Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/314 E. 2021/315 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/314 Esas
KARAR NO : 2021/315

DAVA : Endüstriyel Tasarım (Maddi Tazminat İstemli), Endüstriyel Tasarım (Tecavüzün Ref’i İstemli)
DAVA TARİHİ : 15/10/2019
KARAR TARİHİ : 21/10/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Endüstriyel Tasarım (Maddi Tazminat İstemli), Endüstriyel Tasarım (Tecavüzün Ref’i İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin kendisine ait özgün tasarımları olan dekoratif metal dekorasyon ürünlerinin tasarımcısı, üreticisi, satıcısı, TPE başvurularının ve WIPO tescilterinin sahibi olduğunu, kendi tasarımı olan metal aksesuar ürünlerini yine kendisine ait tescilli … markasıyla … ve … internet siteleri, şirkete ait yurtiçi ve yurtdışı satış noktaları ve yurtdışı bayileri aracılığıyla tüm dünyada satışa sunduğunu, huzurdaki dava yukarıda görünen, müvekkilim tarafından tasarlanıp üretilerek satışa sunulmuş metal dekorasyon ürünlerinin davalı tarafından taklit olarak üretilerek herhangi bir izin alınmaksızın www.trendyol.com internet platformu üzerinden satışa sunulmuş olması sebebiyle açıldığını, dava konusu tasarımlar tescilli olmamalarına rağmen 2016, 2017, 2018 ve 2018 yıllarında tasarlanarak dekoratif metal tablo ve saat haline getirilen tasarımların 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 569/2 maddesinin “Tescilsiz tasarımların koruma süresi, koruma talep edilen tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten itibaren üç yıldır.” hükmünce tescilli tasarımmışcasına korunduklarına şüphe bulunmadığını, davalının, müvekkiline ait tasarımları aynen kopyalamak, üretmek ve satmak ile müvekkilimin tasarım haklarına tecavüz ettiği ortada olup, 6769 Sayılı SVK 81/4 maddesine göre müvekkilinin dava açmakta hak ve yetkisi bulunduğunu, bununla beraber davalının, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 54 maddesinin “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya İşleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” hükmü uyarınca müvekkilimle haksız rekabete giriştiğinin aşikar olduğunu, 6102 sayılılı Türk Ticaret Kanunu madde 54/2; “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır” şeklindeki hükmünün haksız rekabet hükümlerinin amaç ve ilkelerinin belirtildiğini, “Yanıltıcı duruma yol açma fiilinin haksız rekabet sayılabilmesi için, kusur unsuruna ihtiyaç olmadığı gibi aynı sektörde veya piyasada rekabet eder durumda olmalarının da gerekmediğini, yanıltıcı duruma (karışıklığa yol açma fiili için objektif olarak İltibasın benzerliğin veya karışıklığın) mevcudiyeti veya böyle bir tehlikenin bulunması gerekli ve yeterli olduğunu, karışıklığa yol açma bakımından, iltibasın meydana gelmiş olması; yani müşterinin zihninde malın aynı firma (üretici) tarafından üretildiği düşüncesinin doğmuş alması dahi gerekmeyip, iki malın (tanıtma vasıtası) arasında karışıklık ihtimali bulunması haksız rekabet için yeterli görüldüğünü, nitekim madde metninde geçen “..iltibasa sebebiyet verecek…” ifadesi de bu düşünceyi doğruladığını, ayrıca zararın meydana gelmesinin de şart olmadığı gibi zarar doğma ihtimalinin bulunmasının haksız rekabet teşkil etmesi bakımından yeterli olduğunu, yine bu çerçevede haksız rekabetten söz edebilmek için, failin ittibas teşkil eden fiilden fayda sağlamış olması da aranmadığını, dava konusu olayda da davalının, müvekkilinin hiçbir şekilde izni olmaksızın müvekkiline ait tasarımların üretim ve satışını yaparak dürüstlük kuralına aykırı şekilde davrandığını belirtmiş, dosyanın bilirkişiye tevdi ile davalı tarafından piyasaya sürülen metal tabloların, müvekkilime ait tasarımların kopyalanarak üretlldiklerinin tespiti, taraflara ait internet siteleri ve taraf defterlerinde yapılacak inceleme ile davalı tarafın haksız rekabeti neticesinde müvekkilimi uğrattığı zararın tespitini, dava tarihinden itibaren uygulanacak ticari faiziyle birlikte; 6769 Sayılı SMK 151/2/a ve 151/4 maddelerince, hesaplanacak tazminattan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesini, öncelikle ve ivedilikle; dava konusu dekorasyon ürünlerinin üretim ve satışı devam ettiğinden telafisi imkansız zararların önüne geçilmesi maksadıyla söz konusu ürünlerin üretim ve satışının durdurularak ihtiyati tedbir kararı verilmesini, taklit ürünlerin üretim ve satışının durdurularak söz konusu tecavüzün men’i ve ref’ine karar verilmesini, söz konusu dekarasyon ürünlerinin bulunduğu davalıya ait stokta bulunan taklit ürünlerin imha edilmesine karar verilmesini, davalı şirkete ait internet portalında sanal mağaza açarak müvekkilimin tasarım hakkına tecavüz eden şahıs veyahut şirketlerin dava açmaya yarar bilgilerinin teminini, yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkil şirketin yer sağlayıcı olduğunu, yer sağlayıcının hukuki sorumluluğuna gidilebilmesi için “uyar-kaldır’ methodunun uygulanması zorunlu olduğunu, halbuki davacının huzurdaki davayı açmadan önce herhangi bir uyarıda bulunmadığını, arabuluculuk aşamasında dahi hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği, içerikleri belirtmekten imtina ederek kötü niyetli olarak huzurdaki davayı ikame ettiğini, davalı … A.Ş., 12.10.2009 tarihinde kurulduğunu, ticari faaliyetlerini gerek tüketiciler gerek sektör çapında yüksek bilinirliğe sahip … internet sitesi üzerinden sürdürmekte olduğunu, giyimden ayakkabıya aksesuardan kozmetiğe birçok ürünü kendisine ait bahse konu internet sitesi aracılığı satışa sunulmasını sağladığını, müvekkil Şirket’in, bugün için Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde çok sayıda marka tescili ve başvurusu bulunduğunu, davaya konu ürünlürünlerin satıcısı konumunda olmayıp, ticari faaliyetini www. … alan (adlı internet sitesinden “…” (…) modeliyle yürüttüğünü, müvekkil Şirketin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurum nezdinde “Yer Sağlayıcı Faaliyet Belgesi” ile sektörde yer sağlayıcı hizmetini sağlayarak faaliyetlerini devam ettirdiğinin, 5651 sayılı Kanun’un 5/1 maddesinde “yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu glup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir” denildiğini, bu kapsamda, müvekkil Şirket’in internet sitesinde … butiklerinde üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirildiği iddia olunan marka haklarına tecavüze ilişkin hukuki ve/veya cezai sorumluluğu bulunmadığını, davaya konu ürünler bakımından ürünlerin satıcısı olmadığını, bu ürünlerin satıcılarının ….. TİC. SAN. LTD. ŞTİ, …, … ve … olduğunu, davaya konu hususların haksız rekabet yaratması da mümkün olmadığını, bahse konu tasarımların yenilik ve ayırt edicilik niteliğine haiz olmadığını, bu şekilde, herkes tarafından kullanıma, satıma, pazarlamaya ve üretime açık olan ürünlerin tek bir kişiye özgülenmesinin mümkün olmadığı da dikkate alındığında TTK m.54 başta olmak üzere haksız rekabete konu hiçbir hükmün ihlal edilmediğinin açık olduğunu, haksız rekabetin varlığı için haksız ve hukuka aykırı bir Tül ile, iktisadi rekabetin kötüye kullanımı yoluyla, bir zarar veya zarar tehlikesinin yaratılmış olmasının gerektiğini, davacı tarafın tasarımları yenilik ve ayırt edicilik niteliğini haiz olmayan, anonim tasarımlar olduğunu, 6769 Sayılı SMK hükümleri uyarınca koruma altına alınabilecek olan tasarım özelliklerine haiz olmadığını, davacı, 6769 Sayılı SMK hükümlerine aykırılık teşkil eden ve hukuki geçerliliği bulunmayan tasarım hakkına ilişkin tazminat talep etmesi haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirtmiş izah edilen ve re’sen gözetilecek nedenlerle işbu davanın reddine, yargılama giderleri, vekalet ücreti vs. tüm giderlerin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının ihbar talebinin kabulüne karar verilmiş olup;
İhbar olunan … vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesi şeklen kabul edilemez nitelikte olduğunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119. maddesinde dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar düzenlenmediğini, kendilerine sadece dava dilekçesi ve davalının cevap dilekçesi tebliğ edildiğini, dava dilekçesi ile sunulan delil ve ekler var ise bunların tebliğ edilmediğini, dava dilekçesinde dava konusu olduğunu iddia edilen ve dilekçeye kopyalanmış fotoğrafların bulunduğunu, ancak bahse konu bu fotoğraflar oldukça küçük görünmekle net olarak anlaşılmasının mümkün olmadığını, müvekkil şirket aleyhine davacı tarafça sadece “… kodu ile dekadron isimli sanal mağaza üzerinden satılan ürün olduğu” iddia edilmek suretiyle müvekkil şirket aleyhine haksız ve hukuki mesnetten yoksun iddialarda bulunulduğunu, bu iddiaları kabul etmediklerini, davacı şirketin, müvekkil şirket aleyhine konu ettiği “…” isimli saat tasarımı ve dava konusu yapılan diğer tasarımlar SMK 56. Madde uyarınca yeni ve ayrıt edici özelliğe sahip olmadığını, SMK’nın “Tescilsiz Tasarımların Korunmasını” konu alan 69. Maddesinin 2. Fıkrasında; “Tescilsiz tasarımların koruma süresi, koruma talep edilen tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten itibaren üç yıldır.” hükmü amir olduğunu, davacı tarafın saatler için piyasaya sundum dediği tarihleri kabul anlamına gelmemekle birlikte, bu tarihler kabul edilse dahi; davacının piyasaya sunduğunu iddia ettiği saat tasarımlarının tarihleri (2014 ile 2016) üzerinden 3 yıl geçmiş olması sebebiyle ilgili tasarımların SMK’da bahsedilen “tescilsiz tasarım” kapsamında korunması gibi bir durumu söz konusu olmayacağını, müvekkili şirketin kuruluş tarihinin 27.02.2019 olduğunu, davacı şirketin saat tasarımına yönelik tescilsiz tasarım hakkının ihlal edildiği yönündeki müvekkil şirket aleyhindeki iddialarının; tasarımın tarihi, 3 yıllık süre ve müvekkil şirketin kuruluş yılı dikkate alındığında kabul edilemez olduğunu belirmiş davanın reddine ve tüm yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle: davacıya 13/03/2018 tarihinden itibaren e-posta yolu ile bildirimde bulunduğunu, davalının fayda (kar, komisyon yolu ile) elde ettiği halde “Yer Sağlayıcı” olduğundan bahisle husumet yokluğundan reddi talebinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, tasarımların kendisine ait olduğunu, tasarımların tescil edilememesinin nedeninin tescil başvuru tarihinden 12 aylık süre öncesinde kendisine ait sitede yayınlanmasından kaynaklı olduğunu, dava tarihi itibarı ile tescilsiz korunma süresinin dolmadığını, davalı temsilcisine tasarımlara ilişkin defaten bildirimde bulunulmasına rağmen ihtilaflı satışların durdurulması talebine olumlu yanıt alınmaması üzerine davanın açıldığını belirtmiş davanın kabulünü talep etmiştir.
Davalı vekili sunmuş olduğu 2. Cevap dilekçesinde özetle; davacının yaptığını ileri sürdüğü bildirimlerde ihlalin ne ve hangi ürünlerle ilgili olup erişim sağlanmak üzere bağlantı adreslerinin neler olduğuna dair hiçbir bilgi verilmediğini, tasarıma tecavüzün özel hukukçu ve tasarım vekillerince değerlendirilebileceği ve fakat adı geçen çalışanlarının bu nitelikte ve yetkide olmadıklarını, anılan etkileşim içeriğinin ticari pazarlık kapsamında bulunduğunu, bu tür konular için kurumsal yapısında ayrı bir birimin bulunduğunu ve fakat bu birime hiçbir bildirimde bulunulmadığını, 5651 sayılı Kanun’a göre bir bildirimin “uyar-kaldır” niteliğini taşıyabilmesi için; şüpheye mahal bırakmayacak şekilde içeriğin oluşturduğu tecavüzün niteliğinin, tecavüz oluşturduğu iddia edilen içeriğin elektronik bağlantı adreslerinin, bildirimde bulunan kişinin kurumsal temsil yetkisine haiz olduğuna diar belgelerin sunulması gerektiğini, ancak davacı yanca ileri sürülen bildirimlerin bu nitelikleri taşımadığını, DAVALI-SİTE’de “Biz Ulaşın” bağlantısı ile üçüncü kişilerin FSEK’na ilişkin hukuka aykırılık bildirimleri için e-posta adresi sağlandığını, Erişim Sağlayıcılar Birliği (ESB) nezdinde de erişim engelleme kararlarının icrası için DAVALI-SİTE internet alan adına bağlı … e- posta adresinde gönderilmiş e-posta örneğinin talep edildiğini, bu nedenle ancak dava dilekçesinin tebliği ile haberdar olduğundan bahisle; hemen “uyar-kaldır” sistemi uyarınca içerikleri kaldırdığını, hak sahibi olup olmadığı bilinmeden yapılan bildirimlerin “uyar-kaldır” kapsamında yorumlanmasının mümkün olmadığını, davacının cevaba cevap dilekçesi ekinde sunduğu bilirkişi raporunda (… 3. FSHHM …) “tasarıma tecavüzün gerçekleşmediği” hususunun tespit edilip değerlendirildiğinden hareketle; davacının yeni ve ayırt edici nitelikte bir tasarımının söz konusu olmadığını, haksız rekabet bahsinin ise ancak kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla kabul edilebilecek ve Yer Sağlayıcıların tespiti dışında bir olgu olduğunu belirtmiş davanın reddini savunmuştur.
Taraf delilleri toplanmıştır. Davaya konu duvar süslemelemesinde kullanılan metal figür ve yazılardan oluşan tasarımların tescilli tasarımlar olmadığı noktasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler; davacı tarafın tasarımlarının Türkiye’de tescilli gözükmediği, yurt dışında tescilli tasarımlar ise Türkiye’de tescil süreçleri olumsuz sonuçlandığı için tescil edilemediği, bu itibarla yeni olmadıkları değerlendirmesinin yapıldığı, davacının tasarımlarının bir kısmı ise Türk hukukunda tescilsiz tasarım olarak korunabilir nitelikte olduğu, ancak heyetimizin teknik alan bilirkişisine göre, davacı tasarımlarının tamamı açısından korunma koşulları bulunduğu söylenemeyeceği, heyetimizin tasarım hukuku alan bilirkişisinin yaklaşımına göre ise davacının bazı tasarımları tescilsiz tasarım olarak korunma koşullarını haiz olduğu, davacı tasarımlarının birebir aynının ya da hemen hemen aynının davalı web sitesindeki katılanlara ait kısımlarda kullanıldığı hususunun aşikar olduğu, bu açıdan davacının ürünlerinin korunduğu durumlarda bu şekilde kullanmanın hak ihlali olarak görülmesinin mümkün olduğu, davalı 5651 Sayılı Kanun itibariyle yer sağlayıcı olarak görülebileceği ayrıca Elektronik Ticaret Kanunu itibariyle de davalı aracı hizmet sağlayıcı niteliğinde durduğu, her iki durumda da davalının web sitesinde ticarete sunulan her bir ürün açısından genel bir kontrol yükümlülüğü bulunmadığının bu iki düzenlemeden anlaşıldığı, bu açıdan muhtemel hak ihlallerinden ancak kendisine hak ihlali bildirildiği tarihten itibaren kusurlu olduğu nitelemesi yapılabileceği, davalının 5651 Sayılı Kanun açısından başkasının içeriğine bağlantı sağlayan içerik sağlayıcı olarak nitelendirilmesi de mümkün gözüktüğü, bu durumda davalı bu içeriklere erişilmesini özellikle hedeflediğinden genel hükümlere göre sorumlu tutulabileceği, ancak bu her iki ihtimal açısından da davalının yaptığı iş, bunun kapsamı ve hukuken bunun nitelenişine bağlanan hukuki sonuçlar itibariyle daha baştan kusurlu olduğu yönünde bir değerlendirme yapmanın mümkün gözükmediği, davacının elemanlarınca dava öncesinde davalı tarafın elemanlarına gönderilen e-posta yazışmalarından hangi ürünler ve hangi hak ihlalleri kastedildiği hususu açık olmadığından, başka hususların da hedeflendiğinin yazışmalarda bu konu net bir şekilde gözükmediğinden, bu itibarla da davalının uyarıya rağmen hak ihlaline katılmaya devam ettiği değerlendirmesini yapmanın zor gözüktüğü, şu halde davacı ürünlerinin hukuki korumadan yararlandığı (ister tasarım hukuku ve isterse haksız rekabet hukuku itibariyle) sonucuna varıldığında dahi, davalının konumu ve kendisine uygun uyarı yapılmadığı dikkate alındığında sorumluluğu koşullarının oluşmadığı, bununla beraber söz konusu e-posta yazışmalarında hak ihlali meselesinin genel de olsa ifade edilmiş olması hususu dikkate alınarak, ticari faaliyet yürüten davalının daha özenli davranması gerektiği yönünde değerlendirme yapılması hususunda takdirin mahkemeye ait olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Taraflarca rapora beyan ve itirazlar sunulmuştur.
Dava, tescilsiz tasarıma tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesi, ortadan kaldırılması ve maddi tazminata ilişkindir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus yer sağlayıcı olduğunu iddia eden davalının açılan tasarım tecavüzü iddiası yönünden hukuki sorumluluğunun belirlenmesi olacaktır. Sonrasında ise davaya konu tescilsiz tasarımların mevzuat kapsamında koruma şartlarının haiz olup olmadığının ele alınması gerekir ki davalının sorumluluğunun bulunmadığının tespiti halinde bu hususun aşılan dava yönünden sorgulanması gerekmemektedir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu sistemi üzerinden yapılan incelemede ticari faaliyetini www. … alan üzerinden yürüttüğü davalının yer sağlayıcı listesinde bulunduğu tespit edilmiştir. Davalı tarafından işletilen … adlı internet sitesinde davalının verdiği hizmetin yer sağlayıcılığı olup olmadığının irdelenmesi için öncelikle yer sağlayıcılığı ile ilgili mevzuatın değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yer sağlayıcının hukuki sorumluluğunun değerlendirilmesi;
Türk hukukunda, 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a göre, “aracı hizmet sağlayıcı” olarak tanımlanan gerçek ve tüzel kişilerin internet sitelerinde yayımlanan içerikler yönünden ortaya çıkabilecek sorumluluklarının kapsamını ve bu kişilerin sorumluluğuna başvurulabilmesi için aranan şartları belirlemek gerekmektedir.
6563 sayılı Kanun m. 1/f.1’e göre, Kanun’un kapsamı “Ticari iletişimi, hizmet sağlayıcı ve aracı hizmet sağlayıcıların sorumluluklarını, elektronik iletişim araçlarıyla yapılan sözleşmeler ile elektronik ticarete ilişkin bilgi verme yükümlülüklerini ve uygulanacak yaptırımları” içine alacak şekilde belirlenmiştir. 6563 sayılı Kanun m. 2/1-a bendinde, elektronik ticaretin “çevrim içi” iktisadi ve ticari faaliyetleri ifade ettiği belirlenmiştir. Bu bakımdan, Kanun yalnızca çevrimiçi (online) ortamdaki faaliyetleri kapsamaktadır.
6563 sayılı Kanun’da aracı hizmet sağlayıcı, “Başkalarına ait iktisadi ve ticari faaliyetlerin yapılmasına elektronik ticaret ortamını sağlayan gerçek ve tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır (m. 2/1-d). 6563 sayılı Kanun anlamında “aracı hizmet sağlayıcı”, e-ticaret faaliyetlerine aracılık eden platformları sağlayan gerçek ve tüzel kişileri ifade etmektedir. Bunlar, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun (“5651 sayılı Kanun”) anlamında “yer sağlayıcı” kategorisine girmektedir. Bu kişilerin sağladıkları platformlar üzerindeki e-ticaret faaliyetleri bakımından sorumlulukları, Türk hukukunda, özellikle 5651 sayılı Kanun, FSEK, Sınai Mülkiyet Kanunu (“6769 sayılı Kanun”) ve Kişisel Verilen Korunması Kanunu kapsamında gündeme gelebilecektir. Aşağıdaki bölümde, aracı hizmet sağlayıcıların bu kanunlar uyarınca yükümlülüklerine geçmeden önce, aracı hizmet sağlayıcılarının sorumluluğu açısından AB ve ABD’deki yasal durumun da ele alınması gerekmektedir.
2000/31/EC sayılı Avrupa Birliği E-Ticaret Direktifi’nde (“AB Direktifi”), aracı hizmet sağlayıcıların sorumluluğunun üç başlık altında incelendiği görülmektedir (m. 12-14). Bu kapsamda, AB Direktifi’nde, erişim hizmetleri sağlayanlar (m.12), veriyi alıcıya ulaşması için geçici veya otomatik olarak depolayan hizmet sağlayıcılar (ön bellekleme) (m.13) ve yer sağlayanlar (m.14), aracı hizmet sağlayıcı kategorileri olarak belirlenmiştir. Böylece AB Direktifi’ndeki tanım, internet üzerinde alıcı ve satıcı arasındaki faaliyetlerin gerçekleştirilmesi amacıyla platform sağlayan gerçek ve tüzel kişilerin yanı sıra, erişim sağlayıcıların ve internet sitesine erişim için ilgili veriyi geçici ya da otomatik olarak depolayanların sorumluluklarını da ele almaktadır.
AB’de aracı hizmet sağlayıcısı olarak nitelendirilen kategori, 6563 sayılı Kanun’da yer verilenden daha geniştir. AB Direktifi’ne göre, aracı yer sağlayıcı, ancak şu iki şartın sağlanması durumunda, içerik yönünden sorumsuzluğunu ileri sürebilecektir (m.14):
i)Aracı yer sağlayıcının hukuka aykırı içerikten fiilen bilgisi olmamalıdır ve tazminat sorumluluğu bakımından, içeriğin hukuka aykırılığının anlaşılabileceği olgu ya da durumlardan habersiz olmalıdır;
ii)Aracı yer sağlayıcı, ilgili bilgi ya da haberi aldıktan sonra derhal hukuka aykırı içeriği silmeli ya da ona erişimi engellemelidir.
Burada, ilk şart bakımından önemli olan, aracı hizmet sağlayıcı olarak faaliyet gösteren kişinin hukuka aykırılığa ilişkin fiili bilgisinin olup olmadığının ve basiretli bir tacir olarak hukuka aykırılığın anlaşılabileceği olgu veya durumdan habersiz olmasının olağan karşılanıp karşılanamayacağının değerlendirmesidir. Bu değerlendirme neticesinde, yer sağlayıcının içerikten haberdar olduğu ya da olması gerektiği sonucuna varılırsa, içerikten sorumluluğu gündeme gelebilecektir [Avrupa Birliği Adalet Divanı Büyük Daire (ABAD), C‑ 324/09 sayılı ve 12/07/2011 tarihli L’oreal v. eBay kararı (ABAD 2011).].
AB’deki düzenleyici politika, öğretide “yatay düzenleme yaklaşımı” olarak adlandırılmaktadır. Bu yaklaşımda, aracı hizmet sağlayıcılarına ilişkin bütün hukuk dallarına yönelik sorumluluğun tek bir düzenlemeyle ele alındığı ifade edilmektedir. Buna karşılık, ABD’deki düzenleyici yaklaşım ise; dikey düzenleyici yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Burada, aracı hizmet sağlayıcılarının sorumluluğu İletişimde Edep Yasası, Dijital Milenyum Telif Yasası ve 1996 Telekomünikasyon Yasası gibi ayrı kanunlarda düzenlenmiştir. Konunun sınırlanması bakımından, burada, AB Direktifi’yle benzer düzenlemeler içeren ve sıkça uygulama alanı bulan Dijital Milenyum Telif Yasası’nda (“Dijital Yasa”) aracı hizmet sağlayıcının sorumluluğundan bahsedilmiştir.
Dijital Yasa, internet ortamındaki telif hakkı ihlalleri bakımından aracı hizmet sağlayıcının sorumluluğunun şartlarını AB Direktifiyle paralel şekilde düzenlemiştir. Fakat, AB Direktifi’nde belirlenen şartlara ek olarak Dijital Yasa’da aracının içeriği kontrol etme hak ve yetkisi var olduğu durumda hukuka aykırı içerikten maddi bir menfaat elde etmiyor olması ve Dijital Yasa’da belirlenen usule göre yapılan bildirim üzerine ilgili içeriği derhal kaldırması ya da içeriğe erişimi engellemesi şartları belirlenmiştir.
Dijital Yasa’daki bu düzenlemede, AB Direktifi’nden farklı olarak, özel bir bildirim prosedürü (“uyar-kaldır”) ve bir itiraz prosedürü öngörülmüştür. Buna göre, aracı, telif hakkının ihlal edildiğini öne süren kişi tarafından kendisine gönderilen bildirim üzerine derhal içeriği kaldırmakla ya da ona erişimi engellemekle yükümlüdür. Buna karşı, içerik sağlayanın usulüne uygun bir karşı-ihtar göndermesi durumunda, aracı bu karşı-ihtarı ihlal iddia eden tarafa gönderecek ve en az on en fazla on dört gün bekleyerek; ihlali iddia edenin ihlal iddiasına ilişkin diğer tarafa dava açtığını ortaya koymaması halinde içeriği eski haline getirecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 6563 sayılı Kanun’nun yürürlüğe girmesinden önce verdiği 2013/11-1138 E. ve 2014/16 K. sayılı kararı, aracı hizmet sağlayıcıların sundukları platformlarda gerçekleştirilen e-ticaret faaliyetlerinden sorumluluğuna ilişkin öğretici bir örnek teşkil etmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu davalının internet sitesinde söz konusu içeriğe yer vermesini 556 sayılı Marka KHK’nın sonradan yürürlükten kaldırılan 61/e bendi hükmü çerçevesinde marka tecavüzü olarak değerlendirmiştir. Kararda, ayrıca, bu fiillerin 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 50’nci maddesine (6098 Sayılı TBK m. 61) göre de müteselsil sorumluluk kapsamında olduğu belirtilmiştir. Dahası, Hukuk Genel Kurulu kararı, Özel Daire’nin verdiği kararın gerekçesinden de davalının kendisine karşı dava açılmasıyla birlikte söz konusu içeriğin hukuka aykırılığından haberdar olduğu ve dava tarihinden sonra bu içeriği internet sitesinden kaldırmamakta kusurlu davrandığı gerekçesiyle ayrılmıştır.
Kısaca özetlenecek olursa; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tecavüz fiilini işleyen kişiye karşı tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılması davalarının açılabilmesi için kusur şartının aranmamasına karşın söz konusu tecavüz eyleminden yer sağlayıcının da sorumlu tutulabilmesinin koşulunun yer sağlayıcının tecavüzden haberdar edilmesi olduğunu belirterek, yer sağlayıcıya karşı bu davaların açılabileceği sonucuna varmıştır.
6563 sayılı Kanun m. 9 ve 5651 sayılı Kanun m. 5 bakımından inceleme;
6563 sayılı Kanun m. 9.maddesinin birinci bendinde ise; “ İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşların, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebileceği” (2) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin taleplerinin, içerik ve/veya yer sağlayıcısı tarafından en geç yirmi dört saat içinde cevaplandırılacağı (3) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkimin bu maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebileceği” hususları düzenlenmiştir.
Bu bakımdan, madde hükmünden anlaşıldığı üzere, 6563 sayılı Kanun m. 9, AB Direktifi ve Dijital Yasa’dan farklı olarak, aracı hizmet sağlayıcıların internet sitelerindeki içerikten sorumlu olmalarının şartlarını düzenlememektedir. Hüküm yalnızca, aracı hizmet sağlayıcıların, internet sitelerinde yer alan içeriği denetlemekle doğrudan yükümlü olmadıklarını ele almaktadır.
5651 sayılı Kanun m. 5/1’de, 6563 sayılı Kanun m. 9’daki hükme paralel şekilde, “Yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir” düzenlemesi benimsenmiştir. Bununla birlikte, Kanun m. 5/2’ye göre, yer sağlayıcılar, Kanun’un 8 ve 9. maddelerine göre haberdar edilmeleri üzerine hukuka aykırı içeriği yayımdan çıkarmakla yükümlü hale gelirler.
Sonuç olarak somut olaya dönüldüğünde ; 5651 sayılı Yasa uyarınca yer sağlayıcı olan davalının aynı yasanın 5. maddesinin 2. Fıkrası uyarınca kendine hukuka aykırılık bildirimi bulunulması halinde hukuka aykırı içeriği yayından çıkarması yükümlü olduğu, alınan raporda da tespit olunduğu üzere davada ihbar olunan olarak yer alan firmaların davalıya ait internet sitesinin, sistem altyapısını kullanarak ürününü/ürünlerini satmak isteyen farklı firmaları oldukları aynı sistem üzerinde kendi mağazalarını açarak ürün satışının yapılabildiği bir pazaryeri olduğu, davalının hukuka aykırılıktan haberdar edildiği iddia olunmuş ise de esasen davacının hak sahipliğini iddia ettiği tasarımlar yönünden tasarım hak sahipliğini ispatlayan tescil belgesi bulunmadığı gibi TPMK ya yapmış olduğu tescil başvurusunun reddolunduğu dikkate alındığında yapmış olduğu bildirimlerin davalının zorunlu olarak dikkate alması gereken ihtar olarak kabul olunamayacağı, kaldı ki raporda da tespit olunduğu üzere yapılan ihtarlarda net bir ürün belirtilmediği, yapılan yargılamada dahi bir kısım tasarımların tescilsiz koruma şartlarını dahi taşımadığı şu hale göre yer sağlayıcı sıfatına sahip davalının sorumluluktan kurtulması için gerekli olan 5651 sayılı yasanın 8 ve 9 maddelerinde belirtilen yükümlülüklere aykırı davrandığının somut uyuşmazlık açısından kabulünün mümkün olmadığı, hak sahipliğinin ispata muhtaç olduğu anlaşılmakla davalının mevzuat kapsamında yer sağlayıcı olarak tasarım tecavüzü ve haksız rekabet iddialarından sorumlu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, sunulan bilirkişi heyet raporu ve izahı yapılan mevzuat kapsamında kapsamında değerlendirildiğinde; yer sağlayıcı olan davalının tasarım tecavüzü ve haksız rekabete dayalı talepler yönünden sorumluluğunun bulunmadığı anlaşılmakla davaya konu tasarımlarının korunma şartlarına haiz olup olmadığı hususu ayrıca ele alınmaksızın sübut bulmayan davanın reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcının peşin yatırılan 85,39 TL’den mahsubu ile bakiye 26,09 TL’nin davacıya İADESİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen tasarım tecavüzünün ve haksız rekabetin tespiti önlenmesi ortadan kaldırılması talepleri yönünden hesaplanan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 13/4 gereği ret edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan (59,30 TL karar ve ilam harcı, 44,40 TL başvuru harcı, 4.257,00 TL yargılama gideri olmak üzere) masrafların davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansının karar kesinleştikten sonra talep olması halinde taraflara İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.21/10/2021
Katip …
¸

Hakim …
¸