Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/342 E. 2020/23 K. 09.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/342
KARAR NO : 2020/23

DAVA : Markanın Kullanmama Nedeniyle Hükümsüzlüğü ve Sicilden Terkini
DAVA TARİHİ : 07/08/2014
KARAR TARİHİ : 09/01/2020

Mahkememizin 01/12/2015 tarihli, 2014/182 esas, 2015/271 karar sayılı dosyası, Yargıtay 11.HD’nin 31/10/2017 tarihli, 2016/3930 esas, 2017/5897 karar sayılı ilamıyla bozulmakla, mahkememiz esasına yeniden kaydedilen markanın kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğü ve sicilden terkini taleple davada yapılan açık yargılama sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili … Tic. AŞ’nin 07/07/1995 tarihinde kurulduğunu ve ticaret unvanının … Tic. AŞ olarak … Sanayi ve Ticaret siciline şerh edildiğini, … tarih ve … sayılı ticaret sicili gazetesinde de ilan edilerek tescil edildiğini, davalı şirketin müvekkili şirketin kuruluşundan 3 ay sonra kurulduğunu, şirket unvanı olarak …olarak tescil edildiğini, her iki şirketin ticaret unvanlarının ve faaliyet alanlarının birbirinden farklı olduğunu, müvekkilinin tescil edilmiş sınıflar kapsamında 1995 yılından bu güne kadar kendi ismi altında iplik üretim faaliyetlerini sürdürdüğünü, sektörde tanınmış ve güvenilir bir isim olmayı başardığını ve bu alanda faaliyetlerini kendi ismiyle devam ettirerek marka haline gelmeyi başardığını, TPE nezdinde marka sicilinde tescil edilmiş bulunan davalı şirkete ait … markasının 41 nolu sınıflar için tescil edildiğini, davalı yanın sahip olduğu markayı kullanmadığını, davacı tarafından … markası TPE nezdinde tescil edilmiş olsa da bu markanın tescil edildiğinden bugüne kadar davacı tarafından hiç kullanılmadığı gibi kullanıldığına dair bir emarenin olmadığını, kullanılsa dahi müvekkili şirketin unvanı ile davalı şirketin unvanlarının birbirinden çok farklı ve faaliyet alanlarının da birbirine aykırı olduğunu, bu durumun markanın kullanılmadığını ispatlar nitelikte olduğunu, bu nedenlerle fazlaya dair haklarının saklı kalmak kaydıyla, TPMK nezdinde marka sicilinde tescil edilmiş bulunan “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini ve sicilden terkin edilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkiline ait “…” markasının 41. sınıflar için değil, 23, 24 ve 25. sınıflar için tescilli olduğunu, söz konusu markanın tescil edildiği 04/03/2003 tarihinden beri yaklaşık 12 senedir kullanıldığını ve 04/03/2012 tarihinden itibaren de 10 yıl süreyle yenilendiğini, müvekkili adına tescilli “…” markasının müvekkilinin kurulduğu günden beri kullandığı marka olan “…” esas unsurlu markanın ayrılmaz parçası olduğunu, davacı iddialarının aksine, müvekkiline ait markanın esas unsurunun “…” olmadığını, “…” olduğunu, müvekkilinin birçok “…” esas unsurlu markasının tescilli bulunduğunu ve seri markaları olduğunu, müvekkilinin “…” markasını İnternetteki “…” adlı web sayfasında “markalarımız” başlığı altında kullandığını, markanın web sitesinde kullanılmasının markayı kullanma olarak kabul edildiğini, müvekkilinin “…” markasını ayırt edici karakterini değiştirmeden farklı unsurlarla kullandığını, davanın 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmamış olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
YARGITAY BOZMA İLAMI:
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, mahkememiz kararı davalı vekilince temyiz edilmiş ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 31/10/2017 tarihli ve 2016/3930 esas, 2017/5897 sayılı kararı ile “1-Dava, kullanmama nedenine dayalı markanın iptali istemine ilişkindir. Her ne kadar mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, 06/01/2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarih, 2016/148 E- 2016/189 K. sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptaline karar verilmiştir. Bu itibarla, mahkemece anılan hususta değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. 2-Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle bozularak mahkememize iade edilen dosyada yeniden yargılama yapılarak bitirilmiştir.
Dava, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış markanın kullanmama nedenine dayalı iptali ve sicilden terkini talepli davadır.
Tarafların dosyada bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları, ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
KHK m.14 uyarınca iptali talep edilen davalı firmaya ait marka … tescil numaralı … markası 23., 24. ve 25. sınıflarda ilk defa 04/03/2003 tarihi itibariyle koruma altına alınmış olup 05/10/2004 tarihinde tescil edilmiştir. Anılan marka 04/03/2013 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle yenilenmiştir.
Davacının dava dilekçesinde, davalıya ait “…”in 41. sınıfta tescilli olduğu ve kullanılmadığı ileri sürülmüştür. Ancak TPMK tescil belgesinden, yukarıda belirtildiği üzere, davalı markasının 23., 24. ve 25. sınıflara tescilli olduğu görülmektedir. Dosyaya sunulu belgeler incelendiğinde, davalının “…” ve “…” ibareli seri markalarının bulunduğu görülmektedir (…, …, …, …, … gibi). Davalının davaya konu markasını kullandığını ileri sürdüğü… adlı internet sitesi incelendiğinde, sitede “…” markasının kullanıldığı, davalıya ait … tescil numaralı … markasının esas unsuru olan “…” ibaresi ile şekil unsuru kullanıldığı görülmektedir.
Dava açıldıktan sonra Anayasa Mahkemesinin 2016/148 esas ve 2016/189 karar sayılı 14/12/2016 tarihli 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin Anayasanın 91. maddesinin birinci fıkrasına aykırı olması sebebiyle iptaline dair kararın 06/01/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlandığı görülmektedir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları 153. maddesinin 6. bendinde belirtildiği üzere, geriye yürümez ise de; Hukuk Genel Kurulunun 31/03/2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre de, iptal kararının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olmayacağı, görülmekte olan davalarda ise, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş karar dosyalarında uygulanacağı sonucuna varıldığından, somut olayımızda dava dosyasının henüz derdest olması sebebiyle 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağı kalmamış bulunmaktadır.
Ülkemizin taraf olduğu TRİPS’in (Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması) hükümleri üye ülkeler tarafından uygulanacağı birinci maddede açıkça belirtilmiştir. Sözleşmede hüküm altına alınan maddeler üye ülkelerde belirtilen uyuşmazlıklarda oluşan yasal boşluklarda uygulanabilecek ve boşluğu doldurabilecek nitelikte ve Anayasanın 90. maddesi çerçevesinde Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde hükümler Mahkememizce de uyuşmazlıklara uygulanabilir ise de, Paris Sözleşmesinde belirtilen kullanmamaya ilişkin iptal sebebinin yasal boşluğu doldurur nitelikte olmadığı gibi, TRİPS’in markayı kullanma koşulu başlıklı 19. maddesinin 1. bendinde “Tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise, tescil sahibi tarafından markanın kullanılmasını önleyen engellerin varlığına dayalı olarak geçerli nedenler ileri sürülmedikçe, tescil ancak markanın kullanılmadığı kesintisiz en az üç yıllık bir süre geçtikten sonra iptal edilebilir. Marka ile korunan mal veya hizmetlere uygulanan ithalat kısıtlamaları veya hükümetçe uygulanan başka koşullar gibi markanın kullanılmasına engel oluşturan ve marka sahibinin iradesinden bağımsız olarak doğan koşullar, markanın kullanılmaması için geçerli nedenler olarak kabul edilecektir” şeklinde markanın iptali için yapılacak değerlendirmenin ve incelemenin sınırları ve şekli belirtilmiş, sürenin asgarisi ifade edilmiş olup, bu halde de belirtilen madde mahkemelerce doğrudan uygulanması gereken hüküm niteliğinde olmayıp, iptalle ilgili oluşturulacak ulusal yasalarda yapılması gereken uygulamaya ilişkin belirlemeyi yapar, sonuç olarak da tavsiye niteliğinde olduğundan, TRİP 19. maddenin de uygulanma koşulları mevcut değildir.
6100 sayılı HMK’nın “Esastan sonuçlanmayan davada yargılama gideri” başlıklı 331. Maddesi -“Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder…” hükmüne içermektedir.
Tüm bu hususlar nazara alındığında, her ne kadar dava açıldığı tarihte 556 sayılı KHK’nın 14. kapsamında değerlendirmeye girilmiş ise de, dosya temyiz aşamasında iken 06/01/2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren KHK’nın 14. maddesinin Anayasa Mahkemesinin iptali sebebiyle davanın yasal dayanağı kalmamış olmakla, davanın niteliği itibariyle de yasal boşluğun Medeni Kanunun 1. maddesi kapsamında doldurulamaması sebebiyle, karar tarihinde yasal dayanağı bulunmayan davanın konusuz kalması nedeniyle esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekmiş, mahkememizce verilen önceki tarihli hüküm (kısmen kabul yönünde) tarafların haklılık durumları dikkate alınarak yargılama gideri ve vekalet ücreti kabul ve red durumu değerlendirilmek suretiyle takdiren belirlenmek suretiyle aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın 556 sayılı KHK’nın 14.maddesinin Anayasa Mahkemesinin 2016/148 esas sayılı kararı ile iptaline karar verildiği anlaşılmakla DAVA KONUSUZ KALDIĞINDAN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA YER OLMADIĞINA,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 25,20 TL’nin mahsubu ile kalan 29,20 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca (önceki kararda kabul edilen kısım gözetilerek) 4.910,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca (önceki kararda reddolunan kısım gözetilerek) 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 1.700 TL bilirkişi ücreti, 200,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 1.900,00 TL ve 50,40 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.950,40 TL yargılama giderinin (önceki karardaki haklılık durumları dikkate alınarak) takdiren 1.300,26 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan 31,50 TL yargılama giderinin (önceki karardaki haklılık durumları dikkate alınarak) takdiren 10,50 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davalı vekillinin yüzüne karşı davacının yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 09/01/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır