsüzlüğü için yeterli şart oluşmuş olduğunun ilgili raporda da belirtildiği gibi markanın hükümsüz kılınması gerektiğini belirtmiş bilirkişi raporunda yer alan görüşlere itibar edilmesini ve bilirkişi raporundaki görüşler doğrultusunda haklı davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde özetle; müvekkiline ait markanın kötü niyetle tescil edildiğine dair davacı tarafından hiçbir delil sunulmadığını, raporda hiçbir delile dayanmayan şekilde subjektif yorumlarla kötü niyet iddia edildiğini, müvekkilinin markasını iyi niyetle tescil ettirdiğini ve davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, delillerinin bilirkişiler tarafından incelenmediğini, dosyada müvekkilince … fuarlarına katıldığı görseller, davetiye, vitel firması ile mebcut yazışmalar, teklifler, vs. tüm delillerimiz dosyada mübrez olduğunu, ancak bilirkişiler tarafından gözardı edildiğini, müvekkilinin uzun yıllardır markayı kullandığı davacı tarafından açıkça bilindiğini ve davacı sessiz kalma nedeniyle hak kaybına uğradığını, taraflara ait markaların karıştırılma ihtimali bulunmadığını, markaların ayrı sınıflarda tescilli ve bilirkişilerin sınıfların bağlantılı olduğuna dair tespitlerinin hatalı olduğunu, müvekkili şirkete ait ayırt ediciliği ortaya koyan delillerinin klasör halinde mahkememiz dosyasına sunulduğunu ancak bu delillerin de bilirkişiler tarafından incelenmediğini açıklanan nedenlerle dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdiini, aksi bir karar halinde ise; haksız ve hukuka aykırı iş bu davanın esastan reddini, yargılama masrafları ile ücreti vekâletin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya kapsamı itibarı ile yapılan incelemenin yeterli olduğu, davalının kötü niyete yönelik itirazlarının mahkemece değerlendirilmesi gerektiği dikkate alınarak rapora yönelik itirazların reddine karar vermek gerekmiştir.
1- DAVACININ TANINMIŞ MARKA İDDİASI;
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve…s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “…” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “…” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440). Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.” Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; sunulan deliller ve heyet raporundaki değerlendirmeler dikkate alındığında; hükümsüzlüğü talep edilmiş olan davalıya ait …Nosu ile tescilli markası … Sınıflarda yer alan hizmetler için 17.06.2011 tarihinden itibaren korunmaktadır. Dolayısıyla; davacının markasının, davalının tescili başvuru tarihi olan 17.06.2011 tarihinden itibaren TANINMIŞ MARKA olup olmadığının ve Türkiye’de ilgili kesimce, ilgili sektörde iyi bilinip bilinmediğinin incelenmesi gerekmektedir. Tanınmışlığın inceleneceği tarih dava veya karar tarihi değil, tescil başvurusunun yapıldığı tarih olmalıdır. SMK’nın 6/5 maddesinde “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık terimi” kullanılmıştır. Bu nedenle yeni yasaya göre farklı sınıflar yönünden korumanın elde edilebilmesi için tanınmışlığın artık Türkiye’de söz konusu olması gerekmektedir.
Dosyada davalının marka tescil başvurusunun yapıldığı tarihten önceki tarihli belgeler göz önüne alındığında; davacının marka tescillerine ilişkin bilgilerin dosyada yer aldığı ve Google arama motorundaki sonuçlar, arşiv bilgileri (internet sitesinin 2000 yılından bu yana arşiv kayıtlarına ulaşıldığı ve davacı tarafından “…” adıyla “IP tabanlı güvenlik çözümleri” vb. alanlarda internet sitesi olarak yoğun ve aralıksız bir şekilde kullanıldığı tespit edilmiş olup ), buna rağmen davalının TPMK nezdinde tescil başvuru tarihi olan 17.06.2011 tarihi öncesine ait markanın Türkiye’de tanınmış olduğuna ilişkin dosyada davacının tescil belgeleri dışında somut bir veriye rastlanmadığı, davacının …, …, .., …, … ve … Sınıfta yer alan hizmetler açısından davalının tescil başvuru tarihi olan 17.06.2011 tarihi itibariyle Türkiye’de tanınmış marka olarak değerlendirilemeyeceği, davacının tescil tarihi itibarı ile tanınmışlık iddiasını ispatlayamadığı, sonucuna ulaşılmıştır.
MARKA HÜKÜMSÜZLÜK İDDİASI YÖNÜNDEN;
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Hükümsüzlük Hâlleri Ve Hükümsüzlük Talebi Başlıklı 25. Maddesi; “1)5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.2)Menfaati olanlar. Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir. 3)Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez. 4)Bir marka, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz. 5)Hükümsüzlük halleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, sadece o mal veya hizmet yönünden kısmi hükümsüzlüğe karar verilir. Marka örneğini değiştirecek biçimde hükümsüzlük kararı verilemez. 6)Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. 7)6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar. ” hükümlerine amirdir.
Bu madde metninde atıf yapılan 5. ve 6. maddeler, marka tescilinde mutlak ve nispi red nedenleri başlıkları altında toplanmaktadır.
Kanunun “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri” başlıklı 5. Maddesine göre mutlak red nedeni olarak tescili yasaklanmış işaretlerin ayırt etme gücüne sahip olmamaları veya herkesin kullanımına açık olmaları sebebiyle kamu menfaati gözetilerek tescil edilmeleri mümkün değildir.
Kanunun “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” başlıklı 6. Maddesine göre; “1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. 2)Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. 3)Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir. 4)Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir. 5)Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmıştık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir. (7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir. (8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir. (9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” hükümlerine amirdir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
Gerçek hak sahipliği hakkında inceleme;
Yargıtay yerleşik uygulamasında gerçek hak sahipliği kuralını benimsemiş ve markayı ilk defa kullanıp ona ayırt edicilik kazandıranı gerçek hak sahibi olarak adlandırmıştır. Ancak bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez.
Tescil edilmemiş markaya 556 Sayılı KHK ve sonrasında da 6769 Sayılı SMK ile koruma sağlanmasının sebebi sadece tescilsiz marka sahibinin markayı ilk kez kullanmaya başlaması değildir. Aksine markanın kullanımını haklı kılacak daha temel ve önemli bir sebep bulunmalıdır. Bu da markanın belli bir yer, bölge ve piyasada bilinir hale gelmesidir.
Doktrinde marufiyet kuralı olarak isimlendirilen bu şart hem Türk Patent ve Marka Kurumu uygulamasında hem de Yargıtay içtihatlarında kabul edilmiş ve tescilsiz marka sahibinin kendisinden sonra yapılan tescilleri engelleyebilmesi veya hükümsüzlük davası açarak haksız yapılmış tescilleri ortadan kaldırabilmesi için tescilsiz markanın yoğun kullanımının kanıtlanması gerektiği belirtilmiştir.
Sonuç olarak; markayı tescil ettirmeden ilk defa kullanan ve maruf hale getiren kişinin “gerçek hak sahipliğine” dayalı olarak 6769 Sayılı SMK.nun 6/3 maddesi uyarınca ve aynı markanın aynı tür mal ve hizmet için bir başka kişi adına tesciline itiraz edebilmesi veya hükümsüzlük davası açabilmesi için;
1. Davacıya ait markanın ayırt edicilik kazanmış olması,
2. Markanın, itiraz eden veya dava açan tarafından diğer haksız başvuru/tescil yaptığı iddia edilen kişinin başvurusundan önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması,
3. İtiraz sahibinin veya hükümsüzlük davası açanın üzerinde önceden kullanmaya dayalı hak sahibi olduğunu iddia ettiği ibare ile tescil başvurusu yapılan veya hükümsüzlüğü talep edilen markanın aynı veya benzer olması gerekmektedir.
Davacının, alan adının alındığı tarih, yurtdışı marka tescil başvurularının yapıldığı tarih ve başvuru kapsamlarında yer alan mal ve hizmetler göz önüne alındığında davalının …nolu başvurusunu yaptığı 17.06.2011 tarihinden önce davacının “…” markasının ilk ve gerçek sahibinin davacı şirket olduğu ve tescilli olduğu sınıfta yer alan “hizmetler” açısından Türkiye’de ve yurtdışında kullanmakla ayırt edicilik kazanmış olduğunu, dosya kapsamında yapılan incelemede davacının “…” markasının yoğun kullanımının olduğu, davacının markayı ayırt edici hale getirdiği bu sebeple davacının “…” markasının gerçek hak sahibi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir. Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Mal ve hizmetlerin aynı ya da benzer olup olmadığı yönünden; karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi ile markaların benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. (Sevilay Uzunallı, Markanın Korunmasının Kapsamı ve Tazminat Talebi, Ankara 2012, s.83 vd.). Mal ve hizmetlerin aynılığı veya benzerliği değerlendirilirken yalnızca tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış mal ve hizmetler dikkate alınmalıdır; listede yer almayan, ancak fiilen kullanıldığı veya kullanılma niyeti olduğu belirtilen mal ve hizmetler değerlendirmede dikkate alınmayacaktır (Uzunallı, s.90).
Mal ve hizmetlerin aynılığı ile kast edilen durum açıktır. Mal ve hizmetlerin aynılığı, ilke olarak mal ve hizmetlerin aynı şekilde yazılmış, ifade edilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, aynı mal ve hizmetin birden fazla isme sahip olması veya piyasada anıldığı isimle teknik, bilimsel, literatüre geçmiş isminin farklı olması veya yabancı dildeki isminin Türkçeye de geçmiş olması durumlarında da mal ve hizmetler farklı şekilde ifade edilmiş olsalar da aynı olarak kabul edilecektir.
Nice sınıflandırması ve Türk Patent tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin ‘benzer’ olarak değerlendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir (Yasaman Hamdi, Marka Hukuku, Cilt II sh.779). Nitekim Yargıtay’da kararlarında bu yönde değerlendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır (Yargıtay kararları için bkz; Uzunallı, s.41 vd; Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, İstanbul 2012, s. 253 vd.).
Davacı ile Davalının markasının karşılaştırması;
Marka ve işaretin özdeşliğinin ya da benzerliğinin tespiti için fonetik açıdan, görsel açıdan ve anlam açısından değerlendirilmesi gerekir.
Önceki marka ile sonraki markanın aynı olmasından kasıt her iki markanın sözcük, şekil, rakam, renk gibi tüm unsurlarının özdeş olmasıdır. İki marka her bakımdan özdeş ise ayniyet kabul edilmelidir. Marka ve işaretin özdeşliğin ya da benzerliğin tespiti için, fonetik açıdan, görsel açıdan ve anlam açısından değerlendirilmesi gerekir.
Markaların tüm unsurlarının aynı olmasına rağmen yazı ,rakam şekil gibi unsurlarının boyutunun hepsi birden ve bir bütün olarak küçük ya da büyük olması ayniyeti ortadan kaldırmayacaktır.
Rapordaki tespitlerde; Davacının … ve … nolu markaları “…” ibaresinden oluşan büyük harflerle “…” şeklinde beyaz zemin üzerine siyah düz harflerle yazılmış bir kelime markaları olduğu, davalının … nolu markası “…” ibaresinden oluşan büyük harflerle “…” şeklinde beyaz zemin üzerine siyah düz harflerle yazılmış bir kelime markası olduğu, davalının markası görsel açıdan, anlamsal açıdan ve fonetik açıdan bakıldığında davacının markaları ile aynı olduğu, Mal ve hizmetler açısından bakıldığında davacının markalarının …nolu tescilli markası için … ve … nolu tescilli markası için 45. sınıf kapsamındaki emtialar için olduğu, davalının … nolu tescilli markasının ise … Sınıftaki emtialar için olduğu, davalıya ait site incelendiğinde davalının kapalı devre kamera sistemleri, kartlı geçiş sistemleri, turnike sistemleri, geçiş kontrol sistemleri, yangın algılama ve ihbar sistemleri, hırsız ihbar ve alarm sistemleri, genel seslendirme ve acil anons sistemler, araç bariyer sistemleri, metal kapı dedektörü, x-ray cihazı, bekçi tur kontrol sistemleri gibi güvenlik sistemleri kurulum hizmetleri verdiği, sektörlerin aynı olması sebebiyle davacı ve davalı markaları arasında mal ve hizmetler açısından ilgili tüketici nezdinde birbirleri ile ilişkilendirilme ve karıştırılma ihtimali bulunduğu, yukarıda bahsettiğimiz sebeple; dosya kapsamında yapılan incelemede, davacının IP tabanlı Güvenlik Sistemleri, erişim kontrol sistemi, otomatik plaka tanıma gibi güvenlik sistemleri ürettiği davalının ise kamera, geçiş, alarm, kontrol, yangın alarmları sistemleri, bariyer sistemleri vs. elektronik cihaz ve sistemler, Hırsız ihbar ve alarm sistemleri, genel seslendirme ve acil anons sistemleri, araç bariyer sistemleri, kapalı devre kamera sistemleri ile ilgili iş kolunda çalışıyor olması sebebiyle, davalı her ne kadar üretim yapmıyor olsa da keşif, projelendirme, altyapı, bakım, montaj, devreye alma ve eğitim hizmetlerini beraber vererek, anahtar teslim şeklinde çalışmaları sebebiyle davacı ile aynı sektörde çalıştığı, bu nedenle “…” ibaresinin davacının ilgili müşterisinin davalı ile arasında dolaylı da olsa organik bir bağ kurulmasına sebep olacak karıştırılma ihtimalinin( ikisi arasında bağlantı olduğu ihtimali (ilişkilendirme ihtimali) )mevcut olduğu bu sebeple her ne kadar davacı ve davalı markaları arasında sınıflar farklı olsa da, sektörün aynı olması ve hizmetlerin birbirini tamamlayan hizmetler olması sebebiyle davalının 37.sınıf içerisinde kullanımının … sınıflandırmasına rağmen davacınınkiyle benzer mal ve hizmetler içerisinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Davacıya ait logo incelenip karşılaştırıldığında; mahkememizin … D.İş bilirkişi heyet raporu ve heyet raporundaki incelemelerde her iki şirketin de kullandıkları logoları ile birlikte Türkiye’de marka tescili almadıkları ancak davacının logosunun … Bölgesi için … tescil Numarası ile … Sınıfta … adına Uluslararası tescilinin bulunduğu, davacının kullandığı Logosu beyaz üzerine içi tek renk mavi ile doldurulmuş kesik harfler kullanılarak, küçük harflerle “…” ibaresinin yazılması şeklinde kelime markası olduğu, davalıya ait logo incelendiğinde, beyaz üzerine mavinin iki tonundaki geçişler ile doldurulmuş ama bazı yerlerde tek mavi renkten oluştuğu yine kesik harfler kullanılarak, büyük harflerle “…” ibaresinin yazılması şeklinde olduğu, davalı tarafa ait sunulan fatura ve irsaliyeler bazı belgeler incelendiğinde;15.06.2011 tarihli alan adına ilişkin belge üzerindeki kaşede ”…” ibaresinin e harflerinin davacının logosundaki e harfi tarzında yukarı doğru bakar şekilde küçük harflerle yazıldığı ayrıca … tarih ve … Nolu , … tarih ve … nolu faturada yine işaretin davacının logosuna yakın bir şekilde küçük harflerle ve e harfleri yukarı doğru açılı olacak şekilde kullanıldığı, dosya içerisinde buna ilişkin bir kısım diğer evraklar da mevcut olduğu, davalı markasını web sitesinde evrak ve faturaları üzerinde tescil ettirdiği şekilde kullanmadığı, bu sebeple davalı logolarının küçük harfle (ayniyet derecesinde aynı görünüm oluşmakta ) veya büyük harfle yazılmış olsa da (benzer) davacının logosu ile görsel olarak benzer oldukları, davalının “…” markasını sitesinde, basılı kağıt ve kartvizitlerinde “…” ibaresini markasal olarak kullandığı, sonuç olarak taraf markaları arasında görsel işitsel ve sınıfsal benzerliğin bulunduğu, bu yönden de hükümsüzlük şartlarının oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Sessiz kalma yolu ile hak kaybına iddiasına yönelik 6769 sayılı SMK ‘nın hükümsüzlük konulu 25. Mad.nin 6.fıkrasında marka sahibi sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen 5 yıl boyunca sessiz kalmış ise sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez hükmüne yer verilmiştir.
Somut olaya dönüldüğünde;
Sonuç olarak; tüm bu tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında her ne kadar davalı marka tescili davacı tescilinden önceki tarihli ise de davacının davaya konu “…” ibaresi üzerinde üstün hak sahibi olduğu, davalı markasının tarafların aynı sektörde faaliyet gösterdikleri, “…” kelimesinde “…” teknolojiyi simgeliyor olabileceği ihtimali de gözönüne alındığında “…” in ayırt ediciliği olmadığı kabul edilmiş olsaydı dahi “…” markası davalı tarafından tescil ettirilirken benzer sektörde ( IP Tabanlı Güvenlik sistemleri, güvenlik sistemleri, kameralar vb. gibi ) faaliyet gösteren bir tacir tarafından markanın bilinmemesinin ve bu markanın davalı tarafından tesadüfen tescil ettirilmiş bulunmasının mümkün olmadığı, davalının davacı markasından haberdar olmasına rağmen iltibasa sebebiyet verecek nitelikteki ibareyi ve markayı tescil ettirdiği dikkate alındığında davalının marka tescilinde kötü niyetli olduğu sonucuna ulaşılmış olup her ne kadar davacı markasının tanınmışlığı ispatlanamamış ve 37 sınıf hariç sınıfsal farklılık söz konusu ise de davalının kötü niyetli tescilinin korunmayacağı, sessiz kalmaya dayalı hak kaybı yönünden davacının distribütörü … den almış olduğu beyan edilen ürün teklifleri ile ilgili herhangi bir belgeye rastlanmadığı, … için … sitesi araştırması yapıldığında, davalı tarafça ileri sürülen videoya rastlanmadığı, dosya içerisindeki resimlerde Vitel ve … flamaları görünen etkinliğin hangi tarihli olduğu ve davalının da orada bulunduğunu kanıtlayacak bir görüntüye rastlanmadığı, bu yönden sessiz kalma iddiasının ispatlanamadığı gibi davalının kötü niyetli tescil sahibi olduğu dikkate alındığında bu savunmasına itibar olunamayacağı sonucuna ulaşılmakla hükümsüzlüğe yönelik davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Markaya Tecavüz iddiası yönünden;
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
İlgili Kanunun 7 inci maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ite aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle betik tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci /fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. ” hükümlerine amirdir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde tutulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımın tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Yine 6769 sayılı SMK’nın “Önceki tarihli hakların etkisi” başlıklı 155. Maddesine göre “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” hükümlerine amirdir.
Haksız rekabet iddiası yönünden;
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. 4.Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Somut olaya dönüldüğünde; davacı ve davalı markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak ayniyet derecesinde benzer olması, her ne kadar tescilli oldukları sınıflar farklı gibi görünse de, aynı sektörde iş yapmaları, benzer birbirini tamamlayan hizmetlerde markaların kullanıldığı göz önüne alındığında davalının markayı internet sitesinde, fatura ve basılı belgelerinde markasal olarak kullanması sebebi ile “…” ibaresinin davacı ile davalının markası arasında ilgili müşteri nezdinde dolaylı da olsa organik bir bağ kurulmasına sebep olacak olması ve karıştırılma ihtimalinin mevcut olması, SMK 155 maddesi dikkate alındığında tescil korumasından yararlanamayacağı, kaldı ki marka tescilinde kötü niyetli olduğu dikkate alındığında davalı kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği sonucuna ulaşılmış buna dayalı taleplerin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Ticaret ünvanı terkini talebi; davalıya ait İTO Kayıtları incelendiğinde: Firma ünvanın … olduğu, odaya Kayıt Tarihi 27/05/2011, Ana Sözleşme Tescil Tarihi 27/05/2011, Sermayesinin 30.000 ₺ olduğu, Meslek Grubu 67-TELEKOMÜNİKASYON olduğu, Nace Kodunun 80.20.01-Güvenlik sistemleri hizmet faaliyetleri (hırsız ve yangın alarmı, elektronik kasa gibi güvenlik sistemlerinin kontrolü, kurulumu, bakımı, alınan alarm sinyali ile sistemin doğrulanması ve polis, itfaiye gibi birimlerin harekete geçirilmesi) olduğu, firmanın iş Konusunun; her türlü yapıya ilgili ürün güvenlik sistemleri, kartlı geçiş sistemleri geçiş kontrol sistemleri… ve sair güvenlik elektronik güvenlik sistemlerini yurtiçinde ve yurtdışında alabilir satabilir kiraya verebilir işletebilir… ve ana sözleşmesinde yazılı olan diğer işler olduğu, Kuruluş Kayıt Tescil tarihinin 27/05/2011 olduğu tespit edilmiştir.
İzahı yapılan SMK 7/3-d ve e kapsamında davacının ticaret unvanı terkin ve alan adı terkin taleplerinin terkin talebinin yerinde olduğuna kanaat getirilmiş, davacının üstün hak sahibi olduğu ve davalının kötü niyetli olduğu anlaşılmakla bu yöndeki taleplerin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içerikleri izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; davalıya ait davaya konu “…” ibaresi üzerinde davacının gerçek hak sahipliğinin bulunduğu, davalının davacı basiretli tacir ilkesi gereği davacı markasını bildiği ya da bilmesi gerekmesine rağmen aynı ibareyi tescil ettirmekte kötü niyetli olduğu, yine davacı kullanımına benzer nitelikte markayı kullandığı dikkate alındığında kötü niyetin izahtan vareste hale geldiği, sessiz kalmaya dayalı hak kaybı savunmasının dinlenmeyeceği, yine davalının davacı markasına benzer nitelikteki kullanımlar yönünden tescil savunmasında bulunamayacağı, kullanımların markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği, sonucuna ulaşılmış davacının sübut bulan davalarının kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davacının hükümsüzlüğe yönelik açmış olduğu davanın KABULÜ ile,
TPMK nezdinde davalı adına…no ile tescilli “…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-Davacının markaya tecavüz ve haksız rekabete dayalı açmış olduğu davanın KABULÜ ile,
Davalı kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, ortadan kaldırılmasına, bu kapsamda … ibaresini taşıyan her türlü ilan, kartvizit, broşür, reklam, afiş, tanıtım evrakı (ticari defter ve kayıtlar hariç olmak üzere) ve basılı materyale el konularak yediemine tevdine, karar kesinleştiğinde masrafları davalıya ait olmak üzere İMHASINA, … ibaresinin davalı tarafça her türlü internet ve sosyal medya üzerinden kullanımının önlenmesine,
Davalı şirketin ticaret ünvanının (” …” ibaresi yer alan) TERKİNİNE,
Davalıya ait olduğu anlaşılan … alan adının TERKİNİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye kalan 26,30 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan 206,20 TL (peşin + başvuru + vekalet) harç, 4.570,50 TL posta bilirkişi gideri olmak üzere toplam 4.776,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen hükümsüzlük talebi yönünden hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen markaya tecavüz haksız rekabet talebi yönünden hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/02/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸