Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/340 E. 2021/297 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/340 Esas
KARAR NO : 2021/297

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/11/2019
KARAR TARİHİ : 07/10/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; aleyhine hükümsüzlük istenen davalı şirket “…” ibaresini haksız biçimde tescil ettirerek müvekkil şirkete ve piyasa içerisinde … markasına ait “…” serisinin ithal, satış ve pazarlama, tanıtma, depolama vb. faaliyetlerini yürüten bütün şirketlere karşı haksız rekabet içerisine girdiğini, Marka bir ticari işletmenin mal veya hizmetlerini başka bir işletmenin mal ve hizmetlerinden ayırmaya yarayan simge, resim veya harften oluşan özel işaret olduğunu, tanımından da anlaşılacağı üzere tescil edilmesi istenen marka daha önce kullanılmamış ve kendine özgü bir işaret olması gerektiğini, markalar aynı zamanda dini değerleri ve sembolleri içermemeli, kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı olmamalı ve ticaret hayatında herkes tarafından kullanılan bir işaret de olmaması gerektiğini, yine marka tescil edildiği anda sahibine koruma hakkı tanımalı; fakat, bu hakkın kötüye kullanması niteliğinde olmaması gerektiğini, davaya konu …markasının dünyada … firması adına tescilli olduğunu, bu hususun davalı tarafından bilindiğinin malum olduğu, keza davalının … firmasının … markalı ürünleri de dahil Türkiye’de tek yetkili distribütörü olduğunu, davalının yetkili distribütörü olduğu … firmasına ait dava konusu markayı ticari vekil olarak kendi adına tescil ettirme hususunda da bir yetkilendirmesinin olmadığının açık olduğunu, söz konusu tescilin KHK madde 17 kapsamında ticari vekil tarafından haksız tescil edilmesi söz konusudur ve de bunun kötü niyetli tescil olduğu, dünyada … tarafından tescilli olan markanın, davalının bir şekilde elde ettiği tescile dayanarak bu markayı taşıyan orjinal malların Türkiye’ye ithalini engelleyemeyeceğini, keza KHK madde 6 gerekçesi ile bu tür tescillerde mutlak koruma sağlanamayacağını, asıl olanın tescil değil markanın gerçek hak sahibinin kim olduğu ve markanın gerçek hak sahibi olmayan kişilerin markayı tescil ettirerek daha sonra bu tescile sığınmak suretiyle bir takım kötü niyetli amaçlar için kullanılmasının önüne geçmesi gerektiğinin açık olduğunu, Türkiye’de kötü niyetli tescilin korunması mümkün olmadığını, davalının davaya konu markanın distribütörü olduğu Toshiba firmasının izni ve bilgisi dahilinde Türkiye’de TPE nezdinde kendi adına tescil ettirdiği düşünülse dahi marka hakkının tükenmesi ilkesi karşısında davalının markasının hükümsüz kılınması gerektiği açık olduğunu, davaya konu marka … şirketi tarafından 2000 yılından itibaren … ibaresinin Hindistan, Malezya, Kore, AB üye ülkeleri, ABD gibi ülkelerde tescilinin gerçekleştiği açık olduğunu, davalı şirketin tescil ettirdiği “…” ibaresini “…” markasının ürettiği ürünlerin serisini belirtmek amacıyla kullandığı seri ismi olduğunu, davalı şirket tarafından “…” ibaresinin tescil edilerek marka haklarını elinde bulundurması, müvekkil şirket ve uluslararası tanınırlığı olan “…” markasının “…” serisi üzerinden ithal, satış ve pazarlama, tanıtma, depolama vb. Faaliyetler yürüten bütün şirketleri zor duruma soktuğunu, davalı şirketin kendilerine açtığı ve müvekkili lehine sonuçlanan mahkememizin 2017/308E., 2019/246K. Sayılı dosyasının içeriğine bakıldığında da lehimize sonuçlandığı görüleceğini, bu haksız tescil davalı şirketin eline, müvekkil şirketi yıpratma gücü dışında hiçbir fayda sağlamadığını, davalı şirket “…” serisini 25.10.2011 tarihli … no ile 09. Sınıfta yer alan emtialar bakımından tescil ettirmiş olsa da, markaların sahip olduğu niteliklerden bağımsız yalnızca belirli bir markaya ait yine belirli ürünlerin içinde bulunduğu kümeyi niteleyen “seri” ibaresinin …. Sınıfta yer alan emtialar ve diğer emtialar bakımından hiçbir karşılığı olmadığını, davalı şirket tarafından tescil ettirilen “…” ibaresine dahil olan ürünlere yapılan bu hukuksuz tescil ile müvekkil şirket tarafından yapılan ithal, satış ve pazarlama, tanıtma, depolama vb. Faaliyetlerinin haksız rekabet yaratarak önüne geçilmek istendiğini, davalı markasının tüm sınıflarda hükümsüz kılınması gerektiğini, SMK 25/2 maddesinden de açıkça anlaşılacağı üzere “…” markasına ait “…” serisi ürünlerin ithalatını, alım ve satımını yapan müvekkilin bu haksız marka tescilinden ötürü menfaati zedelendiğini, davalı tarafın aktif husumet yokluğu yönünden red talebi dayanaksız olduğunu, müvekkilin davayı açmada hukuki yararı bulunduğunu ve de aktif husumetinin olduğunu, “…” markası ve çatısı altında üretilip dünyaya pazarlanan ürünlerin, bu markadan bağımsız olarak sadece “…” ibaresi ile tescil edilmesi yasal boşluklardan kaynaklı olduğunu, bu haksız tescilin TPE nezdinde hiçbir emtia bakımından karşılığı bulunmadığını belirtmiş davalı şirket adına tescilli 25.10.2011 tarihli … numara ile 09. Sınıfta yer alan markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacının dava dilekçesinde ikrar ettiği üzere 1974 yılında kurulan müvekkil firma kurulduğu günden bu yana büro makine ve ekipmanlarına ilişkin olarak … firmasının “…” olarak faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin, yaklaşık 45 yıldır tek başına … markasının yazıcı, fotokopi makinası vs. ürünleri ve sarf malzemelerini kapsayan büro mavnalarının satışı ve satış sonrası teknik servis hizmetleri’nde “Türkiye’de tek yetkili distribütörü” olma ünvanına sahip tek firma olduğunu, bu uzun süre zarfında müvekkilim tarafından Türkiye distribütörü olduğu … markalı ürünlerin Türkiye’de tanınması, sektördeki müşteriler tarafından tercih edilmesi için yoğun ve ciddi şekilde maddi ve manevi emek harcanmış, bu emek neticesinde tüketici nazarında güven ve ciddi bir pazar oluşturduğunu, ayrıca yıllardır verdiği servis hizmetleri ile … markası açısından … unsuru olduğunu, davalı şirket, dava dışı … firmasının bilgisi dahilinde …TİCARET AŞ markasını 25/10/2011 tarihinden itibaren … no ile … Sınıfta yer alan emtialar için Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescil ettirdiğini, davacının aktif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, taraf sıfatı, bir başka deyişle husumet ehliyeti, dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade ettiğini, sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi anlamına geldiğini, davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini ifade ettiğini, dava konusu değer üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise davanın o kişi veys kişilere karşı açılması gerektiğini, davacı tarafın müvekkili adına … no ile tescilli olan … markasının hükümsüzlüğünü talep ve dava etme hakkına, yani aktif husumet hakkına sahip olmadığını, davalının bu davayı açarken ileri sürdüğü sebepler incelendiğinde, bu gerekçeler markanın hükümsüzlük davasını ancak, gerçek hak sahibi olduğunu iddia eden kişi/kişiler açabileceğini, bu nedenle sözkonusu davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, davacı tarafından davaya dayanak gösterilen 556 sayılı KHK 10 Ocak 2017 tarihinde yürürlükten kaldırılmış olup, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu yürürlüğe girdiğini, dolayısıyla 556 sayılı mülga KHK. ‘nın hukuki sebep gösterildiği iş bu davanın reddinin gerektiğini, davacı tarafından müvekkilim şirket adına Turkpatent nezdinde … no ile tescilli olan … markasının hükümsüzlüğü talep edilirken markanın gerçek hak sahibinin davalı müvekkilim şirket değil, … Tec Kabushiki Kaisîa olduğu ileri sürülmüş ve ticari temsilci olan müvekkilimin kötü niyetle bu markayı tescil ettirmesi nedeniyle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi talep edildiğini, 6769 Sayılı SMK’na göre ticari temsilcinin veya gerçek hak sahibi olmayan ticari vekil tarafından markanın tescil edilmiş olması genel bir hükümsüzlük nedeni olmadığını, yani, 3. Kişiler tarafından bu husus ileri sürülerek markanın hükümsüzlüğü talep edilemeyeceğini, 6769 Sayılı SMK.nun 10. Maddesinde ; açıkça marka sahibinin izni olmadan tescil edilen markanın, marka sahibi tarafından markanın kullanımının yasaklanması/ devri talep edebileceği hususu düzenlendiği, SMK 10. Maddesi gereği markanın hükümsüzlüğünü ancak markanın gerçek sahibi olduğunu iddia eden kişi/kişilerce açılması ve/veya talep edilmesi gerektiğini, bu nedenle davacı şirketin bu davayı açmak İçin sahip olması gereken husumet hakkı ve ehliyeti bulunmadığını, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, müvekkili şirketin sözkonusu markayı kendisi adına tescil ettirdiğini Distribütörü olduğu … şirketi ve yetkilileri tarafından bilindiğini, yani, 2011 tarihinde tescil edilmiş dava konusu markayı 8 yılı aşkın süredir, davalı müvekkilim .. firmasının bilgisi dahilinde kullanıldığını, yine bu bilginin mevcudiyetine rağmen 8 yılı aşkın süredir davacı tarafından gerçek hak sahibi olduğu ifade edilen … tarafından söz konusu tescil ve kullanımla ilgili olarak , 5 yılı aşkın süredir hukuki bir girişimde bulunmadığını, çünkü ortada kötü niyet olmadığını, ve hatta davacı şirket He davalı müvekkilim arasında mevcut olan ve hatte davacı şirket aleyhine açılan haksız rekabet/ marka hakkına tecavüz davalarından da … firması müvekkil şirket aracılığı ile haberdar edildiğini, yine dava süreçleri İle İlgili … ve davalı şirket arasında bilgi transferi yapıldığını, tüm bunlara rağmen … firması ile ticari ilişkimiz devam ettiğini … açısından kötüniyet iddiasının mesnetsiz olduğunu, dolayısıyla tescilli markasının kendisine tanımış olduğu haklan kullanan müvekkilimin kötü niyetinden bahsedilemeyeceğini, davacının dava dilekçesinin 3. Maddesinde “marka hakkının tükenmesi ilkesi karşısında davalının markasının hükümsüz kılınması gerektiği iddia ve talebinin ise kabulü mümkün olmadığını, zira bu davanın marka hakkının tükenmesi ilkesi ile ilgisi olmadığını, Hakkın tüketilmesi 6769 SMK’nda 152. Maddesinde düzenlendiğini, Sınai mülkiyet hakkına konu malların hak sahibi veya onun izni İle bir başkası tarafından ilk defa piyasaya sunulmasından sonra, piyasaya sunulan mallarla sınırlı olarak hakkın tükeneceği ve hak sahibinin sınai mülkiyet hakkına konu mallarla İlgili fiillere, maddenin markalara ilişkin ikinci fıkra hükmü saklı kalmak üzere, müdahale edemeyeceği sonucu benimsenmiş olması kanunun gerekçesi olduğunu, yani; Fikri ve smai mülkiyet hakkı sahibi, sadece ürünün, hak sahibi, ya da onun izni ile hareket eden 3. kişi tarafından piyasaya sürülmesi ile tükeneceğini, bundan sonra hak sahibi, ürünü satın alan kişilerin bu ürünü yeniden satışa sunmalarına, markayı kullanarak reklam ve dağıtım yapmalarına, fikri-sınai hakkına dayanarak karşı çıkamayacağını, (Prof. Dr. Sabih ARKAN, marka hakkmm tüketilmesi, Prof. Dr. Ali BOZER’t armağan, banka ve ticaret hukuku enstitüsü yayını, yayın no:331, sh.197), davada davacı tarafından marka hakkının tükenmesinin hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri sürütmesi de hukuken geçerli bir sebep olmadığını, marka hakkının tükenmesi bambaşka bir konu olup, hükümsüzlük gerekçesi olamayacağını, zira, müvekkilim tarafından herhangi bir paralel ithalat eylemi engellenmemiş, paralel ithalat yolu ile gelen herhangi bir malın satışının da önüne geçilmediğini, sadece, … markasının tek başına web sitelerinde, izinsiz kullanımının önlenmesi açısından çeşitli hukuki yollara başvurulduğunu, bir an için davacının İşbu davayı açmakta hukuki menfaati ve taraf sıfatına haiz olduğunu düşünse dahi; davacı tarafından “…” markasının davalı adına tescilli olduğu uzun süredir bilindiğini, davacının davaya konu marka tesciline 5 yılı aşkın süredir sessiz kaldığını, SMK 25/6. Maddesinde “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.” yani tescilden itibaren 5 yılı aşkın süre sessiz kalan davacının, müvekkilim şirkete işbu davayı (olmayan) açma hakkı zaten sona erdiğini, bu nedenlerle de davanın reddi gerektiğini, davacı dava dilekçesinin 5. Maddesinde davalı müvekkilimin zorbalık yapmak amacı güttüğünü ileri sürmüş olup, söz konusu ağır ithamı , soyut laflar ile değil somut deliller ile ispatlamadır. Hem kötü niyet iddiası hem de zorbalık iddiası ispata muhtaç olduğu, davacının “… markasının yetersiz denetim sebebi ile tescil edilmiş olduğu” iddiası mesnetsiz olduğunu, “…” ibaresi bir marka olduğunu coğrafi işaret olmadığını, davacının ” …” ya da buna benzer tescilli markası olmadığını, dolayısıyla ortada kazanç kaybı yada haksız rekabet olduğundan bahsedilemeyeceğini, davacı vekili dava dilekçesinde … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde … E -… K sayılı davadan bahsetmiş, davayı kazandığını, haksız tescille davacı şirketin yıpratıldığını ileri sürdüğünü, öncelikle sözkonusu mahkeme kararı kesinleşmemiş, bu dava ile paralel ithalatın engellenmesi talep edilmemiş, özellikle … markasının tek başına web sitelerinde, izinsiz MARKASAL olarak kullanımının önlenmesi istendiğini, sözkonusu dava dosyasından verilen ihtiyati tedbir kararından sonra, davacı şirket bu eylemlerine de son verdiğini, yine … firması, davacının kendileri ile haksız rekabette bulunması ve …’nın yetkili dlsstibütörü ve ithalatçısı olduğunu her tarafa yazılı olarak beyan etmesi nedeniyle Türkiye’de sadece …A.Ş. Nin kendisinin tek yetkili distribütörü olduğunu, davacı olan … Tic Ltd Ştl.nln kendileri İle akdi hiçbir İlişkisi bulunmadığı hususunda 23/02/2009 tarihinde yazılı deklarasyon yayınladığını belirtmiş davacının aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın esasa girilmeden reddine, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan, kötüniyetle ve 5 senelik hak düşürücü süreden sonra açılmış olan müvekkilim şirket adına TÜRKPATENT tarafından 25/10/2011 tarihinden itibaren … no ile 09. Sınıfta yer alan emtialaı açısından tescil edilmiş olan “…” markasının tescilinin hükümsüzlüğüne dair davanın reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Taraf delilleri toplanmış, TPMK kayıtları dosya içerisine alınmıştır.
Dava konusu “…” markasının 09 sınıfta … no ile 14.11.2012 tarihinden itibaren davalı adına tescilli olduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki hukuk davaları ve ceza soruşturma dosyalarına ilişkin deliller dosya içerisine alınmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi yönünden dosya alanına uzmanlardan oluşan bilirkişi heyetine tevdi olunmuş olup, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 29/03/2021 tarihli heyet raporunda özetle; SMK 25. Açık ifadesi ile davacı tarafın hükümsüzlük davası açma hakkının bulunduğu, dosyadaki belgeler ışığında, davalı marka tescilin marka sahibinin onayı dışında kötü niyetli olarak tescil edildiğinin ispatlanamadığı yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
İş bu dava marka hükümsüzlüğüne ilişkindir.
Davacının aktif husumet ehliyeti yönünden değerlendirme;
SMK 25/2 maddesi ;”Menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir” hükmüne amirdir.
Somut uyuşmazlık ele alındığında; davacı hükümsüzlük iddialarını SMK 6/2 maddesi ve kötü niyetli tescile dayandığı, SMK 6/2 maddesinde ticari vekil veya temsilciye karşı – bu tescilin 3. Kişilere yönelik kötü niyetli sonuçlar doğurmadığı müddetçe- marka sahibine hükümsüzlük davası yönünden hak tanındığı, davacının marka hak sahipliği iddiası olmadığı gibi buna dayalı olarak hükümsüzlük talebinde bulunmayacağı gözetildiğinde buna dayalı talep yönünden aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı savunulabilir ise de taraflar arasında davalı adına tescilli markadan doğan henüz kesinleşmemiş bir tecavüz davası da olduğu, kötü niyet iddiası dikkate alındığında davacının mevzuat kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluştuğundan bahisle -mevcut davada olduğu gibi kötü niyetli tescile dayalı- dava açmakta menfaatinin olduğu sonuç olarak açılan dava yönünden aktif husumet ehliyetinin bulunduğu davalının bu yöndeki itirazlarının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Hükümsüzlük iddiasının ele alınması;
Davacı tarafın hükümsüzlük iddiaları SMK 25. Maddesi yollamasıyla SMK 6/2 fıkrasının “2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve hakli bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir” ifadesi ve SMK 6/9, Fıkrasının “Kötü niyetle yapılan marka başvurulan itiraz üzerine reddedilir.” hükümleridir.
Markanın gerçek sahibinin dava dışı … Şirketi olduğu, davalının dava dışı … Şirketinin tek satıcısı olduğu hususlarında taraflar arasında çekişme bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf markanın davalı tarafından marka sahibinin izni veya haklı nedenle tescil edilip edilmediği, bununla da bağlantılı olarak marka tescilinin kötüniyetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
SMK 6/2 maddesi kapsamında değerlendirme;
Davacının marka hak sahibi olmadığı, yine davalı ile aralarında ticari vekil ya da temsilci ilişkisinin bulunmadığı noktasında çekişme bulunmamaktadır. Dolayısıyla husumet kısmında da değerlendirildiği üzere davacının salt bu hükümsüzlük sebebine dayalı talebinin dinlenilme ihtimali bulunmamaktadır. Bunla bağlantılı olarak kötü niyetli tescil iddiası ise mevcut yargılamanın temel konusu olarak ele alınacaktır.
Yine bu noktada davacının marka hak sahipliği iddiasının bulunmadığı dikkate alındığında SMK 25/6 kapsamında sessiz kalmaya dayalı hak kaybına ilişkin rapordaki değerlendirmelere itibar olunmamış davalının bu yöndeki savunmalarının izahı yapılan mevzuat kapsamında tartışılması gereken hukuki bir mesele olarak ele alınmamıştır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Somut uyuşmazlıkta davalının marka hak sahibi olan dava dışı … Şirketinin Türkiye deki tek satıcısı olduğu, taraflar arasındaki tecavüz dosyasında marka hak sahibinin haberdar olduğu hususlarında çekişme bulunmamaktadır.
İrdelenmesi gereken husus tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tescilin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi raporu izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; davalının dışı … Şirketinin Türkiye deki tek satıcısı olduğu, tek satıcı olarak dava konusu markayı adına tescil ettirdiği, uzun yıllardır marka tescilinin sürdüğü, bu noktada marka tescilinin temelinde dava dışı hak sahibi ile olan ticari ilişki olduğu, bu hususta özel olarak yetkilendirilmiş olmadığının kabulü halinde dahi bu durumun temeldeki ticari ilişki dikkate alındığında davalının doğrudan kötü niyetli olduğu sonucunu doğurmayacağı ve tescil sırasında tek satıcı olan davalının hak sahibine ve piyasadaki diğer satıcılara yönelik doğrudan kötü niyetle hareket ettiğinin söylenemeyeceği, kaldı ki SMK 152 maddesi gözetildiğinde tescilin paralel ithalat ve kanunun cevaz verdiği orjinal tescilli markayı taşıyan ürünlerin piyasaya sunulması yönünden kısıtlayıcı bir yönünün bulunmadığı dikkate alındığında davalının marka tescili sırasında kötü niyetli olduğunun kabulünü gerektirir bir durumun bulunmadığı, rapordaki dava dışı şirketin marka tesciline rızasının bulunup bulunmadığı, dava dışı şirket adına başka marka tescillerinin bulunduğu, hükümsüzlük vs hususlara ilişkin değerlendirmelerin hak sahibinin SMK 6/2 maddesi kapsamında ileri sürebileceği hususlar olduğu, tek satıcılık ilişkisinin varlığının 3. Kişi konumunda olan davacı tarafından açılan kötü niyetli tescile dayalı hükümsüzlük iddiasının reddi yönünden gerek ve yeter sebep olduğu anlaşılmakla davacının sübut bulmayan davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcının peşin yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiyesi 14,90 TL’nin davacıdan alınarak Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
5-Artan gider avansının karar kesinleştikten sonra talep olması halinde taraflara İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.07/10/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸