Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/336 E. 2021/426 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/336 Esas
KARAR NO : 2021/426

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ : 05/11/2019
KARAR TARİHİ : 23/12/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin, iki bölümden oluşan … isimli kitabın yazarı olduğunu, … isimli eserin konusunun … olduğunu, kitabın birinci bölümünde, zengin ve aile şirketi sahibi bir karakter olan …’ün, kitapta kendi özel yaşamında arayış içerisinde olduğunu, …’ün içerisinde bulunduğu durum, kendisine gelen isimsiz mektuplarla daha gizemli bir hal aldığını, kitabın ilerleyen bölümlerinde …, kasten öldürme suçundan gözaltına alınıp bir süre tutuklu kaldığını, tutukluğu sonrasında kendisine gelen mektupları okuyan …, kitabın ikinci bölümünde yer alan … öyküsü ile tanıştığını, …,… oyununun anlatıldığı, bir kahvehanede tek tek makamların açıklanarak oyunun devam ettiği bir hikaye olduğunu, kitabın sonunda …, ilk bölümdeki halinden sıyrılıp kendi kabuğuna çekilen bir karakter olarak karşımıza çıktığını, müvekkil tarafından yayınlanan kitabın konusu ile … kanalında yayınlanan … dizisinin senaryosu ciddi anlamda benzerlikler içerdiğini, … kitabı ve … arasında birçok benzerlik bulunduğunu, bu benzerlikler dizinin senaryosunun müvekkilin izni alınmaksızın kitaptan uyarlandığını gösterdiğini, dizide oyunu anlatan … adlı karakter, … Kitabındaki Nokta Hoca karakteriyle benzerlik gösterdiğini, her ikisi de Satrancı Urefa oyununu kurup etrafındakilere anlattığını, bu benzerlikler dizinin 1.Bölüm 1:22:19-1:25:18; 5.Bölüm 53:27-53:36; 8.Bölüm 33:43-34:51 ve 10.Bölüm 52:26-53:20 dakikaları arasında açıkça görüldüğünü, … Kitabında oyunu anlatan Nokta Hocanın yanında … adlı karakter tıpkı … dizisindeki … gibi sessiz, içine kapanık, garip, kimseyle konuşmayan bir karakter olduğunu, iki karakter arasındaki benzerlik ciddi boyutlarda olduğunu, bu benzerlikler dizinin 2.Bölüm 2:16:38-2:16:50; 5.Bölüm 6:50-7:10; 6.Bölüm 58:55-59:15; 8.Bölüm 1:45:20-1:45:40; 9.Bölüm 7:33-7:40 ve 51:48-52:08 ve 10.Bölüm 29:25-29:36 dakikaları arasında görüldüğünü, …ve …karakterleri kitapta birbirinden ayrılmayan karakterlerken … dizisinde de aynı şekilde … ve …karakterleri sürekli olarak beraber vakit geçirdiğini, dizinin 1.Bölümü 1:19:12-1:19:22; 2.Bölümü 2:16:38-2:16:50; 4.Bölümü 19:19-19:41; 6.Bölümü 58:55-59:15; 8.Bölümü 1:39:10-1:39:24; 9.Bölümü 34:34-35:10 ve 10. Bölümü 51:48-52:08 ve 2:01:54-2:02:13 dakikaları iddialarını desteklediğini, kitabın başkarakteri olan … ile … dizisinin başkarakteri … aynı sosyal ve psikolojik özelliklere sahip olduğunu, dizideki … de dizinin 1.Bölüm 16:16-17:28; 3.Bölüm 2:12:50-2:13:07; 4.Bölüm 1:35:17-1:35:51; 7.Bölüm 55:50-56:30 ve 9.Bölüm 1:44:07-1:44:18 dakikaları arasında görüldüğü üzere … gibi zengin bir aile çocuğu ve şirket sahibi olduğunu, bunun yanında, … dizinin 2.Bölüm 1:09:02-1:09:14 ve 2:31:34-2:31:58, 4.Bölüm 1:33:41-1:33:55; 5.Bölüm 44:02-45:45; 6.Bölüm 1:48:35-1:49:50 ve 1:56:37-1:56:51; 7. Bölüm 2:03:20-2:03:40 ve 10.Bölüm 5:36-5:45 dakikaları arasında görüldüğü üzere … gibi gelgitler yaşayan; 1.Bölüm 4:35-4:53; 3.Bölüm 50:25-54:23 ve 6.Bölüm 1:31:34-1:36:32 görüldüğü üzere onun gibi garip rüyalar gören; 1.Bölüm 1:14:59-1:15:59; 2.Bölüm 2:32:45-2:32:53; 3.Bölüm 1:15:17-1:15:34; 5.Bölüm 1:25:41-1:26:37 ve 1:32:17-1:32:43 dakikaları arasında görüldüğü üzere cinayetle suçlanan ve bu nedenle 3.Bölüm 33:54-34:12 dakikaları arasında da görüldüğü gibi tutuklanan ve bir süre tutuklu kalan birisi olduğunu, dizinin başkarakteri ile kitabın başkarakteri arasında bu kadar fazla benzerlik olması iddialarını kanıtladığını, … Kitabında, … nasıl akşam saatlerinde kahvehanede oynanıyorsa, dizide de oyunun oynanma zamanı ve mekanı aynı şekilde yer aldığını, dizinin 1.Bölüm 1:19:12-1:22:19; 2.Bölüm 23:46-24:06; 3.Bölüm 48:11-48:26; 4.Bölüm 40:12-40:55; 5.Bölüm 50:59-52:52 ve 6.Bölüm 1:27:15-1:27:47 dakikaları arasında bu benzerlikler görülebileceğini, dizinin 7. ve 8.Bölümünde değişikliğe gidilmiş, oyun akşamları oynanmaya devam edilmekle birlikte başka bir mekana taşındığını, kitapta, … başlangıç ve oyunun devamında yapılan “…” vurgusu, dizide de 1.Bölüm 1:21:48-1:23:25 dakikaları arasında görüldüğü üzere özellikle “…” şeklinde yer aldığını, tüm bölümlerde oyun, kitaptaki gibi, kaldığı yerden devam ettiğini, kitapta cinayetle suçlanan …’ün, dizideki karşılığı olan … de … gibi mafyayla ilişkisi olan insanların ortasında kendini bulduğunu, dizinin 3.Bölüm 59:23-59:55 ve 2:23:40-2:23:55; 8.Bölüm 17:18-17:50 ve 10 Bölüm 46:40-47:08 dakikaları arasında bu hususun görüldüğünü, dizide, polis faili meçhul cinayetleri dizinin tüm bölümleri boyunca nasıl takipteyse, … Kitabında da …’ün cinayet bahsi aynı şekilde polisin inceleme sürecinde kitap boyu sürdüğünü, dizinin 2.Bölüm 2:05:39-2:05:49;4.Bölüm 2:14:07-2:14:25; 5.Bölüm 31:35-33:57, 1:25:41-1:26:37 ve 1:32:17-1:32:43; 6.Bölüm 6:55-7:10, 1:52:57-1:53.10 ve 2:19:40-2:19:47; 7. Bölüm 36:31-37:10 ve 45:40-45:50; 9.Bölüm 2:18:21-2:18:32 ve 10.Bölüm 1:05:43-1:05:57 dakikaları arasında bu benzerlikler görüldüğünü, … Kitabında, …, nasıl süreç içinde oyundaki gibi makamları yaşayıp bir başka hale bürünüp terbiye oluyorsa, dizideki … de aynı şekilde oyundaki makamlarla hemhal olup süreçte kendini terbiye ettiğini, bu hususlar dizinin 2.Bölüm 1:27:04-1:27:33; 3.Bölüm 48:26-48:44; 4.Bölüm 41:35-42:22 ve 1:18:37-1:19:36; 5.Bölüm 53:36-54:03; 6.Bölüm 2:36:13-2:36:30; 7.Bölüm 1:34:30-1:34:51; 8.Bölüm 2:23:18-2:23:30; 9.Bölüm 12:26-12:41, 1:08:30-1:08:45 ve 2:26:08-2:26:24 ve 10.Bölüm 54:01-54:22 dakikaları arasında görüldüğünü, … Kitabında …’ün rüyalarına yapılan vurgular, dizide 1.Bölüm 4:35-4:53; 3.Bölüm 50:25-54:23 ve 7.Bölüm 2:28:20-2:28:32 dakikalarında …’in rüyaları olarak karşımıza çıktığını, dizi ile kitap arasında bir başka benzerlik objelerde görüldüğünü, kitapta …’e ulaşan zarflarla olaya gizem katılıyorken, dizide de kolye, saat, zarf, dergi vb. objelerle konunun işlenişinde bu nesnelere gizem yüklendiğini, dizinin 1.Bölüm 1:08:14-2:08:57 ve 1:27:13- 1:27:24; 3.Bölüm 1:25:55-1:26:28; 4.Bölüm 17:00-:17:12 ve 1:10:45-1:11:52; 5.Bölüm 2:08:43-2:09:35; 6.Bölüm 37:27-37:56 ve 1:20:18-1:20:50; 7.Bölüm 1:51:13-1:51:40 ve 2:15:01-2:15:30; 8.Bölüm 37:38-37:50; 9.Bölüm 2:24:08-2:25:00 ve 10.Bölüm 30:34-30:54 ve 1:49:10-1:49:30 dakikaları bu husustaki iddialarını desteklediğini, yine, … Kitabında, …’ün öldürdüğü zannedilen kişinin kitabın ilk bölümünün sonlarında yaşadığı anlaşılmakta iken, … dizisinde de …’in öldürdüğü zannedilen kişinin 10. Bölüm 2:14:05-2:14:52 dakikalarında ölmediği anlaşıldığını, … Satrancı oyununu, günümüze uyarlayan ilk eserin … kitabı olduğunu, somut olayda kitabın başkarakteri ile dizinin başkarakterinin çok benzer özelliklere sahip olması, olay örgüsünün benzer şekilde ilerlemesi, oyunun oynandığı yerin kahvehane olması ve oyunun akşam oynanması, yan karakterlerin çok benzer olması gibi hususlar dikkate alındığında … dizisinin senaryosunun müvekkilin … isimli kitaptan uyarlandığı, diğer bir ifadeyle müvekkilin izni alınmaksızın telif haklarının ihlal edildiği açık bir şekilde ortada olduğunu, senaryo ana hatları ile başka bir eserin benzer olması halinde telif hakkına tecavüzün sözkonusu olacağını, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun m.2 hükmünde ilim ve edebiyat eserlerinin tanımına yer verilmiş olup bu kapsamda müvekkile ait … isimli kitabın eser olduğu tartışmasız olduğunu, müvekkil, eser sahibi olduğundan eser üzerinde mali ve manevi haklara sahip olduğunu, müvekkilinin, kendisine ait olan eserin kullanılması hususunda davalı yana herhangi bir şekilde izin vermemiş olmasına rağmen, müvekkile ait eserin davalı yanca kullanılmasının hukuka aykırı olduğunu, dizi halen yayınlanmakta olup bu ihlal devam ettiğini, bu nedenle, müvekkilin haklarının ihlal edilmesine son verilmesi amacıyla FSEK m. 66 vd hükümleri uyarınca tecavüzün ref’ine karar verilmesi gerektiğini, davalı taraf vekili tarafından, arabuluculuk görüşmesine katılım gösterildiği ve tutanağın altına imza atılmak suretiyle resmi belge niteliğini haiz tutanağın kabul edildiği de dikkate alındığında, tarafların başka herhangi bir hususun yazılması konusunda anlaşmadıkları ve buna rağmen davalı vekilinin arabuluculuk son tutanağının geçersiz olduğunu ileri sürmekte kötü niyetli olduğunu, dava konusu uyuşmazlık arabuluculuk son tutanağına yazıldığını, FSEK ile ilgili davalar haksız fiil de teşkil ettiğinden Borçlar Kanunu 60. madde gereğince bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerine tabi olduğunu, davalı tarafından ileri sürülen davanın yasal süresi içerisinde ikame edilmediği hususu tamamıyla haksız ve mesnetsiz olduğunu, davanın konusunun, davalının “…’dan faydalanması” değil, dizinin senaryosunun direkt olarak müvekkilin izni olmaksızın … kitabından uyarlanması olduğunu, davaya konu olan asıl husus kitabın karakterleri, olay örgüsü, mekan ve zaman bakımından da … kitabı ve … dizisi arasında ciddi benzerlikler bulunması olduğunu, bahsi geçen unsurlar adeta … kitabından kopyalandığını, hal bu iken, davalı tarafından ifade edilen …’nın fikri mülkiyet korumasından yararlanamayacağı hususunun, mahkemeyi yanıltmaya yönelik olduğunu, davalının müvekkilin iznini almaksızın müvekkile ait … kitabını işleyerek dizi senaryosuna dönüştürdüğünü ve ciddi anlamda gelir elde ettiğini, FSEK m.68 hükmünde Kanuna uygun yazılı izni almadan eseri işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden izni alınmamış hak sahibinin sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya FSEK hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebileceğinin belirtildiğini, müvekkil daha önce hiç bir kişi ile sözleşme yapmamış olup, rayiç bedelin tespit edilmesi gerektiğini, bu sebeple şimdilik 1.000,00-TL talep ettiklerini, eserlerini meydana getirmek için büyük uğraşlar sarf eden, gece-gündüz, kimi zamanlar hiç uyumadan çalışan bir yazar olan müvekkil, kitabının izin alınmaksızın bir dizi senaryosuna dönüştürüldüğünü öğrendiğinde büyük bir manevi yıkıma uğradığını, müvekkil … kitabı için çok emek sarf etmiş, yaptığı araştırmalar sonucunda elde ettiği bilgileri yazarlık üslubuyla harmanlayıp içine sinen bir eser yaratmaya çalışırken çok yorulmuş, en sonunda bütün çabalarıma, yorgunluğuma değdi diye düşündüğü kitabının izni olmaksızın, emeği sömürülerek kullanılması onu çok üzdüğünü, müvekkilin manevi zarara uğradığı bu zararın tazmini yönünden 10.000,00-TL talep ettiklerini belirtmiş, müvekkilin telif haklarına gerçekleştirilmiş olan tecavüzün ref’ine, bilirkişi marifetiyle rayiç bedel belirlendikten sonra dava değerini arttırma hakkımız saklı kalmak kaydıyla FSEK m.68 uyarınca şimdilik 1.000,00-TL (belirsiz alacak) bedelin tecavüz tarihinden itibaren işletilecek mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte müvekkile verilmesini, davalı aleyhine 10.000,00-TL manevi tazminata hükmedilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …A.Ş’ nin dosyaya sunmuş olduğu cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarda özetle; arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediğini, Tecavüzün ref’i ile maddi ve manevi tazminat talepleriyle ikame edilmiş olan huzurdaki davanın aynı zamanda yasal süresi içerisinde ikame edilmediğini, davanın bu sebeple dahi esasa girilmeksizin zamanaşımından usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin, davacının benzerlik iddialarını yönelttiği … dizisinin yapımcısı olup söz konusu dizinin senaryosu dava dışı …’e ait olduğunu, müvekkil şirket ile adı geçen senarist arasında senaryo sözleşmesi imzalandıktan sonra senaryonun mali ve manevi hakları müvekkil şirkete devredilmiş ise de, kesinlikle davacı iddialarını kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacının, kitabı ile … dizisinin senaryosunun ciddi benzerlikler içerdiği, senaryonun kendisinden izin alınmaksızın kitaptan uyarlandığı iddiaları ile senaryonun adı geçen dava dışı şahıs tarafından kaleme alındığı bir arada değerlendirildiğinde davanın …’e de ihbarını talep ettiklerini, müvekkil şirketin 7 Ocak 2019 tarihinden bu yana …’de yayınlanmakta olan ‘’…’’ isimli TV dizisinin yapımcılığını yaptığını, … Dizisinin Senaryosu Dava Dışı …’e ait olup adı geçen şahıs ile müvekkil şirket arasında senaryo sözleşmesi akdedildiğini, müvekkil şirketin yapımcılığını üstlenmiş olduğu bu dizinin senaryosunun ise, dava dışı … ‘’Senarist’’ tarafından yazıldığını, müvekkil şirket ile adı geçen Senarist arasında hikayesi, genel karakterleri, tiplemeleri, ana akışı, konsepti ve diyalogları bir bütün olacak şekilde bahse konu senaryonun, ‘’…’’ adlı televizyon dizisine esas teşkil edecek şekilde kullanılması için 5 Eylül 2018 tarihinde Senaryo Sözleşmesi, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve sair yasal düzenlemeler uyarınca Eser üzerinde sahip olunan hakların müvekkil şirkete devredildiğine ilişkin 5 Eylül 2018 tarihli Muvafakatname ve son olarak, Eser üzerindeki mali, manevi, komşu ve bağlantılı hakların müvekkil şirkete devri, Eser’e ilişkin haklar için üçüncü kişilerle herhangi bir sözleşme akdedilmediği ve tüm hakların müvekkil şirket tarafından kullanılmasına muvafakat edildiği hususunda bila tarihli beyan metninin imzalandığını, senarist, Sözleşme, Muvafakatname ve Beyan kapsamında, Senaryo ve Eser’e ilişkin işleme hakkı (FSEK md. 21), çoğaltma hakkı (FSEK md. 22), yayma hakkı (FSEK md. 23), temsil hakkı (FSEK md. 24) ve umuma iletim hakkı (FSEK md. 25) gibi mali haklar ile kamuya sunma hakkı (FSEK md. 14), adın belirtilmesi hakkı (FSEK md. 15) ve eserde değişiklik yapılmasını önleme hakkı (FSEK md. 16) başta olmak üzere manevi hakları müvekkil şirkete devrettiğini, bir başka deyişle, Eser üzerindeki tüm mali haklar ile manevi haklar ve bunları kullanma yetkisinin müvekkil şirkete ait olduğunu, … dizisinin senaryosu ve dizide işlenen hikaye, temel olarak, bin yılı aşkın bir süre önce vücuda getirilen, Satranc-ı Urefa olarak adlandırılan ve bir anlamda ‘’yolculuk’’ temasını işleyen bir oyun üzerine kurgulandığını, bu bağlamda Dizi’de yer alan karakterler, sahneler, replikler ve işlenen hikaye gerek ayrı ayrı gerekse de bir bütün halinde esas olarak …’dan yola çıkılarak hazırlandığını Senarist’in özgün ve nevi şahsına münhasır bir fikri ürün olarak münferit bir eser niteliği taşıdığını, …veya günümüz Türkçesi ile… olarak adlandırılan ‘’…’’, kimin tarafından vücuda getirildiği bilinmemekle birlikte baskın görüşe göre, ilk olarak 1500 yıl önce Hindistan’da ortaya çıktığını ve 1200 yıllarında yaşayan … tarafından da talebelerine tasavvuf felsefesini ve öğretilerini aşılamak amacıyla geliştirildiği düşünüldüğünü, …, her ne kadar pratikte bir oyun gibi oynanmaktaysa da aslında günümüze kadar tasavvufi bir terbiye irşad metodu, bir başka deyişle eğitme ve yol gösterme aracı olarak kullanılageldiğini zira …’da 1’den 101’e kadar kareler bulunmakta ve bu karelerde insanoğlunun hayatı boyunca karşılaşabileceği manevi makamlar sıralandığını, burada temel olarak insanoğlunun bu makamlar arasındaki seyri ve nihayetinde de visalini (Allah’a kavuşmasını) amaç edinen bir kurgu bulunduğunu, bidayetinde Anadolu’da yerleşen Kıraathane kültürüyle birlikte insanlar özellikle Ramazan aylarında akşam vakitlerinde bir araya gelerek …’yı oynamaya başladıklarını, Satranc-u Urefa’da ekseriyetle yılan ve ok ve/veya tasarımına göre güvercin figürleri kullanıldığını, hatta yılan figüründen dolayı halk arasında “…” olarak da bilindiğini ki günümüzde de Hindistan’da bu ad ile oynandığını, bu anlamda Anadolu coğrafyasında oynanmakla birlikte farklı tasarımlarla Hindistan, İran, Pakistan, Afganistan, Suriye ve Arabistan gibi Doğu ve Ortadoğu coğrafyası ile yanı sıra İngiltere başta olmak üzere Batı coğrafyasında da oynandığını, …, 101 kareden oluşan bir levhanın üzerinde … (…) ve … isimli bir zarla oynandığını, buradaki temel amaç en üstte 101’inci karede bulunan ve “kavuşmak” anlamına gelen “…” terimine ulaştığını, tüm karelerde birbirinden tamamen farklı terimler bulunduğunu ve aynı zamanda … dizisinde de kullanılmakta olan ekteki emsalden de görüleceği üzere terimlerden bazılarının Mezellet (4), Cehalet (7), Kin (8), Minnet (10), Cehennem (14), Hasret (17), Mecazi Aşk (23), Korku (26), Araf (28), Cehl (33), Acizlik (37), Keder (43), Hüzünlü Kalp (49), Riya (51), Güzel Huy (57), Sevgi (59), Güzel Fiiller (64), Cihan (69), Tarikat (72), Cennet (74), Hakikat (79), Ceberut (84), Nübüvvet (86), Muhammedî Mülk (94), Mikail (98), Visal-i Hak (101). Oluştuğunu, …’da …ulaşmak ancak tüm engellere rağmen basamakları kayıpsız bir şekilde çıkmak ile mümkün olabildiğini, burada özellikle sabır ve gayret oldukça önem arz ettiğini, …’daki yolculukta kişinin tekrar zar atabilmesi için öncelikle üzerine geldiği karede yazan terimi gerçek manada açıklayabilmesi gerektiğini, bu açıklamayı yapamadığı sürece de zar atamayacak ve yol kat edemeyeceğini, bir başka hususun ise, Satranc-ı Urefa’da kısmen ödül veya ceza karelerine de yer verilmiş olmasından kaynaklandığını, ödüllü kareler “ok” ile, cezalı kareler ise “yılan” figürü ile ifade edildiğini, Yılanlar ile ok ve/veya güvercin figürlerinin dizilişi, Satranc-ı Urefa’nın versiyonuna göre farklılık gösterebildiğini, bu kısımlarda gelinen kareye göre bir anda onlarca basamak ileriye gidilebileceği gibi geriye dönmek de kuvvetle muhtemel olduğunu, söz gelimi, yılanlar kötü huyları simgeler ve yılanın başının bulunduğu Kötü Şöhret (30) karesine gelindiğinde bir anda Cehalet (7) karesine kadar düşüldüğünü, Oklar ise iyi huyları temsil eder ve söz gelimi okun başladığı Hakk’a Dua (29) karesine gelindiğinde, okun ucunun bulunduğu … (57) karesine kadar çıkıldığını, … Üzerinde Herhangi Bir Fikri Mülkiyet Koruması bulunmadığını, bilindiği üzere, FSEK’in 27’inci maddesine göre, koruma süresi, eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam edeceğini, aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre ise, koruma süresi, anonim eserler için eserin alenileştiği tarihten itibaren 70 yıl olarak hüküm altına alındığını, …, kim tarafından vücuda getirildiği tam olarak bilinmemekle birlikte bin yılı aşkın bir süre önce ortaya çıkmış olup günümüze kadar farklı coğrafyalarda, farklı dillerde ve farklı formatlarda gelişmeye devam edegeldiğini, dolayısıyla da, dizi’de de hikayenin çıkış noktasını oluşturan Satranc-ı Urefa’nın kim tarafından ve ne zaman vücuda getirildiğinin bilinmediğini, bir başka deyişle ‘’anonim’’ olduğunu, fikri mülkiyet anlamında eser olarak herhangi bir koruma altında bulunmadığını, kaldı ki yalnızca müvekkil şirketin yapımcılığını yaptığı Dizi’de değil, başkaca bir çok sinem filmi, dizi, belgesel, kitap vs. eserlerde de işlenen hikayelere temel teşkil ettiğini ve herkesçe kullanıldığını, anonim olduğu ve herhangi bir kanuni koruma altında olmadığı tartışmasız şekilde ortada olan …’ya ve/veya …’dan hareketle vücuda getirilen bir esere ilişkin herhangi bir hak iddia edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve bu anlamda davacının da hak iddiasının ve taleplerinin yerinde olmadığını, … koruma altında olan bir eser değil, kamuya mal olduğu dikkate alındığında bundan faydalanmak şüphesiz ki davacının ve/veya başkaca bir üçüncü kişinin iznine de tabi olmadığını, davacı, fikri mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasını, temel olarak, yazarı olduğunu belirttiği ‘’…’’ isimli kitaba dayandırdığını, nitekim … isimli kitap incelendiğinde de, aynen Dizi’deki gibi …’dan hareketle kaleme alındığının görüldüğünü, bir başka deyişle, bu kitabın da, tıpkı Müvekkil Şirket’in yapımcılığını üstlendiği … dizisi gibi, …’nın üzerine inşa edilen bir hikaye ile kurgulanmış, kaleme alındığını, ancak kati surette, kitaptaki hikaye ve karakterler ile Dizi’deki hikaye ve karakterler arasında herhangi bir benzerlik söz konusu bile olmadığını, tıpkı müvekkil şirket gibi, davacı da, bin yılı aşkın bir süre önce ortaya çıkmış olan ve günümüzde her ne ad altında olursa olsun hiçbir hukuki koruma altında bulunmayan … üzerinde herhangi bir hak sahibi olmadığını, davacının hak sahipliği yalnızca ve yalnızca kaleme almış olduğu ‘’…’’ isimli kitap üzerinde olabilir ki bahse konu kitabın da Dizi, Senaryo ve/veya Dizi ve Senaryo’da geçen hikaye ve karakterler ile hiçbir şekilde ilişkisi bulunmadığını, müvekkil şirketin yapımcılığını yürüttüğü ve her türlü mali, manevi ve sair hakları Senarist’ten devralmış olduğu Eser’in senaryosu, Senarist … tarafından yazılmış ve özgün birer eser olarak ortaya çıkarılmış olan Eser/Dizi de, tamamen sahibinin hususiyetini taşıyan bir fikir ve sanat eseri niteliği taşıdığını, … Dizisinin, … Kitabından uyarlandığı iddiaları gerçeği yansıtmadığını, dava dilekçesinde de belirtildiği gibi, davacıya ait ‘’…’’ kitabı iki bölümden oluştuğunu, davacı tarafın, Dizi’nin başrol karakterini canlandıran …’e (dizinin başkarakteri, dizinin henüz yayınlanmadığı dönemde ilk çalışmalarda … olarak düşünülmüş ise de ilerleyen süreçte … olarak değiştirilmiştir) benzettiği … karakteri …’nın basamaklarını hayatında yaşamadığı gibi … ile hiçbir teması da bulunmadığını, … karakteri kitapta bir anlamda hikaye anlatıcısı olarak yer aldığını, oysa Dizi’nin başrolü olan … karakteri,…’dan habersiz bir şekilde hayatına devem etmekte, kitaptaki … ile kıyaslanan … ve … karakterleri ile de birebir temasta olduğunu, bir başka husus ise, Dizi’de, ailelerin geçmişten gelen bir düşmanlığından dolayı imkansız görünen bir aşk hikayesi işlenmekteyken davacının kitabında bu veya buna benzer bir hikaye veya karakter dağılımı bulunmadığını, dizi’deki … karakteri ile kitaptaki … karakterinin benzerliği iddiasında bulunulmuş ise de, yukarıda detaylıca açıklamış olduğumuz üzere …zaten basamakların ve bu basamaklarda ortaya çıkan hikayelerin anlatılması üzerine kurulu bir oyun olarak icra edildiğini, bir başka deyişle, bir karakter tarafından anlatılmadan bu oyunu oynamak mümkün olmadığını, kaldı ki …’nın gerek ortaya çıktığı coğrafya, gerek icra ediliş şekli, yüklenen anlam ve temel amacı dikkate alındığında bu oyunun oynanması için derin bir tasavvuf bilgisi gerektiği tartışmasız olduğunu, bu minvalde …’nın da bu derinlikte bir tasavvufi karakter tarafından anlatılması tarih boyunca genel kabul görmüş bir durum olup yalnızca davacının kitabına veyahut Dizi’de işlenen hikayeye özgü bir durum olmadığını, … ve … karakterleri arasında benzerlik iddialarında bulunulduğunu, ancak bilindiği üzere, bu özelliklere sahip karakterler genel olarak bir çok dizi, film veya kitaplarda yer bulduğunu, kaldı ki Dizi’de işlenen hikaye itibariyle de gerekli olduğu izahtan vareste olduğunu, Dizi’deki … karakteri, kitaptaki karakterden farklı olarak hikayenin tamamen içinde olduğu gibi hiç kimsenin hikayesini bilmediği fakat dizideki “kötü adamların” bazı sebeplerle kendisinden korktuğu ve aslında kurum ve kuruluşlar da dahil her yerde sözü geçen biri olduğunu, dava dilekçesinde, kitaptaki … karakteri ile Dizi’deki …’in aynı sosyal ve psikolojik özelliklere sahip olduğu iddia edildiğini, kitaba bakıldığında, … karakteri, ailesini 10 yaşında bir kazada kaybettiğini, akrabalarının yanında büyümüş, yurt dışına çıkmış, ülke ülke gezmiş, kitapta yazdığı şekli ile “amcalarının yönettiği şirkette gölgesini gezdirmiş”, sonunda Türkiye’ye dönmüş ve hayatını alkol ve eğlence üzerine kurmuş, alkollü araç kullanmayı alışkanlık haline getirmiş sorumsuz bir karakter olarak karşımıza çıktığını, oysa Dizi’deki başkarakter …, ailesi ile birlikte yaşamayan fakat onlar ile yakın temasta olan, aile holdingini tek başına yöneten, her sabah saat 06.00’da kalkıp işe giden, küçük yaşlardan beri sorumluluk taşıyan, aile içindeki sıkıntıları gidermeye çalışan, alkol ve eğlenceye uzak, sosyal sorumluluk sahibi ve fazlasıyla “düzgün” bir hayatı olan bir karakter olduğunu, dolayısıyla dava dilekçesinde iddia edilenin aksine iki karakter arasında sosyal ve psikolojik özellikler anlamında hiçbir benzerlik bulunmadığını, kitaptaki … karakteri uzun bir süre cezaevinde kalıyorken, Dizi’deki … karakteri, yalnızca bir gece nezarethanede tutulduğunu, ayrıca bugün herhangi bir şekilde icra edilen eserlerde ve bu eserlerde işlenen hikayelerde ekseriyetle cezaevi, karakol, gözaltı, mahkeme, dava vs. hususlara yer verildiğinin tartışmasız olduğunu, davacının bu iddiasına bakılır ise, cezaevine girme veyahut nezarethanede tutulma gibi bir konu işleyen herhangi bir kitabın yazarı aynı sahneyi barındıran veya çok kısa da olsa aynı konuyu işleyen başkaca bir esere yönelik hak iddiasında bulunabileceğini, ki böylesi bir hususun hukuk düzeni tarafından korunmayacağını, olay örgüsündeki benzerlik iddialarına ilişkin olarak tüm toplumlarda insanlar gündüz saatlerinde çalışmakta ve ancak akşam saatlerinde sosyal aktivitelere zaman ayırabildiğini, bunun yalnızca Anadolu topraklarında değil tüm dünyada ve tüm kültürlerde yer edinen temel bir kural olduğunu, haliyle …’nın Dizi’de de –sanki kitaptan esinlenilerek akşam saatlerinde oynandığı- yönündeki benzerlik iddiası tamamen yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun bir iddia olduğunu, diğer taraftan yukarıda tarihsel sürecini anlatırken de ifade etmiş olduğumuz üzere, …, tarih boyunca toplumun bir arada vakit geçirdiği kahvehane, kıraathane gibi yerlerde oynanageldiğini, kaldı ki …, Dizi’de ilk iki bölüm kahvehanede oynandıktan sonra antikacı dükkanında oynanmaya devam edildiğini, dolayısıyla davacının bu olay örgüsüne ilişkin benzerlik iddiası da yerinde olmadığını, dava dilekçesinde, …’ya ilişkin olarak ‘’Yolcu Olma’’ ve oyunun kaldığı yerden devam ettiği yönünde benzerlik iddiasında bulunulmuş ise de davacının bu yöndeki iddiaları davanın hangi eser ve/veya eserler üzerine inşa edildiği noktasında tarafımızca tereddüt uyandırdığını, …’nın bir anlamda ‘’yolculuk’’ temasını işlediği ve oyunda kullanılan piyonların da aslında yolcu olarak addedildiği dikkate alındığında bu oyunun temel alındığı bir hikayede gerek ‘’yolcu olma’’ gerekse de ‘’yolculuğun kaldığı yerden devam etme’’ vurgusunun kaçınılmaz olduğunu, başkarakterlerin ‘’mafya ilişkileri’’ ile ilgili benzerlikleri bulunduğu iddia edilmiştir ancak kitaba bakıldığı zaman …’ün barda güvenlik görevlisi ile kavga ettiği, ortada mafya olarak adlandırılabilecek herhangi bir grubun bulunmadığı, …’ün yaptığı bir kaza sırasında arabanın bagajından kavga ettiği kişinin çıktığı, gerçekte cinayeti işleyenin barın sahibi olduğu gibi bir olay örgüsü işlendiğini, Dizi’de ise, … karakterinin kavga ettiği kişiler, evlere, arabalara girip hırsızlık yapan bir grup olup burada kitaptakinden tamamen farklı bir hikaye işlendiğini, dizi ve kitap arasındaki bir benzerlik iddiası da polislerin işlenen suçları takip etmesi olarak gösterildiğini, ancak bilindiği gibi suç işlenen bir hikayede suçluların izinin sürülmesi, olayın aydınlatılmaya çalışılması, adli incelemeler yapılması, takipte bulunulması vs. süreçler olayın/hikayenin doğal bir sonucu ve hatta gerekliliği olduğunu, burada davacının kitabından esinlenildiği gibi bir durum söz konusu olmadığını, bu anlamda Dizi’de adli makamlara intikal etmiş bazı olaylar ile ilgili adli süreçlerin işletilmesi de gayet normal ve hayatın olağan akışına da oldukça uygun olduğunu, dava dilekçesinde, …’ün süreç içinde …’daki makamları yaşayıp terbiye olduğu ve Dizi’de de aynı hususun … için işlendiği iddia edildiğini, ancak davacının kitabı ve … karakteri incelendiğinde de görüleceği üzere, …, …’daki makamları yaşamıyor, yalnızca oyun temelli olan hikayeyi okumakla, bir başka deyişle anlatmakla yetindiğini, dizi ile kitap arasındaki benzerlik iddialarından birisi ise objelere dayandırıldığını, ancak bir eserin herhangi bir surette (film, dizi, kitap, tiyatro oyunu vs.) icra edildiği yerde muhakkak bir kısım objelerin mevzubahis olacağı ve hatta hikayenin kendi özelliklerinden veyahut olayların gelişimi itibariyle bunlardan bazılarının ise daha ön plana çıkacağı tartışmasız olduğunu, fakat bu durum kitap ve Dizi arasında herhangi bir benzerlik olduğu yönündeki davacı iddiasını kesinlikle doğrulamadığını, dizi’de her birinin ayrı ayrı hikayesi bulunan kolye, saat, zarf, dergi gibi obje var ancak bu objeler işlenen hikaye itibariyle bazı noktalarda çözülmesi gereken şifreler barındırdığını, oysa kitaba bakıldığı zaman, tanımadığı iki kişi …’e zarf veriyor ve … de zarfları alıp bir kenara koyduktan belli bir zaman sonra açıp okumakla yetindiğini, özetle, Dizi ve kitaptaki başkarakterlerin kişilik ve yaşam tarzlarının farklı olduğunu, kitapta ….’yı anlatan … ile … ve … arasında herhangi bir temas olmadığını, bu karakterlerin Dizi’deki karakterler ile ortak yönlerinin bulunmadığını, kitaba bakıldığında …’ün işlenen hikayeyi okuyarak aktardığını, yine kitapta, Dizi’de işlenen aşk, aile ilişkileri, geçmişten gelen düşmanlıklar, mahalle hayatı gibi konuların hiçbir surette ele alınmadığını, kahvehane, kıraathane gibi mekanların, bilge ve/veya kötü adam gibi karakterlerin günümüze kadar bir çok eserde (film, dizi, kitap vs.) işlenegeldiğini göz önüne alınca davacının benzerlik iddialarının yerinde olmadığını, …’yı günümüze uyarlayan ilk eserin … kitabı olduğu iddiası gerçeği yansıtmadığını, …’nın bin yılı aşkın bir süre önce ortaya çıkan ve farklı coğrafyalarda farklı formatlarda gelişip günümüze kadar gelmiş olan bir oyun olduğunu, …, bugüne kadar birçok dizi, film, belgesel, kitap, dergi, makale vs. eserlere de konu edildiğini, … dizisinin icrası ile … isimli kitabına ilişkin davacının tecavüz iddiaları hukuki dayanaktan yoksun olup tecavüzün durdurulması yönündeki talebin reddi gerektiğini, zira … dizisinin senaryosu tamamen Senarist’in hususi özelliklerini taşıyan ve her türlü mali ve manevi haklarıyla birlikte fikri mülkiyet hakları müvekkil şirkete devredilen bir senaryo olup bunun üzerinde davacı veya başkaca bir üçüncü kişinin hakkı bulunmadığı gibi Dizi’nın yayınlanması için herhangi bir izin veya icazete de ihtiyaç duyulduğunu, bu anlamda davacının FSEK’in 66 vd. maddeleri uyarınca tecavüzün ref’i yönünde karar verilmesine ilişkin talebinin kati surette reddinin gerektiğini, davacı, dava dilekçesi kapsamında, kendisine ait … isimli kitabın işlenerek dizi senaryosuna dönüştürüldüğü ve ciddi gelirlerin elde edildiğinden bahisle öncelikle rayiç bedelin tespi edilerek bu bedelin üç katı tutarında maddi tazminat ile 10.000,00 TL tutarında ise manevi tazminat taleplerinin bulunduğu belirtildiğini, müvekkil şirketin yapımcılığını yaptığı Dizi herhangi bir surette davacı ve/veya herhangi bir kimsenin fikri mülkiyet haklarını ihlal etmediğini, bu anlamda tazminat talebinin esaslı unsurlarından biri olan ihlal teşkil eden bir eylem dahi mevcut olmadığını, öte yandan davacının manevi tazminat talebinin de reddi gerektiğini, zira müvekkil şirketin yapımcılığını yürüttüğü Dizi’nin icrası davacının manevi haklarına müdahale teşkil etmediğini, ayrıca davacı uğramış olduğu zararı da ispat etmekle yükümlü olduğunu belirtmiş müvekkil şirketin davacının hukuka aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle uğradığı ve/veya uğrayacağı her türlü zararların tahsili amacıyla sahip olduğu hak ve talepleri ileri sürme yetkisi saklı kalmak kaydıyla, davanın esasa girilmeksizin usulden reddine, haksız, hukuka aykırı ve kötü niyetli davanın esastan reddine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar olunan … sunmuş olduğu beyan dilekçesinde özetle; davacının … adlı kitabından uyarlama yapıldığı iddiasının merkezinde …Oyunu olduğunu, bu oyun tasavvuf alimi olan … tarafından 1000 yıldan daha uzun bir süre önce tasavvuf yolunu öğrencilerine öğretmek için geliştirilmiş bir oyun olduğunu, dolayısıyla tasavvuf, felsefe, İbn Arabi ve felsefini okuyup araştıran kişilerin , bu oyundan ve oyunun inceliklerinden haberdar olması normal bir durum olduğunu, Tasavvufa ilgilisi olan insanlar tarafından gayet iyi bilinen bir oyunu, oyunun öğretme biçimini sahiplenmek mümkün olmadığını, davacı tarafın ileri sürdüğü iddialar bu oyunu sahiplenme boyutunda olduğunu, … dizisinde, … oyununu anlatan … karakteri olduğunu, … isimli kitapta ise … olduğunu, kitapta bahsedilen Nokta Hoca ve … benzerliğinin temel sebebi, İslam kültür ve geleneğinde bir sohbet meclisi olması ve sohbet eden bir zat-ı muhteremin etrafında toplanılması olduğunu, bunu Cerrahilerden, Rufailere, Bektaşilerden, Kadirilere, Halvetilere kadar bütün tekke ve dergahlarda tarihi kayıtlara geçmiş olarak görüldüğünü, … Kulüp ( … ) 3 ciltlik sadece sohbetlerinin kayda alınıp kitaba geçirildiği A…,… hazretlerinin sohbetlerini kaleme aldığı ( …- …) düşünüldüğünde İslam kültüründe bir anlatıcının ve onun etrafında toplanmış öğrencilerinin bulunduğu bir gerçek olduğunu, … tarikatı … ve devamında …’nin sohbetlerinin kayıtlardan sonra kitaplaştırılmış baskıları mevcut olduğunu, yine yakın tarihteki örneği … hazretlerinin kırk sohbetini ihtiva eden “…” … Yayınları isimli eserin, …’ın hazırlayıp okurla buluşturduğu bir sohbet kitabı olduğunu, bu konudaki örnekler, göz ardı edilemeyecek kadar fazla olduğunu, bu açıdan bakıldığında dizi olarak kurgulanmış haliyle Salih baba karakteri de ekrana aktarılan bir modern öğretici olduğunu, davacı tarafın iddiaları, İslam Kültürünün ortak değerleri ve anlatım biçimine sahip çıktığını, içten gelerek kontrolsüzce çıkan “…” gibi nidalarla kendinden geçme haline İslam Tasavvuf bilgisinde “cezbelenme hali” dendiğini, Meczup kelimesi de Arapça bu kökten gelmiş olup “cezbelenmiş insan” demek olduğunu, bu bilgiden hareketle, Meczuplar deli değil, cezbeye kapılmış insanlar olduğunu, bir dergâhın, tekkenin etrafında da meczupların olması kadar doğal bir akış olamayacağını, davacı tarafın, … kitabındaki … adlı karakter ile … dizisindeki … arasında benzerlik bulunduğunu her iki karakterin de “sessiz, içine kapanık, garip, kimselerle konuşmayan “ özelliklerini barındırmasından dolayı kitabın uyarlandığı iddiasında olduğunu, dizideki … ’nin, davacıya ait kitaptaki “…” ile benzerlikleri olarak gösterilen iddialar (sahneler) meczupların daha güncel bir ifadeyle kişilik özellikleri olduğunu, davacının iddiaları “… “ ortak özelliklerini kendisinin bir kurgusuymuş gibi ortaya koymasından ibaret olduğunu, bu bakımdan davacı tarafından benzerlik olarak ortaya atılan bu “meczupluk hikayesi” tek bir kişiye özel kılınamayacağını, bu konuda yazılmış …’ın “…” isimli bir kitabı bulunduğunu, bu konuya dair örnekler orada da etraflıca anlatıldığını, dizi de bu kitaptan ziyadesiyle faydalanıldığı için de Sayın …’ın ismi de jeneriğe dahil edildiğini, Allah aşkıyla kendinden geçen kişinin durağı, Allah aşkını ve ona ulaşacak yolu gösteren Tekke ve dergahlar olduğunu, mekanları ise bu çevreler olduğunu, dolayısıyla, muhterem bir kişinin yanında olmaları ve ondan feyz almaya / birşeyler öğrenmeye çalışmaları, olmaya devam etmeleri hali kaçınılmaz olduğunu, … ve … karakteri aynı sosyal ve psikolojik özelliklere sahip olmadığını, kitaptaki karakter … karakterinin ailesinden kalan parasını har vurup harman savuran, gece hayatı, içki ve kadınlarla gününü gün eden savrulmuş ve kaybolmuş, hayatta hiç kimsesi olmayan yalnız bir karakter olduğunu, dizideki … karakterinin Holdingin ve Yönetim kurulunun başında, binlerce çalışanını en adil şekilde yöneten, iş dünyasında bile başarılarından söz ettiren, sorumluluk sahibi içki, gece hayatı veya kadınlarla en ufak bir ilişkisi olmayan ailesi ve kardeşlerine karşı da sorumluluk taşıyıp, üvey kardeşi ..’in tüm defolarına, hatalarına rağmen ona bile kol kanat gerecek kadar özverili, hiçbir defosu bulunmayan örnek bir karakter olduğunu, bu bakımdan psikolojik ve sosyolojik olarak en küçük bir benzerlik dahi bulunmadığını, davacının benzerlik olarak öne sürdüğü zengin olma kurgusu ise hemen her dizide, film de kurgusal olan tüm yapılarda Türk veya yabancı, orijinal bir fikir olmadığını, …’in …olma yolculuğunda rüyaların ona rehberlik etmesi, “İslam Tasavvuf Bilgisinde” kayıtlarla sabitlenmiş bir bilgi olduğunu, hatta bazı tarikatlarda (örneğin Cerrahiler) rüya yoluyla mürit kabul etmek dergâha bir giriş kabul ediliş biçimi olduğunu, Satranc-ı Urefa oyununun İbn-i Arabi ile ortaya çıktığı bilgisinden hareketle; tasavvuf, felsefe, İbn Arabi ve felsefesini yirmi yılı aşkın bir süredir okuyup araştıran bir senarist olan müvekkilinin, “rüya yoluyla irşat ve yolculuk hakkında” davacının eseri gibi çok sayıda baskı yapmamış, tanınmamış ve aşağıda sayacağımız eserlerle kaynak elde etme yönünden mukayese dahi kabul etmeyecek eserinden aldığı iddiasını kabul etmek mümkün olmadığını, müvekkilim, …’i orijinal metninden okuduğunu, yine daha kolay anlaşılabilir olması için İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi …’nin kaleme aldığı …şerhi kitabının onbirinci sayfasında “… bir rüyaya dayandığını, bu rüyada … kendisine bir kitap verdiğini ve onu insanlara ulaştırmasını istediğini belirttiğini …de hiçbir yorum katmadan bu kitabı aktardığını söyler”, “Öte yandan rüya, sufilerce kabul edilen bir bilgi edinme yoludur.” yine müvekkilimin çok beğenerek okuduğu Psikiyatrist …‘e ait “Psikolojinin Üçüncü Boyutu Nefs Psikolojisi ve Rüyaların Dili“ kitabının önsözünde “Bu kitapta sizlere tasavvuftan hareket ederek modern psikolojiye paralel giden bir diğer insan psikolojisini sunmaya çalışacağız, Nefs psikolojisi.” Cümlesi yer alırken kitapta Nefs psikolojisi başlığı altında sufilerin yolculuğu, nefsin mertebeleri, tasavvufta ve tarikatlerde izlenilen yolları ve insanın psikolojisine yansımalarını incelendiğini, Nefs tasavvufi bir terim, psikoloji bilimsel bir terim olduğunu, açıkça anlaşılacağı üzere insanın Sufi olma yolculuğunun psikolojik alt metinleri de bu kitapta işlendiğini, yine kitapta Rüyaların dili olarak ayrılan bölümünde insan, bilinçaltı ve rüyalar bağlamında tezahürlerini bilimsel bir dille aktarıldığını, senaryosu müvekkilime ait dizideki … karakteri, sufi olma yolunda olan bir karakter olduğu için, …’in rüyalarla yönlendirilmesi kurgunun doğasına en uygun düşen ilerleyiş biçimi olduğunu, “Şu halde sufiler için rüya yoluyla bilgi almak veya bir bilgiyi doğrulatmak“ geçerli bir yöntem olduğunu davacının tekelinde olmadığını, müvekkilim, daha önce de yazdığı dizilerde, rüyaları bir tarz olarak kullandığını, karakterin iç dünyasını rüya yoluyla anlatmak orijinal bir buluş değil Psikolojinin gerçeği olduğunu, yine karakterlerin kahvehanede toplanıyor olması özgün bir fikir olmadığını, ilk olarak … Teknesi dizisinde ( 2002 yılında yayınlanmıştır ) “…” karakteriyle izlediğimiz bir kurgu olduğunu, bir başka açıdan Türk-İslam toplumunun beraberce oturup sohbet ettiği, kültürel etkinlikte bulunduğu, oyun oynadığı ve sosyalleştiği yerlerin başında kahvehaneler geldiğini, davacı… oyununun başlangıç, “yolcu olma” ve “yola düşme” vurgusunun kullanılmasını uyarlama yapıldığına kanıt olarak gösterdiğini, “ … (…yayınları /2010 tarihi basım) kitabında oyunun nasıl oynandığı ve basamakların ne anlama geldiğiyle ilgili açıklamalar mevcut olduğunu, bu esere göre mukaddime kısmında aşikar ifade edilen “yolcu olma” “yolculuk” ibareleri bulun, ( … Açıklaması başlığı altında geçen ifade: “Sözü edilen yolcunun, yolculuğunun başlangıcı 1 numaralı karede bulunan adem/yokluktur” “Yolcunun Allah’ın rahmetinden ve rahata kavuşmaktan ümidini kesmemesi, çok tövbe edip Allah’a dönmesi ve Allah’a iyi zan beslemesi gerekir.” “Yolculuğunda başarıya ulaşmak isteyen kişi, elinden tutarak ona tevhid hazretine ulaşıncaya kadar rehberlik edecek bir şeyhe muhtaçtır” (Ariflerin Satrancı Manası) başlığı altında: “… ( … ), adına “yokluk” dediğimiz bir başlangıç ile yolculuk, yolcu, menziller, makamlar dereceler, derekeler, tasarruf eden bir özne (fail) ve tasarruf edilen bir nesne ( meful) oluşturduğunu, bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere zaten oyunun özü “yolcu olma” hali olduğunu, burada özgün bir kelime ifadesi bulunmadığını, başka bir açıdan “…“ kavramı ise Sufi geleneğin ve tasavvuf literatürünün vazgeçilmez ifadeleri olduğunu, hikâye tasavvufi bir yolculuğunu anlatıyorsa “yolcu olma” ifadesi kaçınılmaz olduğunu, müvekkilime ait dizi olan …’ın hikayesinde … karakteri, kardeşi Kerem yüzünden içine çekildiği kavgada bizzat olaya dahil olduğunu, müvekkilime ait dizi olan …’ın hikayesinde … karakteri, kardeşi Kerem yüzünden içine çekildiği kavgada bizzat olaya dahil olduğunu, gayet bilinci açık bir şekilde kardeşini korumak için kendisine silahla saldıran şahıslarla nefsi müdafaa kategorisine girebilecek bir kavgaya karıştığını, bunun sonucunda da üç kişi yaralandığını, ölmüş gibi gösterildiğini, çünkü kurgu gereği ve senaryoda seyirciyi diziye bağlamak için bir yöntem olarak bu bilgi seyirciden saklandığını, … karakteri ise sarhoş bir şekilde kavga etmiş ve gerisini hatırlamadığı (hatta toptan bir hafıza kaybı yaşadığı) bir olayın içine düştüğünü, ertesi gün bagajında bulunan ceset yüzünden hapse girdiğini, diğer yandan dizimizdeki komiser … karakteri cinayetler üzerinden, …’in babasının ve holdingin yolsuzluklarının peşinde olduğunu, … zaten cinayet işlemediği için karakterlerin ölüm kayıtları da olmadığını, ilk sahnede…’in silahla vurup öldüğünü düşündüğümüz karakterler ise dizinin 16. bölümünde 01:40.00 dan sonraki sahnelerde göründüğünü, yani ölmediğini, mahkemeye gelip şahitlik yaptığını, …, zaten dizideki hikayede Kerem yüzünden karıştığı olayda yaraladığı karakterin tedavisini de bizzat üstlendiğini, …, zaten dizideki hikayede Kerem yüzünden karıştığı olayda yaraladığı karakterin tedavisini de bizzat üstlendiğini, … ve … bu açıdan tamamen farklı olduğunu, … yaptığı hatanın sorumluluğunu alıp yaraladığı şahısla bizzat ilgilenirken, kitapta ise … karakteri kitabın ilk 75 sayfasında, tamamen tesadüfi olarak olayın içine düşüp, olaylar dışarda kendi akışında çözülürken hapiste hafızasını kaybetmiş bir halde … sohbet ettiğini, hali hazırda hatırlamadığı olaylara dahil bile olmadığını, bu konuda da karakterler arasında psikolojik ve sosyolojik bir bağıntı bulunmadığını, davacıya ait kitaptaki … karakteri ise hatırlamadığı bir geceden sonra bagajında kendisinin de haberi olmadığı bir ceset bulduğunu, sonrasını zaten hiç hatırlamadığını daha sonra kamera kayıtlarından öğrenildiğinde …’ün bu konuyla hiç alakasının olmadığının anlaşıldığını, …, kardeşi Kerem yüzünden girdiği kavgada bizzat adamları bile isteye dövdüğünü, ilk iki karaktere bilinçli bir şekilde kurşun sıktığını, üçüncü karakteri ise duvardaki bir inşaat demirine tabiri caizse çaktığını, bilinçsiz hiçbir eylemi olmadığını, bu bakımdan … karakteriyle hiçbir benzerliği olmadığını, başka bir açıdan değerlendirildiğinde ise hikayenin bir cinayet ile başlaması bir klişe olduğunu, burada cinayet ile başlayan filmleri yazmaya kalkışırsak ne kadar çok eserden bahsedeceğimiz aşikar olduğunu, … ilk başlarda kahvehanede daha sonra Salih’in antikacı dükkanında olduğunu, … karakterinde olduğu gibi hiçbir zaman oyun masasına oturup …’yı dinlemediğini, davacıya ait roman boyunca …, … dinlemekte ve karakter kendi iç yolculuğunu kendisi anlattığını, bu durum … dizisinde tamamen farklı olduğunu, … dizisindeki karakter …, tamamen kendi işleriyle meşgulken…üzerinden oyun anlatımıyla aslında farkında bile olmadan yolculuğuna çıktığını, bu anlatım biçiminde murad edilen şeyse, “ey izleyici sen de farkında olmadan kendi yolculuğundasın, bunu birinin sana söylemesine gerek yok. Sen eşrefi mahlukatsın… Kendini ve yolunu hiçbir zaman küçümseme, sen doğru adım at, dürüst ol, bu seni zaten yolcu yapar” alt metni olduğunu, oysa ki kitaptaki … karakterinin böyle bir kapılıp gitme durumunun olmadığını, davacı taraf her ne kadar …oyununun ilk kez kendisi tarafından hikaye haline getirildiğini söylemekte ise de … isimli kitabında oyunun başlangıcı ile ilgili yanlış bir bilgi mevcut olduğunu, kitabın 151 . sayfasında … karakteri : “… zarı aldı eline ve sehpaya bıraktı. Zarı 1 gelmiş olmalı ki rıza makamıyla oyuna başladı” ifadesi yer aldığını, Satrancı Urfea oyunu 1 ile başlamadığını, 6 sayısı gelmeden oyun başlamadığını, (Kaynak: Ariflerin Satrancı Şerhi- Şeyhül ekber Muhyiddin İbn-i arabi / Sır yayınları 2010 / sayfa 133 / Nasıl oynanır ? başlığının altında : “Zar atılır. Ancak 6 rakamı gelene kadar oyuna başlanmaz. 6 rakamını bulunca ilk haneye pulunu koyarlar.” ) görüleceği üzere, en temel noktada bile bilgi eksikliği bulunan davacı 1000 yıllık bir oyuna sahip çıktığını, … kitabının kurgusal kısmı ilk 75 sayfada bitmiş olup, farklılıklar yukarıda açıklandığını, Romanın kalan 85 sayfalık kısmı ise ağırlıklı olarak …’nın sohbeti sohbet kitabı olarak yazıldığını, aralarda … karakterinin …’nın anlattıklarında kendini bulması ile kendi ifadeleriyle belirtildiğini, müvekkilime ait eser ise senaryosu 26 bölüm olarak çekilen toplam senaryo metni uzunluğu yaklaşık 2900 sayfa olan bir metin olduğunu, kitap ile Dizi arasındaki benzerlik iddiası kitabın ilk 75 sayfasında kaldığını ve davacının iddialarına göre 65 saatlik bir dizinin 20 dakikasını kapsadığını, müvekkilinin daha önce bir çok dizi projesinde çalıştığını, İslam tasavvuf ve felsefesini Osmanlıca kaynaklarından okuyacak kadar konuya hakim ve bilgiye sahip bir senarist olduğunu, binlerce yıllık tasavvuf yolunu öğrencilerine öğretmeyi sağlamaya çalışan bir oyunu kurgulama fikrinin sadece davacı tarafından keşfedilmiş gibi gösterilmesi ve davacı tarafından islam tasavvuf geleneğinin ortak mirasına tek başına sahip çıkılması kabul edilemeyeceğini, yazım tekniği açısından senaryo yazmak kitap yazmaktan daha farklı olduğunu, öncelikle çekim ekibindeki kişilerin mazeretleri nedeniyle çekime katılamamaları izleyicinin tepkisi (rayting sonuçları ), dizinin yayınlandığı yayıncı kuruluşun değişiklik talepleri gibi bir çok faktör senaryonun yazımı sırasında senaryonun sürekli olarak revizyona uğramasına neden olduğunu, yaşanan bu hadiselerle ilgili sektörel bilgiye sahip bilirkişilerden görüş alınması gerektiğini, yine uyarlama yapılıp yapılmadığı yönünde konusunda uzman ve akademik unvana sahip bilirkişilerden görüş alınmasını talep ettiklerini dava konusunun tasavvuf ile ilgili olmasından dolayı bilirkişi heyetinde bu hususta yetkin bir kişinin de görevlendirilmesini talep ettiklerini belirtmiş, davalı tarafından taraflarına ihbar edildiğinden ve bu hususta müvekkilime karşı ileride doğması muhtemel taleplerden dolayı davaya davalı yanında müdahal olarak kabulü ile davacının haksız ve mesnetsiz tüm taleplerinin ve davasının reddine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretlerinin davacı tarafa yüklenilmesini talep etmiştir.
Taraf delilleri toplanmıştır.
Dosyadaki delillerin değerlendirilmesi yönünden dosya bilirkişiye tevdi olunmuş, sunulan raporda özetle; davaya konu … isimli kitabın FSEK 2/1 çerçevesinde ilim ve edebiyat eseri olduğu, davacının davaya konu kitabın eser sahibi olduğu, davacının kitabının kurgusu ve bazı karakter ve mekânsal hususiyetlerin … isimli dizide izinsiz kullanılmasının FSEK 21’de yer alan mali hak türü olan işleme hakkının, davacının dizide işlenen eserin sahibi olarak belirtilmemesi sebebiyle manevi hak türü olan FSEK 15’teki adın belirtilmesini isteme hakkının ihlali sayılabileceği, davacının talep edebileceği telif bedelin 20.000 TL olabileceği davacının bu bedelin FSEK 68 çerçevesinde 3 katını talep edip edemeyeceği hususndaki takdirin mahkemeye ait olduğu, davacının eser sahibi olarak adının belirtilmemesi nedeniyle “eser sahibi olarak tanıtılma hakkı”(FSEK m.15) ihlal edilmiş olacağından davacının manevi tazminat talebin haklı olduğu manevi tazminatın miktarı hususunda takdirin mahkemeye ait olduğu yönünde görüş bildirilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekili tarafından sunulan 04/02/2021 tarihli talep arttım dilekçesi ile maddi tazminat taleplerini 39.000 TL arttırmak suretiyle 40.000 TL’ye arttırdıklarını bildirmiş maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın, 5846 sayılı FSEK hükümleri uyarınca açılmış, dava konusu kitabın izinsiz bir şekilde dizi senaryosunda kullanıldığı / intihal iddiasına dayalı eser sahipliğine tecavüzün tespiti durdurulması önlenmesi ortadan kaldırılması maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle davalının yapımcılığını yaptığı … dizisinin müvekkilin eser sahibi olduğu … isimli romandan izinsiz yararlanılarak oluşturulduğunu bu sebeplerle tecavüzün refi ile FSEK 68 çerçevesinde maddi ve FSEK 70 çerçevesinde manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Eser vasfının değerlendirilmesi;
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı resen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Subjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer.
Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Dil ve yazı ile ifade olunan eserler geniş bir fikir alanını kapsarlar. Bu eserler, hikaye, roman,, şiir, bir şarkının güftesi , skeç , tiyatro oyunlarını kapsadığı gibi, bilimsel konferansları, monografileri, siyasi nutukları, eğlendirici sohbet tarzında konuşmaları, çocuk hikayelerini ve benzerlerini kapsar. Bu tür fikir ve sanat ürünlerinin ilim ve edebiyat eseri sayılabilmesi için, onların mutlaka yazı ile tespit edilmiş olmaları gerekmez, başka bir ifade ile duygu ve düşünceleri ifade için kullanılan araç veya olanağın hiçbir önemi yoktur. Bu araç veya olanak yazı, çizgi, rakam, formül veya söz olabilir. Örneğin şifahen söylenmiş bir şiir, hikaye, masal da hususiyet taşıyorsa, kamuya sunulduğu andan itibaren eser olarak korunur. Yine dil ve yazı ile ifade olunan eserlerde konunun mutlaka bilimsel veya edebi olması da şart değildir. Siyasal, sosyal ve dinsel düşünce ve fikirler de, ilim ve edebiyat eseri sayılırlar. Yine kullanılan dilin yabancı veya ölü bir dil oluşu da önem taşımaz. Ayrıca bunların yapıldığı mekanın önemi de yoktur. Dil ve yazı ile ifade olunan eserlerin korunabilmesi için, hususiyet taşımaları gerekir.
Somut olaya dönüldüğünde raporda da tespit olunduğu üzere; dava konusu “…” isimli kitapların roman tarzında belirli bir sistematik ve uslupla hazırlanmış kitaplar olduğu ve bu özellikleri sebebiyle FSEK m.2/1 anlamında “dil ve yazı ile ifade olunan ilim ve edebiyat eseri” olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Eser sahipliğinin ve hak sahipliğinin değerlendirilmesi;
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının da resen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” ve “hak sahipliği” sıfatının resen irdelenmesi gerekmektedir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 11 ve 12 inci maddelerinde eser sahipliğine ilişkin karinelerin neler olduğu düzenlenmiştir. FSEK m.11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır; meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın”. FSEK m.12 hükmüne göre ise; “Yayımlanmış olan bir eserin sahibi 11 inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlayan ve o da belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir. Bu salahiyetler, 11 inci maddenin ikinci fıkrasındaki karine ile eser sahibi belli olmadığı hallerde konferansı verene veya temsili icra ettirene aittir. Bu maddeye göre salahiyetli kimselerle asıl hak sahipleri arasındaki münasebetlere, aksi kararlaştırılmamışsa, adi vekalet hükümleri uygulanır”.
FSEK sistematiğinde tescil ilkesinin kabul edilmemesi nedeniyle eser sahipliğinin tespitinde yukarıdaki karinelerin öngörülmesi uygulamada ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümünde yardımcı olmaktadır. Ayrıca eser sahipliği, bu karineler dışında her türlü delille de ispatlanabilir.
Dosyada mübrez dava konusu “…” isimli kitabın üzerinde yazar olarak davacının belirtildiğinden FSEK 11’deki karine çerçevesinde eser sahibinin davacı olduğu anlaşılmıştır.
İntihal yönünden değerlendirme;
Arapça asıllı bir kelime olan ve bazı lügatlerin “nahl” bazılarınınsa “nuhul” kökünden getirdikleri intihal, … adıyla meşhur olan Arapça-Türkçe lügate göre “dava etmek ve gayrı şairlerin şiirin kendine isnat ve intisap etmek”; ansiklopedist ve sözlükçü …’ye göre “diğerinin şiirini veya bir sözünü benimseme” Misalli Büyük Türkçe Sözlük’e göre “kaynak göstermeden, yazarın adını belirtmeden bir eserden parçalar alma, kendinin imiş gibi gösterme veya bir eserin bütününü kendine mâl etme, aşırma, Ferit Devellioğlu’na göre “çalma, başkasının malını “benimdir” diye iddia etme”, Türk Dil Kurumu’nun yayımlamakta olduğu Güncel Türkçe Sözlük’e göre ise “aşırma” anlamlarına gelmektedir.
FSEK’in mimarı olarak kabul edilen Türk-Alman Hukukçusu …’in tanımı da şöyledir: “Her kim bir başkasının eserini, kendi eseri olarak gösterir veyahut bir kitabın metnini veyahut bir musiki eserin bestesinin melodisini, kelimelerin ve notaların yerlerini değiştirmek suretiyle tadil eder ve bu suretle vücuda gelen bu esere kendi ismini verirse veyahut her kim, bir kitabın veyahut bir melodinin tarzı ifadesini, orijinal aşikâr surette belli olacak derecede tahrif eder ve böyle bir esere kendi ismini verirse, bu tarz hareket cezayı mucip bir intihal telakki edilir.”
Teknik değerlendirmeler Hak ihlalinin söz konusu olabilmesi için davacının kitabından davalının dizisinde FSEK çerçevesinde mali hak ihlali sayılacak şekilde izinsiz kullanımların olması gerekir.
Sunulan heyet raporunda yer alan edebiyatçı bilirkişinin değerlendirmelerinde; “İki bölüm hâlinde tasarlanan romanın başkahramanı, “Zamane insanının stres, şehvet, para söyleminin ötesine geçmiş hâliyle” yaşamakta olan … adlı bir gençtir. (s. 7) Vak’anın birinci teklik şahıs ağzından anlatıldığı yani doğrudan vak’ayı yaşayan kişinin aktarımlarından oluşan eserin ilk bölümünün 03.30 başlıklı alt bölümünde anlatıcı, çocuk parkındaki bir kız çocuğunun, kendisine bir zarf verdiğini belirtir. (s. 9) Arabasının arka koltuğuna bıraktığı zarfı alır ve kaldığı daireye geçer. Vakit gecedir. Düşüncelerle vakit ilerlemiş ve sabah olmak üzeredir. … yalnızdır. (Farkına varış ve manevi yolculuğa çıkış sürecinin, bazı gerçeklere uyanmaya başlama durumunun gizemli bir mekân ve zamanda yalnızken başlaması … dizininin ilk bölümünün hemen başında da vardır. Dizinin erkek başkarakteri … de oldukça zengin döşenmiş bir odada, sabaha karşı yalnızdır. Kendisini gömülürken gördüğü bir kâbusla uyanır. Bir dış ses “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun” (Biz Allah’ınız ve Allah’a döneceğiz) âyetini okur. Mezarın başında, ileride …’i, bulunduğu gaflet uykusundan uyandıracak / O’nun tekâmülüne vesile olacak Salih Baba ve Feride bulunmaktadır. Bu dekor, ses ve insanlar …’in çıkacağı “pişirici / oldurucu yolculuğun simgeleridir.
Esasen davaya konu iki eserde de “yolculuk, yolda olma, yolculukla pişme ve hakikate erme” teması işlenmektedir. Elbette bu konu, çok eski asırlardan beri mitolojilerin, efsanelerin, pek çok şubesiyle sanatın özellikle edebiyatın temel bir mevzuu olmuştur. Eski Yunan mitolojisinde Odysseus’un İthaka’ya yolculuğu, Feridüddin-i Attar’ın Mantıku ‘t-Tayr’ı, Simurg hikâyesi, türk Edebiyatı sahasında Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ı hatta Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ı ilk akla gelen eserlerdendir. (Örnekler kolaylıkla çoğaltılabilir. Sadece Türk romanında bile yol, yolculuğu, eserin başında ham iken yolculuk sayesinde pişmeyi konu alan yüzlerce eser vardır.)” Kaldı ki tasavvufta da “fena”ya ve “fenafillâh”a giden süreç “seyr ü sülük” olarak adlandırılır. Silk Arapça’da yol, “sülük” da “yollar” demektir. Nitekim tarik de yol demektir ve “tarikat” yollar anlamına gelir. Bu bağlamda davaya konu iki eserin, yani … romanı ve … dizisinin “yolda olma, yolculukla pişme” eksenine oturması intihal olgusunu kanıtlamaz. Fakat sanat eserinde asıl önemli ve belirleyici olan neyin söylendiği değil, nasıl söylendiği, mevzuun serilmesine ve vurgunun yapılmasına hizmet edecek enstrümanların, kişilerin, nesnelerin, duyguların, fikirlerin seçimi ve kullanımıdır. Bu bağlamda … dizisi, … romanının en büyük metaforik ögesi …’yı kullandığı gibi her iki eserde başkarakterler ve etraflarındakiler, oyunda içkin yani oyundaki karelerle sembolize edilen hakikatleri aynı hüviyet ve mahiyette ârif kişilerden dinlemişlerdir. Daha da ötesinde sonunda karakteri kendisiyle ve Yaratıcısıyla buluşturacak olan süreç de aynı şekilde başlar. Bu da kanaatimce ciddi bir “izinsiz kullanım” durumunu doğurmaktadır. Ayrıntı vermek ve örneklemek gerekirse:
1. Eserin hemen başlarında …, bar çıkışında bir kavgaya karışır. Barın badigartlarıyla yapılmış ve kendi tabiriyle “bundan sonraki günleri için de epey etkili olacak bir başlangıcı ifade” eden bir kavgadır bu. …’ın da henüz ilk bölümünde … bir kavgaya karışır ve kardeşi Kerem’e saldıran 3 serserinin ölümüne sebebiyet verir. O’nun hayatının da kırılma noktası olacaktır bu kavga. Zira kendisini …’a yani önce rehberi …’ya ve sonra Allah’a götürecek … ile bu kavgada tanışır. …, yukarıda belirtildiği gibi, rüyasında, mezarının başında gördüğü kızdır zaten. (Aynı …’in kavgasına şahit olan … gibi, …’ün de kavgasına şahitlik eden kızlar söz konusudur.) Daha da ilginç olan nokta, arabasına binen …’ün, bagajdan, ölmek üzere olan bir adamın iniltilerini duymasıdır. …, kendisiyle ilgisi olmayan bir yaralama, belki de cinayete karışmış olmaktadır böylece. … de kendisiyle doğrudan ilgisi olmayan bir kavgaya karışacak ve istemeden birkaç kişinin ölümüne sebebiyet verecektir. İki eserde de bu epizot ve insanlar, aynı amaca hizmet eder: Farkına varış ve …’a götürecek yardımcılarla tanışma. …’da evvelâ …, sonra … ve … …’ta …, …, … Bu birbirinin neredeyse karşılığı olan karakterlerin ruhi ve psikolojik hâlleri de hemen tamamen aynıdır. Yol temalı tasavvufi eserlerde daima yola çıkan kahramana rehberlik eden bilgeler, mürşidler, mentorlar bulunur. Davaya konu bu iki eserde de böyle ârif kişilerin bulunması normaldir. Fakat iki hikâyede de yola çıkışın aynı hadiseyle başlaması, sadece âriflerin değil, yanlarındaki insanların da aynı görev ve şekillerde yer alması, beşeri duygular, hâller, zaaflar, imtihanlar ve nihayet makamlar hakkındaki konuşmaları tesadüfle izahı zor noktalardır.
2. Davacı tarafının intihal iddiasındaki en mühim unsur olan …’ya gelinirse: Bu oyun, davalı tarafın da karşı beyanlarında belirttikleri üzere asırlardır Hindistan’ta, İran’da, diğer Asya ve Afrika topraklarında, kısacası İslâm toplumlarında oynanan ve “…”u ya da kulun henüz hayatteyken Allah’a visalini simgeleyen bir oyundur. Bu anlamda – yine davalı tarafın belirttiği gibi – üzerinde bir mülkiyet söz konusu değildir. Her yazar, senarist veya şairin eserinde remiz veya metafor olarak kullanabileceği bir oyundur. Fakat …’yı modern metinler içinde ilk kez kullanan değilse de eserinin merkezine oturtan, … romanının yazarı … olmuştur. Eserinin ikinci kısmı neredeyse tamamen bu oyuna, bu oyunu oynayanlara, oyunu izleyenlere ayırmıştır. … romanının bütün vurgusu Satranc-ı Ürefa üzerinden yapılmıştır. Aynı şekilde … dizisinde de daha ilk bölümlerden …, senaryonun en büyük metaforu hâline gelir. Aynı …’da oynayanlar, anlatanlar ve izleyenler gibi …’ta da oynayan, oynuyorken anlatan ve izleyenler vardır. Yukarıda belirtildiği üzere tek başına … değil, oyunun oynanma, anlatılma, dinlenme biçimleri ayrıca mekânları iki eserde de tamamen aynıdır. Davalı tarafın, beyanlarında …’nın … romanına has ya da … romanının inhisarında olmadığını belirtmeleri, hatta oyunun söz konusu edildiği bazı dizilerden örnekler vermeleri bu yüzden intihal iddiasını boşa çıkarmaz. Zira hiçbir eserde …, … ile …’ta olduğu gibi ve olduğu kadar benzerlikler taşımaz.
Bu bağlamda, … romanı da … dizisi de, metnin ağırlık noktasına …’yı yerleştirmiş, metnin mesajı bu oyunla, oyunun simgelediği makamlarla, beşeri hâllerle verilmiştir. Eserin başında bir anlamda ham veya yarım olan, ömürlerinin bir noktasında ilahi / manevi bir uyanış yaşayan başkarakterlerin “kemâle, visâle erme” süreçleri ve şekilleri de bu oyunla, oyunu oynayan ve anlatanlarla tanışmaları sayesinde olmuştur. Bu süreçler iki eserde de neredeyse tamamen aynı şekilde işlenmiştir.(… dizisinde araya başka epizotların girmesi, mecazi / beşeri aşka daha çok yer verilmesi, aile içi çatışmalar, yoksulluk, mahalle hayatı, elit kimselerin sahte yaşamları vs. …’ı …’dan uzaklaştırır ama bütün bu yan unsurlar “dizi mantığının” doğal ve zorunlu uzantılarıdır.) Bütün bu dikkat ve tespitler, … dizisinin senaryosunun, … romanından bariz şekilde yararlandığı, … romanının konusunu değilse de (zira “yol” konusu evrensel ve anonim bir konudur), konunun serilme, işlenme enstrümanlarını ciddi oranda aynı şekilde kullandığı görülmektedir. Bunun, esinlenmeden öte bir “izinsiz kullanım” durumunu ortaya çıkardığı” değerlendirmelerinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Sunulan heyet raporunda yer alan senarist bilirkişi değerlendirmelerinde; “Dava dosyası, dosyada sunulan yazılı ve görsel ve digital kanıtlar incelendiğinde Davalı A23’ün yapımcılığını yaptığı ve …’de yayınlanan … adlı dizinin Davacı …’un … adlı eserinden izinsiz olarak işlenip işlenmediğini belirleyen aşağıdaki dört temel unsur üzerinden analizi yapılacaktır.
1-Eserlerin öyküleme/serim/olay örgüsü açısından özeti.
2-Eserlerin temasi yönünden kıyaslanması,
3-Eserlerin dramatik kurulumunun ana öğeleri bakımından kıyaslanması.
4-Karakterler ve yardımcı karakterlerin dökümü ve kıyaslanması.
Davacı olay örgüsü açısından Davalı … dizisinin kendi eseri olan … adlı eserini aşağıdaki yönlerden işlediği iddiasında bulunmuştur;
…’yı oyunu nasıl akşam saatlerinde kahvehanede oynanıyorsa dizide de oyunun oynama zamanı ve mekanı aynı şekilde yer aldığı, “…” vurgusunun “…” şeklinde yer aldığı, dizinin tüm bölümlerde oyunun aynı kitaptaki gibi kaldığı yerden devam ettiği, iki eserde de ana karakterin mafya ilişkisi olan insanların ortasında kendilerini buldukları; … kitabında baş karakter … nasıl süreç içinde oyundaki gibi makamları yaşayıp bir başka hale bürünüp terbiye oluyorsa, dizideki … de aynı şekilde makamlarla hemhal olup kendi terbiye ettiği, iki karakterin gördüğü rüyalarıyla işlenmesi, yine karşımıza çıkan objelerle benzerliklerin işlendiği, kitapta …’e ulaşan zarflarla olaya gizem katılıyorken dizide de kolye saat, zarf, dergi ve benzeri objelere anlam yüklendiği yönündedir.
aa-Davacı Yazarla Davalı Yapımcı Senaryosunun Kıyaslanması;
aa. 1-Öyküleme/serim/olay örgüsü açısından özet ve kıyaslama;
1— … adlı eserin ilk bölümü ana karakteri …’e (…) çocuk ona bir zarf verir. … zarfı açmadan evine geçer. Geçirdiği hareketli geceye rağmen tanın yavaş yavaş ağardığı saate … koyu bir yalnızlık duyar. Bagajında kanlar içinde adamı gördüğünde de çocuk iken öğrendiği bir duayı arka arkaya tekrarlar. … adlı dizinin baş karakteri … (…) de zengin bir evde sabah koyu bir yalnızlık duygusuyla uyanır. Kendisini gömülürken gördüğü bir kâbusla uyanır. Bir dış ses “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun” âyetini okumaktadır. Kısacası bu iki ana karakter de esas olarak koyu bir yalnızlaşma, yaşadıkları hayata yabancılaşma haleti ruhuyesi içinde tanımlanmaktadır.
2. Davacı ve Davalı tarafların her ikisinin de … ana karakterlerin var oluşunu anlamlandırma, pişme yolculuğunda metafor olarak kullanılmıştır.
3. Yine her iki tarafın eserinde de ana karakterimizi çıkacakları aydınlanma yolculuğuna çağrı /katalizör /kışkırtıcı olay olarak karıştıkları bir cinayetle başlamıştır.
… adlı kitapta zengin bir amacının yanında asalak ve hedonist bir hayat yaşayan … bodygard ile tartışmış, sonra da onu bagajında kanlar içinde bulmuş ve bu cinayetin zanlısı olarak tutuklanmıştır.
Davalı dizi …’ın ana kahramanı olan … de büyük bir holdingin prensi olarak hedonist bir hayat sürerken Kerem’in başlattığı bir kavgada serserileri vurmuştur.
4. Davacı eserde … hapiste işaretler taşıyan rüyalar görür. Davalı dizide de … dizi boyunca işaretler taşıyan rüyalar görür.
5. …’ün Küçük bir kızdan mektup alması, …’in zaman zaman belirsiz mektuplar alması.
6….’ün düştüğü hapishanede … ile karşılaşması, …’in ise mahallede … ile karşılaşması.
7….’ün …’ın ona verdiği mektupta olan … hikayesi üzerinden … oyunuyla, tanışması ve onunla özdeşleşmesi. …’in … üzerinden … oyunuyla tanışması ve bunu kendi hayat deneyimleriyle bağdaştırmaya çalışarak var oluşuyla yüzleşmesi.
aa.3. Örgülemede (işlemede) farklı unsurlar;
1-Davacı esere …’ün ilahi aşka ulaşma yolculuğunun kurgusunu, esasını …’yı kullanarak, onun metaforları üzerinden anlatılırken, …’in hikayesinin ise ağırlıklı olarak yaşadığımız günümüz kaotik dünyası, fani ilişkileri üzerinden anlatılmaktadır. … oyunu ve metaforları ikincil katman olarak kurgulanmıştır.
2-…, …’ın yol göstericiliği başlayan yolculuğunda … makamından çıkıp …’nın hikayesiyle özdeşleşerek ilahi aşk makamına ulaşmış iken, … ise … (…) ile yaşadığı aşk ve karmaşık aile ve çıkar ilişkileri içersinde ilahi aşkla fani dünya arsındaki dengeyi kurmaya çalışmaktadır.
3. …’ün hikayesinin sadece cinayet, hapishane ve …’nın hikayesi üzerinden sofistike bir tarzda ve esas olarak …günümüz gerçekçiliği içinde yine gerçekçiliğin kaosu içinde çok yönlü işlenmiştir. …’in yolculuğunun teması her ne kadar …’ün yolculuğunun temasıyla aynı olsa da …’in bu yolculuğu tamamla biçimleri, kurgusu, tecrübeleri, içine girip çıktığı dünyalar çok yönlü işlendiğinden Davalı … dizisinin Davacı … eserinden örgülüme, işleme biçimi olarak yaklaşık olarak 3/1 oranında benzerlik taşıdığı yönünde bir kanaate ulaşılmıştır.
…’yı metaforları üzerinde ilerlerken …’in hikayesiyse 13 bölüm boyunca günümüz gerçekçiliği içinde yine gerçekçiliğin kaosu içinde çok yönlü işlenmiştir. …’in yolculuğunun teması her ne kadar …’ün yolculuğunun temasıyla aynı olsa da …’in bu yolculuğu tamamla biçimleri, kurgusu, tecrübeleri, içine girip çıktığı dünyalar çok yönlü işlendiğinden Davalı … dizisinin Davacı … eserinden örgülüme, işleme biçimi olarak yaklaşık olarak 3/1 oranında benzerlik taşıdığı yönünde bir kanaate ulaşılmıştır.
Esas olarak Davacının yukarıdaki iddiaları doğru olmakla birlikte aşağıdaki noktalarda farklılık saptanmıştır.
1-… (…) olan … ve …’in hikayeye giriş karakterleri hedonist, zengin vb özellikleri açısından benzemekte, ancak karakterlerin kırılması aşamasında … tek yönlü yalnızca ilahi aşk makamı yolunda içsel bir yolculukla pişmekteyken … ise hem İlahi aşk (hem içsel) hem de…’nin aşkı üzerinden( dışsal) pişmektedir.
2- Yine ana kahramanlardan … okuma, dinleme, yazma araçlarıyla yolculuğunu sürdürmekteyken Davalı dizinin ana kahramanı … ise eylem, aksiyon, dinleme üzerinden pişmektedir. |
3-Davacı eserde kahraman (…) … anti kahraman (antagonist) yine …’ün kendisiyken Davalı eserde kahraman … anti Kahramanı olay örgüsü içinde … görünmekte alt metindeyse kendisi işlenmektedir.
Kısacası; …’in iç yolculuğu …’in yarattığı sorunlarla çarpışa çarpışa pişmektedir. … ise kendi iç dünyasına yaptığı sofistike bir yolculukla pişmektedir. Sonuç: Davalı … dizisinin Davalı … eserinin yukarıda analizini yaptığımız unsurlar açısından değerlendirdiğimizde Davalı … adlı dizinin 3/1 oranında Davacı eser izinsiz olarak kullanıldığı” değerlendirmelerinde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak yapılan alanında uzman bilirkişilerce ayrıntılı inceleme ve kıyaslama içeren değerlendirmeler dikkate alındığında davalının yapımcılığını yaptığı “…” isimli dizinin senaryosunda davacıya ait … isimli kitaptan 1/3 oranında intihal içerdiği, teknik değerlendirmeler çerçevesinde davacının kitabının kurgusu ve bazı karakter ve mekânsal hususiyetlerin … isimli dizide izinsiz kullanılmasının FSEK 21’de yer alan mali hak türü olan işleme hakkının, davacının dizide işlenen eserin sahibi olarak belirtilmemesi sebebiyle manevi hak türü olan FSEK 15’teki adın belirtilmesini isteme hakkının ihlali sayılabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Tazminat talepleri yönünden;
1-Maddi tazminat yönünden değerlendirme
Davacı maddi tazminat talebini FSEK 68’e dayandırmaktadır. FSEK m.68/1 hükmüne göre; “eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”. FSEK m.68’deki kapsamında bu taleplerin ileri sürülebilmesi için, mütecavizin kusurunun olması ya da zararın gerçekleşmiş bulunması şart değildir”.
Yine Yargıtay’a göre; “…eser sahibinin mali hakları korunurken sadece bu tecavüzün haksız fil olduğu varsayımından hareket edilmeyecektir. Somut olayın özelliğine göre varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel/sanatsal yeteneği, üretim kapasitesi gibi sübjektif nitelikleri, eserin beğeni ölçüsü, sayfa sayısı, estetik görünümü, nitelik ve niceliği, ihlal edilen mali hakkın türü, coğrafi kapsamı, ihlal süresi, ihlalin yapıldığı vasıta, bunun geniş halk kitlesine ulaşımı gibi objektif kriterler dikkate alınarak eser sahibi izinsiz yayın yapanla sözleşme yapması halinde, bu sözleşme uyarınca isteyebileceği bedel, bunun faizi 68. madde uyarınca açılacak davada dikkate alınacaktır…”’?, Ayrıca rayiç bedelin tespitine ilişkin taraflar arasında daha önceden yapılmış bir sözleşme, teklif var ise, başka bir deyişle rayiç bedel somuta indirgenmiş ise, rayiç bedelin tespiti taraflar arasındaki sözleşme, teklif vs. ile tespit edilecektir”.
Rapordaki tespit ve değerlendirmelerde; dava dosyasında emsal sözleşme, herhangi bir rayiç bedel yazısı bulunmadığından ihlal edilen mali hakkın türü, kullanımın miktarı, kullanılan mecra ihlalin süresi dikkate alındığında davacının talep edebileceği telif bedelin 20.000 TL olabileceği tespit olunmuş olup izahı yapılan mevzuat kapsamında bu bedelin FSEK 68 çerçevesinde 3 katını talep edebileceği sonucuna ulaşılmakla davacının talebiyle bağlı kalınarak 40.000,00 TL üzerinden tazminat talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
2-Manevi tazminat talebi yönünden değerlendirme;
Davacı taraf aynı zamanda manevi tazminat talebinde de bulunmuştur. Yukarıda da belirtildiği üzere davacının dizide işlenen eserin sahibi olarak belirtilmemesi sebebiyle manevi hak türü olan FSEK 15’teki adın belirtilmesini isteme hakkı ihlal edilmiş olacağından davacının manevi tazminat talebin haklı olduğu talep edilen tazminat miktarının eylemin ağırlığı kullanım şekli dikkate alındığında yerinde olduğu sonucuna ulaşılmış, talebin 10.000,00 TL üzerinden tümden kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Davaya konu … isimli kitabın FSEK 2/1 çerçvesinde ilim ve edebiyat eseri olduğu, davacının davaya konu kitabın eser sahibi olduğu, davacının kitabının kurgusu ve bazı karakter ve mekânsal hususiyetlerin … isimli dizide izinsiz kullanılmasının FSEK 21’de yer alan mali hak türü olan işleme hakkının, davacının dizide işlenen eserin sahibi olarak belirtilmemesi sebebiyle manevi hak türü olan FSEK 15’teki adın belirtilmesini isteme hakkının ihlali niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmış, davacının eser sahipliğine tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile davacının talep edebileceği telif bedelin 20.000 TL olabileceği davacının bu bedelin FSEK 68 çerçevesinde 3 katını talep edebileceği anlaşılmakla maddi tazminat davasının kabulü ile taleple bağlı kalınarak 40.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, yine davacının eser sahibi olarak adının belirtilmemesi nedeniyle “eser sahibi olarak tanıtılma hakkı”(FSEK m.15) ihlal edildiği anlaşılmakla manevi tazminat talebinin kabulü ile eylemin ağırlığı kullanım şekli dikkate alınarak takdiren 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, ref talebi yönünden talebin FSEK 68 e dayalı olduğu dikkate alınarak ref talebinin reddine (ismin eklenmesi yönünden herhangi bir talebin bulunmadığı da dikkate alınarak) karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı kullanımlarının davacının eser sahipliğine tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile;
A)Davacının maddi tazminat davasının kabulüne, takdiren 40.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ÖDENMESİNE,
B)Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ İLE takdiren 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ÖDENMESİNE,
C)Davacının eser sahipliğine tecavüzün refine yönelik talebinin REDDİNE,
2-Alınması gereken 3.415,50 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 714,40 TL’den mahsubu ile bakiye 2.701,10 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan; 758,80 TL harç, 4.105,75 TL posta + bilirkişi gideri olmak üzere toplam 4.864,55 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-a)Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca kabul olunan maddi tazminat miktarı üzerinden hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
b)Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca kabul olunan manevi tazminat miktarı üzerinden hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
c)Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca kabul olunan eser sahipliğine tecavüzün tespiti talebi yönünden hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca red olunan eser sahipliğine tecavüzün ref’i talebi yönünden hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Artan masrafların karar kesinleştikten sonra talep olması halinde taraflara iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.23/12/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸