Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/190 E. 2021/66 K. 16.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/190
KARAR NO : 2021/66

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/06/2019
KARAR TARİHİ : 16/02/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin …’da mukim ve … Hukuku’na göre faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, şirketin …’da mukim bir kesme aletleri/takım üreticisi firması olduğunu, 1966 yılında kurulduğunu, …’nın en büyük takım üreticisi olduğunu, sektöründe global çapta sayılı öncü firmalardan biri olduğunu, halihazırda 26 ülkede distribütör ağı bulunduğunu, dünyanın her kıtasına “…” markası ile satış gerçekleştirdiğini, web sitesinin www…..pl olduğunu ve sitenin Lehçe, İngilizce, Almanca ve Rusça dillerinde hazırlandığını, 5000’in üzerinde ürün çeşitliliği olduğunu ve sattığı ürünleri kendi üretimi olduğunu, davalının ise herhangi bir üretimi olmayan, ithalatçı bir hırdavatçı firması olduğunu, Müvekkil şirketin ticaret unvanı “…” olduğunu, anlamının Lehçe’de “…” olduğunu, müvekkili şirketin 1993 yılından itibaren … nezdinde de “…” markasını tescil ettirmek suretiyle muhtelif tesciller ile koruduğunu, “…” markasının gerçek ve önceki hak sahibi müvekkili şirket iken davalının haksız tescil ile menfaat sağlama amacında olduğunu, müvekkilinin davalı ile 2002 yılında bir … Sözleşmesi imzaladığını, davalının müvekkiline ait ürünlerin Türkiye’de satışına dair faaliyet gösterdiğini, tarafların çalışma ilişkisinin yaklaşık 1 (Bir) yıl önce sona erdiğini, müvekkili şirketin üçüncü bir firma ile çalışmak istemesi üzerine davalının müvekkiline üçünçü kişi ile çalışmasını engelleyeceğini zira müvekkilinin markasını Türkiye’de kendi adına tescil ettirdiğini bildirdiğini, davalının işbu tehditleri üzerine konuyu araştıran müvekkilinin davalının yıllar önce “…” markasını kendi adına tescil ettirdiğini öğrendiğini, davalının astronomik bir fiyata müvekkiline markayı satmak istediğini, müvekkilinin sahibi olduğu markayı satın almak için davalıya ödeme yapmadığını, bunun üzerine davalının müvekkili şirketin Türkiye’de çalışma ilişkisine gireceği üçüncü firma yetkilisine ulaşarak markayı kullanmaması yönünde baskı uyguladığını, davalının müvekkiline ait markayı birebir kopyaladığını, Müvekkili şirketin … tarih ve … başvuru numaralı tescili ile; kalıplar, kılavuzlar, boru dişleri, boru kesiciler, kalıp tutucular, vida dişleri” emtialarını, 11.01.2006 tarih ve … başvuru numaralı tescil ve … tarih ve … başvuru numaralı tescil ile; yüksek performanslı genel amaçlı yüksek performanslı manuel kılavuzlar ve kalıplar, kılavuzlar, yoğurma makineleri, diş mastarları, özel diş açma aletleri, diş tutucular, makine diş tutucular, diş kesiciler, diş uçları, burgu deliciler” emtialarını … Patent ve Marka Ofisi nezdinde tescil ettirdiğini, davalının tescilinin ise; “Ahşap, metal, cam ve plastik malzemelerin ve madenlerin işlenmesi, bunlara şekil verilmesi için makineler, takım tezgahları ve bu amaçla kullanılan endüstriyel robotlar. Diş açma amaçlı kullanılan klavuz, pafta ve diş ölçme kontrol mastarları.” emtialarına dair olduğunu, müvekkilinin tescillerinin 8, davalının tescilleri 7. Sınıfta olduğunu, her iki sınıfın birbiri ile hemen hemen aynı malları kapsadığını, davalının emtialarının birebir müvekkilinin tescilleri kapsamına girdiğini, ayrıca davalı ile müvekkili arasında imzalanan Distribütörlük Sözleşmesi’nin 12. Maddesinde; …’ın, … Ticari Markaları” olarak geçen, … logosu dahil olmak üzere Ürünler üzerinde kullanılan ticari markalara sahip olduğu, …’ya bu markaları ürünlerin reklam, promosyon,, satış ve dağıtımı ile SINIRLI, AYRICALIKLI OLMAYAN, DEVİR ve DEVİR VE TRANSFER EDİLEMEYEN yetki verildiği, …’nın … ticari markalarını kullanımının …’ın onayına tabi olduğu ve ürünlerin bölgede antetleri, atiketleri ve reklamları ile SINIRLI OLDUĞU, Bu sözleşmenin sona ermesini müteakip …’nın … ticari markalarının kullanımına derhal son vereceği, bundan sonra …’nın hiçbir … ticari markasını, ticari ve şirket isimlerini kullanmayacağı…” hususlarının düzenlendiğini, davalının işbu sözleşmeyi de ihlal ettiğini, açık hükme rağmen kötü niyetle hareket ederek müvekkil markasını kendi adına tescil ettirdiğini, davalının zaten üretici olmadığını , tescil konusu markayı tescil sınıfında hiçbir zaman üretmediğini, bu nedenle de hiçbir zaman kullanım gerçekleşmediğini, tüm bu nedenlerle müvekkilinin maddi ve manevi zarar gördüğü, davalının eylemlerinin emek kaybına, müvekkilinin mağduriyetine sebebiyet verdiğinden bahisle, davalı adına Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescil edilmiş … tescil numaralı markanın hükümsüzlüğüne / iptaline karar verilmesini, dava konusu markanın 3. Kişilere devri veya diğer tasarruf işlemlerine konu olmasını engellemek amacıyla teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilmesini, müvekkili şirketin mağduriyet ve zararının artmaması amacıyla, dava konusu marka tescilinden doğan hakların müvekkile ve müvekkilin mevcut ve gelecekteki distribütörlerine karşı kullanılmasının önlenmesi yönünde, müvekkilin zaten mağdur edilmiş halde olduğu ve haklılığının dosya kapsamında yansıtmış olmamız çerçevesinde öncelikle teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacının haklı olduğunu kabul etmemekle birlikte, ikame edilen marka hükümsüzlüğüne dair işbu davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkil şirketin ”…” markası için 08.08.2007 tarihinde başvuruda bulunduğunu ve 17.07.2008 tarihinde sözkonusu markanın müvekkili şirket adına tescil edildiğini, markanın tescilinin üzerinden 11 yıllık bir süre geçtikten sonra, davacının huzurdaki davayı açmasının kötü niyetli bir hareket olduğunu, davacının müvekkiline ait markanın Türkiye’de tescil edildiğini bilmemesinin hayatın olağan akışına ters olduğunu, taraflar arasında 23.06.2002 tarihinde ”tek dağıtıcılık sözleşmesi” akdedildiğini ve bu sözleşmenin 06.07.2007 tarihinde tekrar yenilendiğini, taraflar arasındaki ticari münasebetin aynı şekilde devam ettiğini, davacının bu süre zarfında iptalini/hükümsüzlüğünü talep ettiği dava konusu markanın müvekkili şirket tarafından tescil edildiğini ve kullanıldığını zaten bildiğini, davacının taraflar arasında akdedilen tek satıcılık sözleşmesinin uygulanabilirliğini tek taraflı olarak ortadan kaldırarak Türkiye’de başka bir … ile ticari münasebet süreci içerisine girdiği için müvekkili şirketin mallarının satılmasına engel olmak gayesi ile bu davayı açtığını, neticeten 5 yıllık dava zamanaşımı süresi dolduğundan davanın esasına girmeden zamanaşımı bakımından davanın usulden reddine karar verilmesini, esas yönünden; davacının markasının, davacının beyanı itibarı ile sadece Yurt dışında tescilli olduğunu, davacının Türkiye’de adına tescil ettirdiği benzer veya aynı vasıflarda herhangi bir marka bulunmadığını, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun 19.07.2019 tarihli cevabi yazısında ” … ” adına kayıtlı herhangi bir marka başvurularına rastlanılmadığının belirtildiğini, müvekkili şirketin ise ”…” markasını 17.07.2008 tarihinde tescil ettirdiğini, tescil tarihinden itibaren her türlü korunma hakkına sahip durumda olduğunu, bu durum karşısında müvekkili şirketin Türkiye’de tanınmış olan ve tescilli markasının, mal ve hizmet sınırlamasına tabi olmaksızın, Türkiye’de tescilli bulunmayan davacının taleplerine karşı korunmasının hukuki zorunluluk doğurduğunu ve bu korumanın kapsamına bu işareti taşıyan malların satışını önleme hakkının da dahil olduğunu, davacının …’da tescilli olan markasının tanınmış marka vasfına haiz olmadığını, davacı firmasının 50 yıl önce kurulduğunu beyan ve iddia etmiş olsa da, bu durumun tek başına davacının sadece …’da tescil etttirmiş olduğu markasının Türkiye’de tanındığı anlamına gelmediğini, davacının markasının menşeinin ülkede tescili veya tanınması için yeterli olmadığını, söz konusu markanın tanınmış marka statüsünde de olmadığı için davacının markaya ilişkin korunma hakkının Türkiye’de ileri sürülmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin sadece ithalat yapan ve ithal ettiği malları Türkiye pazarında satan bir firma olmadığını, aynı zamanda ”…” dahil olmak üzere yine kendi adına tescilli birkaç markalı ürünlerin de üretimini ve pazarlamasını yaptığını, bu meyanda müvekkili şirketin davacı ile ticari ilişki içerisine girip kötü niyetle markayı kendi adına tescil ettirdiği yolundaki iddiaların doğru olmadığını, taraflar arasında 2002 tarihinden beri süregelen bir tek dağıtıcılık sözleşmesine ilişkin ticari ilişki olduğunu, söz konusu sözleşmenin 06.07.2007 tarihinde yenilenmesinden sonra müvekkili şirketin marka tescili talebinde bulunduğunu, davacı yanın da bu hususta herhangi bir girişimi olmadığını, davacının Türkiye’de başka bir firma ile ticari münasebet içerisine girdikten sonra müvekkili şirketin ticari gelişimine engel olabilmek gayesi ile kötü niyetle bu davayı açtığını beyanla öncelikle müvekkil açısından ileride telafisi imkansız zararların doğmasına engel olmak amacı ile ve de tarafların haklılığı yargılamaya muhtaç olduğundan ihtiyati tedbirin kaldırılmasını ve dava süresince talep halinde reddine, davanın esasına girmeksizin itirazlarının kabulü ile davanın zamanaşımı bakımından usulden reddine,
haksız ve hukuka aykırı talepler nedeni ile de davanın esastan reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, Türk Patent ve Marka Kurumu Marka Dairesi Başkanlığından tarafların markalarına ilişkin kayıtlar istenmiş, teknik ve özel bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Dosyaya sunulan 31.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle “… no.lu … markası üzerinde davalının tesciline rağmen, davacının üstün/öncelikli hak sahibi olduğu, davalının tescilinin kötü niyete dayandığı. davalının tescilli markasının davacının markası ile ayniyet düzeyinde benzer olduğu…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkin talepli davadır.
Dava konusu, davalıya ait …tescil numaralı “…” ibareli marka başvurusu kapsamının 7. Sınıfta kayıtlı,”Ahşap. metal, cam ve plastik malzemelerin ve madenlerin işlenmesi, bunlara şekil verilmesi için makineler, takım tezgahları ve bu amaçla kullanılan endüstriyel robotlar. Diş açma amaçlı kullanılan klavuz, pafta ve diş ölçme kontrol mastarları” olduğu gelen TPMK kayıtlarından anlaşılmıştır. Davacının markasının Türkiye’de tescilli olmadığı görülmektedir.
SMK m.6/f.1 kapsamında markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinde aşağıda yer alan kıstaslardan faydalanılması gereklidir. Bu kapsamda benzerlik incelemesinde:
Markaların görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikleri, Markaların birbirini çağrıştırması, Markaların bir bütün olarak uyandırdığı genel izlenim, Markaların tescilli oldukları malların veya hizmetlerin hitap ettiği alıcı grubunun (ortalama tüketicinin) kimliği, toplumsal düzeyi ve bilgi seviyesi, Markayı taşıyan malın işlevi ve değeri ile alıcının markalı ürünü almaya ayırdığı zaman dilimi, Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurlarının neler olduğu, Marka olarak tercih edilen işaretler arasındaki zayıf benzerliğin markalarm kullanılacağı ürün ve hizmetler arasındaki kuvvetli benzerlik ile ne derecede telif edilebileceği ya da tersi, Markaların işletmesel kökeni gösterme ve ayırt edicilik sağlama gücü, Markanın önceden tescil ettirilmiş bir markanın serisi olduğu izlenimi ya da algısı yaratıp yaratmadığı hususları hep birlikte değerlendirilip, kıyaslanan markaların bir bütün halinde yarattığı izlenimin benzer olup olmadığı tespit edilmelidir .
SMK m.6 hükmünde incelenen nispi ret nedenleri tescilli markaların, sonradan tescil edilmek istenen aynı ya da benzer işaretlere karşı, satışa arz edilen ürünlerin aynı ya da aralarında idari-ekonomik bağlantı bulunan işletmeler tarafından üretildiği konusunda karıştırma ihtimaline ve ortalama tüketicilerin aldanmaları ihtimaline karşı korunmasını düzenler. Taraf markalan arasındaki benzerlik değerlendirmesi aşağıdaki başlıklar altında yapılmıştır:
İşitsel (Fonetik) Benzerlik,
Görsel Benzerlik,
Kavramsal (Anlamsal) Benzerlik.
Bu kriterler çerçevesinde dosya içerisinde bulunan deliller bir arada değerlendirildiğinde yapılan inceleme sonucu;
A-Markalar arası benzerlik İncelemesi;
Davacı tarafça, davalının tescilli markasının kendi markalarıyla benzerliği iddia edilmektedir. Davacının markasının, fon renginin zemine göre farklılık gösterdiği temel marka unsurlarının dikdörtgen içindeki … kelimesi İle … şeklinin olduğu görülmektedir.
-Her iki marka da da … kelimesi kullanılmıştır.
-Her iki marka da … kelimesinin yazı fontu aynıdır.
-Her İki markada da kelimenin sol yanında V şekli yer almaktadır. Birebir ayniyet taşımaktadır.
-Her iki markada dikdörtgen içinde kelime ve şekil yer almaktadır.
-Davalının tescilli markasının Tonunda yer alan renkler turuncu lacivert tonlarında iken davacının www,…. web sitesinde markasının fona göre İç dolgusunun farklı renklerde (bazen içi turuncu dolgulu, bazen fona göre yazı renklendirilmiş şekilde) kullanıldığı görülmüştür. Ancak bu dolgu renginin yukarıda sayılan benzerlikler karşısında fonetik, işitsel aynılığı kaldırmadığı, markalar arasında ayniyete varan benzerlik mevcut olduğu görülmektedir.
2. Davalının marka tescilinin, 7. Sınıfta ‘ Ahşap. metal, cam ve plastik malzemelerin ve madenlerin işlenmesi, bunlara şekil verilmesi için makineler, takım tezgahları ve bu amaçla kullanılan endüstriyel robotlar. Diş açma amaçlı kullanılan klavuz, pafta ve diş ölçme kontrol mastarları ” emtialarını içerdiği görülmektedir.
Davacının yurtdışı tescillerinde “kalıplar, kılavuzlar, boru dişleri, boru kesiciler, kalıp tutucular, vida dişleri, kılavuzlar. kalıplar.yoğurma makineleri, diş mastarları, özel diş açma aletleri, diş tutucular, takım tezgahları ve bu amaçlı endüstriyel robotlar, kılavuz, pafta ve diş ölçme kontrol mastarları” emtialarının bulunduğu,
Yine davacının Türkiye’de satışa sunulan ürünlerinin iş aletleri ve özellikle takım tezgahlarına yönelik olduğu, dolayısıyla her iki markanın da emtialar açısından ayniyete varan örtüşme olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda gerek markaların şekil benzerliklerinden gerekse emtia benzerliklerinden yola çıkılarak, tüketicilerin bu markaları birbiriyle karıştırma ihtimali olduğu kanaatine varılmıştır.
B-Davacının Gerçek Hak sahipliği incelemesi
Markaların tescilinde ülkesellik ilkesi olduğu bilinmektedir. Her marka sahibi markasını tescil ettirdiği ülke hukukuna göre korunmaktadır. Bu nedenle davacının Türkiye’de tescilli olmamasının davalının tescilinin “Sicil bakımından” önünü açtığı açıktır.
Ancak bilindiği üzere tescil, “marka hukukumuzda 556 sayılı KHK ve Sınai Mülkiyet Kanunu ile tescil ilkesi temel alınmakla birlikte, tescilin gerçek hak sahipliğini de yansıtması gerekir. Başka deyişle bir işareti kendi adına marka olarak tescil ettiren veya tescil için başvuran kişi, kural olarak hak sahipliği veya öncelik açısından bir karine elde etmiş olur (şekli hak sahipliği). Ancak maddi anlamda hak sahipliği ilkesi de temel olarak kabul edildiği için tescilli hak sahipliğinin aksi ortaya konularak tescille elde edilen karinenin çürütülebilmesi mümkündür/’ (Fatih BİLGİLİ, Marka Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, Ankara, 2006, s. 92) Zira “İsviçre-Türk markalar hukuku, marka üzerindeki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili alarak üç önemli ilkeye dayanır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı, ihdas ve içtimai eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna “gerçek hak sahibi” denilir ve bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir Buna mukabil bir markayı ihdas ve istimal etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçla şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder Çünkü, hakiki, gerçek hak sahipliği ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilemeyecek benzerini her nasılsa marka olarak tecil ettiren kimsenin sonradan tescil edilmiş markanın hükümsüzlüğünün istenebileceği kabul edilmektedir.” (Yargıtay 11. HD. 6.7.1998. E.1998/1734, K.1998/5146) Başka deyişle tescili önce olan taraf karşısında gerçek hak sahipliğini, diğer deyişle o markayı piyasada önce kullanarak ayırt edici hale getirdiğini ileri süren tarafın, bu karineyi çürütmesi de mümkündür. “Önce(likli) Kullanım” olarak da ifade edilebilecek bu durum, karşı tarafın bu marufluk ve kullanımdan faydalanarak kötüniyetle tescil yaptırdığı iddiasına da dayanabilmektedir. Nitekim, işbu davada davacı, … markasının kendileri tarafından üretilen ürünler aracılığıyla Türkiye’ye sokulduğu \e bunun da davalıya verilen distribütörlük yoluyla olduğu iddiasındadır
Dava dosyasında yer alan ve davanın tarafları arasında imzalanmış olduğu görülen “… Sözleşmesi’’ nin varlığı konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin davalının davacıya ait … markalı ürünleri Türkiye’de pazarlamasını içerdiği, Türkiye’de tek satıcı olarak belirlendiği. (md.1), dağıtıcının … adına daimi bir kuruluş kurma ve işletme yetkisinin olmadığı (m, 10). … markalarının davacıya ait olduğunun ve davalının markayı kullanımının davacının iznine tabi tutulduğunun düzenlendiği (m. 12) görülmekledir. Dolayısıyla sözleşmede açıkça davacının … markasına sahip olduğu, davalıya marka izni verilmediği, sadece dağıtım kapsamında kullanım verildiği, davalının da bunu açıkça bildiği ortadadır. Şu halde, söz konusu sözleşmenin ilk imza tarihi olan 2002 yılından itibaren … markasının Türkiye’de kullanıldığı, ancak bu kullanımın davacı tarafa ait olduğu, zira yatırımın vf ülkeye sokulan ürünlerin davacı tarafa ait olduğu, marka kullanımının da bu nedenle davalıya değil davacıya ait olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Davalı burada sadece, sözleşme sınırları içinde markayı temsil eden konumundadır. Bu sebeple davalının kendisinin markayı ayırt edici hale getirdiği savı geçerli görünmemektedir. Bu nedenle de davalının 2007 yılındaki tescilinden çok önce … markasının davacı tarafça Türkiye’de kullanıldığı, kullanımın ara verilmeksizin dava tarihinden 1 yıl öncesine kadar sürdüğü, dolayısıyla davacının markanın gerçek hak sahibi, öncelikli hak sahibi olduğu kanaatine varılmıştır,
C-Davulının Kötüniyeti incelemesi;
Yukanda açıklandığı gibi taraflar arasında 2002 yılında başlayan ve uzun yıllar süren sözleşmede marka sahibinin davacı olduğu açıkken ve davalı, davacı adına markalan Türkiye’de temsil ederken, davacıya ait markanın ayniyete varan örneğini tescil etmesi davacıya karşı kötü niyetli bir davranıştır. Nitekim marka hukukunun “gerçek hak sahipliği”ni koruma ilkesine de aykırıdır. Davalı, sözleşme ile markayı korumayı üstlenmişken davacının öncelikli marka hakkını ortadan kaldıracak bir tescile, daha aralarındaki sözleşme ilişkisi devam ederken başvurmuştur. Bunun, kötü niyetli bir tescil oluşturduğu izahtan varestedir. Hal böyle olunca davalının, davacının uzun süre sessiz kaldığı şeklindeki zamanaşımı itirazına da itibar edilmemiştir.
D-Davahnın Markayı Kullanımı incelemesi:
Davacı tarafça, davalının markayı kullandığı iddia edilmiştir. Dosya kapsamında yer alan görsel eklerindeki, broşür, fatura, dergi vs.lerde davacı firmanın ürünlerinin tasarım olarak aynısının tüketiciye arz edildiği ,ürün tasarımında hiçbir değişiklik yapılmadığı, … markasıymış gibi ürünlerin piyasaya arz edildiği tespit edilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin davadan 1 yıl öncesine kadar devam etmesinden, markanın davalı tarafından Türkiye’de temsile devam edildiği anlaşılmaktadır. Marka kullanımı. sadece üretim değil; reklam, satış, dağıtım, pazarlama gibi kanallarla da olabileceğinden gerçek hak sahibi davacı olmakla birlikte davalının markayı kullandığı anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, denetime elverişli, hükme esas alınan bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, “…” markasının gerçek ve öncelikli hak sahibinin davacı olduğu, davalının tescilinin kötü niyete dayandığı kanaatine varılarak, davalının … no.lu markasının hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğuna karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ İLE, davalı adına TPMK nezdinde tescilli … numaralı “… şekil” ibareli markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcından peşin yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile kalan 14,90 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 2.250,00 TL bilirkişi ücreti, 83,70 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.333,70 TL ve 88,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.422,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davalı vekilinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.16/02/2021

Katip …

Hakim …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.