Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/99 E. 2020/381 K. 04.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/99
KARAR NO : 2020/381

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/04/2019
KARAR TARİHİ : 04/11/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; Müvekkil şirketin …’da mukim, 1980’li yılların başında kurulmuş, hazır makarna ve … üretimi ve pazarlaması alanında dünya çapında 85 ülkede faaliyet gösteren köklü bir şirket olduğunu, Türkiye piyasasına hazır … ürününü ilk olarak tanıttığını, ülkemizde de yetkili lisansörü … Ltd. Şti aracılığıyla uzun yıllardan beri “…” markalı hazır noodle ürünlerinin üretimi ve pazarlamasını gerçekleştirdiğini, ilgili emtialar bakımından büyük bir pazar payına sahip olduğunu, müvekkili şirkete ait “…” markalı hazır … ürünlerinin, …, …, …, …, …, … vs. gibi büyük market zincirlerinde tüm Türkiye çapında tüketiciye sunulduğunu, müvekkiline ait “…” markasının, dünya çapında birçok ülkede tescilli olduğunu, ülkemizde de 30. sınıfta yer alan emtialar için, … ve … tescil numaraları ile Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde kayıtlı olduğunu, müvekkiline ait markanın Paris Sözleşmesi ile 6769 Sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri anlamında tanınmış marka olduğunu, müvekkilinin markasını büyük uğraşlar ve emekler sonucu yarattığını, uzun yıllar önce ülkemizde kendi adına tescil ettirdiğini ve markayı yoğun ve yaygın biçimde kullanarak maruf ve meşhur hale getirdiğini, davalının müvekkiline ait tanınmış “…” markasının ününden ve sektöründe edindiği yerden, haksız ve hukuka aykırı biçimde istifade ederek müvekkilinin markasına benzer markayı tescil yoluna gittiğini, davalının marka tescilinin haksız, kötü niyetli ve hukuka aykırı olduğunu, davalının “…” markasının, müvekkilinin markası ile 30.sınıftaki emtiaları kapsaması itibariyle aynı sınıftaki emtialar için tescil edildiğini, davalının marka olarak sınırsız tercih seçeneği varken , müvekkilinin markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olan ve dilimizde hiçbir anlamı bulunmayan “…” markasını tescile konu etmesinin tesadüfi olmadığını, davalının basiretli bir tacir gibi hareket etmediğini, davalının müvekkili şirketin tek ve gerçek hak sahibi olduğu, tanınmış markasının bilinirliğinden, piyasada edindiği yerden faydalanmayı amaçladığını, bu durumun müvekkilini zarara uğrattığından bahisle, öncelikle davalı adına kayıtlı … sayılı markasının devir ve temlikinin ihtiyati tedbiren önlenmesine ve markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalıya usulüne uygun yapılan tebligata rağmen, davalı vekilince herhangi bir cevap sunulmadığı, delil bildirilmediği anlaşılmıştır.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, Türk Patent ve Marka Kurumu Marka Dairesi Başkanlığından tarafların markalarına ilişkin kayıtlar istenmiş, teknik ve özel bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Dosyaya sunulan bilirkişi 16.06.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle;”…davalının kullandığı markasının, davacı markası ile karıştırılma ihtimali yarattığı, SMK m.6/1 anlamında İltibasın söz konusu olması nedeniyle davalı markasının hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, davalı markasının tescilinde kötüniyetin bulunup bulunmadığı hususunun ve buna bağlı olarak verilecek hükümsüzlük kararının takdirinin Mahkemeye ait olduğu, tanınmış markaya ilişkin değerlendirme yapılabilmesi için dosyada yeterli belge olmadığından, davacı markasının tanınmışlığına dair bir değerlendirme yapılamadığı…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava; 6769 Sayılı SMK kapsamında açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkindir.
Markanın hükümsüzlüğü 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.25 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. KHK’da düzenlenmiş olan şartlara aykırı olarak tescil edilmiş veya tescilli bir markanın tescilden sonra SMK’ya aykırı hale gelmesi durumunda markanın hükümsüzlüğü talep edilebilir. Hükümsüzlük, mahkemeden alınacak bir yargı kararı ile mümkündür. Hükümsüzlük davası hem kamunun hem de özel menfaatlerin korunmasına hizmet eden bir eda davasıdır.
Hükümsüzlük halleri SMK m.25’de düzenlenmiştir. Buna göre, markanın tesciline engel olan mutlak ya da nispi red nedenleri mevcut ise markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilir. Marka, tescil engellerinin varlığına rağmen tescil olunmuşsa, hükümsüzlük davası ile bu tescilin terkini talep edilebilir. SMK m.27/3’de suretiyle zarar gören kişilerin de hükümsüzlük davası açabileceği açıkça belirtilmiştir. Hükümsüzlük davasının davalısı ise, sicilde marka sahibi olarak görülen kişidir.
Davada SMK m. 6/1, 6/4, 6/5 ve 6/9 uyarınca davalı adına tescilli olan markanın hükümsüzlüğü talep edilmektedir.
SMK’da 6. Maddede marka tescilinde nispi ret nedenleri düzenlenmiştir. Nispi ret sebepleri, 3. Kişilerin üstün haklarının varlığı iddiasına dayanan sebeplerdir. Bu nedenle de mutlak ret sebepleri gibi kamu düzenini ilgilendirmediğinden TÜRK PATENT tarafından re’sen dikkate alınabilmeleri mümkün değildir.
Nispi ret imkanının doğması için markaların aynı veya benzer olması ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsaması tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda markaların belirtilen bu ilişki nedeniyle ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalinin de bulunması gerekmektedir. Bir diğer deyişle bu nispi ret sebebinden söz edebilmek için, yukarıda belirtilen her 2 şartın ( işaret ve mal veya hizmet aynılığı/benzerliği ile karıştırılma ihtimali) bir arada olması gerekir.
SMK’nın 6/1. Maddesinin yorumundan da anlaşılacağı üzere nispi ret sebebi olarak ileri sürülebilme, ancak aşağıdaki ihtimallerden birinin varlığı halinde söz konusu olabilecektir.
-Tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile tescili talep edilen marka arasında kapsadıkları mal veya hizmetler de dahil ayniyet bulunması,
-Bu markalar arasında kapsadıkları mal veya hizmetlerde dahil benzerlik bulunması,
-Markalar arasında ayniyetin, kapsadıkları mal veya hizmetler arasında benzerliğin bulunması veya markalar arasında benzerliğin, kapsadıkları mal veya hizmetler arasında ayniyetin bulunması.
Markaların aynı ya da benzer olup olmadığına ilişkin incelemede markaların bütün olarak bıraktıkları izlenime göre hareket edilmesi gerekmektedir. Markalarda göz ardı edilebilecek unsurlar sadece cins, vasıf vb bildiren yardımcı unsurlar olacaktır. Bunun nedeni bu yardımcı unsurların tanımlayıcı olmalarıdır.
SMK’nın 6/1. Maddesinde görülen nispi ret sebebinin varlığı için ayrıca “tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali” aranmıştır. Buradaki karıştırılma ihtimalinin, halk tarafından önceki ve sonraki marka arasında ilişkilendirilme ihtimalini kapsaması gerekmektedir.
Bir marka, görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, toplu olarak tüketici kitlesinde bıraktığı intibada bir başka marka ile bağlantısı varmış gibi bir algı oluşturuyorsa karıştırılma ihtimalinin bulunduğundan söz edilir.
SMK 6/1. Maddesinde sözü edilen karıştırılma ihtimalinin, şüpheye dayalı olması yeterli olmayıp; gerçekleşebilir nitelikte olması gerekmektedir. Bu nedenle de öngörülebilir nedenlerin ortaya konulması gerekecektir.
Karıştırılma ihtimali 3 şekilde gerçekleşebilmektedir.
1.durumda; tüketicinin almayı düşündüğü mal/hizmette yer alan işaret, alıcının almayı düşündüğü mal/hizmeti simgeleyen işaretin alıcının belleğinde bıraktığı görsel,işitsel,şekilsel veya anlamsal izlenime o derece benzemektedir ki alıcı başka bir işletme tarafından ona sunulan mal/hizmeti, almayı düşündüğü mal/hizmet sanmaktadır.
2.durumda, tüketici, mal/hizmeti sunan işletmenin kimliği konusunda yanılmaktadır.
3.durumsa bağlantı bulunduğu zannının yaratılmasıdır.
Karıştırılma tehlikesi/olasılığının belirlenmesi için görsel, işitsel, anlamsal benzerlik incelemesini içerecek şekilde, 2 markanın bir bütün olarak bıraktıkları genel izlenime bakılmalıdır. Karşılaştırma konusu malların kapsadığı ürünlerin benzer oldukları ancak söz konusu markalar arasında güçlü bir işaretsel benzerlik bulunmadığı durumda markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmayacaktır. Aynı şekilde, markanın esas unsurunun kullanılıp kullanılmaması iltibası belirlemede önemlidir. Bu unsura yapılan eklemeler öne çıkarıldığı takdirde veya bu unsur esasen tanımlayıcı nitelik taşıyan bir karakter olduğunda iltibasın bulunmadığı sonucuna varılabilecektir. 
Somut olayda; dava konusu markaların tertip tarzı ve içerdikleri kelime unsuru birlikte gözetildiğinde davacıya ait “…” markası ile davalıya ait “…” markasının benzerliğinin söz konusu olduğu, “…” ibaresinin, davacı markalarında ve davalı markasında ortak şekilde yer aldığı görülmektedir.
Davacıya ait … ve … tescil no.lu markaların tescil edildiği sınıf ve emtialar ile davalı markasının 30. Sınıfta tescilli sınıf ve emtialarının aynı olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla, SMK m.6/1 uyarınca bağlantı bulunduğu ihtimalini de içerecek derecede karıştırılmaya yol açılıp açılmayacağı hususları incelenmiştir.
Markalar görsel açıdan incelendiğinde;
Davacıya ait … tescil no.lu marka, beyaz zemin üzerine küçük harflerle el yazısı şeklinde mavi ve siyah şekilde yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır ve marka şekil unsuru içermemektedir. Davacıya ait … tescil no.lu diğer marka ise alt zeminde kırmızı, sarı ve yeşil şeritler içermektedir ve kırmızı kısım içinde mavi harflerle ve özel bir biçimde “…” ibaresi yazılıdır. Türkçe’de herhangi bir anlam ifade etmemektedir.
Davalıya ait … tescil no.lu markada kırmızı zemin üzerine mavi harflerle “…” ibaresi yazılıdır. Türkçe’de herhangi bir anlam ifade etmemektedir.
Davacı markalarının asıl ve ayırtedici unsuru “…” ibaresidir. Davalı markasındaki asıl ve ayırtedici unsur “…” ibaresidir. Taraf markaları tek kelime ve 7 harften oluşmaktadır. Davalı markası, davacı markasındaki ayırtedici unsuru son 2 harfi dışında aynen içermektedir. Ayrıca özel bir formda yazıldığı açıkça belli olan davacı markasının formunun davalı markasında birebir aynı şekilde yer aldığı görülmektedir. 
Markaların genel görünümü ve dizaynı nazara alındığında taraf markaları ayırt edilemeyecek kadar benzer görünüm arz etmektedir. Gözde bıraktıkları genel intiba nazara alındığında taraf markalarının ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu ve iltibasa sebebiyet vereceği sonucuna ulaşılmıştır.
Somut olayda; dava konusu markalar işitsel açıdan incelendiğinde; Taraf markalarında yer alan “…” ve “…” ibarelerinin okunuşlarının işitsel açıdan ayniyet derecesinde olmasa da yüksek derecede benzer olduğu ve fonetik açıdan iltibasa sebebiyet vereceği kanaatine varılmıştır.
Markalar anlamsal benzerlik açısından(kavramsal) incelendiğinde;
Kavramsal benzerlik, iki markanın ortalama tüketici nezdinde, bu kişilerin zihinlerinde bıraktıkları imaj bakımından söz konusu olabilmektedir. “…” markası, Türkçe’de herhangi bir anlam ifade etmemektedir, yaratılmış özgün bir markadır. Davalı “…” markasının da Türkçede herhangi bir anlamı yoktur. Taraf markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olması, işitsel bakımdan benzerlikleri ve herhangi bir anlam ifade etmemeleri dikkate alındığında, her 2 markanın bıraktığı görsel etki nedeniyle, tüketici zihninde yarattığı imaj nedeniyle taraf markaları arasında kavramsal bağlantı kurulacağı, bu açıdan genel anlamda iltibasın oluşacağı kanaatine varılmıştır.
Karşılaştırılan markaların bir bütün olarak bıraktıkları genel izlenime ilişkin değerlendirmede; davacıya ait “…” markası ile davalıya ait “…” markası arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerliğin söz konusu olduğu ve markaların karıştırılacağı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu markanın 30. Sınıfta yer alan emtiaları genç yaştaki genel tüketici kitlesine hitap eden nitelikte emtialardır.
Dolayısıyla iltibas ihtimalinin değerlendirmesinde doktrin ve Yüksek Yargıtay kararlarında kabul edilen “orta seviyedeki tüketici” kitlesinin dikkate alınabileceği, bu nedenle yukarıda yer verilen görsel, işitsel ve anlamsal açıdan yapılan tespitler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu markanın ilgili sektördeki tanınmışlığı ve bu tanınmışlığın davacı markalarına bahşettiği yüksek ayırt edicilik gücü de göz önüne alındığında, birbirine yaklaşan 2 işaret arasında ortalama tüketicinin tamamında olmasa bile bir kısım tüketici yönünden dahi markalar arasında bir ilişkilendirme, idari veya ekonomik bir bağ kurma ihtimalinin söz konusu olduğu, dolayısıyla iltibas ihtimalinin de kabulünün gerekeceği ve genel anlamda iltibasın oluşacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Davacı, dilekçesinde aynı zamanda markasının tanınmış marka olduğunu belirterek, benzerlik incelemesinin buna göre yapılmasını ve SMK m.6/4 ve 6/5 açısından da hükümsüzlüğün değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Yargıtay’a göre Tanınmış Marka “Bir kişi veya teşebbüse sıkı şekilde bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren; müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir yüksek çağrışımdır”
Markanın tanınmış olduğunu ileri sürüp bundan sonuçlar almaya çalışan taraf tanınmışlığı ispat etmelidir.
Somut olayda, davacının tanınmış marka statüsünün ispatı hususunda TURK PATENT nezdinde tutulan tanınmış marka sicil kaydı dosyaya ibraz edilmediği gibi davacı markasının tanınmış olduğuna dair yeterli somut bilgi ya da belge dosya içinde yer almadığından tanınmışlık iddiası sübut bulmamıştır.
Davacı, dilekçesinde aynı zamanda davalının kötüniyetli olduğunu belirterek SMK m.6/9 açısından da hükümsüzlüğün değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Sınai Mülkiyet Kanunun m.6/9’da kötüniyetli marka tescilinin nispi red nedeni ve hükümsüzlük sebebi olduğu açıkça düzenlenmiştir (SMK m.25/1). Kötü niyetin varlığını tespit konusunda genel bir kriter yoktur. Her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılır. Kötüniyetin somut delillerle ispat edilmesi gerekmektedir.
Bir markayı tescil ettirme eylemi tek başına kötüniyet göstergesi olarak nitelenemez ise de, ilgili markanın özgünlüğü, ayırtediciliği, taraflar arasındaki ticari ilişki, markanın piyasadaki konumu ve bilinirliği, tarafların faaliyet alanları gibi hususlar kötüniyet değerlendirmesinde dikkate alınır. Kötüniyetli tescilin varlığına kanaat getirilmesi durumunda, kötüniyet bölünemeyeceği ve tescilin tamamını kapsayacağı için tam hükümsüzlük kararı verileceği Yargıtay kararlarında ifade edilmektedir.
Tüm dosya kapsamı, TPMK kayıtları, hükme esas alınan, denetime elverişli bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalının, davacının markalarında ayırtedici unsur olan ve özel bir formda yazıldığı açıkça belli olan “…” ibaresini son 2 harfi dışında aynen içeren şekilde ve birebir aynı formda tescil ettirmesi SMK 6/9 maddesi uyarınca “kötüniyetli tescil” olarak değerlendirilmiş, bu suretle davanın kabulü cihetine gidilerek, davalı adına TPMK nezdinde … numara ile tescilli “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile, davalı adına TPMK nezdinde … numara ile tescilli “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile kalan 10,00 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 2.250,00 TL bilirkişi ücreti, 66,70 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.316,70 TL ve 88,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.405,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.04/11/2020

Katip …

Hakim …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.