Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/298 E. 2021/394 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/298 Esas
KARAR NO : 2021/394

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/10/2019
KARAR TARİHİ : 11/11/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından mahkememize sunulan dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin dünyaca ünlü … markasını 1982 yılından beri gözlük, saat, kozmetik, kişisel bakım, ev tekstili ve pek çok benzeri üründe kullanıldığını, marka ve logonun 90 dan fazla ülkede tescilli olduğunu, markanın tanınmış marka niteliğinde olduğunu, müvekkili ve dünyadaki lisansiyeleri aracılığıyla 60 a yakın ülkede kullanıldığını ve bilindiğini, dünyada en çok lisans verilen markalar arasında her yıl ilk 50 nin içinde yer aldığını, yazılı ve görsel medya üzerinden çok sayıda reklame faaliyetinin yürüldüğünü, markanın WIPO tarafından belirlenmiş olan tanınmış marka kriterlerinin tamamını karşıladığını, markanın aynı zamanda Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olduğunu, markanın Türkiye’de 1989 yılından beri tescilli olduğunu ve seri marka haline geldiğini, Türkiye’de bulunan lisansiyerler aracılığıyla markanın kullanıldığını, Türkiyede’de pek çok dergi ve gazetede reklamlarının yer aldığını, davalının müvekkili adına 35 yıldır tescilli olan ve tanınmış hale gelen logosunu aynen kullandığını, davalı tarafın söz konusu kullanımından haberdar olduktan sonra 2018 yılında kendilerine ihtarname çekildiğini, fakat bir sonuç alınamadığını, SMK madde 5 ve 6 uyarınca davalı adına tescilli … nolu … şekil markasının hükümsüz kılınması gerektiğini, davalının markayı birebir müvekkilinin markalarının tescil ediliği şekli ile kullandığını, markalara ilk bakıldığında logoların akılda kaldığını, görsel, iştisel, kavramsal ve bütünsel açıdan markaların benzer olduğunu, standart bir kişinin davalıya ait markayı gördüğünde markanın müvekkiline ait olacağını düşüneceğini, markanın internet sitesinde satışlarında dahi karışıklık oluştuğunu, davalıların kötüniyetli olduğunu, davalının tanınmış olan markanın bilinirliğinden faydalanmak amacıyla markayı kötüniyetli olarak tescil ettirdiklerini, davalıların daha önce müvekkilinin logosu ile aynı logoyu tescil ettirmek için başvuruda bulunduğunu ve müvekkili tarafından yapılan itirazlar üzerine markanın reddedildiğini, bunu bilen davalı tarafın sonrasında somut olaya konu markanın başvurusunu yaptığını, polo oyanayan oyuncu logosunu çeşitli şekllerde çizmek mümkün iken, davalının logosunda müvekkilinin logosunun neredeyse aynısını kullanmasının açıkça kötüniyetin göstergesi olduğunu, logonun benzerinin tesadüfen kullanılmasının mümkün olmadığını, tekstil sektöründe kullanılan markaların logoları ile ön plana çıktığını, açıklanan nedenlerle, davallı adına tescilli … nolu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkillerinin kardeş olup, uzun yıllardan bu yana İstanbul ili Şişli İlçesinde ticari faaliyet gösterdiklerini, davacının müvekkillerinin ticari faaliyetlerinden haberdar olduğunu, dava konusu … no’lu ” … şekil” ibareli markanın 26 Ocak 2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 10 yıllık bir süre ile müvekkiller adına tescil edildiğini, davacıların markanın yayınına 06.06.2013 de itiraz ettiğini, itirazın reddedildiğini, sonrasında davacı tarafından kurum kararının iptali için herhangi bir dava açılmadığını, “…” ibareli markanın 2012 tarihinden itibaren müvekkillerce yoğun ve süreklilik arz edecek şekilde kullanıldığını ve davacının müvekkilin tüm ticari faaliyetlerinden de haberdar olduğunu, davacının 25 Eylül 2013 tarih ve … No’lu ihtarnamesiyle ihtarname keşide ettiğini, davacı, bu tarihten sonra, herhangi bir hukuki işlemde bulunmadığını, müvekkil tarafından yıllardır gerçekleştirilen yoğun ve yaygın kullanıma da sessiz kaldığını, davacı, aradan geçen tüm yıllar boyunca, özellikle tekstil gibi her yıl bir sektörde yaklaşık 7 yıl sessiz kaldıktan sonra iş bu hükümsüzlük davasını açtığını, dava konusu markanın, dünyada bir çok ülkede oynanan … oyunundan esinlenilerek oluşturulduğunu, spor türü at üzerinde oynandığını ve at figürü ile … oynandığı sırada kullanılan … görselin ayrılmaz Parçası olduğunu, zira, sporun başka türlü oynanması mümkün olmadığını, Türk Patent nezdinde özellikle …. sınıfta tescilli olan ve …ibaresine haiz çok sayıda marka olduğunu, …ibaresinin sadece … Sınıfta değil genel olarak çokça tercih edilen markalardan olduğunu, bu sebeple, … ibaresi yaygın kullanıma sahip bir spor adından esinlenilmek suretiyle oluşturulmuş bulunan, ülkemizde özellikle tekstil alanında sıkça kullanılan, ayırt ediciliği düşük ve genel bir ibare olduğunu, davacı markası ile herhangi bir ilişkisi olmadığını, müvekkilinin marka başvurusunda bulunmuş olmasının kötüniyetli olarak nitelendirilemeyeceğini, davacının ülkemizdeki faaliyetleri çeşitli çanta ve saat satışı ile ithalat amacıyla az miktarda gömlek üretiminden öteye geçmediğini, diğer alanlarda ise ülkemiz iç pazarında kullanmadığını, davacının dünya markası olarak belirttiği markayı … Sınıfta neredeyse hiç kullanmadığını, markanın ülkemizde herkesçe bilindiği, meşhur ve maruf olduğu iddiasını da kabul etmediklerini belirtmiş açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan 02/12/2019 cevaba cevap dilekçesinde; müvekkilinin sessiz kalma nedeniyle hak kaybına uğradığına dair iddialar hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, SMK 25(6) maddesindeki hak düşürücü sürenin kötü niyetli marka başvuruları yönünden işlemeyeceğini, yerleşik Yargıtay içtihatlarında ve doktrinde hükümsüzlük davalarında 5 yıllık hak düşürücü sürenin hükümsüzlüğü talep edilen markanın tescilinden itibaren başladığının kabul edildiğini, müvekkilinin dava konusu markadan haberdar olduğuna dair delil olarak öne sürülen ihtarnamenin dava konusu marka ile ilgili olmadığını, davalıların cevap dilekçelerinde müvekkili tarafından … 25. Noterliğinin …tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile dava konusu markanın kullanılmaması ve iltibas oluşturan eylemlere son verilmesinin talep edildiğini bu tarihten sonra müvekkilin başka herhangi bir hukuki işlemde bulunmadığını iddia ettiğini, ancak bu iddiaya dayanak ihtarnamenin davalılar tarafından tescili talep edilen ve huzurdaki davaya konu olmayan … başvuru numaralı “…” markasının kullanılmasının durdurulmasına yönelik bir ihtarname olduğunu, nitekim davalıların bu başvurusunun taraflarınca yapılan itiraz neticesinde TÜRKPATENT tarafından 04.12.2015 tarihinde reddedildiğini, gönderilen ihtarnamenin üzerine de markanın bundan sonra kullanılmayacağı bilgisinin müvekkiline iletildiğini, dava konusu markada geçen “…” kelimesinin coğrafi kaynak konusunda halkı yanıltacak bir işaret olduğunu, bu nedenle SMK 5(1)(6) bendi uyarınca markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, “…” ibaresinin birden fazla markada kullanılması dileyen herkesin bu ibareyi aynı sınıflardaki ürünler için tescil ettirebileceği anlamına gelmeyeceğini, davalıların müvekkilinin marka ve logosunu çok iyi bildiklerinin de dosyaya sunulan deliller ile ortaya konduğunu, bu noktadan sonra silik tescil başvurusunda bulunmanın piyasada birebir aynı logoyu kullanmaya başlamanın, tamamen Türk olan sahiplerin İngiliz menşeli bir marka algısı yaratacak “…” adını kullanmaları, ürünlerin üzerine orijinallik belirtisi olan hologramlar koymalarının açıkça davalıların kötü niyetli olduğunu ve müvekkilinin marka ve logoları üzerinden haksız kazanç sağlama gayesinde olduklarını gösterdiğini, bu nedenle davalıların hak düşürücü süreye dair itirazları başta olmak üzere tüm iddialarının reddini ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili tarafından sunulan 26/10/2020 tarihli ikinci cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin kötü niyetine dair davacının iddia dışında hiçbir bir delil ileri süremediğini, aksine haksız ve hukuka aykırı ithamlarla müvekkilinin ticari itibarını zedelediğini, müvekkilinin gerçekleştirdiği ticari faaliyetler çerçevesinde Türk Patent ve Marka Kurumuna başvuruda bulunduğunu, başvuruya davacının 2012-2013 yıllarında itiraz ettiğini, itirazın reddedildiğini, davacının bu defa YİDK ‘ya başvuruda buluduğunu ve davacının itirazının burada da reddedildiğini, davacının bu tarihten sonra hiçbir hukuki işlemde de bulunmadığını, marka sahibinin sonraki tarihte oluşturulmuş marka kullanıcısının eyleminden haberdar olmasından itibaren marka sahibi nezdinde hak kaybının doğmaması adına 5 yıl süre ile hükümsüzlük talep edilmesi imkanı sunulduğunu, davacı tarafından sonraki tarihli markanın tesciline ilişkin başvuruyu bildiğini, davacının hem yayına hem de itirazlarının reddinden sonra yeniden inceleme ve değerlendirme kurulu nezdinde itirazda bulunduğunu, yani davacının müvekkilince gerçekleştirilen marka başvurusundan haberdar olduğunu, davacının mezkur markanın iptaline ilişkin 06.06.2013 tarihinde itiraz talebinde bulunulduğu görüldüğünü, davacı yanın dava konusu markadan tescil tarihinden evvel haberdar olduğu anlaşıldığını, ilgili kanun hükmü ışığında sessiz kalma yoluyla hak kaybının mezkur marka başvurusunun öğrenilmesi üzerine tanzim edilen 06.06.2013 tarihli itiraz gözetilerek hesaplanması gerektiğini, bu minvalde işbu dava konusu hükümsüzlük talebinin süre yönünden reddi gerektiğini, davacı kullanım şeklinden kullanım niteliğinden haber olduğunu, bizzat davacı yanca iletilen … 25. Noterliği’nin … tarihli ihtarnamesinde kullanım türü dahi belirtildiğini, müvekkilinin ise davacı ile aynı fikirde olmadığını, markaların genel görünümlerinin farklı olduğunu ve iltibas-karıştırılma riski olmadığını beyan ettiğini ve kullanıma devam ettiğini, davacının bunun üzerine hiçbir eylemde bulunmadığımı, müvekkilinin bizzat cevabi ihtarname ile belirttiği hususlar karşı da sessiz kaldığını, müvekkilinin basiretli tacir olarak davacıya yazılı cevap vererek konuya dair görüşlerini bildirdikten sonra da aradan 7 yıl geçtiğini, bu halde müvekkilinin kötü niyetli olmadığı, tüm eylemlerinden davacıyı bildirdiği, markaların iltibas yaratmadığını bildirdiği halde, davacının aradan geçen süreç sonunda iş bu davayı açması hakkın kötüye kullanımı olduğu, müvekkili ve müvekkil çalışanlarının tamamını mağdur ettiğini, müvekkilinin maddi ve manevi olarak ciddi zarar ederek itibar kaybı yaşadığını, bu nedenle davacıya ait cevap ve beyanlarını redderek, davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Dosyaya taraf delilleri toplanmıştır.
TPMK kayıtları dosya içerisine alınmış incelendiğinde; TPE marka sorgulamasından yapılan inceleme neticesinde “…” markasının markanın ilk defa … tescil numarası ve … emtia ile 26/06/1989 tarihinde tescil edildiği 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 40. maddesi gereğince 26/06/2019 tarihinden itibaren on yıl müddetle yenilendiğini; markanın ilk defa … tescil numarası ve …,…,… emtia ile markanın 05/02/1999 tarihinde tescil edildiğini, 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 40. maddesi gereğince 05/02/2019 tarihinden itibaren on yıl müddetle yenilendiğini; … tescil numarası ve …,….,…,… emtila ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununa göre 02/12/2010 tarihinden itibaren on yıl müddetle tescil edildiğini; … tescil numarası ve 25 emtia ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununa göre 28/06/2012 tarihinden itibaren on yıl müddetle tescil edildiğini; … tescil numarası ve … emtia ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununa göre 09/07/2012 tarihinden itibaren on yıl müddetle tescil edildiği tespit edilmiştşir.
Bilirkişi heyetince tanzim edilen 13/01/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davacıya ait “…” ibareli markanın 2012 yılı tarihi itibarı ile tanınmış marka konumunda bulunduğu, TPE nezdinde davalı adına kayıtlı … numaralı “… şekil” ibareli marka ile davacının “… şekil” ibareli markaları arasında AYIRT EDİLEMEYECEK DERECEDE benzerlik olduğu, “Tanınmış marka”, “Ayırt edilemeyecek derecede benzerlik” sebebiyle davalı adına tescilli … numaralı “… şekil” ibareli markaların tescilli bulunduğu sınıflar yönünden hükümsüz kılınıp kılınmayacağının mahkemenin takdirinde olduğu, davalı tarafın marka başvurusu esnasında kötüniyetli olduğu konusunda yeterli kanaate ulaşılamadığı, fakat bu konudaki nihai takdirin sayın mahkemeye ait olduğu, sessiz kalma yoluyla hak kaybının somut olayda oluşup oluşmadığı konusundaki takdirin sayın mahkemeye ait olduğu, sonuç ve kanaatine ulaşıldığı anlaşılmıştır.
Bilirkişi raporuna karşı davacı vekilinin 01/02/2021 tarihli dilekçesinde özetle; davacı müvekkiline ait “…” markası, tanınmış marka vasfı taşıdığını, dava konusu markanın Müvekkilinin “…” markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzeri olduğunu, dava konusu markanın tescilli olduğu …, … ve … sınıflardaki emtialar ile müvekkilin markasının tescilli olduğu emtialar aynı ve benzer emtialar olduğunu, bu durumun tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açabileceğini, müvekkilinin tanınmış markasındaki logonun birebir aynısının ve “…” ibaresini içeren sair markaları daha önce de tescil ettirmeye çalıştıklarını, durumun müvekkili tarafından tespit edilmesi üzerine kendilerine gönderilen ihtarnameye cevaben markayı kullanmaya devam etmeyeceklerini beyan ettiklerini, buna rağmen Müvekkilinin tanınmış markasındaki logonun yine birebir aynısını ve “…” ibaresini içeren dava konusu markayı markalar sicilinde görülmesi neredeyse imkansız silik bir marka görseli içeren başvuru ile tescil ettirdiklerini, hazırlanan rapordaki lehe tespitleri kabul ettiklerini, kötü niyetli tescil hususunda yeniden değerlendirme yapılmak üzere dosyanın aynı heyete tevdi edilerek ek rapor düzenlenmesini karar verilmesini talep etmiştir.
Bilirkişi raporuna karşı davalılar vekilinin 31/01/2021 tarihli dilekçesinde özetle; davacının ülkemizdeki ticari faaliyetleri nitelikli yaygın ve yoğun olmadığını, aksine faaliyetlerinin içeriği de sınırlı sayıdaki mevcut çanta ve valiz gibi ürünleri kapsamadığını, öyle ki davacının ülkemizde gerçekleştirildiği iddia olunan ticari faaliyetleri ispatlayamadığını, sınırlı sayıdaki kullanımın dışına çıkacak bir faaliyet ispatı sağlamadığını, bu sebeple Wipo’ya ait olan “yaygın ve yoğun kullanım” kriteri yerine gelmediğini, dava dosyası kapsamında ülkemizdeki ticari faaliyetlere yönelik olarak davacı markasının tanınmışlığına dair anket çalışması reklam kampanyaları yaygın satış hacmi üretim hacmi lisans sözleşmeleri gibi tanınan ve bilinen bir markada olması gereken en temel kriterler dahi karşılanmaksızın birkaç alışveriş merkezinde davacı markasının satılması yeterli görüldüğü, bilirkişi tarafından sunulan …, …, …,…, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … nolu kriterlerin hiçbirisi karşılanmadığı, … 25. Noterliği’nin … tarih ve … Y. No’lu ihtarnamesiyle ihtarnamesinden anlaşılacağı gibi, davacı müvekkile ihtarname keşide ettiğini, müvekkilce de … 20. Noterliği’nin … tarih ve … Y. No’lu ihtarnamesiyle cevap verilerek müvekkilince gerçekleştirilen faaliyetlerin hukuka uygun olduğu ve ibarelerin ve markaların benzemediği beyan edildiği, sessiz kalma yoluyla hak kaybı koşulları oluştuğunu, bilirkişi tarafından bu husus belirtilmiş ancak raporda ifade edilmediğini, yine müvekkilinin kötü niyetli olmadığı tespit edildiğini, bu sebeple lehe olan hususları kabul ettkilerini, sessiz kalma yoluyla hak kaybı koşullarının oluştuğunun tespitini ve davanın bu bakımdan reddini talep ettiklerini, sonuç olarak davacı markasının tanınmış marka olduğu markalar arasındaki benzerliğin ayırt edilemeyecek derecedeki benzerlik olduğu hususları yönünden yapılan tespite itiraz ettiklerini yeni bir bilirkişiden ilgili hususlarda rapor alınmasını talep ettiklkerini, aksi kanaat hasıl olacak ise şartları oluşmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğüne ilişkindir.
Davacının marka hükümsüzlük iddiaları ele alınmadan önce tanınmışlık iddialarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tanınmış Marka İddiasının Değerlendirilmesi;
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire… tarih ve … s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde;
Davacı taraf müvekkili firmaya ait markaların başta dünyanın çeşitli ülkelerinde kullanıldığını; Türkiye piyasasında “…” markalın ürünlerin satıldığını ve markanın belirli bir bilinirlik kazandığını tanınmış marka olduğunu iddia etmektedir. Davacı marka sahibi markasının tanınmışlığını kanıtlamalıdır.
Davalıya ait davaya konu … 26.01.2012 tarihinde başvurusu yapılarak tescil ettirmiş olduğundan, davacı markasının tanınmışlığının tespitinde bu zaman biriminin dikkate alınması diğer bir deyişle somut olayda davacı tarafın markasının 26.01.2012 tarihi itibarı ile tanınmış olması gerekmektedir.
Sunulan delillerden davacı tarafın Türkiye’de çok sayıda marka tescili bulunduğu özellikle … esas unsurlu markaların 1989 yılından bu yana tescilli olduğu görülmektedir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde 1989 yılından bu yana davacı markasının … inci sınıfta yer alan emtialar başta olmak üzere pek çok sınıfta ve 014 üncü sınıflarda tescilli olduğu tespit edilmiştir. Davacının dünyanın pek çok ülkesinde franschise yoluyla ürünlerinin satışlarının yapıldığı görülmektedir.
Sonuç olarak -esasen davacı markasının tanınmış marka olduğu hususu izahtan vareste olduğu anlaşılmakla birlikte- raporda da tespit olunduğu üzere davacıya ait … markası Türkiye’de de satışı yaygın olarak gerçekleştirilen, önde gelen alışveriş merkezlerinde bulunan mağazalarda satışa sunulan bir marka olduğu, ülkemizde ve dünyadaki uzun süreli kullanımı, kuvvetli reklam, kaliteli ve yaygın dağıtım kanalları aracılığıyla tanınmış marka vasfı kazandığı, davacı markasının davalıya ait davaya konu markanın tescil tarihi itibarı ile tanınmış marka olarak kabulünün gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Hükümsüzlük iddiası yönünden;
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir. Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Somut olaya dönüldüğünde; Görsel ve işitsel benzerlik; davacının ve davalının marka tescil belgelerinde de görüldüğü üzere dava konusu markaların ortak unsurları … ibaresi ve figürdür.
Raporda da tespit olunduğu üzere; markalar yaratanın hayal gücüne bağlı olarak sayısız farklı kelime, biçim, figür, motif, renk, ve yazı karakterinden oluşturulabilecekken davacının markalarının esas unsuru olan … ibaresi ve at figürünün davalı tarafça kullanılması için geçerli bir sebep bulunmamaktadır. Her ne kadar davalı tarafın markası bir bütün olarak … ibaresi olsa da davacının …markasının yüksek ayırt edici gücü … markasının davacının seri markalarının devamı olarak algılanmasına yol açmaktadır. Üstelik davalının markasının davacı markalarında yer alan at figürü de kullanılmıştır. Elbette at figürü davacının tekelinde olan bir şekil değildir, fakat davacının 1989 yılından bu yana Türkiye’de tescilli olan markasında yer aldığı göz önüne alındığında her iki markada at figürünün yer alması markaların karıştırılma ihtimalini güçlendirmektedir.
Ortalama dikkat düzeyindeki kullanıcı gözünden markalar karşılaştırıldığında; davalı markasında yer alan …kelimesi ve at figürü davacı tarafın markasının bilinirlik düzeyi sebebiyle ön plana çıkmakta ve daha hızlı algılanmaktadır. Davalı vekili … ibareli çok sayıda marka olduğunu ifade etmiştir, Türk Patent veri tabanında araştırma yapıldığında … ibaresinin ilk kez davacı tarafça bir marka içerisinde kullanılarak tescil edildiği tespit edilmiştir. Bu anlamda dava konusu … nolu markanın kendilerinden önce kamuya arz olunmuş yukarıdaki davacı marka tescilleriyle iltibas yaratıcı benzerlik taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Mal ve hizmetlerin aynı ya da benzer olup olmadığı yönünden; karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi ile markaların benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. (Sevilay Uzunallı, Markanın Korunmasının Kapsamı ve Tazminat Talebi, Ankara 2012, s.83 vd.). Mal ve hizmetlerin aynılığı veya benzerliği değerlendirilirken yalnızca tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış mal ve hizmetler dikkate alınmalıdır; listede yer almayan, ancak fiilen kullanıldığı veya kullanılma niyeti olduğu belirtilen mal ve hizmetler değerlendirmede dikkate alınmayacaktır (Uzunallı, s.90).
Mal ve hizmetlerin aynılığı ile kast edilen durum açıktır. Mal ve hizmetlerin aynılığı, ilke olarak mal ve hizmetlerin aynı şekilde yazılmış, ifade edilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, aynı mal ve hizmetin birden fazla isme sahip olması veya piyasada anıldığı isimle teknik, bilimsel, literatüre geçmiş isminin farklı olması veya yabancı dildeki isminin Türkçeye de geçmiş olması durumlarında da mal ve hizmetler farklı şekilde ifade edilmiş olsalar da aynı olarak kabul edilecektir.
Nice sınıflandırması ve Türk Patent tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin ‘benzer’ olarak değerlendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir (Yasaman Hamdi, Marka Hukuku, Cilt II sh.779). Nitekim Yargıtay’da kararlarında bu yönde değerlendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır (Yargıtay kararları için bkz; Uzunallı, s.41 vd; Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, İstanbul 2012, s. 253 vd.).
Somut olayda davacı tarafın … markaları 14, 35 ve 25. sınıfta yer alan emtialarda dünyanın farklı ülkelerinde ve Türkiye’de tescil edilmiş olduğu olduğu, davalı markalarının tescilli bulunduğu …, … ve … üncü sınıflarda davacı markasının tescilli bulunduğu mallarla benzerlik arz ettiği, ayrıca raporda da belirtildiği üzere kullanım amacı ve alanlarının benzerliği yanında kullanıcılarının da benzer olduğu, böylece, davacı ve davalı tarafın markalarının aynı ve benzer emtialarda tescil edildiği, bu durumun tüketici nezdinde aynı tür ürünler açısından karıştırılma ihtimaline yol açacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Esasen davacı markasının tanınmış marka olduğu, davalı markasının tanınmış markaya görsel ve işitsel benzerlik içerdiği dikkate alındığında aynı sınıflarda tescilli olmasa dahi tanınmış markanın sulandırması niteliğinde değerlendirilecek ve tanınmış marka koruması kapsamında markanın tüm mal ve hizmet sınıfları açısından hükümsüz kılınması gerekeceği izahtan varestedir.
Sonuç olarak davacının iltibasa dayalı hükümsüzlük talebi yönünden tanınmış markası ile iltibasa sebebiyet veren davalı markasının hükümsüzlük şartlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Somut olaya dönüldüğünde; Her ne kadar bilirkişi raporunda davalının marka tescilinde kötü niyetli tescil şartlarının oluşmadığı belirtilmiş ise de; davacı markasının davalıya ait markanın tescil tarihi olan 2012 tarihi itibarı ile tanınmış marka olduğu, davalıların basiretli tacir ilkesi gereği marka tescil başvuru tarihleri itibarı ile davacı markalarının tanınmış marka olduğu bildikleri ya da bilmelerinin gerektiği gözetildiğinde, davalıların tanınmış markaya yönelik yaklaşma çabası ve tanınmış markayı sulandırmaya yönelik marka tescilinde kötü niyetli oldukları sonucuna ulaşılmış bu yönden de hükümsüzlük şartlarının oluştuğuna kanaat getirilmiştir.
Sessiz kalmaya dayalı hak kaybı iddiasının değerlendirmesi:
Her ne kadar davalı davacının marka tescilinden haberdar olduğu SMK 6 gereği hak kaybına uğradığı hükümsüzlük talebinin dinlenilemeyeceğini iddia etmiş ise de SMK 25/6 da da belirtildiği üzere kötü niyetli olmamak kaydıyla bu savunmanın dinlenilebileceği, yukarıda izah olunduğu üzere davalının davacıya ait tescilli markaya yaklaşmak suretiyle aynı mal ve hizmetlere yönelik marka tescilinde kötü niyetli olduğu sonuç olarak sessiz kalmaya dayalı hak kaybına yönelik savunmasının dinlenemeyeceği sonucun ulaşılmıştır. Bir an için davalının kötü niyetli olmadığı kabul olunsa dahi davacının marka tescil süresinde gerekli ihtarı çektiği, kurum nezdinde itirazda bulunduğu, yine marka tescil tarihinin 02/10/2014 tarihi olduğu dava tarihinin ise 02/10/2019 tarihi olduğu dikkate alındığında 5 yıllık süre dolmadan davasını açmış olduğu, bu yönden de bu itiraz ve savunmanın dikkate alınmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içeriği izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; davalının davaya konu … no ile tescilli ”…+şekil” ibareli markasının davacıya ait tanınmış marka ile görsel, işitsel ve mal ve hizmetler yönünden benzerlik taşıdığından iltibasa sebebiyet verdiği, mevzuat kapsamında iltibasa dayalı hükümsüzlük şartlarının oluştuğu gibi davalıların davacı tanınmış markasına yaklaşmak suretiyle tescil ettirmiş oldukları marka tescilinde kötü niyetli oldukları, sessiz kalmaya dayalı hak kaybının kötü niyetli tescil husus dikkate alındığında dinlenilemeyeceği gibi aksi kabul halinde dahi 5 yıllık sürenin dolmamış olduğu anlaşılmakla davacının sübut bulan davasının kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur..
HÜKÜM : Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklanacağı üzere,
1-Davanın kabulü ile; TPMK nezdinde davalı adına … ile tescilli ”…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, sicilden TERKİNİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcından peşin yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile kalan 14,90 TL bakiye karar harcının davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 2,011,60 TL bilirkişi ücreti+ posta gideri ve 95,20 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2,106,80 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalılar tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 11/11/2021

Katip
¸

Hakim …
¸